HERAN

By rhemelicious

1.2M 44K 33.9K

"Sessizliğin bu kadar gürültülü olacağını senden önce bilmezdim." (Kitap yetişkin içeriklidir.) 02.12.21 More

GİRİŞ
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
Ⅰ.
BÖLÜM 29
Ⅱ.
BÖLÜM 30
Ⅲ.
BÖLÜM 31
Ⅳ.
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
X

BÖLÜM 44

9.9K 539 563
By rhemelicious

Umarım iyisindir. Bu bölüm bir geçiş bölümü. Dikkatle okumanı tavsiye ederim. Şimdiden keyifli okumalar. Yorum yapıp oy vermeyi unutma.

Twitter'da #HERANwattpad hashtagi ile tweetler atmayı, Instagram ve TikTok hesaplarını takip etmeyi unutmayın.

Kullanıcı adı: heran.wattpad


Sınır: 250 oy + 450 yorum


Sena Şener- Ölsem

(Beren'den)


☾ ☾ ☾


Açıklama yapmaya vaktim yok. Ne fark eder ki? Ne söyleyeceğimi bile bilmiyorum. Tek bildiğim... Artık bir şey bildiğim bile yok. En azından öyle hissediyorum. E Beren herkesi sen mi kandıracaktın? O yüzden mi? Bunlar o yüzden mi?

Yorgunum. Şimdiden yorgun hissetmem kötü bir şey mi? Sesimi çıkartmak bile zor geliyor. Zaten dudaklarımı bile oynatamıyorum. Ne yapacağım? Etrafımı yakmalı mıyım? Yaktığımda ne olacak? Yaşadığım bu şeyin bir geri dönüşü olacak mı? Benim yaşadığım şey ne?

Böyle şeyleri internete sorardım. Ama bu sefer sorumun cevabının orada bile olmadığını biliyordum. Ne yazacaktım zaten? Habersiz evlendirilenler mi?

Bilmiyorum. Kendimi nasıl biliyorsam onları da öyle biliyorum dediğim ailem... Onları bilmiyormuşum ben.

Herkes uzak geliyor. 

Yalnızım. 

Sanırım artık sadece ben ve zihnimdeki sesler kaldı.

Emin olduğum bir şey yok.

Kendi kendime sinirden gülmeye başladığımda aklıma sadece Baran geliyordu. Gülüyorum diyorum ama zihnimde gülüyorum. Kahkahalarını duyuyorum.

Baran demiştim birde Baran Kamranoğlu... Gerek yokmuş. Vay be Beren, kandırdı mı seni? Evet, ona göstereceğim çok numara vardı. Onun da bana öğretecekleri. En güzel dersimi verdi. Ben karıştırmışım, herkesi kendim gibi sanmışım. Ama o hep Baran Kamranoğlu olmuş. Hayır, Baran yalan söylemiyor.

Anılarımda canlanırken, artık sadece midem bulanıyordu. İçim sıkılıyordu. Kalbim hızlanmaya başlıyordu. Ellerim titriyordu sanki. Sanki diyorum çünkü sadece titrediğini ya da titreyeceğini düşünüyorum. Yaşadıklarımızı düşünmemeye çalışsam da hep gözümün önüne geliyordu sanki. Onun iğrenç cümleleri... Aptal hareketleri... Şimdi anlıyorum anlamını.

O kendine güvenen halleri... Ne sanmıştım ki? Karanlığı yönetiyordu. Karanlık işte. Karanlıkta kimin kalbinin attığını gördüm ki? Baran'a inanmıştım, salakmışım. 

Sadece Baran değil. Sadece Baran olsaydı canım daha az acır mıydı? Herkes biliyormuş, benden saklamışlar. Ben salak mıyım? Onlar da seni bilmiyorlar Beren.

Gözlerim kapalı. Hatta gözlerim uzun süredir kapalı. Kulağıma ritmik bir şekilde bir ses geliyor. Monitör sesi... Sanırım kalp atışlarımın sesi. Çünkü düşünmeye başladığımda seslerin arasındaki mesafe kısalıyor. Gözlerimi açamıyorum, bu yüzden nerede olduğumu bilmiyorum. Hastane kokusu almıyorum, hiçbir kokuyu almıyorum. Fakat gözlerimi açamıyorum, her zamanki gibi zihnimle birlikte karanlıktayım. Bilincim yerinde ama karanlıktayım. 

Zihnimle konuşuyorum. Ona ne yapmam gerektiğini soruyorum. Hep güvendiğim derin ve gür sesini duymuyorum. Diğer sesler ise bana sorduğum şeyi soruyor. Ne yapacağım diyorum, ne yapacaksın diyorlar. 

Bu yüzden hiçbir şey bilmiyorum. 

Boşluktayım. 

Bulunduğum boşluk, bildiğim karanlıktan bile daha karanlık hissettiriyor. 

Dönmek istemediğim karanlık, beni sanki kollarını iki yana açmış bekliyor. 

Aslında nedenini anlıyorum sanki... Sadece- neyse. 

Zihnim boşlukta ama bedenim nerede? Yine aynı şeyi merak ediyorsun Beren. Ölmüş olabilir miyim? En son ne yapmıştım ki? Neler yaşanmıştı? Ne yapacağımı sormama gerek kalmamış olabilir mi? Belki de çoktan yaptım yapacağımı... Kim bilir ne yaptım... 

Peki ölmüşsem... Neyi bekliyorum? 

Cehenneme gitmeyi mi bekliyorum acaba? Muhtemelen ben geleceğim için hazırlık yapıyorlardır. Orada çok popülerim... 

Hayır. Ölmedin. Of! Sen nereden biliyorsun ki?! Gerçi... Bana da ölmemişim gibi geliyor. Yapacağımı yapmış olsaydım içim buruk olmazdı. Monitörün sesini duymazdın. Doğru. Monitörden çıkan ses kesinti olmadan duyulurdu değil mi? Aman ne bileyim ben...

Ölmediysem ve her nerede isem... Yine yalnız mıydım acaba? Çünkü hiçbir sesi duymuyorum. Tek duyduğum şey bu aptal monitörün sesi. Yanıma kimse gelmiyor mu? Ya da birileri geldiğinde ben uyuyor mu oluyorum? Ben uyuyor muyum? Kesin kimse gelmiyor. Niye gelsinler ki... Belki hemşireler filmlerde falan hep yalan söylediler. Konuşamaz ama sizi duyup anlayabilir derlerdi. Tamam işte, kimse gelmiyor demek ki. Hemşireler yalan söylemişte olabilir.

Dediğim gibi, hiçbir şeyden emin değilim.

Beni özlemişler midir?


öʟꜱᴇᴍ ᴅᴇ ɢɪ̇ᴛꜱᴇᴍ 

kᴀʟᴍᴀᴋ ɴᴇ ᴢᴏʀ 

ʜɪ̇çʙɪ̇ʀ ᴇʏ ʙɪ̇ʟᴍᴇᴅᴇɴ 

öʟꜱᴇᴍ 


☾ ☾ ☾


Çakı, ensesinden tuttuğu iki genci mekanın arka kapısına getirdiğinde onları bodrum katına indirmek için sabırsızlanıyordu.

Tel çitlerin yanına iyice yaklaştığında kapıdan girer girmez mekanın arka kapısının önünde kaşlarını çatmış bir şekilde bekleyen Baran'ı gördü Çakı. 

"Ne oluyor? Size kontrol etmeye gidin dedim, kim bunlar?" diye sordu Baran, sesi bile şimdiden sinirli çıkıyordu. Beren'e bakması için Aziz'i göndermişti fakat Aziz, gençleri gördüğünde Yıldırım ve Çakı'yı çağırmıştı. 

"Bilmiyoruz. Öğreneceğiz-"

Baran, Çakı'yı dinlemeden onlara doğru hızlı adımlarla ilerledi. Cüssesi Çakı'ya yakın olduğu için o da hiç zorlanmadan iki genci boyunlarından kavrayıp mekanın duvarına sürükledi. "Kimsiniz lan siz?!" diye sordu Baran, aklındaki şeyin doğru olmamasını umuyordu. 

"Baran Kamranoğlu!" dedi gençlerden biri, sonunda bakışlarını Baran'a kaldırmıştı. 

Konuşan gencin kafasını sertçe duvara vurduktan sonra burnunu kırıştırdı Baran. "Ne işiniz var lan?! Anlatın!"

"Sizin için! Vallahi sizin için yaptık!"

"İkisi maddenin etkisinde. Beren Hanım'a saldırmaya çalışırken yakaladık-" Baran, Çakı'yı duyduğunda kafasını ona çevirdi. Çakı cümlesini tamamlayamadan boynunun etrafı sinirden kızarmaya başlamış, solukları artıyordu.

İki genci boyunlarından tutmaya devam ederken güçlü bir şekilde kafalarını birbirine tokuşturdu. Gençler acıyla bağırdığında Baran ikisinin kafasını duvara sertçe vurmaya başlamıştı. "Hayır..." dedi gençlerden biri. "Bizi dinleyin," Güçsüz çıkan sesiyle Baran'a laf anlatmaya devam ederken Baran ikisinin de kafasını duvara çarpmaya devam ediyordu. 

"Beren değil o-" 

"Ne diyorsun lan sen?"

"Duygu..." dedi diğer genç, arkadaşını tamamlayarak. Baran bir anlığına durduğunda genç konuşmaya devam etti. Göz kapaklarını açık tutmak için uğraşıyordu. "Sizin için... Ekibinize girmek için. Piyasanın en pahalı maddeleri onun elinde... Ondan almak için-"

"Kimden duydunuz bunu?" diye sordu Baran, dişlerini sıkarak. 

"Biri... Biri söyledi-"

"Kim?!"

"Bilmiyoruz. Adını söylemedi..." dedi genç, Baran boynunu tutuyordu fakat kafası ağırlaştığı için kafasını öne doğru eğmeye başlamıştı.

"Madam'ın işi." dedi Çakı, Baran'ın arkasında duruyordu. Baran'ın aklında da aynı isim vardı. "Sabah işe girmek istediler. Madam'ın gönderdiği şimdi belli oldu."

"Onu size getirecektik-" Gençlerden biri Madam'ın ona ezberlettiği şeylerden aklında kalanı gelişigüzel söylediğinde Baran onu susturmuştu.

Baran, bu iki genci Madam'ın gönderdiğinden şüphelenmiyordu. Madam'ın yaptığını biliyordu. Çünkü Madam kitabındaki ilk oyunu oynamıştı. Oyun bile sayılmazdı Madam için. Isınma turlarıydı. Belki korku belki de kafa karışıklığı yaratmaya çalışıyordu. Baran karanlığa girdiğinden beri aynı oyunu oynardı, herkese oynadığı bir oyundu. Çoğu zaman başarmıştı fakat Baran konusunda şanslı değildi. Onun karanlığına kendine bağlı birini hiçbir zaman sokamamıştı.

Fakat Madam bu sefer Baran ile değil tüm aileyle oynamak istemişti. Beren'in başına tatsız olaylar getirerek ailesinin onu yurtdışına gönderme konusunda hızlanmalarını istiyordu. Bunu yaparken ne kadar yardım sever olduğunu düşünerek yapmıştı. 

"Siz onu bana getiremezsiniz." dedi Baran, dişlerini sıkmaya devam ederek. Karşısında Madam'ın uyuşturduğu iki ayakçısının olduğunu bilse de sinirini sanki karşısında Madam varmış gibi çıkarıyordu. 

"Onun kim olduğunu biliyor musunuz." Baran bir elini diğer gencin boynundan çektiğinde genç yere yığıldı. Ayakta durmaya devam eden gencin yüzüne sıkı bir yumruk çakmıştı. 

"O kız... O kız Oğuz'u tanıyor. Piyasanın en iyi imalatçısı... Arkadaşımız..." Yüzüne yumruk yiyen genç, nefesini ağzından alarak konuşmaya başladığında diğer arkadaşı cümlesini tamamlamıştı.

"O kız Oğuz'u öldürdü. Kalan mallar onun elinde-"

"YETER!" diye kükredi Baran, yine başa dönmüş gibi hissetmişti. Bunların Madam'ın söylediği şeyler olduğunu düşünüyordu. Yine de kendinden emin değilmiş gibi hissediyordu.

Madam gerçekten geri dönüyordu. Zihinler bulanmaya başlıyorsa, oraya Madam'ın karanlığı çökmeye hazırlanıyor demekti.

"Başınızdakine söyleyin," Baran konuşmaya başladı sinirden titreyen ellerine rağmen diğer genci de bıraktı. O yere düşmeden önce bir yumruğunu daha vurmuş, genç aldığı darbeyle yere daha sert yapışmıştı. 

Baran hızını alamayıp diğer gencin yakasından tutup ayağa kaldırdı. "Ne siz gibiler ne o! Ona hiçbir şey yapamayacaksınız!" dedi Baran, derin soluklarının arasında. "Çünkü o benim yanımda! Ben kimim biliyorsunuz değil mi?" 

Yakasını tutmaya devam ettiği genç kafasını belli belirsiz sallamaya başladığında Baran diğer eliyle boynunu tutup boğmaya çalışır gibi sıktı. "Söyleyin lan! Kimim ben!"

"Baran... Kamranoğlu-"

"Beni de anlatmadı mı size?! Korkmanız gerektiğini söylemedi mi!" Baran bu sefer gencin karın boşluğuna yumruklarını ardı ardına savururken gencin yüzünde nereden geldiği anlaşılmayan kaşının hizasından aşağı akan kan gelmeye başladı. "O ne benim gücüme erişebilir ne de yanımdakilere zarar verebilir," Baran'ın adamları sessizlik içinde olanları izlerken Baran'ın öfkeden gözünün dönmüş olduğunu anlamamak imkansızdı. Öte yandan bu görüntüye alışıklardı. "Karım o benim! Kimse ona dokunamaz!" dedi Baran, öyle bir hırslanmıştı ki sanki sesi ona ait değildi. Boğazından yükselen derin sesiyle konuşmaya devam ediyordu. Baran yerde sürüklenmeye başlayan genci gördüğünde odağını ona çevirip elindeki genci bıraktığında yine yere yığıldı.

Yerde sürüklenen gencin ensesinden tutup onu kaldırdıktan sonra genç dengede durmaya çalışırken Baran dudaklarını birbirine bastırıp gencin çenesinin altına bir yumruk salladı. Gencin kafası geriye savrulup yere düşerken Baran sinirini hala alamamış gibi deyim yerindeyse kükremişti.

"Adı Beren! Beren Kamranoğlu! Benim karım! Soyadımı taşıyor! Dokunulmazdır!"


Mekanın arka kapısı açıldığında kapının ardından Emir gözükmüş bakışları hemen yerdeki iki gence kaydığında gözleri büyümüştü. Kapıyı açmasıyla Baran'ı duyması bir olmuştu. Tedirgin bir şekilde etrafa bakıp Beren'i aradı gözleri. İstemsizce bir adım öne çıkıp mekanın kapısından uzaklaştığında Kerim, Hande ve Dilan'da mekanın kapısından çıktılar. Herkes Baran'ı net bir şekilde duyuyordu. 

"Götürün şunları," dedi Baran, son kez gençlerden birine gelişigüzel bir tekme savurdu. Hande'nin nefesleri hızlanmış, Baran'ı ilk defa böyle gördüğü için korktuğunu hissediyordu. 

"Beren... Beren nerede? İyi mi?" diye sordu Hande, gözlerini kırpmayı bile unutmuştu. Yerde yatan gençleri gördüğünde başka bir şey döndüğünü anlamışlardı.

Emir sessizlik içinde gençlerin yüzüne bakmaya çalışıyordu. Fakat yüzleri çoktan şişmiş, kimliklerini tespit edememişti. "Ne oldu?" diye sordu Emir, soğuk bir sesle.

"Baran abi!" 

Çokta uzakta olmayan bir ses duyulduğunda bahçedeki herkes endişeyle birbirine baktı. Aziz'in sesiydi. Baran kafasını sesin geldiği yöne çevirdiğinde tel çitlerin arasındaki kapıdan donuk bir ifadeyle Beren koşar adımlarıyla giriyordu. 

Nefes almak ister gibi demir kapıya koydu ellerini. Yüzü bembeyaz gözüküyordu. Gözleri kocaman olmuştu. "Ne dedin sen?" diye sordu beklemeden. Mırıldanır gibi sormuştu. Her şey o kadar ani gelişiyordu ki olayları takip etmek imkansızlaşıyordu. Aynı zamanda diğerleri ne söyleyeceklerini düşünüyordu. 

Kalpleri hiç olmadığı gibi çarpıyordu. Dilan ellerinin terlediğini hissediyordu. Emir'in derin nefeslerini yanında dikilen Hande bile duyuyordu.

Baran aralanan dudaklarını kapatıp yutkundu. Az önceki öfkesi onu hala terk etmediği için göğsü yukarı kalkıp inmeye devam ediyordu. 

Beren bu işi burada bitirmeliydi. Başka şansı ya da zamanı yoktu. Bunu açığa çıkarmak için en doğru zamanın şimdi olduğunu düşünürken bile kendisine ağlamak istiyordu. Hala şokun etkisindeydi. Bu onun için avantaj olsa da bundan haberi yoktu. Bu halde akıllıca karar verebiliyor olması Beren için olağandı çünkü adrenalini yüksek hissettiği zaman daha iyi düşünürdü. 

"Ne dedin diye soruyorum Baran! Ne demek bu?" Beren tekrar sorduğunda bu sefer sesini biraz yükseltmişti.

Baran ne diyeceğini düşünmüyordu bile. Ne diyebilirdi ki? Bir gün söyleyeceğini biliyordu ama hiç düşünememişti. Bu konuşmayı yapmak için hayallerinde bile zorlanırdı.

Beren omuzlarını düşürdü. Kimseye bakmıyordu. Gözleri sanki Baran'ın üzerine kenetlenmişti. Baran'a doğru ilerlemeye başladığında Baran istemsizce kafasını aşağıya eğdi. "Baran... Neden öyle söyledin?" 

Elleri Beren'e haber vermeden Baran'ın göğsüne yerleşmişti. "Baran konuşsana," dedi mırıldanarak. 

Emir titremeye başlayan elini dudaklarının üzerine götürdü. Herkes ölüm sessizliğinde gibiydi. 

Beren bir elini kaldırıp Baran'ın göğsüne vurdu. "Söylesene!" dedi dişlerini sıkarak. "Yalan mı söyledin? Yalan mıydı bu? Onları korkutmak için miydi?" Göğsündeki elleriyle bu sefer Baran'ın gömleğini sıktı. 

Birkaç saniye sonra Baran sonunda yeni bir tepki vermişti. Yavaşça gözlerini kapattı. Daha sonra kafasını belli belirsiz iki yana salladı. "Ne demek yani bu? Biz seninle..." Beren cümlesinin devamını getiremedi. 

Baran kafasını kaldırdı. Beren'in gözlerine bakamıyordu.

"Nasıl... Ne zaman... Nasıl olur-" Beren zorlukla yutkunduğunda gözleri dolmaya başlamıştı bile. 

Emir derin bir nefes aldı. Konuşmak için çok geç kalmıştı ama susmak istemedi. Yine de onun yerine Hande lafa atladığı için dudaklarını birbirine bastırdı. "Beren... Sakin ol, konuşalım."

Beren sinirle kafasını çevirdiğinde diğerlerine baktı. Sanki Hande'yi duyduğunda onların burada olduğunu anlamış gibiydi. "Sakinim ya Hande! Konuş! Konuşun! Ya da başka bir yalan düşünmek için size zaman mı vereyim?"

Beren ellerini Baran'dan çekerken ağır adımlarla onlara doğru yürümeye başladığında Dilan istemsizce bir adım geriye gitti. "Anlatsanıza," dedi Beren, nefesleri tekrar hızlanıyordu. Onların yanına iyice yaklaştığında gözlerine dolan yaşlarını akıtmamak için direniyordu. "Anlatın!"

Bu zamana kadar onu kaybetmekten korkmuş olsa da korku hissinin nasıl bir şey olduğunu şimdi hissediyordu Baran. "Kim biliyor bunu?" diye sordu Beren tekrar. 

"Sadece aileler-"

"Aile mi?!" Beren, Emir'i duyduğunda lafını bölüp ona doğru bağırdığında Emir zorlukla yutkundu. "Aile mi kalmış?!" Emir'e iyice yaklaştığında onu göğsünden tutup tüm gücüyle itti. Emir hiç direnmediğinden sırtı gürültüyle birlikte mekanın kapısına çarpmıştı. "Sende mi Emir?!" 

Göz yaşlarını serbest bıraktı Beren. "Sen nasıl bana söylemedin?!" dedi içli bir şekilde ağlamaya başlamıştı. 

Öfkesi onu ele geçirmiş gibi hırsla Emir'in yakasından tekrar tutup onu mekanından kapısından uzaklaştırdığı gibi bahçenin ortasına doğru itti. Sadece ona vurmak istiyordu, ondan hesap sormalıydı sanki. 

Emir sallanarak olduğu yerde durduğunda birkaç adım daha geriye gitti. Beren onun üzerine doğru hızlı yürürken yumruk yaptığı elini kaldırdı. 

Gözleri Emir'in boş bakışlarıyla buluştuğunda dudak kenarlarının aşağı doğru çekildiğini hissetti. Elini yavaşça indirirken kolundan düşmek üzere olan çantasını tutup Emir'e arkasını döndü. Hızlı adımlarıyla kapıya ilerlerken bağırdı. "Peşime düşmek gibi bir hata yapmayın sakın!" 

Baran kendine gelmiş gibi Beren'in arkasından hareketlendiğinde Beren görmemesine rağmen hissetmiş gibi tekrar bağırdı. "Sakın!" Mekanın kapısını açtıktan sonra yüksek ses yüzüne tokat gibi çarpmıştı. Başı ağrıdığı için duyduğu müzik yüzünden yüzünü ekşitti. 

Koridorda ilerlemeye başladığında bir şeyler düşünmesi gerektiğini hatırlatıyordu kendine. Ne yapacağını bilmeden kalabalığın arasına girip giriş kapısına doğru yürümeye devam ederken önüne çıkan herkesi güçlü bir şekilde ittiriyordu. 

Sonunda kapıdan çıktığında derin bir nefes aldı. "Beren Hanım," Kapıdaki korumalardan biri her şeyden habersiz Beren'e doğru yaklaşırken Beren çantasını tuttuğu elini kaldırdı. "Uzaklaş," dedi tersçe. Adam olduğu yerde kaldığında diğer çalışma arkadaşlarına soran gözleriyle bakıyordu. 

Beren'in kapıda bekleyen taksilerden birine ilerlediklerini gördüklerinde başka biri öne atıldı. "Beren Hanım size-"

"Siktirin gidin ya!" dedi, bedeni bile hala titriyordu. Beren bindiği taksicinin Baran'ın adamı olduğunu bilmeden taksiye bindiğinde taksinin şoförü oturduğu koltukta arkasına döndü. 

"Ne bakıyorsun?! Sür işte," Taksici kafasını sallayıp arabayı çalıştırdığında Beren hiç beklemeden camını açtı. Bu hissin ne zaman biteceğini düşünüyordu. Bir daha nefes aldığını anlamayacak gibi hissediyordu. Duyguları, tepkileri ve planları birbirine girmiş gibiydi. Başının üzerinde bir kara bulut vardı ve önünü göremiyordu. 


☾ ☾ ☾ 

"Ben sıçtım," dedi Emir mırıldanarak. Beren kapıdan çıkar çıkmaz yavaşça yere eğilip oturduktan sonra ellerini başının iki yanına koymuştu. 

"Baran abi... Birini peşinden gönderseydik-"

"Adamlar takip ediyordur," dedi Aziz, Hande'ye cevap vererek. 

Baran gergin bir şekilde elini dudaklarının üzerine götürüp denize döndü. "Kolay olmayacağını biliyorduk," Kerim soğuk sesiyle konuştuğunda Baran düşünmeye devam ediyordu. 

Bu sırada Çakı ve Yıldırım yerde baygın yatan iki genci kaldırmış, bodruma götürüyordu. 

Kolay olmayacağını o da biliyordu. Sadece şimdi olmamasını ummuştu. Her şey güzel giderken... Bu kadar kısa sürmemeliydi. En azından Baran böyle düşünüyordu. 

Her şeyi düzelteceğine dair umutları yeşermeye başlamışken şimdi ne olacağını bilemiyordu. Bu zamana kadar Beren'i kaybetmekten korktuğunu düşünmüştü ama şimdi yaşıyordu. Buradan kurtarabilir miydi ikisini? 

Hande hızlıca telefonunu çıkarıp Kutay'ı aradığında telefon üçüncü çalıştan sonra açılmış, Hande nefes almadan konuşmaya başlamıştı. "Kutay abi! Beren duydu! Beren evliliği öğrendi! Hemen dağ evinden ayrılın, Ezgi ablaya dikkat edin. Haber vermeyin ona. Hamile şimdi- Neyse Barkın abiyle Birkan eniştem mutlaka gelsinler. Beren muhtemelen babasının yanına gidiyor. Dinçer amcanın evinde..." 

Hande telefonda aceleyle olanları anlatırken Emir boşluğa bakmaya devam ediyordu. "Ben sıçtım," dedi Emir tekrar, sanki transa girmiş gibiydi. 

"Bunu istemiyor muydun zaten?" diye bağırdı birden Kerim, Emir'e dönerek. Emir'e bağrılması iyi gelmiş gibi kafasını hızlıca kaldırıp Kerim'e baktı. "Sabahtan beri söyleyin deyip-"

"Böyle mi dedim Kerim? Aklın basmıyor mu senin?! Baran abiyi biz bile duyduk amına koyayım! Her şeyin sorumlusu sizsiniz!" Emir zoraki ayağa kalkarken gözleri bir başka bakıyordu, herkes gibi o da karışık duygular içindeydi. "Ne yaptınız?! Sizin yüzünüzden bende yaptım işte! Neden sizi dinledim ki?! Çoktan söylemem gerekiyordu benim! Korktum işte! Salağım! Keşke söyleseydim! Sizin arkanızdan tekrar iş çevirseydim... Düşünemedim... Benim cezam olacak... Beren bir daha benimle konuşmayacak." Daha sonra sinirle Baran'a döndü. "Sen üzüleceksin Baran abi! O bizlere üzülmekten sana bile üzülmeyecektir! En az sana sinir olacak! En az sana kızacak! Anla! Onun hayatında yer edinemedin işte! Bu da senin cezan olsun!" 

Emir, kanında dolaşan alkol yüzünden sinirle konuşurken Baran yutkunarak dinliyordu. "Aranızdaki şey her ne ise... Başlamadan bitti! Bu işi en başından bozması gereken sendin! Her şeyi yapabildiğine göre bu evliliği bozabilirdin-"

Baran Emir'e baktı. Bakışları sanki Baran değildi, başka birisi olmuştu sanki. Karanlıktı. 

Üstüne yürüdü Emir'in. Kolundan tuttuğu gibi tüm gücüyle sıktı. İkisi de öfkeden hissizleşmişti. Ne Baran'ın ona nasıl bir güç uyguladığından haberi vardı ne de Emir acıyı duyabiliyordu. "Bir sik bilmediğin için böyle konuşuyorsun! Ben keyfimden mi evlendim lan?!" Cümlesini bitirir bitirmez Emir'in alnına kafasıyla vurdu. Cümleleri resmen haykırıyordu. 

Emir alnına aldığı darbeyle ellerini Baran'ın yakasına götürdü. "Anlatın lan! Neyi bilmiyorum?!" Emir ve Baran'ın arasına Aziz ve Baran'ın diğer adamları girdiğinde Baran, Emir'i savurarak geriye itti. "Siktir git lan-"

Emir, Baran'a doğru bir hamle yapacağı sırada iki adam onu tuttu. "Böyle mi?! Beni böyle tutacaklar sende bana laf mı söyleyeceksin?! Adamlığın bu mu Baran Kamranoğlu?!"

"Emir!" Baran dişlerini sıktı. "Götürün,"

Emir koluna yapışan iki adamdan kendisi kurtulduğunda arka bahçenin kapısına ilerledi. "Bir gün ne kelimelerin ne de adamların işe yarayacak Baran abi. Az kaldı. Hatta artık zamanı gelmiş bile olabilir." 

Baran ona cevap vermeden mekanın kapısına ilerlemeye başladığında Emir arka kapıdan çıkıyordu. 

Emir onları neyin beklediğini biliyordu. Sadece bu sefer kendisi hikayeye dahil olamayacaktı. Hissediyordu, oyundan çıkmıştı. Belki de hak etmişti. Karanlığa hiç uymamıştı zaten.


☾ ☾ ☾ 


Yol ne kadar sürmüştü, neden buradaydı, ne ara gideceği yeri tarif etmişti, gideceği yeri nasıl tarif edebilmişti bilmiyordu. Bakışları cama çevrilmişti fakat araba durduğunda nereye geldiğini görmüştü. Taksiciye bir şey söylemeden arabadan indiğinde taksiciye para vermek bile aklına gelmemişti. 

Elindeki çantasını sıkıca tutarken kapının önünde öylece dikilmeye başladı. Taksi arkasından uzaklaşırken para vermediği ancak aklına gelmiş, hızlıca arabaya dönüp elini kaldırmıştı. Ses çıkarmak için dudaklarını araladığında sadece nefes alabilmişti. Taksici çoktan kaybolduğunda elini yavaşça aşağı indirdi. 

Zeynep yanlış biliyor, diye geçirdi içinden. Muhtemelen bir hata yapmıştı, belki yanlış okumuştu... Ya da yanlış anlamıştı? Ama Baran'ı da duydun, dedi zihnine yanıt vererek. 

Zeynep'in anlattıkları yetmezmiş gibi Baran'ı da duymuştu, sanki zihninde uzaklaşmasına izin verilmiyordu. Konduramıyordu aslında. Ailesinin bunu yapmış olması kalbine bir ağırlık koymuştu. Ondan hemen kurtulmak istiyordu. Bunun için Zeynep'i suçlamak istiyordu fakat Baran'ın cümlesini hiçbir zaman unutmayacak gibiydi. Hala aklında yankılanmaya devam ediyordu. Ve o cümleye eşlik eden Zeynep'in anlattıkları... Geçmişi şimdi yaşıyordu.

"Hoş geldiniz Beren Hanım-"

"Kapıyı aç." dedi Beren, Kamranoğlu'nun adamlarından biri ona doğru yaklaşırken hızlıca kafasını eğip demir kapıyı açtı. 

Beren bir şey demeden kapıdan geçtikten sonra avluda yürümeye başladı. 

Bilmiyordu hala. Nasıl hesap soracağını, ne yapacağını... 

Silahı yoktu, korkutmalı mıydı yine?

Karanlıkta tehlikeliydi ama ailesinin karşısında o Beren olabilir miydi?

Hiçbir şey demese de olur muydu?

Durdu Beren. Ne yapacağını bilmiyorsa neden buradaydı? Ne konuşması gerektiğini bile bilmiyordu. 

Çekip gitmeliydi. Sonuçta onu hiçe sayarak evlendirmişler, birde ondan gizleyebilmişlerdi. Onun yüzüne baka baka yala söylemişlerdi. Gitse kimse ses etmeyecekti belki.

Evi izlemeye başladığında düşen omuzları yüzünden çantası omzundan aşağıya düştü. 

"Beren? Abim?"

Barkın'ın sesini duyduğunda kafasını çevirdi. Arabasını büyük bir gürültüyle durdurmuştu fakat Beren duymamıştı, abisi seslendiğinde dikkatini dağıtabilmişti. 

Duran arabanın arkasından iki araba daha durdu. Demir kapı açılırken Beren yeni bir sesle eve doğru döndü. Evin aralanan kapısından Çetin ve Defne gözüktü. "Abim, sakin ol anlatalım." 

Beren olduğu yerde sallanmaya başladığında tekrar arkasına döndü. Bu sefer Birkan konuşmuştu. Arabalardan diğerleri inmeye başladığında sesler karışmaya başlamıştı. Neredeyse tüm aile toplanmıştı

"Kızım," Çetin'in tok sesini duyduğunda tekrar eve doğru çevirdi kafasını. Babasının arkasından Dinçer, Leyla ve en arkalarında Kamuran'ı gördü. Birileri ona bir şeyler söylüyordu fakat Beren'in kulakları konuşulanları uğultuyla duyuyordu. 

Gözlerini kırpıştırmaya başladığında kafasını yavaşça öne doğru eğdi. Ellerini kulaklarına götürdü. Kulaklarını kapattı. Derin bir nefes aldıktan sonra dudaklarını araladı. Herkes yine Beren'i konuşacaktı. Şimdiden ismini söylemeye başlamışlardı işte. Diğerlerinin söyledikleri uğuldamaya başladığında zihnindeki sesler Beren'i eline geçiriyordu. 

Bir terslik vardı, zihninin efendisiydi Beren. 

Şimdi zihni onunla savaşıyordu. 

Her şeyi susturmak ister gibi dudaklarını araladığında var gücüyle çığlık attı. Çığlık atarken öne doğru hafifçe eğiliyordu. Çığlığına devam ederken gözlerini sıkıca kapatmış birkaç saniye sonra bedeni titremeye başlamıştı. Nefesinin kesileceğini anladığında kafasını kaldırıp sonunda kendini susturmayı başardığında gözlerini açtı. 

Çığlık atmak ona iyi gelmiş gibi yüzüne düşen saçları geriye itti. Nefes almaya başladığında göğsü hızla yukarı inip kalkıyordu. "Hepiniz!" diye başladı cümleye, sesi yüksek çıkıyordu. "Hepiniz beni kandırdınız mı?" Sorusunu sorarken öfkesi kaybolmaya başladı. Dudakları titremeye başlarken bakışlarını babasına çevirdi. Çetin kapıdan bir hayli uzaklaşmış, Beren'in yanına doğru gelmişti. Herkes bir yandan nasıl öğrendiğini düşünürken birde ne söyleyeceklerini arıyorlardı. Sanki zamanları hiç olmamış gibi. 

Süʀᴍüşüᴍ ʙᴇɴ ʜᴇᴘ ʏᴏᴋᴜᴀ 

Kɪ̇ᴍꜱᴇ ʏᴏᴋ ɪ̇ᴋᴇɴ, 

ᴛᴇᴋ ʙᴀıɴᴀ

Çetin Beren'e birkaç adım uzakta durduğunda Beren'in gözleri dolmaya başlıyordu. "Baba?" diye seslendi, yalvarır gibiydi. "Ben evlendim mi gerçekten? Sen... Sen mi yaptın yoksa bunu?" Beren kesik bir nefes aldı. Dudak kenarları aşağı doğru bükülüyor, Beren onları düz tutmak için çabalıyordu. Çünkü konuşmalıydı. "Ben... Ne yaptım ki? Bana bu kadar kızgın mıydın? Neden bu kadar öfkelendirdim seni?" 

Çetin yavaşça kafasını iki yana salladı. 

Sanki ne yaptıklarının farkına ancak varıyorlardı. "Beni evlendireceğini söylediğinde... Sana hiçbir şey dememiştim... Belki de bu konuşmayı o zaman yapmalıydım ama... İnat ettim...-"

Hande, Kerim ve Emir Beren'in arkasından ona yaklaşırken Beren susmuştu. Ne anlatıyorum diye geçirdi içinden. "Beni sevmediğini o zaman anlamalıydım!" dedi Beren, yüzünü buruşturarak. Çetin zorlukla yutkundu. "Benden böyle mi kurtulmak istediniz? Neden sadece evden atmadınız? Neden beni reddetmediniz?" 

Uğruna delirdiği kızından ilk defa böyle bir cümle duymuş olmaktansa ölmeyi tercih ederdi. "Ne yaptım ki size..." Beren sanki kendi kendine konuşur gibi söylenmeye başladığında kafasını belli belirsiz sallamaya başlamıştı. "Beni bu kadar mı önemsiz gördünüz? Neden söylemediniz? Bu nasıl olur ki zaten..." Birden başını kaldırıp etrafa bakmaya başladı. "Konuşsanıza! Duydum işte! Öğrendim!" 

"Konuş baba! Konuş! Söyle! Ben senin... Ben senin küçük kızın değil miydim?! Şımarttığın, küçük divan değil miydim?!" Babasına doğru yürürken vazgeçip arkasına döndü. "Siz!" Kerim, Hande ve Emir'i gördüğünde onlara bağırdı. "Benden uzak durmanızın sebebi bu muydu?! Beni delirtip üzme sebebininiz bu muydu?!" 

Beren hıçkırmaya başladığında sesi çığlığına karışarak çıkıyordu. "Ben kendime bile güvenmedim ama size hep güvenmiştim!" dedi, etrafındaki kalabalığa bakarak. "Bu kadar büyük bir şeyi benden ne zamana kadar saklayacaktınız?! Ha?! Konuşsana Hande! Hep biliyordun değil mi?" Bakışları bu sefer Kerim'e çevrildi. "Kerim?! Hiçbiriniz karşı çıkmadınız mı? Ha? Abi..." 

Gözleri Birkan ile buluştuktan sonra diğer abisine de baktı. Birkan ve Barkın'ın gözleri dolmuştu. Karşı çıkamamışlardı. Savaşmışlardı ama doğru kararın bu olduğunu biliyorlardı. Beren'in bu oyunda bir şekilde dokunulmaz olması gerekiyordu. 

"Anne?" Beren annesine döndüğünde gözlerindeki yaşlar akmaya başlamıştı. Annesi de ağlıyordu. Beren en çok babasını suçluyor olsa da annesi hatanın kendisinde olduğunu biliyordu. 

"Özür dilerim kızım," dedi Defne güçsüz bir şekilde, Beren'den ikinci kez özür diliyordu. Defne Beren'den daha fazla ağlıyordu. İlk dilediği özürü hatırlıyordu. Beren'i ilk kucağına aldığı gündü. Yolculukları şimdi başlıyordu.

"Sizi nasıl affedeceğim? Artık sizi nasıl affedeceğim ben?! Siz beni affettiniz mi?!" Beren kafasını iki yana salladı. "Ben ne yaptım anne? Bu mu? Kerim'in işi yüzünden-" Nefesleri hızlanmaya başladı. "Yoksa beni onların ailesine mi sattınız?! Bu işi Baran halletti diye-"

"Dur bakalım orada," Beren zihninde dolaşan deli fikirlerini söylemeye başladığında Kamuran, Cihan ve Serena'nın yanından ilerleyerek öne çıktı. "Sen bizi ne sanıyorsun? Kamranoğulları böyle mi-"

"Kapa çeneni!" diye çığlık attı Beren. "Ne seninle ne de senin aptal soyadınla konuşmuyorum bunları!" 

Kamuran'ın kalp atışları ritimsizleşmeye başladığında gözlerini sinirle büyüterek Beren'e bakıyordu. Diğerleri henüz farkında değildi ama tarihi bir ana şahit oluyorlardı. Kamuran'ın zihninde tek bir anı canlanıyordu. Yıllar önce Madam'ın evinde Madam ile olan kavgasını hatırlatmıştı Beren'in sözleri. "SEN BENİM EVİMDE BU ŞEKİLDE KİMSEYLE KONUŞAMAZSIN! HADDİNİ BİL-"

"DEDE!" Baran araya girdiğinde Beren yüzünü ekşitip Baran'a kısa bir bakış atmış daha sonra Kamuran'a dönmüştü. 

"Ben... Kiminle, nerede, ne zaman, nasıl istersem öyle konuşurum! Sizin ailenizden falan korktuğum yok! Ne yapacaksınız? Öldürün hadi!" Kamuran dişlerini birbirine bastırdı. Çok şey söylemek istiyordu fakat bu bir yandan da Çetin ve Baran'ın suçuydu, çoktan Beren'e söylemeleri gerektiğini biliyordu. 

"Bu evliliği Murat Sanberk istedi!" dedi Kamuran, gür bir sesle. "Sen doğmadan yıllar önce... Vasiyetinde de yazıyor." Beren'in gözlerinden göz yaşları tekrar akmaya başlamıştı. Kafasını iki yana salladı. 

"Hayır,"

"Belgelerini gösterebiliriz-"

"Dedem böyle bir şey yapmaz."

"Emin ol senin iyiliğin için yaptı. Baran ile evlenmenizi istedi. Şimdi saçmalık gelebilir, ileride anlayacaksın-"

"Hiçbir şey anlamayacağım!"

"Sana mı kaldı lan bunları-" Barkın, Kamuran'a sinirlendiğinde birkaç adım öne atılmış, Birkan onu durdurmuştu. Kamuran tiksinir bir şekilde Barkın'a baktığında dudaklarını araladı. "Ne olduğunuz zaten belli-"

"DEDE! İÇERİ GİR!" Baran sinirle bağırdığında Beren hiçbir şey anlamadığı gibi etrafında konuşulanları da zaten anlamıyordu.

Emir düşünmeden Beren'in yanına doğru yaklaşıp eliyle Beren'in koluna dokundu. "Beren, sakin ol. Gel bir konuşalım-" Beren hızlıca Emir'e dönüp titreyen elini kaldırıp işaret parmağını ona doğrulttu. "Hele sen! Sakın! Bu saatten sonra benim karşıma bile çıkma!"

Emir zorlukla yutkundu. Beren'in cümlesinden ne demek istediğini anlıyordu. "Kızım, gel anlatalım." dedi Erhan tok bir sesle. 

Beren, Erhan amcasına döndü. Biraz onu seyrettikten sonra olduğu yerde diğerlerini izlemeye başladı. Onlara baktıkça hatırları gözünde canlanıyordu. O hatıralara yabancılaşmasının bu kadar çabuk olmasına kendiside şaşırmıştı. Sanki hiçbirini tanımıyordu, maskeler düşmüştü. Kaybolmuştu Beren. Herkes sakin olmasını söylüyordu, nasıl sakin olabilirdi ki? Kendisi de sakin olması gerektiğini biliyordu. Adrenalin ona güzel planlar yaptırırdı, Baran'ın söylediklerinden sonra hemen aksiyon alması işine gelmişti. Ama bu sefer zihni karışıktı. Bir şeyleri batırmaktan korkuyordu. Halbuki çoktan batmış gibi hissediyordu.

"Tanıyamıyorum sizi," diye mırıldandı Beren. Düşen omuzlarını yukarı kaldırdıktan sonra yere düşen çantasını aldı. "Artık sizde Beren diye birini tanımıyorsunuz. Bitti. Bu evden çıktığım andan itibaren," Göğsü yukarı inip kalkıyordu. Söyleyeceği şeyden emin değildi ama emin gözükmek istiyordu. "Hayatınızdan da çıkacağım," 

Kimseye bakmadan kapıya doğru ilerlemeye başladığında Defne, kızının arkasından koşmaya başladı. "Beren, annem yapma-"

"Kimse beni engellemesin! Bu zamana kadar sizin verdiğiniz cezalarla, yasaklarla uğraştım ben! Siz ne yaptınız?! Ben onlarla uğraşmak zorunda mıydım?! Sizi sevdiğim ve saydığım için yaptım!" Beren kolunu annesinden kurtardığı gibi tekrar bağırmaya başladığında Barkın ve Birkan yanlarına geldi. 

"Önce bizi dinle, dinlediğinde hak vereceksin-"

"Bırakın beni! Neyi dinleyeceğim?! Siz çoktan her şeyi halletmişsiniz!"

Beren adımlarını hızlandırıp abilerinden kurtulduktan sonra kapıdan çıktı. Etrafına bakınırken nereye gideceğini ve ne yapacağını düşünüyordu. O duymuyordu ama Kamuran Beren'i yalnız bırakmaları gerektiğini söylemişti. 

Yolda yürümeye başladı. Hızlı adımlarıyla hemen kaybolmayı umuyordu. Fakat Emir, Kamuran'ı dinlemediği gibi Beren'in arkasından kapıdan çıktı. Beren'in biraz daha yürümesine ve evden uzaklaşmasına izin verdi. 

Evden oldukça uzaklaştığında Beren arkasındaki adım seslerini belli belirsiz duyarak arkasını döndü. Emir ile göz göze geldikleri gibi ona doğru yürümeye başladı. Öfkeyle dişlerini sıkarken Emir'e yaklaştığında elini kaldırıp Emir'in boğazını sıktı. 

"Bitti Emir. Karanlıkta değilsin. Bana sakın görünme. Her şeyden uzaklaşacaksın. Kimseye ulaşmayacaksın, kimse sana ulaşmayacak. Anladın mı beni?" Dişlerini sıkarak konuştuğunda Emir bakışlarını aşağı doğrulttu. "Kim biliyor?" diye sordu Beren, soğuk bir sesle. Göz yaşları yanaklarında kurumuş, rimeli gözlerinin altında dağılmıştı. 

"Kimse," dedi Emir, alt dudağı aşağı çekilirken gözlerini kapattı. "Özür dilerim Beren, başaramadım. Sanırım başarmayı denemedim-"

"Kes. Ben gittikten sonra..." Beren yutkundu. Eli Emir'in boğazındaydı ama sıkmıyordu. "Hiç kimse bu evliliği öğrenmeyecek. Biri öğrendiği an... Senden bilirim." 

Emir yavaşça kafasını sallarken Beren ona acımış gibi yüzünü buruşturup elini Emir'den çekti. "Beni öldürmek mi istiyordun-"

"Asla." 

"Öldüreceksiniz."

"Hayır-"

"Bilmiyormuş gibi konuşma Emir! Aptalın tekisin! Sen... Sen! Bunu bana nasıl yaptın?" 

Emir'in sessizce akan göz yaşlarını gördüğünde Beren'in gözleri de rahat durmamıştı. "Çetin amca zorladı. Bana bir şey anlatmadılar. Seni saklayacağını söyledi, tehdit etti. Düşünemedim. Ama herkesi zorladım... Sana söylemeleri için-"

"Sen sadece korkaksın Emir."

"Korktum. Senin gibi değilim-"

"Ben korkmuyorum mu sanıyorsun?! Ne olursa olsun... Birbirimizi koruyacağımıza söz vermedik mi? Bunları Baran'ın sözlerinden değil. Zeynep'in gördüklerinden öğrendim-"

Emir gözlerini yavaşça kapatıp dudaklarını birbirine bastırdı. Şimdi anlamıştı. "Bahsettikleri vasiyeti bilmiyorum, ben sadece... O gün Çetin amcanın ofisinde imzaladığımız-"

"Kes sesini, dinlemek istemiyorum. Dediklerimi unutma. Artık karanlıkta değilsin. Girmeyeceksin. Bıraktığını söyleyeceğim." Beren ondan bir cevap beklemeden arkasını dönüp tekrar yürümeye başladığında Emir omuzlarını düşürdü. Ne dese boş olacağını bildiğinden o da son kez Beren'i uyardı.

"Beren." Beren'e seslendiğinde Beren sadece olduğu yerde durdu. "Kolyen. Baş harfinin olduğu kolye. Sadece bir kolye değil. İmza." 

Beren kesik bir şekilde nefes aldıktan sonra yürümeye devam etti. Hala soruyordu kendine, inanamıyordu. Birkaç laf söyleyip gitmek Beren'in tarzı değildi. Ama ne yapacaktı ki? Kendi ailesinden nasıl intikam alabilirdi ki? 

Açılışta diğerleriyle uğraşmıştı. Kendi yarattığı kaosu bir bakıma yine toparlayan Beren olmuştu. Bir yerlere zarar vermek, birilerinin canını acıtmak istiyordu. Sanırım kendi canı yanarken bunu yapamayacak kadar güçsüz hissediyordu kendini. 

Ara yoldan ilerledikten sonra gecenin karanlığında ana yola ilerledi. Arabalar hızlı hızlı geçmeye devam ederken arabanın hızından gelen rüzgar bedenine çarpıyordu. 

Bir süre daha ilerledi. Yolun kenarındaki bariyerin üzerine oturduktan sonra çantasını açıp içinden sigara paketini ve kırmızı çakmağını çıkardı. Sigarasını yaktıktan sonra elindekileri çantasına sıkıştırıp kollarını göğsünde birleştirerek sigaradan bir nefes aldı. 

Kamuran'ın söylediği şeyi düşünmeye başladı. 

Zihnindeki seslerle kavga ediyordu. Bir tarafı olayı anlamaya çalışırken diğer tarafı intikam peşine düşmüştü. 

Sigaradan çektiği nefesi dışarıya üfledi. Yoldan geçen arabaların çaldığı kornaları bile duymuyordu. Sadece ailesini değil, Madam'ı ve karanlığı da düşünüyordu.

Dudak kenarları yukarı doğru kıvrılmaya başladığında güzel bir kahkaha atacağının habercisi olmuştu. 

Önce mırıldanır gibi güldü. Gülüşü bedenine bulaşmış gibi kafasını doğrulttuktan sonra kahkahalarının geleceğini karnının kasılmasından anlamıştı.

Kahkaha atmaya başladı. 

Üstelik sinirden değil, keyiflenmişti. İçten kahkahası yolda yankılanıyordu. Zihnine gülüyordu, ona güzel şeyler düşündürtmeye başlamıştı. 

İşaret parmağıyla sigarasına vurarak külünü düşürürken hala gülüyordu. 

Önünde bir araba durdu. Dörtlü ışığını yakıp yolun sağında duran arabayı Beren fark etmiyordu. Gülmeye devam ederken bir ara verip sigarasından bir nefes daha aldı. Dumanı içine çektikten sonra aldığı yavaşça dışarıya doğru üflerken çıkan dumanı izleyerek tekrar gülmeye başladı. 

"Beren?"

Birkan, kardeşine seslendiğinde Beren onu duymamış gülmeye devam ediyordu. "Eyvah," diye mırıldandı Barkın. 

"Abim?" Birkan, şansını tekrar denediğinde Beren irkilmeden onlara döndü. İlk önce ikisine baktı. Abilerim, diye geçirdi içinden. 

"Ezgi ablanın hamile olduğunu öğrendiğimde..." Beren'in gülüşü yavaşça solmaya başladığında bakışlarını onlardan çekip tekrar uzaklarda bir boşluğa kitlendi. "Sizin yüzünüzden o bebeğin geleceğine sevinmemiştim. Sevinememiştim... Bana olan davranışlarınızdan dolayı... Kendimi daha dışarıda hissedecektim. Benim yalnız olmayı sevmediğimi biliyorsunuz değil mi?" 

Barkın dudaklarını birbirine bastırdı. Yorgun bakışlarıyla Beren'i izliyordu. "Ben yalnız olmaktan korkarım değil mi," dedi Beren kaşlarını hafifçe kaldırmış, yavaş bir şekilde konuşuyordu. Sigarasından bir nefes aldı. "Ama ben zaten yalnızmışım ki," 

"Yalnız falan değilsin," dedi Birkan. Gözleri ıslanmıştı. "Biz hep senin yanındayız." Beren, abisine baktı. Bu sefer burukça gülümsemişti. Seni kimse uzak diyara falan götüremez. Cehennemin dibinde de olsan, gelirim yanına. 'Abim' diye bağır. Anında orada olurum.

Abisinin sözlerini hatırladığında konuştu. "O gün neden yanımda olmadınız? Ben... Ben hep sizin yanınızda oldum- Neden bana hiç söylemediniz ki? Önemsemediniz beni... Çünkü Beren-"

"Önemsedik!" diye söylendi Barkın. "Senin için herkesle kavga ettik! Kamuran Kamranoğlu doğru söylüyor, dedemin vasiyeti-"

"Dinlemek istemiyorum! Nasıl inanacağım ki size?!" Omuzlarını düşürdü. "Şimdi ben uzak bir diyara gideceğim... Kendim. Tek başıma. O cehennem sizi istemeyecek. Başıma ne gelirse gelsin... Ne 'Abim' diye bağıracağım... Ne de sen beni duyacaksın," 

Birkan, kardeşinin dizlerinin yanına doğru çöktüğünde Beren sanki onu görmüyor gibiydi. "Gitmeyeceksin ki abim... Biz her şeyi..." Birkan konuşurken Beren yine uzaklara dalmıştı. Duymuyordu. Kendi derdine düşmüştü. Geleceği görmek için uğraşırken birde geçmişi hatırlamak ağır geliyordu. Sonuçları ne olursa olsun, yanındayız tamam mı? Senin mutlu olman için ne gerekiyorsa yapacağız, sen bizim her şeyimizsin, şımarığımızsın, neşemizsin.

"Siz hep benim mutluluğumu düşünüyordunuz... Böyle mi düşündünüz? Beni görmeyerek... Beni yok sayarak... Belki sizin mutluluğunuz benim yokluğumdur," Beren ağlamaya başladığında Birkan ve Barkın'da ona çoktan eşlik ediyordu. 

"Ne diyorsun abim sen, neden böyle konuşuyorsun? Seni korumak için." dedi Barkın, zorlanarak. Korkuyorlardı. Beren'i tahmin etmek hiç kolay olmamıştı. Böyle konuşuyor olması tehlikeliydi. Abilerin hep yanında olacak Beren. Bunu unutma.

"Bakalım hep yanımda olacak mısınız?" dedi Beren, dalga geçer gibi. "Canınızı yakacağımı biliyorum. Yakacağım. Yakabilir miyim... O kadar güçlü müyüm acaba? Sizin canınızı yakmayı hiç düşünmemiştim ki..." Nefesleri hızlanırken birden ayağa kalktı. "Arabayı verin-"

"Nereye gideceksin Beren? Yapma böyle."

"Arabayı. Bana. Verin." Elini uzattı. Birkan alt dudağını ısırıp anahtarı Beren'e uzattı. "Her şeyi siz biliyorsunuz ya... Nereye gideceğimi de öğrenirsiniz." 

Nasıl olsa yakında öğrenemeyeceklerdi. 


☾ ☾ ☾ 


Kapının açılmasını beklerken geldiği eve bakıp dişlerini sıktı. Baran'ı duyuyordu. Ve sen benim yanımda olduğun sürece, kimse senden de hesap soramayacak. Zihnindeydi sesi. Hiç öğrenmemeyi mi isterdi? O günleri ondan saklananın ne olduğunu merak ederek geçirmişti. Ama Baran güzeldi. 

Baran'ı özlüyordu. Artık ona bile bakamayacaktı. Sahi, Baran ne olacaktı? Halbuki gittiğinde onunla nasıl birlikte olacağını bile düşünmüş, ona söylemesede planlar yapmıştı. Planları bozulmamıştı, yıkılmış ve yok olmuştu. 

Kiminle konuşmaya ihtiyacı olduğunu biliyordu ama ulaşmak imkansızdı. 

Çabuk olmalıydı. 

Kapısını açtıktan sonra çantasını alıp arabadan indi. Haberi çoktan alan adamlar yanına yaklaşırken onlara boğazını ağrıtmak istemediği için görmezden gelerek eve ilerlemeye devam etti. 

Başka bir Kamranoğlu'nun evine gelmişti. 

Evin kapısı onun için açılırken donuk bir ifadeyle içeri girdi. Hiç beklemeden merdivenlere yöneldiğinde koşar adımlarıyla aşağıya inen Zişan'ı gördü. Donuk bakışları Zişan'ın büyümüş gözleriyle buluştuğunda çoktan biliyor olduğunu anlamıştı. Baran'ın yanında gördüğün için mi yenge diyorsun?

"Beren-"

"Çekil," Zişan'ın yanından geçip merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. "Zeynep!" diyerek seslendi, sadece o vardı. Zeynep'in odasının olduğu kata geldiğinde Hızır başka bir odadan çıkmıştı ama Beren onu görmemişti. 

"Zeynep," dedi Beren, tekrar. Odasının kapısını açmasıyla boş yatakla karşılaştı. Nefesi kesilmişti. "ZEYNEP NEREDE?!" Donuk ifadesi yüzünden hemen silinmiş, endişeyle boş odaya bakıyordu. Zihni senaryoyu yazmıştı bile, evde olaylar dönmüş olmalıydı. Zeynep kesin yakalanmıştı. Her şey açığa mı çıkmıştı yoksa?

"Beren, sakin ol kızım ya!" Hızır'ı duyduğunda hızlıca ona dönüp üzerine yürümeye başladı. "Arkadaşıma ne yaptınız-"

"Buradayım!" Beren sonunda Zeynep'i duyduğunda tekrar arkasına döndü. Onu görmek iyi gelmişti ama hızlı refleksleri ve yaşadığı duygu değişimleri başını döndürüyordu. 

Elini istemsizce kalbine götürüp nefeslerini düzenlenmeye çalışırken kalbinin de yavaşlamasını umuyordu. "Ben... Ben..."

"İyi misin?" diye sordu Zeynep, hızlıca arkadaşının koluna girdiğinde diğer kolunu da Hızır tutmaya çalışıyordu. 

Beren Zeynep'e cevap vermek için kafasını iki yana salladığında Hızır aceleyle konuştu. "Salona götürelim," 

"Bı... Bırak-" 

"Hadi Beren," dedi Hızır, Beren kolunu ondan çekmek için uğraşsa da Hızır izin vermemişti. Beren merdivenlere doğru ilerlerken Hızır ve Zeynep ona yardım ediyordu. 

"Hızır anlattı. Ben bilmiyordum Beren, yemin ederim. Bana anlatıp kendini yorma," Zeynep konuştuğunda Beren tepki vermedi. Zeynep'in düzgün bir şekilde yalan söylemiş olmasına şaşırıyordu. Nedense zihnini sorgulamış, Zeynep ile yaptığı telefon görüşmesini tekrar kendine hatırlatmıştı. 

Zihnini sorguluyordu çünkü hala şokun etkisindeydi. Bakışlarını Zeynep'e çevirmeye çalışsa da başarılı olamamıştı. Başı mı dönüyordu yoksa dönen şey zihni miydi onu düşünüyordu. Kesik nefeslerinin arasında merdivenlerden aşağı inerken Zişan onları görmüş ağzından sesli bir nefes almıştı. 

"Hızır abi ne yapayım? İlaç mı getireyim? Doktor mu çağırayım-"

"Su getir, doktora haber ver." dedi Hızır aceleyle. Bir alt kata indiklerinde Beren başının ağırlaştığını hissediyordu. Ensesine büyük bir darbe alıyormuş gibi hissediyordu.

Koltuğa ilerlediklerinde Beren'i koltuğa oturttular. Zeynep omzundan hafifçe itip uzanmasını sağlamaya çalışsa da Beren bilerek hareket etmemişti. "Çık dışarı Hızır. Kimse girmesin-"

"Kusura bakma Beren. Yalnız bırakamam," dedi Hızır, ikisinin plan yapıp gideceğini düşünüyordu. 

Beren bakışlarını yerden kaldırmadan sert bir sesle konuştu. Sesini çıkarmak için kendini zorluyordu. "Çık. Dedim." 

Zeynep Hızır'a baktığında gözlerini güven vermek ister gibi kırptıktan sonra Hızır'ın gitmesini ister gibi işaret vermişti. "Yalnızca on dakika,"

Beren gözlerini düzgün açmayı başardıktan sonra tersçe Hızır'a döndü. "Git, dışarıda bekle."  Hızır dudak kenarlarını memnuniyetsiz bir şekilde kıvırdıktan sonra kapıya döndü. Odadan çıkarken kapıyı kapatmıştı. 

Beren kendine odada kameranın olduğunu hatırlattı. Yorgun bir şekilde gözlerini birkaç kez kırpıştırıp elini kulağının üzerine götürdü. Zeynep'e dinlenip dinlenmediklerini sorarken Zeynep çoktan anlamıştı. "Hayır. Sen gelmeden neredeyse on beş dakika önce eve haber geldi. Hızır endişeliydi. Kimseye görev vermedi. Herkes endişeli."

Beren yavaşça kafasını salladı. O halde dinlenmiyorlardı çünkü odalarda kameradan başka bir cihazın olmadığından emindi.

Kafasını sallamayı durduramadığında gözlerinden yaşları süzülmeye tekrar başladı. Ağlaması daha da içlenirken boğazından hıçkırırmış gibi sesler yükseliyordu. "Öldüm ben," 

Onun ağladığını gördüğünde Zeynep'in gözleri dolmuştu. Kendi hislerini biliyordu, Beren'i düşünemiyordu bile. "Beren," dedi burnunu çekerek. "Git. Kalamazsın. Gitmene izin vermeyecektir bu saatten sonra. Onları ne konuştur ne de konuş. Dinleme. Açıklamalarına izin verme. Yoksa gidemeyeceksin," 

Zeynep, birinin onların sohbetini kesebileceğini düşünüp hızlı hızlı konuşmaya başladığında Beren aralanmış dudaklarıyla onu dinliyordu. 

Aralarındaki bağdan şimdi alıyordu meyvesini. Beren Zeynep'e verdiklerinin karşılığını alıyordu. Bu zamana kadar Beren ona yardım etmiş, her türlü durumdan Beren kurtarmıştı onu. Beren'in şu anda dinlediği kişi bambaşka biriydi sanki. Güçlü gözüküyordu, ne yaptığını biliyordu ve mantıklı konuşuyordu. 

"Benimle gel," dedi Beren, hıçkırdıktan sonra. Kaşlarının başı yukarı doğru kıvrılmış, çaresiz bir ifadesi vardı. 

Zeynep dudaklarını birbirine bastırdı. "Biri burada olmazsa... Hiçbir şey yapamayacağız." Zeynep birkaç gün önce Pastacı ile konuşmuştu. Bu yüzden içi rahattı. "Emin ol, yine kolay olacak. Hatta daha kolay olacak! Pastacı ve ben buradayız. Sen oradayken buraya ulaşacaksın. Hem en azından artık eminsin. Arkana bile bakmadan... Kırık kalbin sana yardımcı bile olabilir," 

"Dayanamıyorum. Bana yalan söylemişler." 

"Geçecek," dedi Zeynep, ona sarılarak. Çünkü geçecekti. 


☾ ☾ ☾


Hızır ikinci sigarasını yakmış, evin önündeki merdivenlere oturmuş sigarasını içmeye devam ediyordu. Onları uzun zaman yalnız bırakmış gibi hissetmişti ama bir yandan da Beren'e bir şey söyleyemiyordu. İçtiği sigara bitene kadar bir müddet daha zaman vermişti aklınca. 

"Baran Bey geliyor," dedi adam, kulübenin içinden çıkarak. Hızır birden ayağa kalktı. Baran'ın arabasının sesini duymuş, eş zamanlı olarak demir kapı açılmaya başlamıştı. 

Baran son süratiyle içeri girerken Hızır nefesini tuttu. Baran o kadar hızlı içeri girmişti ki, kapıya çarpması an meselesiydi. "YAVAŞ LAN!" diye bağırdı Hızır, telaşla. Baran arabanın arka kapısını çizdirerek içeri girdikten sonra sert bir frenle durdu. Fren sesiyle yüzünü buruşturdu Hızır, sigarasını kenara fırlatırken Baran çoktan kapısını açmış koşar adımlarla kapıya ilerlemeye başlamıştı.  

"Baran! Sakin ol!" Hızır, Baran'ın önüne geçip onu kollarından tuttu. Baran'ın boynunun etrafı öfkeden ve endişeden dolayı kızarmış, burnundan soluyordu. "Gidecek! Kaçacak Hızır! Yalnız mı bıraktın?!"

"Bir dur! İyi değil Beren, ne bekliyordun?! İzin ver-" Hızır yaşananları bile daha sindirememişken Baran'ı ilk defa böyle görmesi üzerine şaşkınlığını dışarıya vuramamıştı. Baran'ın bu hali onu korkutmuştu.

"Çekil, benim konuşmam lazım-"

Hızır onu tekrar engellemeye çalıştığında Baran onu güçlü bir şekilde kenara itip içeri girdi. Koşarak içeri girerken gözleri dört dönüyordu, Beren'i arıyordu gözleri. Kocaman açtığı gözleri bile etrafa ateş saçıyordu sanki. 

Korkuyu iliklerine kadar hissediyordu, Beren onu bir duyguyla daha tanıştırıyordu. 

Boğukça duyduğu seslerle karışan hıçkırıklarını duyduğunda salonun kapısını hiç beklemeden açtı. Elini yavaşça kapıdan çektiğinde Beren'i görür görmez durgunlaşmış, gözleri boş gibi bakıyordu. Nefeslerini düzenlemeye çalışırken zorlukla yutkundu. 

Zeynep, Beren'den yavaşça ayrılırken Beren omuzlarını düşürdü. Elini Zeynep'e uzattı. Ona uzanan eli tuttuğunda Beren kendini yavaşça ayağa kaldırdı.

Beren kapıya bile dönmemiş, Baran'ın geldiğini anlamıştı. 

Ayakta öylece beklemeye başladı. Ne Baran'ı görmek için ne de onun yanından çekip gidebilmek için bir gücünün olmadığını hissediyordu. Tekrar hıçkırdı Beren. Kafasını öne eğmiş, yere bakıyordu. Ağlaması durmuştu. Sadece iç çekmekten kendini alamıyordu. 

İçli nefesini duyduğunda Baran canı yanmış gibi gözlerini sertçe kapattı. "Güzelim," 

Baran'ın sesi geniş odada yankılandığında Beren'in dudak kenarları aşağı çekilmişti. Bitirdiğini sandığı gözyaşları tekrar yanaklarından süzülmeye başladı. İstemsizce sesli bir şekilde ağlamaya başladığında Beren ilk defa böyle ağladığını düşünüyordu. Kalbi acıyordu çünkü. Nefesini kalp atışlarına uyduramadığı için panikliyordu. Bedeninin kontrolünü kaybetmişti. Ağlaması kesilsin istiyordu. Sanki bedenini tanımıyormuş gibi kendinden ilk defa böyle tepkiler görüyordu. 

"Güzelim... Yemin ederim her şeyi anlatacağım." dedi Baran, güçlü çıkarmaya çalıştığı sesiyle. Beren gözlerini yavaşça kapattı. Zeynep'in elini sıkıyordu. Onu götürmesini söylüyordu.

"Beni dinle lütfen," 

Beren burnunu çektikten sonra kafasını kaldırdı. Yine Baran'a değil, karşıya bakıyordu. "Az önce söylediklerim hepiniz için geçerliydi." dedi kırık bir sesle. "Dinlemeyeceğim. Bu zamana kadar anlatmadığına göre... Önemli değilmiş."

"Evet. Önemli değildi çünkü," 

Beren ağlayan ifadesiyle güldü. Cevap vermek yerine Zeynep'e döndü. "Kendine iyi bak, söz veriyorum... Arayı açmayacağım." dedi Zeynep'e mırıldanarak. 

"Hiçbir yere gitmiyorsun." Baran sert bir sesle beklemeden konuştuğunda Beren onu duymazlıktan gelmek istedi. Derin bir nefes aldı. Kapıya doğru döndü. Zeynep'in elini yavaşça bıraktı. Baran'a bakmamak için yemin etmiş gibi ilerlemeye başladığında düşmekten korkuyordu.

Adımlarını hızlandırdı. Baran'ın yanından rüzgar gibi geçmeyi planlıyordu ama Baran bir adım öne gelerek karşısına çıktı. "Gidemezsin."  dedi, Beren'i durdurabilmişti. 

"Gitmesi en doğru-"

"Sen," dedi Baran, işaret parmağıyla Zeynep'i gösterdiğinde Zeynep hem susmuş hem de durduğu yerde irkilmişti. "Sana yapılan teklifi kabul ettin. Ben ne dersem onu uygulamak zorundasın! Nerede olduğunu biliyorsun." Baran onu uyardığında Beren kaşlarını çattı. Baran'ın Zeynep'i neden uyardığını ve ne demek istediğini anlamıştı. 

Yorum yapmadan kapıdan çıkmak için hareketlendiğinde Baran bu sefer kolundan tutmuştu. "Bırak!" 

"Anlatacağım. Beni dinleyeceksin. Hak vereceğini biliyorum-"

"Hak mı vereceğim Baran?" dedi Beren, sonunda gözlerini Baran'a çevirmiş bir anlığına duraksamıştı. Baran'ın gözlerinden ne hissettiğini anlamak istiyordu ama karışık zihninden dolayı odaklanmak zor gelmişti. 

"Anlatacağım hadi," Baran, onu çekiştirmeye başladığında Beren hızlıca kolunu kendine doğru çekti. Gereksiz bir güç uyguladığı için sırtını kapıya çarptı. 

"Hayır! İstemiyorum hiçbir şey!" 

Baran gerilmiş bir şekilde nefes verdikten sonra elini saçlarının arasından geçirdi. Biraz bekledikten sonra kafasını iki yana sallamaya başlamıştı. Kendinde değil gibi gözüküyordu. 

"İste ya da isteme." dedi, söylenir gibi. "Seni tanıyorum, biliyorum..." Hızır ikisini kapıda gördüğünde gözlerini Zeynep'e çevirdi. Çıkmasını söyler gibi kafasıyla işaret ederken Zeynep kapıda dikilmiş Beren ve Baran'ı nasıl geçeceğini bilemediğinden beklemeye devam etti. 

Onları izlemek Zeynep'e keyif vermişti, yaşananların tatsız ve tehlikeli olduğunu bilmesine rağmen böyle hissetmesi onu şaşırtmamıştı sanki. Tek şaşırabileceği şey, buna ilk defa şahit oluyor olmasıydı. 

Karşısında ikisi de kavga ediyordu, ikisi de öfkeliydi... Ama güzel bakıyorlardı birbirlerine. Birisi korkuyla ve endişeyle diğeri ise kırgınlıkla. Aralarındaki görünmeyen bağı görüyordu Zeynep. Anlamsız bir güven veriyordu. Kavga ederken bile aralarına kimseyi almıyor gibi gözüküyorlardı. Onları koruyan ve yan yana tutabilecek bir bağı görüyordu. 

"Beni dinlemeyeceksin... Etrafa zarar vereceksin. Bize zarar vereceksin... Kendine... Bana... o yüzden beni dinle. Gel. Göstereceğim. Her şeyi anlatacağım." 

"Ben hiçbir şeyi-" Beren'in sesi yükseleceği sırada Baran aniden eğilip bacaklarından tuttu. Beren yarıda kesmek zorunda kaldığı cümlesini çığlığı ile bitirdi. 

Baran aceleyle merdivenlere yöneldiğinde Beren onun sırtına güçsüz bir şekilde vurmaya başladı. "Yeter artık!" diyerek söylendi çığlıklarının arasından. 

Zeynep onların arkasından bir hamle yapacağı sırada Hızır elini kaldırdı. "Bırak anlatsın," dedi Hızır, onu durdurmak için. 

"Beren'e bir şey olacak! Sinir krizi geçiriyor, görmüyor musunuz?! Şok yaşıyor-"

"Doktor onun için ilaç hazırlıyor."


Baran odasının kapısını açtıktan sonra Beren'i tutmaya devam ederek kapıyı kilitledi. Anahtarı elinde sıkıca tutarak Beren'i yere indirdiğinde Beren bir hışımla onu ittirdi. "Siktir git! Anlatma bana bir şey! İğrençsiniz!" Baran dudaklarını birbirine bastırıp Beren orada yokmuş gibi masasının arkasına doğru yürüyüp masanın altındaki kasasına doğru eğildi. 

Dudaklarını birbirine bastırdı Beren. Dudak kenarları aşağı çekilmeye başladığında ağlamamak için kendini tutuyordu. Ağlamaktan yorulmuştu, bayılmaktan ya da başına bir şey gelmesinden korkuyordu. İyi hissetmiyordu, nasıl rahatlayacağını bile bilmiyordu. 

"Baran," dedi perişan bir sesle. Baran kafasını ona doğru kaldırdığında ne söyleyeceğini bekledi. Nefeslerini düzenlemeye çalışırken konuşmaya çalıştı. "Ben... Çok kötüyüm," 

Baran eline aldığı kağıtları bir kenara bırakıp hiç düşünmeden Beren'e doğru ilerledi. "Gel, otur şuraya," Beren'i masasının önündeki koltuklardan birine oturttuktan sonra Beren'in bacaklarının arasında yere çöktü. Beren'in titreyen ellerini tutmuş, onu sakinleştirmek istiyordu. Ama onun elleri de titriyordu. 

"Direnme bana. İzin ver. Diğerleri umurumda değil. Bana direnme güzelim," 

"Sende bana yalan söyledin." dedi Beren, tiksinir gibi ona bakarak. 

"Böyle olmak zorundaydı."

Beren inanmak istemiyormuş gibi kafasını iki yana salladı. "Değil... Sizin... Sizin bana bunu yaşatmaya hakkınız yoktu."

"Seni düşündükleri için-"

"Ben seninle konuşmak istiyor muyum ya?!" diye sordu Beren. "Sen benim hesap soracağım son kişisin Baran. Unut! Konuştuğumuz her şeyi unut!" Ayağa kalkmaya çalışırken birde ellerini Baran'dan çekmeye çalışıyordu. 

"YETER!" Baran onun işini kolaylaştırıp kendini geri çektikten sonra ayağa kalkıp az önce çıkarttığı belgelere uzandı. "Ben istedim mi sanıyorsun?! Ben bunu istedim mi sanıyorsun?!"

"Bu kuraldı! Kuraldan daha büyük bir şeydi! Seni korumak için! Senin için!" 

Baran elindeki kağıtlardan birine Beren'e uzattı. Beren'in kağıtta gördüğü ilk şey dedesinin mührü olmuştu. "İkimizde daha doğmamışken... Dedenin verdiği vasiyet bu!"

Baran Kamranoğlu ve Beren Sanberk, yaşları olgunluğa ulaştığında evlenecektir. Beren kağıdı eline almış yazılanları okumaya başladığında bir yandan da Baran'ı dinliyordu. "Bana sorsana! Hesap soracağın ilk kişi benim! Neden kabul ettin desene! Neden beni korumak için bunu yaptın diye sorsana?!"

Beren Sanberk, iki aileninde soyadını taşıyacaktır. Beren kağıdı okumaya devam ederken gözlerinden bir yaş süzülmüştü. "Sen mi koruyacaktın?" dedi Beren, soğuk bir sesle. Sanki dalga geçip onun canını yakmak istiyordu ama başka şeyler düşünüyordu. 

"Koruyorum."

"Kimse beni koruyamaz. Gerek bile yok-"

"Bir bok bilmediğin için böyle konuşuyorsun!" Baran'ın sesi odayı titretmek ister gibi yükseldikçe yükseliyordu. Öfkeli değildi, kaybetmekten korkuyordu. "Sana bahsettiğim kişi... Senin için gelecek." 

Beren'in göğsü aşağıya inerken gözlerini kırpıştırdı. Kafasını dediklerine inanmıyor gibi iki yana istemsizce sallamaya başlamıştı. "Neyden bahsediyorsun,"

"Bu bir savaş... Evlilik umurumda mıydı sanıyorsun? Ona karşı daha fazla insan kaybetmek istemedim!" Baran kendinden geçmiş, stres tüm bedenini kaplamıştı. Aklına düşen kelimelerle cümleler kuruyordu. Beren hızlanan nefesleriyle bir kağıda bakıyor birde Baran'ın söylediklerini anlamaya çalışıyordu. 

"Sadece ben değil. Herkes... Herkes bu savaşta. Güçler benim elimde. Ona karşı sevdiklerimi kaybedemem. Hele seni... Asla." Baran gergin bir şekilde eliyle dudaklarının üstünü süpürdü. Hazırlıksız yakalanmış gibiydi. Ne düşüneceğini Beren gibi o da bilemiyordu. "Gidemezsin. Gidersen o seni bulur... İster kız, ister yık, yak... Ne yaparsan yap. Gitmek yok!"

"Beni zorla mı tutacaksın yanında?!"

"EVET!" dedi Baran, hiddetle. "Bu evlilik umurumda mıydı sanıyorsun? Öğrendin işte! Umurunda mı? Umurumuzda olmalı mı? Ben sana aşığım... Kağıdın üstünde ne yazıyor önemli değil!" Baran güzel şeyler söylüyor olsa bile ses tonu onu kızmış gibi gösteriyordu. 

"Bu evlilik senin dokunulmaz olman için gerçekleşti. Kimse sana dokunamasın, kimse sana zarar veremesin-"

"Bunu sizin aptal soyadınızla mı başaracaktınız?!" 

"Sen ailemin soyadını almadın! Sen benim karımsın! Benim yanımdasın! Ben neye sahipsem sende ona sahipsin!"

Beren'in nefesleri hızlanırken bu sefer elini kalbinin üzerine götürdü. Baran'ın yanında olmak. Zihni sadece bunu tekrar ediyordu. Ölecekti. Çünkü onun tarafı belliydi. Bambaşka bir yerdeydi Beren, Baran'ın anlattığı yer ona çok uzaktı.

"Ben... Ben..." Baran'ın bakışları çoktan dışarıya çevrilmişti. Ne Beren'i duyuyordu ne de görüyordu. Onu ele geçiren korkusuyla konuşmaya devam ediyordu. 

"O seni karanlığına alamayacak. Sana zarar veremeyecek. Yok edeceğim onu. Sen benimsin. Bizi kimse ayıramayacak."

Madam'dan bahsettiğini anlamıştı Beren. Bir uçurumun kenarındaydı. Her şey açığa çıkıyordu, kendisini gizlemek mümkün olmayacaktı. 

Konuşmak, bir şeyler söylemek belki de yeni bir şeyler öğrenmek istiyordu. Kalbi birden yavaşladığında göğsünde beklettiği eliyle üzerindeki bluzu sıkmaya çalıştı. Görüş alanının etrafı karardığında birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. "Baran," diyerek seslendi, o hala bir şeyler anlatıyordu. Susup onu fark etmesi için daha fazla bağırmalıydı ama sesini ancak bu kadar çıkartabilmişti. 

Ağzından derin bir nefes aldığında kemikleri sanki güçsüzleşiyordu. Oturduğu koltuğa gömüldüğünü hissediyordu. Parmaklarının arasına sıkıştırdığı kağıt yere düşerken bir kez daha denedi. "Baran," 

"HIZIR! DOKTORU ÇAĞIRIN!" 

Baran'ın ona döndüğünü gördükten sonra Beren'in gözleri kapanmıştı. Yanına koştu Baran, hemen bileğinden tutup nabzını ölçmek için sayı saymaya başlamıştı. 

Bilinci onu terk etmeye hazırlanırken dudaklarını araladı Beren. "Ben... Nasıl uyuyacağım? Bir daha uyuyamayacağım ben. Yalnızım artık-"

"Ben varım güzelim, ben seni hep uyutacağım. Beraber. Beraber uyuyacağız." Baran aceleyle yanıt verirken Beren gözlerini aralamaya çalışıyordu. Bedenine bile direnmek için çabalıyordu. 

Bu sefer işi zordu. Duygularını anlayamamıştı bile. Anlamıyor, algılayamıyordu. Biraz dinlenmesi gerekiyordu sanki. Gözlerini kapattı. Bilinci onu terk ederken sonunda rahatladığını hissetmişti. Karanlıktı, bir şey görmüyordu. En azından ne kalp atışlarını ne nefesini ne de zihninde dönüp dolaşan şeyleri takip edecekti. Gözleri açılsın istemiyordu. 


☾ ☾ ☾ 


2 Gün Sonra


"Kamuran Kamranoğlu..." dedi, düşünür gibi. "Nereye sakladın adamlarını?"

"Adamlarıma güvenerek gelmedim. Yalnızım. Bana zarar veremeyecek kadar korkak olduğunu biliyorum." dedi Kamuran, bıyık altından güler gibi söylemişti. "Bana zarar verdiğin takdirde başına gelecekleri biliyorsun," Madam, sıcak tebessümünü yüzünden silmemek için çaba gösteriyordu. 

Madam'ın arkasından Tekin'i nihayet gördüğünde yüzünü tiksinir gibi ekşitti Kamuran. İstemsizce elleri titremeye başladığında yumruklarını sıktı. Yıllar sonra ilk defa görüyordu. En son Cengiz'in ölüm haberini almadan önce görmüştü. "Haline bak!" dedi kendini tutamadan. Tekin sinirli bakışlarını Kamuran'dan çektiğinde Madam az önce kendisine söylenileni unutmuş gibi keyiflenerek Kamuran'ın öfkesini izliyordu. 

"Utanman yokmuş... Şerefin yokmuş... Seni öldürmesini iyi bilirdim! Ama bu utançla yaşamanı istedim! Herkes görsün senin iki yüzlülüğünü! Murat senin yüzünden öldü!"

Kamuran, görüşeceğini Baran'a da haber vermiş, Baran görüşmesini söylemişti. Madam'a güvenmek zordu. Bu yüzden Kamuran tüm adamlarını gizleyerek buluşacakları yere gelmişti. Madam Kamuran'a zarar veremeyeceğini iyi biliyordu fakat kendi için bir garantisi yoktu. Bu yüzden hazırlıklıydı. "Değdi mi bari?! Murat'ı öldürmesine yardım ettin! Değdi mi?! Ne geçti eline?!"

Kamuran, Tekin Macar'ın Madam'ın tarafında olduğunu Cengiz öldürüldükten sonra öğrenmişti. Tekin onların adamıydı fakat onun taraf değiştirmesi Kamuran'ın gözlerini açmış, geçmişe bir ışık tutmuştu. Tekin'de Madam'ın kandırdığı insanlardan biriydi. Birçok insanı Madam'a kaybetmişlerdi ama en kötüsü Tekin olmuştu. "Seni eğitti... Yanından ayırmadı... Sen? Bu soysuz için mi yanımızdaydın?!"

Madam Tekin'i de yanına almıştı çünkü tek derdi onu biraz daha öfkelendirmekti. Çünkü Kamuran, öfkesiyle kötü kararlar alabiliyordu. "Murat yattığı yerde umarım rahattır!"

Kamuran kalbinin hızlanışına aldırmadan devam etti. Elini göğsüne götürmek istese de kendini tutmuştu. "O... Soylarımıza bir lakap vermişti. Sen onu bile taşıyamadın! Haline bak, şimdi bunun köpeği olmuşsun!"

"Bırakalım bu saçmalıkları... Rahmetli Murat için deli derlerdi... Kim bilir başka ne saçmalıklar söyledi..." dedi Madam, sakin bir sesle.

"Murat'a yaptıklarınızı ödeyeceksiniz! Sizde öleceksiniz!"

"Henüz değil,"

Kamuran alayla güldüğünde başını salladı. "Henüz değilmiş... Korkuyorsun... Hala aynı gösterilerine devam ediyorsun... Karanlığa dönmek istediğini bile duyuramadın... Birde yanında bu köpeği getirmişsin. İnan öneminiz yok. İstediğin yere duyur, istediğini yap. Sonun geldi, devrin bitti. Torunum her şeyi elinden aldı. Canını da alacağına eminim." dedi soğuk bir sesle.

"Her şeyi elimden aldığını ancak düşünebilir. Neyi alamadığını biliyorsun..." Madam hafifçe kaşlarını çattığında Kamuran'ın öfkesi büyümeye devam ediyordu.

"Yasemin'in eşyalarını da alacağım! Merak etme."

Madam yavaşça güldü. "Yasemin'in eşyaları... Sana ortaklık teklif etmiştim Kamuran. Karanlığa dönmeni söyledim... Benimle uğraşmayın dedim... Sen ne yaptın? İlk önce aşkını öldürdün... Sonra en yakın arkadaşını...-"

"Onları sen öldürdün!"

"Her neyse. Böyle olmadığını ikimizde biliyoruz," dedi Madam, Kamuran'ın gözlerinin içine bakarak. "Murat eceliyle öldü. Yasemin ise... Senin yüzünden öldü. Sen öldürdün Yasemin'i." Madam her zamanki gibi manipülasyonlarına başladığında Kamuran'ın tansiyonu yükselmeye başlıyordu. "Ben kaybettiklerimin peşinde değilim," dedi Madam, kaşlarını kaldırarak. "Kazanmak için geldim." 

"Hiçbir şey kazanamayacaksın! Torunum sahip olduklarının çok daha fazlasına sahip-"

"Benimle ne konuşmak istiyorsun Kamuran? Her zaman yaptığın gibi öfkeni kusmak için görüşmek istedin?"

"Neden görüşmek istediğimi biliyorsun." Kamuran sertçe cevap verdiğinde Madam yavaşça gülümsedi. "Aileyle uğraşmaman gerektiğini sana yıllardır söyledim!" 

"Öyle mi... Murat ve sen benim ailemle neden uğraştınız?" 

"Senin hiçbir zaman ailen olmadı! Hepsini öldürdün-"

"BENİMLE BUNLARI-"

"Karşında kim olduğunu unutma Matilda!" Kamuran kaşlarını iyice çatmış, Madam'ın yükselen sesini bir çırpıda kesmişti. "Seni buraya çağırdım. Ailemizle uğraşmamanı söylemek için değil, yıllar önce ettiğin yemin için buradayım."

Bu sefer Madam'ın nefesleri hızlanmaya başlıyordu. "Kıza yapacağın teklifi bir an önce yap. Senin tarafında olmayacağından eminim," dedi Kamuran, yalan söyleyerek. Çünkü emin değildi. "Teklifin sonucuyla birlikte... Savaş başlayacak. Savaşın sonunu görmek çokta zor değil," 

Madam yavaşça güldü. "Çok eminsin. Her zamanki gibi... Hiçbir savaşı kaybetmedim. Haklısın, sonunu görmek zor değil."

"Bu sefer gizli kalamayacaksın Matilda. Üstelik karşında ben olmayacağım. Bu sefer senin yaptığını kanıtlamak için uğraşacak biri yok. Baran seni bir çırpıda öldürecek," 

Madam zorlukla yutkundu. "Kurallar beni de koruyor." dedi, soğuk bir sesle. Kamuran onun zayıf noktasını vurduğunu biliyordu. 

"Kurallar tekliften sonra seni korumayı bırakacak. Kızın peşinde olduğunu biliyoruz. Oyunlarına devam edecek olursan bir dahaki sefere karşında Baran'ı görürsün. Onun karanlığı senin karanlığına benzemez. Oyunlarını oynamaz."

Madam sessizliğini korumaya devam etti. "Ya oyunlarını oynamayı bırak, çıktığın deliğe geri dön ve zamanını bekle. Ya da teklifini yap. Öleceksin." 

Madam dişlerini birbirine bastırdı. Kamuran çoktan lafını söylemiş arabasına ilerlemeye başlamıştı. "Efendim, isterseniz-"

"Kes," dedi Madam, elini kaldırıp. Kamuran'ın gittiği yolun ters istikametine döndükten sonra arabaya doğru ilerlemeye başladı. 

Arabanın önüne geldiğinde Tekin hızlı davranarak Madam'ın kapısını açmış, o arabaya bindikten sonra kendisi de binmişti.

"Beren ya da Emir... Hala haber vermediler mi?" diye sordu, elleri inci kolyesinin üzerinde geziyordu. 

"İkisinden de haber yok efendim. Beren'in arkasından gönderdiğiniz iki gençten de haber alınamıyor. Kamranoğlu işlerini bitirmiş olmalı."

"Beren ve Emir derhal ülkeyi terk etmeli Tekin. O aptal ailesi bu olaydan sonra çoktan göndermiş olmalıydı." dedi Madam, oturduğu koltukta rahatsızca kıpırdanarak.

"Efendim... Beni mazur görün ama..." Tekin ağzında lafı gevelemeye başladığında Madam ona döndü. "Söyle Tekin, uzatma." dedi, soğuk bir sesle.

"Kıza yapacağınız teklif-"

"Olmaz! Henüz erken. Kamuran yine burnunu sokuyor! Aklımıza girecek! Kız gerçekleri öğrendiğinde Baran'ın karanlığında olmak isteyecektir."

"Kimin gerçekleri olduğuna bağlı efendim... Beren size oldukça bağlı. Eminim teklifinizi süslü bir şekilde yapacaksınız. Beren buna asla hayır demez... Onun amacı karanlığın zirvesinde olmak. Bunu ona sunduğunuzda hiçbir şeyi göreceğini sanmıyorum." 

Madam sıkıntıyla nefes verdi. "Bir şeyler dönüyor Tekin... Beren'e Baran ile tanışmasını söylemiştim. Sanırım onunla tanıştı... Baran kendini doğru tanıtmış olmalı. Beren gerçekleri öğrenmiş olabilir mi? Baran ona kendi doğrularını anlatmış mıdır?"

"Bilmiyorum efendim. Ama bende tanıştıklarını düşündüm. O kızdan her şey beklenir. Ama ne olduğunu öğrenmek kolay olacaktır. Ne öğrendiyse susacağını düşünmüyorum." 

"Beren ve Emir'i birkaç gün daha bekleyeceğiz. Pastacı nerede?"

"Hala Rusya'da. Baran'ın mekanlarını deniyor fakat Baran gönderdiğiniz adamların işini bitirmiş. Pastacı canını koruduğunu söyledi."

"Pastacı derhal buraya gelsin. Bu işi ilk önce ona anlatacağız..."


☾ ☾ ☾ 


Beren neredeyse iki gündür uyuyordu. Aslında uyutuluyordu. Bu sırada ona düzenli olarak oksijen veriliyordu. İki gün içinde birkaç kere uyanmış, fakat tekrar kriz geçirdiği için doktoru onu uyutmaya karar vermişti. Baran başından hiç ayrılmıyordu. Onu hastaneye götürmemiş, hastaneyi eve getirmişti. 

Diğerlerinin durumu Beren'den farksızdı. Annesi Defne, tıpkı Beren gibi uyutuluyordu. İki gün, herkes için zor geçmiş ve geçmeye devam ediyordu. Aileler dağılmıştı sanki.

Odasından çıktı Zeynep. Onun tedavisi de bu süreçte devam ediyordu. Fakat tedavinin sonlarına doğru yaklaşırken ilaçları da ağırlaşıyordu. Üstelik Beren'in yokluğunda etrafı kolaçan etmesi gerekiyordu. 

Afallamış ifadesiyle aşağı inmeye başladı. Sesleri duyuyordu ve kimin burada olduğunu anlamıştı. Gece aldığı ilaçları yüzünden hala aptal gibi hissetse de aşağıda neler olduğunu duymak istiyordu. 

Salonun kapısına yaklaştığında gördüğü manzara karşısında donuk bir şekilde onlara baktı. 

"Hoş geldiniz," dedi Zeynep, soğuk bir sesle içeri girerken. 

"Sen hoş gelmişsin. Biz hep buradaydık." Hande oturuşunu dikleştirip tersçe Zeynep'e baktığında Zeynep gözlerini devirip koltuğa oturdu. 

"Belli. Nasıl burada olduğunuzu öğrendim," 

Hande dişlerini sıktığında Zeynep bakışlarını Dilan'a çevirdi. "Dilan... Değil mi?" Dilan kafasını salladığında Zeynep kaşlarını kaldırdı. "Beren anlatmıştı... Ne yazık değil mi Kerim? Senin için üzülürken-"

"Alevlendirme ortalığı Zeynep. Beren'i görmeye geldik sadece,"

"Emir nerede?" diye sordu Zeynep, Kerim'in ona sert çıkışını umursamamıştı. 

"Kaçtı. Saklanıyor sanırım. Belki o da kimseyi görmek istemiyordur," Dilan üzgün bir sesle konuştuğunda Zeynep hala Dilan'ı inceliyordu. 

"En iyisini yapmış," Zeynep, Beren'in ona ortadan kaybolmasını söylediğini biliyordu ama Emir'in nerede olduğunu merak etmiyor değildi. 

"Sen..." Hande gözlerini kısıp Zeynep'e döndüğünde Zeynep'te ona döndü. "Bu işlerin içindeymişsin... Bunca zaman... Nasıl Beren'den gizledin? Yoksa gizlemedin mi?"

"Sence Hande? Gizlememiş olsaydım Beren bu halde olur muydu?"

"Demek ki tek yalan söyleyen biz değiliz,"

"Ben yalan söylemedim. Onu bazı şeylerin dışında tuttum sadece. Ve dışında tuttuğum şeyler zaten Beren'i ilgilendirmiyordu." 

"Çok tehlikeli bir yerdeymişsin Zeynep. Aklım almıyor... Beren'e her an zarar gelebilirdi." dedi Kerim, Hızır onlara yaşanılanları anlatmıştı. 

Hepsi Zeynep'in Oğuz ile olan ilişkisini, uyuşturucuya nasıl bağımlı hale geldiğini öğrenmişti. Ve Zeynep'in dolaylı olarak Madam ile olan işleri de duyulmuştu. 

Kimse Zeynep'i suçlamamıştı, Madam'ın ve Oğuz'un onu kandırdığını ve Madam'ın bu şekilde Beren'e ulaşmaya çalıştığını düşünmüşlerdi. Zeynep'in Eczacı'ya olan aşkı ve maddelere olan bağımlılığı onu kötü bir şekilde etkilemeseydi Madam'ın başarılı olacağını biliyorlardı. En azından onlar bu olayı böyle biliyordu fakat gerçekler bundan daha karmaşıktı. "Ama gelmedi,"

"Sen onun için yanlış bir arkadaşsın-"

"Sen mi doğru arkadaşsın Hande?! Şu an bu haldeyse benim yüzümden değil, sizin yüzünüzden!" 

"Ağzını kapalı tutsan iyi olur çünkü-"

"Kesin sesinizi. Yeter lan! Burası neresi biliyorsunuz! Kendinize gelin!" dedi Hızır, kapının önünde belirdiğinde. "Sizin laf dalaşınızı mı dinleyeceğiz?!"

"Hızır abi... Ne diyor doktor?"

Hızır omuzlarını düşürüp içeri girdikten sonra Hande'nin yanına oturdu. "Uyanıyor ama şok içinde uyanıyor. Doktorlar kesin bir şey söylemiyor. Arada sakinleştirici veriyorlar. Uyandığında sakinleştirici vermeye devam edecekler."



Baran onun saçlarıyla oynamaya devam etti. Uykusunda onu izlemeyi severdi. Yine izlediği onlarca uykusundan birinde gibi gözüküyordu Beren. Ama huzurlu görüntüsü bu sefer Baran'a geçmiyordu. Geçemiyordu. Sadece geçmişe dönmek istiyordu.

Sanki Beren'e sustuğu, anlatmadığı anlara dönmek istiyordu. Şimdi olsa anlatırdı. Ama o şansı kaçırmıştı. 

Uzandığı yerde doğrulup yanağına bir öpücük kondurdu. Nasıl düzeltebileceğini düşünüyordu. Düzeltebilirdi. Her şey eskisinden daha güzel olabilirdi. En azından Baran böyle düşünüyordu. 

Kirpikleri titredi Beren'in. Baran nefesini tutup boynunu doğrultarak Beren'in yüzüne eğildi. Heyecanlanmıştı. Uyanacak mıydı? Yoksa yine uyanıp krize mi girecekti? 

Kolunu arkaya doğru uzatıp telefonunu eline aldı. Hazırlıklı olmak istiyordu, herhangi bir durumda doktoru arayacaktı. "Güzelim," diye seslendi, boğuk sesiyle. 

Doğmadan önce onu konuşmaya başlamışlardı. Herkes onu istemişti, beklemişti. Doğmuştu. Kime benzediğini tartışmışlardı, onu korumuşlardı, saklamışlardı. En çok damarlarında dolaşan kandan bahsedilmişti. Bu zamana kadar kimse görmemişti o kanı. O kanın ne kadar tehlikeli olabileceğini Beren biliyordu. Yaşamıştı. Bazen dengede tutmaya çalıştığı bazende sakladığı...

Kᴀʟʙɪ̇ᴍᴅᴇɴ ɴᴇғʀᴇᴛɪ̇

Aᴋʟıᴍᴅᴀɴ ɢᴇçᴍɪ̇şɪ̇

Sıʀᴛıᴍᴅᴀɴ ᴏ ʏüᴋʟᴇʀɪ̇

Aʟ ʙᴜ ɢᴇᴄᴇ


Gözlerini yavaşça açtı.

Bu sefer ne dengede tutacaktı ne de saklayacaktı. 

Beren gözlerini açmıştı. 

Ama hangi Beren'di? 

O kanın damarlarında dolaşmasına izin verecekti. 

O Beren'di.

Ve hep Beren olacaktı. 



Yorulduğumu söylüyordum.

Hiç başlamamışım ki.

Şimdi başlıyorum.

Beren dönecek, biliyorum.

Tüm karakterleriyle.

Hepsinin ruhu farklı.

Ama amaçları aynı.

Cehennemin kapısı açılıyor.

Beni gördükleri için sevineceklerini biliyorum. En azından onlar yalan söylemedi.

Hazır mısın?

Karanlığın en renkli karakteri geliyor. 




☾ ☾ ☾ 


Bölüm 45 için hazır olun.

Beren'in elini tutmayı unutmayın. Tüm planları hazır. Sadece ona eşlik edin.

Kendinize iyi bakın, öptüm. 

Continue Reading

You'll Also Like

15.2M 401K 143
Genel Kurgu #1 Bir adam düşünün, hayatının tüm dönemlerini karanlık işlerle geçiren ve geçmişinin izlerini hâlâ üzerinde taşıyan... Bir de kadın düşü...
1.2M 36.7K 70
Bir berdelle kaç kişinin hayatını kurtarabilirsin? Bir berdelle kaç kişiyi hayatından edebilirsin?
915K 60K 76
*Yetişkin içerik!* Yaralarından köşe bucak kaçmaya çalışan küçük bir kızın hayatına aniden kimliği belirsiz bir adam girmişti. Gözü karaydı adamın...
1.2M 52.4K 60
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...