ASYA (TAMAMLANDI)

By bencena12

41.8K 3.4K 402

~aşk gerçekten her şeyi affedecek kadar güçlü bir duygu muydu? ~ ~~~~~ "bir an hiç gelmeyeceksiniz sandım sa... More

KARAKTERLER
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58- +18
59- +18
60
61- +18
62
63
64
65- +18
66
67
68
69
70
71
72 - +18
73
74
75
76
77 - +18
78
80/+18
81-Final Part I/+18
81 Final Part II
DUYURU

79

321 32 7
By bencena12

Herkese keyifli okumalar.. 

"kraliçem" kadirin sesiyle kendime gelirken dışarıya dalmış düşünceli gözlerimi ona döndürdüm. "iyi misin. Kötü bir şey mi o ne o" demesiyle avcumun içinde can çekişen kağıdı kutunun içine koyup kapağını kapadım.

"bir şey değil. Eren Kandemir. Bu ismi araştır ama nereye giriyor, o burnunu nasıl en dibe sokuyorsan sok öyle araştır ve bana 2 saat içinde elle tutulur bir şey bul" dememle ayağa kalkarken anlamak istercesine gözlerini yüzüme dikti.

"tamam tamam da Eren Kandemir adında bir sürü adam vardır ben nereden biliyim kim" demesiyle kutuyu tekrar açıp yazının yazılı olduğu kartviziti çıkardım ve çevirip arkasına baktım. Beklediğim gibi kendi şirketinin logosu vardı. Kağıdı düzleyip kadirin gözünün önünde tuttum.

"Kandemir holding başkanı çok da bulunamayacak bir adam değilmiş" dememle gözlerini hızlıca kağıtta gezdirdi ve ayaklandı.

"2 saate hazır belki de daha kısa"

"daha kısa olursa çok iyi olur köstebeğim. Ben şimdi çıkıyorum bir şey olursa cebim açık"

"adliyeye mi? Rüşvetçi müvekkilin dilek.."

"adliyeye değil. Sonra hallederim" trencimi giyip kutuyu çantama attım.

"ne yap ne et bana sağlam şeyler bul. Ben de demir de arkandayız sana bir şey olmayacağını iyi bil ve on göre nereye girmek istiyorsan gir." dememle ciddiyetle kafasını salladı.

Demire bunu tabi ki söyleyecektim ama biraz benimde bunu sindirmem ve demiri delirtmeden bunu nasıl söyleyeceğimi düşünmem ve ayriyetten kadirin de iyi bir şey bulmasını beklemem gerekiyordu. Eğer adamı işiyle al aşağı edecek bir koz bulursaydık demiri buna ikna edebilir olayın farklı boyutlara gitmesini de engelleyebilirdim. Çünkü bunu ona söyleyince delirmemesi elden bile değildi biliyordum ama en azından kan çıkmamalıydı.

Ofisten çıkmamla "masamın üstündeki çiçekleri çöpe at" diye asistanıma hızlı bir talimat verip dışarı çıktım. Kaan beni görünce direkt arabamı önüme getirdi.

Sürmek istemeyip arka kapıyı açtım ve bindiğim de" pastahaneye sür Kaan" diyip kafamı cama yasladım. Gün zaten yorucu geçmişti şimdi bir de bu iyice bitmiştim.

Araba yola çıkarken beni sakinleştirecek ve mantıklı düşündürtecek tek yer olan pastahaneye gitmeyi uygun gördüm çünkü pasta yaparken anca sakinleşebiliyor anca da sakince düşünebiliyordum.

"Asya hoş geldin" sessiz geçen yolculuktan sonra pastahaneye gelmemle yasemin beni kocaman bir gülümsemeyle karşılarken ben de gülümseyip sıkıca sarıldım ona.

"Hoş buldum yasemin nasılsın"

"iyiyim. Asıl sen nasılsın. Çok iyi gözüküyorsun maşallah" demesiyle düğün gecesini ima ettiğini anlamıştım.

"iyiyim çok şükür toparladım" dememle "kızzzz" diye sedonun cırtlak, şaşkın sesi yayıldı pastahaneye. İçerideki müşterilerden bir kaçı korkuyla irkilirken mahçupca onlara gülüp üstüme atlayan sedoya sıkıca sarıldım.

"hangi rüzgar attı seni buraya. Sen buralara gelir miydin hayırsız, vefasız" demesiyle "abartma istersen sedoşcum" diyip hafifçe kafasına vurdum. Yanaklarımı sulu sulu öpüp benden ayrıldı ve elimi sıkıca tuttuğu gibi arkaya, mutfak bölümüne götürdü.

"sedo yavaş düşücem şimdi"

"ayy tamam tamam heyecanlandım anacım napiyim. Seni burada görmeyi hiç beklemiyordum. İyisin dimi. Bir sorun yok" demesiyle kendimi koltuğa attım.

"iyiyim iyiyim. Sadece biraz pastaların arasında terapi yapmaya ihtiyacım vardı ondan geldim." dememle tek kaşı merakla havalandı ve "noldu kız" diyerek yanıma, koltuğa çöktü. Sıkıntılı bir nefes alıp ona baktım.

"pasta yaparken anlatsam olur mu" isteğimi ikiletmeden ayağa kalktı ve askılıkta duran önlüğü alıp gülerek suratıma attı. Önlüğü yere düşmeden kaparken sinirli bir ifadeyle ona baksam da beni takmamış bir de üstüne dil çıkarmıştı. Göz devirerek ayağa kalktım ve önlüğü üstüme taktım.

Bir süre sessizce pasta yaptık. Dikkatli dikkatli figürleri önümdeki çikolatalı pastanın kenarlarına kondururken sedo da şeker hamurundan yaptığı süsleri üstüne dizmeye başlamış, sessizliğimi bir sürede olsa kabul etmişti.

"eee böyle susacak mısın? Anlat hadi ne oldu da sen pasta terapisine ihtiyaç duydun" demesiyle en sonunda daha fazla dayanamayıp lafı açtı. Son figürü de pastanın sağ köşesine iliştirip sıkıntı dolu mavi gözlerimi gözlerine diktim ve olanı anlatmaya başladım.

"sonra da 1 saat önce işte kutu ve bir çiçek geldi. Kutudan broş çıktı ve saçma salakta bir not" dememle tek kaşı sinirle havalanmıştı.

"vay sen puşta. Ne yazmış notta"

"işte en sıkıntılı kısım o. Adam resmen bana şerefsizce bir uslupla yürümüş sedo" dememle şaşkınlıkla gözleri açıldı.

"ne yazdı"

"yok işte kocan bunu sana almayı başaramadı ama yine de sen de, yok efendim olması gereken tek yer, tek ellerde ve en sonuna da güle güle kullan güzel kadın yazmış" dememle sedo elindeki krema sıkacağını gürültü çıkaracak şekilde tezgaha bıraktı.

"demir bunu öldürür" demesiyle "saol ya" diyip göz devirdim.

"ne yapıcam ben"

"tabi ki kocana söyliceksin ya ne yapacaksın.".

"tabi ki söylicem sedo. Böyle bir şey saklanır mı ama işte korkuyorum. Demirin yapacaklarından korkuyorum" diyip sıkıntıyla ofladım.

"yapacak bir şey yok anacım. O puştun başına ne gelirse hakketti o. Irz düşmanına bak ya. Adamlık mı bu şimdi. Rekabet mi yani yaptığı. Elin karısına hem de hamile karısına bakmaya kalkışmak nerenin adamlığı" diye sinirle söylendi. Öyle sinirlenmişti ki. O bile böyle olmuşsa demiri düşünemiyordum.

"benim minnoş sedom bile bu hale geldiyse demirle kızılca kıyameti yaşayacağız desene" sıkıntıyla söylendim. Üstümdeki önlüğü çıkarıp bar sandalyenin arkalığına astım ve kendimi de üstüne bıraktım.

Kızım tam o an karnıma minik bir tekme attığında gülerek elimi üstüne koydum ve "biliyor musun kızım tekme atıyor" diye alakasızca konuyu değiştim. Sevgi dolu söylemim üstüne sedo yanıma gelip kocaman gülümsedi. O da elini karnıma koyup,

"oyy yerim onu. Bal kızım benim. At bakiyim kız teyzeye bir tekme" demesiyle ben kıkırdarken kızım onu da kırmadı ve hafif bir tekme yolladı ona. Sedonun heyecanlı gülümsemesi daha da büyürken bu şapşal haline ben de güldüm.

"ona çok güzel şeyler aldım geçen. Bir girdim çocuk mağazasına çıkamadım. Bir görsen ölürsün tatlılıklarından" diye sevgiyle söylendi. Parmaklarımla yanağını sıkıştırıp sıkıştırdığım yeri de sulu sulu öptüm.

"kız öpme şöyle yalayarak ya" diye sitem etse de takmamıştım onu. Napiyim ben de böyle öpmeyi seviyordum.

"güzel kalbinden öperim senin kalbi güzel sedom benim. İyi ki varsın. Kızım senin gibi renkli bir teyzoşu olacağı için şanslı"

"eee herılt yani. Şanslı zilli" diye şımarıkça söylenip yanımdaki sandalyeye oturdu. "iyi uzaklaştık konudan dönelim hadi. Ne yapıcaksın düşündün mü pasta yaparken"

"birazdan troyaya geçicem. Sadece bu yaptığıyla kalmaz demiri delirtmek için başka hamleler de yapabilir. O yüzden o hamle yapmadan bu olanı demire ilk ben söyliyim ki belki biraz olsum yumuşatabilirim onu"

"en doğrusu balım. Demirin bilmesi en doğrusu" demesiyle kafamı sallamıştım.

En doğrusuydu evet ama en de sıkıntılısıydı. Ama eninde sonunda demir öğrenirdi. Böyle şeyleri az çok herkes tahmin ederdi. Böyle alçakça bir hamle yapmışsa bu adam, bununla kalmazdı ve önünü, en başından, iş daha da mide bulandırmadan kesmemiz gerekirdi.

"sedoş.. Aa abla" lina atlaya zıplaya mutfağa girdiğinde beni görmesiyle minik bir çığlık attıp yanıma geldi. Kolları boynuma dolanırken "sanki uzun zamandır görüşmüyoruz lina ne bu tepki" diyerek dalga geçtim onunla. Yanaklarımı sulu sulu öpüp geri çekildi çatlak kardeşim.

"ya ne zamandır buraya gelmiyorsun ya şaşırdım sadece ondan şey ettim. "

"ben de aynısını dedim kız" sedo linanın omzuna yumruğunu komik bir tavırla vururken kıkırdadım.

"naber güzel annem, teyzesinin prensesi nasıl" karnıma eğilip ellerini belimin iki yanına koydu ve burnunu karnım sürterek "naber kız zilli özledin mi teyzoşu" diye gülerek şakıdı. Haline koca bir kahkaha atarken sedo da gülerek kafasına vurmuştu

"ayy dur dur hazır geldin bak ne aldım" biranda heyecanla diklenip çantasını açtı ve içinden converse kutusu içindeki minik pembe conversleri kocaman bir heyecanla çıkardı.

"yaa lina bunlar harika" gözlerim bu tatlı ayakkabılar karşısında dolarken çoşkuyla sarıldım bebeğime.

"yaa benim converse takıntım var ya dedim miniğime de her rengini alıyım da teyzoşuyla bir giyinsin. Şimdilik pembeden başladım ama her rengini düzücem aşkıma" demesiyle sıkıca sardım onu. Öyle tatlıydı ki.

"harikasın bebeğim. Çok güzeller. Ben daha bir şey almadan tüm dolabı sayenizde düzüldü zaten" dememle üçümüzde gülmüştük. Cidden hem sedo hem lina, Nehir hem de taa vegastan mine sürekli bir şeyler alıp bana getiriyorlardı ve ben daha tek parça almadan tüm dolap onların sayesinde dolmuştu.

"teyzesinin aşkına az bile ben daha ona neler neler alıcam bunlar ne ki" demesiyle sulu sulu öptüm yanağını.

"hem seni hangi rüzgar attı buraya. Bir şey yok dimi"

"anlatırım"

"iyi he peki" diyip sedoya döndü.

"sedo aşkım benim şu kaşları alsana sen çok güzel alıyorsun. Geçen aldığında herkes hangi kuaföre gittin diye sordu sordu durdu" demesiyle kafasına hafifçe vurmuştum.

"bu sefer parayla alırım ama" diye sedo ona takılırken çalan telefonumla sandalyeden kalkıp çantamın olduğu yere gittim.

"kocacım"

"yavrum" demirin sakin sesi gelirken kulağıma sedo ve linanın tartışma gibi yüksek çıkan seslerinden biraz daha uzaklaştım. "nasılsın"

"iyiyim hayatım sen nasılsın"

"sesini duydum daha iyi oldum bebeğim. Napıyorsun"

"pastahaneye gelmiştim hayatım. Birazdan da çıkıp senin yanın gelicektim. Seni date' e çıkarıyım diyorum ne dersin. " dememle güldü.

"kırmızı gülde getiricek misin bana bebeğim" demesiyle bu sefer gülen ben olmuştum.

"iste sana gül bahçesi alıyım yavrum" sesimi kalınlaştırıp onun gibi konuşurken gür bir kahkaha attı.. Ben de kıkırdarken "hemen gel olur mu çok özledim sevgilim" demesiyle derin bir iç çektim.

"yarım saate yanındayım bebeğim" dememle vedalaşıp telefonu kapadım. "ben çıkıyorum"

"nereye ya daha 1 saat bile olmadı geleli"

"demirin yanıma geçiyorum. Kocamı date'e çıkarıcam" diyip güldüm. Güldüm ama dehşet bir gerginlikte üstüme çökmüştü.

"haber et beni"

"neyi haber edicek ki"

"sedo anlatır sana ben çıkıyorum" lina ve sedatı pastahanede bırakıp kapıda beni bekleyen kaanla birlikte troyaya yöneldik. Giderken yoldan kocama koca bir kırmızı gül buketi yaptırırken bunu gördüğündeki ifadesini düşünüp kıkırdamıştım.

Hem sadece kadınlar çiçek almamalıydı bana göre erkeklerde hak ediyordu bu zarif şeyleri.

"Hoş geldiniz Asya hanım" troyadan içeri girmemle resepsiyondaki çalışanla konuşan akın bey beni hoş bir gülümsemeyle karşılarken "Hoş bulduk" diyerek ona karşılık verdim.

"demir bey odasında"

"tamam akın bey. Rica etsem bizim için deniz kenarındaki özel locayı hazırlar mısınız?"

"tabi efendim. Başka bir isteğiniz var mı"

"mahsendeki 1840 tarihli şarabı açın bir de. Yemek için de aşçıya söyleyin demirin sevdiği bonfileyi hazırlasınlar 15 dakikaya kadar ineriz" dememle kafasını sallayıp işe koyulurken hemen, ben de merdivenleri çıkmaya üşenerek asansörlere yöneldim ve 2.katın düğmesine bastım. Fazla kısa bir süre sonra asansör katta durduğunda derin bir nefes alıp inmiştim.

İlk önce kocamı çiçeklerle ve öpücüklerle yumuşatacak sonra yemekle karnına giden yolu mest edecek en sonda da yaptığım bu kadar şey sonrası sinirleriyle minimum düzeyde oynayacaktım. Umarım işe yarardı yaptıklarım yoksa demirin yakıcı sinirinin peşinden neler getireceğini az çok biliyordum.

Her ne kadar kurtulmuş olsa da bir zamanlar İtalyan mafyasının en üst mertebesiydi ve can çıksa da, ne kadar bastırılmaya çalışılırsa çalışılsın huy çıkmazdı. Sinirinin ya da kan bürüyen gözlerinin nelere sebep olacağını bir insan aptal olsa bile çok iyi anlardı çünkü o mertebedeyken satranç oynanmadığını çok iyi bilirdi.

Dikildiğim asansörün önünden tam hareket edecektim ki çalan telefonumla durdum.

"efendim köstebek bana mutlu olacağım şeyler söyle çünkü şuan kızılca kıymeti senin ağzından dökülecekler engeller"

"kraliçem şöyle ki istediğin adamı araştırdım ve tabi ki bu kral köstebek adamın inine girdi. Şimdi başlıyorum, Adam 1 hafta önce girdiği devlet ihalesinde yolsuzluk yapmış. Hesap hareketlerini inceledim. İhalenin başındaki yöneticinin hesabına ihaleden 2 gün önce baya yüklü miktarda para yatırılmış. Para tabi bir kaç elden yatırılmış ama yer mi bu köstebek yemez. Ayrıca şuan yürütülmekte olan alışveriş merkezi ve maslaktaki arsa işinde de şaibe var. Anlayacağın bunların patlaması iyi ayak kaydırır şunu da demeliyim ki bunları benim ortaya çıkardığımda beni kaydırır" sonlara doğru sesi sıkıntılı çıkarken gülmeye devam ettim. Ona bir şey olmazdı, oldurtmazdım.

"öncelikle harika iş çıkarmışsın aslam parçam." diye keyifle şakıdım. Cidden kadir benim en büyük şanslarımdan biriydi. "bunların ortaya çıkması adamı hem büyük zarara uğratır hem de devlet ihalesinde yapılan yolsuzluk onu içeri tıktırır. Yani burada ben devreye giriyorum ki ben de zaten adama güneş göstertmem. Ve şunu da unutma ki köstebekciğim sana asla bir şey olmaz. Sen var ya aslansın kralsın. Senin o vızır parmaklarını yerim" dememle gür bir kahkaha attı.

"canımsın. Senin önüne kellemi koysalar kesin derim"

"o kadar da sallama üçkağıtçı" dememle karşılıklı gülerken "yarına hesabına çok iyi bir miktar yatırıcam benden sana bir de tatil" dememle keyifle vedalaşıp kapadık telefonu. Demiri sakinleştirebilirsem kan çıkmadan bu işi hallederdik ve bu mesele de kapanır giderdi. Harika olurdu bal olurdu.

"Asya hanım" keyifle gülerek demirin kapısının önüne gelmemle asistanı ahunun ince sesi dolarken kulaklarıma sahte bir gülüşle ona döndüm.

"ahu" diye u'yı uzatarak selamladım onu "nasılsın"

"İyiyim siz nasılsınız"

"gördüğün gibi fazla iyi" dememle o da bana sahte bir gülüş attı. Ya sabırdı ya selameti çünkü az kalmıştı onu buradan aldırıp başka bir işe postalamama.

"sevindim sizin adınıza. Olanlardan sonra"

"geçmiş geçmişte kaldı tatlım. İnsanız olur öyle aksilikler. Sen işine dön hadi. Demire de telefon bağlama" dememle yüzü bozulurken elimi kapının koluna attım ve teklifsizce açtım. "kocacım" haddinden fazla abartılı çıkan sesimle içeri girince kafasını kaldırıp kocaman gülümsedi.

"güzelim hoş geldin" yerinden kalkıp bana doğru gelirken ben de ona doğru gittim" Hoş buldum aşkım. Bal kocam " dememle ortada buluştuk ve anında kolunu belime dolayıp anlıma sıcak, uzun bir öpücük bıraktı.

Güller aramızda sıkışırken gülerek sıyrıldım kollarından. Demir de gülerek gözlerini çiçeklere indirdi. Ellerindeki koca buketi ona doğru uzatıp "bebeğime" diyip kıkırdadım.

"sen varya.. Çok güzeller sevgilim teşekkür ederim" diyip elimdeki buketi aldı ve derince kokladı.

"karımdan daha güzel kokmuyor" yine belimi koluyla sarıp beni serçe kendine çekti ve yüzünü saçlarımın arasına gömüp sert bir solukla soludu beni. Yaptığı karşısında mest olurken yüzümün hizasındaki sıcak boynuna dudaklarımı bastırdım.

"yapma yavrum kaybettirme bana kontrolümü" demesiyle geri çekildim.

"kaybetme kaybetme bebeğim. Aşağıda bize date hazırladım oyalanmadan inelim çünkü ben de kızımız da tazmanya canavarı kadar açız"

"o zaman bebeklerimi doyurmaya gidelim hemen" diyip bir kolunda güller diğer kolunda ise benimle birlikte kapıya yöneldi.

"çiçekleri de mi götüreceksin" diyip güldüm.

"tabi ki götüreceğim. Karım düşünüp, zahmet edip bana çiçek almış o yüzden bu güzelliklerle yapışık gezicem." demesiyle bu sefer gür bir kahkaha atmıştım. Cidden komik gelmişti.

"çok tatlısın bebeğim." kapıyı açıp ilk beni geçirirken "sen kadar değil" diyip kendine has cümlesiyle iltifatımı bana çevirdi. Keyifle, yemek salonuna indik ve bizim için ayarlattığım yere oturduk.

"bu köşeyi çok seviyorum. Loca loca ayırmak çok mantıklı olmuş. Hem kalabalık içindesin hem değilsin" garson masayı donatırken ilgiyle beni izleyen gözleri kısıldı.

"karım beğendiyse ne mutlu bana. Yeni yeri de bu şekilde yapalım o zaman" diyip bana göz kırptı. Haline kıkırdarken bardağına doldurduğu şaraba istekle baktım ama malesefti.

"canımın şarap çektiğine inanamıyorum" diye homurdandım.

"bebeğim neden sevdiğin şeyi sen içemeyeceksen getirttirdin ki. Kaldıralım hemen"

"hayır hayır kalsın. Sen de seviyorsun sonuçta. Bu akşam kocamın mutlu olacağı şeyleri yapmak istiyorum" dememle tek kaşı havalandı.

"özel bir günü unutmadım dimi. Unutmam çünkü"

"birlikte olduğumuz her gün özel bir gün zaten bebeğim" diyip şirince güldüm.

"orası da doğru. Hadi yemeğini ye güzelim daha fazla sen de bebeğimiz de aç kalma" demesiyle elime çatalı alıp iştahla önümdeki eti kestim ve ağzıma tıktım. Bir süre cidden nefes almadan yemek yedim. En sonunda kafamı tabaktan kaldırmayı akıl ettiğimde demiri arkasına yaslanmış, elinde şarap bardağı keyifle beni izlerken yakalamıştım.

"yaa hayvanlık yaptım dimi" az önceki aç gibi yemek yiyişim aklıma gelirken üzüntüyle dudak bükmüştüm. Aferimdi bana buraya hayvan gibi yemek yemeğe gelmiştim sanki dimi.

"o kadar güzel ve tatlı gözüküyordun ki tabaktakini değil seni yemek istedim güzelim" demesiyle üzüntüyle büzülen dudaklarım gülümsemeyle düzeldi.

"bir de şöyle güzel bir tatlı mı yesek o zaman kocacım" dememle keyifle bir kahkaha atıp garsona işaret çaktı ve yanımıza gelmesiyle en sevdiğim tatlıyı söyledi.

"kendine neden söylemedin" önümdeki bitmiş tabağı iterken "ben tatlımı eve saklıyorum" vaat dolu sesi yutkunmama sebep olurken kendisi gayet rahat bir şekilde arkasına yaslandı ve beni izlemeye devam etti. Ben ona gece, beni anında ateşledikten sonra böyle rahat rahat arkasına yaslanmanın hesabını sorardım.

"diyorum ki hayatım şu balayı işini bir düşünsek mi? Hemen hızlı bir plan yapıp kaçlım buralardan he ne dersin balım" yaşanan şeyi demire söylemeden demiri buradan uzaklaştırmanın en iyisi olduğuna kanaat getirirken biranda aklıma gelen balayı bahanesine can simidi gibi sarıldım.

Demiri buradan uzaklaştırıp olan olayı uzakta söylersem beni orada yalnız bırakıp dönemezdi ve dönene kadar da yumuşardı böylece çok büyük de bir olay çıkmadan mesele kapanır giderdi. Bence çok mantıklıydı.

"çok güzel olurdu bebeğim" diyip öne doğru uzanarak masanın üstündeki elimi tuttu "ama bu aralar işlerim çok yoğun. Rica etsem biraz daha sonraya erteleyebilir miyiz" demesiyle az önce kurduğum plan tuzla buz oldu. "düşmesin hemen yüzün güzelim. Söz 1 haftaya toparlarım hemen gideriz olur mu" demesiyle mecburen başımı salladım. 1 hafta bunu saklamam için çok uzundu çünkü böyle bir hamle yapan şerefsiz herif yaptığı bu hamlenin demirin kulağına gitmediğini delirmemesinden anlarsa kısa bir zamanda daha büyük bir atak yapardı ve ben kaş yapıyım derken göz çıkarırdım.

Garson elinde tatlımla içeri girdiğinde kesilen iştahım, kaçan tadımla geri yaslandım. En sevdiğim tatlı şuan önümde dursa da canım hiç çekmiyordu.

"neden yemiyorsun güzelim" demirin sesiyle tabağa daldığımı irkilerek kendime gelince anladım. "güzelim ne oldu biranda soyutlandın. Bir şey yok dimi" demesiyle daha fazla bekletmenin bir anlamı olmadığını kabullenip yerimden kalktım, sandalyemi demirin yanına çektim ve oturdum.

Ne olduğunu anlamak istercesine yüzümde dolanan kısık gözlerine çaresiz bir çırpınışla bakarken elini elimin içine alıp üstüne sıcak, ıslak bir öpücük kondurdum. Biliyordum eve gittiğimizde söylemem daha doğruydu ama cidden daha fazla tutamayacaktım kendimi.

"sana bir şey söylemem lazım sevgilim" dememle bedenini bana doğru tamamen döndürüp elini saçlarıma attı.

"ne oldu güzelim endişelendirme beni" diye telaşlanırken elimi yanağına koyup okşadım.

"önce sakin olmanı istiyorum. Sonra da sana göstereceğim şey karşısında da sakinliğini korumanı" dememle kaşları daha da çatıldı.

"ne oluyor Asya. Neyi göstereceksin bana da ben sinirleneceğim" demesiyle yutkundum.

Olayı daha fazla bekletip demiri de germeye gerek yoktu. Elimi yanağından çekip sandalyenin arkasındaki çantama uzandım. İçindeki kutuyu parmaklarımla kaparken derin bir nefes almış, kutuyu çantadan çıkarıp demirin eline bırakmıştım.

"ne bu" diyerek kapağı kaldırıldı ve broşla karşılaştı. Dudaklarının arasından içine keskin bir nefes çekerken ben nefesimi tutmuş olacağı beklemeye başlamıştım..

İçimdeki beyaz kağıdı eline aldı. Okudu. Bir süre tepkisiz kaldı. Gözlerim an be an ilk kısılan gözlerine sonra da gözlerime çıkan boş bakışlarına şahitlik etti.


"toparlan güzelim eve geçiyoruz" demesiyle biran afalladım.

"kızmadım mı" dememle gülümsedi ama o kadar soğuk ve ürkütücüydü ki.

"sana neden kızıyım güzelim. Hadi toparlan" demesiyle bir süre öylece kaldım sonra da dediğini yapıp ayağa kalktım. Ceketimi giyip çantamı elime aldığımda demir de çiçekleri bir eline alıp diğer elini de elime doladı ve biz sakince çıkışa yürüdük.

Dışarı çıkmamızla Kaan hemen arabayı yanımıza getirdiğinde nazikçe beni arkaya bindirdi. Onunda binmesini beklerken o beklediğimi yapmayıp yüzümü ellerinin arasına alarak anlıma uzun bir öpücük bıraktı. Dudakları sıcacık olsa da kendi o kadar soğuktu ki..
"demir" diye korkuyla fısıldadım.

"sen şimdi kaanla eve gidiyorsun" demesiyle tam bir şey diyecektim mi anlını anlıma yaslayarak "şşş" diyerek kesti önümü. "eve gidip bana çok güzel çilekli bir pasta yapıyorsun ve ben sadece 1 saat sonra yanına geliyorum" demesiyle anlını benden ayırdı ve yüzüme baktı. Bakışları karşısında içim buz gibi olurken itiraz etmek için yanaklarımda olan ellerinin bileklerine parmaklarımı sardım.

"demir hayır"

"sana dediğimi yapa Asya" diye sakin ama kati bir dille beni sakın devam etme dercesine konuştu. Yapacağı şeyleri düşündükçe gözlerim doldu. Derdim adam değildi derdim onun ellerini kirletmesiydi.

"dinle beni az. Adama şiddetle saldırıp yanlış şeyler yapmana gerek yok sevgilim. Köstebek adamın açığını buldu devlet ihalesinde yolsuzluk yapmış ve bunun yanında bir çok şeyde de var. Öfkeyle kalkıp zararla oturmaya gerek yok bebeğim ne olur sakin ol ve gel birlikte adamı haklayalım. Sana söz veriyorum yarın adamı al aşağı eder ayağının altından çek.. "

"Asya nefes al güzelim" demirin söylediğiyle cidden nefes almadan konuştuğumu ve nefese ihtiyacım olduğunu o an anladım. Derin bir nefes çekerken içime demirin gözlerinde söylediğim hiçbir şeyin işlenmediğini görmemle gözlerim doldu.

"ne olur yapma"

"eve geç ve bana pasta yap aşkım. 1 saate gelicem ve yicem canım çok çekti." demesiyle gözlerimi kapatıp açtım. Gözyaşı yanağımdan aşağıya süzülürken dudaklarıyla kaptı aşağıya düşmeden.

"seni seviyoruz. Bir şey yaparken ikimizin de elini tutabileceğin yüzü kendinde bırak" dememle dudağına kısa ama anlamlı bir öpücük bıraktım. Geri çekildiğimde kapattığı gözlerini açıp gözlerimin içine baktı.

"1 saati geçirmemeye çalışırım. Sizi seviyorum bebeğim. Her şeyden çok" diyip geri çekildi ve kapıyı kapadı hemen arkasından da "eve götür." diyip kaana talimat verdi.

Yanına gelen merte "güvenliği arttır. İki kişi daha al benimle gelin" diyip kendi arabasına geçerken Kaan arabayı hareket ettirdi ve ben demiri gözden kaybolan kadar yaşlı gözlerimle izledim.

Demirin bedeni görünmez olurken bir hıçkırık kaçmıştı ağzımdan. Neler yapabileceğini az çok tahmin edebiliyordum ve ona engel olamamıştım..

"Asya Hanım iyi misin?" Kaan arkaya peçete uzattığında uzanıp aldım ve gözlerimi sildim. Ağlamanın bir faydası yoktu. Çocukluk etmeninde. Demir bu saatten sonra yanlış bir şey yapmamalıydı ve yapmayacaktı da.

"iyiyim Kaan. Markete sür" dememle aynadan anlamak istercesine bana bir bakış atsa da soru sormamış arabayı bir süre sonra büyük bir marketin önünde durdurmuştu.

Arabadan inlememle diğer arabadaki korumalarda inerken "sadece sen gel Kaan" diyip markete girdim ve bir araba çekip kaanın ellerine doğru ittim. Kapmasıyla ben önde o da arkamda demirin istediği pasta için malzemeleri sakinlikle almaya başladım.

Kocamın istediğini yapıp onu bekleyecektim çünkü ellerini kirletmeyeceğini biliyordum. En fazla adamı bir temiz döverdi ki onu da ona hak görüyordum. Bir adamın karısına sulanmak öyle aa çok iyi yaptın diyip yoluna devam etmelik bir olay değildi ve kocamın sinirini döverek atması da ona haktı.

Hızlı hızlı gerekli malzemeleri alıp çıktım marketten. Araba bir süre sonra evin önünde dururken inip eve girdim sonra da üstümü değişip kendimi mutfağa attım. Ayşe ve Esra ablayı işime bulaştırmayıp kocama en güzel pastamı yaparken iyice sakinleşmiş hatta keyiflenmiştim bile.

Gören de kocamın adam dövmekten döneceğini değil de hacdan döneceğini sanardı. Ama demire güveniyorum. Bir pislik için kendi elini kirletip bu pisliğe ne benim elimi ne de bebeğimin elini bulaştırırdı.

"çok güzel oldu Asya elime sağlık" Ayşenin hayran bakışları pastaya dönerken keyifle gülümsedim. 2 saate yakındır pastamla itinayla uğraşıyordum ve gerçekten yorulmuşum ama değmişti de. Cidden çok güzel olmuştu.

"teşekkür ederim canım. Demir geldikten sonra keser keser yeriz. Tadı harikadır emin olabilirsiniz" diyip şımarıkça bir egoistlik yaptım. Ne ama harika olduğuna emindim. Ben bu işte ustaydım!

"eline sağlık asyacım. Görüntüsünden belli zaten leziz olduğu" Esra ablada beğeniyle pastamı överken açılan evin kapısıyla biran kalbim tekledi.

"asyam" demirin gür sesi eve yayılırken hızla mutfaktan çıkmamla burun buruna geldik.

"demir" parmaklarımı kollarına dolayıp kendimden biraz uzaklaştırdım ve hızla vücudunu taradım. Gözlerim keşfini tamamlarken sadece karşında küçük bir sıyrık olduğunu onun dışında kocamın saçlarının bile bozulmadığını görmemle derin bir nefes almıştım. "iyi misin"

"neden olmiyim bebeğim iyiyim tabi. Hatta bomba gibiyim" demesiyle bana sıkı bir öpücük verdi. Ayakta dikilmeyip onu salona çektim ve koltuğa oturttum. Hiç beni zorlamadan istediğimi yaptı. "pastam hazır mı"

"ya hayatım derdimiz pasta mı şimdi Allah aşkına ya" diye kızdım ona ama o beni takmayıp elimden çekerek kucağına düşürdü bedenimi. "ne oldu anlat"

"hiç.. Konuştuk biraz"

"demir" diye yine ona kızmamla beni delirtmeye yemin etmiş gibi burnunu boynuma sürttü ve "hmmm" diye inledi. Parmaklarımı saçlarına dolayıp hafif sert bir hareketle çektim ve bana baktırdım. "anlat"

"bir şey olmadı bebeğim. Gerçekten çok sakindin"

"ama el boğumların öyle söylemiyor" dememle elini elimin içine alıp berelenmiş el boğumlarını okşadım.

"biraz stres attım ama kötü bir şey yapmadım. Yani yaşıyor hala"

"yaşamak denir mi"

"yaşamak denmez çünkü karıma sulanmanın cezasını erkekliğinden olarak ödedi" diyip güldü. Şokla gözlerim açılırken "nasıl yani" diye şaşkınlıkla fısıldadım.

"orası bana kalsın bebeğim. O değil de o köstebek herif nasıl bu kadar derin bir rüşvet bilgisine ulaştı. Valla helal olsun" diyip olayı kapadı. İçeriğini merak etsem de bir süre istediğine boyun eğmeye karar verdim.

"Bunlar ne ki. Korkmasa FBI bilgilerine bile ulaşır. Hem de bunları kendi kendine öğrendi" diyip omuz silktim. Hiç eğitim almamış olmasına rağmen dehşet bir bilgisayar kurduydu ve ben cidden onu tanıdığım için çok şanslıydım.

"bizim 2 üniversite bitirmiş siber Sinan köstebeğin yanında çırak olarak kalır anca. Adama bir de yüklü bir miktar ödüyorum. Kadir bundan sonra benim için çalışsın ne dersin"

"oldu canım başka istediğin bir şey var mıydı." diye dalga geçmemle tek kaşı havalandı "bakma boşuna öyle hayatta vermem kadiri. İşin düşerse yapar o kadar. Kadir sadece benim" dememle havalanan kaşları çatıldı bu seferde.

" deme öyle"

"ayy o anlamda değil Demir ya" diye sızlanmamla elini saçlarıma atıp okşadı. "olsun sen yine de deme. Sen bir tek bana sahipsin" diye kıskanç bir sesle beni uyardığında haline gülüp dudağına minik bir öpücük bıraktım.

"teşekkür ederim ileri gitmediğin ve beni üzecek büyük bir şey yapmadığın için" diye az önceki konuya dönerek minnetle mırıldandım.

"sizi üzmeme değecek biri değil o puşt. hele elimi kirletmeme değecek hiç değil. Ben eski demir değilim güzelim. Bazı huylarım kalmış olabilir ama eskisi kadar gözü karalardan değil kalanlar" demesiyle kafamı, yüzümdeki eline doğru yatırıp yanağını okşadım.

"adama ne yaptığını gerçekten merak ediyorum."

"öğrenmemem daha iyi bırak bende kalsın orası bebeğim. Senden ricam yarın rüşvet davası açar mısın hemen. Elindeki her şeyi almak ve Onu ayağımın altından biran önce çekmek istiyorum. Bir kaç güne hastahaneden çıkar. Hemen de içeri tıkarsın" demesiyle şaşkınlıkla gözlerim açıldı.

"hastahanede mi"

"ya nerede olacaktı. Tatile mi yollayacaktım onu" diye yalancı bir şaşkınlıkla takıldı bana. Gözlerimi devirirken daha fazla olayı kurcalamadım. Ne olduysa olduydu. Demir elini kirletmediyse çok da umurumda değildi. Kaldığımız yerden devam edebilirdik.

"sen merak etme kocacım o iş bende. Onu bir güzel içeride ağırlatırım ben yıllarca" dememle kalçam sıkıp "işte benim karım. İnsanın böyle bir karısı olunca düşmanları tirtir titrer ki karşısında" diyip beni keyifle güldürdü. Elimi hafifçe yanağına vurup dudağına uzandım ve birbirimize hararetli güzel bir öpücük verdik.

Bir süre sonra geriye çekilip "sana harika bir pasta yaptım" diyip gururla gülümsediğinde o da kocaman bir gülümseme verdi bana.

"peki pastayı karnından yemem yok mu? " diyip hiç beklemediğim bir anda beni kucağına alarak ayağa kalktı. Keyifle kollarımı hemen boynun doladım.

"sonrasında beni sen yıkayacaksan her yerimden yiyebilirsin kocacım" dememle kararan gözleri gözlerime saplanırken istekle dudaklarını yaladı. Hareketi karşısında tüm tüylerim diken diken olmuş pastayla birlikte beni de yemesini bekler duruma gelmiştim.

"seni sadece yıkamayacağıma yemin ederim" ağzımdan çıkan vaat dolu cümlesiyle dilimi kulağının arkasına yavaşça sürttüm.

"o zaman gidip hemen pastayı yiyelim sonra da beni temizleyelim." dememle hiç vakit kaybetmeden kucağında benimle birlikte mutfağa girip beni bir güzel Ayşe ve Esra ablaya utandırdı sonra keyifle hem kendine hem de bana pasta yedirtti.

İşi bittiğinde kasede kalan kremayı da eline alarak beni odaya sürükledi ve tüm gece boyunca verdiği vaatleri yerine getirdi..  

Continue Reading

You'll Also Like

204K 8K 59
Yıllɑr vɑr ben onu hiç unutmɑdım. O beni sorɑr, hɑtırlɑr mı ki? Ben imkansız aşklar için yaratılmışım, Ne kavuşmayı bilirim ne unutmayı, Kayboldum ku...
67.4K 3.9K 40
Yüksek ses yüzünden giderek artan baş ağrısına engel olamıyordu. Arkadaşının ısrarı yüzünden buraya gelmişti. Lakin geldiğine pişman olmuştu. Parmakl...
5.8K 813 37
Ruhumu bedenimden azat etmek istiyordum, nefes sayım bitsin ve bir an önce melekler beni başka bir dünyaya taşısın istiyordum. Artık yaşamak denen şe...
345K 18.7K 43
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...