ELIYS (+18)

By nursenturanli

152K 9.1K 4.2K

Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye ne... More

UYUYAN GÜZEL
ÇİLEKLİ PASTA
KABUS
UYANIŞ
ŞİZOFREN
KIZIL VAZO
GİRDAP
KAPI
SİS
SANDIK
EFİRUS
KÜKÜRT
AYNADA Kİ YANSIMA
DERİN KORKU
KAYIP TABLO
HİÇLİK
NEFRETİN İLK TOHUMU
BEDEL
BROŞ
Sızı
KARANLIK YÜZ
İLK ADIM
DÜĞÜN 1.
DÜĞÜN. 2
IZDIRAP
AMADEOS MOZART
1.KISIM SIR SARMALI
2. KISIM BASKI
3.KISIM UÇURUM
ŞAH VE MAT
HASAT VAKTİ
Dönüş 1
Ölüme Çeyrek Kala
Yalanlar Ve Gerçekler
ANAHTAR
Geçmişin Tozları
SON ELIYS
Elyıs Başlangıç
İlk Ateş
Güç Oyunları
Ayrılık
Savaş
Madalyon
İNANÇ
KADER AĞI
KİM SİN SEN?
Zehirli Elmalar
YILAN OTU
ZEHRİ AŞK
Mecuz
LANET

BİLİNÇ

2.7K 207 44
By nursenturanli

Müzik:The long goodbye

Hasan ısakkut

Tüm hayallerim ıslak kumlar gibi akıp gitmişti avuçlarımın arasından. Gözlerimin önünde eriyerek bir bir yok olmuştular.
Gökyüzünün en üst katmanlarına çıkarıp dünya ya en tepeden bakmanın ne demek olduğunu ve toz pembe bir hayatın dayanılmaz hafifliğiyle gezindirmişti bulutların arasında beni.

Tam mutlu oldum derken hızla bıraktı beni aşağıya.
Düşerken son sürat düşündüğüm tek şey çakılacağım an, yaşayacağım acıydı.
Ne kadar canımın yanacağını hesaplamaktı.
Şimdi ne olacaktı?
Onsuzluk mu? Gururum mu?
Hazır mıyım bedenimden, ruhumdan onu silmeye?
Aşk ve gurur arasında bir yerde sıkışıp kalmıştım.
Ama hayır, asla bir aslın kopyası olmayacağım...
O an Bahramı düşündüm. Şimdi anlayabiliyordum acısını, ızdırabını aldatılmışlığın verdiği güvensizliği.
Onun kadar zalim olmasamda anlıyordum. Kızgınlığı aslında Humaya değildi, kendisineydi. Gerdanlığın gerçeği göstermesine gerek yoktu ki, o zaten Humayın kalbini görüyordu.

Bazen aklımızı kandırmaya çalışır, başka bir şeye inandırırız. Oysa ki aklımızında bizi kandırdığı gerçeğini fark ettiğimizde işte o zaman uyanır, aklımızın gerçekleri asla yok etmediğini, sadece vakti gelene kadar sakladığını anlarız.

Humayın onu aldattığını hep hissediyordu, sadece yüzleşmekten korkuyordu. Kaybetmek korkusu bazen istemsizce bazı şeylere boyun eğmemizi, kabullenmemizi sağlıyor. Gerdanlık gerçekti ama ben ve Bahramın ortak yönü ikimizinde aşkı imitasyondu...

***
Gitmeliyim, buradan uzaklaşıp kendi köhne dünyama geri dönmeliyim.

Kendimi toparlayıp odasından çıkararak hızla dışarı çıktım. Efirusuma veda etmeliydim. Sımsıkı sarıldım dostuma. Üzüntümü seziyordu sanki. Hiç bir insan oğlunun anlamadığı kadar iyi anlıyordu beni.

"Seni çok özleyeceğim dostum. Keşke seni de götürebilseydim ama bu imkansız biliyorsun. Ahh! Efirus canım çok yanıyor. Korkuyorum çok korkuyorum. Kendine iyi bak dostum..."

Onunla vedalaşmak gerçekten çok zordu. Odama çıkıp buraya ait ne varsa çıkardım üstümden. Dolabı açıp buraya gelirken giydiğim giysileri giyindim. İlk geldiğim gün nasılda utanmıştım üstümdeki hırkamdan. Şimdi ise hiç bir anlamı olmadığını anladım. Çantamı alarak son kez indim büyük merdivenlerden aşağıya. Dışarı çıkıp şoförü çağırttım.
O sırada Nancy bir kaç arkadaşıyla oturuyordu bahçede. Beni görünce hemen yanıma gelerek etrafımda bir kaç tur attıktan sonra gülmeye başladı.

"Demek gidiyorsun. Aferin, buralar senin yerin değil. Bunu anlaman senin için en doğrusu. Ne sanmıştın, seni seveceğini mi?
Aptalsın, senin gibileri mutfağımıza bile sokmayız. Şimdi geldiğin yere geri dön"

Haklıydı en başından beri tüm söylediklerin de. Ne sanmıştım ki?
Arabaya binip şoföre gidelim derken yine de içim sızlamıştı.
Hızla hareket ettik. Evime dönüyordum. Her şey ardımda kalmalı. Gözyaşlarım durmaksızın akıyordu.

Şatoyu bir kaç kilometre geçmiştik ki karşıdan bir araç hızla bize doğru geliyordu. Şoför arabayı kenara çekip durdu.

"Neden durdun?"

Cevap vermesine gerek kalmadan kapım açıldı.
Tuğrul eğilerek:

"Nereye Esin, neler oluyor!?"

Arabadan çıkarak:

"Gidiyorum"

"Neden ne oldu biri birşey mi yaptı? Kim kim ne yaptı söyle!?"

"Sen!"
Şaşkın bir halde yüzüme baktı.

"Ben mi?"

"Evet sen"

"Ben seni üzecek ne yapmış olabilirim?"

"Biliyorum Tuğrul bey, her şeyi biliyorum."

"Neyi biliyorsun Esin. Anlat lütfen! Neler oluyor?"

"Yeter artık Tuğrul bey, oyun bitti.! Tabloyu gördüm!"

Bir an donup kaldı. Gözlerindeki şaşkınlık beni haklı çıkarıyordu. Konuşmasına dahi izin vermeden sakince devam ettim.

" Odanızda sakladığınız tabloyu gördüm. Hani şu gizli bölmedeki, bana tıpa tıp benzeyen kadını. O değil mi? Aşık olduğunuz kadın. Sırtınızdaki dövme de ona ait biliyorum.
Bana olan benzerliği, bir elmanın iki yarısı gibi şimdi anlıyorum.
Oyuna gerek yok artık. Size kızgın değilim inanın. Gerçek olmasada bana bir masal yarattınız."

Renkten renge dönüşüyordu ben konuşurken. Çaresizliğini anlıyordum, yine de içimi sızlatıyordu bu durum. Ve devam ettim gözyaşlarımı silerek.

"Şimdi netleşti kafamın içinde ki herşey. Tüm sis yok oldu. En başından beri kafamda oturmayan şeyler vardı. Neden ben? Diye hep soruyordum.
Nedenini gözlerimle gördüm. Beni ilk gördüğünüzde neden bu kadar şaşkın bir ifadeyle bana takılıp kaldığınızı.
Bu yüzden doğum günü partim de beni ilk gördüğünüz an dudaklarımı özlemle öptüğünüzü. Niçin bana hep prenses diye hitap ettiğinizi. Niçin O saçma elbiseleri ısrarla bana giydirip saçlarımı sürekli olarak toplattığınızı.
Niçin bana karşı hep kibar, şefkat ve sevgiyle baktığınızı.
Niçin Bayan Adel' e o kiyafeti diktirdiğinizi.
Beni onun yerine koydunuz. Oymuşum gibi sevdiniz.
Onu yaşatırken bende, beni yok ettiniz. Ben o değilim.
Üzgünüm olmayı çok isterdim ama değilim. Uğraşmayın artık yalvarırım. Asla bir aşkın simülasyonu olamam bunu kendime layık göremem. Acınızı anlıyorum. İnanın anlıyor ve de görüyorum.
Bazen beni izlerdiniz uzun uzun, aşık olduğunuz kadını arardınız yüzümde. Onu çok sevdiğinizi biliyorum, bizzat yaşadım sizinle bunu. Bırakın artık Tuğrul bey bırakında gideyim "

Yaklaştı yanıma acı dolu gözlerle ellerimi tutarak:

" Ah Esin, hiçbir şey göründüğü gibi değil. Anlatamayacağım ve de anlayamayacağın şeyler var. İnan seni seviyorum. Tanrı şahidim olsun. Gitme bırakma beni yalvarırım."

" İnanmayı ne çok isterdim bir bilseniz. Asla emin olamayacağım bir aşk istemiyorum. Biliyorum yerimde olmak isteyen binlerce kadın var. Bu görkemli hayatı kim istemez ki ama benim için bunların hiç bir anlamı yok. Size komik gelebilir fakat böylesine lüks bir hayatı rüyamda dahi görmemiş olsam bile içimde tüm bunlara karşı bir doyumluluk var. Beni bir masala inandırdınız ama masalların gerçek olmadığınıda yine sizden öğrendim"

Gözyaşlarımı silerek sarıldı bana.

" Sana kıyamam. Yemin ederim tek damla gözyaşına dünyayı yakarım. Üzülme, gitmek istiyorsan götüreceğim seni. Ama şunu asla unutma, seni asla ama asla bırakmayacağım... "

Arabaya bindik. Söz verdiği gibi beni evime Türkiye 'ye Evime vardığımda arabadan inmeden önce son bir kez daha baktım ona.

" Lütfen, bir daha karşıma çıkmayın"

Gecenin yarısında indim arabadan yavaşça kapattım kapısını. Çantamı açıp içinden anahtarımı çıkardım. Evimin kapısını açarak içeri girdim. Örterken kapımı o hala bana bakıyordu üzgün, bitmiş, tükenmiş halde.

Ne çok özlemişim yuvamı. Herkes uyurken sessizce odama çıkıp pencereden bir daha baktım. Hala oradaydı. Kıpırdamadan penceremi izliyordu. Yaşadığım en ağır gecelerden biri daha olarak hafızama yerleşti. Kıyafetlerimi çıkarıp ilaçlarımı aldım. Biliyorum bundan sonra çok daha fazla ihtiyacım olacak bu ilaçlara.

Yatağıma uzanarak örtüyü çektim kafama deve kuşu misali saklandım. Rüyalar aleminden uyanmıştım artık.

Sabahın erken saatlerinde uyandım. Elimi yüzümü yıkayarak aşağıya indim. Mutfağa girdiğimde annem mutfak tezgahının önünde, Mert ise mutfak masasında oturmuş kahvaltı yapıyordu. Annem Mert'e çayını uzatırken beni görüp şaşkınlıktan donup kaldı.

"Esiiin!! Ne zaman geldin?"

Diyerek çığlık attı. Mert hemen arkasını dönüp "Abla!"
Hızla koşarak boynuma sarıldı. Bende anneme sarıldım. Ne çok özlemişim ikisinide

Mert sürekli sorular soruyor heyacan içinde. Annem ise suskun, hissediyormuşcasına g bazı şeyleri sessiz kalıyordu.

Ne çok özlemişim onları. Canlarım benim helede Mert nasıl da hareketli ve heyecanlı. Uzun uzun sohbet ettik. Özlem giderip keyif içinde kahvaltımızı yapıyorduk.
Ta ki Mert o soruyu sorana dek. "Abla herkes sizi konuşuyor sen ve Tuğrul abi evlenecek misiniz?"

Ne diyeceğimi bilemedim. Annem de merak ediyordu bu sorunun cevabını. Elimi Mert' in omuzuna atarak: "bilmiyorum." İkisi de sustu.

" Tamam abla, ben çıkıyorum. Akşam konuşuruz. Sana anlatacaklarım var"

Diyerek çantasını alarak çıktı. Annem çayından bir yudum alıp:

"Üzülme değmez, sen harika birisin ve ne olursa olsun, benim güzel kızımsın"

O sırada merdivenlerden aşağıya Aylin iniverdi. Üstünde ki pembe pijamalarıyla ve dağınık uzun saçlarını toparlayarak masaya yaklaşıp kendini sandalye ye salarak oturdu. Yüzünde keyifli bir gülümsemeyle,

"Ooo bakın kimler gelmiş. Kürkçü dükkanına geri dönmüş bizim külkedisi"

"Sana da günaydın Aylin"

Gülerek:"Merci prenses"

Kahkaha atmaya başladı. Annem tezgahın önünde durmuş elleri ıslak halde:

"Aylin! Kahvaltını yap"

Diyerek sertçe çayını önüne bıraktı.
Ama Aylin anın tadını çıkarmalıydı. Bana olan kinini kusmak için iyi bir zamanlamaydı onun açısından.

"Ee Esin, demek kapının önüne koyuldun. Adam hevesini alıp sokağa attı seni."

"Aylin sus.!!"

"Hayır anne neden susacak mışım.? Yalanmı, ne sanıyordu ki bu aptal. Öyle birinin gerçekten bunu sevebileceğini mi? Kimsin sen sünepe!? "

"Neden bana bunu yapıyorsun Aylin? Kardeşinim, neden bu nefret.?"

"Gerizekalı! Ha hayy kardeşimmiş."

Henüz cümlesini bitirmemişken,
annem yüzünü birden bize dönerek elindeki bezi yere fırlatıp hırsla Ayline yaklaşarak tüm gücüyle suratına tokatı yapıştırı verdi. Tokatın şiddetiyle sendeledi sandalyeden. Yüzündeki ifade binlerce kelimeye eşti. Ayağı kalktım.

" Anne ne yapıyor sun!? "

Bunu neden yapmıştı.? İlk defa annemi böyle öfkeli görmüştüm. Anlamı yoktu. Neden vurmuştu Ayline?.

"Seni gebertirim Aylin!! Yemin ederim gebertirim!"

Annemin nesi vardı.? Gözlerini kan doldurmuştu. Aylin ve ben şoku atlatmaya çalışıyorduk. Annemi bu kadar çıldırtan neydi.?
Aylin dehşetle anneme baktı. Yanağı aldığı darbeden kıpkırmızı olmuştu. Gözleri doldu, yarı ağlamaklı baktı bana utanç içinde.

"Şimdi anladın mı neden senden nefret ettiğimi.? Seni hastalıklı böcek"

Hızla koşarak odasına gitti. Annem ise taş gibiydi. Gözlerini bir noktaya kilitlemiş öylece duruyordu.

"Neden yaptın anne?"

Kendini toparlayıp telaş içinde yine tezgaha dönerek hiçbir şey olmamış gibi işine devam etti.
Yaklaşarak yine aynı soruyu sordum.

"Neden yaptın. Anne neden neden!?"

Yaptığı işi bıraktı bir süre sonra bana baktı. Ufak bir tonla:

"Sana bağıramaz"

"Niçin? Ablam sonuçta bağırabilir. Neden tepkin bu kadar büyük oldu? "

"Seninle öyle konuşamaz. İzin vermem!! Vermem anlıyor musun? Hiç kimse ama hiç kimse bunu yapamaz!!"

VE hıçkırıklara boğuldu. Yeterince üzülmüştüm. Annemi kendi haline bırakarak bende odama çıktım. Aylin'e üzülmüştüm, hele de benim yüzümden olması beni çok üzmüştü. Annemin hastalığımdan dolayı psikolojisi bozulmuştu. Önce babam sonrasında ben artık kaldıramıyordu. Bunu anlıyordum. Aylin'in alaycı ifadesi kardeşim mi? sözü annemin ruhsal patlamasıydı. Elimden hiçbir şey gelmiyordu.

Hayatıma geri dönmüştüm kaldığım yerden.
Aylin'le yüzleşmemek adına pek odamdan çıkmıyor, o yokken aşağıya iniyordum. Aramızdaki mesafe daha da büyümüş hepten yabancılaşmıştık birbirimize.

Ertesi akşam kapı zili aralıksız çalmaya başladı. Biri parmağını üstünde unutmuş olmalı. Koşarak kapıyı açtığım an Pervin boynuma atıldı.

"Hoş geldin. Çok özledim seni ya"

"Pervin boğuluyorum bırak artık"
Canım benim ben de çok özlemiştim onu.
Sürekli olarak beni süzüyor dudaklarını bükerek ve şaşkınlıkla:

"Kızım sen ne olmuşun böyle? Bu ne güzellik? Estetik falan mı yaptın? Kızım sen manyak güzelleşmişsin. Ahh para şu kadarcık kısa sürede bile insanı güzelleştiriyor. Vayy bee!"

"Hoş geldin can arkadaşım"

Akşamdan yazmıştım geleceğimi. Beni gördüğüne çok mutlu olmuştu. Bende tabi ki. Yerinde duramıyor oda tıpkı Mert gibi sorular yağdırıyor.

"Ee anlat anlat herşeyi herşeyi en ince ayrıntısına kadar."

"Sakin ol Pervin"

"Evet haklısın dur önce bir kahve yapalım. Sonra konuşuruz."

Ben kanepeye geçip oturdum. Pervin de iki kahve yaparak yanıma oturdu. Keşke onlardaki heyecan bende de olsaydı. Keşke herşey yolunda olsaydı.
Yüzümdeki derin mutsuzluğu sahte gülümsememin ardına saklasam dahi, annem ve de Pervin bunu anlayabiliyordu.
Sakince yüzüme bakmadan:

"Üzülme, bunu bekliyordum zaten. Zenginler böyledir. Sana bunu anlatmaya çalışıyordum unut onu derken. Oyuncak gibi oynarlar insanlarla. Heveslerini alır sonra da fırlatıp atarlar. Aşağılık herif. İnan sen daha iyilerine layıksın. Üzülme lütfen. İlla ki birgün seni bırakacaktı. Bunu herkes biliyordu. "

" Pervin neler söylüyorsun? O beni terketmediki, ben onu terkettim."

Pervinin o an ki yüz ifadesi görülmeye değerdi. Birkaç saniye kilitlenip kaldı. Kaşlarını kaldırarak:

" Sen mi? Anlamadım sen mi onu bıraktın yani.? İyi de neden.? "

" Evet, ben onu bıraktım. Çünkü sevdiği ben değilmişim. Aşık olduğu kadına benzediğim için beni seviyormuş"

" Aşık olduğu kadın mı? Dur dur bir saniye aşık olduğu kadın da kim miş? kadına ne olmuş peki?"

"Ölmüş."

"Yani sen bu yüzden mi bıraktın onu.? Aşık olduğu kadına benziyorsun diye mi.!?"

"Evet yeterli değil mi?"

"Kızım sen mal mısın? Bu yüzden insan böyle bir hayattan vazgeçer mi? Aptal!!."

"Pervin saçmalama"

"Sen saçmalama! Yok ya şaka. Sevdiği kadına benzetmişmişde ne fark eder lan, isterse babaannesine benzetsin! Yok delirecem! İnanmıyorum tüm hayallerim suya düştü."

"Pervin yapma lütfen. Onun parası umurumda değil başka bir kadının yerine geçemem"

"Kızım aptal aptal konuşma ya saf mısın sen? Bırak bu fakir edebiyatını. Çok mu Türk filmi izledin. Senin yerinde olmak isteyen kaç kadın var biliyor musun? Adamı bırakıp gelmiş. Ya sabır!."

Tabi bu durumu Pervinin anlaması çok güç, kimse anlayamaz. İçimde ki yara kanıyorken onu bu denli seviyorken bırakmanın ne demek olduğunu ne bilsin.
Gözyaşlarım emanet duruyor zaten göz pınarlarımda. Yine akmaya başladı. Pervin ayakta turlarken sinir içinde, beni o halde görünce oturdu yanıma.

"Off tamam be ağlama!!. Ne yapalım olmadı. Kim bilir belki bir Tuğrul daha buluruz."

Gülmeye başladık. Kıyamaz bana bilirim. Can dostum benim. Gerçek bir kız kardeşten daha yakın oldu hep bana. Sarıldım ona ağlarken. Az önce beni azarlıyor iken şimdi ise teselli ediyor her türlü. Bir kaç saat kaldıktan sonra o da çıkıp gitti.

Aradan birkaç gün geçmişti ki telefonum çaldı. Arayan Mete idi. Kapıda olduğunu benimle konuşmak istediğini söyledi. Hemen çantamı alarak dışarı çıktım. Onu sokakta ellerini birbirine bağlamış arabasına yaslanmış buldum. Tebessümle bana bakıyordu. İtiraf etmeliyim ki onu gördüğüme çok sevinmiştim. Hemen yanına giderek:

"Mete ne işin var burada"

"Seni görmeye geldim. Benden kurtulacağını mı sandın. Hadi gel gidip bir kahve içelim."

Evimize çok da uzak olmayan bir cafe ye giderek birer kahve aldık. Biraz havadan sudan konuştuk. Bir süre sustuktan sonra bana o soruyu sordu.

"Neden gittin Esin.? Yani veda bile etmeden neden çıkıp gittin.?"

"Haklısın veda edemedim. Yaşadığım şok beni çok sarsmıştı."

"Neden, Tuğrul mu birşey yaptı.? Ya da başka biri mi.?"

"Biliyorum Mete. Herşeyi biliyorum."

"Neyi, bildiğin ne.?"

"Tuğrul'un ölümsüz aşkını."

"Ne aşkı Esin? Kim o?"

"Mete lütfen, artık oyun oynamana gerek yok. Gördüm herşeyi."

"Esin gerçekten ne anlattığınla ilgili en ufak bir bilgim yok. Lütfen şunu doğru düzgün anlatır mısın?"

"Peki, Tuğrul benimle aşık olduğu kadına olan benzerliğimden dolayı ilgileniyormuş. Bunu Tuğrul'un odasındaki kütüphanelikte bulunan gizli oda da gördüm."

"Bir dakika Esin. Tuğrul'un odasında gizli bir odası mı var? Ve sen orada neyi gördün?"

"Sevdiği kadının tablosunu. İnan bana aramızdaki benzerlik sıradışı bir durumdu. Bu kadar benzerlik mümkün olamaz"

Metenin kafası iyice karışmıştı. Şaşkınlığı çok doğaldı. Evet onun tüm bunlardan hiç haberi yokmuş.

"Esin, bu anlattıkların çok ilginç. Yani Tuğrul' un aşık olduğu ölü bir sevgilisi varmış öyle mi?"

"Evet"

"Hayır hayır bu mümkün değil. Tuğrul' u yıllardır tanırım. Böyle bir kadını ne gördüm ne de duydum. Bu işte bir yanılgı var."

"Yok yanılgı yok. Tuğrul bunu itiraf etti zaten."

"İyi de bu kadını nerede gizlemiş olabilir? Neden kimse bu kadının varlığından haberdar olmadı?"

"Orasını bilmiyorum ama bildiğim tek şey benimle hiç ilgilenmediğiydi."

Uzun uzun konuştuk. Mete de en az benim kadar şaşkındı bu durum karşısında. Sonrasında acıktığını söyleyerek bir yerlere gidip birşeyler yemek istediğini söyledi.

"Hadi Esin bana ne tavsiye edersin?"

"Aa bak burada enfes dürüm yapan bir yer var. İstersen ah pardon"

"Neden pardon?"

"Yani senin dürüm yiyebileceğini düşündüm bir an. Sizin gibiler pek dürüm yemez."

"Kim demiş? Çok da severim hadi."

Hemen arabaya atlayıp çok da uzak olmayan dürümcüye doğru yol alırken Mete eliyle ceplerini kontrol etmeye başladı.

"Eyvah! Telefonum yok. Bir yerde mi unuttum acaba"

Dedikten sonra arabanın sağına soluna yerlere bakınırken:

"Bence demin oturduğumuz cafe de çok hoşlandığın güzel bayana bakarken masanın altına düşürmüş olmalısın"

"Esin!, Hangi güzel bayan?"

"Arka masamızda oturan güzel, alımlı, hoş bayan"

"Hadii yapma öyle birşey yok. Hem sen arkayı göremiyordun ki, orada kimin olduğunu nasıl bilebilirsin?"

"Evet göremiyorum. Bunun yerine seni inceleyerek arkada neler olduğunu öğrenmeye çalıştım."

"Beni inceledin. Peki, anlat o halde. Bakalım nasıl anladın?"

"Peki, sürekli olarak söylediklerime farkında olmadan farklı tepkiler veriyordun. Mesela komik olmayan birşeye gülerek. Bundan yola çıkarak orada bir kadın olduğunu ve sana baktığını tüm dikkatinin sende olduğunu anladım.

İkincisi, sürekli olarak saçlarını düzeltmenden ve oturuş şeklini mütemadiyen değiştirmenden güzel bir kadın olduğunu anladım.
Üçüncüsü ise, gömleğinin altında atan kalbinin ritmini duyabiliyordum. Kalp kaslardan oluşur. Beynimiz adrenalin salgıladığında kalp büyür ve daha çok kan pompalar.
Kan basıncı yüksekseldiğin de eller ve yüz kızarmaya başlar. İşte bu son detayda ondan çok ama çok hoşlandığını anladım."

" Esin, sen delisin"

"Öyle derler. Ha bu arada telefonun yüksek ihtimal oturduğun koltuğun solundaki aralığa düşmüş olabilir. Çünkü genelde heyecanlandığında solunu daha sık kullanıyorsun. Cebine bırakırken kaymış olmalı."

"Beni cidden korkutuyorsun artık."

Güldürmüştü beni yüzündeki şapşal ifadesi.

"Hadi gidip alalım telefonunu"

Ve Mete masasına gidip koltuğun soluna baktığında tam da dediğim gibi arada bulmuştu telefonunu.

O günden sonra sık sık buluşup gezip muhabbet ederdik.
Tuğrulun beni önemsediğini, anlam veremediği bir şekilde sevdiğini, o kadının kim olduğunu bilmediğini anlatsada bu beni ikna etmiyordu hiçbir şekilde.

Bazen Tuğrul un beni izlediğini farkederdim. Arabasının içinden beni takip ettiğini, attığım her adımı bildiğini, onu farketmediğimi sanıyordu. Ben de onun öyle bilmesi için elimden geleni yapardım.

Bir süre kendimi dinledim. Mert ve Pervinle vakit geçiriyor gezip eğleniyorduk. Aylin benimle hiç konuşmaz bulunduğum yerde dahi durmazdı. Birsen ise sürekli beni demoralize etmek için elinden geleni yapardı. Her konuda yetersiz olduğumu alaycı ifadelerle yüzüme vururdu.

Onlara göre Tuğrul beni kullanıp atmıştı. Hevesini alıp kapının önüne atmış gibi çirkin ifadeleri ağızlarına sakız yapmıştılar.

Mert bu konuda hep yanımda duruyor benimle ilgileniyordu. İğrenç esprileriyle beni güldürmek için elinden geleni yapıyordu.

Bir hafta sonu Mert ve Pervinle sözleşip bovling oynamak için dışarı çıktık.

Ve üç saat sonra...

Mete nin telefonu aralıksız çalmaya başlar. Mete "Alo kimsiniz?"

Karşıdaki ses Mert'e aitti.

" Mete abi lütfen hemen gel karakoldayız! "

" Mert sen misin? Esinin kardeşi misin? "

" Evet abi ablam seni aramamı istedi lütfen gel! "

" Mert sakin ol lütfen ne oldu? Sorun ne? "

" Ablam birini öldürmeye çalıştı. Boğazına kalem sapladı. Lütfen çabuk gel karakola aldılar bizi. Ablama yardım et ne olur. "

Mete şok için de donup kalmıştı. Kendini toparlayarak:

" Mert hemen konum at bana. Korkma sakin ol. "

Esin neden birini öldürmek istesin ki? Mete bir türlü inanmak istemiyordu. Hemen arabasına atlayıp son sürat atılan konumdaki karakola gider.

Mert ve Pervin telaş içinde koridorda bekliyordular.

Mete hemen Mert e yöneldi.

" Mert sen misin? "

" Evet. Mete abi lütfen ablama yardım et"

Pervin ise demin yaşanılan olaydan ötürü hala şoku atlatamamış halde yere çökmüş ağlıyordu.

Mete hemen kapıyı çalarak komiserin yanına gitti.

"Merhaba efendim. Ben avukat Mete Aydın. Olayı öğrenebilir miyim?"

Komiser son derece kibar bir şekilde oturmasını söyledi.

"Kadının birini öldürmeye teşebbüs etmiş. Herkesin gözleri önünde elindeki kalemi kadının gırtlağına saplayı vermiş. Tabi kadının yakınları saldırmak isterken onları da hafiften darp etmiş.
Kadın şu an ameliyatta. Dua edin de yaşasın aksi halde işiniz zor. "

" Peki kendisiyle görüşebilir miyim? "

" Avukatı olarak evet"

Bir memur kendisine eşlik ederek onu Esinin yanına götürür. Nezarethanede de sakince oturuyordu. Mete'yi gördüğü an ayağa kalkıp gayet rahat bir şekilde Mete ye yaklaştı gülümseyerek:

"Hoş geldin Mete"

"Hoş mu geldim? Esin durumun vehametinin farkında değilsin sanırım?
Kadının birini öldürmeye çalışmışsın onlarca şahidin önünde. Kadın şuan ameliyathanede ve karakolun bahçesi kadının yakınlarıyla dolu. Sen hala nasıl bu kadar rahat ve sakin kalabiliyorsun?"

Esin ise gayet sakin bir eda ile:

" Sakin ol Mete. Seni o yüzden çağırdım. Mert çok korktu. Onun yanında olmanı istiyorum. Sakinleştir onu lütfen. "

" Esin düşünmen gereken daha ciddi problemin var. "

" Saat kaç Mete?"

Mete kolundaki saate bakarak:

"Saat 4.20 geçiyor."

Esi" hımm" diyerek bir kaç saniye düşündü ve gözlerini Mete ye doğrultup:

"Tamam tahminen 40, 45 dakika sonra buradan çıkmış olurum. Buradan çıktıktan sonra hep birlikte yemeğe gideriz ne dersin?"

Mete, Esin için iyiden iyiye endişe duymaya başlamıştı. Normal tepkilerin çok dışındaydı. Aklını mı kaçırmıştı?

"Sanırım senin için önce bir psikolog önerisinde bulunmalıyız."

"Sadece şu soruma cevap ver. Neden kadını öldürmek istedin?"

"Mete, ben kadını öldürmeye çalışmadım, yaşatmaya çalıştım. Şimdi lütfen Mertle ilgilen ve onu elinden geldiğince sakinleştirmeye çalış. Hiçbir işlem yapmaya çalışma bekle."

Mete, Esinin isteğini kabul ederek doğruca Mertin yanına gitti. Onu ve Pervini alarak bahçeye çıkıp beklemeye başladılar. Kadının yakınlarının düşmanca bakışları içinde.

Mete, Pervin ve Mert' den olayı tam olarak anlatmalarını istedi.

Mert üzgün bir ifadeyle anlatmaya başladı.

"Ablam ben ve Pervin abla bovling oynamak için salona girdik. Bir süre oynadıktan sonra hemen yan tarafa ki cafeye geçip birşeyler içtik. O sırada ablam dikkatlice karşı ki masaya bakıyordu.
Bende arkamı dönerek baktığı yöne doğru bakınca 55 yaşlarda bir kadının çırpındığını gördük.

Ayağı kalkmış sağa sola düşüyordu. Yakınları bağırıp duruyordu.
Tam o esnada ablam ayağı kalkarak hemen yanımızda duran garsonun elindeki tükenmez kalemi alıp hızla kadının yanına geçti.

Kalemin içini çabucak boşaltıktan sonra kadını yere attı. İki parmağıyla boynunu ölçtü. Herkeste bir panik havası vardı. "Ambulans! Ambulans!" Diye bağırışıyordular. Ablam kalemi kadının boynuna dik şekilde tutarak, diğer elini kaldırıp hızla tüm gücüyle kadının gırtlağına saplayı verdi.

Hepimiz şok içinde kalmıştık. Oluk oluk kan fışkırıyordu kalemin içinden. Herkes neler olduğunu anlamaya çalışırken adamın biri ablama saldırdı.

"Ne yaptın lan!!" Diye
kadının akrabaları çılgına dönmüştü. Ablama arkadan tam saldıracakken adamı tutarak yere fırlattım. Ablama zarar vermesine engel olmak için.

Adam oldukça iri biriydi. Yakamdan tutup bana bir tokat attı. Ablam bunu görünce Pervin ablaya:

"Pervin çök. Kalemi tut!! "

Diye bağırdı.
Pervin abla kan içinde kalan kadının boynunu tutmaya başladı. Ablam hızla yanıma gelip yüzüme baktı. İşte o an deliye döndü.
Adama doğru yöneldi. Kolunu tutarak diğer eliyle adamın parmaklarını tek tek kırmaya başladı. Adam kıpırdamıyordu. Sadece o acıyla bağırıyordu.

Ablamı daha önce hiç öyle görmemiştim. O iri yarı adamı nasıl oldu da bir kaç dakika içinde o hale getirdi?
Anlamış değilim.
Mete abi ablama birşey olmaz değil mi.? "

Mert' in anlattıkları beni gerçekten şaşkına çevirmişti. Mert 'e olan düşkünlüğünü şimdi daha iyi kavramıştım.
Biz bahçe de endişe içinde beklerken yaklaşık kırk dakika sonra biri koşarak karakola girdi. Arkasından da kadının yakınları. Bir memur yanıma gelerek:

"Esin hanımın yakınları mısınız?"

"Evet"

"Başkomiser sizi bekliyor."

Kapıyı çalıp içeri girdiğimizde kadının yakınları olan birkaç kişi elleri önde mahcup bir halde bize bakıyordular.

Komiser" Buyrun oturun lütfen"

Geçip sandalyelere oturduk. Bir süre sonra Esini içeri getirdiler. Mert koşarak ablasına sarıldı hemen. Esin sürekli olarak kardeşine bakıp "İyisin değil mi?"
Diye sorup duruyordu.

Kadının yakınlarından olan biri, hemen Esine yaklaşıp birden eğilerek elini öpmeye kalkıştı. Anlam verememiştik bu duruma neler oluyordu?

Komiser "Buyrun oturun Esin hanım" dedikten sonra konuşmaya devam etti.

"Arkadaşlar şikayetlerinden vazgeçmişler. Öyle değil mi?"

Diyerek onlara baktı. İçlerinden biri mahcup bir halde söze girdi.

"Bacım sen bizi bağışla. Biz cahiliz bilemedik ne yaptığını. Annem ameliyathaneden çıktı. Durumu çok iyi. Doktorların dediğine göre annemizi sen kurtarmışsın. Annemin soluk borusu doğuştan darmış. Yemek yerken içine karışan bir plastik parçası boğazına kaçıp nefes borusunu tamamen tıkamış. Acil durumda yapılması en zor ve riskli şeyi yaparak orayı delip nefes almasını sağlamışsın. Aksi halde ölümü kaçınılmaz olurmuş.
Ne diyim bacım, sen bizleri affet öyle görünce bilemedik şok geçirdik. Bize laf anlatacak zamanın yokmuş meğerse. Doktor lar çok seri bir şekilde müdahale edilmeliydi aksi halde anneniz boğularak can verebilirdi. Dedim ya cahiliz bizi affedebilecek misin.? "

Esin ayağı kalkarak:

" Benden değil, kardeşimden özür dileyin. "

Koca adam Mert'in elini öpmeye kalkıştı. Mert hemen geri çekilerek:

" Lütfen gerek yok. Anneniz için çok sevindik. "

Mert tam da Esinin anlattığı gibi bir çocuktu. Onu ben de çok sevmiştim.

Garip şeyler oluyordu. Esin sıradışı biriydi. Bu kızın Tuğrul için neden bu denli değerli olduğunu anlamaya başlıyordum.

Tuğrul'un niçin, onu sürekli yakın takipte tutmamı istediğini sorguluyordum artık.

" Bu kızın benim için önemini bilemezsin. Onu canın pahasına koru, çünkü o bu dünyada ki tek sığınağım. Hem rüyam, hem kabusum."

Tuğrul bu sözleri sarfettiğin de pek anlam verememiştim.

O sıradan biri değil. Çok özel biri olmalı. Bunu artık ben de biliyorum. Peki ama

Kim bu kız? Neden bu kadar değerli.?...

Continue Reading

You'll Also Like

13.6K 1.3K 16
Buket Ayaz, Kraliçe takma adıyla popüler olmuş bir yazardır. Türkiye'nin en başarılı yazarları arasında parmakla gösterilir. İşinde başarılı olmayı k...
14.5M 586K 53
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
KURALSIZ By Kristal

Teen Fiction

10.6M 258K 24
"Bu gece kapılarını iyi kilitle." Kalbim göğüs kafesimi delip geçecek derecede atarken kulaklarımda söyledikleri yankılanıyordu. Korkarak yutkundum...
4.3M 370K 94
1 KIZ, 6 ERKEK, ÖLÜMCÜL BİR EV. Afra'nın diğer tutsaklardan dört farkı vardı: Birincisi, bir kız olmasıydı. İkincisi, tutsak alınan son kişi olmasıyd...