VATAN DELİSİ

By emineyazr_1

4.9K 398 49

"Onu seviyorsun değil mi ? Seni azıcık tanıyorsam sevmediğin bir adamla öpüşmessin keşke gözlerim kör olsaydı... More

30.bölüm "Büyük Yalan "
32.bölüm "Mesafe "
33.bölüm "Hayırlı Olsun "
34.bölüm "Yüzbaşı "

31.bölüm "Yazıklar Olsun! "

969 84 17
By emineyazr_1

Herkese hayırlı yıllar dilerim ♡

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın !

Bir yıldıza basıp bir tane yorum yazmak çok mu zor merak ediyorum 🙈

Neyse yine de teşekkürler ❤(Hayalet okuyucular hariç )

Keyifli Okumalar 🎬

Sonsuz güven olmazmıydı hiç ?

Ağzından çıkan her söze can-ı gönülden inanıp içten bir şekilde ben güveniyorum demek. İllaki bu güven kırılmalımıydı ,Güveni boşa çıkarmayan insanlar varmıydı bu hayatta, peki benim karşıma niye çıkmamıştı böyle birisi ?

Belliki güvendiğimiz kişileri yanlış seçiyorduk bizim de en büyük ve tek hatamız buydu !

İnanmakla büyük bir aptallık yaptığımın farkına varırken içimde patlamaya hazır öfkemle cehennem gibi yerden kurtulmayı bekliyordum.

Bedenimi taşıyan kolumdaki zincirler sayesinde hala ayaktayken vücudumda ki acıların az da olsa dinmesi için gözlerimi kapatmıştım. Kemiklerim kırılana kadar tekmelenip dövülmüş sonrada bir çöp gibi bedenip sürüklenmişti.

Kampın ortasına koydukları direklere zincirlerle bağlanmıştım. Gün yeni doğmuştu ona rağmen ayak sesleri çoktu. Bu kamp beklediğimden de hareketliydi.

Yerin altına kazdıkları tüneller vardı yeryüzündeki kamp madalyonun sadece bir yüzüydü. Kulaksız denen piç aptal olduğu gibide zekiydi.

Meydana beni neden zincirlettiği belliydi 10 metre ilerideki kazılanan mezar ve yapılan tabut benim içindi canlı canlı gömecekmiş beni it.

Bana doğru gelen ayak seslerini hissettiğim anda göz kapaklarımı araladım mimikleri oynattığım anda bile canım yanıyordu. Kulaksız iti hemen önümde dururken sırıtarak beni inceledi.

"Ah be güzellik yazık olacak sana ama ne yapalım dik başlılığın beni buna zorladı yoksa seninle iyi bir ikili olurduk." elindeki su kovasını yüzüme çarparken kaynar suyun bedenimi yaktığımı hissettim.

Sıktığım dişlerimi gıcırdatırken etimin yandığını hissettim. "Seni ibret olsun diye parçalara ayıracağım öyle ki parçalarını itler bile bulamıyacak!" etrafımda dolanan it sözlerimi pek fazla kale almazken yanımda durarak parmağıyla kazılan mezarı işaret etti.

"Bu sözleri toprağın altında nefesin kesildiği anda da söylersin artık üsteğmen zevkle bana yalvarışlarını izleyeceğim birazdan baban yalvarmadı anneni de habersiz geberttik ama sen yalvara yalvara gebereceksin."üstüne basa basa söylediklerine canım yansa bile alayla güldüm.

"Hadi ya ,itlerin de toz pembe hayeller düşündüğünü bilmiyordum ne ince bir son kendin için düşünmüş olmalısın. Hem oğlunu parçalara ayırdığımı ne zaman unuttun be kulaksız çok güzel yalvarmıştı bana aynı melodi gibiydi ha seni daha beter edeceğim."güldüğüm için canım yanarken karnıma geçirdiği tekmeyle iki büklüm oldum.

Kaburgalarım etime batıyordu sanki nefesim kesilmişti kısa bir anlığına. "Sadece bu mu lan gel vur vurki daha da hırslanayım bu vuruşlar sadece kendi sonunu hazırlıyor bilesin." sert bir tekme daha bir tane daha.

Ağzımdan gelen kanı karşımdaki itin yüzüne tükürerek kahkaha attım. Benim devreler yine yanmıştı. Yüzüme sert bir yumruk daha yerken sert sesiyle emrindeki itlere bağırdı. "Çözün lan şu manyağın elini bakalım toprağın altında nasıl gülecek."iki it elimdeki zincirleri çözerken ayakta durmakta güçlük çeksemde kendimi kısa sürede toparlayarak yanımda duran itin boynuna asılarak belindeki silahı çıkarıp kulaksız itinin koluna sıktım patlamayan silahla mervisiz silah olduğunu anlayarak içimden küfür ederken elimdeki itin boynunu hızla kırarak elimdeki silahı kulaksızın kafasına doğru fırlattım yarılan kafasıyla gülerken ölen iti bıraktım.

Etrafım 20'den fazla itle çevriliyken "Bu kadar korkmayın lan yemem." sayıca fazla olmalarına rağmen bir kaç tanesi elimden kurtulamasada ellerimden bağlanıldım. Kulaksız iti saçlarımdan çekiştirerek beni mezarın yanına getirirken kapağı açık tabuta sokmaya çalıştı.

Kendimi geri çekmek istesemde zorla itilerek tabutun içine yüz üstü yatırılmıştım. Tepemdeki itin bacağındaki tabancayı görmemle ilk başta pantılonumun içine sakladığım hançeri çıkararak ellerimdeki ipleri dikkat çekmeden hızlıca kestim.

Kulaksız iti kameramanın yanındayken beni çekmesi için emir veriyordu. Dikkatler bende olmadığı için aklındaki planı devreye soktum.
Tepemde dikilen iti hızla ayaklanarak hançerlerken benimle birlikte kazılan mezara attım kendini. Elindeki silahı tutarken etraftaki itlere tek tek sıkmaya başladım.

Hepsi menzilenirken başımı hızla eğdim geberttiğim itin yeleğindeki bombaları çıkarırken 2 tane el bombası ve bir sis bombası olması benim için bir lütuftu resmen. Başımı çıkarmadan el bombalarını itlere doğru fırlattım. Sis bombasınıda bana hasar veremeyecek bir uzaklığa fırlatırken seri bir şekilde mezarlıktan tıramanarak çıktım.

Yerde sürünerek kendimi güvenli bir yere atarken kendimi sıcak bir çatışmada bulmuştum. Elimdeki tabancanın jarjörü bitene kadar dayanırken uzaktan kumandalı bombamı üniformamın özel dikim yerinden çıkardım.

İçten dikilen bu cebi kolay kolay kimse bulamazdı. Elindeki kumadayla bakışırken gözlerimi kapatarak besmele çektim. Düğmesine basarken 'sizler için' diye mırıldandım.

Ard arda olan patlamalarla kulaklarımı elimle kapatarak yere daha çok çöktüm. Kısa bir süre olduğum yerde bekledikten sonra hızla ayaklandım o kulaksız itini bulmam lazımdı.

Dumanlardan önümü rahat bir şekilde göremezken etrafa doğru bakıyordum etraf ceset kaynıyordu her yerde parçalanmış bedenler vardı.

Sonunda aradığım iti bulurken yanına doğru geldim kopmuş ayaklarına bakarken eğilerek nabzına baktım gebermişti.

Neredeyse bedeninin hepsi yanmıştı.

Ne kadar yerdeki ceseti izledim bilmiyordum ama hala sönmüyordu içimdeki yangın elimi kalbime bastırırken gözlerimden akan yaşlarla yürümeye başladım.

Nefes alamıyordum intikamınızı almıştım be babam ama hala acıyordu. Bu it gebermişti ama ne çare siz olmadıktan sonra...

Kendimi ayakta tutmaya çalışarak saatlerce durmadan yürüdüm. Albaya haber vermemiştim o kadar kızgındım ki benden böyle ciddi bir şeyi saklamalarına yüzüme baka baka yalan söylemişlerdi bana. Bana o itin geberdiğini söylemişlerdi o kadar ciddi bir mesele olmasına rağmen ben sonsuz bir güvenle inanmıştım. 

Bana yalan söylebilecek olma ihtimali hiç geçmemişti aklından. Kim bu yalana ortaksa bende bitmiş olurdu içimden Cihangirin böyle bir yalana ortak olmaması için dua ettim.

Ondan da darbe yersem kendimi zor toplardım.

Sınıra geldiğim zaman künyemi göstererek oradaki karakola girmiştim. Askerlerin ikram ettiği çayı içerken beni şehre bırakmalarını söylemiştim.

Geçen 2 saatten sonra yola çıkarken yolu izlemeye başladım. Aklım o kadar bulanıktıki 2 saatlik yol   boyunca ağzımı açıp tek kelime dahi etmemiştim.

Askeriyenin önünde duran askeri araçla şoför koltuğundaki uzmana teşekkür ederek araçtan indim.

Omzumdaki silahımı düzelterek askeriyeye girerken bakışlar kısa bir anlığına bana dönüyordu üzerimde parçalanmış üniformam ve yaralı yüzüme bakmaları gayet normaldi.

Askeri binaya girerken albayın odasına doğru kendimden emin bir şekilde yürüdüm. Albayın postasına nerde olduğunu sorduğum zaman odasında olduğunu söylemesiyle kapıyı çalarak girdim.

Koltuğunda oturan albay beni görmesiyle ayaklanırken tekmil verdim.

"Kızım hoş geldin."bana sarılacağı zaman bir adım geriledim .

"Kulaksızın yaşadığını neden bana söylemediniz ?"kendimden emin ve öfkemden ödün vermeye çalıştığım sesimle Zafer albaya baktım.

Yıllardır tanıdığım ve amcam olarak bellediğim adamın bana yalan söylemesini konduramıyordum kendime.

Yüzündeki bariz şaşkınlıkla bana bakarken hızla duygularını kamufle etti. "Nereden öğrendin bunu sen ?"

Sözümü inkar bile etmezken birde nerden öğrendiğimi sorguluyordu. "O kulaksız denen it karşımda canlı bir şekilde durdu hatta esir bile kaldım yanında."alay barındıran sesimle kendimden beklemediğim bir şekilde oldukça sakindim.

Bu ne olursa olsun karşımda duran adama saygımdan dolayıydı.

"Ben seni düşünerek söyledim bu yalanı üsteğmen."

"Beni düşünmek derken ? Annemin ölümüne sebep olan iti benden saklamaktan bahsediyorsunuz sanırım albayım."yanan canımla acı bir şekilde yutkundum.

"Barış elimden gelen bir şey değildi eğer kulaksızın yaşadığını bilseydin hayatını tehlikeye atardın."

"Hayatsa benim hayatım albayım. Bunu bıraksaydınızda ben karar verseydim sırf bu düşünceniz yüzünden benim annem uyuduğu yerde şehit edildi. Ne oldu öldü o kulaksız denen şerefsiz ama benim ne annem ne de babam geri geldi" yükselen sesimi bastıramazken ellerim zangır zangır titriyordu.

"Üsteğmen yeter bu kadar git dinlen aklını başına topla yarın adam akıllı konuşuruz."

"Yetmez albayım inanın ki yetmiyor başka kim biliyordu sizden başka ?" cevabını almaktan korktuğum soruyu zorda olsa sormuştum.

"Senin timin ve Cihangir yüzbaşı  biliyordu sadece." biliyormuş.

"Yarın konuşmaya falan gerek yok albayım en yakın zamanda tayin isteyeceğim."net çıkardığım sesimle kendimden emindim bana yalan söyleyen insanlarla işim olmazdı benim.

"Ne saçmalıyorsun sen üsteğmen böyle iznim yoktur böyle bir şeye git sakinleş ve öyle gel yanıma."sesini  tüm askeriyenin emin olurken yine de kararım kesindi.

"Ben gayet kendimdeyim albayım hiç bir güç kararımı değiştiremez şimdi izninizle." bir şey söylemesine izin vermeden albayın odasından çıkarken etraftaki kalabalıkta dolandı bakışlarım.

Kahve harelerle kesişen bakışlarımla sadece saf öfkeyle gözlerinin içine baktım. Yanından geçip gidecekken omzumu tuttu. "Ne oluyor Barış ?" meraklı gözleri yüzümde dolaşırken gözlerinin içine derince bakarak tükürür gibi çıkan sesimle fısıldadım "Yazıklar olsun !"gözlerinde ki ifadeleri anlamak zahmetinde bulunmayarak elini kolumdan çektim kendi timime bakarken "Sizede yazıklar olsun." hızla merdivenlerden inerken arkamdan seslenmelerini umursamadım.

Askeriyedeki odama girerken kapıyı hızla kilitledim sırtımı kapıya yaslarken başımı sertçe kapıya vurdum. "Aptal Barış aptalsın işte nasıl inandın." gözümden akan yaş çeneme doğru kayarken en büyük kırgınlığım ve öfkem sevdiğim adamaydı.

Hayatımda bu denli acı yaşamamıştım hiç bana sevgiyle bakan gözlerine kanmış arkamdan iş çevirebilecek olma ihtimalini hiç düşünmemiştim. Kapı art arda çalınırken "Barış aç şu kapıyı."diye söylendi.

"Git burdan yüzünü dahi görmek istemiyorum !"

"Ne yanlışlık yaptım benim de bilmek hakkım Barış." hızla kapıyı açarken gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle silerek alayla güldüm. 

"Demek ne yanlışlık yaptın ?  İnanamıyorum sana göz göre göre hala yalan söylüyorsun bana !" sinirle fısıladarken odanın içine girip kapıyı ardından kilitledi.

"Öğrendin değil mi ?" endişeyle kısıldı kahveleri.

"Sizin söylemeye hiç niyetiniz yokmuş zaten yüzbaşım. Söylesene gözümün içine bakıp daha ne kadar beni kandıracaktın vicdanın sızlamadımı hiç ?"

"Ben seni kandırmak falan istemedim niyetim bu değildi inan bana." ellerimi tutacağı sırada hızla ellerimi geri çektim.

"Şu an inanmak isteyeceğim son kişi bile değilsin Cihangir Gümüşok bana gelip inanmaktan bahsetme !Sen beni kandırdın her şeyi bile bile sakladın böyle bir şeyi !" parmaklarımı sertçe saçlarıma geçirirken gözlerimi kırpıştırdım kafayı sıyırma raddesine gelmiştim artık.

"Fazla üzerime geliyorsun Barış sana diyorum ki elimde değildi böyle bir şey !" yüzüme doğru bağırmasıyla kendimden bile beklemediğim bir şeyi yaparak öfkeyle yüzüne sert bir yumruk geçirdim beklemediği için olduğu yerde sendelerken şokla yüzüme baktı.

"Sen ne yaptığının farkındamısın ?" kızaran elmacık kemiğine bakarken anında içimi bir pişmanlık hissi kavradı ama öfkem yine ağır basmıştı.

"Değilim tamam mı kusura bakmassın artık yüzbaşım." alayla söylenirken elimle kapıyı gösterdim. "Şimdi defol odamdan yüzünü görmek dahi istemiyorum senin bu yumruk da sana ibret olsun sırtıma yediğim hançerden daha az acıtmıştır canını." son sözlerim fısıltıdan ibaretti.

Canının benim gibi yanmasını isterken bile ona kıyamadığımı hissediyordum.

Aşk masallarda anlatıldığı gibi değildi zaman zaman yüreğini yakıyor ve seni çıkmaza sokuyordu. Aynı şimdi olduğu gibi.

"Biraz sakinleş öyle konuşalım güzelim kalp kırıcı olmaya başladı bu durum."

"Kırılsın benim kalbim paramparça oldu biraz da senin ki kırılsın yüzbaşı."

🎬

"Abla ne zaman çıkmayı düşünüyorsun şu odadan bir haftadır fosur fosur uyuyorsun şu yatakta." yine başımın etini yiyen kardeşimle ofladım döngü haline gelmişti artık bu durum.

"Senin işin yokmu gitsene artık." bedenimi yatakta döndürürken yatağın ucunda oturan kardeşime baktım.

"Bugün pazar ya ablacım iş yok. Hem sana şahane bir kahvaltı hazırladım." eliyle saçlarımı okşarken üzerine bir öpücük kondurdu. "Sen de böyle yapınca daha çok üzülüyorum abla yanlız hissediyorum kendimi bu hayatta bir sen kaldın benim  değerlimsin sen lütfen daha fazla üzülme."dolu olan yeşil gözleriyle hala saçlarımı okşarken yutkundum. Kardeşim bana emanetti dediği gibi yanında bir ben kalmışken böyle yapmam onu daha fazla üzüyordu. Kendi dertlerimden 1 haftadır kardeşimle hiç ilgilenmemiştim ki.

Olduğum yerde doğrularak sıkıca sarıldım Yusuf'a saçlarına kondurduğum öpücükle çenemi başının üzerine koydum. "Affet beni kardeşim bencillik ettim."biz daha annemi yeni kaybetmiştik bu Yusuf için çok ağır bir durumdu. Benim de annemdi herşeyimdi ama Yusuf 24 yıldır annemle yaşıyordu herşeyi annemdi.

Benden ayrılırken yanağımdan öptü "Bencil falan değilsin sen abla bu hayattaki en iyi ablasın sen ben senin yüreğini biliyorum hem seni tek şartla affederim."söylediklerine gülümserken parmağımla burnuna fiske attım.

"Neymiş o şart Yusuf bey ?"

"Artık şu odadan çıkacaksın ve kendine geleceksin. Sen bu değilsin sen benim deli ablamsın."

"Övdün mü sövdün mü anlamadım gerizekalı."söylenerek ayaklanırken kendiside ayaklandı.

"Her ikisini de yaptım yavrum." öpücük atarak odadan çıkarken yerdeki terliği kıçına fırlattım. "Salak çay koy geliyorum." kıçını tutarak söylene söylene mutfağa girmesine gülerek gardılobumun önüne geldim.

Üzerime geçirdiğim yazlık elbiseyle dün akşam yıkandıktan sonra ördüğüm saçlarımı açtım. Belime kadar olan dalgalı saçlarımın görüntüsü hoşuma giderken solgun yüzüme hafif bir makyaj yaptım.

Kulağıma halka küpelerimi takarken gözüme ay yıldızlı kolyem çarptı. Cihangirin ilk hediyesi elime aldığım kolyenin ucunu okşarken yanan gözlerimi kırpıştırdım. 

O kadar güven ve sevgiden sonra bu yaptığı canımı çok yakmıştı. 1 haftadır yüzünü görmeyip sesini duymamak azap gibi gelirken öfkem herşeyi örtüyordu. En son tayin istediğimi içeren bir belge vermek için askeriyeye gittiğim zaman görmüştüm yüzünü hoş yüzüne bile bakmamıştım.

Yediremiyordum kendime böyle bir şeyi nasıl saklardı benden ? Hiç aklına gelmemişmiydi öğreneceğim.

İç geçirirken kolyeyi yerine geri koydum. Çıkmaz bir sokağa çarpmıştık ve sonumuzu göremiyordum.

28 yaşında olgun bir birey olmama rağmen çoğu şeye cevap bulamıyordum özellikle de kopmuş bağlarımıza ve savrulan ilişkimize.

Peki , silah arkadaşlarımdan da öte kardeş yerine koyduğum timim onlar  nasıl aylarca yüzüme bakmışlardı benim.

Bilmiyorlarmıydı yalandan ölesiye nefret ettiğimi neden beni vicdanımla öfkem arasında bırakıyorlardı ?

Hak mıydı bu ?

1 haftadır düşünmekten kafayı sıyırma raddesine gelmiştim.

Sen zaten sıyırmış sıyıracağın kadar biraz daha sıyırsan akıl kalmayacak !

Ben yıllarca babasının acısıyla yaşayan bir insanken annesizliğide tatmıştım üstüne de büyük bir kazık yemek beni daha çok yıpratmıştı.

Bana yalan söylemeselerdi annemin yaşıyabilecek olma ihtimali beni delirtiyordu aklıma geldikçe öfkemin tazelendiğini hissediyor ve ani kararlarla kötü bir şey yapmaktan korkuyordum.

İnsan kendi tepkisinden korkarmıydı ? ben korkuyordum...

Daha fazla düşünmek istemeyerek odamdan çıkarken mutfağa girdim. Kahvaltı mutfak kurulmamıştı yüksek ihtimal bahçeye kurmuştu.

Açık mutfak kapısından çıkacağım sırada bakışlarım çıplak ayaklarımda gezindi aman ne güzel !

Vestiyerden bir terlik alıp giyerek çıktım bahçeye. Tahmin ettiğim gibi sofrayı bahçedeki masaya kurmuştu. Bardaklara çay koyan Yusuf'un yanına giderken yanağından öptüm.

"Aferim benim yakışıklı kardeşime." gülümseyerek beyaz dişlerini ortaya çıkardı.

Gerçektende yakışıklı piçin tekiydi yeşil gözlerini annemden almıştı kavruk esmer tenini ve diğer geri kalan özellikleriniyse babamdan bense mavi gözlerimi babamdan almıştım. 

Annem hep gözlerime baktıkça babamı hatırladığını söylerdi.

Birlikte güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra ben masayı toplarken Yusuf da üzerini değiştirmek için odasına gitmişti. Bulaşıkları sudan geçirerek makineye dizerken duyduğum kapı sesiyle elimi yıkıyarak suyu kapattım.

Halen çalan kapıyla hızla mutfaktan çıkarken "Geldim patlama "diye söylenerek kapıyı açarken karşımda Cihangir'i görmeyi hiç beklemiyordum.

"Cihangir senin ne işin var burda ?" askeriyede olması gerekmiyormuydu bu adamın bu saatte.

"Seninle konuşmaya geldim."kahve gözleri çökmüş o çok sevdiğim yüzü solmuştu.

"Ne konuşacağız bu sefer yeni bir yalan uydurupta mı geldin ?" kendime hakim olamayarak sinirle söylenirken titreyen göz bebekleriyle fısıldadı.

"Kendi ışığımı yaptığım hatayla ben söndürdüm pişmanlık hissiyle kavrulan bu yüreğimi daha da acıtma..."

Bölüm Sonu 🎬

Nasıl budunuz?

Ne konuşacaklar gelecek bölüm ?

Sizce Barış haklı mı ?

Peki Cihan ?

Zafer Albay ?

İstek sahne ?

Hoşçakalın 🎬
























Continue Reading

You'll Also Like

34.7K 178 5
kapıyı açtığım an üzerime doğru gelmeye başlamıştı nolduğunu anlamadan kolumdan tutup beni yatağa attı - sevişmemiz lazım şokla yüzüne bakıyorken bi...
2.9M 159K 107
Hayat, fırtınanın dinmesini beklemekle ilgili değildir... Yağmurda dans etmeyi öğrenmekle ilgilidir. "Umay?" "Operasyondayız." "Benimle evlenir misin...
866K 44.7K 33
Bir ailem olmamıştı benim. Anne,baba,abinin ne olduğunu bilmiyordum. Kendi kendime yetinmeyi öğrenmeyi öğrendim. Ileride her şey güzel olacak diye av...
205K 1K 6
!!! KİTAPTA BOLCA SMUT BULUNUR !!!