GÖLGE KORUYUCULARI

By rabiqsu

306K 16.9K 16.4K

Kurbanını gölgesindeki işarete göre seçen bir katil. Aksel şehrinde insanlar kaybolmaya ve cinayetler işlenme... More

GÖLGE KORUYUCULARI
BÖLÜM 1: "YENİDEN"
BÖLÜM 2: "GECENİN CAM PERDESİ"
BÖLÜM 3: "HAYAT AĞACININ DÖKÜLEN YAPRAKLARI"
BÖLÜM 4: "İS KOKULU MASAL"
BÖLÜM 5: "HOŞ GELDİN YABANCI"
BÖLÜM 6: "KÖR GEÇMİŞ"
BÖLÜM 7: "KARGAŞANIN İLK FİTİLİ"
BÖLÜM 8: "DİRENDİĞİN ÇIKMAZ"
BÖLÜM 9: "KANDÜĞÜM"
BÖLÜM 10: "GÖRÜNENİN ARDINDAKİ"
BÖLÜM 11: "KUYUNUN BASAMAKLARI"
BÖLÜM 12: "MOR AY"
BÖLÜM 13: "BİR İÇ ÇEKİŞ"
BÖLÜM 14: "EVİNE HOŞ GELDİN YABANCI"
BÖLÜM 15: "YENİ BAŞLANGIÇLAR"
BÖLÜM 16: "YIKILAN DUVARLAR"
BÖLÜM 17: "YALANLAR KUYUSU"
BÖLÜM 18: "BOĞULDUĞUN İKİLEM"
BÖLÜM 19: "DÖVME"
BÖLÜM 20: "YARAN YARAMA YASLI"
BÖLÜM 22: "ÇİFT YÜZÜ OLAN GÜÇLER"
BÖLÜM 23: "BİLİNMEYEN YOL"
BÖLÜM 24: "NEFESİNİ TUT"

BÖLÜM 21: "YANLIŞA İLK ADIM"

13.6K 753 872
By rabiqsu

Wattpad yine bölümü güncellerken hata verip durdu. Geçen hafta da bildirim göndermemişti. Aşırı sinirlendiriyor beni. Umarım saçmalamaları artık son bulur. Lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayın. Zorlukla atabiliyorum bölümü. İyi ki varsınız, hep olun.


Öfke kalem olarak eline tutuşturulduysa eğer, yazılan her şeyin izi çıkardı arka sayfaya.

Öfke ile yaptığın davranışlar, yarınında kara bir leke olarak kalırdı. Sadece o sayfayı etkilemezdi, arkasına yazılan her şeyde kendini hissettirdi. Öfkeyle doğru kararlar veremezdin, ani davranışlar ömür boyu taşıyacağın bir ağırlık olarak omzuna çökerdi. Bir pişmanlık inerdi ciğerlerine, her nefes alış verişinde batardı soluğuna.

Geriye sadece keşke denilen anılar kalırdı.

Elimi hızlıca Batu'dan çekmiş, uzaklaşmıştım. Arkamı dönüp Nazım'a baktığımda inanılmaz gerilmiştim.

Nazım'ın kaşları çatılmış, öfkeli hali tüylerimin ürpermesine sebep olmuştu. Çok öfkeliydi, bir hata yapacak diye ödüm kopuyordu. Çünkü biliyordum ki öfkeyle yaptığımız hataları o ana gömemezdik, geleceğimize taşırdık.

"Nazım kolun yeni iyileşti. Saçma sapan bir hareket yapma," dedim hemen panikle.

Anlık bir hareketle kolunun zarar göreceğinden ödüm kopmuştu.

"Sanana ne kardeşim," dedi Batu.

Nazım çenesini sıktı iyice. Yemin ederim dişlerinin birbirine sürtme sesini duymuştum.

"Ne demek sana ne?" Başını bana çevirdi, bileğimden tutarak yanına çekti. Ne olduğunu anlayamadan kendimi Nazım'ın dibinde bulmuştum.

"Nazım sakin ol. Sonra konuşalım," dedim. Nazım söylediğimi hiç umursamamış gibi duruyordu.

"Sen kimsin? Kızı ne diye yanına sürüklüyorsun?" Batu, adımlayarak Nazım'ın yanına geldi. Başını kaldırarak Nazım'a bakmaya başladı.

Ortamın gergin havası nefesimi tutmama neden oldu.

"Arkadaşım," dedim hemen Nazım'ın konuşmasına fırsat vermeden. "Çok yakın arkadaşım. O yüzden biraz korumacıdır."

Nazım dudağını ısırdı, soluk sesleri kulağımda yankılanıyordu. "Yok öyle bir şey. Sevgilisiyim ben. Sevgilisi." Sonda sesi yükselmişti.

Gözlerim kocaman açıldı. Ağzım açık bakışlarımı Nazım'a çevirdim. Ne diyordu bu çocuk? Batu'nun yüzünde anlamadığını belirten bir ifade vardı. İkimizin de söyledikleri kafasını karıştırmış gibiydi.

"Nazım," dedim uyarır bir tonda.

Batu'nun yüzünde bir sırıtış belirdi. "O seni öyle görmüyor gibi, yanıma gelip beni ne kadar beğendiğini söylediğine göre."

Nazım başını bana doğru çevirip öyle bir bakış attı ki yok olmak istedim.

Batu sus, lütfen sus. Nazım, Batu'ya iyice yaklaştı, gözlerinin içine bakmaya başladı. Batu abuk sabuk şeyler düşünme, lütfen düşünme.

Nazım kolumu bıraktı, birkaç adım geriledi. Elini yumruk yapıp, yumruğunu Batu'nun suratına geçirdi. Batu'nun çenesinde kırılma sesine benzer bir ses gelmişti. Acıyla inleyerek yere düştü.

İki elimi korkuyla ağzıma kapattım.

"Sikmez miyim şimdi seni ben? Sen nasıl Vera hakkında öyle şeyler düşünürsün?" Nazım, Batu'nun üstüne çıktı ve ona vurmaya devam etti.

"Nazım saçmalama. Dur lütfen," dedim bağırarak. Yanına gidip Nazım'ı çocuğun üstünden çekmeye çalıştım ama başaramadım. Çevresindeki her şeyle iletişimi kesmiş, öfkesiyle baş başa kalmıştı. Birkaç kişi gelmiş, Nazım'ı Batu'nun üstünden kaldırmaya çalışıyordu.

"Oğlum ne yapıyorsun?" Deha'nın sesini duymamla Nazım'ın yanına gelmesi bir olmuştu. Hızla Nazım'ı belinden tutup çocuğun üzerinden çekti. Batu'nun arkadaşları da hemen onun yanına gelmiş, ilgilenmeye başlamışlardı.

"Bırak beni. Geberteceğim şu piçi."

"Nazım delirme," dedi bağırarak Deha. Nazım'ı omzundan tutup ayağa kaldırdı, önüne geçip Batu'nun yanın gitmesine engel olmaya çalıştı. "Gel, yukarı çıkalım. Bir sakinleş."

Deha, Nazım'ı kolundan tutarak merdivenlerin oraya sürükledi. Nazım hızlı alıp verdiği nefesi, gerilmiş çenesi, sinirle çektiği burnu ile beni inanılmaz korkutuyordu. Arkalarından ağır ağır giderken endişeyle ellerimi sıkıyordum.

Üst kata geldiğimizde Deha, Nazım'ın omuzlarından bastırarak yere çökmesini sağladı. Nazım yere oturdu, sırtını duvara yasladı. Deha da onun yanına oturdu. Ben de gerilerinde durup başımı duvara yasladım. Sessizce öylece durdum.

"Nazım," dedim. İçimdeki sıkıntıyı gidermek için onunla konuşmak istiyordum.

"Vera sus, lütfen. Şu an çok sinirliyim, kalbini kırmak istemiyorum."

Sinirli sesini duyduğumda üzüntüyle başımı eğdim. Kendimi gerçekten çok kötü hissediyordum. Yanlış bir şey yapmamıştım, gözlerimin içine baksa anlardı bunu. Amacımız uğruna o çocuğa yakınlaşmıştım, kötü bir şey yapmamıştım. Ama kötü bir şey yapmışım gibi hissediyordum.

"Yok ben bu çocuğu sikeceğim." Nazım bunu söyledikten sonra ayağa kalkmaya yeltendi, Deha hızla kolundan çekip yeniden yere oturttu.

"Saçma sapan hareketler yapma. Delirdin iyice."

"Delirdim amına koyayım. Bak, aklıma geliyor hala düşünceleri." Nazım burnundan sert nefesler alıp veriyordu.

"Nazım otur, sakinleş. Saçma sapan hareketler yapma." Deha biraz bekledikten sonra konuşmaya devam etti. "Çocuğa vurduğuna inanamıyorum. Kafayı mı yedin sen, Nazım? Nasıl böyle düşünmeden hareket edebilirsin?" dedi Deha. "Yanına gelmesem çocuğu resmen öldürecektin."

"Sus Deha. Sinirliyim diyorum."

"Geri zekalı."

Arkamdan büyük bir kahkaha sesi duyduğumda başımı oraya çevirdim. Ses tanıdık geliyordu. Koridorun ilerisindeki odadan gelmişti kahkaha sesi. Sanırım. Nazım'a baktım, başını yere eğmiş sakinleşmeyi deniyordu. Deha da hemen yanında, onun ani bir şey yapmaması için duruyordu. Sesin geldiği yöne doğru bedenimi çevirdim, adımlamaya başladım. Bunu neden yapmıştım bilmiyordum ama o gergin ortamdan biraz da olsa uzaklaşmak istemiştim.

Koridorda yürüyerek sesin nereden geldiğini bulmaya çalıştım. Koridorun sonundaki kapısı açık odayı gördüğümde direkt oraya yöneldim. Açık kapıdan sessizce başımı uzattığımda Alperen, Engin ve ortalarında oturan yabancı bir çocuk gördüm. Sohbete o kadar dalmışlardı ki beni fark etmemişlerdi.

Alperen'in ve Engin'in elinde içki şişesini gördüğümde panikledim. Alperen ve Engin içiyordu! Ve aralarında bir yabancı vardı!

Vera abartma. Sizin özel güçleriniz var. Sorun olmaz.

"Kanka sen de dikkat et. Ben bir ara bakayım senin de gölgene, eğer işaret varsa sıçtın. Seni de Semavi amcanın yanına götürmemiz gerekecek. Korkma bir şey yapmıyor. Sadece üzerine toprak atıp doğa ile iletişime geçmeni sağlıyor ve uykuya yatıyorsun. Basit şeyler," dedi Alperen.

Alperen ne anlatıyorsun sen?

Çocuk korku ve şaşkınlık dolu gözlerle Alperen'e bakmıştı. Nutku tutulmuş, sessizce konuşulanları dinliyordu.

"Semavi bizim gruptaki yaşlı amcamız. Doğa diye bir şeyle konuşup duruyor. Ne olduğunu ben de bilmiyorum. Gerçi bizim de yaşlı bir amcamız vardı ama o aslında iyi değilmiş. Beni çok üzmüştü o yaşlı bunak." Engin elindeki şişeden büyük bir yudum aldı, dudaklarını büzerek çocuğa bakmaya başladı.

"Üzülme lan. Ne güzel birbirimizi bulduk. Daha iyi böyle."

"Kim kimi buldu? Anlamadım."

"Of Engin," dedi Alperen. Dikkatini Engin'den çekip çocuğa verdi, ona dokunmamak için biraz uzak duruyordu. "Bir de Kuyu diye bir örgüt var. Gölgende işaret varsa bunlar da peşine düşer. Sıkıntılı işler." Alperen konuşmaya devam etmişti.

"Deli falan değiliz," dedi aniden bağırarak Engin. "Düşünceleri okuyabildiğimi söylemiştim sana, değil mi? Zihninden geçen her şey benimkinden de geçiyor. Anla şunu artık, güçlerimiz var bizim." Engin çocuğa iyice yaklaşıp söylemişti bunları.

"Mal kanka bu çocuk. Oğlum nesini anlamıyorsun? Ben görünmez olabiliyorum, Engin zihin okuyor, Deha hafıza siliyor, Vera suyu kontrol edebiliyor, Buse zamanı durduruyor, Mina düşünce okuyor, Nazım da düşünce okuyor."

Çocuk gözlerini kocaman açmış Alperen'e bakıyordu.

"Arya'yı neden söylemedin? Onun gücüne ne oldu?" Hayretle sormuştu Engin.

"Elin herifine Arya'mdan bahsedecek değilim."

"Şerefsiz o zaman niye Buse'den bahsediyorsun?"

Alperen başını yana eğip kaşlarını çatarak Engin'e baktı. "Buse ile benim nasıl bir ilişkim olabilir? Salak salak şeyler uydurma."

"Lan senin niye Buse ile ilişkin olsun zaten?"

"Ben de onu diyorum ya, nasıl bir ilişkim olabilir?"

"Bir ilişkin falan olamaz zaten," diyerek ayağa kalktı Engin. Ayağa kalktığı an dengesini kaybetti, sağa sola sallanarak Sinirli sinirli Alperen'e bakıyordu.

Daha fazla salak salak konuşmalarına müsaade etmek istemediğim için konuşmaya başladım. "Deha," dedim bağırarak. "Çabuk buraya gel."

Bağırmamla üçünün bakışları bana döndü. Çocuğun yüzündeki renk gitti, ifadesi donuklaştı. Muhtemelen iki delinin arasında olduğunu için korkmuştu.

"Ne oldu?" Deha yanıma gelmiş, panikle sormuştu. Elimle Alperen ve Engin'i gösterdim. Bakışları ellerindeki şişelere çevrildi, bir şeyleri anlamış olmalıydı.

"Ooo, Deha da gelmiş. Bak, bu Deha. Grubumuzun zeki ve hafıza silme gücü olanı."

Alperen'in konuşmasından sonra Deha durumu tamamen anlamıştı.

"Ben gideyim."

Çocuk gitmek için hamle yaptığı sırada Deha önüne geçti. Çocuğun omuzlarından sıkarak olduğu yerde kalmasını sağladı. Gözlerinin içine baktı, hafızasını silmeye başladı. Deha işini bitirdiğinde çocuk etrafına anlamsız anlamsız baktı.

"Ben neden gelmiştim buraya ya?" dedikten sonra kapıdan çıkıp gitti.

"Deha başkanım hoş geldin ya." Alperen yalpalayarak yürüyerek Deha'nın yanına gelmeye çalıştı.

"Hiç derdimiz yokmuş gibi bir de bunlarla mı uğraşacağız?"

"Niye öyle diyorsun? Kalbim kırılıyor." Alperen, Deha'ya sarıldı. Daha doğrusu resmen kendini sarıldığını düşünerek Deha'nın üzerine atmıştı.

"Deha kimdi ya?" diye sordu Engin.

"Bunların kafa iyice gitmiş," dedi Deha bana doğru dönerek.

"Bunlarda hiçbir zaman kafa olmamıştı ki." Nazım'ın sesini duyduğumda başımı ona çevirdim, bana sinirli bakış atmış ardından Engin'in yanına gitmişti. Ofladım.

Ellerindeki içki şişelerini alıp yere bıraktılar. Alperen ve Engin bu durum karşısında sızlansalar da karşılarındakinin sert tavrı karşısında sus pus oldular. Deha Alperen'i, Nazım da Engin'i aldı, odadan çıktık. Ben de peşlerine takıldım.

"Neredesiniz? Sizi arıyoruz her yerde," dedi Buse merdivenlerin başında dururken. Buse'nin hemen yanında Arya vardı. Gözleri sırayla Engin ve Alperen'e çevrildi. "Bunlara ne oldu?"

"Sarhoş olmuşlar," dedim.

"Ay inanmıyorum," diyerek yanımıza geldi Arya.

"Çok güzelsin, Arya. Kaç kere baksam bu güzelliğe doyarım bilmiyorum." Alperen hayran hayran bakıyordu.

Arya utanarak elini Alperen'in omzuna geçirdi. "Ya şapşal."

"Sırası mı şimdi bu konuşmaların?" dedi Nazım, Alperen'e bakarak.

"Tam sırası," diyerek iç çekti Alperen. Gözlerini Arya'dan alamıyordu.

"Hangi ara sarhoş olacak kadar içtiler?" diye sordu Buse.

"Bilmiyoruz," dedi Deha. "Çok fazla şey oldu zaten. Evde detaylıca konuşuruz. Başımıza daha fazla bela almadan şuradan gidelim. Mina nerede?"

"Bilmiyorum," dedi Buse.

"Nerede o piç?" Merdivenin başından beliren Batu ile dondum kaldım. Bu çocuk ne diye gelmişti buraya? Burnuna peçete sıkıştırmışlardı, alnında da iki tane yara bandı vardı. Çenesi ise morarmaya başlamıştı.

Batu'nun arkasında beş altı tane erkek vardı. Erkeklerden biri yanımıza geldi. "Hanginiz lan Batu'yu sıkıştıran?"

Nazım'ın gülme sesi kulaklarıma doldu. "Ne oldu? Dayak yiyince köpeklerini mi getirdin?" Engin'den elini çekerek çocuğun yanına gitti. "Benim. Sorun mu var?"

Batu neden birilerini çağırmıştı ki? Konuyu neden uzatıp duruyordu? Gerginlikle nefesimi dışarı verdim. Ortalık yeniden kızışmaya başlamıştı.

"Doğru dürüst konuş. Karşındaki kim biliyor musun sen?"

"Biliyorum," dedi sırıtarak Nazım. Çocuğun gözlerinin içine baktı. "Ömer Özay. Özay şirketinin sahibinin oğlu. Hatta tek oğlu." Çocuk afallamış bir şekilde Nazım'a bakıyordu. Nazım'ın sırıtışı genişledi. "Bir de şey var, baban bir aydır eve almıyor seni. Tüh! Bir aydır Batularda kalıyorsun, değil mi? Ondan arkadaşını savunmaya geldin. Peki, Batu'ya babanın seni neden evden attığının gerçeğini anlattın mı?"

Çocuk şok içinde Nazım'a bakıyordu.

"Sen... Sen..."

"Benden uzak durun. Anladın mı?"

"Ne saçmalıyor bu?" diyerek Batu, çocuğun yanına geldi.

"Hiç. Saçmalıyor işte."

"Defolun gidin buradan. Sinirimi yeni yeni geçmeye başlamıştı. Yeniden alevlendirmeyin," dedi sinirle Nazım.

"Sana ne lan. İstediğim yerde dururum," dedi Batu.

"Oğlum sen az önce dayak yemedin mi? Arkandakilere güvenip böyle davranıyorsan, dayağının ikinci turunu yiyeceğini önceden söyleyeyim."

Batu'nun gözlerini beni buldu. Uzun uzun baktı.

"Nereye bakıyorsun lan sen?" Nazım ileri atılarak Batu'nun boynunu tutup sıktı.

Batu'nun arkadaşı Ömer, elini yumruk yapıp Nazım'a indireceği sırada Deha atlayıp çocuğun yumruğunu yakaladı.

"Hayırdır? Sen kime vurmaya çalışıyorsun?" Deha sinirle Ömer'e bakıyordu.

Deha'nın işe dahil olmasıyla merdivenin orada bekleyenler de yanımıza geldi. Sinirle bize bakıyorlardı. Her şey daha da kötüleşiyordu.

Başımı Buse'ye çevirdim. Bir an önce zamanı durdurmalıydı. Yoksa işler geri döndürülemez bir noktaya gelebilirdi. Buse bileğini havaya kaldırmış zamanı durdurmaya hazır bir şekilde bekliyordu. Muhtemelen kısa süre içinde zamanı durduracaktı.

Nazım daha da sinirlenmiş, Batu'yu boynundan tutarak sürüklemeye başlamıştı. Batu'yu aşağı kata baktığımız, oval tırabzanın oraya kadar sürükledi.

"Nazım saçmalama. Dur, lütfen," dedim bağırarak panik içinde.

Nazım çocuğun boynunu bıraktı. Çocuk öksürdü, öyle çok öksürmüştü ki ciğerlerinin ağzından çıktığını düşünmüştüm.

Batu nefesini biraz toparladığında Nazım'ı omuzlarından itti. Nazım da onu itti. Aralarında bir itiş kakış başladı. Nazım geriye gitti. Dişlerini sıktı, çenesi gerildi. Adem elması belirgin bir şekilde boynunda duruyordu. Ellerini yumruk yapıp Batu'nun suratına geçirdi. Batu arkasındaki tırabzan kayarak aşağıya düşmeye başladı.

Batu aşağı düşmüştü!

Panikle tırabzanın oraya gelip aşağıya baktım.

Batu havada asılı kalmıştı!

Şaşkınlıkla etrafıma baktığımda Buse ile göz göze geldim. Zamanı durdurmuştu. Tam yerinde. Tüm ekip yürüyerek yanımıza geldi, Batu'ya baktı. Başımı ellerimin arasına alarak dudağımı ısırdım. Ellerim titriyordu, tüm bedenimi sıkmaktan kaslarım ağrıyordu.

Burada ne yaşanıyordu böyle?

"Aaaa çocuk havada duruyor," dedi Engin.

"Nazım nasıl yumruk geçirdiyse yer çekimini bükmüş," diyerek kahkaha attı Alperen.

"Çocuğu oradan nasıl alacağız?" diye sordu Arya.

Deha hiç beklemediğim bir şeyi yaparak gülmeye başladı. "Sinirlerim çok bozuldu," dedi gülmeye devam ederken.

"Tam zamanında durdurmuşsun. Yoksa çocuk yaralanabilirdi hatta ölebilirdi," dedim Buse'ye.

Buse'ye baktığımda ellerinin titrediğini, gözleri kocaman olmuş korkuyla durduğunu gördüm. "Buse iyi misin?" dedim yanına giderek.

"Düşecekti," dedi Buse.

"Bir şey olmadı. Merak etme."

"Düşecekti, düşecekti..." Buse sayıklamaya başladığında yanına gidip ona sarıldım. Çok korkmuştu.

"Zaman neden durdu? Bir sorun mu var?" Mina'nın sesini duyduğumda sıkıntıyla Buse'den ayrıldım.

Bir sorun mu var? O kadar çok sorun var ki hangi birini anlatayım? Yine dakikalar içinde başımıza gelmeyen şey kalmamıştı.

"Bu çocuk kim ve neden havada duruyor?" Mina bizim baktığımız yerden aşağıya bakıyordu.

"Nazım sen kimin hatununa bakıyorsun gevşek gevşek, diyerek bunu dövmeye başladı. O da senin hatunun artık benim hatunumdur, diyerek Nazım'ı itti. Deha da arkadaşım hakkında böyle konuşamazsınız, diye ikisini de dövdü. En sonunda da Nazım bir yumruk daha attı, hatuncu çocuk aşağıya düştü. Olaylar tam olarak böyle oldu," dedi Alperen.

"Evet, ben de şahidim. Her şey böyle oldu," dedi Engin.

"Hiçbir şey anlamadım," dedi Mina.

"Geri zekalısınız," dedi Deha.

"Arkadaşlar," dedi sesini yükselterek Arya. "Bunları konuşmadan önce çocuğu mu kurtarsanız? Zaman her an akmaya devam edebilir."

Arya doğru söylüyordu. Bir an önce çocuğu yere indirmeliydik, sağlam bir şekilde.

"Ben yaparım," dedim ellerimi havaya kaldırırken.

"Küçücük bir şeysin sen. Nasıl yapacaksın?" diye sordu Engin hayretle.

"Önemli olan boyu değil, işlevi," dedi Alperen.

"Of Alperen," diyerek gözlerini devirdi Arya.

Avuçlarımı açıp aşağı doğru indirdim, suyu çekmeye başladım. Yavaş yavaş su, etrafımı sardı. Dairesel hareketlerle etrafımda su geziniyordu. Gezinen bu suyun hepsini ellerimle Batu'ya doğru yönlendirdim. Batu suyun içine girdi, benim etrafımı sardığı gibi onun da etrafını su sarmıştı. Dişlerimi sıkarak, kuvvetle Batu'yu yukarı çekmeye başladım. Yukarı çıkardığımda yavaşça bizim olduğumuz yine doğru kaydırdım. Yine yavaşça yere doğru bıraktım. Yanıma çağırdığım suyu ise yeniden eski yerine yolladım.

Ayaklarım titredi, hafif sendeledim. Belimden Nazım sıkı sıkıya tutmuştu. Başımı ona dönderdiğimde gözlerime hala aynı sertlikle baktığını gördüm. Bu kalbimin acıyla kasılmasına sebep oldu.

Neden bana hala böyle bakıyordu? Bakmasın, lütfen böyle bakmasın.

"Çabuk buradan gidelim."

Deha'nın söylediğini hepimiz onaylayıp hızla yürüdük. Nazım elimi tutuyordu, bu şekilde ilerliyorduk. Merdivenlere ayağım bastığım an Nazım beni durdurdu.

"İyi misin? Seni kucağıma almamı ister misin?" Bakışlarındaki sertliğin arasında sızan ufak bir duygu vardı sanki. Ne olduğunu bilmiyordum ama o duyguya sığınıp içimi ferahlatmaya çalışıyordum.

"İyiyim. Kollarım ve bacaklarım ağrıyor ama çok değil, yürüyebilirim."

"Emin misin?"

"Eminim," diyerek başımı salladım.

Elimi bırakmadı, hatta daha sıkı tuttu. Arabaların olduğu yere kadar öyle gittik. Arabaların olduğu yere geldiğimizde durduk, birkaç saniye soluklandık.

"Nazım, Vera, Alperen ve Engin bir arabada gitsinler. Kalanımız da diğer arabaya geçsin," dedi Deha.

"Neden bu dörtlü?" diye sordu Arya.

"Alperen ve Engin ile ilgilenmekten kavga etmeye zaman bulamaz Nazım ve Vera. O yüzden en iyisi bu."

"Nazım ve Vera neden kavga etsin ki? Ne alaka?" dedi Arya.

Evet, kavga falan etmezdik. Neden edelim ki? Etmezdik, değil mi?

"Evde konuşuruz. Hadi daha fazla burada durmayalım," dedi Deha.

Nazım sürücü koltuğuna oturdu, ben de ön koltuğa oturdum. Alperen ve Engin de arka koltuğa oturmuşlardı. Nazım ve ben susmuştuk, onlar kendi aralarında konuşuyorlardı.

"Of, kızın karnı nasıl ağzıma giriyordu. Görün değil mi Alperen?"

"Karnı değildi lan. Götüydü o."

"Ne?"

"Götüydü tabii oğlum. Ne karnı?"

"Götü neresi oluyordu lan?" diye sordu Engin.

Alperen bir süre cevap vermedi. "Harbi göt neresiydi lan?"

"Aptallar. Şu konuşmaya bak," dedi Nazım kısık sesle.

"Of inanılmaz bir erkeksin Nazım," diyerek birden yükseldi Alperen. Nazım'ın omzunu sıktı. "Gavat değilmişsin. Nasıl sahip çıktın Vera'ya?"

"Öyledir Nazım. Birine kadınım dediyse sahip çıkar." Başımı cama iyice yasladım. Utancımdan kendimi öldürecektim.

"Kime kadınım demiş?" dedi Alperen.

"Kim kime ne demiş?"

Gülme sesleri yankılandı arabanın içinde. Alperen ve Engin salak salak bağırarak gülmeye başlamışlardı. Onlar gülüşürken içimdeki sıkıntı beni arabanın içinde boğulur konuma getirmişti.

"Nazım, konuşalım lütfen."

"Son konuşalım. Kavga etmeyelim çocukların yanında."

"Çocuklar diye bize mi diyor lan?" dedi Alperen.

"Yok oğlum biz çocuk değiliz. Ben on yaşına falan girdim üç ay önce."

"Daha küçük gösteriyorsun lan."

"Teşekkür ederim," diyerek kahkaha attı Engin.

"Sizin içtiğiniz içkinin şişesini yapan adamı sikeyim," dedi Nazım.

"Ne içki içmeye devam mı edelim?" dedi Alperen ciddiyetle.

"Elimizden aldınız ya. Madem içmemizi istiyorsunuz neden alıyorsunuz?" Engin üzüntüyle konuşmuştu.

"Mal bunlar kanka."

"Kim mal lan?" diye sordu Engin.

"Ne bileyim."

Ve tekrar arabanın içinde gülme sesleri yankılandı. Tepine tepine gülüyorlardı. Bir süre sonra gülüşmeleri son buldu, bu defa arabanın içini düzenli nefes alışverişler kaplamıştı. Başımı çevirip Alperen ve Engin'e baktığımda kafalarını birbirine yaslamış şekilde uyuduklarını gördüm.

Evin önüne geldiğimizde Engin ve Alperen hala uyuyorlardı. Arabadan inmek için hamle yaptığım sırada Nazım elini bacağıma koyarak beni durdurdu.

"Arabada bekle. Geliyorum."

Sanırım konuşmak istiyordu. Nihayet konuşabilecektik. Nazım arabadan inip Engin'i uyandırmıştı. Ardından omzundan tutarak eve götürdü. Deha da gelip aynıları Alperen için yapmıştı.

Nazım yeniden arabaya geldi, sürücü koltuğuna oturdu. Yan yana sessizce duruyorduk. İlk olarak benim mi konuşmam gerekiyordu, yoksa onun konuşmasını mı beklemeliydim? Bakışlarım dizlerimin üzerindeki ellerimdeyken konuşmaya başlamamın iyi olacağına karar verdim.

"Nazım, bak hiçbir şey göründüğü gibi değildi. Nasıl olsun zaten?" Başımı ona doğru çevirdim. Bana bakmıyordu, dümdüz bir şekilde karşısına bakıyordu. Ona neden hesap veriyordum bilmiyordum. Ne için hesap veriyordum bilmiyordum. Ona kim olarak hesap veriyordum bilmiyordum. Ama vermeliymişim gibi hissediyordum. Kalbime çöken ağırlık bunu yapmamı söylüyordu.

Emniyet kemerimi çözdüm, ayakkabımı çıkardım. Koltukta dizlerimin üzerinde yükselerek Nazım'a yaklaştım. Elimi çenesine attım, sıkıca tutarak kendime çevirdim. Birbirimizin gözlerinin içine baktık.

"Gözlerime bak, Nazım. Gözlerime bakarsan bir suçum olmadığını anlarsın. Lütfen, lütfen kızma bana."

"Sana kızmıyorum."

"Hayır, kızıyorsun."

Derin bir nefes aldı. "Beni bir kızla o şekilde görseydin ne yapardın, Vera?"

"Hiçbir şey yapmazdım. Senin bir açıklaman olduğunu bildiğim için sakince beklerdim," dedim.

Delirirdim. Ortalığı ayağa kaldırırdım. Sakin falan asla olamazdım. Önüme gelen herkesi bir kaşık suda boğardım.

Nazım'ın dudağı kenara doğru kıvrıldı. "Aynen, hiçbir şey yapmazdın," dedi alayla.

Başımı arkaya atıp göz temasını kestim. Vera, Nazım düşünce okuyabiliyor. Gerçek düşüncülerini biliyor. Neyi zorluyorsun?

"Hem neden tepki vereyim ki? Biz neyiz ki?"

"Bilmem biz neyiz?"

Hala çenesinden duran elimi boynuna kaydırdım. İki elimle boynundan tutuyordum. Ellerim boynuna dokunduğunda gerildi.

"Bir şey yap, Vera. Bir şey yap ki o çocukla olan hallerinizi unutayım."

Çaresizce bakan gözleri kalbimin ağrımasına sebep oldu. Ne yapacağımı düşünürken aklıma tek bir şey geldi. Kalbim anında hızlanmış, göğüs kafesimi hızla dövmeye başlamıştı. Nazım'ın çenesinin altından tutarak başını kaldırdım. Nazım'a iyice yaklaştım, başımı boynuna doğru eğdim.

Dudaklarım adem elması ile buluştu.

Yutkundu. Dudaklarımın altındaki adem elması boylu boyunca hareket etti. Başımı kaldırıp gözlerine baktığımda kapalı olduğunu gördüm. Gözlerini ağırca açtı. Kolları bacaklarıma doğru uzandı. Bacaklarımdan tutarak çekti beni. Kendimi kucağına oturmuş bir şekilde buldum.

"Bir daha öpsene," dedi fısıldayarak.

Ellerim boynunu tutarken kucağında yükseldim. Ellerini kalçama hissettim. Avuçlarını kalçama örtmüştü. Boynunu iyice geriye yasladı. Dudaklarım yeniden adem elması ile buluştu. Bu defa üç kez kısa kısa öpücükler kondurmuştum.

"Bana hala kızgın değilsin, değil mi?" Başımı hafif kaldırmıştım. Burnum çenesinin altında duruyordu, o şekilde yüzüne bakıyordum.

"Ne için?" diye sordu. Biraz bekledikten sonra konuştu. "Ha... Değilim."

Başımı Nazım'ın göğsüne yasladım. Kollarımla belini sardım. O da ellerini omzuma sarmıştı. Bir müddet öylece durduk. Onun kollarında gerçekten huzurlu hissetmiştim.

"Artık içeri girmeliyiz," dedim boğuk bir sesle, yüzüm Nazım'ın yüzüne yaslı olduğu için.

"Hayır, girmeyelim."

"Ama girmeliyiz."

"Hayır, sonsuza kadar böyle kalabiliriz. Kalalım, lütfen."

Güldüm. "Keşke ama olmaz. Nasıl bir şeyin içinde olduğumuzu biliyorsun."

Bir süre konuşmadı. Düşündü. "Vera, sadece bir günlüğüne tüm bunlardan uzaklaşamaz mıyız? Sen ve ben. Ya da tüm ekip... Sadece bir günlüğüne tatil yapsak. Bir otele gitsek, havuza girsek, birlikte vakit geçirsek. Tüm bu sorumluluklarımızdan uzaklaşarak. Bunu istemek bencillik mi?"

"Değil," dedim gözlerimi kapatarak. "Bir günlüğüne bile olsa normal insanlar gibi yaşamak neden bencillik olsun? Bu hakkımız. Ama..."

"Ama sorumluluklarımızdan kaçamayız. Kimseyi hayal kırıklığına uğratmamalıyız."

"Evet," dedim üzgünce. "O bir günde çok fazla şey değişebilir."

"Ya değişmezse?"

Gülümseyerek başımı kaldırdım. "O zaman gidebiliriz."

"Herkesi buna ikna etmeye çalışacağım. Onlar gelmezse biz ikimiz geliriz. Seni çok kolay bir şekilde ikna edebilirim."

"Öyle mi?"

"Öyle."

"Hem..."

"Hem?" diye sordum cümlesine devam etmesi için.

"Hem sadece ikimizin olması daha iyi olabilir. Baş başa."

"Bilmem," dedim başımı yeniden göğsüne koyarken. "Olabilir."

"Olabilir, aşırı güzel olabilir. Neler neler yaparız o bir günde."

Başımın altındaki kalbi hızlandı. Kalp ritmi rayından çıkmış gibiydi.

"Nazım, kalbin hızlandı."

"Biliyorum. Çok hızlı atıyor," dedi.

"Zaman yavaşlamış gibi hissediyor musun?" diye sordum merakla.

"Bilmem. Ne alaka ki?"

"Derler ki, kalbin nerede hızlanıyorsa orada yavaşlarmış zaman."

"Öyleyse şu an, kalbimin hızı karşısında durmalı zaman."

Kalbi çok hızlı atıyordu. Benim de kalbim çok hızlı atıyordu. Anlık aklıma gelen düşünceyle doğruldum. Bir elimi Nazım'ın kalbine koydum, diğerini kendi kalbime koydum.

Benim kalbim daha hızlı atıyordu.

Bu ne demekti?

Nazım bana değer vermiyordu. Ben ona daha fazla değer veriyordum. Erkeklerden nefret ediyordum.

"Ne yapıyorsun, Vera?"

"Benim kalbim daha hızlı atıyor," dedim üzüntüyle. "Sen bana benim sana verdiğimden değerden daha az değer veriyorsun. Senin için önemsiz biriyim."

Nazım'ın ağzı şok içinde açıldı. "Ne... Ne dediğinin farkında mısın sen Vera?"

"Farkındayım. Ama sen hiçbir şeyin farkında değilsin."

"Kızım ne saçmalıyorsun? Ne demek benim kalbim daha hızlı atıyor?"

"Saçmalıyorum yani ben. Bırak beni ineceğim."

"Tutmuyorum ki seni, Vera."

"Yani çekip gitmemi mi istiyorsun?"

Anlamsız anlamsız yüzüme bakmaya başladı. Arabanın kapısını iyice açtı. Beni kucağına alarak arabadan indi.

"En iyisi biz eve girelim. Sen kafanda garip garip şeyler kurmaya başladın."

"Kafamda falan kurmuyorum. Bunlar bilimsel şeyler," dedim kollarımı göğsümde birleştirerek.

"Aşırı bilimsel şeyler gerçekten. Kimin araştırmaları bunlar? Engin'in mi?" Nazım kapıyı çaldı.

"Bir de dalga geçiyorsun benimle," dedim ona kötü kötü bakarak. Gözlerimin içine baktı, başını arkaya atarak gülmeye başladı.

"Sen kötü bakışlar mı attığını mı düşünüyordun? Aşırı sevimli duruyordun halbuki."

Kaşları daha da çattım. Benimle iyice dalga geçiyordu. Kapıyı Deha açtı, kenara çekilerek içeri girmemiz için müsaade etti.

"Sonunda geldiniz. Bir an orada yatacağınızı düşünmüştüm."

"Konuşacak çok şey vardı," dedi Nazım.

"Vera'nın suratına bakılırsa barışmış gibi değilsiniz."

"Tam barışmıştık ki benim kalbim onunkinden daha az hızlıymış. Tekrar küstük."

"O ne demek lan?" diyerek kahkaha attı Deha.

"Bilimsel bir şeymiş. Kalbim daha az attığı için Vera'ya hiç değer vermiyormuşum."

"Siz beni delirteceksiniz." Deha gülmeye devam etti.

"Odama çıkar beni."

"Emrin olur."

"Sonra da arabadaki eşyalarımı getir."

"Tabii efendim."

"Bak, Nazım. Sinirlendirme beni," dedim merdivenleri çıkarken. Hala kucağındaydım.

"Niye sinirleniyorsun ki? Her dediğini yaptığım için mi? Sana da yaranılmıyor," dedi odamın kapısından içeri girerken.

Yatağımın üzerine bıraktı beni. Gitmeden önce alnımı öptü.

"Korkarsan falan gece benim odama gelebilirsin. Semavi amca dedi ki, bu katta korkunç şeyler dolaşıyormuş. Söyleyeyim dedim."

Dudaklarım kıvrıldı. "Korkarsam Arya'nın yanına giderim. Sağ ol," dedim inadına.

"Ama o katta perili, özellikle Arya'nın odası. Evdeki diğer odalar da perili. Bir tek benimki değil, korkuyorlar galiba benden."

Güldüm. "İyi, düşünürüm."

"İyi," dedikten sonra odamdan çıktı.

Nazım odamdan gittikten bir on dakika sonra tüm kızlar odama toplanmıştı, birlikte konuşmaya başlamıştık.

"Elimi kalbine koydum, sonra kendi kalbime koydum. Bir de ne fark edeyim? Benim kalbim daha hızlı. Aşırı bozuldum o an."

"Aa," dedi ağzını kocaman açarak Arya. "Skandal."

Arya, Buse ve Mina sırtını yatak başlığına yaslamıştı. Ben de önlerinde bağdaş kurarak oturuyordum.

"Ne var ki bunda?" diye sordu Buse.

"Bence de bir şey yok. Ne olmuş seninki daha hızlı attıysa?" diyerek Buse'ye katıldı Mina.

"Olamaz öyle bir şey ya," diye çıkıştı Arya. "Bu çok önemli bir şey. Senin kalbin daha hızlıysa ondan daha fazla heyecanlanıyorsun demek. Yani ona daha fazla değer veriyorsun. Sen onun için her şeyi yaparsın ama o senin için yapmaz demek!"

"Bana biraz abartı gibi geldi," dedi Mina.

"Belki de karakteristik bir özelliktir. Bazı insanlar heyecanlanamaz. O duyguyu o kadar yoğun hissedemez," dedi Buse.

"Saçmalama," dedim. Doğru söylüyor olabilirdi ama olmamalıydı.

"Konu Nazım olunca Vera'nın iq eksilere düşüyor," dedi Buse sırıtarak.

"Alay etme benimle," dedim sahte bir kızgınlıkla.

"Kanka bunlar asla anlamıyor," dedi Arya bana bakarak.

"Öyle kanka," dedim gülerek.

Yaklaşık bir saat beraber gülüşerek sohbet ettik. Onlarla konuşmak gerçekten çok iyi gelmişti. Birbirimizle daha da yakınlaştığımızı hissetmiştim.

Daha önce hiç böyle kız arkadaşlarım olmamıştı. Olması için gerçekten çok çabalamıştım. Çok da istemiştim ama dışarıdan soğuk göründüğüm için insanlar benimle arkadaş olmak istememişlerdi. Bilmiyorum belki de haklılardı. Belki de o zamanlar arkadaşları olabilecek kadar iyi biri değildim.

Yatağımda dönüp dururken geçmişi düşünüyordum. Neden doğru düzgün bir tane bile arkadaşım olmamıştı? Ailemi kaybettiğimde ağlayabileceğim bir arkadaş omzu neden bulamamıştım?

Zihnimde okları kendi üzerime çevirdim.

Benim yüzümdendi.

İnsan, diğerleri gibi düşünemezse kendinde aramaya başlardı hatayı. Ortada belki bir hata bile yoktu ama olmayan o hata yıllarca aranırdı. Ben iyi olsaydım, ben daha çok gülümseseydim, ben onlara daha çok şey verseydim... Belki de arkadaşım olurlardı. Yalnız kalmıştım ve bu benim yüzümdendi. Yoksa neden yanımda olmasınlar ki?

Aynanın karşısına geçtiğinde arkanda birilerini göremezsen, aynadakini suçlamaya başlardın.

Yatakta doğruldum. Düşüncelerim beni uyutmuyordu. Biraz daha düşünürsem ağlamaya başlayacak, korkunç bir baş ağrısı ile baş başa kalacaktım. Yataktan çıkarak kapıya doğru yürüdüm. Kapıdan çıkarak nereye gideceğimi düşündüm. Başta Nazım'ın yanına gitmeyi düşünsem de öncelikle su içmeye karar verdim.

Merdivenleri inerken bir odadan ses duydum. Oraya doğru ilerledim. Ses Deha'nın odasından geliyordu. Kısık sesli konuşmalardı. Kapının önüne geldiğimde kulağımı kapıyı yaslayıp dinlemeye başladım.

Evet, dinlememeliydim. Ama kendime engel olamamıştım.

"Neden böyle davranıyorsun anlamıyorum, Mina. Bu saatte odamda ne işin olduğunu da anlamıyorum."

"Neden böylesin?" Mina'nın sesi yükselmişti. "Bir yanına çağırıyorsun sonra uzaklaşmam içinden elinden geleni yapıyorsun. Neden böylesin?"

"Mina." Deha'nın verdiği soluk benim bile kulağıma ulaşmıştı. "O an ne yapmam gerekiyorsa onu yapıyorum. Anladın mı?"

"Anlamadım. Kendimi kötü hissetmeme sebep oluyorsun."

"Böyle hissetmenin sorumlusu ben değilim. Beni buna dahil edemezsin."

Aralarında nasıl konuşmalar geçmiş, ne olmuş bilmiyordum ama Deha'nın bu söylediğine benim bile kalbim kırılmıştı.

"Kimi dahil etmeliyim?" Mina'nın sesi çok kırık çıkmıştı. "Senin bu dengesiz tavırların beni inanılmaz yaralıyor."

"Of. Ne yapıyorsun?"

Birkaç ses duydum, ne olduğunu algılayamamıştım. "Benim kalbim seninkinden çok daha hızlı atıyor. Haklılarmış. Sen bana hiç değer vermiyorsun."

"Saçmalıyorsun. Şu an bunla hiç uğraşamam. Nazım beni yanına çağırdı, odasına gitmem lazım."

Nazım mı çağırdı? Neden çağırmıştı? Deha'yı neden akşam akşam çağırsındı ki?

"Saçmalamıyorum."

Adım sesleri geldiğinde geriye doğru çekildim yavaşça. Mina muhtemelen kapıya doğru geliyordu.

"Sana en başında da söyledim, Mina. Benim bir kalbim yok. Kendine bunu sık sık hatırlat, olur mu?"

"Hatırlatmama gerek yok. Her an hissettiriyorsun zaten."

Kalbim paramparça olmuştu. Mina adına o kadar üzüldüm ki kapıdan içeri girip Deha'yı yumruklamak istiyordum.

Mina'nın kapıyı açacağını düşündüğüm için yandaki Alperen'in odasına girdim hızla. Kapıyı ses çıkmamasına özen göstererek yavaşça kapatmıştım. Çok oyalanmadan Nazım'ın odasına gitmem lazımdı. Deha ile gecenin bu saatinde ne konuşacaklardı acaba? Gerçekten çok merak ediyordum. Gidip gizlice dinlemem lazımdı.

Ben de iyi alışmıştım insanları gizlice dinlemeye. Ama dinlemem lazımdı. Bu merakım bir gün başıma işler açacaktı.

Arkamı döndüğümde gördüğüm görüntü içimi ısıttı. Arya'nın sırtı, Alperen'in göğsüne yaslıydı. Alperen başını, Arya'nın başının üstüne koymuştu. Alperen'in eli, Arya'nın belindeydi. Birlikte huzurla uyuyorlardı. Çok sevimli görünüyorlardı.

Onları izlemeye dalmışken aklıma Nazım'ın odasına gitmem gerektiği geldi. Sessiz olmaya dikkat ederek kapıyı açtım, yine aynı şekilde kapıyı kapattım. Parmaklarımın ucunda yürüyerek merdivenleri çıkmaya başladım. Nazım'ın odasının önüne geldiğimde kulağımı kapıya yasladım, içeriyi dinlemeye başladım.

"Sen ne dediğinin farkında mısın?" Konuşan Deha'ydı.

"Farkındayım. Biz de yapsak ne kadar güçlü oluruz bir düşünsene, Deha."

"Aptal gibi davranma. Bunu yapmanın ne kadar ağır bedeli olduğunu biliyor musun sen?"

"Bilmiyorum, Deha. Bilmek de istemiyorum. Onlara karşı güçlü olacaksak her şeye hazırım."

"Çek şunları gözümün önünden." Deha'nın sinirli sesi kulağıma doldu. "Bir de cebine atıp buraya getirmişsin."

"İyice düşün bunu, Deha. Birlikte yapabiliriz. Hatta ben yaparım, bir bedel ödenecekse ben öderim. Kazanmak için bunu yapmamız lazım."

Deha histerik bir şekilde güldü. "Sen öyle kolay mı sanıyorsun o bedelleri? Çocuk oyuncağı değil bu Nazım. Kendine gel. Eğer Doğa böyle bir şey isteseydi, bize güçler hiç verilmezdi. Bize ihtiyaç hiç olmazdı."

"Ama onlar kötü taraftalar, biz iyi. Düzgünce düşün."

"Asıl sen düzgünce düşün. Nazım bak, sakın. Sakın bir delilik yapma."

"Bu delilik falan değil."

"Kardeşim." Deha'nın çaresiz sesi içime oturdu. "Sakın gizlice böyle bir şey yapma. Ne olur unut bunu, çıkar aklından. Neler olabileceğini bilmiyorsun. Sana yalvarıyorum, bırak bu işin peşini."

"Nasıl bırakayım? Ne kadar güçlü olabileceğimizi düşünsene."

"Hayır, Nazım. Asla. Asla Kuyudakiler gibi ilaçlar yapmayacağız. Çıkar bunu aklından."

Continue Reading

You'll Also Like

23.8M 1.4M 79
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
297K 25.9K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
1.1M 69.6K 85
Hiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne yapardınız? Üstelik tüm varlıkların soyu s...
2.5M 77.3K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...