HERAN

By rhemelicious

1.2M 44K 33.9K

"Sessizliğin bu kadar gürültülü olacağını senden önce bilmezdim." (Kitap yetişkin içeriklidir.) 02.12.21 More

GİRİŞ
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
Ⅰ.
BÖLÜM 29
Ⅱ.
BÖLÜM 30
Ⅲ.
BÖLÜM 31
Ⅳ.
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
X

BÖLÜM 42

21.5K 631 789
By rhemelicious

Düşüncelerinizi hep merak ediyorum fakat en fazla merak ettiğim bölümlerden biri bu bölüm olacak, o yüzden mutlaka yorum yapın.

Özel bölümler bu bölümden sonra daha fazla önemli olacak, şimdiden hala okumayanları uyarayım.

Twitter'da #HERANwattpad hashtagi ile tweetler atmayı, Instagram ve TikTok hesaplarını takip etmeyi unutmayın.

Kullanıcı adı: heran.wattpad

Okunmalar artık üç bini geçmeye başladı. Bu bölümde diğeri kadar uzun. Yoğun bir dönemdeyim, boş vakitlerim arttığında bölümler yine düzenli olarak gelmeye devam edecek. Sizler de lütfen yorum yapıp oy vermeyi unutmayın... Çok fazla bir istek değil.

Sınır: 165 oy ve 300 yorum

Sizleri seviyorum, keyifli okumalar


☾ ☾ ☾

"Siz hiç merak etmeyin Madam, bu adam her kimse... Önemli değil. Biz kimin karanlığına ait olduğumuzu ve başımızda kimin olması gerektiğini biliyoruz. Sizin gibi güçlü bir kadınla uğraşmışsa... Bunun cezasını ödeyecek, emin olabilirsiniz," dedi Beren, Jale'nin duyguları yoktu. Ölümlülerle uğraşmayı sevmezdi. Onları olması gerektiği gibi yok ederdi.

Ramis sesli bir nefes aldı. Zorlu bir yol onları bekliyordu. Zor olduğu kesindi fakat ne yaşayacaklarını üçü de bilmiyordu. "Karanlığımıza geri dönüyoruz, herkes olması gerektiği yerde olacak." Ramis'ten sonra Beren ve Emir gülerek Ramis'e dönüp birbirlerinin ardından konuştular.

"Anlaşma oluşturuldu,"

"Anlaşma oluşturuldu,"


"Sizin hala bir arada olduğunuzu görmek güzel." dedi Madam, hafif bir tebessümle. Pastacı, Beren ve Emir duydukları güzel söz ile rahatlamışlardı. Emir'in omuzları hissettiği rahatlıkla aşağı düşüyordu. "Zeynep nerede?" diye sordu Madam, Beren'e bakarak.

"Ulaşmaya çalışıyorum. Eczacı'nın olayından sonra konuşamadık."

"Ben ulaştım, telefonla." dedi Madam. "Tedaviye başlayacağından söz etmişti ama... Onun bağımlılığı için buna inanmak zor. Londra'da idi. Belki hala oradadır." Madam, Zeynep'i aramıştı fakat sadece telefonuna ulaşabilmiş, yerini tespit edememişti. Yanında sadece Tekin vardı, ekibi ise onu bulmak için yetersizdi. "Onu yanınıza alacak mısınız?"

Beren kafasını bilmiyormuş gibi iki yana salladı. "Bilmiyorum, onu bulmak zor olacaktır. Siz telefonla ulaşabilmişsiniz, ben onu da beceremedim."

"Önemi yok," dedi Madam, sert bir sesle. "Zeynep sizin yanınızda yetersiz kalan biriydi. Bağımlılığı sadece sizin ilerlemenizi engeller." Pastacı yavaşça yutkunduğunda dudaklarını birbirine bastırdı. Madam sanki onun rahatsız olduğunu anlamış gibi bakışlarını hızlıca Pastacı'ya çevirdi. "Ne oldu? Bir şey mi söylemek istiyorsun?"

"Hayır, haklısınız Madam."

"Haklı olduğumu biliyorum Ramis," Oturduğu yerde kıpırdandıktan sonra devam etti. "Eski ekibime ulaşmaya çalışıyorum. Çoğundan bir dönüş alamadım, belki senin haberin vardır Ramis?"

"Maalesef," dedi Pastacı, kısa bir cevapla konunun kapanmasını umuyordu.

"Kamranoğlu'nun onları karanlığına aldığını düşünmüyorum. En azından sizler gibi yakınımda olanları istemez. Fakat birkaç kişi elinde rehin durumda. Onları nasıl yakaladığı hakkında bir fikrim yok. Önemli de değil, konuşmayacaklarını biliyorum ama bu aptallıkla yanımda nasıl durabilmişler anlamış değilim... Her neyse... Konuşmayacakları için Kamranoğlu onları öldürmüş bile olabilir. Bizi uğraştırmamaları iyi olacak." dedi Madam. En yakın adamı olan Fahri Ayder, Baran Kamranoğlu'nun elindeydi. Fahri'nin konuşmayacağını düşünmesinde haklıydı. Fahri konuşmuyordu. Sonuçta o bir zamanlar Madam'ın en önemli adamıydı.

Fahri Ayder'in konuşmaması Madam'a olan bağlılığını gösteriyordu fakat Madam'ın Fahri için kılını kıpırdatmıyor oluşu da Madam'ın gücü için kimseyi görmeyeceğine dair küçük bir örnekti.

Beren, ilaçlarıyla Fahri'yi konuşturabilmişti. Konuşturması gerekiyordu çünkü Fahri'nin söyleyeceği şeyler Baran'ın şüphelerini belli bir süre dindirecekti. Madam'ın karanlığından birini konuşturmak, onları rahat ettireceğinden şüphesi yoktu. Nitekim öyle de olmuştu, Beren'e kimse karanlığı sormamıştı. Fakat Beren bunun da kısa süreceğini biliyordu.

"Madam... Korkmamız gerekiyor mu? Bilmediğimiz bir yola giriyoruz. Üstelik bu iş tapu almaya da benzemiyor."

"Korkmak mı?!" dedi Madam, hiddetle çıkışarak Emir'e döndü. "Baran Kamranoğlu'ndan mı korkacaksınız?! Baran Kamranoğlu yetersiz bir yeni yetmeden başka bir şey değil! Aptal olduğunu hala anlattığım şeylerden anlamadınız mı? Soyadının tüm ayrıcalıklarını elinin tersiyle itmiş bir çocuk sadece o! Karanlığı yönetecek bir zihne sahip değil! Kendisini kanıtlamak ister gibi bu yola girdi! Aptallığından başka bir şey kanıtlamadı," Madam hissettiği öfkeyle ateşinin yükseldiğini fark ettiğinde yavaşça yutkunarak arkasına yaslandı.

Baran Kamranoğlu çok şey kanıtlamıştı. Gücünü kendisi kazanmıştı. Soyadının ayrıcalıklarını kabul etmemiş olması onun hakkında çok şey anlatıyordu.

Beren, Madam'ın öfkeyle konuştuğunu anlamıştı. Fakat haklı olduğu tek bir şey vardı, Baran'ın zihni karanlık için uygun değildi. Baran'ın güç ve hırsıyla neler yapmış olabileceğini tahmin edebiliyordu. Karanlığı iyi biliyordu Beren, Baran'ın ne kadar yol ettiğini görmemek mümkün değildi. Sonuçta karanlığı Baran yönetiyordu.

"İlk önce hanginiz gidecek? Ve nereye gitmeyi düşünüyor?"

"Ben gideceğim," dedi Pastacı hızlıca cevap vererek. "Rusya'daki mekanlardan başlayacağım. Beren ve Emir daha sonra Amerika'ya gidecekler."

"Seni fazla bekletmeden arkandan geleceğim." dedi Madam, onu duyduğunda Beren rahatlamıştı. "Burada daha fazla kalmak istemem. Kamranoğlu'nun adamları siz başladığınızda benim peşime düşecektir. Yaptığımız şey kurallara aykırı. Ona karanlığa dönüşümü hala duyurmadığım için önce köpürecektir. Onu fazlasıyla kudurtmak istiyorum..." Beren için iyi bir haberdi, gidene kadar birde Madam ile uğraşmayacağını düşündü. "Siz başladığınızda beni burada bilmesi gerek. Tekin'i sizin yanınıza-"

"İstemez," dedi Beren, yüzünü ekşiterek. "Birkaç hafta içinde bizde buradan ayrılacağız. Hem de etrafımda Tekin'i görmek istemiyorum."

Tekin donuk bakışlarını Beren'e çevirdiğinde Beren gözlerini devirdi. Beren'in kendinden fazlasıyla büyük olan Tekin ile anlaşamıyor oluşu Madam'ın her zaman hoşuna giderdi. Beren'in karanlıkta Madam hariç diğerlerine olan saygısız tavırlarını Madam kendisine benzetirdi. "Tekin benim yanımda olacak, eski karanlığımdan bir o kaldı. Fahri, muhtemelen Baran Kamranoğlu tarafından öldürüldü."

Beren sustu. Fahri'nin Baran'ın evinde tutulduğunu biliyordu ama söyleyemezdi. Belki ölmüş bile olabilirdi. Pastacı'nın söylediğine hak vermişti. Baran'ı sonradan devreye sokacaktı, böylece onunla hızlı bir yakınlık kurmuş gibi göstereceklerdi. Bu sayede Madam'ın karanlığında yine yükselebilirlerdi.

"Her neyse, bu yolda kayıplarımız olabilir," dedi Madam, sessizliği bozarak. Diğerlerinin ölümüyle ilgilenmezdi. Bu evrende tek önemli kişi kendisiydi ve kendisinden başka herkes önemsizdi. Ve diğerleri de onu korumak zorundaydı. "Fakat yolun sonu zafere çıkıyor. Karanlığıma kavuştuğumda... Tüm bunları unutacağız,"

Üçüne de uzun uzun baktı Madam. Üçüne de güveneceğini biliyordu. Çünkü onlar Madam'ın zirveye ulaştığını düşündüğü gücünü bile bir zamanlar artırabilmişlerdi. Madam onlara güveniyordu fakat bu yoldan sağlam çıkacaklarını düşünmüyordu. "Onlar bizim zihnimize sahip değil, karanlıkta işlerin nasıl yürüdüğünü onlara göstereceğiz... Bizden aldıkları her şeyi geri alacağız." dedi Madam, biz diyerek onları alevlendirmeye çalışsa da tek düşündüğü kendisiydi. "Sakın korkmayın. Ekibi ünlüdür, serttir, sağlamlardır. Ama siz en büyük silahınızı kullanacaksınız, zihinleriniz hepsinden üstün. Nasıl yetiştirildiğinizi, neler gördüğünüzü ve neleri başardığınızı unutmayın." Onları alevlendirirken kendisi ise gitmeyi düşünüyordu. Güvende değildi. Aynı zamanda Pastacı'nın hızlı başlatacağını söylediği oyunlarından gelecek olan parayı bir an önce elinde görmek istiyordu.

Madam'ın parası yok değildi, bir yerlerde parası vardı. Sadece ona yeterli gelmiyordu. Diğer kıymetli eşyalarını da kullanamazdı çünkü ona ait olmadığı biliniyordu. Bu eşyalardan en önemlisi ise benzeri bulunmayan çeşitli mücevherleriydi. Mücevherlerin kime ait olduğunu da herkes biliyordu. Yasemin Kamranoğlu için özel yapılmış mücevherler Madam'ın elindeydi. Fakat bunu onun karanlığındaki kimse bilmezdi.

"Baran Kamranoğlu hakkında herhangi bir gelişme yaşadığınızda bana haber vereceksiniz. Beren ve Emir... Gittiğinizde Pastacı ile haberleşin. Sizi bu şekilde bulmam kolay olur. Ben onun arkasından gideceğim, buradayken bana ulaşmaya kalkışmayın,"

Beren ve Emir hızlıca kafasını salladı. "Beren ve Emir... Çok dikkatli olmanız gerekiyor."

"Neden?" diye sordu Emir, gereksizce. Kendisi de biliyordu.

"Benim karanlığımdan olduğunuzu saklamaya devam edin. Her şey kendi kurmuş olduğunuz düzende ilerlesin. Böylece Kamranoğlu'nun mekanlarına girmek sizin için kolay olacaktır, asla benim adımı kullanmayın..." Madam bakışlarını Beren'e çevirdi. "Beren... Hep söylerdin, bir erkeğin zihnine girdiğinde tüm kapılar açılıyor derdin. Baran Kamranoğlu'nun da zihnine bir şekilde girmen gerek," dedi Madam, gözlerini kısarak. Neler olacağını görmek istiyordu. Beren, Madam'ın en büyük hamlesiydi. Daha önce de bu hamleyi kullanabilmişti. Şimdi de ikinci kez kullanacaktı.

Belki de Sanberk ailesinden birini öldüremezdi Baran Kamranoğlu. İkisi tanışacaktı. Elbette Beren ile tanışınca kim olduğunu anlayacaktı Baran. Bu sayede Beren'in açmaya çalışacağı kapılar daha hızlı açılacaktı. Beren'in iyi saklanabildiğini biliyordu Madam. Bunca yıldır ailesine bile belli etmemişti. Onun bu başarısı Madam'ın ona olan güvenini artıyordu.

"Umarım bahsettiğiniz gibi hoş görünümlüdür," dedi Beren, kıkırdamasını bastırmaya çalışmadan. "Benim için çocuk oyuncağı. Bakışlarım yeterli olacaktır." Fakat Madam, Beren'den gizlenecekti. Çünkü aklında türlü ihtimaller vardı.

"Gizlenecek misin?" diye sordu, karşısında Beren yine başka bir renk peruk takmıştı. Onun kendi yöntemlerini biliyordu.

"Bilmiyorum, önce onu araştırmalıyım." Beren Madam'a hazırlıksız yakalanmış olduğunu söyleyemezdi. Yine de verdiği cevap Madam'ın aklındaki ihtimalleri güçlendirmişti.

Eğer Beren olarak tanışırsa Baran'ın ailesi ile olan durumunu öğrenecekti. Dedelerinin bir zamanlar yakın birer dost olduğunu öğrendiğinde Beren'in ne yapacağını merak ediyordu. Aksi bir durumda Beren'in işini bitirmek için elinin dahi titremeyeceğini bilse de onun kimin yanında duracağı konusu Madam için önemliydi. Bu yüzden de Beren'den gizlenmeyi düşünüyordu. Beren'in Kamranoğlu'nun karanlığına geçmesinden korkuyordu.

Madam zeki bir kadındı, bunu hızlı bir şekilde ön görecekti. En azından böyle düşünüyordu. Narsist kişiliği yanılabileceğini ona düşündürmezdi.

Beren, Madam'ın hem en büyük hamlesiydi hem de en büyük ikilemiydi. Fakat her şeyden önce Beren onun diğerlerine karşı alacağı gardıydı. Büyük bir kumar oynadığının farkındaydı ama gücü için yapmayacağı bir şey yoktu. Bu yüzden her zamanki gibi kendini koruyordu. Eski karanlığında herkes gibi Beren'de Madam'a kör bir şekilde bağlıydı. Madam bunu biliyordu, karanlıkta yaşananlarda bunu kanıtlıyordu. Bir yandan da Beren'in damarlarında akan kanı iyi biliyordu, güç ve para onu da etkileyebilirdi.

Güvendiği kişinin Kamuran olması aslında birazda ironikti. Kamuran'ın ona olan nefreti ve kinine güveniyordu.

Madam'ın kendi bozduğu karanlığı aslında Madam'ı da etkiliyordu.

"Pekala. Görüşme bitmiştir."

Üçü de başını belli belirsiz salladıktan sonra kapıya ilerledi. Onların gittiğinden emin olmak için Tekin'de arkalarından onları takip ediyordu. "Çıkışı biliyoruz Tekin ya! Ne gereksiz adamsın sen!" dedi Beren, sesini yükselterek.

"Beceriksizliklerini hatırladığım için çıkışı bulamayacağını düşündüm,"

Beren yüzünü buruşturup ona kısa bir bakış attıktan sonra odanın kapısını sertçe kapatarak dışarıya çıktı. Tekin yine arkalarından ilerleyerek gittiklerinden emin olmak için dış kapıya ilerlemişti.

Beren arabaya binerken bir eliyle peruğunu düzeltti. Arabanın kapısını kapatarak bakışlarını eve çevirdiğinde Tekin'i görüp orta parmağını kaldırdı. Onlar arabaya binmiş uzaklaşırken Madam'da Tekin'in yanına doğru ilerledi.

"Kız nasıl da sevmiyor seni Tekin," dedi Madam, tebessüm ederek.

"Benim de ondan haz ettiğim söylenemez."

"Sanki biliyor. Benim kanım nasıl olsa, sizi birbirinizden itiyor olmalı." Madam, Tekin'e yüzünü ekşiterek baktıktan sonra tekrar odasına doğru döndü. Yürümeye başladığında Tekin'de onu takip ediyordu. "Kızdan saklanacağım, benim nerede olduğumu kimse bilmeyecek. O da bana zarar vermeye kalkışacak olabilir."

Madam, her ne kadar Beren'in kendi kanından olduğu için gurur duyuyor gözükse de kendi kanına bile güvenmiyordu. O ailesinden de çok şey görmüştü. "Kızdan emin olduğumuzda ancak öyle görüşeceğim."

"Baran Kamranoğlu ile tanıştığında... Kamranoğlu onun Murat'ın torunu olduğunu anlayacaktır." dedi Tekin, sorar gibi. Madam az önce kalktığı koltuğuna geri otururken Tekin'e baktı.

"Beren karanlıkta olduğunu gizleyecektir. Beni de anlatmayacaklarına eminim. Senin gözün kızın üstünde olsun. Bir şeyler öğrenirse... Tarafını bile değiştirebilir. Kamranoğlu'nun gücü onu etkileyecek olabilir. Eğer bana karşı gelirse... İşini derhal bitireceksin."

☾ ☾ ☾


Madam'ın yanından ayrılmış, tekrar yola düşmüşlerdi. Yola çıkalı neredeyse kırk dakika olmuştu fakat hiçbirinin sesi çıkmıyordu. Arabanın içinde ölüm sessizliğinde oturuyorlardı. Hepsinin zihninden bambaşka şeyler geçiyordu.

Pastacı, Zeynep'i gördüğünden beri ondan başka bir şeyi düşünemiyordu. Sözleri, gözlerinde gördüğü korkusu onu bir hayli düşündürüyordu. Zeynep her zaman Pastacı'yı düşündürürdü. Bu sefer farklıydı.

Emir, sadece Beren'in yanında olmak için karanlığa geri dönmüştü. Eskisi gibi eğlenceli geçeceğini hiçbiri düşünmüyordu. Ciddiyet canını sıkarken bir yandan da sakladığı sırrı konusunda birine danışması gerektiğini düşünüyordu ve danışacağı kişiyle bir görüşme ayarlamaya çalışacaktı.

Aralarında en büyük sorumluluğu alan kişi Beren olacaktı, her zamanki gibi. Beren bunun farkındaydı. Gizlediği şeyleri günün birinde herkese göstereceğini biliyordu. Bilmesine rağmen kendini hazır hissetmiyordu. Aynı zamanda korkuyordu, fakat Beren korktuğunu gösterecek değildi.

"Sen Baran Kamranoğlu ile ne zaman tanıştın?" diye sordu Beren, soğuk sesini kaybetmemiş hala rolünden çıkmamıştı.

"Müzayede gecesinde."

"Ben neden hiç tanışmadım o halde?"

Pastacı sıkılmış gibi nefes aldı. Bunları konuşmak gereksizdi ve Beren yine boş sorular soruyordu. "Sana söyledim Beren!" dedi Pastacı, birden çıkıştığında Beren kaşlarını çatarak arkasına döndü. "Kimi tanımak istedin ki? Eğer şu an karanlığa döndüysek... Hepsi senin yüzünden! Madam'ı güçlendireceğiz derken Baran Kamranoğlu bizi bu yolda öldürebilir!" Pastacı öyle bir konuşuyordu ki sanki Madam'ı görmek ona işin ciddiyetini ve tehlikeleri hatırlatmıştı. "Üstelik ilk oyunda Baran Madam'ı da öldürebilir."

"Öldüremez," dedi Beren omuzlarını düşürüp önüne dönmüştü.

"Of Beren! Bırak şu inadını artık! Bence söyleyelim her şeyi. Belki bizi-"

"Sus Emir! Siz gibi korkaklara ihtiyacım yoktu zaten! Siktirin gidin madem! Ben kendim hallederim."

"Kendi halledermiş..." dedi Pastacı, yüzünü buruşturarak. "Bok halledersin. Madam yine kayıplara karışacaktır. Ortada sadece biz olacağız. Onun iyi saklanması gerek. Bizler göz önünde saklanacağız... Bizim işimiz daha zor. Üstelik Zeynep'te onların elinde. Nasıl bir kumar oynadığımızın umarım farkındasınızdır. Açığa çıktığımız an, Zeynep-"

Beren birden arkasına döndüğünde ön koltukların arasından elini uzatarak Pastacı'nın boynuna yapıştı. "SUS PASTACI!" Emir refleksle frene bastığında ayağını hızlıca frenden çekerek gaza basmaya devam etti. "Sen misin Zeynep'i koruyacak?! Bu zamana kadar onu kim korudu? Eczacı'nın başına gelenleri bilmiyor musun?! Kim yaptı bunları? BEN YAPTIM! Sen başından beri Eczacı'nın ona ne yaptığını bilmene rağmen sustun! Vicdanını yeni mi duymaya başladın-"

Pastacı boynunu sıkan elinden kolayca kurtulduğunda Beren'in elini ittirdi. "Susmadım! Kendim kurtarmaya çalıştım-"

"Ama başarılı olamadın!" Beren dudaklarını birbirine bastırıp kendini susturmaya çalıştı. Pastacı'yı iyi tanıyordu. Zeynep'i nasıl sevdiğini de en iyi kendisi biliyordu. Yine de lafını içinde tutamamıştı. "Bunlar pasta hazırlamaya benzemez." dedi Beren en sonunda, kollarını göğsünde birleştirip tekrar önüne döndü.

"Ben niye tanışmadım diyorsun... Ben seni tanıyor muyum ki? Daha soyadını bile bilmiyorum!"

Karanlıkta kimsenin geçmişini öğrenmek zorunda değilsinizdir. Karanlıkta kim olduğun, nereden geldiğin, ailen, bağların... Kısaca kimsenin geçmişi önemli değildi. Bunu önemsizleştiren kişi ise Madam'dan başkası olamazdı. Onun narsist kişiliğinde saklanan güvensizlikleri yüzünden yapmıştı. Kamuran Kamranoğlu ve Murat Sanberk'in, Madam'ın geçmişte yaptıkları ve ailesi ile onu itibarsızlaştırmaya çalışmış olmalarından dolayı Madam karanlığın başına geçtiğinde bu durumu önemsiz bir hale getirmişti. Başarılı da olmuştu. Karanlığındaki insanlar Madam hakkında duyduklarını unutmuşlar, ağızdan ağıza dolaşan dedikodular son bulmuştu. Madam'a duyulan korkunun da bir etkisi vardı. Yine de Madam aynı zamanda onların zihinlerini yıkamayı da ihmal etmezdi. Fakat bu durum bile Madam'ın karanlığını daha tehlikeli bir hale getirmişti. İnsanlar kendileri hakkında türlü yalanlar söylemeye başlamış, birbirlerini bu şekilde kandırmaya başlamışlardı. Ve bu durum 'Karanlıkta kimseye güvenme.' sözünü doğurmuştu. Bir cümleydi aslında ama karanlığın bir kuralı haline gelmişti.

Beren karanlığa girdiğinde ise bunun neden önemsiz olduğunu sorgulamasına gerek kalmadığı gibi işini de kolaylaştırmıştı. Çünkü kendisini karanlıkta başarılı bir şekilde gizlemişti. Ailesini ve sevdiklerini böylece koruyacağını düşünmüştü.

"Kendimi gayet iyi tanıttığımı düşünüyorum Pastacı." dedi Beren, umursamaz bir tavırla.

Emir yan bakışlarıyla bir anlığına Beren'e bakmış daha sonra bakışlarını daha sonra yola çevirmişti. İkisi de geç olmadan Pastacı'ya bazı şeyleri anlatacaktı. "Baran'ı konuşuyoruz ama... En çok sana güvenmiyorum. En başından beri güvenmiyordum da-"

"Of Pastacı yine başladın ya! Daha neyi duymak istiyorsun?!" Beren sıkılmış gibi söylendi. Pastacı'nın kendisini sevdiğini bilse de ara ara Pastacı bunu dile getirirdi.

"Sebebimiz belli işte Pastacı," dedi Emir, araya girerek. "Bu yola birlikte girdik. Senin bazen Zeynep'e olan aşkından dolayı yanımızda durduğunu düşünüyorum."

"Biraz öyle... Biraz Beren... Beren'in hem deli hem de cahil cesareti işte. Onu tek bırakmakta istemiyorum. Ama bu iş biraz oturunca... Zeynep'i alıp ayrılacağım. Onu gördüğümde farklıydı. Korkuyordu-"

"Zeynep hep korkuyordu."

"Evet Beren. Ama bu eskisi gibi değil. Artık resmen savaşacağız, mekan toplamaya benzemeyecek... Bahsettiği son bu olmalı."

"Zeynep'i alıp nereye gideceksin Pastacı? Hem Zeynep gelecek mi bakalım?" diye sordu Emir, Pastacı'nın bu zamana kadar karşılık gördüğü söylenemezdi. Çünkü Zeynep'in gözü sadece Eczacı'yı görürdü.

"Eminim. Sanırım artık anlamış." dedi Pastacı, sesi yumuşamıştı. "Beren sanki ona hep anlatıyormuş gibi konuştu."

Beren gözlerini devirip Pastacı'ya dönmüştü. Jale'yi bırakalı birkaç dakika olmuştu. Fazla sinirlendiğinde rolünü unutup Beren olurdu. "Önemli değil Pastacı. Yaptığım kötülükleri söylemediğim gibi iyilikleri de söylemiyorum. Sanırım hatam bu. İnsanlar bana bu yüzden güvenmiyor demek ki."

"Acındırma kendini şimdi," dedi Pastacı, işaret parmağını uzatıp. "Hadi barışalım, gerginlikten öyle konuştum." Beren isteksiz bir şekilde göğsünde birleştirdiği kollarını çözüp Pastacı ile işaret parmaklarını birbirine dokundurdu.


☾ ☾ ☾


Pastacı'yı aldıkları yere geldiklerinde yine yolun kenarında indirmişlerdi. Emir ve Beren, kiraladıkları arabayı da bir yere bırakmışlar, kimseye gözükmeden eve girmişlerdi. Eve girdiklerinde üstlerini değiştirip dağ evinin yolunu tutmuşlardı.

"Tekin'i gördün değil mi? Laf etmeyi öğrenmiş," dedi Emir, hatırladığında. Söylediğine gülmeye başlamıştı Beren.

"Karşısında ben varım. Ben öğretmiş olabilirim."

"O laf söyleyince hep gülesim geliyor,"

"E gül... Sinirlenir. Daha iyi olur işte."

"Ne bileyim ya... Tekin'i boş ver de... Neye evet dediğimizi biliyorsun değil mi? Neleri göze aldığımızı biliyorsundur umarım."

"Bizden başkası yapamaz Emir. Görmüyor musun? Bizsiz yapamaz... Hem avantajımız çok büyük. Bence tahmin ettiğimizden daha kısa sürecek."

"Anlatacak mısın peki?"

"Şimdilik hayır."

"Söylesek ne olacak ki? Bazen seni anlamıyorum Beren ya... Yarın bile bu iş bitebilir. Şimdi bile bitirebiliriz."

"Hayır." Emir uzunca oflarken Beren oturduğu koltukta kalçasını aşağıya kaydırdı. "Ama haklısın. Bende kendimi anlamıyorum. Sadece doğru şeyi yaptığımı biliyorum. Nedenim belli."

İkisi de sessiz kaldığında Emir birden Beren'e baktı. "Açılışta yaptığın şeyi de itiraf ettin sonunda! Yuh kızım sana ya! Dilan hamileymiş mi denir?! Yağız ile İlkay birbirine girdi... Kerim ölecekti ya az kalsın!"

Beren gözlerini devirip ofladı. "Dilan'ın hamile olduğunu ben söylemedim. Nazlı uydurmuş onu. Hem ne oldu?! Kerim ve Dilan nişanlandı işte. Kötü mü ettim yine?! Ben olmasam boş boş bakarlardı."

Emir diğer elini de direksiyona yerleştirdiğinde huysuzca kıpırdandı. "Gittin birde Karakan'a iş yaptırdın ya... Vallahi iyi kurtulmuşuz Beren. Pastacı haklı." Beren onu umursamadan fotoğraf çekilmeye başladığında Emir dudaklarını birbirine bastırdı. Kendisi heyecanlıydı ama Beren yine rahat gözüküyordu. "Sence Baran abi ne yapar?"

"Bilmiyorum, öldüreceğini söylüyormuş ya işte..."

"O da karanlıktan biri. Belki güç onu değiştirmiştir, öldürür diyorum. Bazen de ailemize girdi, öldürmez diyorum. Dilan artık Kerim'in eşi olacak. Kerim'den dolayı belki bize dokunmaz."

"Bilemeyiz ki. Ailesinden bile ayrılmış sonuçta. Her şeyden emin olmamız gerek. Biz başlayalım... Biraz devam edelim, sonra anlayacağız zaten."

"Baran abi hep önemli biriydi. Ama bu yüzden önemli olduğunu bilememişim. Garip geliyor. Neden söylemedi acaba Madam?"

"Zamanı olmamış... Dedi ya,"

"Kerim'in uyuşturucu işi... Arkasında Madam olduğunu söylediğinde ilk görüşmemizin bu kadar sakin geçeceğini hiç düşünmemiştim." dedi Emir.

"Bir şey söyleyeyim mi, bende. Sanırım bizi düşündüğümüzden fazla seviyor. Neyse ki sevgimiz karşılıklı."

Emir sıkıldığını anladığında konuyu değiştirmek istedi. Beren'in evliliği öğrendiğinde durumların daha da karışacağının farkındaydı. "Dağ evinde bir şeyler mi yapsak ya? Millete şaka falan yaparız, eğleniriz,"

"Ben evleneceğimi söyleyeceğim,"

"Hande çoktan haberleri gazeteye bastırmıştır."

"Olsun," dedi Beren, omuzlarını silkerek. "Ben söyleyeceğim. Biraz şov yapıp gitmek istediğimi de söyleyeceğim. Barkın abim babam izin verir deyip duruyordu."

"İzin vermezse?"

Beren gülmeye başladığında Emir'de gülmüştü. İkisi de aynı anda bir zamanlar çok kullandıkları kelimeyi son hecesini uzatarak söylediler.

"Kaçarız,"

☾ ☾ ☾


Beren ve Emir, dağ evine geldiklerinde gecenin çokta geç bir saati olmamasına rağmen sadece Çetin ve Erhan'ın uyanık olduğunu gördüklerinde şaşırmışlardı. İkisi de yorgunlukla gelir gelmez onlar da uyumayı seçmişlerdi. Çetin ve Erhan ile eğlenebileceklerini düşünmemişlerdi.

Sabah olduğunda evdekilerle selamlaşıp sarılmışlar, kahvaltıya geçmişlerdi. Kahvaltıdan sonra Çetin'in dağ evinde herkes bir yerlere dağılmıştı. Beren ise mutfağı seçmişti.

"Söyleyin bakalım," dedi Beren kollarını göğsünde birleştirerek. "Benim hakkımda bir şey konuştular mı?" Kapıyı kapatmış, kimsenin onları dinlemeyeceğinden emin olmuştu. Masanın bir ucunda kendisi diğer ucunda ise Melahat, Nebahat ve Fatma oturuyordu.

"Valla bir şey konuşmadılar kızım, en azından bizim yanımızda." dedi Melahat kaşlarını kaldırarak. Beren yanaklarını sıkıntıyla şişirdi. Artık herkes onların yanında bir şey konuşulmaması gerektiğini öğrendiğinden çok bir şey öğrenemiyorlardı.

Üçü de Madam'ın döndüğünden haberdardı. Madam'ın kim olduğunu elbette biliyorlardı. Onlar da geçmişe neredeyse hakimlerdi. Sadece Beren'in evlendirildiği söylenmemişti. Çünkü üçü de ağızlarından kaçırabilirdi.

Fatma, iki gece önce Barkın ve Baran'ın birlikte oturup bir şey konuştuklarını söylemek istemişti. Ne konuşuldu bilmiyordu. Sadece Madam hakkında olabileceğini düşünüp Beren'e bir şey söyleyememişti. "Of, aramızı falan mı bozsak ya? Bunlar iyice uyandı artık!" dedi Beren, söylenerek.

"Aman kızım, ne öğreneceksin zaten?" Melahat konuştuğunda Beren dudaklarını birbirine bastırıp ona döndü.

"Sen bari böyle konuşma Neboş! Farkında değil misin?! Babam beni evlendireceğini falan söylüyordu, İzmir'den döndüklerinden beri herkes bana karşı melek oldu! Demek ki bana bir şey söyleyecekler... Babam kesin birini buldu, ben size diyorum! Onun yolunu yapmak için bana iyi davranıyor herkes!" dedi Beren, zihninde düşündüğü onlarca şeyin arasında bunu da iyi analiz edebilmişti.

"Öyle mi diyorsun?" dedi Fatma, dudaklarını aralayarak.

"Beren'im bilmiyor musun sen bunları? Önce sinirlenirler sonra unuturlar işte. Kerim'in işinde kaçıp geldiğinizi de unutmuşlar işte. Alevlendirme kuzum ortalığı!"

"Alevlendirmeyeceğim zaten Meloş. Bu akşam herkese söyleyeceğim ama ilk siz duyun..." dedi Beren, kaşlarını kaldırarak konuşuyordu. "Babamın zoruyla evlenmektense, kendime göre birini buldum!"

"Ne!" Üçü de şaşırıp ona bakarken Beren tepkilerinden hoşlanıp devam etti. "Merak etmeyin, gidip yarın evlenmeyeceğim. Babam bir şey söylemeden benim hızlı davranmam gerekiyor. Sadece bulduğumu söyleyeceğim... Biraz da ben tanıyayım. Daha bunun tanışma faslı var, istemesi var, nişanlanması var... Çok var yani." Beren, Emir'in aklına uyarak olmayan bir adamdan bahsetmeyi düşünüyordu. Sadece gitmesi için bir sebep ve bu evlilik işinden zaman kazanmak istiyordu. Ailenin bu habere çokta şaşırmayacağını biliyordu. Önce Hande ile haberini yolladığından ortamı ısındırmıştı.

"E kim bu çocuk? Tanıyor muyuz? Ne iş yapar? Anası babası-"

"Of Fatma teyze... Dur bakalım. Geri kalanı akşama. Sürpriz olsun. Ama tanımadığınız birisi."

Beren birinin adım seslerini duyduğunda kimin ayağını sürükleyerek mutfağa gireceğini beklerken hepsi sessizleşmişti. "Ne yapıyorsunuz burada?" Mutfak kapısı aralandığında omuzları düşmüş, göz altları kızarmış ve yeni uyanmış Hande vardı.

"Bu halin ne Hande?" diye sordu Beren, kaşlarını çatarak.

"Söylemediler mi sana," Hande sanki göz yaşlarını hazırda tutuyormuş gibi birden ağlamaya başladığında Beren'in yanına doğru ilerlemeye başladı.

Beren gözlerini devirdikten sonra bıkkın bir şekilde nefes alıp verdi. "Of... Yağız mı yine! Ayrıldınız mı?" Hande'nin ağlaması şiddetlendiğinde kafasını hızlıca sallayarak Beren'in yanına geldiğinde kollarını ona uzatarak Beren'e sarıldı. Diğerlerinin neden söylemediğini şimdi anlamıştı. Kimse Hande'nin aşk hayatını bu yüzden önemsemezdi. "Yeter Hande ya! İlkay ile sevgili olduğunda da böyleydi! Sonra sen sevmeyi bırakınca çocuk anlamadı ayrıldığınızı!"

"İlkay bile bıraktı beni! Ben yalnız öleceğim!" Beren Hande'ye sarılırken gözlerini devirip ondan ayrıldı. "İlkay herhalde bırakır Hande ya, Yağız ile gördü işte... Bunu planlamıştık zaten... Of kızım sen ne salaksın ya!"

Hande sandalye çekip oturduktan sonra masanın üzerine başını yasladı. "Kuzum... Açsındır, ben sana yiyecek hazırlayayım-"

"İştahım yok." dedi Hande, nefesleri kesikleşmişti. Beren gitmek istediğini düşünürken Hande'nin haline üzülmüş gitmekten vazgeçmişti.

"Bu sefer kim ayrıldı?"

"Bilmiyorum," Hande tizleşen sesiyle konuşmaya çalışırken Beren diğerlerine gitmeleri için gözleriyle kapıyı işaret etti. Üçü de masadan kalkarken Beren ve Hande masada yalnız kalmıştı.

"İzmir'den döndüğümüzde... İyiydik. Barışmıştık. Dün gece onu buraya çağırdım. Hem herkes burada, herkesle tanışıyor zaten... İlişkimizi de herkes biliyor. Vakit geçiririz dedim. Yarın geleyim dedi." Beren dişlerini sıktığında Hande'ye artık sinirlenerek bakıyordu.

"Of Hande ya! Buna mı ağlıyorsun?!" Hande gözlerini sıkıca kapattığında göz yaşları yanağından hızlı bir şekilde süzülürken kafasını salladı.

"Bundan ayrıldığınızı nasıl düşünürsün?"

"O yoldayız Beren!"

"Ne alaka Hande?! Yağız sana kaç yıldır aşıkmış, ayrılır mı sence? İlkay ile görüştüğünü söylemene rağmen ayrılmadı, barıştınız!"

"İşte sorunda o!"

"Ne?"

"Kaç yıldır bana aşıktı... Ama nasıl başladığımızı biliyorsun,"

Hande ve Yağız, İlkay'dan kurtulmak için sevgili rolü oynamışlardı. Fakat ikisi rol yaptıklarını unutup öpüştüklerinde oyunları gerçeğe dönüşmüştü. Hande'nin anlattığı ve Beren'in o zamanlar öğrendiği ten uyumu zırvalıklarıyla beraber Beren yaşananları ve konuşulanları zihninden film şeridi gibi geçirmişti. "Ne olmuş yani?"

"Bilmiyorum işte... Değişik bir şey var sanki. Aşık olan insan hemen geleceğim demesi gerekmez mi?"

Beren omuzlarını silkti. "Ne bileyim Hande ben,"

"Sıkıldı mı acaba benden?"

"Ben sana böyle dediğimde bana kızıyordun," dedi Beren, kaşlarını kaldırıp. Beren aynı insandan sıkılacağını söylediğinde Hande işaret parmağını kaldırıp bilmiş cümlelerini söylemeye başlardı.

"Ya aşık değilse? Bunu soruyorsam zaten aşık değildir... Belki de beni elde etmek için uğraşıyordu? Sana anlattım ya, aramızdaki ten uyumunu kullanıyor olabilir mi diye düşünmüyor değilim,"

Beren'in kalp atışları hızlandığında yavaşça yutkundu. Kendi düşündüğü şeyi Hande'den duymak onu ürpertiyordu. "N-nasıl yani?"

"Aramızdaki ten uyumu yüzünden belki de kendini aşık sanıyordu. Beraber olduk, aşık olmadığını anladı belki... Hiç peşimden koşmuyor, dağ evine geleceğimi söylediğimde bile gitme falan demedi!"

Beren'in bakışları boşluğa çevrildi. Zihninin bir köşesi Baran için çalışıyordu. Beren'in kendine sorduğu bitmek bilmeyen sorularından biride buydu. Özellikle son zamanlarda.

"Saçmalama Hande, Yağız öyle bir çocuk değil ki-"

"Nasıl bir çocuk Beren!" diye çıkıştı Hande birden. "Erkek sonuçta! Aklı karı kıza çalışıyor! Uyum görünce de aşık demiştir kendine! Erkekler böyle ince şeyleri anlar düşünür mü sanıyorsun?! Aklı bir karış havada zaten! Emir'in kopyası işte!"

"Kim benim kopyam ya?" dedi Emir, mutfak kapısından içeri giriyordu. Hande ve Beren ona döndüğünde Emir Hande'nin ağladığını görüp kaşlarını çattı. "Hande ne oldu yine?" Kerim'de Emir'in arkasından ilerlerken Beren kollarını göğsünde birleştirmişti. Kalp atışlarının bir an önce normale dönmesini istiyordu. Kendini fazlasıyla rahatsız hissediyordu.

Hande ilk defa böyle konuşuyordu. Normalde aşka aşık olan biriydi Hande, erkeklere yaptığı genellemeler Beren'e kendi sözlerini hatırlatıyordu.

Beren Sanberk, erkeklerin şifresini çözdüğünü söylerdi. Akademik bir çalışma hazırlamış gibi erkekleri türlerine göre ayırmış ve her türün özelliklerini zihninde maddeler halinde sıralamıştı.

Hande'nin şu anki yorumlarını kuruntuyla yaptığını biliyordu. Onun yaptığı yorumların aslında kendisine ait olduğunu biliyordu Beren. Hande'nin bilinçaltında kendi sözlerini daha önce de duymuştu, bu sefer sanki Beren'in sorularına da cevap olmuştu.

"Yağız geleceğim dedi bugün, hala ona mı üzülüyorsun?" Kerim, Hande'nin karşısındaki sandalyeye otururken Emir'de Hande'ye sarıldı.

"Evet Kerim!" dedi Hande, Emir'in kolları boğazını sarmaladığında kafasını onun koluna yaslamıştı.

"Ah benim Şam şeytanından hallice Hande'm!"

"Ne diyorsun Emir ya!" Hande, ona sarılmak kötü bir fikirmiş gibi kollarını ayırmaya çalışırken Emir onu bırakıp yanına oturdu. "Sen ne diyorsun ya? Yine kendi kendine kurulup ayrılma işine mi girdin? İlkay'dan sonra hala akıllanmadın mı?" dedi Emir, boş bir ifadeyle.

"Hani Yağız bana aşıktı?!" Hande konuyu değiştirir gibi sesini yükselttiğinde Beren'de cevap almak istiyormuş gibi Kerim ve Emir'e bakıyordu. Sonuçta bu sırrı erkekler saklamıştı.

"E aşık," dedi Kerim, anlamaya çalışır gibi.

"Hiçte öyle davranmıyor ama! Acaba eski günlerini mi özledi? Ha Emir? İkizim diyordun ya ona? Eski çılgın bekar hayatını mı özledi?"

Kerim ve Emir birbirlerine bakarak gülmeye başlamışlardı. Herkes Hande'nin kuruntularına alışkındı, Hande'nin en büyük korkusu aşksız kalmaktı. Sakinlik genelde onu korkuturdu. İlişkilerinin zehirlenmeye başlamasının tek sebebi Hande olurdu, Hande kaybetme korkusuyla ilişkide her şeyi düşünür ve her şeyi yapabilirdi.

Hayatında kim varsa ona yapıştığını söylerdi Beren. Bu yüzden Hande birinden gerçek anlamda ayrılmak istediğinde zorlanıyordu. Kendisi zorlanırken diğerleri de olaylara bir şekilde dahil olurdu. Çünkü ayrılıkları büyür, kavgaya dönüşürdü. İlkay buna güzel bir örnekti. Fakat Hande iki günlük flörtlerinde bile herkese bunu yaşatabiliyordu.

"Rahat bırak çocuğu, sen Yağız bizimle gecelerde boy gösterdiğinde kızlarla mı takılıyor sanıyordun? Çocuk sana aşıktı kızım, kimseye bakmazdı. Salak mısın sen? Sen gruba kötü olduğunu yazdığında ilk kim geliyordu yanına? Üstelik birde İlkay ile problemlerini dinlemeye gidiyordu gariban." dedi Emir, sinirle. "Ben gitme boş ver derdim ama o dayanamazdı. Senin şu salak tavırlarına bile ses çıkarmıyor. Neden? Aşık işte,"

Beren şaşırdığını gizleyemeden kaşlarını kaldırdığında Kerim'de Emir'i kafasını sallayarak onaylıyordu. "Ne bileyim ya..." dedi Hande, utanmış gibi hissetmişti. "Benden sıkıldı sandım ben..."

"Yağız'ın ilk ilişkisi muhtemelen sen-"

"Sus Emir!" Hande daha fazla utandığında Beren ve Emir kıs kıs gülmeye başlamıştı.

"Üzme çocuğu Hande. Gelir akşama... Bence sen özlediğinden yine kafanda kuruyorsun," Kerim konuşurken Emir dudaklarını büzüp alaylı bir ifadeyle Kerim'e baktı.

"Bak bak bak... Aşk doktoru konuştu... Sende Dilan'ı mı özledin? Neredeymiş bunun nişanlısı? Özlemiş mi nişanlısını?" Emir sanki bir bebekle konuşur gibi Kerim ile uğraşmaya başladığında elini uzatıp Kerim'in çenesine dokunmaya çalışıyordu.

"Sus lan zevzek," dedi Kerim, Emir'in eline vurarak.

Beren Emir'e gülmeye başladığında düşüncelerinden ayrılmış gibi hissetse de zihni ondan habersiz çalışmaya devam ediyordu. "Neyse, ciddileşelim." Emir birden sesini sertleştirip üçüne de bir bakış attığında ciddi ifadesiyle tekrar Kerim'e döndü.

"Kerim," dedi sert tonunu kullanmaya devam ederken. "Gelinliğini ne zaman seçeceğiz? Şöyle elimizde şampanyalarla-"

Kerim sinirle oturduğu yerden uzanıp Emir'in kafasına vurduğunda Emir'i ancak susturabilmişti. "Valla öldüreceğim seni zevzek herif!"

"Ben abimlerin yanına gideceğim," dedi Beren, sabırsızlanmış gibi.

"Dur ya, iki sigara içelim, biraz ısınmaya başlayalım."

"Gelirim az sonra, siz başlayın." Beren beklemeden kapıya döndüğünde Emir'e de hızlı bir cevap vermişti. İçsel dürtüleri onun bu masada oturmaya devam etmesine izin vermemişti. Heyecana benzer rahatsız bir duygu hissediyordu.

Mutfaktan çıkıp koridorda ilerlemeye başladı. İstemsizce elleriyle oynadığını fark ettiğinde ellerini birbirinden ayırdı. Aklındaki şeyler midesini bulandırmaya başlamıştı. Yanlış yolda mıydı? Baran'ı zihninde ikiye ayırıyordu. Baran ve Baran Kamranoğlu.

Belki de hata etmişti. Ya hiç Baran olmamışsa ne olacaktı?

Aklına sürekli yaşadıkları geliyordu. Onun kendisine söylediği sözler geliyordu. "Çokta ulaşamayacağım biri değilmişsin o halde, beni öpmek isteyen sendin. Seni öpmeyi düşünmemiştim bile ama sen çoktan hazır gibiydin." Beren yüzünü ekşiterek yutkundu. O zaman düşündükleri aklına geldi. Kendini kaptırdığını düşündüğü için Baran'ın yaptıklarını hatırladı. Zihnine bu kavgayı sonlandırdıklarını hatırlatsa da Baran'ın sesini kulaklarında duyabiliyordu.

Bu sözüne karşılık Baran'ın kendisine söylediği güzel bir söz arıyordu. "Karşında kim olduğunu görmüyor musun?!" Güzel sözlerini kendisine hatırlatmaya çalıştıkça dibe çakılıyor gibi hissetti. Fiyasko, diye geçirdi içinden. Emin değildi hala, ama hep aklında olup bu kadar görmezden gelebilmesine şaşırıyordu. Sanki Madam'ın sözleri gözlerini açmıştı. "Paylaşmayı sevmediğim için Baran Kamranoğlu oldum," Aşk bu yüzden onu korkutuyordu. Her şeyi farklı gösterebiliyordu.

Levent'e yaptıkları aklına geldiğinde sinirlendi. Umurunda olmamıştı aslında ama şimdi öfkelendiriyordu. Telefonunu izlediğinde Baran'ın etrafına ve kendine verdiği zararı gördüğünü hatırladı. "Sana ilk defa bunları yaşatan biri var karşında... Uyandığında yanında beni bulamadığın için korkuyor olman gerekirdi. Baran Kamranoğlu'nun karşısına kimi çıkarırsan sana güleceklerdir." Baran ve Baran Kamranoğlu teorisi zihninden silinmeye başlıyordu Beren'in. Cevap aslında önündeydi, şükürler olsun Madam dönmüştü. Şimdi olasılıklar azalmaya başlıyordu. Ne olduğu hakkında görüşü netleşiyordu Beren'in.

Baran Kamranoğlu karanlığı yönetiyordu. Aklına gelen havalı sözleri ise Beren'i doğruluyordu. Baran ya da Baran Kamranoğlu yoktu, gücü vardı. Aşk falan değildi, aşk aksiyon aldırırdı. Söyletirdi. Baran sadece gücünü söylüyordu. Karanlıktaki herkes gibi o da gücü için vardı. Kaybolanın kendisi olduğunu düşündü Beren. Kendi yaptığı aptallıkları düşünüp kendisine kızıyordu.

Aklına getirdiği şeylerden sonra yaptığı son yoruma bile hala güvenememişti. Yolunu değiştirmeyecekti. Kaybolmaya ve karıştırmaya alışkındı ama bu sefer hiç olmadığı kadar zorlanacağını biliyordu çünkü şimdiden zorlanmaya başlamıştı. Bekleyecekti, tüm bu konuşmalara rağmen hala başka şeyler görmesi gerekiyordu. Göreceğini biliyordu.


Koridordan geniş salona açılan ayrımı döndüğünde Barkın ve Ezgi'yi gördü. Bahçeyi gören ve duvarı boydan boya cam olan pencerenin önündeki koltukta uzanıyorlardı. Ezgi, Barkın'ın uzattığı kolunun üzerine kafasını yerleştirip Barkın'a dönmüş, Barkın ise Ezgi'nin yanaklarını okşuyordu. Ezgi bir koluyla Barkın'ın gövdesine sıkıca sarılmıştı.

İkisinin fısır fısır konuşuyor olduğunu gördüğünde derin bir nefes aldı. Barkın, arkası Beren'e dönük olduğundan onu göremiyordu. Ezgi ise Barkın'dan başka bir yer dikkatini çekmiyormuş gibi Barkın'a bakıyordu.

İkisinin yüzleri birbirine yaklaşırken Beren ciğerlerini tekrar doldurdu. Barkın, Ezgi'yi öpmeye başladığında bağırdı. "ANNE! BARKIN ABİM EZGİ ABLAYI ÖPÜYOR!" Sustuğunda gülmeye başladı. Barkın ve Ezgi evlenmeden önce de böyle bağıracağını söyleyip onları tehdit eder, eğlenirdi. Evlendiklerinden beri sanki içinde kalmış gibi onların ne zaman yakınlaştığını görse bağırırdı.

Barkın sanki yakalanmış gibi Ezgi'den ayrılırken Ezgi'de gülmeye başlamıştı. "Salak mısın abim sen?! Ödümü kopardın!" dedi Barkın, oflayarak.

"Odanıza gidin madem,"

"Kıskandın mı yoksa?" Barkın sorduğunda Beren alayla yüzünü buruşturup ikisinin uzandığı koltuğun köşesine oturdu. "Ne kıskanacağım sizi," dedi Beren, bakışlarını onlara doğru aşağıya çevirmişti.

"Baran senin damat adayını dövmüş?"

Beren, Ezgi'yi duyduğunda omuzları yavaşça aşağı indi. "Damat adayım değildi, arkadaşımdı. Yanlış anladı kavga ettiler."

"Nasıl gördü de yanlış anladı?" dedi Barkın, sinirlenmeye başlamış gibiydi. "Mekandan herhangi biri sanmış ya, dans ediyorduk... Sana ne abi?! Biz aramızda hallettik... Hem siz nereden duydunuz?"

"Sude söyledi," Beren Ezgi'ye gözlerini devirdiğinde kavganın üzerine Aytuğ, Sude ve Berk'in geldiğini hemen hatırlamıştı. Sude, Ezgi'nin kuzeniydi, tabii anlatacaktı.

"Bugün babamlara söyleyeceğim, resmileşiyor artık. Merak etmeyin, Levent değil." dedi Beren, konuyu değiştirmişti.

Barkın ve Ezgi bir an ne diyeceğini bilememişlerdi. Gerçeği söylemek istiyorlardı ama Baran'ı beklemek zorundaydılar. "Salaklık ediyorsun," dedi Barkın, aklına gelen ilk şeyi söylediğinde. "Babam bir şey demiyor işte. Vazgeçti demek ki, aklına sokacaksın. Hem sana dedik ya, biz seni koruyacağız diye."

"Salak değilim abi, döndüklerinden beri herkes bana iyi davranıyor. Bir şeyler var, sizin peşinizde koşup öğrenmek için uğraşamam. Vakit kaybettirirsiniz. Babam kesin birini buldu, onun için böylesiniz. Kaç yılındayız, aptal aptal ceza verdi zaten... Birde babamın getirdiğiyle evlenmem."

"Kimi buldun?" diye sordu Ezgi, Beren'den bir şeyler saklamak hiçbirinin hoşuna gitmiyordu. Aptal diye bahsettiği cezasının amacı Beren'i korumaktı.

"Henüz söylemeyeceğim. Ama bir isteğim daha olacak. Babama beni göndermesini söyleyeceğim,"

"Nereye?"

"Yurt dışına abi, büyük ihtimalle Kanada."

Barkın yavaşça kafasını salladı. "Ben ayarlarım biletini. Babam gönderir,"

"Gerçekten mi?!" diye sordu Beren, bu kadar kolay olacağını düşünmemişti.

"Gönderir, siniri geçti ya... Ne istersen yapar yine."

Beren sevinçle koltuğun köşesinden abisine eğilip yanaklarını sıkıştırıp öptükten sonra Ezgi'yi de öptü. Çığlıkla karışık mırıltılar çıkarırken sevinçle oturduğu yerden kalktığında Ezgi'nin artık büyümüş olan karnını da öptü. "Özlemeyecek misin bizi?"

"Of abi ya! Duygusallaştırma hemen! Eskiden de geliyordum sürekli! Yine geleceğim, hem bir dahaki sefere bebekte doğmuş olur. Beni biraz unutursunuz zaten,"

"Şöyle konuşup durma Beren," dedi Barkın, sert bir sesle.

"Hem geldiğimde elim kolum dolu gelirim... Halası ona en güzel şeyleri alır da gelir," Beren dizlerinin üzerinde yerde yükselerek Ezgi'nin karnına doğru konuşuyordu. "Sonra bildiğim her şeyi ona da öğreteceğim. Babasını sinir edeceğiz, sonra dedesini. Hem de iki dedesini de." Beren gülmeye başladığında Ezgi'de gülüyordu. "Adı ne olacak? Hala karar vermediniz mi?"

"Maalesef," dedi Ezgi, oflayarak. "Aslında annemin adını koymak istedim, annem izin vermiyor."

"Hangi annen?"

"Defne annem,"

Beren gözlerini kısarak Ezgi'ye baktığında gülmemek için kendini tutuyordu. "Ay sen ne yılışık bir gelinmişsin... Göze mi girmeye çalışıyorsun?" diye sordu Beren, eğlenerek. Barkın'da gülerek ona eşlik etmeye başladığında Ezgi gözlerini devirdi.

Defne ismini koymak istiyordu, Defne hiç düşünmeden hayır demişti. Kendi hayat öyküsü oldukça ızdıraplıydı ve düşünceleri yüzünden bebeğin ismine kendi ismini verilmesi hoşuna gitmemişti. Sonuçta Defne adını ona annesi vermişti. "Kimsenin gözüne girmeye çalışmıyor benim karım," dedi Barkın, Ezgi'nin bozulduğunu anladığında belinden tutup onu kendine çekmişti.

"Iy, ben gidiyorum."

"Damat yok diye kıskanma bizi," Barkın, Beren ayağa kalktığında konuşup onunla uğraşmak istemişti.

"Elimi sallasam ellisi, ne demek yok." dedi Beren, gülerek. Onlara bakmadan salondan çıkarken abisinin sinirli sesini duydu. "Kırarım o elini,"

"Kırsana,"

"Geliyorum bak!" Barkın, Beren ile uğraşmaya devam ederken ikisi de gülüyordu.

Beren merdivenlere doğru yönelip hızla yukarı çıkmaya başladığında abisine cevap vermekten vazgeçmişti. Üst kata geldiğinde koridorda ilerleyerek rastgele bir kapıyı açtı. "Oha ya!" dedi Kutay ve Sezin'i görür görmez.

Onların da yatakta birbirlerine sarılarak film izliyorlar gibi görünseler de Beren kapıyı açar açmaz ikisi de birbirlerinden ayrılmıştı. "Bu ne ya?! Çiftleşmeye mi geldiniz buraya?"

"Ne diyorsun kızım, bağıra bağıra konuşmasana!" dedi Kutay, kaşlarını çatarak.

"Dağ havası bizim ayılara iyi geliyor değil mi Sezoş?" Beren, Kutay'ın ona çıkışmasını umursamadan kapıdan içeriye birkaç adım attı. "Beren... Attırma bak tepemi,"

"Of," Beren kaşlarını kaldırıp söylendiğinde yatağın uç kısmına oturup uzandıktan sonra bir elini çenesine dayayarak Sezin'e baktı. "Dilan'la aranız nasıl? Neyin olacak yani senin?"

"Eltim,"

"Iy... Elti mi? O zaman bende mi eltisi oluyorum? Kerim benim de kardeşim ya,"

"Kerim abin sayılır senin," dedi Kutay, sert bir sesle.

"Ne abisi ya... Bu arada bana hala bir hediye gelmedi? Atabeyli'ler bana çok şey borçlu! Ben olmasam Kerim öylece bakınıp duracaktı, kız kurusu gibi oturacaktı Erhan amcanın yanında." Kutay'ın hoşuna gitmiş gibi gülmeye başladığında "Ne istiyorsun?" diye sordu.

"Sana çanta ayırdım, mağazadan alırım ben, senin ödeyeceğini söylerim. Çokta pahalı değil,"

"En son benim düğünümde aldırdığın ayakkabıyı unutmadım Beren," dedi Kutay onu uyarmak ister gibi.

"Ne var yani? Yaptıklarım paha biçilemez. İki ayakkabı aldım diye ağlama şimdi. Neyse... Eee Sezoş? Eltinle uğraşıyor musun?"

"Ay Beren... Ne uğraşacağım canım, Dilan iyi kız." dedi Sezin, ciddiyetle.

"Herkes sen mi kızım?" Kutay yine araya girdiğinde Beren gözlerini devirdi. "Of... Eğlenmeyi de bilmiyorsunuz. Neyse Dilan benim de eltim sayılacağı için ben uğraşırım onunla." Beren yataktan kalkıp kapıya ilerlerken onlara döndü. "Kilitleyin kapınızı, herkes sizi görmek zorunda değil. Ayrıca bu oda Birkan abimlerin değil miydi?"

"Herkes kafasına göre takıldı işte."

Beren kaşlarını kaldırıp indirdikten sonra Kutay ve Sezin'in odasından da ayrılarak koridordaki tüm odaların kapılarını açıp odalara bakmaya devam etti. Babaların ve eşlerinin dışarıda olduğunu biliyordu. Sadece annesini görememişti.

Bir üst kata daha çıktı. Anne ve babasının odasının bu katta olduğunu biliyordu, yine de her yeri kontrol ederek yukarıya çıkmak istemişti.

Bu sefer diğer odaları umursamadan anne ve babasının odasının kapısını açtı. Annesinin toplanmış yatağın üzerinde yattığını gördü. Kapıyı sessizce kapatıp odaya girerken Defne'nin sırtı kapıya dönük olduğundan uyuyup uyumadığını anlamaya çalışıyordu. "Anne?" diye fısıldadı Beren, onu uyandırmak istemiyordu.

"Beren?!" Defne onun sesiyle yattığı yerde irkildi. Birkaç saniye sonra arkasını dönüp Beren'i gördüğünde derin bir nefes alıp yatakta doğruldu. Beren, annesini uyandırdığını anladığında yavaş adımlarla yatağa doğru yaklaşmaya başladı.

"Uyuyor muydun?" Defne, baş ucundaki bardağa uzandıktan sonra kuruduğunu düşündüğü dudaklarını ıslattı. Hafif uykusunda Beren'in sesini duyduğu için kendini yine kabuslarından birini göreceğini düşünmüştü. "Gel kızım, içim geçmiş öyle." dedi Defne, birkaç yudum aldığı suyunu yine baş ucuna koyduktan sonra sırtını yatak başlığına yasladı.

Beren yatağa uzanıp başını annesinin bacaklarının üzerine koydu. "Ne yaptınız? Dışarıda mıydınız?" Beren başını dizlerinin üzerine yerleştirir yerleştirmez saçlarını okşamaya başlamıştı Defne.

"Yok, mutfakta oturuyorduk."

"Canın mı sıkıldı anneciğim? Abinlere söyleyeyim de sana-"

"Canım sıkılmadı, seni görmek istedim sadece." dedi Beren, hızlıca.

Beren, evdeki herkesi iyi tanırdı. En çok annesini tanıyordu. Evdeki herkes ile her şekilde uğraşabilirdi. Sadece annesine kıyamazdı. Herkese düşkündü ama annesine olan düşkünlüğü daha başkaydı. Annesi evde diğer herkesin olduğu gibi öfkelenmezdi. Fazlasıyla merhametliydi.

Ondaki değişikliği anlıyordu. Babası evlendireceğini söylediğinden beri annesi farklı davranıyordu. Nedenini de biliyordu. Defne sakin, kendi halinde biriydi. Babasının inadını kırabilecek kişinin Defne olmadığının ve ondan bilerek uzak kaldığının farkındaydı. Beren kesinlikle bir şey söylerdi ve Defne'nin bunu yapacak gücünün olmadığını bilirdi. Bir şey yapamayışı annesini daha fazla üzecekti. Bu durum onu bazen rahatsız hissettirse de bir şey demiyordu. Sadece annesinin üstüne gitmek istemiyordu.

Beren'in düşünceleri doğruydu. Beren doğduğundan beri kendini suçlardı Defne. Bu durumda da kendisinden başka hiç kimseyi suçlu görmüyordu. Elinde değildi, ailenin dışındaki herkes onu suçlamıştı. Kamranoğlu artık ses çıkarmıyordu belki, Defne'nin ona benzemediği aşikardı fakat yaşananlar Defne'ye ağır travmalar bırakmıştı. Annesinden ona geçen lanetten bahsetmişlerdi, kızını da bununla suçlamışlardı. Dışarıdan gelen tüm sesler, Defne'nin sesini bastırmayı başarmıştı. Annesinin Defne'ye söylediği sözler bile hala kulaklarından silinmemişti. Sadece o seslerle yaşamaya alışmıştı.

Madam'a olan korkusu hiç dinmemişken şimdi geri dönmüştü. Hayatı boyunca başta çocukları olmak üzere herkesin hayatı için endişelenirken şimdi sona yaklaştığını düşünüyordu. Üstelik Defne'nin ve evdeki diğer kadınların haberinin bile olmadığı kural uygulanmıştı. Bu kadar büyük bir sırrı kızından saklarken yüksek dozda sakinleştirici kullanıyordu.

"Anne, babamın sana aşık olduğunu nasıl anladın?" diye sordu Beren birden. Defne'nin kaşları çatılmıştı. Beren'in kendisine ilk defa bunu sormuş olması onu şaşırtmıştı. Aşk hayatının nasıl gittiğini Defne bilirdi. Bunu merak edeceğini hiç düşünmemişti.

"Hiç anlamadım ki," dedi Defne, kızının saçlarını okşamaya devam ederken. Beren'i sorgulamak istememişti. Bir yandan da Baran'ın aşkını itiraf edip etmediğini düşünüyordu. "Hep bildim."

"Nasıl yani?"

"Baban... Anlatmıştım ya, beni bir yerde köşeye çekip tanışmak istemişti. Ondan öncesi de vardı tabii. Konuşmamıştık ama hep karşılaşır, bakışırdık. Babanı ilk gördüğümde bakışlarından bile anlamıştım. Üstelik aşkın ne olduğunu bilmiyordum,"

Beren'in yüzü düşmeye başladığında annesinin yüzünü görmüyor oluşuna sevinmişti. Defne huzur veren sesiyle anlatmaya devam ederken Beren gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. "Ama baban diğer herkesten farklı bakıyordu bana,"

"Peki bakışından anlamasaydın nasıl anlardın?"

"Tavırlarından. Beni korumak için elinden geleni yapardı. Hep yanımda durdu, hiç karşıma geçmedi. Kendini bile tehlikeye atardı,"

"Tavırlarından da anlamasaydın?" Beren'in sorusunu sorduğunda Defne dayanamamıştı. "Ne oldu sana? Sormazdın sen,"

"Merak ettim," dedi Beren omuzlarını silktiğinde. Defne dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra derin bir nefes aldı. "Dedim ya, ben hiç anlamadım babanın bana aşık olduğunu. Hep bildim. Zaman geçtikçe onun aşkını gördüm. Aksini hiç düşündürtmedi. Fark edemediğim zamanları da olmuş, geçmişe ne zaman dönüp baksam hep babanın aşkını görüyorum."

Beren bacaklarını kendine çektiğinde bir elini de annesinin dizine koyup rahatça yatmaya devam ediyordu. "Her duyguyu benimle yaşar, ben üzüldüğümde o daha çok üzülür. Ben sevindiğimde benden daha çok sevinir. Benim içinde aynı şey geçerli. Ama onun daha çok sevdiğinin farkındayım, onun aşkı çok büyük. Onu her gördüğümde aklımda olumsuz olan her şey siliniyor."

"Senin çalıştığın zamanlarda seni özlüyor muydu? Ülke ülke geziyormuşsun ya?" Defne belli belirsiz gülümsediğinde aklına geçmiş geliyordu.

"Çok özlerdi,"

"Hiç gitme demedi mi?"

"Çok," dedi Defne uzatarak. "Ama benim yapmam gerektiğini bildiğinden çokta üzerimde durmazdı. Onun yerine ben nereye gitsem peşimden gelirdi." Defne bu sefer iç çeker gibi nefes aldı. "Beni sevdiğini hep söylerdi,"

"Hala söylüyor anne," dedi Beren, soğuk bir sesle. Defne'yi güldürmüştü.

"Hala söylüyor... İlk başlarda babanı istememiştim, olmaz demiştim-"

"Ne yaptı onu reddettiğinde?"

"Hiçbir şey. Söylemeye devam etti. Hiç susmazdı aslında ama söylemediği zamanlarda hareketleriyle söyledi... Benim en büyük şansım önce baban sonra sizlersiniz."

Beren buruk bir şekilde gülümsedi. Babası da annesi de hep böyle söylerdi. "Baban çok güzel sever, sizleri de öyle seviyor."

"Biliyorum. Ama bazen senin gibi göremiyorum,"

"Ne demek o?"

"Ne bileyim... Beni evlendireceğini söyledi ya. Sanki benden vazgeçmiş, sıkılmış gibi düşünmüştüm. Belki de kurtulmak için söylüyor. Koruma iç güdüsünden böyle kurtulmak istiyor olabilir."

"Öyle söyleme, nasıl böyle düşünürsün Beren?" dedi Defne, ağlamak istiyor olsa da kendisini tutuyordu. "Babanın senin için yapmayacağı hiçbir şey yok. O ne yapıyorsa bil ki senin için yapıyor. Baban o senin... Senin göremediğin her şeyi o görüyor, bilemediğini biliyor. Senin için kötü olacak hiçbir şeyi yapmaz... İnan bana, zamanla onu anlayacaksın."

"Kendisi sana böyle aşık olmuşken beni nasıl evlendireceğini söyleyebilir ki? Hiç mantıklı gelmiyor."

"Belki sende benim gibi aşktan kaçıyorsundur, o da kendi gibi aşık olmuş birini bulacaktır?" dedi Defne, çoktan bulduğunu bilse de böyle konuşmak zorundaydı.

Beren'in kaderi belliydi aslında. Sadece birisi bunu önceden bildirmişti. Yine de Beren'in bu yolda yapması gereken seçimleri vardı. Çoğunu seçmişti. Şimdi farklı bir yol ayrımındaydı.

"Gerek kalmadı," Beren homurdanır gibi söylediğinde artık oyununa başlaması gerektiğini düşünmüştü.

"Ne demek o?" diye sordu Defne, cansız bir sesle. Heyecanlanacağı bir şeydi fakat ilaçları yüzünden bazı hislerini kaybetmiş gibiydi.

"Ben buldum birini... Tabii biraz daha tanıyacağım," Beren konuşurken zorlandığını fark etti. "Şimdiden söyleyeyim dedim. Zamanı geldiğinde sizi de tanıştıracağım."

"Kimmiş? Nasıl birisi?"

Beren uydurup bir şeyler söyleyebilirdi. Yorgun hissettiğini düşündü, bu oyun sevmeyerek oynayacağı bir oyun olacağını biliyordu. Bu yüzden zeki bir şekilde lafı çevirmeye çalıştı. "Çok şanslı... Sebebi belli, Beren Sanberk yüzünden."

"Orası öyle tabii... Önemli olan şey... Sen de şanslı mısın? Onun şanslı oluşu seni etkilemeyecek." Beren göz kapaklarını yavaşça düşürüp gözlerini kapattı. Annesine hak vermişti.

"İşte bende şanslı mıyım onu göreceğim,"

Defne bir şey söylemedi. Beren'in babasına inat bunu yapacağını herkes bekliyordu. Ses çıkartmayacaklardı, Baran'ın bir an önce devreye girmesi gerekiyordu.

Aralarında ne geçiyor bilmiyordu ama Baran'ın bakışları ona tanıdık geliyordu. Bu yüzden kızının şanslı olacağından şüphesi yoktu. Defne, tıpkı Çetin için endişelendiği gibi Baran içinde endişeleniyordu.

Kamuran haklıydı, geçmiş yeniden yaşanıyordu sanki.

Geçmişteki roller herkese aynı şekilde dağıtılmamıştı, hikayeyi kimse Beren'in tarafından görmüyordu. Defne ne olursa olsun aşkının peşinden gitmişti, Beren ise annesinin peşinden gitmediği bir yerdeydi.


☾ ☾ ☾

Akşam yemeklerini yerken Emir, Beren'in bacağını bir kere daha bacağıyla itti. Beren sonunda elindeki çatalı bıraktı. Herkes ikinci ya da üçüncü bardağını içiyordu. Alkolün yeterli geldiğini düşündüğünde Beren sırtını dikleştirip çaprazında masanın baş köşesine oturmuş babasına döndü. "Baba,"

"Evet prensesim,"

Babasının keyifli olduğunu gördüğünde Beren'de gülümsemişti. "Hazır herkes buradayken bir duyuru yapmak istiyorum." Şımarık bir şekilde kadehini eline alıp bıçakla kadehe vurarak tiz bir ses çıkarırken Sevda araya girdi. "Hayatım, sana bakıyoruz zaten."

Beren elindekileri masaya bıraktığında bakışlarını herkesin üzerinde gezdirdi. "Babamın evlenmem için söylediği çağ dışı serzenişleri biliyorsunuz... Beni yıllardır bununla tehdit ederken gerçekleştireceğini keskin bir dille söylemişti."

Hepsinin ifadesi bozulurken Çetin istemsizce boğazını temizledi. "Kendisi benim bu şekilde akıllanacağımı, sorumluluk sahibi olacağımı düşünüyordu. Bende düşündüm... Taşındım... Evlenmeye karar verdim!" Kimseden ses çıkmayınca Beren devam etti. "Tamam zaten babamın dediğini yapacağını biliyorduk. Ama onun yerine ben birini buldum. Sonuçta bana ya sen bul ya da ben bulacağım demişti." dedi Beren, kaşlarını kaldırıp babasına bakarken. "Ben de buldum sanırım!"

Kimseden hala ses çıkmayınca Beren gözlerini devirip Hande'ye döndü. "Sağ ol Hande, bu en mutlu günümü mahvettin," dedi omuzlarını düşürerek. Hande'ye zaten şaşırmamaları için bilerek önceden söylemişti.

"Ay ne yapayım ya?! Salağın birini bulursun diye tetikte olsunlar, belki vazgeçerler diye dedim!" Hande hızlı bir şekilde yalan söylerken Kutay araya girdi. "Levent mi yani? O çocuğun salak olduğunu bilmeyen kaldı mı? Baran'dan da dayak yemiş... Sen nasıl ona tav oldun Beren? Hiç senlik değil,"

"Ne Levent'i ya! Tutturdunuz Baran dövdü diye!" dedi Beren, herkes mekanda dövdüğünü biliyor olsa da aslında evde dövdüğü an daha fenaydı. "Levent arkadaşım diyorum ya!" Levent, Beren'in pişmanlığı olmuştu. Aslında onun bilinen kötü şöhreti babasını vazgeçirmek için güçlü bir silah olabilirdi ama yediği dayaktan sonra yanında tutmayacağını hepsi biliyordu. İnandırıcı gelmeyeceğini bildiğinden bu işten vazgeçen Beren olmuştu. "Sizinle sonra tanıştıracağım. Henüz kendim tanışıyorum." dedi Beren, olmayan damadı anlatmaya başlamıştı.

"Kim? İsim ver?" Birkan sertçe araya girdiğinde Beren duruşunu dikleştirdi.

"Kendisi yabancı."

Baki sinirle arkasını yaslandı. "Olmaz o iş. Yabancı damat mı olur..."

"Bende yabancı gelin olacağım Baki amca ya! Niye olmaz?! Annemde yabancı gelin! Babamda yabancı damat bir bakıma!" dedi Beren, kendisini savunurken. Çetin işi karışacağını düşünerek araya girdi.

"Yabancı demek." dedi Çetin, Beren'i onaylar gibi. "Burada mı yaşıyor?"

"Hayır. Kanada'dan arkadaşım-"

"Kim?" diye atladı Hande, Beren'in neredeyse bütün arkadaşlarını biliyordu.

"Sen tanımazsın Hande. Arkadaşımın arkadaşıydı. Uzun işler... Nasıl tanıştığımızı sonra anlatırım." Hande gözlerini kısıp rakı bardağına uzanırken Beren'in yalan söylediğinden şüphelenmeye başlamıştı bile.

"Sen buradasın... O orada... Şimdi de gideceğim mi diyeceksin yoksa?" dedi Çetin, Beren'e dönerek. Beren'in ifadesi babasını duyduğunda yumuşamış, hızlıca kafasını sallamıştı. "Ne olur gideyim baba! Hem döndüğümden beri hiçbir şey yapmadım! Bir olayı duymadınız!-"

"Peki peki... Bir git, gez bakalım," Çetin onu onayladığında Beren çığlık atıp sandalyesinden kalkarak babasının boynuna sarıldı. "Gerçekten mi?!" Çetin'de kızına sarıldığında kafasıyla onayladı. Zaten onu göndermeyi kendisi de istiyordu. Madam onlarla uğraşmaya başlayacağını en azından görüşeceğini bilirken bir de Beren yüzünden diken üzerinde olmak istemiyordu.

"Ne yapacaksın gidince? Gidip evlenecek misin? Deli deli iş yapma," dedi Barkın, babasıyla kardeşi sarılırken. "Saçmalama abi ya..." Beren, babasından ayrılıp yerine oturdu. "Daha tanışacağım, tatillere gideriz... Değil mi?" diye sordu Beren, masada sadece büyüklere bakıp izin alır gibi sormuştu.

"Tanımadan evlenilmez canım," dedi Zerrin, Beren'e hak verir gibi.

"Ne diyorsun Zerrin? Elin çocuğuyla gezip dolaşacak mı yahu?!" Erhan sinirlendiğinde Zerrin'e dönmüştü.

"Ya Erhan amca! Bu masada evli bir şekilde oturan herkes tatile gidip eğlenmediler mi?! Onlar sürekli gezdiler!"

"Aynı şey mi canım! Onlar arkadaşlardı. Sen ne olduğu belirsiz-" dedi Soner'de Erhan'ın arkasından konuşurken Beren iyice gerilmişti.

"Sizin haberiniz yoktu tabii onların sevgili olduklarından! Onlar insan görmemiş gibi evde bulduklarına aşık oldular. Ben Emir'e mi aşık olacaktım?!"

Meltem ve Sevda gülmeye başladığında Sezin şansını denemek ister gibi lafa girmiş fakat söyleyeceği şey yüzünden herkesi germişti. "Bir Emir mi var canım? Hande, Yağız'ı buldu. Yağız'ı biliyoruz... Kerim'de Dilan'ı buldu... Sende bulurdun belki tanıdık bir yüz?"

Sözleri Beren'i de germişti çünkü aklına Baran'ı getirmişti. Diğerlerinin neden gerildiği belliydi. Emir ise ablasına dişlerini sıkmış, Beren'in görmeyeceğini bildiğinden imalı bir şekilde kaş göz ediyordu. Fakat Sezin kaşlarını kaldırmış, Beren'in ne söyleyeceğini diğerleri gibi merakla bekliyordu. "Kim tanıdık yüz?"

"Ay kim olacak Beren? Cihan diyecek halim yok ya... Baran var."

"Baran mı?!" dedi Beren, sert bir sesle. "Olur Sezin abla, yarın istemeye gidelim birde."

Kutay ve Birkan kendilerini tutamayıp gülmeye başladıklarında Beren hızlanan kalp atışlarını duyabiliyordu. "Niye canım? Babalarınız konuşurdu işte... Anlaşırlardı." dedi Meltem, araya girerek. Kızına sanki destek çıkıyordu.

"He anlaşırlardı anne... Baran abide evlenilecek kız arıyordu. Leyla teyzeyle Dinçer amcaya, bana eli yüzü düzgün helal süt emmiş kız bulun diyormuş zaten." dedi Emir, sıkıntısını konuşarak atmaya çalışıyordu.

"Eğer öyle dediyse Beren'i bulamazlar zaten,"  Hazal gülerek konuştuğunda Beren masaya doğru eğilerek Hazal'a baktı. "Neyim varmış benim Hazal abla?!"

"Hayatım Emir'in söylediği şey, düzgün oturaklı biri demek. Sen yerinde mi duruyorsun?"

"Nereden biliyorsunuz ki? Belki Baran abi yerinde duramayan seviyordur," dedi Hande, pis bir şekilde gülerek. Anlaşılan alkol onun kanına girmişti.

"Ben size söyleyeyim Baran abi nasıl seviyor-"

"Höyt!" Erhan, Emir'i susturduğunda Emir gözlerini devirip arkasına yaslandı. "Ne biçim konuşuyorsunuz yemek masasında!"

"Beren," dedi Defne, sonunda sessizliğini bozarak. "Tabii ki tanımadan birini bizim karşımıza getirme. Söylediklerimi unutma... Onun ne kadar şanslı olduğu değil. Senin ne kadar şanslı olduğun önemli. Zaten bir kadın ne kadar şanslıysa, yanındaki de o kadar şanslı olur."

"Beren mantık evliliği yapacak gibi gözüküyor anne," dedi Ezgi, Defne'ye dönerek. Beren gözlerini devirdi. "Nereden biliyorsun? Belki aşık oldum?"

"Sen?" dedi Emir, Beren'e bakarak. Beren'in yalan söylediğini bilmesine rağmen lafına tepkisiz kalamamıştı.

Beren bir cevap veremeden Hande araya girdi. "Beren aşık olur, yarın unutur." Masada gülüşmeler yükseldiğinde Kerim dilini damağına vurarak ses çıkarmaya başladı. "Uğraşmayın benim arkadaşımla! Laf edip duruyorsunuz ama... Aramızda aşkı ilk önce Beren görüyor. Son olayda yine bunu kanıtladı." dedi Kerim, kendisi ve Dilan'ı bir araya getirdiğini söylemeye çalışıyordu.

"Teşekkürler Kerim." Beren omuzlarını düşürdüğünde Kerim'e zoraki cevap vermiş olsa da sinirleneceğinin farkındaydı. "Yani ben olmasam! Hepiniz hala babalarından annelerinden kaçıp gizli gizli buluşup aşk yaşamaya çalışan zavallılar olacaktınız!" dedi öfkeyle. "Hande'yi bile yanlışlıkla Yağız ile birleştirdim!"

Doğru söylüyordu Kerim. Her şeyi ve herkesi görebiliyordu ama Baran Kamranoğlu'nu göremiyordu. En azından emin olamıyordu. İçine sürekli şüphe düşürmeyi başarabiliyordu. Herkese dokundurduğu sihirli değneği, sanki kendisinde bir işe yaramıyordu. Kerim'in sözü ona böyle düşündürtmüştü.

☾ ☾ ☾

"Of... Kerim," dedi Hande, ağlamaklı sesiyle Kerim'i görür görmez yanına ilerlemeye başlamıştı. Kerim havanın soğukluğundan dolayı kamelyanın içindeki ısıtıcıları çalıştırmış, sandalyelerin birinde oturuyordu. Bir yandan da içiyordu.

Hande ise pencereden onu görmüş, yanında onunla hem dalga geçen hem de ona aldırmayan Emir ve Beren'e dayanamayarak soluğu Kerim'in yanında almıştı.

"Yağız gelemeyecekmiş. Babasının misafirleri gelmiş, onlarla ilgilenmek zorundaymış!" Hande, Kerim'in yanındaki sandalyeyi çekip oturduğunda Kerim sıkıntıyla ofladı. "Hande, sence sorun bu mu?"

"Olmadığını biliyorum. Ne yapalım ama Kerim?! Bana kalsa ben on kere söylemiştim... Bu artık Baran abinin sorunu."

Kerim elindeki boş bardağı masanın üzerine koyduktan sonra arkasına yaslandı. "Haber verdin mi Baran abiye? Gideceğini de söyledin mi?" diye sordu Kerim, ona dönerek. Hande hızla kafasını salladı.

"Söyledim."

"Ne dedi? Ne yapacakmış?"

"Ben söyledim, tamam dedi sonra beklemeden telefonu kapattı suratıma."

"Söyler mi dersin artık?"

"Bilmiyorum ki, geç bile kaldı." dedi Hande, omuzlarını silkip.

"Beren bizi affeder mi?"

"Bende bunu soruyorum hep... Başka seçeneğimiz yoktu ki, bizim elimizde değildi... Yine de direndik ama Çetin amcanın dinlemeyecekti."

"Zoruma gidiyor... Herkesin eli kolu bağlı. Çetin amcanında öyle. Şu kadından bir an önce kurtulsalar... Beren hiç öğrenmeden bu iş bitse gitse..."

"O kadından kurtulsalar bile evlilik bitmeyecek. Kurallarda varmış. Birde vasiyet işi... Saçma aslında. Bu yüzden belki de Beren bozar."

☾ ☾ ☾


Dağ evine giden yolun geniş virajlarını almaya devam ediyordu Aziz. Arka koltukta Dilan ve Baran vardı.

Baran Hande ile konuşurken Kamuran'ın ısrarıyla eve gelmiş, ailecek yemek yeniyordu. Öğrendiklerini her zamanki gibi kendisine saklarken Dilan abisinin huzursuz ve gergin tavırlarını görüp zorla öğrenmeyi başarmıştı.

Yanına gitmek Baran'ın fikriydi. Ona söyleyecek gücü kendinde bulamıyordu. Sanki basit bir şeymiş gibi etrafındaki herkes ona ne yapması gerektiğini söylüyordu. Bir cümleydi. Baran o cümlenin içinde kullanacağı kelimeleri bile bulamıyordu. Basit değildi, onunla diğerleriyle konuştuğu gibi duygusuz bir şekilde konuşamazdı. Duygularını onunlayken yaşıyordu.

Oraya gidip sadece onu görmek istemişti. Evliliği söylediğinde onu kaybedeceğinden korkuyordu fakat Beren'e bir şey söylemeden de onu kaybettiğinin farkındaydı. Onu gördüğünde her zamanki gibi her şeyi unutmak istemişti, onu görmeyeli yirmi dört saati geçmişti ve deliler gibi özlediğini hissediyordu.

Bugün tüm işlerini, toplantılarını erteleyerek sabahın erken saatlerinde Dilan'ı yanına alarak yola çıkmıştı. Söyleyemeyeceğini biliyordu. O sadece onu özlediği için yanına gelmek istemişti.

"Abi... İyi misin?" diye sordu Dilan, Baran parmaklarını dudaklarına götürmüş sadece camdan dışarıyı izliyordu. Neredeyse bir saattir yoldaydılar ve Baran hiç konuşmamıştı.

Baran'ın sessizliğine alışkındılar, Dilan bu seferki sessizliğinin aynı olmadığını biliyordu.

Dilan'ın sesiyle düşüncelerinden ayrılmış gibi boş bir bakışla ona döndü. "İyiyim, ne oldu?"

"Hiç," dedi Dilan, kafasını iki yana sallayarak. "Bunu duymaktan sıkıldın ama... Ne yapacaksın?"

"Bilmiyorum," Baran kalçasını öne itip rahatlamak istiyormuş gibi oturduğu koltukta yayıldığında Dilan dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ben konuşayım mı abi? Evlendiğinizi değil... Sadece senin onu-"

"Sen karışma," dedi Baran sertçe, kaşlarını kaldırarak.

"Beren'i herkes anlatıyor abi... Ya seni hiç görmezse? Belki yardıma ihtiyacı var-"

"Karışma dedim."

Baran ilk defa böyle hissediyor olabilirdi. Yine de aptal değildi, Beren kendisine aşık olsaydı herhangi bir yardıma ihtiyacının olmayacağını da biliyordu. Onunla böyle konuşuluyor olması bile Baran'ı güçsüz hissettiriyordu. İşte çıkmaz sokağındaki duvarı buydu. Söylese ne olacaktı ki? Söylemediğinde bile önemi yoktu onun gözünde.

"Abi yanlış anlama ama Dilan-"

"Sesini kes Aziz!"

Baran etrafındaki herkesi susturdukça içindeki yangını büyüyordu. Birilerinden yardım almak onu sadece zayıf hissettirdiği için ona uzatılan elleri görmezlikten geliyordu. O ise elini sadece Beren'e uzatmış, tutsun diye bekliyordu.

☾ ☾ ☾


Baran geleceğini sadece Çetin'e haber vermişti. Emir hariç evdeki herkes çoktan uyanmıştı. Defne ve Meltem salonda sabah kahvelerini içerken Beren, Hande ve Kerim mutfakta hem laflıyor hem de yardım ediyorlardı. Diğerleri ise kahvaltıyı beklerken odalarından çıkmamıştı.

"Ay! Yanmış mı!" diye söylendi Beren, Nebahat'in aceleyle fırını açtığını gördüğünde. "Yanmış mı Neboş?! Üçüncü kez yapmayacağım artık... Dolaptaki hazır böreği çıkarın!" Beren konuşmaya devam ederken omuzları düşmeye başlamıştı. "Benim yaptığımı söyleyelim ama olur mu?" dedi sesini alçaltıp, nazik bir şekilde konuşmuştu.

"Yanmamış yanmamış, az daha kalsa yanıyormuş! Unutma dedim ya sana!"

"Of Neboş unutmuşum işte!" dedi Beren, Kerim'in yanından kalkıp yaptığı böreğe bakmak için Nebahat'in yanına ilerledi. "Ay çok güzel olmuş! Ben yaparsam böyle oluyor işte... Yine çok-"

Kapının sesiyle susmuş etrafına bakmıştı. "Kim bu? Bir şey mi istediniz?" diye sordu Beren afallayarak. Herkes buradaydı. Ancak adamlardan biri istenilen bir şeyi getirmiş olabilirdi.

Melahat boşluğa düşmüş gibi "Yok," dediğinde Beren merakla mutfak kapısına ilerledi. Arkasından Kerim ve Hande'de onu takip ediyordu.

"Kim ayol? Ne oluyor?" Meltem'in sesi koridorda yükselirken Beren kapının koluna uzanıp kapıyı hiç beklemeden açtı.

Karşısında Baran'ı gördüğünde istemsizce sırtını dikleştirdi. "Ne işin var burada?" diye sordu Beren, aralanan dudaklarıyla.

Hande'nin hıçkırdığını duyduğunda bakışlarını Baran'dan çekip Hande'ye çevirdi. "Ne oluyor ya? Hande niye ağlıyorsun?" Hande'nin dudak kenarları aşağı bükülmüş, gözlerinden yaşlar akarken kafasını iki yana salladı. Baran'ın haberi alır almaz gelmiş olması aklına Yağız'ı getirmişti. "Ben... Konuşamayacağım... Hoş geld- Hoş geldin Baran abi!" Kerim ne olduğunu anladığında Hande içeri girerken sıkıntıyla nefes vererek Hande'nin omzundan ittirdi.

"Günaydın," dedi Baran, çatık kaşlarıyla sanki Hande'yi anlamaya çalışıyordu.

Beren onun arkasından Aziz ve Dilan'ı gördüğünde kaşlarını kaldırıp indirdi. Kerim'in Dilan'ı çağırdığını düşünmüştü. "Beren bunlar-"

"İçeri girin, mutfak solda. Sevda teyze seni seviyor sanırım Dilan, kahvaltıya yetiştiniz." Beren kapının önünden çekilirken elinde yine torbalarla gelen Aziz'e yol vermiş, Aziz hızlı adımlarla içeri girerken arkasından Dilan ve Baran girdi.

"Hoş geldiniz, gün aydı şimdi!" dedi Kerim, sevinçle. Beren gözlerini büyüttükten sonra devirip onlar içeri girdikten sonra kapıyı kapatıp tekrar onlara döndü. Kerim ve Dilan'ın birbirlerine sarıldığını gördüğünde heyecanla Baran'a baktı.

Baran ise kardeşine değil ifadesizce Beren'e bakıyordu. Yüzünde bir ifade olmayabilirdi ama içeride ne yaşadığını Baran biliyordu. "Gençler işte... Ne saygı ne edep var!" dedi Beren, abartılı bir öfkeyle alay ederek söylenirken Kerim ve Dilan Beren'i umursamadan birbirinden ayrıldı.

"Gel mutfakta neler hazırlıyorlar," Kerim, Dilan'ın elinden tutup koridorda sürüklerken Beren'de Baran'a döndü.

"Hadi gel bizde mutfağa gidelim, ben börek yaptım." Beren adımını attığı gibi Baran kolundan tutup onu durdurduğunda istemeden kolunu tutan eline baktı Beren. "Ne oldu?"

"Ne günaydın var ne hoş geldin... Misafirin değil miyim artık?" dedi Baran kollarını biraz açarak. Beren ifadesini düzgün tutmaya çalışıyordu. Misafir kelimesi onu heyecanlandırmıştı fakat sebepsiz bir heyecan değildi.

"Hoş geldin," Beren ona doğru yaklaşıp kollarını Baran'ın omzuna doğru yükselttiğinde Baran bunu bekliyormuş gibi Beren'i sertçe kendine çekti. "Ve günaydın," dedi Beren, konuşmaya devam ederek.

Baran yüzünü onun boynuna doğru eğerek Beren'in kokusunu içine çekerken belli belirsiz dudaklarını boynuna değdirmesi Beren'in içinde bir şeylerin kıpırdanmasına sebep olmuştu. Baran'ın belinde hissettiği elleri yavaş yavaş aşağı inmeye başladığında Beren hızlıca ondan uzaklaştı. Baran kokusunu bile istediği gibi içine çekememişti ama Beren acele davranıyordu. "Hadi hadi! Kahvaltı hazırlıyordum ben," Baran'ın kolunu tutup koridorda sürüklemeye başladığında Meltem teyzenin tiz sesi yine duyuldu. "Ay kim gelmiş ayol! Beren!"

"Dilan, Baran, Aziz!" dedi Beren, tüm gücüyle bağırıp Meltem'e sesini duyurmaya çalışıyordu.

Baran kolunu Beren'den çektiğinde olduğu yerde durdu. Beren ona döndüğünde "Bir selam verip geliyorum," dedi kafasıyla sesin geldiği yeri işaret ederek. "Sen yaşlısın demek, saygı edep hala duruyor." Baran dudaklarını birbirine bastırıp koridorda yönünü değiştirdiğinde Beren umursamadan mutfağa ilerlemeye devam etti.

O mutfağa girerken Melahat ve Aziz torbaları kilere götürmek için ayrılıyorlardı. "Hande nereye kayboldu?" diye sordu, mutfağa girer girmez. Kerim ve Dilan'ın masada oturuyor olduğunu gördüğünde mutfakta Hande'yi görememişti.

"Odasına çıktı herhalde,"

"Aman," dedi Beren, yüzünü ekşiterek. Daha sonra ifadesini düzeltip kafasını iki yana sallamaya başladı. "Kerim sende valla... Abisinin yanında sarılmalar falan. Aştın kendini!"

"Abim kıskanmaz öyle," Dilan araya girdiğinde Beren'in kaşları belli belirsiz çatılmıştı.

Kerim ise Beren'in söylediği şeyden rahatsız hissederek kendini savunmak ister gibi konuştu. "Nişanlım ya kızım, ne diyecek?"

Beren ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırdığında ikisinin art arda konuşması canını sıkmıştı. "Ay tamam be! Bir şey demedim! Birkan abim, Hande ve İlkay sarılırken bile laf ederdi, aklımda kalmış." dedi Beren. Birkan, Hande'nin ablasıyla evli olduğu için Hande'ye de kendince abilik yapardı.

Onların yanına oturmak için masaya ilerlerken Nebahat ve Fatma sofrayı hazırlamak için mutfaktan çıkıyordu. "Hem Dilan senin dilin uzamış! Sen bizim evin yeni gelinisin. Sevda teyze çok tatlı olabilir ama senin dört tane kayınvaliden var sayılır. Annem, Sevda, Meltem ve Zerrin. Meltem'e çok dikkat et, insanın ayağını kaydırır."

"Beren, uğraşma kızım ya! Yok öyle bir şey Dilan," dedi Kerim, daha sonra Dilan'a dönerek. "Dikkat edeceğin bir kişi var bu evde, o da Beren."

"Benim dediklerime inan Dilan," Beren gözlerini büyüterek masanın üzerine biraz daha eğildi. "Erkek o, kadın savaşını bilemez... Ayrıca Sezin... O var ya... Çok fenadır! Yıllardır evin tek geliniydi... Şimdi sen geldin. Dün ne kadar telaşlı görünüyordu değil mi Kerim? Yemekte neler söylediğini anlatmıyorum." Kerim gözlerini devirerek sıkıntıyla nefes verdiğinde Beren bakışlarını Dilan'dan çekmiyordu. "Meltem ve Sezin... Anne ve kızı... Seni harcayabilirler."

Beren gözlerini kısmaya başladığında masanın üzerinden çekilerek sandalyesine yerleşirken Kerim Beren'in arkasında yanlarına doğru ilerleyen Baran'ı gördü. "Kim harcayacak benim kardeşimi?" diye sordu Baran, yarım yamalak duyduğu şeyi soruvermişti.

"Ay Baran!" dedi Beren, korkmuş gibi. Dilan onun hızlıca değişen ifadesine şaşırsa da belli belirsiz gülümsedi. "Dilan bana değişik değişik şeyler anlatıyor. Evin yeni gözdesi ben olacağım diyor! İlgiyi üstümden çekecekmiş!" Beren sandalyesinde Baran'a dönerken Baran çoktan onun yanına gelmiş başında dikilir gibi durmuştu.

Dilan hayranlıkla Beren'i izlemeye devam ediyordu. "Dilan mı yapacakmış bunları?" diye sordu Baran, keyifle. Abisinin keyifli sesi Dilan'ın ifadesini silmeye başladığında kalp atışlarını da yavaşlatmıştı. "Evet! Senin bana aşık olduğunu da ağzımdan kaçırdım, az kalsın saçıma yapışacaktı!"

Dilan'ın tükürüğü boğazına kaçmış gibi öksürmeye başladığında abisine bakmaya çalışsa da Baran gözlerini tek bir yere odaklamış, kimseyi görmüyordu. Baran onun söylemlerine alıştığından bir yorum yapmadığı gibi Dilan'ın şaşkınlığına da herhangi bir şey söylememişti.

Kerim ise Beren'i duyduğunda dudak kenarlarını memnuniyetsiz bir şekilde yukarıya itti. Görünüşe göre Dilan Beren'i hala tam olarak tanıyamamıştı ama Kerim ne döndüğünün farkındaydı. "Beren uçan kuşun bile ona aşık olduğunu söyler," dedi Kerim, araya girerek.

Beren gülmesini bastırmaya çalıştı. "Bak Kerim'i de kandırmaya başlamış işte Baran! Saçma sapan konuşuyor! Sen bilmiyorsun Kerim saf salak bir şeydir!" Beren telaşlı bir sesle konuşurken kollarıyla Baran'ın karnına sarıldı.

"Bak sen,"

Zorlukla yutkundu Dilan. Eliyle masanın altından Kerim'i dürtüyordu. Kerim'in, Baran'daki bu bariz farkı anlamayacağını biliyordu yine de dikkat etmesi için onu uyarmaya çalışıyordu. Aslında hepsi Beren'in alay ettiğinin farkındaydı. Dilan abisinin duygularını fark edeli çok olmuştu ama ilk defa bu kadar belirgin bir şekilde görüyordu. Abisinin tepkilerine, Beren'e verdiği karşılığa üstelik Beren'in ona sarılışına bile ses çıkarmamış olmasına şaşırıyordu. Sesli bir tepki vermemek için aralanan dudaklarını kapatıp dişlerini sertçe sıktı. "Dilan benden de intikam almak için benim saf arkadaşımı kesin parmağında oynatacak ya!" Beren korkmuş gibi konuşmaya devam ederken Dilan ikisi arasında nelerin yaşandığını merak etmekten kendini alamamıştı. Ayrıca çok şey kaçırdığını hatta kaçırdıklarını düşünüyordu. Bunu kesinlikle diğerlerine anlatacaktı.

"Beren!" dedi Kerim, sertçe araya girerek.

"Ne?! Saf salak değil misin?" Beren, Baran'dan ayrılırken Kerim aslında sadece Baran'ın ona ayak uyduruyor oluşuna şaşırmıştı. Beren ilk zamanlarda Baran'ın sinirini bir hayli bozuyor gibi gözüküyordu.

Beren hala aynı Beren idi ama karşılarında başka bir Baran'ı görüyorlardı.

"Bak Beren-"

"KAVGA MI EDELİM KERİM MİLLETİN İÇİNDE?! KAVGA MI EDELİM ŞİMDİ UZAYLILARIN YANINDA?!" Kerim dilini damağına vurup ses çıkarırken Beren gülmeye başladığında oturduğu sandalyeden kalkarak tezgaha ilerledi. "Bu böyle Baran abi, doktor kendi halinde takılsın diyor,"

Beren yüzünü alayla buruşturduktan sonra bakışları Kerim'den Dilan'a kaydığında tekrar gülmeye başladı. "Ya Dilan! Şaka yaptım canım, kimse uğraşmaz seninle... Dün Sezin'e söyledim ama seviyor sanırım seni. Uğraşmaz merak etme." dedi Beren, Dilan'ın kendisini ciddiye aldığını düşünüp keyiflenmişti. Halbuki Dilan hala abisine şaşırıyordu, ona söylenenleri daha iyi anlamıştı. Beren gerçekten insanı yoldan çıkarıyor diye düşündü. İlk tanıştıklarında Birkan sürekli bunu söylerdi.

Kapı açıldığında Defne ve Çetin aralanan kapının ardında gözüktü. "Günaydın babacığım, börek yaptım... Hem de senin en sevdiğini!" dedi Beren, anne ve babasını gördüğünde. Çetin heyecanla kollarını iki yana açarak Beren'e ilerledi. "Ah benim küçük divam! Niye yordun kendini?" Beren babasına sarılırken Defne'de ikisini gülümseyerek izliyordu. "Görüyor musunuz benim kızımı? Sabah erkenden kalkmış, babasına kahvaltı hazırlıyor!"

"Günaydın," dedi Barkın içeri girerken. "Ooo... Kamranoğulları, hoş geldiniz." Barkın, Baran ve Dilan'ı gördüğünde kaşlarını kaldırıp babası ve Beren'in yanından geçerek onların yanına ilerledi.

Dilan az önceki şaşkınlığını hala atamamışken Barkın ve Baran'ın sakince tokalaşmasını izlerken istemsizce Kerim'i yine dürtüyordu. Fakat bu seferki şaşkınlığına Beren hariç mutfaktaki herkes katılmıştı. Baran ve Barkın'ın en son kavga ettiklerini hatırlıyorlardı. Barkın, Birkan hariç kimseye Baran ve aralarında geçen sohbeti anlatmamıştı.

"Hoş bulduk Barkın abi," dedi Dilan, Barkın'ın uzattığı yumruğa o da yumruğunu tokuşturmuştu. Çetin sonunda Beren'den ayrılıp hafifçe çatılmış kaşlarıyla Baran'a döndü. "Aferin aferin," dedi mırıldanır gibi. "Hoş geldiniz,"

"Hoş bulduk Çetin amca-"

"Of! Herkesle selamlaşana kadar akşam olacak şimdi! Diğerleri neden gelmedi Dilan?"

"Hayırdır? Kamuran'ı mı özledin kız?!" Barkın, Beren'e alay ederek araya girdiğinde ona doğru ilerleyerek kafasını kolunun altına sıkıştırdı.

"Çok özledim!" dedi Beren, abisine ayak uydurmak istiyor gibi ağlamaklı bir sesle konuştu. Dalga geçmeye devam edeceklerini anladığında Defne araya girdi. "Şşş, Barkın? Çok ayıp oğlum, hadi sıkışmayın burada. Salona geçelim, gelirler şimdi aşağıya."

Barkın ve Kamuran'ın yıllardır süren kavgalarından dolayı ikisi bir araya gelmezlerdi. Bunu bildiğinden Baran kimseyi çağırmamış sadece Dilan'ı yanına almıştı. Herkes gelmemelerindeki sebebin bu olduğunu biliyordu. Barkın ve Kamuran oldukça öfkeli iki karakter olduğundan mutlaka birisi ağzını tutamazdı, bu sefer yanlarında Beren'de olacaktı. Kimse bunu tehlikeye atamazdı.

Barkın, Beren'in saçlarını karıştırdıktan sonra kolları arasından onu serbest bırakıp kapıya yöneldiğinde Kerim ve Dilan'da masadan kalkmışlardı. "Baran gelmiyor musun?" diye sordu Barkın, Beren'de fırını açmış böreğiyle ilgilenirken yan gözle Baran'a baktı.

"Geleceğim," dedi Baran, cebinden çıkardığı sigara paketini gösterdiğinde Barkın bir şey demeden diğerleriyle birlikte mutfaktan çıktı. Beren ve Baran mutfakta yalnız kaldığında Beren ellerine fırın eldivenini taktıktan sonra böreğini fırından çıkarırken gülmeye başlamıştı.

"Neye gülüyorsun yine?" diye sordu Baran, merakla. Sandalyeye oturmuş, hızlıca sigarasını yakmıştı. Beren omuzlarını silkip "Hiç," diyerek umursamaz bir tavırla yaptığı böreği tezgaha bıraktı.

"Söyle,"

Elindeki fırın eldivenlerini tezgahın üzerine bıraktıktan sonra yaptığı böreği dilimlere ayırmaya başladı. Bir tabak çıkarıp dilimlemeyi yarıda bıraktığı böreğini tabağa koyup eline de bir çatal alarak Baran'ın yanına ilerledi. "Sana gülüyorum," dedi Beren, yanındaki sandalyeyi çekerken. Oturduğu yerde ona doğru dönerek

"Aşıksın işte bana, beni görmek için bahane uyduruyorsun." Beren alay ederken çatalının kenarıyla böreği kestikten çatalını batırıp yaptığı böreğe baktıktan sonra Baran'a doğru uzattı. "Tadına bak bakalım, nasıl olmuş... Beğenmezsen söyleme ama rol yap. Sonra mutfağa küsüyorum,"

Baran sigarasını kendinden uzaklaştırırken kısılmış gözleriyle Beren'e döndü. "Zehirlemezsin herhalde?" diye sordu. Beren omuzlarını düşürdükten sonra gözlerini devirdi. "Zehirlemek mi?" Çatalını Baran'a biraz daha yaklaştırdıktan sonra dudaklarına bakıyordu.

"Tarzım değil, ben büyülerim... Zehirlemem."

Baran çatala doğru yaklaşırken belli belirsiz sırıtıyordu. "Doğru," dedi mırıldanarak. Beren hala sabırsızlanır gibi çatalı biraz daha ona yaklaştırmaya çalışırken beklemediği bir şekilde Baran dudaklarını ona doğru uzatarak dudak kenarına dudaklarını bastırdı. Dudaklarını biraz beklettikten sonra geri çekilmeye hazırlanırken Beren'in alt dudağını ısırdı. Alt dudağını hafifçe kendine çektikten sonra Beren'den uzaklaşıp tekrar arkasına yaslanırken Beren ifadesizce ona bakıyordu.

Sigarasından bir nefes çekerken o da Beren'e döndü. "Tadına bak demedin mi?" Beren dilini damağına vurup ses çıkardıktan sonra ağzından nefes aldı. Boşluğuna geldiğinden ne düzgün bir tepki verebilmişti ne de Baran'ı ittirebilmişti. "Delirdin herhalde Baran? Böreğe dedim!" dedi Beren, telaşla fısıldayarak.

"Delirdim,"

"Yalnız olduğunda delir madem!" dedi Beren, kaşlarını çatarak. "Herkes burada biliyorsun değil mi?" Baran yarım kalan sigarasını masanın üzerinde duran küllüğe bastırırken bir kolunu kaldırıp Beren'in oturduğu sandalyenin üzerine koydu. Tam bir şey söyleyecekken Beren sanki kimse onları duysun istemiyor gibi fısıldamaya devam ediyordu. "Benden kimse hesap soramaz," dedi yüzünü buruşturup, sesini kalınlaştırarak Baran'ın taklidini yapıp diyeceği şeyi tahmin etmeye çalışıyordu.

"Bak bu taklit işin canımı sıkıyor,"

"Bir daha rahatsız olacağım bir şey yapma sende!"

Beren tabağı masaya bıraktıktan sonra kalkacakken Baran elini onun dizlerinin üzerine yerleştirdiğinde Beren oturduğu yerden kalkamadan Baran'a baktı. "Rahatsız mı ediyorum seni?" dedi tekrar Beren'in yüzüne yaklaşırken.

Beren yüzünü ondan uzaklaştırırken ellerini onun elinin üzerine koyup itmeye çalışıyordu. "Baran ya! Vallahi çığlık atarım!" Beren oturduğu yerde geriye yaslanmaya devam ederken Baran sırıtarak ondan uzaklaştı. Onun tedirginliği hoşuna gitmişti, Beren'e Beren gibi davranmaya devam ediyordu. "Ne oluyor sana?! Nerede olduğumuzu fark eder misin?" dedi Beren, yalnız olsalar bu hallerini seveceğini biliyordu ama içeride herkesin olduğunu bilmek onu germişti.

Baran elini ondan çekerken umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti. "İstersem az sonra masada bile öperim seni,"

"Aynen, sıkar o biraz." dedi Beren, kaşlarını büzüştürüp alay eder bir tavırla. Cümlesi sanki ağzından kaçmış gibi oturduğu yerde doğruldu. "Tamam tamam... Anladım... Of... Sakın saçma sapan bir şey yapma," Beren onunla uğraşmaktan hızlı bir şekilde vazgeçerken Baran keyiflenmiş gibi belli belirsiz gülümsüyordu. Bu tavrının işe yaradığını düşünüyordu.

"Belli olmaz..."

Beren kalkacağı sırada Baran'ı duymuş, yine oturduğu yerde kalmıştı. "Ne demek belli olmaz ya?!"

"Masada öpmek istersem öperim," dedi Baran, onunla uğraşmaya devam ederek.

Aslında Beren'de umursamazdı. Hatta masada bir olay çıkacak olması hoşuna bile gidebilirdi. Çünkü o her işten bir şekilde sıyrılmayı başarır hatta kendisi yerine sadece Baran'ı yakardı. Fakat şu an yeni bir dramayı kaldıracak halinin olmadığını biliyordu. Tüm izinleri almış, işlerini halletmişti ve gidecekti. Baran'ın yeni bir olayla bunu bozma ihtimalini göze alamıyordu.

"İyi bende gelmem yanınıza, sende kimi bulursan onu öpersin. Barkın abimi öp bakalım," Beren kendini tutamadan konuştuğunda Baran'ın umursamaz ifadesinin silinişini izliyordu. O an fark etmişti. "Senin bu taklit işinde benim canımı sıkıyor Baran," dedi sinirlenerek. "Bana ben gibi davranırsan... Elbet bir gün götünde patlar. Çünkü bana da öyle oluyor." Beren sanki onu bu işten vazgeçirmek için konuşurken bu sefer ayağa kalkmıştı.

"Başarılı olduğumu düşünüyorum,"

"Başlarda öyle oluyor," dedi Beren, omuzlarını düşürerek. "Sonra bir patlıyor..."

"Beni öp o zaman," Beren sabreder gibi nefes aldığında kafasını eğmiş Baran'a bakıyordu.

"Sen bir şey mi yiyip içtin gelirken ya? Ben böyle mi yapıyorum hem-" Beren hararetli bir şekilde konuşurken bacaklarının arkasında Baran'ın ellerini hissettiğinde duraksadı.

Baran gibi kendisine sabır gösterememişti.

Bir eliyle Baran'ı çenesini sıkıp dişlerini sıkarak ona eğildi. "Oyun oynamak istiyorsan, sana öyle oyunlar oynarım ki... Bu sefer delirmek yerine aklını bir kenara koyarsın." dedi Beren, sinirle dişlerini sıkarak. Aslında gerilmişti fakat gerginliği öfkeliymiş gibi gözüküyordu.

"Dediğine çokta uzakta değilim,"

Beren diyecek bir şey bulamamıştı. Üstelik hala rahat rahat konuşması onu biraz sinirlendirmişti. Kendi ağına düşmüş gibiydi. Cevap vermek yerine Baran'ın yüzüne eğilip dudaklarını sertçe onun dudaklarına bastırıp geri çekildi. "Al, oldu mu?" Elini Baran'dan çekip doğrulmak istediğinde Baran onun elini yakalayıp Beren'i kendine çekti.

Ona karşı koyup elini kurtardıktan sonra geriye çekilmek istese de Baran bu sefer ayağa kalkıp Beren'in üzerine yürümeye başladı. Beren'in sırtı duvarla buluştuğunda sıkıştığı için telaşlanmıştı.

Nefesi hızlanırken Baran ellerini duvara yaslayıp Beren'i kollarının arasına sıkıştırdı. Beren bu sefer dizlerini kırıp kollarının arasından kaçmayı düşünürken Baran aklını okumuş gibi hızlıca kollarını aşağı indirdi.

Beren, heyecanı gittikçe artarken birden bacağını masaya doğru uzatıp ayağıyla masada duran vazoya sertçe vurduğunda cam sesiyle birlikte güçlü bir çığlık attı. Baran'ın kolunu ittirdikten sonra mutfağın ortasına doğru koşup tezgahın önüne geçip Baran'dan uzaklaştı.

Saniyeler sonra mutfağın kapısı açılmıştı bile. "Ne oluyor?!" Barkın aralanan kapının ardında gözüktüğünde hiç beklemeden içeri girerken arkasından Kerim ve Kutay'da içeri girdi. "Ay Baran ya! Ödüm koptu!" dedi Beren, baş parmağıyla üst dişini geriye doğru iter gibi hareket yaptığında diğerleri de yerdeki cam kırıklarını görmüştü.

"Kolu bacağı uzun olunca... Nasıl hareket edeceğini bilemiyor herhalde," dedi Beren, sırtını diğerlerine döndüğünde sadece Baran'ın görebileceği şekilde orta parmağını ona doğru kaldırdı.

Baran sinirle dişlerini sıktığında Barkın tekrar konuştu. "Hey Allah'ım ya... Böyle çığlık mı atılır Beren?!"

"Aman kuzularım! Çıkın hadi çıkın!" Beren, Nebahat'in geldiğini duyduğunda onlara doğru döndü. "Baran vazoyu kırdı Neboş! Nazar vardı herhalde."

"Bir yerinize batmasın... Hadi masa hazır, geçin hadi masaya... Hadi yavrularım, doyurun karnınızı..." Nebahat elini sallayarak onların mutfaktan çıkmasını beklerken Baran'da masanın yanından uzaklaşarak kapıya ilerlemeye başladı.

"Kusura bakmayın... Açlıktan oldu herhalde," dedi Baran, Beren'e bakarak. Diğerleri çoktan mutfaktan çıkmış, aralarında konuşmaları uğultu olarak mutfakta duyuluyordu. "Neyse ki masaya geçiyoruz," Baran kaşlarını kaldırıp Beren'e imalı bir şekilde konuştuğunda Beren ona yol verir gibi önünden çekildi.

"Beren hadi götür sende böreğini!" dedi Nebahat, masadaki cam kırıklarını toplamaya başlamıştı.

"Getir getir..." Baran mutfaktan çıkacağı sırada tekrar Beren'e dönmüştü. O orta parmağı göstermeseydim keşke, diye geçirdi Beren içinden. "Tadına bakalım, nasıl olmuş."

Beren'in dudakları aralanmış, şaşkınlıkla Baran'ı izlerken Nebahat'in yersiz konuşması kulaklarında yükseldi. "Tadı güzel olmaz mı Baran Bey oğlum! Benim kuzum pek marifetlidir maşallah!"

Baran gözleriyle Beren'i süzdükten sonra alt dudağını dişledi. "Bende öyle düşünüyorum, kesin güzeldir." Baran gözden kaybolurken Beren öylece kalmıştı.

Tedirgin ve heyecanlıydı ama Baran'ın bakışları ve davranışları bir yandan da onu alevlendirmeyi başarıyordu. Sebebinin Baran olduğunun farkındaydı. Onun yerine bir başkası olsaydı çoktan hesabını kapatmış olacağını biliyordu. Kendisi gibi davranması hoşuna gidiyordu, aslında tam kendisi gibi davranmadığını da düşünüyordu. Sadece ateşini gösteriyordu. Oyunlarına onu da alıştırmış olması hem de ona katılıyor olduğu için mutsuz değildi. Keyifli bir oyundu ama istemediği bir yerde oynanıyordu.

"Tövbe yarabbim! Gitmedin mi sen daha?!" dedi Nebahat, arkasını döndüğünde Beren'i gördüğü için irkilmişti.

"Neboş sen götürsene böreği, ben gitmeyeceğim."

"Niye? Git kuzum... Hem babanın tabağına sen servis edersin," Nebahat camları bırakıp tezgaha ilerledikten sonra tepsideki böreği hızlı hızlı kesmeye başladı. "Bak babanın sinirleri de geçmiş... Güzel güzel oturursunuz... Babanda mutlu oluyor kuzum," Nebahat kendi kendine söylenirken dilimlediği böreği sunum tabağına el çabukluğuyla yerleştirip tabağı Beren'e uzattı.

Beren omuzlarını düşürdüğünde tabağı Nebahat'ten aldı. "Of ya," dedi mırıldanarak.

"Ne oldu canım sana?! Böreği yaparken neşeliydin ya?"

"Aman Neboş! Sende ne diye konuşuyorsun? Tadı güzel olmaz mı Baran Bey?!" dedi Beren, abartılı bir şekilde Nebahat'i taklit etmeye çalışırken.

Nebahat'in umurunda olmamış, arkasını dönerek cam kırıklarının olduğu yere doğru ilerlemeye başlamıştı. "Gelmişler yine sana! Yürü hadi bir şeyler ye," Nebahat, Beren ile en iyi şekilde başa çıkabilen sınırlı kişilerin arasındaydı.

Beren oflayarak mutfaktan çıkarken kalp atışlarını duyabiliyordu. Baran'ın da oyunlarına karşılık veriyor oluşunun hoşuna gittiğini düşünse de bunu tekrar düşünmesi gerektiğini kendine not almıştı.

Diğerlerinin olduğu salona yaklaştıkça uğultulu sesleri netleşmeye başlamıştı. Beren salona girer girmez masaya bakıp istemsizce gözlerini devirdi. Beren'in oturacağı sandalyenin yanında her zaman Emir otururdu fakat hala uyuduğu için Baran oraya geçmişti. "Bakın bakın! Sabahtan beri uyuyordunuz ben börek bile yaptım!" dedi Beren, yüksek sesiyle diğerlerinin sesini bastırdığında tüm dikkatleri üzerine çekerek masaya yaklaşıyordu.

"Yoksa hazır mı? Yine yaptığını yakıp hazır böreği ben yaptım diye-"

"Kutay abi ya!" Beren omuzlarını düşürerek masanın üzerinde börek için ayrılmış boş alana elindeki tabağı bıraktı. Baran onun sandalyesini çektiğinde sandalyeye oturdu. "Hani öyle şeyler konuşmayacaktık?"

Masadakiler gülmeye başladığında Çetin araya girdi. "Uğraşma benim kızımla Kutay. Hazır bile olsa onun yaptığı başka oluyor!" Beren babasına bakıp gülümsedikten sonra tabağına masanın üzerindeki şeylerden doldurmaya başladı. Çok konuşarak dikkat dağıtırsa Baran'ın bir şey yapamayacağını düşünüyordu.

Masanın baş köşelerinde Çetin ve Erhan oturuyordu. Beren ise babasının çaprazında, karşısında annesi yanında ise Baran vardı. Baran'ın yanında Hande oturuyordu. Baran ve Hande'nin karşısında Kerim ve Dilan oturmuştu.

"Kerim ve Dilan düğünü ne zaman yapmayı düşünüyor?" diye sordu Beren, konu açarak. Sorusunu sorarken bakışlarını Erhan ve Sevda'nın üzerinde de gezdirmişti.

"Bilmiyorum ki, belli değil daha. Dinçer amcalarla da bir oturup konuşmak lazım."

"Daha konuşmadınız mı ya? Kerim sen her gece yatmadan önce kafanda bunu kuruyordun. Senaryolar yazıyordun ya... Şöyle ayağına basacağım diye... Bir tarih söyleyeceksin sadece," Emir'in sesi salonda yankılandığında ekoseli pijama takımlarıyla masaya doğru ilerlerken bir yandan da hala uyanmaya çalışarak gözlerini ovuşturuyordu.

"Ya Baki amca yemin ederim bu çocuğu geberteceğim günün birinde!" dedi Kerim, sinirle Baki'ye döndüğünde Baki her zamanki gibi gözlüklerinin üzerinden Emir'e bakıyordu.

"Geç bile kaldın oğlum,"

"Of... Durun sabah sabah ya!" Emir hala Baran ve Dilan'ın geldiğini fark etmemişti. Masanın etrafında dolanarak ilk önce ablası Sezin'i bulup zoraki açtığı gözleriyle sandalyede oturan ablasına sarıldı. "Sezin'im, günaydın." Masanın karşısına geçip Barkın'ın yanında oturan Ezgi'nin yanına ayaklarını sürüyerek ilerledi. "Ezgi'm günaydın... Ne yapıyormuş dayısının bir tanesi..." Ezgi'ye eğilerek sarılırken bir yandan da karnını okşayıp Ezgi'nin yanında oturan annesine yaklaştı.

"Meltem'im! Kraliçem! Validem! Hayatımın anlamı! Günaydın!" dedi annesine sarılıp öperek. Emir'in sabah rutini sayılırdı. Diğerleri kahvaltı etmeye devam ederken kimse Emir'in saçmalıklarıyla ilgilenmiyordu.

En son babası ile göz göze geldiğinde hala açamadığı gözleriyle somurtkan bir şekilde olduğu yerde bekledi. "Baba," dedi soğuk sesiyle. Beren kendini tutamayıp tatlı bir şekilde kıkırdadığında Baki dilini damağına vurarak ses çıkarmaya başladı. "Babaya gelince böyle günaydın deniyor! Ayıp ayıp!"

Emir, babasını umursamadan kendi yerine doğru ilerlerken bakışlarını yerden kaldırmadan Baran'ın sandalyesine doğru ilerleyerek oturmak için sandalyeyi kendine çekti. Sandalyeyi çekemediği gibi zorlandığını anladığında elini sandalyeden çekiverdi. "Anam! Ne zaman geldiniz?!"

"Akılsız bu çocuk," dedi Barkın, nefes verir gibi. Emir elini Baran'a doğru uzatırken Baran, Emir'in elini sertçe sıktı. "Hoş geldiniz ya... Haberi alınca duramadınız herhalde?" Emir, Baran'ın neden geldiğini anladığında konuşurken Hande'ye bakıyordu.

"Oğlum, sandalye getir kendine. Kahvaltıya otur hadi. Başladın zevzekliğe." Soner Hancızade, sert bir bakışla Emir'i susturmuştu. Emir dudaklarını birbirine bastırıp masadan uzaklaşırken Fatma'nın ona sandalyeyi getirdiğini gördü.

"Kız Yelloz Fatma! Gecenin köründe kapımı tıklatıp duran sen miydin?! Ne istiyordun gece gece?!"

Emir'i duyar duymaz Beren içtiği çayı püskürtmemek için eliyle dudaklarını bastırırken büyükler her zamanki gibi Emir'i ayıplamaya başlamıştı.

"Terbiyesiz! Kes lan sesini!"  dedi Erhan, sinirle. Beren çayından aldığı yudumu zoraki boğazından geçirebildiğinde hemen gülmeye başlamıştı.

"Tövbe tövbe!" Fatma mırıltıları eşliğinde Emir'e servis açmak için salondan çıkıyordu.

"Gülme Beren sende şuna! Ayıp ayıp! Hep senin başının altından çıkıyor Meltem!" Baki, sinirden kızarmış suratıyla konuşurken Emir'de umursamazca sandalyesini Defne ve Çetin'in arasına bırakıp oturmuştu.

"Utanma olur insanda! Al birini vur ötekine! Gülme kız! Terbiyesizler,"

"Of abi ya! Biz aramızda şakalaşıyoruz. Fatma teyze bir şey demiyor," dedi Beren, Emir ve kendini savunmaya çalışır gibi. Fatma tekrar içeri girdikten sonra elindeki tabağı ve çatal bıçağı masaya yerleştirmeye başladı. "Demeyin kuzularıma bir şey... Takılıyor onlar,"

"Aman Fatma teyze! Sustuğunuzdan oluyor zaten," Hazal araya girdiğinde Defne eliyle Emir'in sırtını sıvazlamaya başladı. "Ben biliyorum Emir'in neden keyifli olduğunu da... Neyse," dedi Hande, gözlerini devirerek. Beren gideceği için sevindiğinin farkındaydı.

Emir, Hande'ye dil çıkarttığında Beren gözlerini Emir'den çekip çaktırmadan Baran'a bakmaya çalıştı. Bir şey yapmayacağına emin olmuştu. Çünkü Baran her zamanki gibi sert bir ifadeyle sessizce oturuyordu. Az önceki alaylı hali kaybolmuş gibiydi.

Aslında Baran Emir'i görünce bir şeyi hatırlamış ve öfkelenmeye başlamıştı.

"Yani bana diyorsunuz da ayıp eden sizsiniz," dedi Emir, çoktan ağzına bir şeyler sıkıştırmaya başlamıştı. "Masada iki tane gelin adayının yanında..." Baran dişlerini sıkarak bakışlarını tabağından çekip Emir'e kaldırdığında Emir kimseyle göz göze gelmeden bir şeyler yemeye devam ediyordu. Beren'de öfkelenmiş, evlilik muhabbetini açacağını düşünerek nedensizce heyecanlanmıştı.

Emir sessizliği fark edip sonunda kafasını kaldırıp onu izleyen gözlerin hepsiyle buluşmaya çalışırken omuzlarını kaldırdı. "Ne oldu ya? Yalan mı?!" Çiğnediği patatesi yuttuktan sonra çenesini uzatarak işaret etti. "Kerim ve Dilan varya! Zaten düğün öncesi gerginler. Kerim hala gelinlik beğenmedi-"

"Dur Defne teyze! Vallahi geberteceğim!" Kerim bir hışımla ayağa kalktığında Beren öfkelendiğini unutmuş gibi tekrar gülmeye başlamıştı. Emir refleksle kafasını eğip Çetin'e doğru sokulmaya çalışırken Kutay ve Ezgi'de Beren'e eşlik ederek gülmeye başlamışlardı.

"Zevzek herif!" dedi Baki, sinirden elindeki çatalı ve bıçağı bıraktığında Dilan'da Kerim'i kolundan tutup aşağıya çekmeye çalışıyordu. "Durun çocuklar! Kerim, otursana oğlum. Bırak şaka yapıyor işte," Defne elleriyle Kerim'i durdurmaya çalışırken Kerim vazgeçerek yerine oturdu.

Kerim'in yerine geçtiğini anladığında Emir'de Çetin'in göbeğine sıkışmaya çalışmayı bırakarak kafasını kaldırmıştı. "Ne dedim şimdi ya!"

"Höyt!" diye bağırdı Erhan, Beren irkilerek sustuğunda Baran hala Emir'e bakıyordu. "Tamam artık, şımarıklığın bitsin Emir."

"Emir... İzmir'de Cihan ile giriştiğiniz bir kavga vardı hatırlıyor musun?"

"Hangisi Baran abi?"

"En aklında kalan."

"Valla en aklımda kalan..." dedi Emir, düşünürken. Daha sonra aklına gelen kavgayı herkese anlatmaya başladı. "Bakın şimdi, bir gün mekandayız Cihan ile. Yine yaşlar tutmuyor ama Baran abi içeri sokmuştu bizi. Neyse işte... Cihan'ın peşinden koştuğu kız vardı. Kızın etrafındakiler Cihan'ı dövecekti. Hep kavga olurdu zaten... Sonra bunlar iri yarı birini getirmişler. Ama öldürecek adam bizi! Adam yani bildiğiniz! Biz daha genciz o zamanlar..." Emir birden Beren'e dönerek göz kırptı. "Çıtır yıllarımız yani Beren'ciğim,"

"Ben hala çıtırım," dedi Beren, o da göz kırptığında Emir konuşmaya devam etti.

"Haklısın canım, sen şarap gibisin zaten... Neyse adam varya Baran abiden de iri yarı! Hulk gibi adam!"

"Of kısa kes Emir ya, bunaldım sesini duymaktan," dedi Hande araya girerek.

"Baran abi o adamı bir dövdü. Nasıl dövdüyse adamın elini bile kaldıracak zamanı olmadı. O dövülürken bizim kavgalı olduklarımızda kaçtı gitti... En aklımda kalan kavga buydu Baran abi." Emir sonunda Baran'a döndüğünde Baran onu onaylar gibi kafasını sallıyordu. Beren'de bakışlarını ona çevirdiğinde Baran'ın öfkeli olduğunu sonunda anlayabilmişti ama Kerim'e söyledikleri yüzünden öfkeli olduğunu düşünmüyordu.

"O adamı merak ettiysen... Hala yürüyemiyor." Baran soğuk sesiyle konuştuğunda bu sefer Kerim kıs kıs gülmeye başlamış, Emir'in dudak kenarları geriye itilmişti. Baran'ın kendisine verdiği mesajı anlamıştı. "Geçmiş olsun," diye mırıldandı Emir, Baran'ın bakışlarından dolayı susmak zorunda kalmıştı.

"Beren ve Emir'e Küçük Orgeneraller der Erhan amcaları, herkese sabahtan akşama kadar sataşıp dururlardı." dedi Zerrin, ortamı yumuşatmak ister gibi.

"Çokta bir şey değişmedi anne, baksana hala büyüyemediler." Beren, Birkan'a gözlerini devirdiğinde Emir'de sıkıntıyla ofluyordu.

"Aman, siz eğlenmekten anlamıyorsunuz. Susayım bari! Siz niye geldiniz? Beren'e veda etmeye mi geldiniz yoksa? Haberler bizim evde çabuk yayılır. Annem ve Hande bu konuda yarışa girmiş gibiler." dedi Emir, uğraşmaya devam ederek.

Beren ifadesiz bir şekilde Emir'e döndüğünde neden bunu söylediğini sorgulayarak yine öfkelenmeye başlamıştı. "Nereye gidiyorsun Beren?" diye sordu Dilan, habersizmiş gibi yaparak.

"Kanada. Hem de birkaç gün içinde gitmeyi düşünüyorum."

"Ne birkaç günü canım... Acelen mi var sanki?" Erhan konuşurken Dilan araya girerek yeni bir soru sordu. "Kanada nereden çıktı? Gezmeye falan mı?"

"Sizinle tanışmadan önce oradaydım. Buraya nadir gelirdim-"

"Kaçmasaydık tanışamayacaktınız yani," dedi Hande, şımarmış gibi masadakilere bakarken Emir gözlerini devirdi. "Tanıştık ne oldu Hande?! O değil de keşke ben kaçmasaydım. Siz buluşacaksınız diye Londra'dan kalktım geldim."

"Aman öyle işte Dilan, sıkıldım artık. Oradaki arkadaşlarımı özledim. Ayrıca acelem var Erhan amca! Daha orada ev ayarlamam lazım, alışveriş falan... İşim çok."

"Vah vah... İşlere bak," dedi Birkan, Beren'e bakarak.

"Bunları ben bir telefonla ayarlarım, kolay şeyler." Soner, lafa girdiğinde Baki'de Emir'e bakarak sıkıntıyla ofladı. "Şimdi yakında benim oğlanda başlar gideceğim diye... Hande seni yine peşlerine mi taksak?"

"Hayır!" dedi Emir ve Beren aynı anda.

"Meraklınız değilim. Zaten kimse kusura bakmasın. Emir ve Beren'in arkasından koşturmak yorucuydu. Emir ve Beren'i ayrı yerlere gönderdiniz ama Beren yine yorucu olmaya devam etti. Günlerim onu aramakla geçiyordu." Beren ve Emir, Hande konuşurken göz göze gelmiş gülmemek için kendilerini tutuyorlardı. Çünkü Hande'yi atlatmak en kolay işleriydi.

"Bu sefer öyle Kanada'ya gittin diye ülke ülke gizlice gezmek yok Beren Hanım." dedi Çetin, bir anda Beren'e dönerek.

"Bunların ne halt yediği belli değil ki Çetin amca. Baksana Emir liseyi İzmir'de okudu... Dinçer amcalarla yakın olduğunu bile söylemedi. Cihan ile Serena'yı evlendirmiş, nikah şahidi bile olmuş... İnsan anlatır canım, şu arkadaşım şunlarla tanıştım falan diye." Sezin dilini damağına vurup çatılmış kaşlarıyla kardeşi Emir'e bakarken Beren sıkıntıyla ofladı.

"Evet abla," dedi Emir, Sezin'e dönüp. "Boş zamanlarımda nikah şahitliği yapıyorum." Emir soğuk sesiyle söylendiğinde Beren bu cümleyi daha önce nerede duyduğunu hatırlamaya çalışıyordu.

Emir'in daha önce alkollüyken yine böyle bir şey söylediğini hatırladığında neden bunu söyleyip durduğunu sormak için dudaklarını araladı. "Beren gitmeden bir parti verelim! Şöyle eski günlerdeki gibi!" dedi Hande, birden neşeli bir sesle konuştuğunda Beren'in bir şey soracağını anlayıp lafı değiştirmişti.

"Ne zaman gideceksin?" Beren aralanan dudaklarını kapattığında parti fikri hoşuna gitmiş, düşüncelerinden uzaklaşarak Dilan'ın sorusunu cevapladı. "En kısa zamanda işte. Bu hafta içinde bile gidebilirim aslında."

Baran yerinde rahatsızca kıpırdandı. Evliliği söylemek bile onu engelleyemezdi. Kalmasını istiyordu, aksi bir şey düşünülemezdi. Onun gidecek olması Baran'a bir neden olamazdı, Beren nereye giderse gitsin onu takip edebilirdi. Fakat onu nelerin beklediğini bilemediğinden ülkeden ayrılması çokta mümkün gözükmüyordu.

"Keşke gitmesen... Ne güzel düğün hazırlıklarını birlikte yapardık."

"Merak etme, ben geldiğim yere geri döneceğim sadece. Hazırlanma sürecinde yokluğumu hissetmezsin. Bir telefon yeterli. Düğününüzde de beni göreceksiniz."


☾ ☾ ☾

Kahvaltının sakin geçmiş olmasından dolayı Beren fazlasıyla memnundu. Üstelik uğraşmasına gerek bile kalmamış, Emir'den istememesine rağmen Emir dikkatleri dağıtmıştı.

Kahvaltıdan hemen sonra Baran gitmek istemesine rağmen ısrar üzerine kalmıştı. Çetin, Baki, Erhan ve Soner ile en üst kattaki dinlenme odasında kahve içerken bir yandan da Madam konuşuluyordu. Konuşuluyordu fakat ellerinde hiçbir şey yoktu. Madam herhangi bir girişimde bulunmadığı gibi ne yapacağı merak konusuydu. Baran'ın aldığı karara göre, Beren'i gittiği yerde takip edecek kişiler Baran'ın adamları olacaktı.

Defne, Meltem, Zerrin ve Sevda mutfağa geçmişlerdi. Herkes bir yere dağılmıştı. Dilan, Kerim, Emir ve Beren kendilerini salondaki koltuklara atmışlar, geri kalanlar ise hala yemek masasında oturuyordu.

Herkes sohbet ettiği için evin içinde tatlı bir gürültü vardı. Bu gürültünün üzerine kapı zili yükseldiğinde kapı ziliyle birlikte Hande'nin çığlıkları kulakları tırmalamıştı. "Yağız geldi ya! Kesin o! Sürpriz yaptı! Sonunda!"

Hande koşar adımlarla bir esinti gibi kapıya ilerlerken Emir onu izledikten sonra gözlerini devirdi. "Yemin ederim Hande gibi sevgilim olsa kanser olurdum," dedi sıkıntıyla oflayarak.

Hande'nin arkasından Birkan'da ağır adımlarla salondan çıkarken Beren hemen Dilan ve Kerim'e döndü. "Bak Dilan, bundan dolayı söylemiştim. Birkan abim Hande'nin ablasıyla evli sadece ama abime yetememişim gibi Hande'ye de abilik yapıyor. Kıskanıyor yani,"

Kerim, Beren'in söylediğine güldüğünde Dilan'da sırıtmıştı. "Anladım onu. Ama diyorum ya, abim hiç kıskanç değildir. Sen alışmışsın sanırım buna,"

"Beren söylüyoruz ya kızım! Kıskanmaz diyoruz, niye anlamıyorsun? Niye sorup duruyorsun ki?" Emir heyecanla araya girdiğinde Kerim sanki Beren'i savunmak ister gibi lafa atlamıştı. "Beren herhalde alışamadı hala... Hatırlıyor musunuz, ilk tanıştığımız zaman Beren Baran abinin bizi takip ettiğini sanıp laf etmişti." Üçü de Beren'e gülmeye başladığında Beren yüzünü buruşturup kollarını göğsünde birleştirdi.

"Bana da abin gitti sigara içebilirsin, abin seni kısıtlıyor ben kurtaracağım seni demişti." dedi Dilan'da Kerim'e eşlik ederek.

"Aman! Kurtardım işte yine! İkinizde birbirinize aval aval bakardınız ben olmasam!"

"Baran abi kıskanır mı ya... Kıskanacak durumu mu oldu adamın? Benden de hızlı... Hızır abiyle İzmir'de gecelerde takıldık, kadınlar üzerimize atladı resmen! Hızır abi yarış arabasından hızlı! E Baran abinin en yakın arkadaşı yani..."

Kerim ve Dilan ciddileşirken Dilan durumu toparlamaya çalışmak istemişti. "Saçmalama Emir. Abim öyle biri değil," dedi Dilan, soğuk bir sesle. Emir onun ne yapmaya çalıştığını anlasa da anlamazlıktan gelerek normal bir şekilde konuşmaya devam etti.

"Ne demek öyle biri değil ya? Dilan sende vallahi-"

"Emir!" dedi Kerim, onu uyaran bir ses tonuyla.

"Ne? Bana mı anlatıyorsunuz? Gerçi Dilan görmemiş olabilir. Ben gördüğümü anlatıyorum. Liseden beri tanıyorum. Bir iki gecemize katılmışlığı var, cennet gibiydi! Mesela Hızır abinin peşinde kadınlar koşar ama Hızır abi de koşuyor. Ama Baran abi gibilere üst segment deriz. Sadece kadınlar koşuyor. Kullan at yani. Hem Dilan kandırmayalım lütfen," dedi Emir, gözlerini büyüterek. "İzmir'de hepimiz gördük. Kadının elleri Baran abi-"

Beren herkesin aynı şeyi söylemesine artık şaşırmıyordu. Kendisi anlatılanlara tam olarak şahit olmamıştı ama farklı kişilerden benzer hikayeleri duymak artık onu rahatsız ediyordu. "Bakın kim gelmiş!" Hande'nin bağırtısıyla Emir susmuş, Beren'de nefesini tutmuş gibi nefes vermişti. "Hoş geldin Yağız,"

"Oğlum neredesin ya?! Al şu manitanı başımızdan, sen yokken bize sarıyor!" dedi Emir ayağa kalkarak Yağız'a sarılırken Beren hızlı adımlarıyla merdivenlerden inen Baran'ı gördü.

Birkan'da içeri girerken hızlıca ayağa kalkıp Yağız'a gülümseyerek sarıldı. "Hoş geldin tatlım," Beren ve Yağız birbirlerinden ayrılırken Yağız gözlerini kıstı. O sırada Beren kapının sesini duymuş, Baran'ın dışarı çıktığını anlamıştı. "Neredesin kızım sen?! Geldin göremedik, şimdi yine gidiyorsun."

Beren sıkılmış gibi bakışlarını Hande'ye çevirdi. "Hande bir şeyi ağzında tut ya!"

"Ayıp oluyor ya," Yağız, Dilan ve Kerim'e sarılmak için Beren'den uzaklaşırken Beren onlara döndü.

"Ben annemlerin yanına bir gideyim, geleceğim az sonra." Beren beklemeden kapıya ilerlemeye başladığında masadakilerde Yağız ile selamlaşmak için ayağa kalkmışlardı.

Beren adımlarını biraz daha hızlandırarak aceleyle kapıyı açtı. Baran'ın gideceğini düşünmüş olsa da arabasını diğer arabalarının yanında gördüğünde rahatlamıştı.

Dış kapıyı kapattıktan sonra ayakkabılarını giyinerek avludaki korumalarına yaklaştı. "Baran nerede?"

"Şuradan aşağıya doğru indi Beren Hanım." Beren, korumanın gösterdiği yerden ilerlemeye başladı.

Aşağı inerken Baran hakkında duyduğu şeyler zihninde dönmeye devam ediyordu. Yanıldığını kabullenmeye yakındı fakat nedenini anlamadığı bir şekilde bir yandan da inkar etmeye devam ediyordu. Amacına odaklanması gerektiğinin farkındaydı. Zihnini bu konu yüzünden meşgul etmemesi gerekiyordu, yoksa düşebilirdi. Ve biliyordu ki düşüşü, girdiği karanlıktan bile daha tehlikeli olacaktı.

Beren uzun ağaçların arasında ilerlemeye devam ederken Baran'ı düşündüğü yerde bulmuştu. Ağaçların altında masanın etrafına dizili olan tozlu sandalyelerinden birine oturmuş, Beren'e arkası dönük bir şekilde etrafa bakınıyordu.

Beren ondan yükselen sigara dumanını gördüğünde dudaklarını araladı. "Sigara içmek için mi buraya kadar yürüdün?" Baran hızlıca arkasına döndü. Onu birkaç saniye izledikten sonra tekrar bakışlarını manzaraya çevirdi. "Canın mı sıkıldı?" diye sordu Beren, ona yaklaşmaya devam ederek. Baran'ın düşünceli ifadesini gördüğünde sormak istemişti.

"Yok, bir sigara içeyim dedim." Beren ağaçların arasında kimsenin onları görmeyeceğini bildiğinden oturmak için Baran'ın oturduğu sandalyeyi seçmişti.

Sandalyenin köşesine oturduktan sonra Baran hiç beklemeden kolunu onun belinin etrafına sardı. "Burada kimse görmüyor demek," Beren kıkırdamıştı.

"Evet, bizde sigaraları burada içerdik."

"Neden geldin?"

"Sıkıldım ya... Yağız falan geldi... Hande hiç çekilmez şimdi," dedi Beren, yalan söyleyerek.

"Gideceğini bana neden hiç söylemedin?" Baran ellerini onun bacağının kenarında gezindirirken Beren'de bir kolunu Baran'ın omuzları üzerine uzatmış, elini kaldırıp istemsizce Baran'ın saçlarına dokunuyordu. "Kimseye anlatmadım ki, herkese dün söyledim. Ne oldu? Gitme mi diyeceksin?"

Baran yavaşça kafasını iki yana salladı. Ona söylediği şeyi hatırlıyordu. "Artık kaçmaktan, gitmekten bahsetme. Lütfen artık beni zorlayacak bir şey yapma." Anlamıştı. Beren'in onu dinleyeceği yoktu. Zaten diyecek bir şey bulamıyordu. Bildiğini ise söyleyemiyordu.

"Sordum sadece. Ne diyecektim ki?" dedi Baran, sigarasını yere atmıştı.

"Bilmem. Beni özlemeyecek misin?"

Baran kafasını ona çevirip bakışlarını da Beren'e doğru kaldırdığında Beren'de ona bakıyordu. "Gideceğini hiç düşünmemiştim. Benimle eğlenmekten bahsederken... Şimdi gideceğim diyorsun,"

Beren sırıtışını engelleyemeden konuştu. "Gittiğimde de eğlenebiliriz. Derdin bu mu?"

"Derdim falan yok," dedi Baran, bakışlarını Beren'den çekti.

"O halde beni de özlemezsin?"

"Sen özlemeyecek misin?" diye sordu Baran, güzel bir şey duymak ister gibi tekrar Beren'in gözlerine baktı.

"İlk ben sordum,"

Baran kafasını iki yana sallayarak sıkıntıyla nefes verdi. "Özlüyorum," dedi çenesini Beren'e uzatarak. Kendisini öpsün istemişti. "Sen yanımdayken özlüyorum hem de." Beren düşüncelerine daldığında Baran onun öpmeyeceğini düşünüp dudağını Beren'in göğsünün kenarında bir yere bastırdı. "Kaç kere daha söyleteceksin?"

"Gel," dedi Beren, birden oturduğu yerden kalkıp Baran'a elini uzattı. Bu sohbete devam edememişti. Çünkü rahatsız hissediyordu. "Sana bir şey göstereceğim,"

Baran onun lafı değiştirdiğini anlasa da neden böyle davrandığını da artık sorgulamıyordu. Yavaşça yerinden kalktığında Beren onu bileğinden tutarak çekiştirmeye başladı.

İki farklı zihin. İkisi de ters yönde çalışıyordu. Üstelik biri sadece karanlığa uygun bir zihindi. Aynı yere bakıyorlardı fakat pencereleri bambaşkaydı.

"Nereye?" diye sordu Baran. Beren onu biraz daha aşağıya doğru yürüttükten sonra bir yerden sağa dönerek ilerlemeye başladı.

"Kimseye söyleme ama, bizim evdekilerden başkası bilmiyor."

Baran'ı çekiştirmeye devam ederken geniş gövdeli uzun meşe ağacının önüne geldiklerinde Beren durup derin bir nefes aldı, rahatladığını şimdiden hissedebiliyordu. Baran'a arkası dönük olduğundan Baran onun ifadelerini görememiş, ağacı izlemekle meşguldü.

Beren tekrar ilerlemeye başladığında Baran'da onu takip etti. Ağacın etrafında döndüklerinde ağacın en kalın dalına kurulmuş, salıncağı gördü. Ağacın ardından aşağıya uzanan bir yokuş başlıyordu. "Dedem bizim için yapmış bu salıncağı," Beren iplerin bağlı olduğu tahtayı kaldırdığında tahtanın altına kazınan ismine baktı.

Çoktan Beren'e arkasından yaklaşmış olan Baran'da onun neye baktığını görmüştü. "Bak, abimlerle benim adım yazıyor. Bunu Birkan abim küçükken yapmış."

"Diğerleri neden bilmiyor?"

"Abimlerle sırrımız olsun istemiştik," dedi Beren. Kendisinin sır işini abarttığını düşündüğünde gözlerinin dolacağını hissetti. Birden tahtayı serbest bırakıp salıncağı iterek oturdu. "Beni sallasana,"

Baran bir şey demeden salıncağın tahtasına dokunduğunda Beren elleriyle ipleri kavradı. "Ben bazen kaçarım, çok düşünmek beni yoruyor çünkü. Kaçtığım yerlerden biri de burası olur." Baran, ses çıkarmadan onu itmeye başladığında Beren yüzüne çarpan sert rüzgarla birlikte gözlerini kapattı.

"Bu salıncak mı rahatlatıyor seni?"

"Evet," dedi Beren, burukça gülümseyerek. "Burada da dedeme bir şeyler anlatıyorum. Yaptığım her şeyi ona söylüyorum. İyi ya da kötü. Beni kim sinir ederse onu da şikayet ediyorum."

"Beni de şikayet ettin mi?"

"Daha seni anlatmam lazım ya," dedi Beren, omuzlarını düşürerek. "Önce anlatacağım, yoksa hemen benim tarafımı tutabilir."

"Sever mi beni?"

Beren'in kahkahası yükseldiğinde Baran'ın da ifadesi yumuşamıştı. "Büyük ihtimalle seni tanıyordur. Aslında anlatmama da gerek kalmayabilir."

"Bende öyle düşünüyorum, en azından adımı biliyordur." Baran'ın da kendisine eşlik ediyor oluşuna seviniyordu.

Dizlerini kırdıktan sonra ayaklarını yere sürmeye başlamış, Baran'da hemen onu durdurmuştu. "Bir gün onu göreceğim,"

"Ne demek bu?" dedi Baran, kaşlarını çatarak. Beren'de salıncaktan inerek ona dönüp omuzlarını silkti. "Bir gün hepimiz onun yanına gideceğiz Baran?"

"Böyle konuşma," Baran rahatsız olmuş gibi söylendiğinde Beren'e yaklaştı. Onun rahatsız sesi Beren'i güldürmüştü. "Niye? Korkuyor musun yoksa?"

Baran elini onun beline yerleştirip kendine doğru çektikten sonra diğer elinin parmaklarını da Beren'in rüzgardan karışan saçlarının arasına daldırdı. "Böyle konuştuğunu deden duysa o da kızardı,"

"O bana hiç kızmaz, bence yanında beni görmek için sabırsızlanıyor." Baran memnuniyetsiz bir şekilde dudak kenarlarını yukarı doğru kıvırdığında Beren kollarını onun boynuna doğru uzattı. "O beni o kadar çok seviyor ki, görmeden bile anlayabiliyorum. Hissediyorum beni sevdiğini. İyi de yapsam kötü de yapsam bana hiç kızmıyor."  Boynundaki kollarıyla Baran'a sarıldığında çenesini de ona doğru kaldırmıştı. "Beni hep destekliyor,"

Baran yüzünü ona eğip dudağını Beren'in alnına bastırdı. Onun dedesine olan düşkünlüğünü fazlasıyla özel buluyordu. "Bu yüzden böyle söylemem normal, bende onu görmek isterdim. Belki benden önce sen tanışırsın?"

"İllaki biri ölecek yani?" dedi Baran, alay eder gibi. Beren onu duyduğunda ifadesini tutmakta zorlanırken yavaşça yutkundu. "Korkuyor musun?"

"Hayır. Ölmekten korksaydım bu kadar şeyi tek başıma yapmazdım," Beren kaşlarını kaldırıp indirdiğinde Baran devam etti. "Yine de ölmemek için elimden geleni yaparım, çünkü geride bırakmak istemediğim önemli bir şey var. Dedeni biraz daha bekletebilirim. Eminim sorun etmeyecektir,"

Beren bir anlığına sırıttı. "O halde fırsatı kaçırdın. Dedem beni sana anlatabilirdi. Beni en iyi o tanıyor. Ben iyi bir anlatıcı değilimdir,"

Baran burnunu yavaşça onun burnuna dokundurdu. "Sorun yok, bende çözmek üzereyim." Dudağını Beren'in dudak kenarına bastırdığında Beren gözlerini kapattı. Dudak kenarından başlattığı öpücüğüne dudaklarının üzerini öperek devam ederken elini Beren'in belinden aşağıya doğru götürmeye başladı. "Seni özlemişim," Beren'in alt dudağını dudaklarının arasına hapsettiğinde Beren onu öpmesine izin vermiş olsa da içindeki hüznün gittikçe arttığının farkındaydı.

Onu daha fazla öpemeyeceğini anladığında ensesinde birleştirdiği ellerini boynundan göğsüne doğru kaydırıp hafifçe onu ittiğinde Baran ondan keyifsiz bir şekilde ayrıldı. Ne olduğunu sormasına izin vermeden Beren hızlıca konuştu. "Bugün burada kalacak mısın?"

"Hayır," dedi Baran, kaşları hafifçe çatılmıştı.

"Bende seninle gelsem olur mu?"

"Buraya nasıl döneceksin?"

Beren dişlerini sıktı. Sabır göstermekte zorlanıyordu. Hala zihninde onunla alakalı bir sürü şey dönerken birden Baran'a tokat yapıştıracağını da biliyordu. Emir ve Hande kafasını hiç olmadığı kadar karıştırmıştı. Aslında ikisi de sadece Beren'in düşüncelerine hak vermişti ama Beren düşüncelerine karşı çıkılsın istiyordu.

"O kadar adamın var, beni biri bırakır herhalde. İstesem sen götürmeyecek misin?" Baran boşluğuna gelmiş gibi cevap verdiğini ancak fark ederken kafasını sallamaya başladı. "Birkaç gün sonra dönerim,"

"Evinizde kalan kimse yok," dedi Baran, hatırlatır gibi. Beren'in yanında kalacağını düşünmediği gibi onun yanında kalamazdı.

Beren yavaşça omuzlarını düşürdü. "Misafir kabul etmiyorsun yani? Oysa ben ne kadar misafirperverdim," Baran'ın keyifle dudakları kıvrılırken Beren'in kalçasının üzerinde duran elleriyle onu kendine yavaşça bastırdı. "Anlaştık o halde," dedi Baran, ifadesine eşlik eden keyifli bir sesle.

Beren ondan hızlıca ayrılarak yine Baran'ın bileğinden tutup çekiştirmeye başladı. "Hem Zeynep'i de görmem lazım. Birde eşyalarımı toparlamaya başlasam iyi olacak."

Baran onun gitmesi hakkında bir yorum yapmayıp sessiz kaldığında omzunun üzerinden Baran'a bakmış bir yandan da çekiştirmeye devam ediyordu. "Burayı gösterdiğimi de söyleme."

"Söylemem,"

"Ne zaman gideceğiz?"

"Birkaç saate çıkarız,"

İkisi de eve doğru yürümeye devam ederken Beren yine kendini tutamamıştı. "Ne oldu? Kahvaltıda Beren olamadın?"

"Olmamı mı istiyordun?" diye sordu Baran, Emir onun dikkatini dağıtmayı başardığı gibi Emir'e öfkeli olduğunu da hatırlamıştı. "Yok, sordum."

"İstersen olurum, keyifliymiş... Seni öyle görmek eğlenceliydi," Beren ona gözlerini devirirken yüzünü ona çevirdi.

"Ben uyarımı yaptım. Patlayınca görürsün."

"Patlamasın diye bir kere daha öpebilirsin, belki de sabahki öpücüğün yeterli geldi," dedi Baran, olduğu yerde durduğunda Beren'de durmuştu.

"Öptün ya az önce,"

"Birde sen öp."

"Dağ havası benim ayıcığıma da iyi geliyor anlaşılan... Doğal ortamında olunca," Beren gülerek ellerini Baran'ın göğsüne dayayıp parmak uçlarında yükseldi. Ona küçük bir öpücük verecekti.


☾ ☾ ☾

Hande, Emir ve Dilan evin terasında otururken Yağız ve Kerim içecek bir şeyler getirmek için aşağı inmişlerdi. "Dilan, bir daha abini güzellemeye çalışma. Beren'den sakladığımız yetmiyormuş gibi birde kandırmayın kızı. Ebenizi bir siker görürsünüz." dedi Emir, birden sinirlenerek.

"Düzgün konuşsana Emir!"

"Kandırdığım falan yok Emir, bunu saklamayı bende istememiştim. Hatta başından beri abimden soğutmaya çalıştım Beren'i... Ama artık her şey farklı. Biraz gözünü aç, anlarsın." Dilan'da sert bir tonla konuştuğunda Emir oturduğu yerde öne doğruldu. "Ne demek farklı?"

"Abim Beren'i seviyor işte. Anlamıyor musun?"

Emir yüzünü ekşiterek arkasına yaslanırken "Ya bırak Dilan Allah aşkına!" diyerek söylendiğinde Hande sıkılmış gibi ayağa kalktı. "Of Dilan şuna laf anlatıp durma ya! Bunlar Beren ile kendilerini çok akıllı sanıyorlar ama bir şey gördükleri yok. Sorsan Beren'de aynı şeyi söyler."

"Birincisi. Hadi aşık diyelim. Ne değiştirecek? Beren aşık mı olur sanıyorsunuz? Evliliği öğrendiğinde kim bilir ne yapacak... İkincisi Beren'e herkes aşık oluyor zaten, Baran abi için heyecanlanmayacaktır," dedi Emir, rahat bir tavırla. Bulundukları durum yüzünden Beren'in hiçte aşık olacağını düşünmüyordu. Açıkçası aşkı aklına bile getireceğini düşünmüyordu.

Hande, terasın korkuluklarına yaklaşıp dışarıyı izlerken kulağını Emir'in sesi için kapatmıştı. Ağaçların arasında hareketliliği görüp sırtını dikleştirip gözlerini kıstı. "Oha!" dedi görür görmez. "Beren, Baran abiyi öptü! Yemin ederim Baran abiyi öptü!" Hande arkasına döndüğünde onların da gelmesi için elini sallamaya başladığında Emir aceleyle yerinden kalkıyordu.

"Saçmalama Hande ya! Beni mi kandırıyorsun kızım?!" dedi Emir, bir yandan da Hande'nin baktığı tarafa doğru bakmaya çalışıyordu. "Vallahi gördüm ya! Öptü!"

Beren önde arkasından Baran evin ön kapısına doğru ilerlemeye devam ederlerken üçü de geriye çekildi. Sadece Hande, Beren'in Baran'a eve girmeden önce verdiği öpücüğe şahit olabilmişti.

"Ne var ki ya? Beren öper, sarılır. Büyütülecek bir şey yok," dedi Emir, içini bir sıkıntı kaplasa da böyle konuşarak kendini rahatlatmaya çalışıyordu.

"Yüzünün ortasından bir yeri öptü Emir! Tam göremedim ama yüzleri birbirine bakıyordu! Kesin öpüşme, seni beni öptüğü gibi değil... Oha ya!" Hande heyecanla konuşurken Beren'in bunları kendisine hiç anlatmadığını düşünüp omuzlarını düşürmüştü. Gördüğünden emindi, Beren'in ilk öpücüğünü ilk önce kendisinin dinleyeceğini düşünürdü. Fakat gördüğü öpücüğün ilk öpücüğü olmadığını hissediyordu.

"Ya belki de araları iyidir, bu sabah abim onun yanında o kadar değişikti ki-"

"Beren öyledir Dilan! Aralarındaki bir şey olduğu yok, olsa ben bilirdim."

"Az önce öptü işte Emir, bende bilirdim ama bilmiyoruz. Beren bize bir şey anlatmıyor."

"Kimin yüzünden acaba Hande?!"

Kerim ve Yağız ellerinde tepsilerle terasın kapısına yaklaşırken Hande susarak kapıya döndü. Kendini az önce kalktığı koltuğa geri atarken Kerim hemen sordu. "Ne oluyor yine ya?!"

"Bir şey yok,"

"Beren yoktu aşağıda, annemlerin yanına hiç gitmemiş. Nerede ki?" diye sordu Kerim, tepsiyi orta sehpaya bırakıyordu.

"Kendine daha iyi bir uğraş bulmuştur," Hande gülerken Yağız yanına oturduğunda başını onun göğsüne yaslayarak Yağız'a sarıldı.

Sehpanın üzerine koyulan kahvelere uzandıktan sonra hepsi rahatça koltuklara yayılmıştı. Kerim, Dilan'ın yanına yerleştiğinde yanağına küçük bir öpücük kondurduğunda Emir öğürüyormuş gibi ses çıkartıp Kerim'i Dilan'dan uzaklaştırdı. "Emir!"

"Beren geldi işte," dedi Yağız, cam kapının ardında Beren'i gördüğünde Beren neşeli bir şekilde kapıyı açmaya çalışıyordu.

"Beren geldi ama az sonra gidecek." Beren sonunda kapıyı açıp yanlarına ilerlerken Emir çatılmış kaşlarıyla sordu. "Kimle? Nereye?"

"Baran ile gideceğim. Zeynep'i görmek istedim. Birde artık eşyalarımı toplamaya başlasam iyi olur. O kadar eşyayı anca toplarım."

"Baran abi nereden çıktı ki Beren şimdi? Beraber giderdik-"

"Sana ne Emir? Zeynep'i mi görmeye gelecektin benimle? Kız canıyla uğraşıyor zaten... Birde seni mi göstereyim?" Emir sıkıntıyla nefes alarak ayağa kalktığında Beren'in yanına doğru ilerlemeye başladı. "Gelsene benimle sen,"

Hande Kerim'e gözlerini büyüterek bakarken Kerim bir şey demeden yanlarından uzaklaşmasını izledi. "Bir şey olmaz," dedi Kerim, mırıldanarak.

Emir, Beren'in kolundan iterek koridorda ilerlemeye devam ederken sonunda bir kapıyı açıp odaya girdiler. "Ne oldu Beren? Ne şimdi bu?" Emir ses tonunu alçaltarak sorduğunda Beren'de aynı tonda konuştu.

"Emir sen salak mısın ya?! Mal mal konuşuyorsun! Herhalde gitmem lazım! Zeynep'e gelişmeleri anlatacağım. Tapulara yeniden bakmam lazım. Yıkılan mekanların yeni tapuları falan var mı onu öğreneceğim," Emir rahatlamış gibi omuzlarını düşürürken kafasını hızlıca sallayarak Beren'i onayladı. "Bende yarın akşam çıkacağım, birkaç işim var. Haberleşelim o halde, ben seni almaya gelirim."

"Bana sormadan kafana göre iş yapma sakın," dedi Beren, Emir'i uyararak. Emir onu hızlıca onaylamış olsa da yapacağı işi kafasına göre yapmadığının farkındaydı.

☾ ☾ ☾


Akşama doğru Baran ve Beren evdekilerle vedalaştıktan sonra Dilan onlarla beraber dönmek istememiş, dağ evinde kalacağını söylemişti. Dilan'ı orada bırakarak Baran ve Beren yola çıkmışlar, arabayı ise yine Aziz sürüyordu.

"Aziz," dedi Beren, arka koltuktan ona seslenerek.

"Efendim?"

Beren söyleyeceği şeyi söyleyemeden gülmeye başladığında Aziz ona aynadan bakmaya çalışıyordu. Baran ise kafasını ona çevirmiş Beren'in neye güldüğünü anlayamasa da kulaklarında yükselen kahkahası Baran'ı da keyiflendirmişti. "Ne oldu Beren? Neye gülüyorsun?"

Beren parmaklarını dudaklarının üzerine götürüp gülmesini bastırmaya çalıştı. "Aziz... Bir yerde mola verelim..."

"Niye?"

"Dondurma alırız,"

Aziz boşluğuna gelmiş gibi gülmeye başladığında hızlıca boğazını temizleyerek ciddileşti. "Aman Beren ya, Çakı abim öldürecekti az kalsın..."  Baran'ın az önceki keyifli hali çabucak silinirken Beren umursamazca gülmeye devam ediyordu. "Of ne var ya? Biraz eğlenseniz ne olacak sanki?"

"Çok gülen çok ağlar derler Beren," Aziz konuşurken Baran'ın telefonu çalmaya başladığında ikisi de sessizce beklemeye başlamış, Beren meraklı gözleriyle Baran'ı kimin aradığını görmek için göz ucuyla ekranına bakıyordu.

"Efendim?" dedi Baran, telefonunu açar açmaz. Baran'ı Hızır'ın aradığını görmüştü Beren.

"Sıkıntı var Baran. Rusya'da aynı anda iki mekanında hırsızlık olayı yaşanmış-"

"Ne diyorsun lan sen?!" Baran'ın yüksek sesiyle Beren birden irkildiğinde Aziz'de bakışlarını bir Baran'a bir yola çeviriyordu.

"Büyük bir kayıp yok ama... Kimin yaptığı belli. Gelir gelmez beklemeden oyuna başlamış işte."

"Kim yapmış? Bizim çocuklar yatıyor muymuş?! Nasıl engelleyememişler?!"

"Sıkıntı orada zaten. Herkes işinin başındaymış. Zaten mekanda birkaç adam var. Mesai saatleri daha başlamamış. Mekanın etrafı korumalarla dolu. Kayıtlarda yabancı biri gözükmüyor. Sadece günlük teslimat yapanlar gelmiş. Onları da tuttuk şimdi ama kasanın olduğu odaya bile giriş çıkış yapılmamış gözüküyor. Kasadan da sadece nakit para gitmiş. Çocuklar yeni fark etmiş. Fark ettiklerinde diğer mekanlara haber yollamışlar. Diğerleri de kasayı kontrol ettiğinde başka bir yerde daha nakit para yok."

"Nasıl içeri girdi lan o zaman?!"

Beren yavaşça yutkundu. Pastacı'nın çoktan işe koyulduğunu anlamıştı. Baran'ın sesi ürkütücü olmaya başlarken sırtını sanki içine gömülmek istiyor gibi koltuğa iyice yapıştırdı.

"Madam oyunlarına başlıyor işte. Kanıtlamak zor olacak ama onun yaptırdığı belli. Karanlığa dönüşünü ilan etmeden önce paraya ihtiyacı var herhalde."

"Kayıp ne kadar?"

"Toplam beş yüz bin dolar, para değil de nasıl yapıldığı sıkıntılı. Kaçırdığımız bir yer var diyeceğimde, bu kadının işlerine akıl sır erdirilmiyor ki..."

"Oyun oynayacak demek... Oynasın! Tüm mekanlara haber verin, tetikte olsunlar. Birini bulduklarında onları canlı istiyorum," dedi Baran, yumruklarını sıkmaya başladığında gözleri yine sinirden kararmaya başlıyordu.

"Merak etme. Ben yarın gideceğim yanlarına. Yanıma birkaç adam alacağım. Buluruz kim yapmış... Görmediğimiz bir yer var, o kesin. Kameranın yazılımlarını da inceliyorlar. Ayrıca Madam'ın nerede beklediğini öğrendik. Burada. Büyük ihtimalle ya parayı ya da yine gitmek için hazırlanıyor."

"Hazırlansın. Bulmuş yine köpeklerini demek..." Beren, neyden bahsettiklerini anladığında dişlerini birbirine bastırıp bakışlarını yola çevirdi.

"Ayrıca Pastacı yok Baran. Bugün kaldığı eve gittik. Kaçmış."

Baran yumruk yaptığı elini sertçe cama vurduğunda Beren olduğu yerde irkilerek Baran'a döndü. Hızır'ın ona ne söylediğini fazlasıyla merak ediyordu. Pastacı ne yapmıştı, nasıl yapmıştı, kaçabilmiş miydi öğrenmek istiyordu. "Bu işlerle bir ilgisi var mı bilmiyorum ama bu kadar iyi saklanmayı bir tek o başarabilir."

"Nasıl yapar lan bunu?! O kadar şeyden sonra-"

"Çokta şaşırma Baran. Madam eski karanlığına ulaşmak istiyor ama çoğu kişi bizde esir. Geriye görmediklerimiz kaldı. Onları da tek tek bulacağımıza eminim ama... Eski karanlığından ulaştığı fakat bizim ulaşamadığımız biri daha var yanında."

"Kim?!" diye kükredi Baran, Baran'ın sinirine dayanamadığında Aziz arabayı kenara çekmek için yolun sağına doğru geçmeye başladı.

"Tekin. Tekin Macar. Adamlar onu Barkın'ın evine geldiğinde arabanın içinde görmüşler. Arabadan inmemiş. Kamuran amca gördüğünde sinirden ne hale gelecek kim bilir,"

"Orospu çocuğu," dedi Baran, dişlerini sıkarak. "Hala nasıl onun yanında kalabilir?!" Aziz arabayı durdurduğunda Baran hiç beklemeden arabadan indi.

Kapıyı sertçe kapatmasıyla Beren'de gözlerini kırpıştırdı. Baran'ın bağırtıları arabanın içinde uğultulu bir şekilde duyulurken Beren Aziz'e döndü. "Ne olmuş Aziz?"

"Bilmiyorum," dedi Aziz, sadece Madam'ın bir şeyler yaptığını anlamıştı.

"Niye bu kadar kızmış olabilir ki?"

"Büyük ihtimalle mekanlardan birinde sıkıntı çıktı. Kayıp falan dedi, hırsızlık mı acaba..." Aziz sesli düşünürken, Beren Pastacı'nın direkt para almasına şaşırmıştı. Onun uyuşturucuyla uğraşmak istemediğini düşündü.

"E polise gitsinler, kamera falan-"

"Ya Beren...  İç savaş gibi bir şey bu. Birileri Baran abiyle uğraşıyor demek... Onu tehdit etmeye çalışıyorlar." dedi Aziz, tedirgin bir şekilde. İkisi de dönmüş Baran'ın öfkesini izliyordu.

"Onunla uğraştılar diye mi bu kadar öfkeli?"

"Evet. Birileri bile bile ateşe yürüyor. Sakın Baran abinin yanında bir şey deme... Sinirli olunca gözü kimseyi görmez. Senin gibi aynı..." Aziz bir anlık duraksayıp devam etti. "Para Baran Kamranoğlu için sorun olmaz, ama birinin onunla böyle uğraşması... Büyük sıkıntı."

Para ve güç, diyerek hatırlattı Beren kendine. "Gücü sarsılıyor yani," dedi Beren, mırıldanarak.

"Ne sarsılması Beren? Onun gücü sarsılamaz. Sadece birileri onu uğraştıracak işte. Çünkü Baran abimin gücünü istiyorlar. Bunu yapan kimse bulmak kısa sürecektir. Bulduğu gibi de...-" Beren Aziz'e baktığında Aziz işaret parmağıyla boğazını çizdi. "İşi bitecektir."

Beren yavaşça yutkunduğunda bakışlarını tekrar Baran'a çevirdi. Hava kararmıştı fakat yoldan geçen arabaların farları Baran'ı aydınlatıyordu. Boynu bağırmaktan kızarmış, hem adamlarına kızgındı hem de Madam'a öfkeleniyordu. Üstelik Tekin'in haberini almakta onu bir hayli şaşırtmıştı.

Beren, Baran'ın öfkesini gördükçe aklına Madam'ı getiriyordu. Baran'ın daha korkutucu olduğuna emindi, Madam sürekli gülümsediği için onun öfkelendiğini anlamak zor olurdu. Baran'ın öfkeli hallerini biliyordu, kendisini karanlıkta gördüğünde Baran'ın ne yapacağını fazlasıyla merak ediyordu. Kulaklarında birden Karakan'ın sesi yükselmişti. "Kral her zaman tahtının sağlam olduğunu karanlığına gösterir." Beren'in tek bir amacı vardı. Doğru olanı yaptığını biliyordu, başka seçeneği yoktu.

Baran arabaya doğru yaklaşırken Aziz ve Beren oturuşlarını düzeltip toparlanmışlar Baran bir hışımla arabaya binerken yine sertçe kapıyı kapattı. "Sür şu arabayı!"

Beren aralanmış dudaklarıyla Baran'ı izlerken Baran üzerindeki ceketi çıkarıyordu. "Kuralı çiğniyor!" dedi Baran, kendi kendine söylenir gibi. "Bana duyurmadan kendince başladığını sanıyor!" Baran çıkardığı ceketini sertçe Beren ile ortalarına attıktan sonra gömleğinin kol düğmelerini çözmeye başlamıştı. Sinirlendikçe ateş bastığını hissediyordu. "Usulsüz işleriyle aklınca oyun oynuyor! Bozacağım onun oyununu! Onu da oyunlarına da bitireceğim!"

Beren sessizce onu dinlerken Baran'ın Madam'a söylediği şeyleri duymak onu keyiflendirir gibi olmuştu. Keyiflendirmişti fakat bir yandan da huzursuz ediyordu. "Abi... Birine bir şey olmuş mu?" Baran'ın bu kadar tepki vereceğini düşünmemişti. Daha sonra düşünmediği için kendisine kızdı. Sonuçta karanlıktaydı.

"Olmamış! Ama olacak! Tüm köpekleri son kez havlasın! Bunlar son yakarışları olacak!" dedi Baran, homurdanarak. Beren bu sefer onu duyduğunda başını cama doğru çevirip gözlerini devirdi.

Baran arabanın kapısına bir yumruk vurduğunda Beren istemsizce ona döndü. "Tekin... Tekin onun yanındaymış." Beren kalp atışlarının hızlandığını düşünüyordu.

"Şerefsiz!" dedi Aziz, sinirle.

"Tekin'in de ipini kesmek lazımdı demek ki... Kimseyi dinlemeyeceğim, kimseye sormayacağım. Geçmiş geçmişte kalsın. Bu benim karanlığım,"

Beren derin bir nefes aldı. Belki de bunları bir gün kendisi içinde konuşacaktı. Daha fazla dinlemek istemediği için lafı değiştirmek istiyordu. "Sakin olsana Baran, kimseye bir şey olmamış sonuçta." dedi Beren, yumuşak bir sesle konuşmaya çalışmıştı.

Baran, dirseğini kapıya dayamış parmaklarıyla alnını ovuştururken yan bir bakışla Beren'e baktı. Dudaklarını birbirine bastırdı. Kimseye bir şey olmadığını söylüyorlardı fakat Baran birilerine bir şeylerin olabileceğini düşünüyordu.

Beren'e cevap vermek yerine bakışlarını Beren'den çekti. "Yanına yaklaşayım mı?" diye sordu Beren, aralarındaki boşluk onu rahatsız etmişti.

"Hayır,"

Baran hızlıca vermişti cevabını. Beren'e olan duyguları bile şu an gözüne batıyordu. Onu güçsüzleştirdiği duyguları yüzünden belki de bir şeyleri kaçırıyordu, önlemini alamıyordu. Beren'e duyduğu aşka kapılıp kaybolacaktı. Hem aşkı için hem de ailesi için kaybolmaması gerekiyordu. En çok kendisine ihtiyaçlarının olduğunu biliyordu. Karşılığını bulamadığı duyguları yüzünden zaman kaybedip birde Madam'a yenilebilme ihtimali bile onu endişelendiriyordu.

Beren aldığı cevapla omuzlarını düşürmüş, suratı asılmıştı. Bir cevaptan fazlasıydı bu. Düşüncelerini bir kez daha doğrulamıştı. Onunla gelip yolda onu bu halde görmüş olması bir tesadüften öteydi sanki. Evrenin ona verdiği bir cevap gibi hissetmişti.

☾ ☾ ☾

"Ben Zeynep'i şimdi görsem olur mu?" diye sordu Beren, eve yaklaştıklarını fark ettiğinde. "Odasında mıdır? Odasında kalıyorsa odasından çıkarsam olur mu?" Baran yorulmuş gibi nefes aldı. Üstelik Beren yolda hiç konuşmamıştı.

Cevap versin diye Baran'ı izlerken Aziz kapıdan içeri giriyordu. "Baran?" Aziz arabayı durdurduğunda Baran kapısını hiç beklemeden açtı. "Ne yaparsanız yapın," dedi öfkeyle, kapısını kapattığı gibi hızlı adımlarıyla eve girerken Beren gözlerini devirip Aziz'e döndü. "Ben ne yaptım ya?!"

"Baran abi sinirlenince kimseyi görmüyor işte, takılma sen. Zeynep odasındadır. Bir Zişan'a falan sor, doktoru ne demiş. Ona göre girersin yanına,"

Beren oflayarak kapısını açtıktan sonra avluda bekleyen adamlar kafalarını aynı anda eğmişlerdi. "Hoş geldiniz Beren Hanım,"

"Hoş bulduk," dedi Beren, sesi oldukça keyifsiz çıkıyordu. "Aziz benim bavulumu unutma,"

"Hallederim,"

Beren kafasındaki düşüncelerle eve doğru ilerlerken bir an önce Zeynep'i görmek istiyordu. Baran'dan sonra hala açık tutulan kapıdan eve ilerlediğinde hemen Zişan'ı gördü.

"Ay! Beren hoş geldin!" dedi Zişan, gülümseyerek. Gülen birilerinin olduğunu görmek bile Beren'i rahatlatmış gibiydi. "Hoş buldum,"

"Tatsız ayrıldık ama olsun, özlettin kendini!"

"İki gün oldu görüşmeyeli Zişan," dedi Beren, istemsizce o da gülümsediğinde kollarını Zişan'a açtı. Zişan bir anlık duraksamış fakat onun açılan kollarına karşı koyamadan Beren'e sarılmıştı. "Olsun ya, hep gelsen keşke..."

"Emin misin?" dedi Beren, ayrılırken. "Çokta hoş şeyler yaşanmadı."

"Ne oldu Baran abinin dövdüğü oğlan?" Zişan fısıldayarak sorduğunda Beren gözlerini büyüterek cevap verdi. "Hastanelik oldu,"

"Bu oğlan hiç akıllanmayacak herhalde."

"Niye?"

"Çiçek yolladı dün. Sana da yollamış ama yanlış geldi herhalde," Beren birden duraksadığında Emir'in telefonda Levent'e verdiği aklı yeni hatırlıyordu. "Salak herhalde Beren o, Baran abinin elinden sağ kurtulduğuna dua etsin... Birde dalga geçer gibi çiçek yollamış... Notu falan var mıydı bilmiyorum ama Baran abim evi birbirine kattı... Kavga mı ettiniz? Şimdi de sinirli,"

"Yok, kavga etmedik."

"Ne bileyim... Baran abiyle sevgiliyiz dedin ya... Hani bende kıskanıyor mu ki dedim,"

"Levent arkadaşım ki benim," dedi Beren, bir anlık duraksayıp sordu. "Sence kıskandı mı Baran?"

"İşte bende merak ettim, Baran abiden böyle şeyler hiç görmedik ki."

"Aman neyse... Zeynep nerede? Ne yapıyor?" diye sordu Beren, merdivenlere yöneldiğinde. Arkasından da Zişan onu takip ediyordu. "Odasında. Bugün ilaçları biraz ağırmış, bayağıdır uyuyordu. Çok iyi kızmış. Bana da arkadaş oldu. İnşallah hemen iyileşir."

"İyi anlaşıyor musunuz?"

"Evet evet. Konuşuyoruz arada." dedi Zişan, ona kalsa sürekli yanında oturabilirdi ama izin verilmiyordu. "Ama krize girdiğinde kötü oluyor. O zaman yanında sadece doktorlar oluyor."

Beren artık ezberlemiş gibi Zeynep'in odasına ilerlemeye devam ederken hiç beklemeden kapıyı açtı. Zeynep'in yatakta uyuduğunu gördüğünde omuzlarını hemen düşürmüştü. "Zeynep?" diye seslendi fısıldayarak.

"Beren?"

Zeynep kapalı gözlerini kırpıştırarak açtığında Beren ile göz göze gelip gülümsedi. "Ben geldim!" Beren koşar adımlarla ona yaklaşarak Zeynep'e sarıldığında Zeynep'te zoraki ona sarıldı.

Beren, onun kolundaki seruma dikkat ederek Zeynep'ten ayrılırken heyecanla Zişan'a döndü. "Onu buradan çıkarsak olur mu? Bahçede falan otursak?"

"Şey... Baran abi-"

"Ne yaparsanız yapın dedi. Hem temiz hava alsın ya... Kaç gündür odanın içinde!" dedi Beren, hızlıca öfkelenmişti.

"Yok hep odada kalmıyor ki, ben yürüyüşe çıkarıyorum." Zişan hala kapının önünde dikilmeye devam ederken bir yandan da koridordan birinin geçmesini bekliyordu. Beren'e güvenemediğinden Baran'ın ne söylediğinden emin değildi.

"E neden bekliyorsun? Hadi... Bu serum nasıl çıkıyor?" Zeynep'te çıkmak istiyordu. Odada onunla rahat konuşamayacağının farkındaydı.

"Beren bir beklesek mi? Belki-"

"Of Zişan! Güvenmiyor musun bana?" Zişan'ın cevabı çoktan hazırdı ama kaba olmamak için söylememişti. Kapıdan koridora bakmaya devam ederken sıkıntıyla oflamaya başladığında Zeynep'te yattığı yerde doğrulmaya çalışıyordu.

Beren Zişan'ı boş vererek Zeynep'e yardım ederken Zişan'da sonunda merdivenlerden yukarıya çıkan Aziz'e hızlıca seslendi. "Aziz! Biz Zeynep'i dışarı çıkarıyoruz," dedi Zişan, gözlerini büyütüp Aziz'e durumu sormaya çalışıyordu.

Aziz merdivenlerden dönerek Zişan'ın yanına ilerlemeye başladığında Beren gözlerini devirdi. "Tamam, haberi var Baran abinin." Zişan Aziz'i kafasıyla onaylayarak sonunda odaya girdi.

Beren mırıldanarak küfür ettiğinde Zeynep gülmüştü. "Beren, bavulu odana bıraktırdım."

"Dolaba yerleştireyim mi Beren eşyalarını?" diye sordu Zişan, Zeynep'in serumunu çıkarırken.

"Gerek yok, uzun kalmayacağım."

Zeynep kolundaki serumdan kurtulduktan sonra ayaklarını yataktan aşağı sarkıtıp ayaklandığında Beren onu çaktırmadan inceledi. Zayıfladığı ayağa kalktığında daha belirgin gözüküyordu. "Sana bir şey yedirmiyorlar mı?"

"Nasıl laf o Beren, iştahı yok ki! Yemiyor!"

"Böyle olmaz Zeynep!" Daha sonra hızlıca Zişan'a döndü. "Zişan, sen bize orta şekerli bir kahve yapar mısın?"

"Tabii, yaparım."

Beren, Zeynep'in koluna girdiğinde Aziz'de durduğu yerde kıpırdanıp yanlarına yaklaştı. "O kadar da değil canım! Halsizliğim var ama yürüyemeyecek kadar değil." dedi Zeynep, söylenerek.

Aziz onu umursamadan diğer koluna girdiğinde Zişan çoktan odadan ayrılmıştı. "Baran nerede?"

"Çalışma odasındadır. Az sonra yanına gideceğim."


☾ ☾ ☾


"Mekana giren kişileri bulduk abi. Biri tedarikçilerle birlikte girmiş. Diğer mekana giren kişiler de bizim adamların arkadaşı olduğunu söylemiş. Güvenlik içeri almamış tabii, kavga çıkarmışlar. Kavganın arasında başka biri giriyor. İki mekandan altı şüpheli de elimizde abi."

Baran odasına girer girmez arkasından Yıldırım ve iki adamı daha içeri girmiş, Baran'a son durumu anlatmaya başlamıştı. "Bizim çocuklar bir şey görmemiş. Kamera kayıtlarında da bir şey yok. Çocuklar şimdi tahlil falan verecekler. Büyük ihtimalle baygınlık ya da onların demans yaşamasını sağlayacak bir şey yapıldı. Olacak iş değil,"

Baran'ın telefonu çalmaya başladığında cebinden telefonunu çıkardı. Hızır'ın aradığını gördüğünde telefonu açıp sesini dışarıya vermişti.

"Baran. Pastacı sahte pasaportla Fransa'ya gitmiş. Fransa'da onu arıyorlar ama emin değiliz. Bu da bir numara olabilir. Havaalanlarının tüm kayıtlarına bakılıyor şimdi."

"Abi, bulduğumuz adamları kendi gözetimimizde salıp kime gidecekler bakalım," dedi Yıldırım, araya girerek.

"Hayır. Karakan'ı öyle bıraktık ama öldürüldü. Kimin yaptığını anlamak zor değil." Baran sandalyesine otururken sıkıntıyla söylenmişti.

"Nasıl bir manyak bu kadın ya?! Elinde hiçbir şey yok! Ona rağmen sataşıyor!"

"Elinde kalan her şeye sarılarak üstüme gelecek." dedi Baran, Hızır'a cevap vererek.

Yıldırım Baran'ın masasına bir adım yaklaştığında konuştu. "Girişimleri oldukça amatör. Sadece bir anlığına afallamış olabiliriz ama hemen çözeceğimiz bir sorun. Madam'ı şimdi bile saklandığı delikten çıkarıp getirebiliriz."

"Hayır," Baran hiç düşünmeden cevap verdikten sonra konuştu. "Zaten o da bunu istiyor. Uğraşmak, oyun oynamak... Kuralları hiçe saymaya devam etsin. Çok bir zamanı kalmadı."

"Baran öyle diyorsun da... Beren'de var."

"Önce... Karanlıktan vazgeçmem için elinden geleni yapacak. Elinden her şeyini aldım ama onun elinde ailemin mirası duruyor. Geri gelmişken onun Kamranoğulları'ndan aldığı her şeyi geri alacağız. Aklınca bunlara güvenerek ona bir şey yapamayacağımı düşünüyor. Yıllar oldu... Bizi de kendisi gibi paranın peşinde sanıyor. Elinde bizden çaldığı şeylerden başka hiçbir şeyi yok. Bu soygunu da o yüzden yapıyor. Hala kendini kandırabiliyor, aklınca bunun beni sarsacağını düşünüyor ama bu soyguna ancak kendisi sarsılırdı. Kim bilir köpeklerine ne söyledi..."

"Ne söyleyecek... Şov yapıyor işte, geldim sallamaya başladım diye. Sana karanlığa girişini duyurmadan insanlara döndüğünü mü söylemeye çalışıyor? Eğer öyleyse karanlıktakilerin ona iyi bir kahkaha atacağı kesin." dedi Hızır, keyiflenmiş gibi.

"O oyunlarını oynasın, karanlığın artık bu oyunlarla dönmediğini anladığında ne yapacak bakalım. Eskisi gibi zihin yıkayacağını, insanları yanına çekebileceğini düşünüyor... Ancak kendi karanlığını kandırabilir."

"Kandırsın abi, zaten geride kalanların hepsi işe yaramazın teki. Onun karanlığının çoğu bizim elimizde zaten."

"Orada yanılıyorsun Yıldırım. Hala görmediğimiz yüzler var. Ama o görmediğimiz yüzler, böyle başarısız bir soygun gerçekleştiriyorsa... Çokta endişe edilecek bir durum yok," dedi Baran. "Bulduğunuz kimseyi serbest bırakmayın. Madam'ın karanlığında olan herkesi yok edeceğiz. Madam geri döndüyse, artık onun işini kökten bitireceğiz."

"Baran? Kurallar?" diye sordu Hızır, hızlıca. Diğerlerinin aklında da bu soru vardı. Ve evlilikten bahsetmedikleri açıktı.

"Benim karanlığımın içinde bir karanlık kurmasına izin vereceğim. İstediği her ne ise yapsın. İşimize gelir. Onun gibi düşünen herkesi karanlıktan sileriz. En sona onu saklayacağım. Bu yüzden bulduğunuz tüm şüphelileri derhal öldürün."

"Pastacı?"

"Pastacı'yı bulduğunuz gibi benim yanıma getirin."

"Madam bu kadar engellenirse son kozunu oynayacaktır. Sana değil ama diğerlerini Beren ile tehdit etmeye başlar. Onlarında senden yardım isteyeceğini biliyor sonuçta." dedi Hızır, kendisi de bir yandan yola çıkmış, Baran'ın yanına gelecekti.

"Amacım da bu. Onunla uğraştığını anlamakta kolay olacak. Daha sonra evliliği duyuracağım."

"Beren teklifi kabul ederse abi?" diye sordu Yıldırım, Baran onu duyar duymaz kaşlarını çatıp dişlerini sıkmıştı.

"Ne diyorsun sen?! Böyle bir şeye evet der mi sanıyorsun?!"

"Baran," dedi Hızır, soğuk bir sesle. "Sevgili karın çokta normal birisi değil. Evliliği öğrendiğinde de boynuna atlayacağı kesin ama hoşlanmayacağın bir şekilde. O kız öfkesi yüzünden bile evet diyebilir."

"Aklımda tek bir şey var. O da bu kuralların sebepsiz yere koyulmadığı... Murat Sanberk gibi zeki bir adam bu kuralları boşuna koydurtmuş olamaz. Bir şeyi görmüş, anlamış olmalı. Evlilik işe yaramaz geliyordu, fakat Madam gibi tehlikeli bir kadını bu durdurabilir. En azından onu düşündürüp afallatacak. Kendisi sadece ölümden korkuyor. Soyadı Kamranoğlu olan birisine dokunamayacağını en iyi o biliyor."

"Kurallar sadece bizim elimizi kolumuzu doladı Baran, ben sana söylüyorum. Bizimde kuralları çiğnememiz gerek. Yoksa kayıp vereceğiz."

"Madam karanlığa döndüğünü duyurana kadar bekleyeceğiz."

Kapıya hızlıca vurduktan sonra birkaç saniye bekleyip kapıyı araladı Aziz. "Neredesin oğlum sen?!" dedi Baran, onu görür görmez.

"Abi... Beren ve Zeynep'i-"

"Neredeler?"

"Bahçedeler, pencereden görürsün abi,"


☾ ☾ ☾


Beren ve Zeynep bahçeye çıktıklarında Aziz onlar için güzel bir yer seçerek büyük bahçenin ortasına yerleştirilmiş bahçe koltuklarına yönlendirmişti. Beren, daire şeklinde dizilmiş koltuk grubunun ortasındaki açık şömineyi Aziz'e yaktırmıştı. Zeynep ile ikisi ateşin başına geçip koltukta birbirlerine sarılarak oturduklarında Aziz birde onlara battaniye getirmişti.

Aziz gittikten birkaç dakika sonra Zişan kahvelerini servis ederken Beren tekrar bir ricada bulunarak Zişan'a Zeynep ile fotoğrafını çektirmişti. Birkaç pozdan sonra Zişan'ı da fotoğrafa davet etmiş, Zişan fotoğraf çekimi bittiğinde onları yalnız bırakmıştı.

"Susacak mıyız böyle?" diye sordu Zeynep, Beren'in zihninden geçenleri her zamanki gibi merak ediyordu.

Beren hiç susmayacağını düşünürdü ama şimdi konuşursa ağlayacağını hissettiğinden sessiz kalmıştı. Yanan ateşi izlemek onu yumuşatmış gibiydi. "Zeynep," dedi durgun bir sesle. İkisi de bacaklarını uzatmış, kafa kafaya vermiş kollarını da birbirlerine sarmalamışlardı. "Hiçbir şey başlamadı. Tam olarak başlamadık ama... Ben çok yorulacağımızı biliyorum,"

"Pastacı sana söylemişti. Dinlememiştin. Biz bari bir şeyler yapsaydık. Yaşadıklarımızdan başka hiçbir şey aklımda yok. Düşünmekten başka bir şey yapmadığım için sürekli geçmişi yaşıyorum..." İkisi de seslerine dikkat ediyordu, kimsenin onları duymayacağından eminlerdi.

"Sizin hiçbir suçunuz yok. Sizi sürükleyen de bendim zaten... Ama sadece güvenecek birilerine ihtiyacım vardı Zeynep. Ben... Ben çok özür dilerim." Beren kendini tutmamıştı bile. Gözlerinin dolduğunu fark ettiğinde göz yaşlarını engellemeden akmalarına izin verdi. "Senin bunu yaşamana ben sebep oldum... Emir'i bu işe sokan bendim..." Kafasını eğip burnunu çektiğinde Zeynep kafasını kaldırıp ona baktı.

"İyi ki de bizi çağırdın."

Beren kafasını iki yana salladı. "Ben çok pişmanım... Ama sadece sizi de yanıma çektiğim için. Başka hiçbir pişmanlığım yok. Yine olsa bu teklifi kabul edeceğimden hiçbir şüphem yok." Beren gözlerini kapatıp kirpiklerine dolan yaşlardan kurtulduğunda devam etti. "Şimdi biraz korkuyorum. Oraya gittiğimde kimse olmayacak. Sen yoksun, Pastacı yok... Karakan yok... Emir sonra gelecek... Emir gelene kadar ne yapacağımı bilmiyorum. Yalnız kalacağım,"

"Emir ile birlikte gitsene."

"Belki Emir'i çağırmayacağım. Gelirse de engelleyeceğim. Nasılsa sen olmayacaksın. Emir'de olmasın. İkinizi de riske atamam."

"Saçmalama Beren. Emir durmaz zaten, yapışır yakana."

"Pastacı bugün başladı. Gelirken duydum... Çok öfkeliydi. Emin ol, onun öfkesi de karanlıktakilerden farksızdı. Zaten... Zaten aksi mümkün olamaz değil mi? Yoksa nasıl karanlığın başına geçecekti?"

"Belki ondan gizlenip her şeyi halledebilirsiniz, sizi hiç görmez ama günün sonunda birisi güçlenmiş olur." dedi Zeynep, Madam'ın adını söylemek istememişti.

"Hiç sanmıyorum. Başaracağımı biliyorum. Tek derdim... Sevdiklerime bir zarar gelsin istemiyorum." Beren bir elinin tersiyle göz yaşlarını itti. "En kötüsü ne biliyor musun Zeynep?"

"Daha kötüsü ne olabilir?"

"Onun bana verdiği huzur." Sanki az önce göz yaşlarını silmemiş gibi yaşları yanaklarından süzülmeye başlamıştı. "Nasıl bir şeyin içinde olduğumu bilmiyorum. Girdiğim yolda pişman değilim diyorum ama ya yolun sonunda pişman olursam?"

"Baran bana aşık diyordun? Evin çalışanlarına kadar söylemişsin, bana da anlattılar."

"Biliyor musunuz, Baran bana aşık," dedi Beren, kendi taklidini yaparak. Zeynep'e şakasına öyle dediğini anlatmaya çalıştığında Zeynep hemen anlamıştı. "Onlara öylesine dedim,"

"Şaka yaptığını biliyordum ama bana da söyledin?" Beren bir anlık duraksadığında kafasını hafifçe sallayarak Zeynep'i doğrulamıştı.

"Yanılmışım işte." Beren kalp atışlarının hızlandığını fark ettiğinde aynı zamanda huzursuzlanmaya başlamıştı.

"Karanlıktakiler aşık olmayı beceremiyor," dedi Zeynep, buruk bir gülümsemeyle. "Sen hep öyle söylerdin..." Biraz bekledikten sonra lafını düzeltti. "Erkekler sevmeyi, aşık olmayı beceremiyor. Hele karanlıktaki erkekler... Hemen eleyin."

Beren'in cümlesini ona hatırlattığında Beren iç çekti. "Arabada sinirlendiğinde... Beni bile görmedi. Sözde beni benden çok düşünüyor diyordum sana... Karanlığın önüne bile geçemedim. Kendimi kandırıyormuşum işte... Tenlerimiz aşık sadece,"

"Kendini kandırmak... Beren Sanberk kendini kandırıyorsa... Geçmiş olsun ve tebrik ederim."

Beren tekrar ağlamaya başladığında kafasını öne eğdi. Zeynep yerinde kıpırdanıp Beren'i kollarının arasına aldı. Beren'in hislenerek iç çekişlerini duyduğunda dudaklarını birbirine bastırdı. "Girdiğin yolun sonunda pişman olacak mısın bilemem ama... Her şeyi göreceğinden şüphem yok,"

"Sana yaptıklarımın cezası mı bu?" diye sordu Beren, başını onun omzundan çekmek istemiyordu. "Seni ve Oğuz'u ayırdım. O da yok artık... Bu yüzden-"

"Beren sen sadece beni kurtardın. Bir daha bunu düşünme. Söyleme. Sana teşekkür etmekten başka bir şey yapamam." Beren son kez burnunu çekip toparlanmaya çalışır gibi kafasını kaldırdı. Birinin onu böyle göreceğini düşünüp hızlıca göz yaşlarını temizledi. "Madam'ın yanında başka kim var?"

"Tekin,"

"Gördün mü?" Beren yavaşça kafasını salladığında cevap verdi. "Bir görsen... Bana şov yapıyor... En azından yanında Tekin var. Bir tek ona ulaşabildi sanırım... Tekin onu koruyacaktır."

"Eminim gittiğinde de Pastacı seni hiç yalnız bırakmayacaktır."

"Bunları konuşmayalım artık." dedi Beren, bıkmış gibiydi. Pastacı'nın konusu da açılırsa Beren huzursuzlanacağını düşünüyordu. Zeynep'te konuşmak istemiyordu fakat son bir şey daha sordu.

"Onunla ne zaman konuşacaksın? Böyle yaparak sadece kendine dert ediniyorsun. O sana yol gösterecek."

"Bilmiyorum. En müsait zamanımda konuşacağım kesin. Sen anlat artık. Ne oluyor bu evde? Bir şeyler öğrenebildin mi?"

Zeynep omuzlarını düşürerek kafasını iki yana salladı. "Hayır, tedavim yüzünden bir şey yapamıyorum. İlaçlar beni aptallaştırıyor. Şimdi de terapiye başladım. Bağımlılıktan kurtulma sürecinin bir parçasıymış."

"Terapi mi?" diye sordu Beren, kaşlarını çatarak. Odağı dağılmaya başlıyordu.

"Evet. Adamın adı Akif. İyi gelmiyor diyemem, konuşmak beni rahatlatıyor. Sadece bir şey var ama emin değilim,

"Ne?"

"Sanırım Baran'da onunla konuşuyor. Adamın karanlıktan haberi var. Belki Baran'ın adamlarından biridir. Ama onları duydum... İlaçlardan dolayı gerçek miydi yoksa zihnimin bir oyunu mu bilmiyorum, Baran'a en kısa zamanda görüşelim demişti."

"Belki de seninle konuştuklarını anlatacaktır?"

"Hayır, ne dediği tam aklımda değil ama duyduğumda onunla seans yapacağını düşünmüştüm."

Bu durum Beren'e çokta inandırıcı gelmemişti. Zeynep'in ilaçların etkisinde neler yaptığını gördüğü için bir yorum yapmamıştı. "Her neyse... Açıkçası bende korkuyorum. Sizin karanlıkta olduğunuzu öğrendiklerinde ben ellerinde olacağım. Burası rahat, bana bir şey yapmıyorlar ama... Ne olacağını bilemeyiz,"

"Ben seni gerekirse çıkartacağım, Pastacı Baran'ın seni yanına alacağını söylüyordu. Madam'ın karanlığından biri-"

"Hızır bunu çoktan söyledi." dedi Zeynep, Beren heyecanla ona döndü. "Beni yanlarına alıp, eğitmekten bahsettiler. Madam'ın ne yapacağını tahmin edebileceğimi düşünüyorlar. Bu yüzden tedavim bu kadar yoğun ve ilgili geçiyor."

"Güzel işte! Bu demektir ki sana hiçbir şey olmayacak. Onlar bizi bulana kadar sen Baran'a güven ver. Eskilerden bahset... Gözünü dolduracak bilgiler ver."

"Sence bana inanırlar mı Beren? Seni bırakmayacağımı bilirler. Ayrıca... Karanlıkta böylelerine neler yaptıklarını biliyorsun-"

"Ben seni bırakırım. Merak etme. Beren'den herkes her şeyi bekliyor sonuçta değil mi? Hem Madam'ın gözünde de büyümüş olursun,"


☾ ☾ ☾


Gecenin ilerleyen saatlerinde Zişan, Zeynep'in her gece aldığı vitaminlerini getirmiş, Zeynep odasına çekilmişti. Beren'de onunla birlikte eve girmiş, Zeynep'in odasında biraz oturduktan sonra o uyuduğunda odadan çıkarak üst kata çıkmıştı. Baran ya da tanıdığını herhangi bir yüz ortalıkta görünmüyordu. Ne konuşulduğu, neler planlandığını merak ediyordu Beren.

Baran'ın odasının olduğu kata geldiğinde boş koridorda öylece bekledi. Ne yapacağını düşünüyordu. Baran'ın yanına gitmek istese de gitmemesi gerektiğini biliyordu. Baran'ın haberi yoktu ama ona kırılmıştı. Baran onu ilgili tavırlarına alıştırdığını düşünmüştü. Yolda takındığı tavır Beren'e de iyi gelmiş gibiydi. Son zamanlarda uyanıyordu.

Baran'ın kapısında bir hareketlilik duyduğunda irkilse de sanki ayaklarına beton dökülmüş gibi olduğu yerde kalmıştı.

Aziz kapıyı sonuna kadar açtıktan sonra Beren odayı görmüş, masanın arkasında oturan Baran ile göz göze gelmişti. Onu görmeyeli birkaç saat olmuştu ama Baran'ın karışan saçları, gömleğinin açılmış birkaç düğmesiyle yüzündeki ifadeden yorulduğunu anlamıştı.

"Geleyim mi?" diye sordu Beren, odaya oldukça uzakta olsa da sesini duyurmuştu.

Aziz ona bakıp gözlerini kırpıştırdığında cevabın ne olduğunu anlayamamıştı. Beren hala Aziz'in ifadesini incelerken Baran'ın sesi yükseldi. "Gel,"

Beren, Aziz'e bakmaya çalışırken Aziz hala gözlerini kırpıp, yüzünün ifadelerini hızla değiştirmeye devam ediyordu. Beren bir anlığına korktuğunu hissetti. Onunla alakalı bir şey olduğundan şüphelenirken tekrar Baran'a baktı.

Kapının eşiğinde durduğunda odaya kısa bir bakış attı. Odada Yıldırım'ı ve tanımadığı iki adamı görmüştü. Baran oturduğu sandalyede arkasına yaslandıktan sonra tekrar "Gel," dediğinde Beren odanın ortasına doğru ilerlemiş, diğerleri de kapıya yönelmişti.

Aziz'de diğerlerinin çıkmasını bekledikten sonra sonunda kendi de odadan çıkmıştı. İkisi odada yalnız kaldıklarında birbirlerine bakıyorlardı. "İyice yanına geleyim mi?"

Baran sandalyesini yavaşça geriye ittiğinde Beren hemen yüz bulmuş gibi adımlarını hızlandırarak masanın etrafında dolaşıp Baran'ın yanına ilerledi. "Neden ağladın?"

"Ağlamadım," dedi Beren, hızlıca. Baran'a yaklaşmaya devam ederek bir yandan da onun nasıl bir ruh halinde olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir elini onun omzuna yerleştirdiğinde Baran'da elini ona uzatarak belini kavradı. İyi olduklarını düşünerek bir bacağını kaldırıp Baran'ın kucağına oturduktan sonra diğer bacağını da onun bacağının yanından aşağı sarkıttı. "Ağlamışsın,"

"Ağlamadım Baran ya, ateşten şey olmuştur... İyi misin? Sinirin geçti mi?" diye sordu Beren, lafı değiştirerek.

"Hallettik,"

"Nasıl? Ne olmuş ki?"

"Birkaç kendini bilmez, soygun yapmaya çalışmışlar. Başarmışlar. Ama elimizden kaçamadılar."

"Yakaladınız mı?" diye sordu Beren, kaşlarını kaldırarak. Baran'ın gömleğinin düğmeleriyle oynarken meşgulmüş gibi ona bakmamaya çalışıyordu. Yakalandıkları için şaşırsa da ellerinden Pastacı'nın kaçmış olmasını umuyordu.

"Bitti gitti işte, boş ver sen."

"Merak ettim... Nasıl yakaladınız?"

"Adamlarım bulur."

"Kimmiş onlar? Tanıyor musun?"

"Hayır," dedi Baran, hızlıca. Onun hayır demesi Beren'i rahatlatmıştı. Kolayca mantık yürüterek Pastacı'nın yakalanmadığından emin olmuştu. Fakat planında başarısız olduğu belliydi.

"Ne olacak onlara? Hapse mi girecekler?" Baran yorgun bir şekilde sırıttığında Beren sonunda bakışlarını ona doğru kaldırdı.

"Onlara ne olur bilemem, bir daha ortalıkta görünmeyecekleri kesin,"

"Bir sorun kalmadı mı yani şimdi?"

"Çok şey kaldı. Biri benimle uğraşıyor," dedi Baran, soğuk bir sesle. "Uğraşmaması gerektiğini bildiği halde uğraşıyor. Sonunu seçmiş olmalı."

Beren yavaşça yutkundu. "Bana önceden sorup durduğun saçma şeylerle alakalı mı?"

"Evet. Bu yüzden seni orada görmek istememiştim. Kimse karşımda olmak istemez."

"Olursa ne olur?" diye sordu Beren, kafasını tekrar eğmiş bakışlarını Baran'dan kaçırmış gömleğinin yakalarıyla oynamaya devam ediyordu.

"İyi şeyler olmaz."

"Beni de yanına almaktan bahsediyordun. O kadar şey söyledin ki... Aklımda bile tutamıyorum. Ne oldu o laflara?"

Beren'in soyadıyla nerede olduğu belliydi. En azından Baran artık böyle düşünüyordu.

"Burası oldukça karışık. Artık bir şeyler söylemiyor olabilirim. Ama yanılmayacağım anlamına gelmez. Sana söylediklerim, zihnimde susmuş olabilir. Burada kimseye güvenilmez." Beren kafasının ağırlaştığını düşünerek başını Baran'ın omzuna yasladı. Böylece gözlerine bakmayacaktı.

"Bana da güvenmeyecek misin?"

Baran diğer elini de Beren'in beline yerleştirdi. Onun hüzünlü olduğunun ve ağlamış olduğunun farkındaydı. Sadece neden bu halde olduğunu anlayamamıştı. Aklına gelen tek sebep Zeynep olmuştu. "Yoruldun mu sen?"

Sorduğu soruyu duyduğunda Beren yavaşça kafasını salladı. En azından daha fazla yorulacağını biliyordu. "Uyumayacak mısın?" diye sordu Baran tekrar.

"Sen yorgun değil misin?"

"Hayır,"

Beren başını kaldırdığında Baran'a baktı. "Ama yorgun görünüyorsun?"

"Değilim," Beren onun kucağında doğrulduktan sonra parmaklarını Baran'ın saçlarının arasına daldırarak saçlarını düzeltmeye başladı.

Beren onun saçlarına dokunurken Baran belini kavrayan ellerini biraz daha aşağıya indirdi. Avuçlarını kalçasıyla buluşturduğunda onu biraz daha kendine çekti. "Bana gitme demeyecek misin?" diye sordu Beren, en sonunda.

"Neden diyeyim artık?"

O da cevap bulamadığı için omuzlarını silkmekle yetindi. Ama sorusuna karşılık aldığı soru onu tatmin etmemişti. Baran'ın lafı çevirdiğini düşünüyordu. "Ne yapacaksın ben gidince?" Baran'ın da kendisine alışıp alışmadığını merak ediyordu.

Baran alt dudağını hafifçe büküp kafasını iki yana salladı. "Biri gider biri gelir mi yoksa?" dedi Beren, alay ederek.

Baran'ın gözleri kısıldığında kaşlarını istemeden çattı. "Kim gelecek? Neyden bahsediyorsun," Birden onun neden alay ettiğini anlamamıştı. Zihninin dolu olduğunu düşündü.

"Öylesine dedim,"

"Benimle eğlenmeye mi başladın?" Baran artık dayanamayacağını fark ederek Beren'in kalçasındaki elleriyle onu kendine bastırdığında Beren'e sertliğini hissettirmişti.

"Sende bunu bekliyormuşsun herhalde," dedi Beren, ellerini saçlarından aşağıya indirip Baran'ın yanaklarını kavradı.

Baran derin bir nefes alıp kaşlarını kaldırdığında yüzünü Beren'e doğru yaklaştırdı. "Ben hep seni bekliyorum, yine bekleyeceğim."

Beren burukça gülümsediğinde dudaklarını Baran'ın dudaklarıyla buluşturdu. Dudaklarına kısa süren bir öpücük bıraktığında kapattığı gözlerinin yine dolduğunu hissederek geri çekildi. "Aziz şimdi hissetmiş gibi buraya gelir," dedi Beren, kendini güldürmeye çalışıyordu.

"Senin neyin var?" diye sordu Baran, onun hızlı duygu değişimlerini bilse de Beren'in halinde bir tuhaflık olduğunu düşündü.

Beren kollarını Baran'ın boynuna doladıktan sonra dudağının kenarına bir öpücük bıraktı. "Bir şeyim yok," Konuyu kapatmak istiyordu. Zaten aklındaki şeyleri nasıl açıklardı onu da bilemiyordu.

Kapının sesi yükseldiğinde Beren kapıya dönmüş, daha sonra Baran'a bakıp gülümsemişti. "Dedim sana,"

Baran cevap vermediğinde kapıya bir kez daha vuruldu. Kendisini beklediğini düşünen Beren kalmak üzere Baran'ın kucağında kıpırdandığında kalçasındaki ellerin baskısıyla olduğu yerde oturmaya devam etti.

"Abi," Aziz'in sesi duyulduğunda Baran dudaklarını geriye itti.

"Oradan söyle," diye seslendi Baran.

"Abi... Bir gelebilir misin? Hızır abi geldi, seni soruyor."

"Geliyorum."

Baran gözlerini Beren ile buluşturduğunda Beren onu beklemeden konuştu. "Ben odaya gideyim,"

"Sen odamıza git, bende hemen geleceğim." dedi Beren'in boynunu öperek.

Beren bir şey demeden kucağından kalkmaya yeltendiğinde Baran'da ona yardım etti. Ayağa kalkıp kapıya döndüğünde bakışları birden Baran'ın masasına çevrildi. Masanın kenarında bilmediği bir dosyanın altından kenarını görebildiği kağıdın tapu belgesi olduğunu anladığında masanın yanından ilerlerken masanın diğer köşesindeki Baran'a kısa bir bakış attı. Onun gömleğini iliklediğini gördüğünde eliyle hızlıca dosyayı itti.

"Ay, düşürdüm." dedi Beren, söylenir gibi. Yere eğilip dosyayı aldıktan sonra dosyayı masanın üzerine koyarken belgenin üzerindeki yazıları gözleriyle taramıştı. Okuduğu adresi unutmamak için zihninden tekrar etmeye başladı.

Kapıya ilerlediğinde Baran onun önüne geçerek kapıyı Beren'e açtı. Beren onu beklemeden kapıdan geçeceği sırada Baran hızlı bir hamleyle elini onun karnına götürüp kendine çekti. "Geldiğimde eğlencemize kaldığımız yerden devam eder miyiz?" diye sordu Beren'i kendine çekmiş, sırtını göğsüyle buluşturmuştu.

Beren zihninde tekrar ettiği adresi unutma endişesiyle kafasını sallayarak Baran'ı onayladığında Baran dudaklarını Beren'in başının üzerine bastırdı. Birbirlerinden ayrıldıklarında Beren vakit kaybetmeden merdivenlere yönelmişti.


☾ ☾ ☾

Baran, Hızır'ın onu beklediği odaya girdiğinde Hızır masanın başına geçmiş, bilgisayarın ekranından bir şeylere bakıyordu. Odada Yıldırım ve Çakı'da vardı. Soygunu yapan kişiler çoktan yakalanmış, sorguya çekilmişlerdi. Hızır'da sorguyu Baran'a izletmek istemişti.

"Bulduğumuz kişiler, Madam'ın eski mekanlarında çalışan garsonlarmış. Yabancı uyruklular. Madam'ın döndüğünü öğrendiklerinde ona hediye etmek için böyle bir soygun yaptıklarını söylüyorlar. Madam'dan herhangi bir talimat almamışlar."

Baran sinirle dudaklarını birbirine bastırdı. Hala onun yıkadığı beyinleri etrafta görmek, onların yaşadığını bilmek bile rahatsız ediciydi. "Garsonları nerden duymuş döndüğünü?" dedi Baran, Hızır'ın gösterdiği ekrandan soygunu yapan kişilere baktı.

"Kulaktan kulağa yayılmaya başlamıştır. Madam'ın sıfırdan başlayacağını duyunca onun karanlığında iyi bir yerde olabilmek için şimdiden çalışmaya başlamışlar." dedi Hızır.

"Güvenliği artıralım. Mekanlardaki kameraların yazılımlarını değiştirin." Baran, masanın başına geçtikten sonra konuşmaya devam etti. "Kamera yazılımlarının üç güvenlik duvarı olsun. Fakat güvenliği yıkmak için gizleyeceğiniz farklı bir güvenlik yazılımı oluşturun. Böylece kameraları ele geçirdiğini sansın. Görüntüler bizim için en önemli şey olacak. Karanlığın gizli yüzleri ortaya çıkmaya devam ederken kimseyi dinlemeden gördüğünüz herkesi öldürün. Emirdir."

Hepsi dikkatle Baran'ı dinlemeye devam ederken Baran derin bir nefes aldı. "Madam, benim zihnimin onlar gibi çalışmadığını söyleyip dursa da başa geçmeme rağmen hala bir şeyleri kabullenmiyor. Kabullendirmek için uğraşmayacağım. Ben yine kendi zihnimle işi bitireceğim."

"Abi... Bunlar soygunlara başladı. Para neyse de tapuları korumak lazım. Tapuları ulaşırsa ne olacak? Madam söylesin ya da söylemesin. Baksana abi, hipnoz olmuş gibi fol yok yumurta yok soygun yapıyorlar sırf göze girmek için. Kurala göre tapuya ulaşan mekanı işletmeye başlayabiliyor. Orada her türlü pisliği yapacak bu kadın. Bu bile karanlığı karıştıracaktır. Aldığı en küçük mekanda bile düzeni değiştirebilirler. Senin karanlığın bunu hiç hoş karşılamaz abi, sende biliyorsun. Herkes birbirini öldürecek." Yıldırım konuşurken Baran kafasını sallıyordu.

"Merak etmeyin, tapulara hiçbir zaman ulaşamayacak." dedi Baran, keyiflenmiş gibi. "Tapular hala olması gereken yerlerde. Fakat hiçbiri gerçek değil. Gerçek olmadığını sadece Madam bilebilir. Ve ona büyük bir gururla sahte tapuları veren köpeklerini zaten Madam kendisi öldürecektir,"

"Kendi pisliklerini kendisi temizleyecek." dedi Hızır, diğerleriyle birlikte keyiflenmiş gülmeye başlamışlardı.

"Yani elimizden kaçırdığımız biri olursa... Üzülmeye gerek yok. Para için zaten kimsenin üzüleceğini sanmıyorum. İstediği kadar para alabilir. Aslında istese bende veririm," dedi Baran, alayla. "Bizden çaldığını da alacağız tabii ama öncelikli amacımız, aileyi korumak. Karanlığın başına geçmesi imkansız fakat aileyle uğraşabilir. Bana güç kaybettirmez, para kaybettirmez sadece ailemi kaybettirebilir."

Baran birkaç saniye sessizleştiğinde Hızır ve Çakı kafasını hafifçe öne eğmişti. Hızır ailesini o kadına kaybetmişti. Çakı ise eşini ve küçük kızını. Baran, babaannesini.

"Ve artık sevdiğimle de uğraşacak." dedi Baran, sessizliği yine kendisi bozmuştu. "O artık benim soyadımı taşıyor. Bunu öğrendiğinde Madam öfkelenecek. Kurallar önemi yitirecektir. Bu yüzden ne yapacağını hiç bilemeyeceğiz. Sadece herkesi koruyacağız. Kuş bile bizden habersiz uçmayacak."

Madam bazı kuralları çiğneyeli uzun zaman olmuştu, çoktan ölmesi gerekirken o tüm işlerini mükemmel bir gizlilikte sürdürebiliyordu.

Baran sevdiği ile uğraşmaktan bahsediyordu fakat sevdiği, sevmediği bir karanlıktaydı.

Gerçekler artık bir yerlerde saklanamayacak kadar büyüyordu. Saklanılanlar açığa çıktıkça, tüm kuralların silineceğinden iki tarafta habersizdi. Ve bu zamana kadar kuralları izleyenler, kuralların ortadan kalktığını gördüklerinde ne yapacaklardı?


☾ ☾ ☾


Beren odaya girer girmez bavulundan her zaman yanında taşıdığı not defterine unutmadan yazmıştı. Bavulunun içine kendi eklediği gizli bölmeden diğer telefonunu çıkarıp yazdığı adresin konumuna baktı. Girdiği konumun etrafına baktığında mırıldanarak küfür etti.

Madam'ın Los Angeles'taki köşküne baktığını anladığında kalp atışları da hızlanmıştı. Köşkün belgelerinin nasıl Baran'da olabileceğini düşünürken Emir'e aceleyle bir mesaj yazdı. Belgeyi Baran'ın elinden alıp almamakta kararsız kalmıştı. Üstelik Baran'ın o belgeye nasıl ulaştığını da bilmek istiyordu.

Çoktan üzerini değiştirmiş, saçlarını bir kere daha taramış ve en sevdiği parfümünü sıkmış yatağın içine girmişti. Uyumak istiyordu, kalbinin kırık olduğunu düşünüyordu. Kırılan kalbinin tek bir sorumlusu yoktu. Bu işte kendi parmağının da olduğunu biliyordu.

Beren Sanberk, hatalarını görür ve kabul ederdi. Bazen hatalarını telafi ederdi ama gerek görmez ise hatasını olarak bırakır ve bir daha o hataya dönmezdi. Bu seferki hatasına geri dönecek miydi emin değildi. Hata olarak bırakamayacağı kadar da güzeldi. Sadece düzeltmek için uğraşmaya değer mi bilemiyordu.

Karışık ve kimsenin inanmayacağını düşündüğü hikayesinde hatalarını düzeltmek Beren için iyi olabilirdi ama karşısında kim vardı bilmiyordu. Ve o kişinin neye dönüştüğüne dair çokta fikri yoktu. Gördüklerinden emin değildi ama hislerini biliyordu. 

Onun kim olduğunu öğrenmeden önce bile güvendiği tek şey Baran'ın sessizliği olmuştu. Fakat şimdi sessizliğine güvenebileceğini düşünmediği gibi bu zamana kadar güvenmiş olmasına bile kızıyordu. Bu durumda ona tam anlamıyla güvenmek Beren için zorlaşıyordu.

Zihninde bilmediği bir şeye tutunmaktansa bildiği ve emin olduğu bir amacı gerçekleştirmek onu güvende hissettirecekti.

Yatağın içinde ne kadar zamandır düşündüğünü hesaplayamamışken kapı kolunun hareketlendiğini duyduğunda hızlıca gözünü kapattı. Neden böyle yaptığını bile anlamamıştı.

Baran odaya girip kapıyı kapattığında odanın kokusunu içine çekti. Beren gibi kokuyordu. Kendi kokusuna karışan parfümünün kokusunu bile aldığında kaslarının gevşediğini hissediyordu.

Beren'e bakmak için yatağa döndüğünde komodinin üzerinde yanan loş ışığın aydınlattığı yüzünü gördü. Onun uyumasına şaşırmamıştı. Yanına geldiğinde hem üzgün hem de yorgun olduğunu anlamıştı. Daha fazla dayanamayıp uyuyakaldığını düşündü.

Ses çıkarmadan odanın içine doğru ilerlediğinde gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. Onun gitmesini hiç istemiyordu. Nasıl isteyebilirdi ki? Ama burada kalması bile bir şeyi değiştirmeyecekti. Baran'da artık isteğinin bencillik olduğunu düşünmeye başlamıştı. Diğerleri haklıydı, Madam buradayken Beren'in burada olması tehlikeli olabilirdi. Onu zoraki yanında da tutamazdı. Beren ile uğraşmak kolay değildi. Üstelik onu bir şeye zorladıkça hala bir isim bulamadığı aralarındaki şeyin bozulacağını düşünüyordu.

Beren sözleriyle, sorduğu sorularla Baran'ı bir şekilde kıstırabiliyordu. Fakat bunun sebebi Baran'ın ona gerçekleri söylememesinden kaynaklanıyordu. Nasıl yapacağını bilmiyordu ama ondan sakladığı sırrı, Beren'i kendinden uzaklaştırmadan bir şekilde söyleyecekti.

Gömleğini yatağın karşısındaki koltuğa attıktan sonra yatağın Beren'in olduğu tarafına doğru ilerledi. Belinin üzerine gelen yorganı yukarıya doğru çekerek omuzlarını da kapattıktan sonra eğilip Beren'in yüzünü öptü. Geri çekilmeden önce yüzünü bir de boynuna doğru yaklaştırıp kokusunu içine çekip geri çekildi.

Beren'den uzaklaşıp duşa girmek için banyoya doğru yürümeye başladığında Beren gözlerini hala açmamış sadece bilerek yavaşlattığı nefeslerini kontrol etmeyi bırakmıştı.

Baran banyoya girdikten birkaç saniye sonra su sesini duyduğunda Beren'de gözlerini açıp sırtını yatakla buluşturdu. Baran'ın ona gitme demesini istiyordu, gitmeyeceğinden değildi fakat sadece bunu söylemesini isterdi.

Belki de çoktan yormuştu Baran'ı. En azından öyle düşünüyordu. Onu görebilmek için yaptığı şeyler Baran'ı yormuş olduğunu düşündüğünde de öfkelenmişti. Ne yaptım ki, diye sordu kendine. Sadece Levent'i kullanmıştı. Levent gibi biriyle yorulmuşsa sınıfta kalmış demek olurdu. Levent'i kullanmış olması bile ona hiçbir şey göstermemişti aslında. İstediği şeyi alamadığı gibi duydukları da zihninde onu haklı çıkarmıştı.

Beren'in de her kız gibi aklında yarattığı biri vardı. Onunla mutlu olacağını düşünüyordu. Fakat Baran o kişiden gittikçe uzaklaşıyor gibi hissediyordu. Üstelik kötü olan her şeyi düşündüğünde sadece Baran'ın kızgın ve sert ifadesi zihninde canlanıyordu. Az önce ona bıraktığı küçük öpücük bile düşüncelerinden kurtulmasını sağlayamamıştı.

Kulaklarında ise tartışmalarında geçen cümleler yükseliyordu. Baran'ın gür sesiyle söylediği her şey zihninde öyle bir yere oturuyordu ki Baran'ın karanlıkta nasıl biri olduğunu anlayabildiğini düşünüyordu. Parçaları birleştirmeye devam ediyordu. Artık kendi bildiği gibi değil, başka bir gözle bakıyordu. Başka gözlerle bile kendi hatalarını görebiliyordu. Zihni her zamanki gibi çalışıyordu, aykırıydı ve keskin dönüşleri olabiliyordu.

Su sesi kesildiğinde Beren tekrar gözlerini kapatıp Baran'ın yatacağı tarafa sırtını döndü. Düşüncelerinden ve zihninde yükselen seslerden kurtulmaya çalışırken Baran'da onun hala uyuduğunu düşünerek banyodan çıkıp dolabına ilerledi. Hızlıca kurulanıp altına bir şeyler giyindikten sonra yatağa yürüdü.

Yatağa yavaşça yerleştirdikten sonra yanmaya devam eden loş ışığı kapattı. Kendini Beren'e doğru iterek kolunu onun beline sarmalayıp onu uyandırmamaya özen göstererek Beren'i kendine çekti. Çenesini Beren'in başına yasladığında Beren yattığı yerde kıpırdanarak Baran'a döndü. Daha fazla dayanamayacağını anlamış, gözlerini açmıştı.

"Uyandırdım mı?" diye sordu Baran, kısık bir sesle. Odaya geldiğinden beri zihninde duyduğu gür sesinin yerine başka bir ses duymak Beren'e değişik hissettirmişti.

"Uykuyla aram iyi değil zaten," Beren ona döndükten sonra elleri hemen ona dokunmak istemiş, bir elini onun kolunun üzerine koymuştu. "Uyu hadi," dedi Baran, yastığa yasladığı başını ona doğru eğmiş, elini de Beren'in sırtında gezdirmeye başlamıştı.

"Aslında sorun da bu," Beren yorgun bir şekilde çıkan sesiyle zoraki konuşuyor gibi gözüküyordu.

"Uyumak mı sorun?" Beren onu kafasını sallayarak onayladığında alt dudağının istemsizce büküldüğünü hissederek yüzünü Baran'ın göğsüne yaklaştırdı.

"Ne olduğunu söylesene bana," dedi Baran, sorar gibi. Bir yandan da Beren'in önceki gece uyuyup uyumadığını sorguluyordu. Onun bu hallerini genelde uykusuz olduğunda gördüğü için aklına bunu getirmişti. Ama uyuduğunu biliyordu, sonuçta yalnız kalmamıştı.

"Bana güveniyor musun?" Baran ondan uzaklaşıp yüzüne bakmaya çalışsa da başarılı olamamıştı.

"Nereden buluyorsun yine-"

"Hadi, cevap ver." dedi Beren, lafını tamamlamasına izin vermeden. Baran ona bakmaya çalışmaktan vazgeçip çenesini yine Beren'in kafasının üzerine yerleştirdi.

"Hayır,"

Beren, onun soğuk bir sesle verdiği cevabı duyduğunda gülümsedi. Baran onun güldüğünü hissettiğinde kaşları çatılmıştı. "Neden güvenmiyorsun?"

"Güven vereceğin bir şey yaşatmadın," dedi Baran, dürüstçe. Aksini iddia edemeyeceğini biliyordu Beren. Bu duruma bir yandan sevinmişti fakat bir yandan da hatalarından birinin bu olduğunu biliyordu. "Sen güveniyor musun bana?" Baran bu sorunun cevabını merak etmiyordu, sadece o da sormalıymış gibi hissetti.

"Bilmiyorum ki, güvenmeli miyim?"

"Güvenmelisin," dedi Baran, Beren'i kendine biraz daha kendine çektiğinde Beren'de çenesini ona doğru kaldırıp sonunda Baran'a baktı.

"Güvenmek için... Güven veren bir şeyler mi yapmak lazım?" diye sordu Beren alayla. Yaptıklarını biliyordu. Birde yaşadıkları sessiz güvensizlikleri vardı. Baran'ın telefonunu izlediğini bile bile diğerleriyle konuşmasından da bahsettiğini biliyordu. Bu durum bile Baran'ı harekete geçirememişti ama artık önemli de değildi. Çünkü gerçeği anlamıştı. Nedenleri aklındaydı. En azından Beren öyle düşünüyordu.

Baran sıkılmış gibi nefes aldığında elini Beren'in kalçasına götürüp onu yukarı çekerek yüzlerini eşitledi. "Ben zor güvenirim," Beren'in saçlarını parmaklarıyla geriye doğru ittirdi. "Sende işimi hep zorlaştırdın,"

"Ben öyle biriyim."

"Maalesef." Beren'in ifadesi değişmiş, Baran'a çatılmış kaşlarıyla bakıyordu.

"Maalesef mi?" Onun kızdığını gördüğünde sesinden de öfkesi anlaşılıyordu. Bu Baran'ı keyiflendirmiş gibi sırıtmasını engelleyememişti.

"Sen niye huysuzsun bugün?"

"Diğer günler nasılım?"

"Şimdiye kadar çoktan üzerime atlaman gerekirdi," dedi Baran, alay ederek. Beren ifadesini değiştirmemek için zorlandığında bir an ne yapacağını bilememiş, afalladığını ise Baran anlamamıştı.

"Belki bugün enerjim yoktur? Olamaz mı?"

"Enerjin mi yok... Senin enerjin yok? Öyle mi?" Baran onun kendisiyle uğraştığını düşünerek yatakta onu döndürüp üzerine çıktı. Dudaklarını onun boynuna doğru götürdükten sonra sesli bir şekilde boynunu öptü.

"Evet yok." dedi Beren, ciddiyetle.

"Ama ben seni çok özledim," dedi Baran, boynundan aşağıya doğru onu öpmeye devam ederken. "Yoksa sen bana..." Bir öpücük daha bıraktı göğsünün üzerine. Elleri rahat duramamış, Beren'in üzerindeki atletten içeri sokmuş, bir elini de bel kenarında gezdiriyordu. "Arabada söylediklerim için mi böyle huysuzlanıyorsun?"

"Yolda çok öfkeliydin."

"Öfkeliydim." dedi Baran, hala dudaklarını göğsünün üzerinden çekmemiş, atletten gözüken tenini öpüyordu.

"Neden?"

"Biri benimle uğraşıyor..."

"Bende uğraşıyorum seninle?"

"Senin nasıl uğraştığını biliyorum," dedi Baran, arsız bir şekilde sırıtarak çenesini kaldırıp sonunda Beren'e bakmıştı. "O yüzden sen istediğin kadar uğraş." Baran tekrar onun boynuna doğru eğildiğinde bu sefer öpmeden önce kokusunu içine çekmişti. "Ama diğeri sevdiğimle uğraşırsa, o zaman beni hiç sakin göremezsin."

Belli zaten, diye geçirdi içinden Beren. Baran'ın konuşması canını sıktığı için ellerini onun yanaklarına götürüp dudaklarını teninden uzaklaştırdı. "Bugün üzerine atlayamayacak kadar yorgunum," dedi Beren nazlanır gibi, aslında sadece kendini tutuyordu. Yalan söylemişti.

Baran, Beren'in yanağına tutkulu bir öpücük bıraktıktan sonra üzerinden çekildi. "Uyutalım o zaman seni," Yatağın kendi tarafına geçtikten sonra Beren'e doğru dönüp belinden tutarak Beren'i kendisine çevirdi. "Sen uyumayacak mısın?" diye sordu Beren, Baran onu kendisine çektiğinde.

"Uyuyamayacağım,"

"Neden?" diye sordu Beren, kaşlarını çatarak. Onun meraklı ve sorgulayıcı hali Baran'ı keyiflendirirken Beren gözlerinde şirin bir varlığa dönüşüyordu. "Sen beni hiç öpmedin, nasıl uyuyacağım?"

Beren rahatlamış gibi nefes verdiğinde bu sefer Baran'ı itip kendisi üzerine çıkmıştı. Hiç beklemeden alt dudağını kavradığında ateşli bir şekilde Baran'ı öpmeye başlamıştı. Kendisini tutmaya çalıştığı için bu öpücüğü ateşini dindirmeliydi. Baran'ın elleri kalçasından bacaklarına doğru giderken Beren birkaç saniye dudaklarından ayrılırdı.

"Bu uyutur mu seni?" diye sordu Beren, dudaklarına bakarak.

"Baştan söyleseydin, ona göre düşünürdüm. Tekrar dene bakalım," Beren kendini tutamadan güldüğünde Baran'da gülümsedi. İşte bu kahkahayı sürekli duymak istiyordu. Ve sadece kahkahası için bile, herkesi yakabilirdi.

☾ ☾ ☾


Gözlerini bir anda açtığında odanın hala karanlık olduğunu fark etti. Gözlerini tekrar kapattığında yatakta yalnız olduğunu sanki hissetmiş gibi gözlerini açarak yavaşça arkasını döndü. Baran'ı görememişti. Komodine uzanıp telefonunun ekranına dokunduğunda odanın karanlığında ekranın parlaklığı yüzünden gözlerini kısarak saate baktı.

Saatin üç kırk yedi olduğunu gördüğünde bir yandan Baran'ın nerede olduğunu sorgulasa da tekrar uyumak istemişti. Neredeyse iki buçuk saat uyumuştu. Uyumaya karar verdiğinde karnının aşağısında hissettiği ağrı yüzünden elini karnına götürüp ağrıyan bölgeye baskı uygulamıştı.

Ağrısı ona tanıdık geldiğinde sıkıntıyla oflayarak yataktan dikkatlice kalkıp telefonunu eline aldı. Telefonun ışığıyla yatakta yattığı yeri kontrol ettiğinde bir leke görmediği için sevinerek bavuluna ilerledi. Işığı açmaya hala üşeniyordu.

Bavulundan birkaç kıyafetini çıkardıktan sonra tekrar ofladı. Regl olduğunu ya da olacağını anlamış fakat tuvalete girmeden önce yanına alacağı pedinin olmadığı aklına geldiğinde umutsuz bir şekilde banyoya girdi. Dolapları hızlıca karıştırdığında ped bulamadığı için banyodan çıkıp yatağın yanındaki komodine ilerledi.

Bu saatte aramak istemezdi fakat acil durum sayılırdı. Biraz çekinse de komodinin üzerinde duran ahizeli telefonu kaldırıp Zişan'ın ona ulaşabileceğini söylediği numaraların tuşlarına basmaya başladı. Doğru hatırladığından emin değildi yine de aklında kalan numaralara basarak şansını deniyordu.

Telefonu kulağına götürdüğünde neden Zişan'dan kendi numarasını istemediğini de sorguluyordu. "Baran abi?! Buyur Baran abi! Bir şey mi oldu?!"

Zişan'ın uykulu ve telaşlı sesini duyduğunda rahatladı. "Benim Zişan, Beren."

"Beren! Bir şey mi-"

"Uyandırdım, kusura bakma. Regl oldum sanırım. Bana-"

"Tamam tamam! Getiriyorum hemen."

Birbirlerinin sözünü keserek iletişimlerini hızlıca kurmuşlardı. Beren kapının yanında Zişan'ı beklemeye başlarken regl olduğuna seviniyordu. Bu yüzden ağladım demek ki, diye geçirdi içinden. Öte yandan düşüncelerinden vazgeçmemişti. Sadece düşüncelerine ağlayarak tepki vermiş oluşunu buna bağlamıştı.

Normalde de ağlayabilirdim aslında diye düşündü, kendi kendini cevaplayarak. Zihniyle olan sohbeti gittikçe yoğunlaşırken kapının tok sesiyle olduğu yerde doğrulup hızlıca kapıyı açtı. Koridorun ışığı odayı aydınlattığında Zişan ona elindeki ped paketini uzattı. "Getirdim,"

Beren sonunda odanın ışığını açtığında Zişan'dan paketi alıp kapıdan uzaklaştı. "Teşekkür ederim. Hemen uyumayacaksan gelsene,"

"Ay yok-"

Beren banyoya girecekken birden duraksadı. "Baran nerede?" diye sordu.

"Odada değil mi?" Beren omuzlarını düşürdüğünde boş bir ifadeyle Zişan'a döndü. "Yok, odada... Odanın neresinde diye soruyorum."

"Odanın neresinde mi?" diye sordu Zişan, afallayarak. Beren onu uyandırdığını hatırlayarak dudaklarını birbirine bastırdı. "Of.." Zişan'ın elinden tutup odaya çektikten sonra kapıyı kapattı. "Odada değil Zişan'cığım... Nerede, gördün mü diye soracaktım."

"Bilmiyorum ki. Haberim yok,"

"Nereden haberin olacak zaten, uyandırdım seni de." Beren bavulundan çıkardığı kıyafetlerini alarak banyoya girerken Zişan'a döndü. " Teşekkür ederim, bir şey daha isteyeceğim ama."

"İste tabii,"

"Ağrı kesici var mı?"

"Var ama ağrı kesici içme şimdi. Uyuyacaksın zaten,"

"Yok yok... İçeyim."

"Tamam getireyim ben-" Zişan kapıya ilerleyecekken duraksadı. "Elindeki şortu mu giyineceksin? Üşütürsün Beren, ben sana uzun bir şeyler getireyim." Beren kafasını sallayarak onu onayladıktan sonra banyoya girip kapısını kapatırken Zişan'da odadan çıkıyordu.

Banyoya girdiğinde hızlıca klozete oturdu. Çamaşırında ve şortunda da leke görmemişti. Karın ağrısı devam ettiğinden çok vakit geçmeden regl olacağını biliyordu. Tuvaletini yaptıktan sonra peçeteyle kendini temizlerken kanı görmüştü bile.

Kıyafetlerine ve yatağa bulaşmadığına sevinip pedi paketinden çıkarırken yine de bavulundan aldığı yeni çamaşırını ve şortunu bacaklarından geçirdi. Pedi çamaşırına yerleştirdikten sonra klozetten kalkıp sifonu çekerken Zişan'a seslenmişti. "Zişan?"

Herhangi bir cevap alamadığında ellerini yıkayıp ped paketini dolabın içine koyduktan sonra eski kıyafetlerini alarak banyodan çıktı. Kıyafetlerini koltuğun üzerine bırakıp kapıya ilerledi. Zişan'ın nerede kaldığını düşünürken hala Baran'ın nerede olduğunu da merak ediyordu.

Kapıyı açıp bakışlarını boş koridorda gezdirdi. İçeri girecekken Zişan'ın sesini duyduğunda odadan dışarıya bir adım attı. "Nereye koymuştuk ya," Zişan'ın kendi kendine söylenmeleri kulağında yükselirken hiç düşünmeden sesi takip ediyordu.

Zişan'ın sesine yakınlaşmaya başladığında kapısı açık olan odaya doğru adımlarını hızlandırdı. "Burası ne böyle?" dedi Beren, geniş odayı inceleyerek.

Odanın neredeyse tüm duvarlarını çevreleyen beyaz dolapların bazı kapakları açılmış, kapaksız raflarda düzenli bir şekilde katlanılmış kıyafetler gözüküyordu. Küçük bir makyaj masası, odanın ortasında ada şifonyer ve köşede duran boy aynasına baktı. Kendi evlerindeki kıyafet odasından bile büyük bir odaydı. "Kimin burası?" diye sordu Beren, odanın içine ilerleyerek etrafı incelemeye devam ediyordu.

Kapalı olan dolapları da umursamadan açarken bu kadar donanımlı bir odanın ancak buraya düzenli gelen birine ait olabileceğini düşündü. "Burası..." Zişan aralanmış dudaklarıyla ne söyleyeceğini bulmaya çalışıyordu. "Burası misafirler için." dedi Zişan, hızlıca. Kendisini duyduğunda ne kadar saçmaladığını anlamıştı.

"Misafir için giyinme odası hazırlayıp içini de kadın kıyafetleriyle mi doldurdunuz?" Beren dolapları açmaya devam ederken bir yandan da askıdaki elbiselerden gözüne çarpanları çekip elbiselere bakıyordu. "Bu oda birine ait işte,"

Baran bu sırada merdivenleri çıkarken kulağına Beren'in sesi dolmuş, adımlarını hızlandırmıştı. Merdivenleri ikişerli çıkmaya başladığında onun neden uyandığını ve neler olduğunu anlamak için sabırsızlanıyordu.

Yatak odasının kapısının açık olduğunu gördüğünde bakışları duyduğu sesle birlikte giyinme odasına çevrilmiş, o odanın kapısının açık olduğunu gördüğünde alt dudağını dişlemişti. "Kimin Zişan? Söylesene!" Beren'in sesi agresif bir şekilde duyulurken Baran'da çoktan kapının eşiğine geldiğinde ikisini görmüştü.

Zişan yere oturmuş Beren'e endişeyle bakarken Beren ise dolabın içinde askıya asılmış kıyafetleri meraklı ve hızlı bir şekilde eliyle ittiriyordu. "Ne oluyor gece gece?" Baran'ın soğuk sesini duyduğunda Beren hızlıca kafasını çevirip Baran'a baktı. Zişan, Baran'ı duyar duymaz olduğu yerde irkilip ayağa kalkmaya çalışırken dudağının bir kenarını mahcup olmuş gibi yukarı itti.

"Sen neredeydin? Nereden geliyorsun?" diye sordu Beren, öfkesi bakışlarından da belli oluyordu. Üstelik Baran'ı görür görmez öfkesi artmış, göğsü hızla yükselip inmeye başlamıştı. Öfkesinin artma sebebi sadece Baran değildi. Baran'ın duştan çıktığını görmüş, üzerini bile değiştirdiğini fark etmişti.

"Duş aldım,"

Beren topuğunu yavaşça yere vurdu. "Doğru... Odada yoktu." dedi sertçe, bu konuda söyleyeceği ya da soracağı şeyler yerine bunu söyleyebilmişti.

Baran onun öfkelendiğini anladığında omzunu kapının köşesine yaslayıp, kollarını göğsünde birleştirdi. "Seni uyandırmak istememiştim ama-"

"Bu oda ne? Kimin burası? Bu kıyafetler kimin?" Hızlı ve agresif bir şekilde Baran'ın sözünü kestiğinde Baran'ın kaşları alayla yukarı kalkmıştı.

"Dilan'ın." dedi Baran, basit bir yalan buluvermişti.

Baran'ın yalan söylediğinden emindi. Derin bir nefes alırken dudakları istemsizce titremişti. "Saçmalama, Dilan böyle mi giyiniyor?" dedi Beren sinirlenerek, bulduğu dekolteli bir elbisenin eteğinden tutup kendine doğru çekti.

"Neden onu giyinmesin?" Baran gittikçe keyiflense de Beren öfkesinden onun keyifli olduğunu bile göremiyordu. "Bunlar Dilan'ın açık saçık dediği kıyafetler! Dilan'ın ne giyindiğini biliyorum hem!" Başka bir elbiseyi yine eteğinden tutup kendine çekip göstererek, sanki Baran'a yalan söylediğini anlatmaya çalışıyordu. "Alışverişe bile gittik! Böyle şeyleri giymem deyip almamıştı."

Beren hararetli bir şekilde konuşurken bir yandan da elbiseleri incelemeye devam ediyordu. Onun sinirli sesinin aksine Baran'ın sesi fazlasıyla rahat çıkıyordu. Bu durum Zişan'ı sevindirmiş, Baran'ın kendisine kızmayacağını düşündürtmüştü. "Kimin o halde? Kim giyiyor ki?" Gittikçe sinirlenen Beren artık kendini tutamamıştı.

"Orospunun teki giyiniyordur!"

Beren'i duyduğunda Zişan'ın gözleri büyümüş, Baran gülmesini bastırıp dilini damağına vurarak ses çıkartıyordu. "Ayıp oluyor,"

"Dalga mı geçiyorsun Baran?" dedi Beren, söylediğinden pişman değildi. Dolaptan uzaklaşarak Baran'a döndü. "Ne bileyim kim giyiniyor?! Ev senin evin! Kimin bu oda?!"

"Dilan'ın. Belki baktıkların Seren'e aittir. Kim ne giyiniyor bilmiyorum. İkisinin kullandığı bir oda." Baran derin bir nefes aldıktan sonra omzunu yasladığı kapıdan çekti. "Sorgun bittiyse... Uyuyacağım."

Beren hırslanmış gibi Zişan'a döndü. "Bulma bana bir şey Zişan! Yalan söylediğiniz belli!" Bakışlarını yere çevirip kapıya ilerlemeye başladığında Baran onun geçmesine izin vererek bir adım geriye çıkmasına rağmen Baran'ı karnından hafifçe ittirip yatak odasına doğru yürüdü.

Beren odanın kapısını büyük bir gürültüyle kapattığında Baran ve Zişan göz göze gelmiş, Baran'ın alaylı ifadesi hızlıca değişmişti. "Ne oluyor Zişan? Ne yapıyorsunuz yine gece gece?"

"Of," dedi Zişan, bir yandan da endişeyle parmaklarıyla oynuyordu. "Beni aradı da... Üşütecekti... Bende üşümesin dedim... Ağrı kesici-"

"Ne diyorsun anlamıyorum?"

"Beren ağrı kesici istedi de." Zişan utandığı için durumu nasıl anlatacağını bulduğuna sevinmişti. "Bende onu verecektim. Üşümüş, uzun bir şey getireyim dedim... Yakaladı burada beni."

Baran dudaklarını birbirine bastırıp odadan çıkacakken hatırlamış gibi Zişan'a döndü. "Verdin mi ilacı?" Zişan hızlıca makyaj masasının üzerinde duran ilacı Baran'a uzattı. "Bir Aziz bir sen!" Baran ilacı alırken sıkıntıyla ofladı. "Hadi geç odana, dikkatli ol biraz."

Zişan kafasını eğdiğinde Baran odadan çıkıyordu. Yatak odasına ilerlerken Zişan çoktan giyinme odasının kapısını kapatmış, Baran'ın arkasından yürüyerek merdivenlerden hızlıca inmeye başladı.

Zişan gözden kaybolduğunda Baran yatak odasının kapısını açtı. Bakışları hemen Beren'i bulmuş, yatakta sırtını ona dönmüş yorganın altına girmişti. Kapıyı kapattıktan koltuğun yanındaki sehpadan sürahiyi kaldırıp bardağa su doldurdu.

"Niye ağrı kesici istedin? Neyin var?" diye sordu Baran, umursamaz bir tavırla. Sürahiyi bırakıp bardağı eline alarak Beren'in yanına ilerlemeye başladı. Beren yatmasına rağmen hala nefeslerini düzenleyememişti.

"Bir şeyim yok, benimle biraz konuşma." dedi huysuz bir sesle. Baran dudak kenarlarının yukarı kıvrılmasını engelleyemeden Beren'in yattığı tarafa geldiğinde yatağın köşesine oturup Beren'i ittirdi. "Biraz mı konuşmayayım?"

Beren sıkıntıyla oflayarak yattığı yerde dönüp Baran'a tekrar sırtını çevirdiğinde Baran elindeki bardağı ve ilacı komodine bıraktı. "İyi, biraz konuşmayayım." dedi, Beren'in üzerindeki yorganı aşağı çektikten sonra eğilerek kolunun üzerine dudaklarını bastırdı. Beren huysuz bir şekilde kolunu öne doğru savurduğunda Baran oturduğu yerde doğruldu. "Küs mü uyuyacaksın?"

"Sen niye duşa girdin?"

"Uyandım, duşa girmek istedim."

"Duşa girip uyudun ama,"

"Sıcak bastı," dedi Baran, alayla. Beren ona bakmıyordu bile.

"Bu soğukta sıcak nasıl basabilir?"

"Bilmem."

"Of Baran ya," dedi Beren, söylenerek yorganı üzerine çekmeye çalışıyordu. Baran ise gülmemek için zor duruyordu. "Rahat bırak beni, uyuyacağım."

"Bensiz mi?"

Beren sinirle ona doğru döndüğünde yorganı da üzerinden atıvermişti. "Zaten sensiz uyuyormuşum Baran, bırak derin uykuma tekrar döneyim!"

Baran sırıtarak ellerini Beren'in belinin iki yanına yerleştirip onu hızlıca aşağı çekti. "Ben biliyorum senin neden huysuzlandığını," dedi Beren'in göğsüne doğru eğilirken. Beren bir elini kaldırıp Baran'ın dudaklarının üzerine yerleştirdikten sonra onu yavaşça itti. "Kusura bakma canım, regl olduğum için kapalıyız,"

Başını geriye doğru yaslayarak kahkaha attı Baran. Onun kahkahasını duyduğunda ne söylediğini hatırlayıp Beren'de ciddiyetini bir anlığına bozarak kıkırdamıştı. "Ondan huysuzlanıyordun demek," Beren yüzündeki tebessümü hızlıca silinirken Baran'da tekrar ona dönmüştü. "Bana engel olmayabilir,"

"Salak salak konuşma Baran," dedi Beren, hem utanmış hem de iğrenir gibi olmuştu. "Libidonu alarak uzaklaşabilirsin." Kendini yatağın yukarısına doğru ittikten sonra yine arkasını döndü.

Karnının ağrısı şiddetlenmeye başladığını anladığında yattığı yerde yine hareketlenerek doğrulmuş Baran'a bakmadan baş ucundaki ilaçtan bir tane hapı çıkarıp suyla birlikte yuttu. Onun ilacını içtiğini gördüğünde Baran'da yataktan kalkıp üstündeki tişörtü çıkardı. Tişörtü bir yere fırlattıktan sonra yatağın etrafında dönerken Beren bardağı bırakıp bu sefer Baran'ın yatacağı yere sırtını dönerek yatmıştı.

Baran sessizce yorganı kaldırıp yatağın içine yerleştiğinde Beren'in yanına doğru yaklaştı. "Uzaklaş dedim," dedi Beren, boğuk çıkan sesiyle.

Onun ısrarla aynı şeyi söylemeye devam ediyor oluşu bu sefer Baran'ı duraksatmıştı. Beren'in durumunu yaşayan bir kadına daha önce yaklaşmadığı gibi ilgilenmemişti de. Ne yapacağını bilememişti.

Baran duraksadığında Beren kendini öne doğru iterek ondan biraz daha uzaklaşmıştı. Gözlerini sıkıca kapattı. Aklındaki sorularla Baran ile uyumak istemediğinin farkındaydı ama bir yandan da yanında olsun istiyordu. Dengesiz halleri onu yine bunaltmıştı. Soruların cevabını kendisi vermeye çalıştıkça kalp atışları da hızlanıyordu. O oda kimindi, Baran gecenin saatinde nereden gelip birde duş almış olabilirdi ki? Kendisi uyuduktan ne kadar zaman geçtikten sonra odadan ayrılmıştı? Karanlıkla alakalı mıydı? Yoksa zihnini daha derinden meşgul eden şeylerden dolayı mıydı? O oda düşündükleri şeylere daha yakındı fakat yine saçma geliyordu.

Gözlerini kapatmıştı fakat gözlerinin dolmaya başladığını hissediyordu. Nefeslerini düzenlemeye çalışırken istemsizce çektiği hisli nefesi Baran'ı kendine getirmiş gibiydi. Gözlerini açtıktan sonra hızlıca kırpıştırarak neden yaşlandığı bilmediği gözlerindeki ıslaklığı dağıtmaya çalıştı.

Baran'ın ellerini karnının üzerinde hissettiğinde yattığı yerde kıpırdandı. "Bırak beni," dedi Beren, kırık bir sesle.

"Şşş," Baran elini üzerindeki atletten içeriye soktuktan sonra Beren'i kendisine çekmişti. "Sen benim bebeğim değil misin?" diye sordu gittikçe alçalan sesiyle, Beren'in omzuna uzun bir öpücük bıraktı. "Benim bebeğim huysuzlanmış," Beren'in karnına koyduğu elini dairesel hareketlerle dolaştırmaya başladı. "Sonra uyanmış, yanında ayıcığı yok," Baran'ın hırıltılı sesi gecenin karanlığında kulağında bir masal dinletisi gibi yükselirken Beren'in göz kapakları gittikçe ağırlaşıyordu.

"Ayıcığını göremediği için iyice öfkelenmiş ama o uyuduktan ayıcığını sonra uyku tutmamış," Beren yanağını yasladığı yastığında kafasını geriye doğru itip kafasını Baran'ın göğsüne yaslayarak biraz daha ona sokulurken Baran devam etti. "Ne yapsam diye düşünürken, odadan çıkıp biraz antrenman yapayım demiş. Birkaç saat antrenman yapmış... Odaya geri döneceği sırada terlediği için duşa girmek istemiş." Baran bir yandan elini Beren'in karnında gezdirmeye devam ederken Beren onun teninden yayılan sıcaklığın kendisini rahatlattığını düşünüyordu.

"Bebeği ona sıkıca sarılırsa diye onun kadar güzel kokmak istemiş," Beren yerinde yavaşça kıpırdanıp ona döndüğünde Baran elini karnından bel boşluğuna doğru kaydırdı.

"Bebeğin gördüğü oda?"

"Dilan'ın."

"Ama Zişan'a ilk sorduğumda misafirler için dedi. Yalan söyledi?"

"Sen öfkelendiğinde korkmuştur. Telaşlıdır Zişan, bakma sen ona."

"İnanmadım ama," dedi Beren, gözleri ıslanmıştı fakat ağlamıyordu. Kızarmış burnunun ucuna eğilip küçük bir öpücük bıraktı Baran. "Arayalım mı Dilan'ı şimdi?" diye sordu, Beren'in bu saatte teklifini kabul etmeyeceğini düşünmüştü.

"Arayalım,"

Baran onun kabul edişine şaşırdığını belli etmeden derin bir nefes alıp telefonunun cebinde olduğunu hatırlayarak yatakta kıpırdandı. Cebinden telefonunu çıkardığında ikisi de Baran'ın telefonunun ekranına bakıyordu. Baran rehbere girdiğinde son aramaları ekranda belirdiğinde Beren kayıtlı olmayan numaraların arasında birkaç ismi de okumaya çalışırken Baran hemen Dilan'ın numarasını bulup arama tuşuna bastı. Sesini dışarı vermek için ekrana dokunduğunda ikisi de ekrana bakmaya devam ediyordu.

Beren telefonu açmayacağını bilse de Baran'ın hızlıca Dilan'ı aramış olması ona inandırıcı gelmişti. "Kim yanındadır? Kerim'i arayayım mı?"

"Kerim çoktan uyumuştur," dedi Beren, Baran telefonu kapatırken. "Kime sormak istiyorsan onu arayalım," Açmayacaklarını bildiğinden aramakta bir sakınca görmemişti. Baran ona bakmaya çalıştığında telefonun ışığından Beren'in göz kapaklarının kızarmış olduğunu şimdi anlayabilmişti.

Telefonunun kilit tuşuna basıp komodinin üzerine bıraktıktan sonra tekrar Beren'e döneceğinde Beren kolunu ona doğru uzatıp Baran'ın çıplak gövdesine sarıldı. Bir bacağını onun bacaklarının arasına uzatmış, bedeninin neredeyse yarısı Baran'ın üzerindeydi.

Artık onun hareketlerine şaşıramıyordu fakat kendisine sarılmasına sevinmişti. Elini kaldırıp Beren'in saçlarını oynamaya başladığında Beren'in çoktan nefesi ağırlaşmıştı.

"Güç insanı değiştirir mi?"

"Değiştirir,"

"Kötü mü iyi mi?"

"Kim olduğuna bağlı," Beren kolunu ondan çektikten sonra kendini biraz daha yukarı itip yüzlerini eşitledi. Baran bunları neden sorduğunu soracağı sırada Beren onu konuşturmadı. Uykusunun gittikçe ağır bastığını anladığından bir an önce sormak istedi.

"Seni güzel öpmediğim için mi uyuyamadın?" diye sordu birden. Baran afallamış bir ifadeyle kaşlarını çattı. "Üstüne atlamadım diye mi uyumadın?" Asıl merak ettiği soruyu sormuştu. Az önce sorduğu soru ise merak ettiği fakat önemsiz bulduğu bir soruydu sadece. Bu Beren'in bir tekniğiydi. Konuyu hızlı değiştirdiğinde gerçek bir tepki alacağını düşünürdü. Sözler önemli değildi. Fakat ifadeler çok şey anlatırdı.

Baran ne soracağını bile unutmuştu. Birden onu üzdüğünü düşündü. Kaşları hemen çatıldığında Beren yüzünü ondan uzaklaştırdı. "Ne biçim konuşuyorsun öyle?" dedi sorar gibi. "Uyku tutmadı sadece," Baran'ın dolu zihniyle gözlerini kapatabiliyor olması bile büyük bir şeydi. "Bir daha böyle konuştuğunu duymayayım,"

"Neden?" diye sordu Beren, parmaklarını istemsizce Baran'ın çıplak omzunda gezdirirken göz kapaklarını zoraki açabiliyordu. Baran onun omzunda gezdirdiği elini tutup önce parmaklarının üzerini öptü. Daha sonra elini çevirip avuç içine dudağını bastırdığında tutkulu bir öpücük bırakmıştı. "İster üzerime atla ister atlama. Ben hep seninle uyumak istiyorum çünkü,"

☾ ☾ ☾

Beren uyandığında yataktan kalkmasıyla ağrısını hissetmiş, hiç beklemeden baş ucundaki ilaçtan bir tane daha almıştı. İlacın neye göre alındığını umursamadan ilacı içip tuvalete girmiş, üzerini de hızlıca değiştirdikten sonra bir an önce odadan çıkmıştı.

Yapması gereken şeyleri zihninde döndürmeye devam ederken bir yandan da dün gördüğü tapudan başka diğer belgelerin nerede olabileceğini düşünüyordu. Aklından Bahri'nin yanına gitmekte geçiyordu fakat onun yanına gitmek tehlikeli olabilirdi.

Pastacı'nın nerede olduğunu düşünmeye devam ederken dünkü soygunun başarısız geçtiğinden neredeyse emindi. Bunu tahmin etmişti zaten, Pastacı'nın yaptığı soygunlar çokta iyi sayılmazdı. Sonuçta o hep pasta yapmıştı, yine de Beren bu kadar kolay bir işte nasıl başarısız olduğunu düşünmekten kendini alamıyordu. Öte yandan Baran'ın onu arıyor olduğunu bildiğinden telaşlanıyordu da. Ama Pastacı kaybolmak konusunda Madam ile yarışabilirdi.

"Abi bize de bir şeyler düşer mi ya?" Beren merdivenlerden inerken alt katta kapısı açık odadan gelen sesi duyduğunda olduğu yerde durup hızlıca etrafına bakındı. Kameraların görmeyeceği bir noktada olduğunu fark ettiğinde rahatlayıp dinlemeye devam etti.

"Bunlar Baran Kamranoğlu'na anca yeter." Kendini iyice duvara yasladıktan sonra bir ayağını merdivenin bir alt basamağına indirdi. Yakalanırsa hareket etmeye başlayacaktı. Yıldırım, Aziz'e cevap verdiğinde odada başka kimin olduğunu düşünüyordu.

"Fotoğrafları da var mı?"

"Var tabii." diye cevapladı Yıldırım. Beren kağıt seslerini duyarken ne yaptıklarını ve ne hakkında konuştuklarını merak etmişti.

"Of of of... Vallahi harika." Aziz'in iştahla ne için böyle yorum yaptığını düşünürken Aziz'in yeni sorusu Beren'in aklını karıştırdı. "Numaraları da aldın mı?"

"Aldım aldım,"

"İyi bari. Yalnız Baran abi bunu çok beğenmişti. Söylemedi ama geçen sabah onu görünce anladım. Gece iyi geçmiş, halinden belliydi." dedi Aziz, sesinden sırıttığı belli oluyordu. Onu duyduğunda Beren'in kaşları çatılmış, elini göğsüne götürmüştü. Az önce kameraların onun burada beklediğini gördükleri aklına gelmiş olsa da Aziz'in ne için söylediğini bilmediği cümlesi yüzünden her şeyi unutmuş gibiydi.

"Hakkıdır. Adamın rahatlaması lazım,"

"Baran abim durmuyor ki maşallah, makine gibi! Bunları bile eskitir." İkisi de Aziz'in söylediğine güldükten sonra birkaç saniye sessiz kaldılar. Beren yakalanacağını düşünüp geriye doğru adım attığı sırada Yıldırım'ı duyduğunda olduğu yerde beklemeye devam etti.

"Bunlar yeter bir süre. Her gece bir tane desen..."

"Bazen iki üç istediği de oluyor ama. Biraz daha bulsak iyi olur," dedi Aziz.

"Bakarız ya, millet sıra oluyor zaten."

Beren bir an nefes alamadığını hissetti. Aklına çokta uzak olmayan bir zamanda yaptığı konuşması gelmişti. "Baran Kamranoğlu'nun geceyi kiminle geçireceğini o ayarlıyor. Herkes bilir bunu!" Beren titreyen ellerini dudaklarının üzerine götürdü. "Ha, Yıldırım pezevenk yani."

"Doğru diyorsun... Millet sıra oluyor ama Baran abi hepsini istiyor ya! Sonu gelmedi bir türlü," Aziz güldükten sonra devam etti. "Geçen mekanda da kavga çıktı bak. Sebep yine aynı. Aa! Bu-" Beren'in mekandaki sohbeti aklına gelmiş, üzerine Aziz'in söylediğini duyduğunda kendini doğrulamıştı. Aziz, kadınların kavga ettiğini gece sonunda söylemişti. "Sadece iki kadın birbirine girdi. Nedenini de anlamadık, beraber gelmişler birde."

"Nasıl?" diye sordu Yıldırım, Aziz'in heyecanlı sesinin aksine sesi normal çıkıyordu. Beren parmaklarını sıkıca dudaklarının üzerine bastırmaya devam ederken ellerinin titremesini kontrol edemiyordu. Onları odada birbirlerine kadın fotoğrafları gösterdiğini hayal ederken midesi bulanmıştı.

"Güzel güzel. Aman sakın Beren görmesin Yıldırım abi! Baran abi ağzımıza sıçar öğrenirse! Şu numaraları görürse anlar birde," Beren kendi adını duyduğunda hem korkmuş hem de sinirlenmeye başlamıştı.

"Oğlum numaradan neyini anlayacak? Hem anlasa ne olacak?!"

"Abi bilmiyorsun sen, anlar o. Zaten fotoğrafları da var... Hem anlasa ne olacak diyorsun da Baran abi söylemeyin dedi." Dizlerinin bağı çözülmüş gibi olduğunda diğer eliyle sırtını yasladığı duvara tutunmaya çalıştı. Başka bir şeye duyması gerek yoktu, her şeyi öğrendiğini düşündü. Üstelik Emir ve Hande'nin söylediklerini, ona olan kötü davranışlarını bile hala inkar ederken artık neyi inkar edebileceğini bilemiyordu. İnkar ettikçe öğrendikleri daha da ağırlaşıyordu.

"Tamam tamam,"

"Yıldırım abi, Baran abiye söylesek... Bize de bir şeyler ayarlar mı ya? Valla canım istedi, şunların güzelliğine bak ya. Elim ayağım titredi." Aziz'in konuşmaları Beren'e hiçte yabancı gelmemişti. Karanlıkta sıkça duyduğu, şahit olduğu sohbetlerdi. Sadece Baran'a ihtimal vermemişti.

"Bilmiyorum, sorarız bir ara. Bende beğenmedim değil," dedi Yıldırım, gülüşü bile Beren'i tetiklemişti. "Bunlar Baran abinin ama. Bunları sormak olmaz. Racona ters. Biz başka buluruz."

"Doğru söylüyorsun. Ama Baran abim önemsemez onu ya, yapar bize bir güzellik. Hem kendisi diyordu bunlar lazım şeyler diye."

"Herhalde lazım oğlum."

"Biz yetişir miyiz Baran abiye ya? Adam kullanıp kullanıp atıyor amına koyayım. Nerede bizde öyle kuvvet? Gerçi sende iyisin valla Yıldırım abi! Görüyoruz, duyuyoruz seni de." dedi Aziz, gülerek. Yıldırım'ın gülüşü de duyulmaya başladığında kağıtların toparlandığını seslerden anlıyordu.

"Çalış çalış. Gençsin daha. Bak Baran abiye... Hiç boş durmuyor. Geçen hafta bile nerdeyse her gece bunlardan birini aldı. Hatta bazen gündüzleri de... Ne zaman boşa çıkarsa işte." dedi Yıldırım. Sözleri yüzünden Beren düşünmeye başlamıştı. Baran ile ne yaptıklarını hatırlamaya çalışıyordu.

"Doğru söylüyorsun abi. Beren olmasaydı daha da yapardı aslında."

"Beren gidince hallediyor işte... Gerçi dün gece de götürdük. Beren uyuyormuş. Boş duramadı herhalde... Hızır'da gelince, ikisine birden götürdük." Beren iki elini de dudaklarına götürdüğünde parmaklarının arasında dudağını sıkıştırdı.

Dün gece Baran'ın odadan gittiğini hatırlamamıştı bile, hala aklındaydı. Sebebini anladığında kalbi yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı. Üstelik aklına yeni bir olay daha gelmişti. Baran'ın birkaç gün önce mekanda onu yine odada bırakıp gitmesi aklına geldi.

Hızlı düşünen zihni, bildiği Baran'ı parçalamaya başladığında kendisinden de iğrendiğini hissetti. Zihnindeki seslerden biri Beren'e kahkahalarla gülüp dalga geçerken, diğer bir ses ise kızmaya başlamıştı. Baran'ın ne kadar iğrenç bir adam olduğunu düşünürken kendisine neredeyse acıyacaktı.

Ona yaptığı şeyler zihnine düştükçe tokat yediğini düşünüyordu. Mekanında bile onu bırakıp gitmişti. Bir an özel misafirim diyerek yaptığı şakanın buna sebebiyet verdiğini düşünse de oraya habersiz gittiğini hatırladı. Onun gidişinin planlı bir gidiş olduğunu düşündü. Sonuçta Aziz çağırmıştı. Belki de mekandan hiç ayrılmamış işini başka bir odada halletmiş, sadece Beren'e öyle düşündürtmüştü.

Aklından yüzlerce senaryoyu geçirmeye başladığında bir yandan da bilmediği ve görmediği nelerin olduğunu kendisine hatırlatıyordu. Artık sadece elleri değil titreşimi bütün vücudunda hissediyordu. Parmak uçları karıncalanmıştı. Bilmediği çok şey vardı.

"Bu gece var mı bir şeyler? İstedi mi Baran abi?"

"İstedi istedi. Şunları merak etti. Gece gelecekler."

"E Beren?"

"Bilmiyorum artık. İstediğine göre ayarlar bir şekilde."

Beren daha fazla dayanamayacağını anladığında diğer ayağını da aşağı basamağa indirdi. Onları basıp etrafı darmaduman etmek istemiş, hayalinde canlandırmıştı. Ama duyduklarının fazlasıyla yettiğini düşünürken birde zihninde görüntüler yer edinsin istemiyordu.

Merdivenlerden inmeye başladığında Aziz ve Yıldırım'ın olduğu katı geçmişti. Burada bir olay çıkarırsa evde de kalamayacağını düşünüyordu. Bu evde biraz daha kalması gerekiyordu. Güçlü olmak zorundaydı.

Merdivenlerin basamaklarından inmeye devam ederken bacaklarının güçsüzleştiğini anladı. Hangi kata geldiğine bakmadan kendini koridora attığında olduğu yerde durup derin nefes aldı. Burnunun ucu sızlanmaya başladığında içinden kendine küfür etti.

Bir an önce odağını değiştirip bu konuyu rafa kaldırması gerektiğini düşünse de kalp atışlarının hızıyla içinde büyüyen sıkıntının onu hapsettiğini düşünüyordu. Etrafına kısa bir bakış attıktan sonra nerede olduğunu anlayıp mutfağa gitmek istemiş, elini duvara yaslayarak koridorda ilerlemeye başladı.

"Günaydın uyuyan güzel," Hızır'ın sesini duyduğunda olduğu yerde titreyip kafasını sese doğru çevirdiğinde Hızır'ın karşı koltuğuna oturmuş Baran'ı da gördü. Ortalarındaki sehpada duran kahveleri daha yarıya bile gelmemişti. "Korkma kız," dedi Hızır, alayla.

Beren kapının eşiğinde dikilmeye devam ederken Baran'ın kaşları hafifçe çatılmıştı. "Mutfağa söyleyeyim sana bir şeyler hazırlasınlar," dedi Beren'i izlemeye devam ederken. "İyi misin?"

Beren hızlıca kafasını salladı. "Sen bu gece burada mı kaldın Hızır?" diyerek aptal bir soru sorduğunu düşündü Beren.

"Evet... Ne oldu istemiyor musun beni evde?" Beren omuzlarını silkti. "Bana ne canım, sordum öylesine."

"Yanıma gelsene. Niye orada bekliyorsun?" Baran konuştuğunda Beren ona dönmüştü. Ona baktığında içini tırmalayan bir şey hissediyordu. Nasıl bir his olduğunu anlayamamıştı fakat rahatsız ettiği kesindi.

"Sen ne zaman uyandın?" Beren sanki ayaklarına beton dökülmüş gibi olduğu yerde kımıldamıyordu. Baran kolundaki saate baktıktan sonra cevap verdi. "İki saat oldu."

Uyandığında baktığı saati hatırladı Beren. Hesaplamalarına göre Baran neredeyse üç saat uyumuştu. "Neden o kadar az uyudun?" diye sordu Beren, kaşlarını çatarak. Zihninde geçen konuşmalar onu dün gece gittiği yerde uyumuş olduğunu söylüyordu. Sonuçta yanından çekip gitmiş, başka biriyle gönül eğlendirdikten sonra biraz kestirmiş daha sonra da duşunu alıp gelmişti. Zihnindeki seslerden biri de karşı çıkarken, şüpheleri daha ağır basmıştı.

Tabii ya, diye geçirdi içinden. Belki gece Zişan ile sohbetini duymasa yanına hiç gelmeyecekti. Belki sabah erkenden uyanıp yine başka birine gitti? Hatta Aziz ve Yıldırım'dan anladığı kadarıyla biri ayaklarına geliyordu. Belki Beren gece uyuduğunda yine kalkıp gitmişti.

Zihnindeki seslerin hepsi aynı anda çığlık atarken Beren ifadesizce Baran'a bakıyordu.

"Uyku saatlerimi sana verdim,"

"Gerek yok ki, ben şimdi bile uyuyorum." Hızır'ın ifadesinden bir şey anlamadığı belli olurken bakışlarını Baran'a çekti. Aralarında bilmediği bir sohbetleri olabileceğini düşündüğünden sessiz kalmıştı. Öte yandan Baran'da Beren'in ne demek istediğini anlamamış, yine huysuzluk yaptığını düşünüyordu.

Baran derin bir nefes alırken ayağa kalktı. "Hadi gel bir şeyler ye." dedi Baran ona yaklaşırken.

"Siz oturun," dedi Beren aceleyle. Sonunda bir adım geriye çıktığında Baran olduğu yerde durdu. "Ben bir şeyler yedikten sonra kahveye eşlik ederim."

Hızır oturduğu yerden öne doğru eğilip Beren'e baktı. "Beren?" Ona seslendiğinde Beren ona dönmüş, Hızır tek gözünü kapatarak yumruk yaptığı elinin baş parmağını yukarı kaldırdı. Baş parmağını dudaklarına yaklaştırıp uzaklaştırırken "Bir şeyler mi içtik sabah sabah?" diye sorduğunda Beren farklı davrandığını yeni anlayabilmişti.

"Hayır," dedi Beren, sonunda gamzelerini de göstererek gülümsediğinde ikisi de rahatlamıştı. "Sabah salaklığı işte," Omuzlarını silkip konuştuğunda havaya kaldırdığı kaşlarıyla Hızır'a bakmaya devam etti.

"Sonunda iyileşmişsin,"

"Dün akşam çıktı sargılar. Sahalara geri döndüm, acımam." dedi Hızır, keyiflenerek. Baran'da kalktığı koltuğuna geri oturuyordu. "Ne güzel," Beren sahte gülüşünü yüzünden silerken tekrar Baran'a döndü.

"Ben az sonra eve gidip eşyalarımı toparlayacağım. Akşama doğru dönerim." Baran onu duyduğunda kafasını sallayarak Beren'i onayladı. "Çocuklardan biri götürür getirir seni."

Beren ilerleyeceği sırada birden durup başka bir soru sordu. "Gece dışarı çıkalım mı?"

"Gece mi?" diye sordu Baran, boşluğuna gelmiş gibi. "Çıkarız, birkaç işim var. Sonra çıkarız."

"Ee Baran? Gece işimiz vardı ya..." dedi Hızır, hayal kırıklığıyla arkasına yaslanırken Beren dişlerini sıkmıştı. "Ne işiniz var?"

"Önemli bir şey değil, ertelenir." dedi Baran, Beren'e cevap vermek yerine konunun üstünü kapatmıştı.

"Zevk işi ertelenir mi ya?" Hızır'ın hayal kırıklığına uğramış ifadesi birden yumuşayıp alaylı ve haylaz bir ifadeye dönüşürken Beren'e baktı. "Valla Baran'ı iş üstünde görürsen fena olursun,"

"Hızır," Baran, onu sert bir sesle uyardığında Beren araya girdi. "Ya da vazgeçtim." dedi Beren, meraksız gözükmeye çalışırken yüzüne yeni bir gülümseme yerleştirmişti. "Ben işim bitince gelirim,"

☾ ☾ ☾

Beren arabada içinden kendine söylenirken Baran'ın adamlarından biri arabayı kullanıyordu. Eve az bir mesafe kalmıştı. Ellerinin titremesi hala geçmemişti. Baran'ın evinde kalması gerekirken dayanamayacağını anlayarak kendi evine gelmek istemiş, kendini evde sakinleştirebileceğini düşünmüştü.

Nasıl sakinleşeceğini bilmiyordu oysa. Kendi bildiği şeylere bile yenilmiş gibi hissediyordu. Kötü bir histi ve canının yandığına emindi. Bedeni bile hissine tepki verebiliyordu. En büyük hatası zihnindeki sesleri duymazlıktan gelmek olmuştu. Çok hatası vardı belki ama en büyük hatası kendini bile dinlemeyişi olmuştu.

Baran'a söylediği her şey aklından geçiyordu. Onu öfkelendirmek için söylediği her şey Beren'i rahatlatır gibi olsa da hızlıca öfkelendiriyordu. Çünkü o sadece söylemişti. Söylediği hiçbir şeyi uygulamamıştı. Sadece Baran öyle düşünsün istemişti. Beren olmak götümde patladı işte, diye geçirdi içinden.

Öte yandan Baran hakkında duyduğu her şey, Beren'in gözünde onu korkusuz yapmıştı. Beren söylediklerini uygulamamış biriydi. Kendini işe yaramaz hissediyordu. Baran'a söylediği her şeyi Baran yapmıştı bile. Beren kimseye dokunmadığı gibi kendine de dokundurmamıştı. Aslında Baran'a söylediği her şey, onun gerçekleriydi. Baran'ın hiçbir zaman gerçeği olmamıştı. En azından Beren öyle düşünüyordu.

"Seninle bir şeyler yaşadığım için sana bağlanacağımı mı düşündün yoksa?" Baran'ın zihniyle oynadığını düşünmesi ya da bilmesi hala umurunda değildi Beren'in. Yaptığı ve söylediği hiçbir şeyden pişman olmadığının farkındaydı. Çünkü güçlü gözüküyordu. Baran'a bunları boşuna söylememişti. O peşinden koştukça Beren onu anlayabilirdi. Karmaşık zihni, karakterini de etkiliyordu. Beren kendisini fazlasıyla iyi tanıyan biriydi. Herkes onunla uğraşamazdı. Beren'de onunla bu yüzden uğraşıyordu. Baran'ı kendisi için hazırlamaya çalışıyordu fakat Baran'ın hiç gözünde olmadığını fark etmişti. En azından Beren'in istediği şekilde gözünde değildi.

Yine de Beren'i yolundan çevirecek değildi. Sadece kalbinin kırıldığını biliyordu. Onun tek amacı Madam'ı güçlendirmekti. Hatta kalbinin kırılışı Beren için iyi bir şeydi. İşlerini kolaylaştıracağını biliyordu. Şu anda ise Madam'ı ve görevlerini düşünemeyecek kadar uzak bir yerdeydi.

Adını bilmediği adam evine giden yol ayrımından döndüğünde Beren ön camdan kapının önünde bekleyen orta boylarında yaşlı sayılabilecek adamı gördüğünde kaşlarını çattı. "Bu kim ya?" diyerek söylendi.

Kapıya yaklaştıklarında adam arabaya doğru dönmüş elindeki telefonu kapatmıştı. Beren hızlıca arabanın kapısını açıp arabadan indi. "Kimsiniz?" diye sordu Beren, çatılmış kaşlarıyla. Adamın bir yerden tanıdık geldiğini düşünüyor olsa da tam hatırlayamamıştı.

"Beren Hanım siz misiniz?" Beren kapıyı kapatıp adamın yanına ilerlerken hızlıca kafasını salladı. Bu sırada Baran'ın adamı da arabadan iniyordu. Beren'in evindeki korumalar Baran'a çoktan eve kimin geldiğini haber vermiş olsa da Baran'ın çokta umurunda olduğu söylenemezdi.

"Ben Kenan Çalışkan. Levent'in babasıyım," Beren'in çatılmış kaşlarını serbest bıraktı.

"Neden geldiniz?"

"Kusura bakmayın... Siz gençleri anlamak zor. Fakat oğlum bana birkaç haftadır sizinle evleneceğinden bahsediyor. Babanıza bir şey söylemek istemedim. Sıkıntı çıkarmak istemiyorum. Rica ediyorum, oğlumdan uzak durun."

"Ben hiç öyle bir şey söylemedim." dedi Beren, kollarını göğsünde birleştirerek. "Oğlunuz beni sürekli olarak rahatsız ediyor. Telefonlarını açmamama rağmen ısrarla arıyor."

"Haklısınız. Oğlumu iyi tanıyorum. Bazı zihinsel sorunları var. Size bunu anlattı mı bilmiyorum... Söylenen her şeye inandığı gibi inandığı şeylere de fazlasıyla takıntılı oluyor. İlaç kullanıyor ama sen ve arkadaşın Emir Bey onu bir hayli tetiklemişsiniz. Yazışmaları okudum. Hele Emir Bey'in mesajları oğlumun başını yakabilir..."

"Ben Levent'i en son hastanede ziyaret ettim. Bir daha da konuşmadık. Sadece bir hafta mesajlaştım. O da yarım yamalak. Konuşmak istemediğimi anlamadı sanırım. Bende konuşmak istemediğimi söyleyip kalbini kırmak istedim. Bu yüzden cevapsız bıraktım." dedi Beren, yalan söyleyerek. Çokta umursadığı söylenemezdi.

"Anladığım kadarıyla siz de onu başınızdan atmak için erkek arkadaşınızla olan fotoğraflarınızı göndermişsiniz. Fotoğraflardan sonra durumu kötüleşti-"

"Bir dakika bir dakika... Ne fotoğrafı göndermişim ben?"

"Beren Hanım... Fotoğrafları ben gördüm," Beren sinirle telefonunu çıkardıktan sonra mesajlarına baktı. Karşısındaki adama Levent'e bir şey göndermediğini göstermek istediğinde mesajlarda Levent ile konuşmalarını bulamamıştı. "Sevgiliniz ne benim ne de oğlumun uğraşabileceği biri değil. Üstelik ben bir iş adamıyım. Baran Kamranoğlu'nun düşmanlığı işlerimi de etkiler."

"NE BARAN KAMRANOĞLU'NDAN BAHSEDİYORSUN BE ADAM?!" diye bağırdı Beren, en sonunda. Levent ile konuşmalarını bulamadığı gibi diğer konuştuklarıyla olan mesajlarını da görememişti.

"Sevgiliniz. Bir şey yazmamışsınız ama fotoğraflardan Baran Bey'in olduğu belli oluyor. Oğlum da onun old-"

"Fotoğrafı gösterin." dedi Beren, sinirle. Baran ile fotoğrafının olduğunu bile düşünmüyordu. "Bende yok-"

"Söyle salak oğluna atsın şimdi!" Beren dişlerini sıkarken bir bacağını da sallamaya başlamıştı. Adam utanıp sıkılmış gibi kendi telefonunu çıkardıktan sonra Levent'e hızlı bir mesaj yazdı. "Bakın," dedi tekrar lafa girerek. "Baran Kamranoğlu bizi nefesiyle bile bitirebilir. Fotoğraf önemli değil, rica ediyorum oğlumla iletişime girmeyin. Baran Kamranoğlu'nun adamları beni bile uyardı. Sizde sevgilinizin ne kadar-"

"Bende sizden rica edeyim, konuşmayın benimle." dedi Beren, dişlerinin arasından. Kenan Çalışkan konuşurken Beren'in arkasında bekleyen Baran'ın adamı ise gülüşünü engellemeye çalışıyordu.

"İşte fotoğraf," Kenan'ın telefonuna iki adet bildirim geldiğinde hızlıca telefonunu Beren'e uzattı. Daha sonra acıklı sesiyle konuşmaya devam etti. "Bakın bizim kimseyle uğraştığımız yok. Kendi halinde yaşayan bir aileyiz. Ben işimde gücümde bir insanım. Oğlumda karıncayı incitmez. Zaten dediğim gibi hastalığıyla uğraşıyor..."

Beren parlayan ekrandan fotoğrafı görür görmez nefesleri hızlanmıştı. Kenan hala kendini ve ailesini anlatmaya devam ederken onu duymuyordu bile. Ekranı yana kaydırdığında ikinci fotoğrafı gördü. Boğazında bir yumru hissettiğinde zorlukla yutkundu.

Bağırmak, üstündekileri parçalamak belki de kendini uçurumdan aşağı atmak istiyordu. Evren bugün onunla uğraşmak için yemin etmiş gibiydi. Kendini ne kadar değersiz hissedebileceğini içinden sordukça evren ısrarla cevap veriyordu: "İşte böyle."

"Oğlum fotoğrafları gördüğünden beri üzgün. Sizi aramaya, aklınca hesap sormaya çalışıyor. Numarasını engellemişsiniz, Emir'e de ulaşamıyor. Siz ona lütfen dönmeyin. Baran Bey'i sinirlendirmek istemem. Siz değil ama en azından Emir oğlumdan özür dilerse-"

Beren Kenan'ın telefonu yere attığı gibi Kenan'ın yakasına yapıştı. "Bana oğlunu anlatıp durma! Senin oğlun o zihinsel hasta taklidini bilerek yapıyor!" dedi Beren, gerçekleri anlatmaya başladığında. "Ve sadece ailesine oynuyor. Neden biliyor musun? Sen ona iş verme, o sadece yatağında tembel bir şekilde yatabilsin diye!"

Bu gerçeği ise Emir Candaşlar ve Beren Sanberk'ten başka kimse bilmezdi. Ailesi ise Levent'in bir yalanına inanmış ve bunu herkesten saklamışlardı. Levent evin tek çocuğu ve tek oğlu olduğundan fazlasıyla şımarık bir çocuktu. Babasının ne kadar işkolik biri olduğunu herkes bilirdi. Babasının tek isteği oğlunun da onun yanında çalışması, işlerini birlikte yürütmesiydi. Fakat Levent'e kendine ve kadınlara para harcamak, gezmek, mekanlarda sabahlamak tatlı geldiğinden kuralcı babasından ancak böyle kaçabilmişti.

Baran Kamranoğlu, Kenan'ı korkutmuş ve Kenan hayatı boyunca ilk defa Beren'e oğlu hakkında gerçek bildiği bir şeyi itiraf ediyordu. "Krize falan girdiği yok! Size oynuyor! Peşimden yıllardır koşuyor o salak oğlun!" Beren adamın yüzüne bağırmaya devam ederken arkasında Baran'ın adamı çoktan yanlarına gelmiş, Beren'i uzaklaştırmak yerine adamı Beren'den uzaklaştırmaya çalışıyordu.

Kenan ne diyeceğini bilemeden, şok içinde Beren'e bakarken adam onları ayırmıştı. "Arabaya geç, geri dönüyoruz," dedi Beren, adama bakarak. Adam hızlıca kafasını sallayıp arabaya döndüğünde Beren yine Kenan'a döndü. "Söyle aptal oğluna, bu fotoğrafı ya da benim adımı ağzına alırsa onu gebertirim! Anladın mı?!"

Kenan öğrendiklerinin gerçek olup olmadığını sorgulamaya devam ederken kafasını salladı. "Hem sen oğlun engelli diye düşünüp utanacağına oğlunun yaptıklarından haberin var mı! Zaten herkes sizin ailenizin ne kadar boktan olduğunu biliyor! Senin o salak diye utandığın oğlun kendini zeki sanıp neler yaptı!" Beren hızını alamamış gibi konuşurken öfkesi Baran'ın adamını keyiflendirmiş gibiydi. Gülmemek için hala kendini zorluyor olsa da bunları Baran'a anlatacağından Beren'in bile şüphesi olamazdı. Sadece Beren'in şu an aklına gelmiyordu.

"Senin karını aldattığını söyleyip kızlara kendini acındırıyordu! Saf kızları kandırıp kızların çıplak fotoğraflarını internete yayıyordu! Benim ne işim olur senin aptal oğlunla zaten?! Ailenizin kanı bozuk! İkinizde sapıksınız! Hele senin hakkında bildiklerimi söylettirme! Birde gelip bana kendini acındırma!" Kenan geriye doğru hızlı adımlar atarak arabasına binerken Beren bağırmaya devam ediyordu. "Bir daha da evimin önünde gözükme! Eğer bu fotoğrafları millete atıp dedikodumu yapacak olursa oğlunun küçük şeyini kesip sana yediririm!" Kenan arabasına bindikten sonra arabasını aceleyle çalıştırırken Beren'de geldiği arabaya doğru sinirle ilerledi.

Levent Çalışkan. Hayatı boyunca yalanlarla yaşamış Levent Çalışkan'ı üç kişi birkaç günde bitirmişti: Beren Sanberk, Emir Candaşlar ve Baran Kamranoğlu.

Levent'in lise döneminden üniversitesi yıllarına kadar yaptığı türlü şeyleri Beren ve Emir her zaman haberdar olmuş, Levent'i uyarmalarına rağmen Levent sürekli hatalarını yenilemişti. Hatta yaptığı hatalar suç bile sayılabilirdi. Levent bu hataları yapmaya devam ederken hala Beren'in peşinden koşuyor olması sadece Beren'in işine gelmişti.

Üstelik bu üç kişinin sakladığı şeyler bile Levent'in yaptıklarından ağır olabilirdi. Yine de Beren, oyuncağı olarak Levent'i seçmişti. Onun işe yaramaz ve tembelin teki olduğunu herkes bildiği için bu özellikleri Beren için yeterli olacaktı. Ailesinin de kendisi gibi öfkesini tutamayacağını biliyordu. Sonuçta Levent ile evleneceğini söyleyecekti. Bunun Levent'in başına neleri getirebileceğinden haberi yoktu ama onun başına gelecek en kötü şeye bile üzülmeyeceğini biliyordu. Tıpkı Baran'a karşı kullanmış olmasının sebebinin de bu olması gibi.

Baran'ı kıskandırmak istemişti. Başlarda işe yaradığını düşünüyordu. Fakat şimdi kendisini yine değersiz hissetmişti. Üstelik bu olay bile Beren'e aynı cevabı vermiş, düşüncelerini doğrulatmıştı.

☾ ☾ ☾


Baran'ın kapısına geldiğinde hızlıca arabadan inip koşar adımlarla eve yürüdü. Kapıdan girdiği gibi Aziz'i görmüştü. "Nerede?" diye sordu öfkeyle.

"Baran abim mi?"

"YOK EBEN!" Aziz dudak kenarlarını kıvırdığında derin bir nefes aldı.

"Ne oldu sana ya? Neden böyle- Beren!" Beren onu bekleyemeyecek kadar öfkeliydi ve öfkesini Aziz'den çıkartmak yerine merdivenleri hızlıca çıkmaya başladı. "Odasında Baran abi!" Aziz'in sesini duyduğunda hiç durmadan merdivenleri çıkmaya devam etti.

Baran ise onun adım seslerini çoktan duymuş yine de viskisinden keyifli bir yudum daha almıştı. Büyük bir gürültüyle kapısı açıldığında karşısında öfkeyle soluyan Beren'i görmüştü. "Ne yaptın sen?!" diye sordu. Odadan içeri girip kapıyı tüm gücüyle iterek kapıyı yine gürültülü bir şekilde kapattı.

Baran sakince elindeki bardağı masasına bırakıp arkasına yaslandı. "Ne yapmışım?"

"Uzatma! Kapımdaki adamların ya da beni götüren uşağın kesin anlatmıştır!"

"Ayrıldınız mı yoksa?" dedi Baran, kaşlarını alayla kaldırarak.

"NEDEN YAPTIN?!"

"İçimden geldi, küçük bir hediye." dedi Baran, umursamaz bir şekilde omuz silkip.

"Hediye mi?! Levent gibi birine böyle fotoğraf mı yollanır?!"

"Dediğimi yaptım sadece. Oyunlarına oyunla karşılık veriyorum."

"Böyle mi? Fotoğrafla mı?"

"Arkadaşın bana ve sana değişik notlarla çiçek yollamış. Sanırım onu uyaramamışım. Hem onu hem de seni." dedi Baran, ciddiyetle konuşarak. "Hediyesine hediye ile karşılık vermek istedim. Sonra senin fotoğraf çekilmeyi sevdiğin gibi yollamayı da sevdiğin aklıma geldi." Beren dişlerini sinirle sıktığında yaptığını hatırlamıştı. Sadece onları Levent'e hiçbir zaman atmadığını Baran bilmiyordu. "Son zamanlarda senden ısrarla fotoğraf bekliyordu, bende güzel bir hediye olacağını düşünmüştüm."

"Ne diyorsun sen ya?! Levent aptalına fotoğraf mı atacaktım?! Böyle olmamış Baran ya! Çırılçıplak fotoğrafımı atsaydın! Öyle seviyordu Levent!" Baran sinirle oturduğu yerden kalktığında sandalyesi de geriye doğru itilmiş, duvara sertçe çarpmıştı.

"Düzgün konuş, benim canımı sıkma!"  

"Senin canını daha çok sıkacağım ben!" diye bağırdı Beren, sinirden titreyen elleriyle yumruklarını sıkıyordu.

"Siz benimle niye uğraşıyorsunuz?!" Baran, Beren'in üzerine yürümeye başladığında Beren olduğu yerde onu bekledi. Ondan korkmadığını kendine kanıtlamak istiyor gibiydi. "Ben bilmiyor muyum sanıyorsun?! Emir ile bir olup, beni bu salak işlerinize dahil etmeyin! Benim sizin çocukça işlerinize ayıracak vaktim yok!" dedi Baran, sesi gittikçe yükselmeye devam ederken bir yandan da işaret parmağını Beren'e doğru sallıyordu.

"Gayet varmış işte! Ben o aptalla uğraşmıyorken sen uğraşıyorsun! Dengini mi buldun?!" Beren bakışlarını ona kaldırıp öfkeyle söylenirken Baran dudaklarını birbirine bastırdı. Çünkü ne gördüğünü ve neler okuduğunu biliyordu. Beren'in yalan söylediğini düşündü.

"Madem aptalın teki... Senin ne işin vardı?!"

"Bilmem! Arada aptal seviyorum demek ki!" Baran'ın çene kemikleri sinirden kasılmaya başlarken Beren'den bir adım uzaklaştı.

"İyi. Benimle hiçbir işin olmayacak o halde. Çıkabilirsin," dedi Baran, umursamaz gibi arkasını Beren'e döndüğünde Beren ona doğru yaklaşarak ellerini Baran'ın sırtına yerleştirip sinirle itmeye çalıştı.

"Öyle bir işim var ki seninle! Hem de en çok seninle uğraşacağım! Aptalın tekisin çünkü! Geri zekalısın!" Baran'ı sadece olduğu yerde kıpırdatabildiğini fark ettiğinde Baran'dan uzaklaştı. "Nasıl attın bunu? Ben göndermişim meğerse! Öyle biliniyor! Ama telefonumda onunla konuşmalarım her şeyim silinmiş!"

Baran sanki Beren'i sinirlendirmek istemiş gibi alayla sırıttı. Sandalyesine doğru ilerlemeye başladığında Beren öfkeyle soluyordu. "Ne olmuş silindiyse? Yazışmalarınızı okuyarak mı uyuyordun?"

"Evet! Öyle uyuyordum!" dedi Beren, sinirden ne söyleyeceğini bilemediğinde sadece konuşmak için laf söylemişti. Baran bakışlarını onunla buluşturduğunda alt dudağını hafifçe aşağı büküp kaşlarını kaldırarak kafasını sallamaya başladı. Beren onun ifadesini gördükçe gittikçe öfkeleniyordu. "Ne?!" dedi uzatarak, çığlık çığlığa değişen ifadelerinin sebebini sormak istedi.


"Bu ne lan?! Ne oluyor?" diyerek koridora çıktı Hızır, Aziz ve Zişan'ı yan yana görmüştü.

"Abi," dedi Aziz gözlerini büyüterek. "Kavga ediyorlar, bu sefer fena!" Aziz duyduğu seslerden dolayı böyle bir yorum yapmış olsa da haksız sayılmazdı.

"Ayırsanıza madem,"

"Yok abi... Belli olmuyor ikisine."

"Ne demek oğlum belli olmuyor," dedi Hızır, Aziz'in önünden geçip üst kata çıkacağı sırada Aziz birden Hızır'ın önüne geçip engelledi. "Aman abi! Kavga ederken... Birden birbirlerini sevecekleri tutuyor. Karışmamak en iyisi."

Onlar aralarında konuşurken Baran'ın odasındaki kavga ise büyümeye devam ediyordu. Çokta sevecek gibi gözükmüyorlardı.


"Hiç... Ben senin nasıl uyuduğunu- hatta uyuttuğumu biliyorum. Çokta bir şeyler okuyor gibi gözükmüyordun," Baran sandalyesine oturmaktan vazgeçtiğinde masanın köşesine yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş Beren'i izlemeye devam ediyordu.

Beren'in omuzları düşerken yavaşça yutkundu. "Söyle Baran." dedi soğuk bir sesle, bağırdığı için boğazlarının yandığını hissediyordu. "Ne yaptığını söyle." Ne yaptığını biliyordu ama Baran'ın söylemesini istemişti.

Onun hala söylemek için düşündüğünü fark ettiğinde Beren topuğunu sertçe yere vurdu. "Söyle!" Baran hızlıca dilini dudaklarının üzerinde gezdirip dudaklarını ıslattıktan sonra sonunda anlatmaya başlamıştı.

"Senin evinde kaldığım gece... Sen duşa girdiğinde telefonuna sürekli olarak mesaj geliyordu. Mesajları okudum. Sana kimin ne yazdığını, senin onlara ne yazdığını okudum." Beren yüzünü ekşittiğinde kafasını iki yana sallamaya başladı. "Hayır," dedi sert bir sesle. "Sen benim telefonumu uzun zamandır takip ediyordun,"

"Önemli mi? Fotoğrafımızı görmesi kötü mü oldu? İlişkilerini mi bozdum?" Beren ona baktığında dudakları aralanmıştı. Onun kendisiyle alay eder gibi konuşmasına şaşırıyordu.

"Önemli mi..." dedi Beren, onu tekrar ederek. "Sen takıntılı falan mısın? Hasta mısın Baran?! Delirdin mi sen?!"

Baran yaslandığı masadan uzaklaştığında öfkeyle bağırdı. "Delirdim! Delirdim evet! Hem de senin yüzünden! Senin bu saçma oyunların yüzünden delirdim! Bir şey söyleyip ertesi gün bambaşka bir şey yapmandan delirdim!" Baran sinirden titremeye başlayan elini dudaklarının üzerinde sertçe gezdirdi.

"Ne söyledim de başka bir şey yaptım?"

Baran istemsizce ona doğru yaklaşmaya başladığında Baran'ın sesi evin içinde de yükselmeye devam ediyordu. "Örnek mi istiyorsun birde?! Dönüp baksana! Seninle kavga ederek ayrılıyoruz... Sonra seni hiçbir şey olmamış gibi yanımda görüyorum. Zihnimle oynarken söylediğin hiçbir şeyi-"

"Ben sana söylediğim her şeyi gösterdim! Sana onu yaşattım! Hatta-" Beren gözleri dolduğunda lafını bitirmek yerine sustu.

"Benim söylediklerimi niye dinlemedin o zaman?! Sana neler söyledim ben... Herkesi kendin gibi mi sanıyorsun?" Baran Beren'in gözlerinin dolduğunu fark etse de öfkesini kontrol edemez olmuştu. Beren yaşlı gözleriyle ona bakarken sadece Baran'ın gözlerinde yükselen ateşleri görüyordu. "Benim olmanı söylemiştim, sana gitme dedim, kaçma dedim... Sana sadece ben yeterim dedim..." Beren'i kolundan tutup kendine çektiğinde Beren'de ona doğru savrulmuştu. "Ben sana bunları söylerken sen ne yaptın?! Ne yaşattın bana?! Neyi gösterdin?!"

"Her şeyi," dedi Beren, kısılmış sesiyle. Gözlerinden yaşlarını artık serbest bırakmıştı. "Sen bana söylediklerini nasıl gösterdin? Böyle mi? Aptal fotoğrafı birilerine gönderdiğinde mi senin olacaktım? Öyleyse bunu da söyledim sana!" Zorlukla yutkundu. "Senin olmayacağım demiştim, iyi ki de demişim."

"Bu saatten sonra kimse sana yaklaşamayacak zaten," dedi Baran, kaşlarını kaldırarak. "Benim sana söylediklerimi göreceksin artık,"

"Böyle mi kanıtladın herkese? Böyle mi korkuttun? Bir fotoğraf mıydı?" Baran'ın cevap vermesini beklemeden kolunu kendine çekerek ondan birkaç adım uzaklaştı. "Yazık sana... İğrenç birisin..." Sinirlenerek söylenmeye devam ederken cebinden telefonunu çıkardı. "Sen kendini çok akıllı sanıyorsun değil mi! Buradan okuduklarınla her şeyi gördüm sanıyorsun değil mi?!" dedi, telefonunu elinde sallayarak.

"Başkalarıyla konuştun... Bana oyun oynadın, benimle uğraştın... Ben oyununa karşılık verince mi böyle konuşuyorsun? İşine mi gelmedi?!" diye sordu Baran, yaptığının yanlış olduğunu biliyordu. O an yine öfkesine yenik düşerek üzerine fazla düşünmeden yapmıştı. Beren'in onu göreceği yoktu, en azından başkalarına gösterebilirdi. Fakat şimdi ne kadar aciz bir düşünceyle yaptığının farkına ancak varabilmişti.

"Ben senin canını başkalarıyla konuşarak mı yaktım Baran?" Baran ses çıkarmadığında Beren elinde salladığı telefonunu duvara doğru tüm gücüyle fırlattı. "En azından sana göstermişim." dedi, ağlamaya devam ederken birden kahkahası yükseldiğinde Baran'ın kaşları hafifçe çatıldı. "Kendim de ne yapacağını görmüş oldum, hem de senin göstermediğin şeyleri de gördüm."

Aklına duydukları geldiğinde gözleri tekrar dolmuş, göz yaşlarını durdurmak için vakti olmamıştı. "Bende mi öyle yapsaydım? Senin anlattığın masala inanmak yerine... Gerçi hiç inanmadım değil mi?! Sana da hep söyledim işte! Ben sana fazlayım dedim..." Beren kendi kendine hesaplaşıyor gibi konuşmaya devam ederken ağladığı için nefesleri kesiliyordu.

"Beni başkalarıyla izleyeceksin dedim... İşte söylemişim her şeyi! Yaşamadın mı? Sen ne yaptın? Sen niye bunları bana söylemedin?! Bunları bile söylemedin! Ben kolay kandırılırım değil mi?"

Baran sinirle nefes verdiğinde bakışları biraz olsun yumuşamış gibiydi. "Seni kandırmadım. Doğruları söyledim. İstediğimi söyledim. Sen ne yaptın? Beni hiç dinlemediğin gibi öbür gün ağzında başka heriflerin adıyla gezdin!" Baran'ın sesi gittikçe yükseliyordu, konuştukça hafızasında Beren'in yaptıkları canlanıyordu. "Ben sadece... Benim olmanı istedim ya! Seni sadece ben göreyim istedim! Benimle eğlen, benimle seviş istedim!" Yüzünü ekşiterek Beren'e baktı. "Birde senin yaptıklarına bak,"

"Böyle mi senin olmamı istedin diyorum? Ne yaptın Baran?! Bunları bana göstermek için ne yaptın diyorum!-" Beren ne kendini anlatabiliyordu ne de Baran onu anlayabiliyordu. Kelimelerini doğru seçemediği için zorlanırken ağlıyor oluşu da ona hiç yardımcı olmuyordu. Kesik bir şekilde nefes aldıktan sonra Baran'ın hala karşısında sert bir şekilde durduğunu gördükçe sinirleniyordu.

"Yaptım işte. Sana bu evden çıkarken söylediğimi yapıyorum. Her hareketinde pişman edeceğimi söylemedim mi? Anlaşılan işe yaramış... Eğer fotoğrafı alan arkadaşlarının yanına gidersen, sana yaklaşmayacaklarını da görürsün."

Beren onu duyduğunda dişlerini sıkmış olsa da kafasını eğip iç çekişini engelleyemeden ağlaması şiddetlenmiş, kalp atışları hızlanmaya başlamıştı. "İyi. Ben ne yapacağım?!" dedi, iç çekişlerinin arasında. Birkaç saniye bekledikten sonra biraz sakinleşmeyi bekledi. Bakışlarını ona doğru kaldırdığında yüzündeki ifadesini değiştirdi. "Ben ne yapayım? Ben hangi birine fotoğraf yollayayım? Bende mi vücuduna bir iz bırakayım?"

"Neyden bahsediyorsun?" diye sordu Baran, kaşlarını çatarak.

"İnandırıcı mı bunlar?"

"İnandırıcı mı? Şimdi de inkar mı edeceksin yani?" Baran gözlerini kısarak ona bakmaya sürdürürken Beren'in yanına gidip onu sakinleştirmek belki de özür dilemek istiyordu. Ama öfkesi önüne geçiyor gibiydi. "O fotoğrafların öncesi ve sonrası... Yaşananlar gerçek değil miydi?"

Beren kafasını iki yana sallamaya başladı. "Senin tek derdin buydu değil mi? Ne kadar basit biriymişsin sen... Bağımlı falan mısın yoksa? Duyduklarım midemi bulandırıyor! Birde gelmiş hala aynı şeyleri söylüyorsun! Kaç kişi lazım sana?" Burnunu çekip kendini toparlamaya çalışıyordu.

"Bir daha ne zaman telefonumu izlersin Baran?" Bu sefer Baran'a doğru yaklaşmaya başlayan Beren olmuştu. Ona yaklaşırken hızlıca yanaklarındaki yaşları sildi. "Haber ver. Yeni fotoğraflar çekilelim," Ellerini onun göğsüne yerleştirip omuzlarına doğru gezdirmeye başladı. "Nasıl poz versek? Ateşimizi onlara nasıl anlatabiliriz?"

Bir elini omzundan çekip Baran'ın çenesini kavrayarak yüzünü kendine çekti. "Sen beni öperken çekilelim mi? Böylece herkese duyurursun... Herkes öğrenir benim kime ait olduğumu..." Bu halde bile ona dokunuyor olmak Beren'e yine aynı heyecanı yaşatabiliyordu. Sadece bu sefer sinirini bozmuştu. "Onun ilk öpücüğünün sahibi bile benim yazarsın... Herkes bilir. Herkes uzaklaşır benden." Baran'ın dudaklarının üzerine konuşmaya devam ederken elini çenesinden çekmiş fakat Baran yüzünü ondan uzaklaştırmamıştı. "Benimsin diyen adam başkasına nasıl fotoğrafımı yollar ki?" dedi, sorar gibi. Elleriyle bu sefer onun iki yakasını tutmuştu. "Sen... Beni saklaman gerekmez mi Baran? Beni kimseyle paylaşmak istemediğini sen söylemedin mi?"

Baran zihninde yaptığı şeyi ve Beren'in ona söylediği sözleri düşünmeye devam ederken Beren birden onu itip kendinden uzaklaştırdı. "Nasıl bir adamsın sen ya?! Senin olacakmışım! Senin aklını sikeyim ben!"

"Benimle düzgün konuş!" diye bağırdı Baran birden. "Sana gösterdiğim ilgiyi kimseye göstermedim ben! Aklımı yitirdim diyorum sana! Ne dersen de... Takıntı de, delirmiş de... Bağımlı de! Hepsi doğru. Beni görmen için elimden geleni yapıyorum! Saçmalamamın sebebi de sensin! Düzgün düşünemiyorum!"

"Sen sadece egon yüzünden bu hale geldin. Beni suçlamayı bırak artık. Söylediklerini sadece kendin için söylüyorsun." dedi Beren, yavaşça. Tekrar ağlamaya başladığında artık daha fazla kalacağını sanmıyordu.

Kapıya doğru ilerlemeye başladığında boğazında hissettiği yumruya rağmen bir anlığına ona dönüp dudaklarını araladı. "Bir daha görüşmeyelim. Böylece bende ertesi gün sana bambaşka bir şey yapmış olmam. Zaten gideceğim..." Baran hala ona bakmıyor, Beren'in onu ittirdiği yerde bekliyordu. Beren zorlukla yutkunup gözlerini kırpıştırdı. "Yine de haklısın. Ben sana her şeyi gösterirken belki de yanlış bir yolu seçtim ama elimde değildi. Özür dilerim." Kapıya doğru birkaç adım daha attıktan sonra kapı koluna uzandı.

"Sen bana güvenmemeye devam et..." dedi Beren, alaylı bir bakışla. Baran'ın hala ona bakmıyor oluşu sinirini bozmuştu. "Ben o fotoğrafları sadece bizi ölümsüzleştirmek için çekmiştim. İkimizin güzel bir anısı olsun diye!" Kapıyı açtıktan sonra dışarıya doğru küçük bir adım attı.

"Görüşürüz Baran Kamranoğlu,"

Beren kapıyı büyük bir gürültüyle kapattıktan sonra koridorda birkaç saniyeliğine durup derin bir nefes aldı. Gözlerini tekrar sildiğinde ıslanıp kurulanmaktan kurumuş göz kapaklarının bu sefer acıdığını hissetti.

Tekrar bir nefes aldığında merdivenlere doğru yönelip aşağıya inmeye başladığında merdivenin ortasında Aziz'i gördü. Az önce görmesine rağmen şimdi aklına gelmişti. Onun ve Yıldırım'ın sohbeti yine zihninde gülüşmeleriyle birlikte yankılanmıştı. "Allah belanı versin Aziz!" dedi Aziz'e iğrenerek baktıktan sonra aşağıya inmeye devam etti. Bir kat aşağıya indikten sonra Zeynep'in olduğu kata gelmiş, bir anlık beklemişti. Zeynep'i görmek istiyordu fakat bu evden bir an önce çıkması gerektiğini düşünerek merdivenlere tekrar döndü.

"Beren?" Hızır'ın sesini duyduğunda Beren istemsizce tekrar ağlamaya başlamış merdivenin korkuluğuna tutunmuştu.

"Tüm erkekler ölsün!" diye bağırdı sinirle. Hala merdivenleri inerken giriş katında Zişan'ı ve yanında Nesrin'i gördü. Onlara bir şey demeden evin dış kapısına doğru yürümeye devam etti. Evin dış kapısını bir adam açtığında Aziz ve Hızır arkalı önlü koşar adımlarla merdivenden inmiş, Beren'in yanına gelmişlerdi.

Beren evden dışarı çıkmadan önce arkasını dönüp Zişan'a baktı. "Yıldırım pezevengin teki!" dedi bağırarak. Sinirle birden aklına gelmiş, Zişan'ı uyarmak istemişti. "Gerçekten pezevenk! Yol yakınken bırak, öyleleriyle uğraşmaya değmiyor!"

Herhangi bir cevap beklemeden kapıya döndüğünde karşısında Yıldırım'ı görmüş, aralanmış dudaklarıyla kendisine baktığını fark ettiğinde öfkeyle solumaya devam etti. Kapıdan geçerken eliyle Yıldırım'ı iterek kendini sonunda dışarıya attı.

"Bizim çocuklar bıraksın seni Beren,"

Beren Hızır'a dönmeden sadece sesini yükselterek cevap verdi. "Ben kendi kendimi bırakırım! Arabayı yolun kenarında bir yere bırakacağım, bulursanız alırsınız." Ne söylediğini kendisi bile anlamasa da gördüğü ilk arabanın yanına ilerleyip kapısını açtı. Anahtarının üzerinde olduğunu gördüğünde hiç beklemeden arabaya bindi.

"Aziz, arkasından önünden adam yolla. Başına iş açar birde bu halde."

Aziz Hızır'a hızlıca kafasını sallayıp dışarı çıkarken Beren'de gaza yüklenmiş, bir an önce gitmek istiyordu.


☾ ☾ ☾


Ertesi gün


Baran'ın arabasını yol kenarında bir yere bırakıp taksiye binerek eve gelmişti. Baran'ın evi uzak olmasaydı arabayı hiç almazdı ama bir an önce evine dönmek istemişti.

Evde kimsenin olmayışı onu hem rahatsız etmiş hem de rahatlatmıştı. Çünkü kimsenin onu ağlarken rahatsız etmeyeceğini biliyordu. Evin önündeki korumalardan başka etrafta kimse yoktu.

Gece ise eski yöntemini kullanarak kendini kör kütük sarhoş edip öyle uyumuştu. Sabaha karşı ancak uyuyabilmiş öğleden sonra uyandığında kendini sadece daha kötü hissediyordu.

Sarhoşken aldığı uçak biletini uyandığında hatırlayıp kontrol etmişti. En erken tarihe aldığı biletini evde kimseye söylemeden almıştı, iki gün sonra gidiyordu.

Bilgisayarını kapattıktan sonra sandalyeden kalkıp kahve içmek için mutfağa gitmeye karar verdiğinde kararından hızlıca vazgeçerek yatağına dönüp baş ucundaki şarap şişesine uzandı. Dün gece defalarca Pastacı'ya ulaşmaya çalıştığını hatırlıyordu. Sadece Pastacı değil, Emir'e de ulaşmaya çalışmış ama her aradığında Emir telefonu yüzüne kapatmıştı.

Pastacı'ya ulaşamadığı için korkmamıştı. Ona bir zarar gelse mutlaka birinden haber alacağını biliyordu. Meşgul olduğunu ya da en iyi ihtimalle birilerinden kaçtığını düşünüyordu.

Zihni o kadar sisliydi ki hiçbir şeye odağını veremez hale gelmişti. Bu yüzden alkol ona iyi geliyordu.

Zaten yarıdan fazlasını içtiği şişeyi birkaç yudumda bitirdiğinde gözleri istemsizce şişenin üzerindeki yazıya kaymıştı. Yazıyı okur okumaz şişeyi yere fırlattığında halının üzerine dökülen birkaç damla şarabı görmezden gelmişti. "Sikeyim Kamran'ı da!" dedi söylenerek. Şarap şişesinin kırılmayışı bile sinirini bozmuştu.

Oflayarak kendini yatağına bıraktığında zilin sesiyle birlikte dış kapının sesi yükseldiğinde hızlıca yataktan kalktı. Aklına ilk gelen şey Baran olmuştu. Bu yüzden kapıyı açmaması gerektiğini düşünüp yatağın yanında bekledi.

Kapıdan çıkan sesi dinlemeye başladığında kapıda bir kişinin değil birden fazla kişinin olduğunu anlayıp heyecanlanarak odadan çıktı. Merdivenlere geldiğinde sesleri duymuştu. "Beren!" Hande'nin boğuk sesini duyduğunda omuzlarını düşürüp gözlerini devirerek isteksizce merdivenlerden inmeye başladı.

Beren'in yaklaştığını duyduğunda Hande son kez Emir ve Kerim'e tekrar fısıldadı. "Bakın ben size demiştim Beren Baran abiyi öptü diye!"

Haberi aldıklarını anlamıştı, şimdi de Hande'nin herkese söylediğini düşünerek endişeleniyordu. Adımlarını hızlandırıp sonunda en alt kata indiğinde hiç beklemeden kapıyı açtı.

"OHA BEREN! Yılın olayı resmen bu! Sen ve Baran abi yani!" dedi Hande, ağzı kulaklarındaydı.

"Bu bavul ne?" diye sordu Kerim, çenesini uzatarak Beren'in sarhoş haliyle hazırlayıp merdivenin yanına bıraktığı bavulunu gösterdi.

Hande'nin iki yanında bekleyen Emir ve Kerim ifadesizce içeri girerken Beren'de geri çekilip eve girmelerine izin verdi. "Yuh Beren! Güçlü adam güçlü adam derken! Turnayı gözünden vurdun resmen! Oyuna girdin ve hemen zirveyi buldun yani!" Hande bavulu görmezden gelip konuşuyordu. Üçü de ceketlerini çıkarırken Beren kapıyı kapatıp sessizliğine devam ederek salona ilerledi. "Herkesi eğitmem lazım derdin gerçekten eğitmeliymişsin! Pes diyorum-"

"Hande çeneni bir kapat artık ya! Ebemizi siktin gelirken car car car!"

Emir bağırdığında Hande geri çekilerek salona ilerledi. Kerim ve Emir'de Hande'nin arkasından salona girerken Emir fazlasıyla asabi gözüküyordu.

"Ne var ya?! Herhalde konuşacağım Emir! Yılın olayı diyorum başka bir şey demiyorum!" Hande'nin gözleri ışıl ışıl parlarken hepsi bir koltuğa geçmiş, Beren ise oturduğu yerde dizlerini kendine çekerek oturuyordu.

"Ne yılın olayı Hande?! İki tane fotoğraf, öylesine çekildi işte. Abartılacak bir şey yok."

Kerim, Beren'in halini anlamış gibi oturduğu yerden kalkıp Beren'in yanına oturdu. "Ne öylesine Beren? Fotoğrafları görmesek-"

"Ne gördün Hande?! Seks kasetim mi çıkmış? Nedir yani?"

"Hande'yi konuşturma madem Beren. Kendin anlat," dedi Emir, imalı bir şekilde araya girerek. Yalnız gelmek istemişti fakat Hande ve Kerim'in ısrarlarına dayanamamıştı. "Sanırım çok şey kaçırdık,"

"Anlatılacak bir şey yok. Kaçırdığınız falan da yok. Normal fotoğraf işte. Başka türlü olsa millete mi atacağım?" Beren sakin kalmak için kendini zorluyordu. Hande onun anlatmayacağını anladığında arkasına yaslanarak sonunda susmuştu.

"Hande seni dağ evinde Baran abiyi öperken görmüş." dedi Emir, dayanamayarak.

"Hande saçmalamışsın yine," Beren'in kalp atışları hızlansa da soğuk bir sesle konuşmuştu. Hande sinirle Emir'e bakarken Emir konuşmaya devam etti. "Seni Baran abinin evinde sanıyorduk. Buraya neden geldin?"

"Eşya toplamaya. Akşam da sizi arayacaktım beni almaya gelin diye. Siz neden geldiniz? Bu fotoğraf olayı için mi?"

"Evet," dedi Emir hızlıca. "Ayrıca Dilan söyledi. Baran abiyle kavga etmişsiniz. Çalışanlardan birine sormuş."

Beren dişlerini sinirle sıktığında koltuğun içine biraz daha gömüldü. Kerim onu izlemeye devam ederken sıkıntıyla oflayarak dudaklarını araladı. "Karıştırmayın artık işi." dedi Hande ve Emir'e dönerek. Akıllarınca Beren'e soru sorarak bir şekilde anlattırmaya çalışıyorlardı.

"Levent, Emir'i aramış. Birkaç gündür arıyormuş ama Emir açmıyormuş telefonunu. Baran abinin de onu yine dövdüğünü öğrendik. Her neyse... Levent bu sabah arayınca Hande'de zoraki açtırdı telefonu. Emir'e fotoğraflardan bahsedip fotoğrafları attı. Kısaca hesap sordu. Babası mı aradaymış... Anlamadık. Emir'de anlatmıyor... Kısacası ne iş döndüğünü anlamadık Beren. Dilan daha sonra abisini aradı. Baran abi açmayınca Dilan Aziz'i aradı, o anlatmış. Kavga ettiğinizi daha sonra senin kötü bir şekilde evden ayrıldığını söyledi. Baran abi zaten anlatmamış. Sadece iyi misin diye bakmaya geldik, telefonuna da ulaşamadık."

Kerim'in uzun uzun anlatmasını dinledikten sonra Beren zoraki konuştu. "İyiyim,"

"YA BEREN LÜTFEN ANLAT! NE OLUYOR YA?!" Hande isyan eder gibi bağırdığında Beren gözlerini devirdi.

"Ne oldu şimdi? Meraklanıp geldiniz mi ayağıma?! Bu halleriniz bana bir yerlerden tanıdık geliyor... Zamanında aynaya baktığımda hep görüyordum!" dedi Beren, sinirle. Hande nefes verip dudaklarını birbirine bastırdığında bir şey söylemedi. Sessizliği bozan Kerim olmuştu.

"Tamam, anlatmana gerek yok. Ama istemediğin bir şey mi oldu? Bunu nasıl soracağım bilmiyorum da... Fotoğrafla alakalı mıydı kavganız? Fotoğrafta Baran abinin olduğu da belli. Baran abi mi kızdı gönderdin diye..."

"Beren gerçekten aklımızda çok soru var. Baran abiyle fotoğraflardaki gibiyseniz... Neden evleneceğim deyip duruyordun? Yoksa bulduğun kişi Baran abi miydi? Yoksa o da mı seninle gidecek yurtdışına? Bize söylemiyor musunuz? Sürpriz mi yapacaktınız?" dedi Hande, hayallerini anlatırken yüzünde Beren'i sinir eden aptal bir gülümseme vardı.

"Babamlara da böyle mi anlattın Hande?"

"Allah belamı versin ki kimseye hiçbir şey anlatmadım. Al sor Emir'e, Kerim'e... Dilan'a! Sadece biz biliyoruz. Kızım anlatır mıyım? İşin içine fotoğraf girmiş... Hiç bilmediğimiz bir şeyse birde-"

"Hayret Hande!"

"Ne hayret ya!" Hande birden sinirlenerek ayağa kalktı. "Çok üstüme geliyorsunuz artık! Hepiniz hem de! Sadece evlenmeyi düşündüğünü söylemiştim. O yüzden şaşırmadılar yemekte! Bu zamana kadar hiçbir olayını kimseye söylemedim! Üzülüyorum artık!" Hande, kırık bir sesle konuşurken sakladığı sırrın Beren ile arasını bozduğunu biliyordu. Çünkü Beren ve Hande birbirlerinden hiçbir dedikoduyu saklamazlardı. "Eğer böyle bir şey varsa..." Hande ağlamaya başladığında Beren gözlerini ondan kaçırdı.

Hande sakladığı şey yüzünden bu zamana kadar Beren'e kendini savunmasız hissetmiş, gördüğü şeyleri ona sormamıştı. Ama artık kendini tutamayacaktı. "Ve bana hiç anlatmadıysan... Hatta anlatmayacaksan..." Hande konuşmaktan vazgeçip koltuğa geri oturdu.

"Bana da anlatmayacaksan..." dedi Emir, Hande'nin ağlıyor oluşuna takılmadan gözlerini büyütmüş Beren'e bakıyordu.

"Eğer anlatmadıysam... Sebebi ben değilim. Sizsiniz. Ve ben hala size bir şey sormuyorum." Beren, Emir'e bakarak konuştuktan sonra diğerlerine de baktı. Emir'in durumu farklı olabilirdi ama ona bile anlatmak istememişti. Üstelik anlatacağı çok vakti olmuştu. "Sizde bana sormayın. Korktuğunuz gibi bir durum yok. Salak Levent işte! Kızacaksanız bu Emir'e kızın! Baran dövdü ama Emir yüzünden. Emir, Levent'i gaza getirdi... Levent'te Baran ile uğraştı. Dayak yedi oturdu. Olay bu."

Kerim sinirle Emir'e döndüğünde Hande dilini damağına vurdu. Ağlaması Beren'i duyduğunda kesilmişti. "E hadi Levent doğru olsun. Baran abiyle çekildiğiniz fotoğraf senin odandaki aynada çekilmiş. İki fotoğrafta da Baran abi üstsüz! Seni de ahtapot gibi sarmalamış... Senin bornozlu fotoğrafında birkaç detay gördüm," dedi Hande, son lafında gözlerini büyütmüş diğerleri anlamasın diye sanki Beren'e sinyal gönderiyordu. Beren onun morluklardan bahsettiğini anladığında dudaklarını memnuniyetsiz bir şekilde yukarı kıvırdı. 

"Sen neden fotoğrafını durduk yere attın ki? Benim kafamı karıştıran da bu," dedi Emir, çatılmış kaşlarıyla. İşin içinde Baran'ın da olduğuna emindi.

"Sadece Levent'e mi attın? Ben senin tek bir kişiyle konuştuğunu hiç sanmıyorum Beren,"

"Konuştuğum herkes. Evet." dedi Beren, sıkılmıştı. Aslında Hande ile konuşmanın ona iyi geleceğini biliyordu ama kendinde bir şeyleri anlatacak gücü bulamamıştı. "Ayrıca doğru görmüşsün, Baran'ı da öpmüştüm."

Hande kahkahayla karışık bir çığlık atarak oturduğu yerden tekrar ayağa kalktı. "Kızım! Rüyan çıkmış!"

Beren gülecek gibi olsa da bir anda öfkelenerek bacaklarını koltuktan aşağıya sarkıttı. "Bağırma Hande! Bu aptal şeyleri anlatıp aklıma sokan en başından beri sendin zaten!"

"Ben sana git Baran abiyi öp mü dedim?!" Hande Beren'i umursamadan olduğu yerde zıplamaya başladığında Kerim ve Emir birbirlerine boş bir şekilde bakıyordu. Hande'nin Beren ile konuşmaları daha dün gibi aklında olduğundan heyecandan yerinde bile duramıyordu. "İş halloldu mu Beren yoksa?! Ay yoksa Baran abiyle aranda ten uyumu mu varmış-"

"Iy! Hande! Sus artık ya!"

Hande birden olduğu yerde durdu. Aşka aşıktı, hem kendi aşkına hem de başkalarının aşkına. O sakinlediğinde ellerini göğsünün hizasında kaldırıp üçüne de kısa bir bakış attı. "Durun! Çözdüm olayı!" dedi derin nefeslerinin arasından. Daha sonra gözlerini sıkıca kapatıp uzun bir çığlık attığında üçü de kulaklarındaki acıyla gözlerini sıkıca kapatmıştı. Kerim "Hande!" diye bağırarak sonunda çığlığını durdurabilmişti.

"Öncelikle, her zamanki gibi ünlü bir lafımla sözlerime başlamak isterim," dedi Hande, salonun ortasına geçtiğinde tüm gözleri üzerinde toplamaya devam ediyordu. "BEN DEMİŞTİM!" Beren kaşlarını çattığında Hande'nin ne dediğini hatırlamaya çalışıyordu. "Sana dememiştim Beren, Emir ve Kerim'e demiştim!"

"Tabi ya," dedi Hande, Beren'e bakmaya devam ederek. "Sen Baran abiden ona yaptığın şakaları bana anlattığından beri hoşlanıyordun... Geç fark ettin! Ama Beren'in büyüsü Baran abide tuttu..." Hande sesli düşünür gibi odanın ortasında volta atmaya başladığında Beren'de düşünüyordu. Baran'ın ne durumda olduğunu çoktan bildiği için Baran'ı çözmek Hande için kolaydı sadece Beren'in tarafını çözmek için uğraşıyordu.

"Hande bu büyü müyü lafını da sen çıkardın başımıza zaten-"

"Dur dur..." dedi Hande, elini Emir'e doğru kaldırıp susturmuştu. "Beren her zamanki gibi heyecanını bir süre sonra kaybetti. Ama büyüsü bozulmaz... Baran abiyi bıraktı... İşte orada kopuyorum... Beren, Baran abiden hoşlanması bitmiş ve artık sıkılmış olsa da onu peşinden koşturmak istedi... Her zamanki gibi. Onunla oyun oynamaya başladı. Şaşırdık mı? Hayır! Ama Beren, Baran abiyi bıraktı... Baran abi Levent'i dövdü. Nasıl öğrendi bilmiyorum ama konuştuğu çocukları görünce yine nasıl attı bilmiyorum ama fotoğrafları o attı! Beren bunun nesine sinirlendi anlamadım, sonuçta kıskanmış yani amacına ulaşmış... Ama o da Baran abiye bunun için kızdı! Niye kızdın ki Beren? Sen seviyorsun öyle işleri? Artık hoşlanmıyorsun, heyecanını kaybettin diye mi-"

Hande, Beren'e dönüp onay vermesi için bakınırken Beren oturduğu yerde doğruldu. "Ne hoşlanması?! Götünden hikaye uydurma yine Hande!"

Hande kafasını iki yana sallamaya başladı. "Haklısın. Hikaye tam oturmadı... Beren senin tamamlaman lazım," Üçü de bakışlarını Beren'e çevirdiğinde Beren'in omuzları düşmeye başlıyordu. "Nerede bozdum, orayı bari söyle. Ona göre tamamlarım." dedi Hande, ekleyerek.

Beren'in yorgun ifadesi yüzünden silinirken dudak kenarlarının aşağı inmemesi için uğraş veriyordu. Gözlerinin dolduğunu anladığında sessizliğini bozmadan kafasını aşağı eğdi.

Beren'in ifadesinin değiştiğini görür görmez Hande ve Emir apar topar oldukları yerden Beren'in yanına doğru yaklaşırken Kerim'de Beren'i kolunun altına sıkıştırdı. Beren sanki Kerim'in kollarında rahatı bulmuş gibi ağlamaya başladığında Emir ve Hande'de koltuğun dibinde yerde dizlerinin üstünde doğrulmuşlardı.

Sessizce ağlamaya devam ederken arada bir iç çekiyordu Beren. Elleriyle gözlerinin üzerini kapattığında Emir alt dudağını dişleyerek dirseğini Hande'ye doğru sanki vuracakmış gibi kaldırdığında Hande gözlerini kırpıştırdı. Emir dirseğini tekrar aşağı indirirken Hande'ye sessizce bir küfür ederek dudaklarını oynattı.

"Heyecanımı kaybetmedim,"

Beren'in boğuk sesini duyduklarında üçü de birbirlerine aralanmış dudaklarıyla bakıyordu. "Has-" Emir bu sefer dudaklarından kaçırdığı küfrü son anda yakalamış, dudaklarını birbirine bastırmıştı.

"Ve hiç sıkılmadım," dedi Beren, hıçkırıklarının arasında.

"Beren neden ağlıyorsun ki? Bu gerçek aşk işte! Kıyamam sana ben! Ten uyumu var! İlk öpücüğün! İlk fanfinifonun! Zaten ben İzmir'de anlamıştım aranızda bir şey olduğunu! Hatta Baran abi bence seni gördüğünden beri hoşlanıyordu! "

"Hande düzgün konuşsana kızım sen," dedi Kerim, sertçe. Hande gözlerini devirdi. Ne olduğunu, neler yaşandığını çoktan çözmüştü.

Elini Beren'e doğru uzatıp kolunu sıvazladı. "Beren... Kaybolmuşsun tatlım... Başıma gelmez sanıyordun... Biz seni-"

Beren sonunda kafasını kaldırdığında gözlerini hızlıca sildi. "Kaybolmadım Hande," Burnunu çektikten sonra toparlanmaya çalışıyordu. "Kaybolacağım bir şey yok. Oyunlarımı kendi kendime oynamışım... Büyüm tutmamış işte... Kimse yanımda değildi. Gözlerimi açmam uzun sürdü sadece."

Emir sinirle dişlerini sıkarken kendiyle birlikte yine herkesi suçlamıştı. Artık çok geçti, Beren'e gerçekleri kendisi söyleyemezdi. "Anlatmadın ki Beren..." dedi Kerim, yumuşak bir sesle.

"Nasıl anlatabilirdim? Bir anda herkes benden uzaklaştı... Kimse yoktu. Baran'a mı anlatacaktım?"

Hande dudaklarını birbirine bastırdığında hızlıca ayağa kalktı. "Bir kahve yapayım. Ya da alkol içelim... Seçin birini,"

"Alkol." dedi Beren, soğuk bir sesle.

"Tamam. Her şeyi konuşalım. Anlaştık mı?"

"Konuşmayacağım Hande. Bu konuyu bu kadar bilin. Çünkü konu kapandı. Biletimi bile aldım. Yarından sonra gidiyorum." Beren bunu konuşmaktan çoktan sıkılmıştı. Ağladığı için kendini yorgun hissediyordu.

"Olsun, sen yine anlat. Ancak öyle rahatlarsın. Kerim gel sen, içkileri hazırlayalım. Ben beceremem," dedi Hande, kafasıyla kapıyı işaret ederken.

Kerim yerinden kalkıp Hande'yi takip ederken Emir onlar gidene kadar ikisini izlemiş, mutfağa girdiklerinden emin olduğunda Beren'e yaklaşıp fısıldamaya başladı. "Beren? Ne oluyor? Doğru mu söylediklerin? Ne olacak? Plan değiş-"

Beren arkasına yaslanırken yüzünde acı çeken bir ifade vardı. "Plan falan değişmedi. En azından bildiğimiz, emin olduğumuz bir amaç var. Öleceksek ölelim! Herkes ağlasın! Bunu da vakit kaybetmeden halledeceğim."


Hande ve Kerim mutfağa girer girmez kapıdan uzaklaştılar. "Kerim ne yapacağız?!"

"Hiçbir şey yapmayacağız." dedi Kerim, onu duyduğunda Hande'de kafasını sallayarak onu onayladı.

"Bence de. Bu saatten sonrası ikisine kaldı. Gerçi yine sıkıntı büyük..." Kerim hızlıca telefonunu cebinden çıkarıp Dilan'a mesaj yazmak için tuş kilidini açtı.

"Ne yapıyorsun?"

"Dilan'a mesaj atacağım. Beren'in gideceğini bari bilsin." Kerim parmaklarını klavyenin üzerinde gezdirirken tekrar söylendi. "Dilan birde Beren'in Baran abiyi bozduğunu söylüyordu. Beren bozulmuş amına koyayım,"

"Aşk oğlum bu!" dedi Hande, Kerim'i alayla ittirerek. "Bozar adamı," Kerim mesajı yazıp telefonu cebine koyacağı sırada telefonu titremiş hızlıca ekranı kendine çevirmişti. "Dilan mı? Ne yazmış?"

"Siktir... Baran abi geliyormuş, çoktan çıktı diyor."

Bahçe kapısının demir sürgüsünün sesi içeride duyulduğunda Hande olduğu yerde irkilip kapıya ilerlemeye başladı. "Beren!" diye seslendi, mutfak kapısına geldiğinde. "Biri geldi!"

"Eğer evdekilerden biriyse kimsenin ağzından bu muhabbeti duymayacağım!" Beren tüm gücüyle bağırdıktan sonra Hande bekleyemeden evin kapısını açtı.

Bahçe kapısı açıldığında Baran bir anda gaza yüklenerek arabasını evin önüne doğru sürdü. Kısa mesafede hız yaptığı yetmiyormuş gibi aniden frene bastığında arabanın tekerleklerinden rahatsız edici bir ses duyuldu.

"Kim?" diye bağırdı Beren, içeriden. Hande yandan Kerim'e bakarken Baran arabanın kapısını açıp sertçe kapattı.

Hande ve Kerim'i gördüğünde tepkisiz bir şekilde eve yürümeye başladı. "Bizi yalnız bırakın," dedi Baran, kapının önüne yaklaştığında. "Baran abi tam şu anda gelmeseydin keşke, birkaç saat sonra-" Hande konuşurken Baran yine onları umursamadan Hande ve Kerim'in arasından eve girerken Hande Baran'ın alkol aldığını kokudan anlamıştı.

Eve girer girmez Beren'in bavulunu gördü. Kalp atışlarının yavaşladığını düşünmüştü. Birkaç saniye bavula baktıktan sonra Beren'in nerede olduğunu soracakken salondan Emir çıkmıştı. "Hayırdır?" dedi Emir, Baran'ı görür görmez.

Baran onun yanından ilerleyerek salona girdiğinde bacaklarını koltuktan aşağıya sarkıtmış, koltuğun köşesine başını yaslayarak uzanan Beren'i gördü.

Salonun girişinde Baran'ı gördüğünde tepkisiz bir şekilde onu izleyerek bakışlarını bahçeye çevirdi. "Siz çıkın," dedi Baran, diğerlerine dönerek.

"Sen kimin evinden kimi kovuyorsun? Çıkması gereken tek kişi var."

Beren'in soğuk sesini duyduğunda bakışlarını ona çevirdi. Bu sırada Hande Emir'e gelmesi için kaş göz yaparken Emir elini birden Baran'ı geri çekmek için omzuna yerleştirdi.

Omzunda bir el hissetmek Baran'ı tetiklemiş gibi hızlıca Emir'e dönüp üzerine yürüdü. "Çıkın dedim! Neyi bekliyorsunuz hala?!"

Beren dayanamayıp sinirle ayağa kalktığında Baran'ın dikkatini çekmiş, Baran yine one dönmüştü. "Niye geldin?! Konuşmayacağım, söylediğimi söyledim. Sende yaptığını yaptın!"

"Dinleyeceksin!" dedi Baran, ona doğru yaklaşmaya başlamıştı. Beren'in halini görüyor olmasına rağmen hala bağırıyor oluşu nedense Beren'in aklında gezen tek şeydi.

"Tamam biz dışarıda bekleyelim," Kerim, Emir'in yanına ilerlerken Hande olduğu yerde kıpırdayamamış, Beren ve Baran'ın tartışmasını izlemek istiyordu. Az önceki bağrışmalarından bile heyecanlanmıştı.

"Beklemeyin Kerim! Ben ne dinlemek istiyorum ne de konuşmak." dedi Beren, salondan çıkmak için ilerlemeye başladı. "Bende sizinle geleceğim, eşyalarımı alıp geliyorum." Baran'ın yanından geçeceği sırada Baran onun bileğine uzanıp gitmesini engelledi.

"Hayır-"

Emir, Baran'ın Beren'i tutmasıyla hem lafını keserek Baran'a doğru ilerledi. "Baran abi! Sen ne-" Baran, Emir'in ensesinden tutup Beren'i bıraktığında Emir'i evin kapısına doğru iteceği sırada Emir hızlıca Baran'a doğru dönüp Baran'ın ceketinin iki yakasından tutup sarsmaya başladı. "Sen ne yaptığını sanıyorsun lan?! Sen kimsin?! Konuşmayacak işte seninle! Siktir-" Emir evin içinde bağırmaya başladığında Hande bir çığlık koparmıştı.

Kerim ikisinin arasına girdiğinde sadece Emir'i uzaklaştırmaya çalışıyordu. Baran elini dahi kaldırmamıştı. "Emir bırak şunu!" dedi Beren, Levent'i nasıl dövdüğünü gördüğü için Emir'e bir zarar vereceğinden korkmuştu.

"Al eşyanı Beren," Emir, Baran'ı ittirdikten sonra birkaç adım geriye çekildi. "Gidelim hadi."

Beren hızlıca kafasını sallayıp merdivenlere yöneldiğinde Baran dudaklarını sinirle birbirine bastırdı. "Bizi yalnız bırakın." dedi Baran, dişlerinin arasından. "Çok oluyorsun Emir. Benim sabrımı sınamayın. Ona gösterdiğim toleransı hiçbirinize göstermem." Beren merdivenlerden bir adım çıktıktan sonra Baran'a döndü.

"Bana da gösterme! Siktir git! Hala adamlık mı yapıyorsun?!" Bir basamak çıktığı merdivenden hızlıca inip Baran'ın üzerine yürüdü. "Gitsene evimden! Çık!" Beren, Baran'ı kapıya doğru ittirmeye başladığında evin dış kapısından dışarıdaki korumaları gördü. "Götürsenize bunu! Ne bakıyorsunuz mal mal!" diye bağırdı Beren, korumalardan biriyle göz göze geldiğinde.

Baran sıkılmış gibi oflayarak dizlerini biraz kırıp Beren'e doğru eğildiğinde Beren'i hızlıca omzunun üzerine alıp kucaklamıştı. "Gerekirse siz çıkartın," dedi Baran, korumalardan birine bakıp diğerlerini işaret ederken. Beren'in çığlığı sanki Hande'yi kendine getirmiş gibi hızlıca Kerim ve Emir'e döndü.

"Ne diyorsun ya?! Benim korumalarım onlar! Benim adamlarım!" dedi Beren sinirle, Baran'ın omzunda belini doğrultmak için kıpırdanırken Baran bir elini de belinin üzerine yerleştirmişti.

"Hiç sanmıyorum,"

Emir çoktan Baran'a doğru bir hamle yapmaya yeltendiğinde Kerim Emir'i tutmuştu. "Durun durun!" dedi Hande, araya girerek. "Beren sen eşyalarını topla, biz dışarıda arabayla tur atalım. Seni almaya gelelim. Baran abiyle konuşursun-"

"Hande dalga mı geçiyorsun?!" dedi Beren, çığlık atar gibi. Bir yandan da Baran'ın sırtına vuruyordu fakat güçlü vurabildiği söylenemezdi.

"Yok yok... Bir iki saate geleceğiz. Anlaştık mı?" Baran Hande'nin konuşmasını önemsemeden merdivenlere dönerek çıkmaya başladı.

Kerim, Emir'i tutarken Hande Emir'in karşısına geçip kulağına eğildi. "Ben seninle konuşacağım Emir, bırak ikisi bir konuşsun."

"Isırırdım ama tiksiniyorum senden!" Beren'in bağırışı merdivenden yankılandığında Hande gözlerini büyüterek dişlerini birbirine bastırırken tüm dişlerini göstermişti. "Ay tatlı bunlar he!" diyerek fısıldadı ceketini almaya çalışırken.

Emir, Hande'yi sinirle iterek merdivenlere yöneldiğinde Kerim onu bir kez daha tuttu. "Emir," dedi sertçe. "Beren'de bize anlatmadı. Sende tam bilmiyorsun. Bilmediğimiz bir şeyler var demek ki. Bırak ikisi halletsin. Sonra Beren'i almaya geleceğiz zaten."

Baran kapıyı sertçe kapattığında sesi aşağıya da gelmiş, kapıyı kapatır kapatmaz kilitlemişti. "Çıkalım hadi, kavga ateşlenir birde!" dedi Hande, göz kırparak. Emir gözlerini devirip omuzlarını düşürdüğünde Kerim'i haklı bulmuştu. Ceketini aldıktan sonra kapıya ilerlerken Kerim'e döndü. "Yarım saat sonra gelelim." Kerim'de ceketini aldığında Emir'e kafasını sallamıştı.

"Beren'e bak sen ya... İkisi de aşıkmış işte! Tam filmlerdeki gibi ya..."

Emir dişlerini sıkarak Hande'ye baktığında koluna hafifçe vurdu. "Kızım sen şaka mısın amına koyayım ya?! Mal mısın? Aşık olsalar ne olur diyorum amına koyayım! Karı kocalar zaten!" dedi Emir, bağırmamaya özen göstererek dişlerini sıkarak konuşmuştu.

"Aşk her şeyin ilacı." Hande evin kapısını kapatırken Kerim ve Emir arabaya ilerliyordu.

"İlacı ilacı..." dedi Emir kafasını sallayarak. Kapısını açıyordu. "Beren götünüze fitil şeklinde sokar o ilacı." Hande oflayarak adımlarını hızlandırıp arabaya doğru ilerlerken Kerim çoktan arabayı çalıştırmıştı.


☾ ☾ ☾


Baran kapıyı kilitledikten sonra Beren'i omzundan indirirken Beren ayakları yere bastığı gibi Baran'ı ittirdi. "Hadi!" dedi sinirle. "Konuş,"

Arkasını dönerek giyinme odasına ilerledikten sonra kıyafetlerinin olduğu yere geçerek yerde yarım bıraktığı bavulunun yanına oturdu. "Konuşsana! Nasılsa gidiyor diye vaz mı geçtin şimdi?!" Rafından çektiği kazaklarını öylesine bavuluna koymaya başladığında sinirle soluyordu. "Beren zaten kimseyi dinlemiyor! Hep kalp kırıyor! Hemen sıkılıyor! Ne bok yediği belli olmuyor!" Beren'in omuzları gittikçe düşmeye başlarken bir yandan da zihninde Hande'nin söyledikleri dönüyordu. "Hep oyun oynuyor..."

Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra bir çekmece açıp içindeki kıyafetleri çıkarmaya başladı. "Ve oynayacak... Beren daha neler yapacak..." dedi sinirle mırıldanır gibi. "Gideceğim... Bir daha da dönmeyeceğim!" Burnu sızlamaya başladığında ağlayacağını anlamıştı. "Konuş hadi! Son konuşman olsun senin de! Bir daha konuşamayacaksın!" Beren ona bakmamakta ısrar ediyor gibi arkasını Baran'a dönmüş öyle konuşmaya devam ediyordu.


"Gitme,"

Sesi sonunda kulaklarına dolduğunda Beren'in hızlı hareketleri bir anda yavaşlamıştı. Birkaç saniye bekledikten sonra derin bir nefes alıp hararetli bir şekilde konuşmasına devam etti. "Neden gitmeyecekmişim? Aman Allah'ım Baran Kamranoğlu gitme diyor! Dur şu hazırladığım bavulumu çöpe atayım!" Beren sinirle konuşurken Baran gözlerini yavaşça kapattıktan sonra yutkundu. "Bunu demek için mi geldin?! Gideceğim, gideyim de seni bir daha görmeyeyim!"

Ondan ses gelmediği için omzunun üzerinden kafasını ona çevirdi. Dolabın yanına öylece dikilmiş, donuk bir bakışla Beren'e bakıyordu. "Duymuyor musun Baran?! Bunu demek için mi geldin?!"

"Hayır," dedi Baran, Beren onun yumruklarını sıktığını gördüğünde bedenini de ona çevirdi. Kollarını göğsünde birleştirdiğinde Baran yorulmuş gibi nefes alıp dudaklarını araladı. "Sen... Haklıydın. Sözlerin hep doğruydu, sözlerinin gerçekleştiğini gördüm. Yaşattın. İyi ya da kötü." Baran soğuk bir sesle konuşuyordu. Sinirleneceğini düşünmüştü ama öfkesini hissedemiyordu.

Beren çenesini hafifçe kaldırdı. Tam olarak görmedin, diye cevapladı içinden Baran'ı.

"Tanıştığımızdan beri söylediğin iki şey vardı. İki cümleyi de her duyduğumda imkansız diye düşünürdüm. Aslında onları gerçekleştirdiğinde anlamam gerekiyordu. Ama ben sadece direndim. Üstelik neden direndiğimi bile bilmiyordum." Beren o konuşurken ne söylediğini bulmaya çalışıyordu.

"Büyülü olduğundan bahsediyordun," Baran istemsizce kafasını hafifçe sallarken dilini alt dudağında hızlıca gezdirdikten sonra konuşmaya devam etti. "Haklıydın, büyün bende bile tuttu."

Sanki bunu söylediği için az da olsa rahatlamış gibi hissederek sessizce nefes verdi. Baran dudak çevresinin karıncalandığını hissederken Beren ise neden böyle konuştuğunu anlamaya çalışıyordu. Anlamadığını düşünüyordu ama bedeninde değişik bir heyecan vardı. Nefesleri hızlanmış, sanki Baran'ın ne söyleyeceğini biliyordu. "Ve bir şey daha gerçekleşti."


"Baran sana aşık oldu,"

☾ ☾ ☾


Bölüm nasıldı?

Baran'ın yaptıkları hakkında düşüncelerini yazmanı istiyorum.

Spoiler! Beren'i anlamamış ve Beren'in düşünceleri yüzünden kafanız karışmış olabilir. Bölüm 43'te dile getirecek...

Kendine iyi bak, öptüm!


Unutmadan,

SON BİR!

Continue Reading

You'll Also Like

31.4K 6.4K 71
ZEMHERİ ( SESSİZ ÇIĞLIKLARIN YANKISI) Bana bir adım yaklaşarak okyanus mavisi gözlerini, gözlerim ile kavuşturdu ve sesi olan ellerini oynatarak dili...
6.4M 1.3K 2
# 1- Romantizm © Kerem ATEŞDAĞLI Gülümse dostum. Ne onların sevgisi sana köşk oluşturur, ne de onların nefreti sana mezar. Mercan Şan Yaşanmışlıkl...
49.9K 5.4K 41
🔥🔥🔥 Hissizliğiyle geceye diz çöktüren, acımasızca katleden bir cellât! Katletiği her canda kana olan susuzluğunu gideren bir yargıç! O lanetlenmiş...
3.6K 290 12
Zincirlere mühürlenmişti çocukluğumuz, sessizce ölümü bekliyorduk... Şuan iyi miyim? Bilmiyorum... Ellerimde zincirler sessizce onun bana vereceği c...