Geçmişin İzi

By alsjsiaplzj

7.7K 1.6K 204

Tenine işlenmiş yalnızlığa, hayatına sinen sıkıntılara rağmen tek bir dileği olan genç bir kızdı Arya. Bütün... More

1.Bölüm -Kayıp-
2.Bölüm -Kolye-
3.Bölüm -Kimsin sen?-
4.Bölüm -Hastane-

5.Bölüm -Prenses Ve Gizemli Adam-

1.1K 248 34
By alsjsiaplzj

Adımlarımla geriye doğru gitmemek için büyük bir çaba harcıyordum. Kutay'ın sözleri ve varlığı biraz olsun duygularımı bayatlandırmıştı, o kadar da kötü hissetmiyordum. En azından buraya geldiğimde ki ruh halim göz önünde bulundurulduğunda olabilecek en iyi seviyedeydim.

Mutlu olmak beni ürkütüyordu. Kendimi ne zaman iyi hissetsem hislerime gölge düşüyordu. Kutay dakikalar önce yanımdan ayrılmış, gecenin karanlığına karışmıştı. Açıkçası şu an onu önemseyemeyecek kadar gergindim. Vücuduma damlayan ve tüm umudumu sömüren düşünceleri yok sayıyordum ama bir şekilde karşıma çıkıyor, beynime sızıyordu.

Bu hastaneye Duru'yu ilk getirdiğimizde hayatımın en acı haberini işitmiştim. Daha sonra bütün herşey çorap söküğü gibi gelmiş hayatımıza acı kalıcı bir şekilde çöreklenmişti. Kavgalar, ihanetler ayrılıklar, terkedilmeler... Her şey sadece bir buçuk yılda, ani bir şekilde yaşanmıştı.

Hastaneye yaklaştıkça geçmişin izleri silinip beni bulunduğum ana çekti. Dudaklarımı dişlerimin arasına alıp işkence etmeye başladım. Belki hatırladığım anılardan belki de duyacaklarımın korkusundan ileriye doğru bir adım bile atmak istemiyordum.

Hastanenin giriş katına geldikten sonra insanı huzursuz eden o koku içime sızdı. Huzursuzluk arkama saklanırken zemine güçlü baskılar uyguladım ve cesaretimi yitirmeden olmam gereken kata çıktım.

Annem yere sinmiş ve bomboş bakışlarla boşluğu seyrediyordu.

Tedirgin bir şekilde ona yaklaştım. Duygularım saçılmaya başlayıp gözlerime saldırırken düşmek için yalvaran damlaları geri göndermeye çalıştım. Boğazımda bir yumru belirirken burnum sızlamaya ve gözlerim yanmaya başlamıştı. Annemin yanına çökerken nasıl davranmam, ne söylemem gerektiğini bilememiştim.

Annemin bakışları beni bulurken bende ona baktım. Yüzünden tüm renk çekilmişti ve göz altlarında mor halkalar oluşmuştu. Gözleri kızarıktı fakat ıslaklık namına bir şey yoktu, belki de ben gelmeden önce kendini gözyaşlarından arındırmıştı.

"Ne olmuş?" diye sordum. Ardından kelimeler yere düşüp güçsüz bir cam parçası misali parçalara ayrıldı. Konuştukça boğazımda biriken yumru artıyor ve sesimi kesiyordu.

"Bilmiyorum." diye mırıldandı annem. Önüne döndü ve birkaç saniye evvelki yaptığı hareketi yineledi. Çök kötü görünüyordu. Saç tellerinden parmak uçlarına kadar yeşeren tüm pigment kırıntıları çürümüş, ruhu sömürülmüş gibiydi. Bilmiyordum, belki de bende bu görüntüden farklı bir izlenim taşımıyordum.

Belki de annemle çok nadir bulunan ortak noktalarımızdan birisi de buydu.

İkimizde en ufak bir olayda umutsuzluğu sırtlıyor olumlu duyguları reddediyorduk. Hiçbir zaman babam kadar soğukkanlı ve umursamaz olmamıştım, annem de öyle. Bencilliğimin üstüne defalarca toprak atmış fedakarlığı yeşertmiştim. Belki de bu yüzden bu kadar acı çekiyordum. 'Benden daha değerlisi yok' mantığını peydahlasaydım, tüm bu hissettiklerim anlamsız kelimelerden ibaret olacaklardı.


Kendi iç dünyama yolculuk yaparak zamanı kuruttuğum sırada kapı gıcırdama sesi kulaklarımı doldurdu. Doktor bize doğru yaklaşırken annem ve ben çoktan ayağa kalkmış ve gözlerimizi doktora dikmiştik. Gülümseyerek bize yaklaşırken duygularım doktorun dudaklarına takılmıştı. Bu iyi bir şey olduğunu sergiliyordu, değil mi?

"Merak etmeyin bir problem yok." dedi doktor sakin bir sesle. "Sadece yorulmaması ve dinlenmesi gerekiyor. İlaçlarını ihmal etmeyin lütfen."

"Teşekkürler." dedim ağız dolusu mutlulukla doktora bakarken.

"İçeri girebilir miyiz?" diye sordum masum bakışlar atarken.

"Girebilirsiniz. Ayrıca bugün taburcu edebilirsiniz."

Doktor yanımızdan ayrılırken yavaşça Duru'nun bulunduğu odaya girdim. Bitkin bir halde yatakta uzanıyordu. Beni ve annemi görmesiyle doğrulurken hızlı adımlarla ona ulaştım ve kollarımı ona doladım. Annem de bize katıldı. Duru'dan ayrıldıktan sonra neşeli bir haber vereceğimi simgeleyen bir şekilde gülümsedim.

"Hadi hazırlan bakalım, çıkıyoruz." Duru şaşkınlıkla bakakalırken gülümsemem daha da yayıldı yüzüme. Buraya geldiğinde birkaç gün misafir edilmeden bırakılmadığı için tepkisi doğaldı.

Duru'yu hazırlandıktan sonra hastaneden çıktık ve ev için yola koyulduk. O kadar yorgun hissediyordum ki kirpiklerim bile binlerce ağırlığa sahipmiş gibi geliyordu. Ruhumun çukurlarına bedenimde düşmüş gibiydi.

Herkes kendi odasına çekilirken bende odama sindim. Değişik bir hal içerindeydim, sanki midem beynim yerine düşünüyor, gözlerim dilim yerine tat alıyordu.

Belki de Kutay söylediklerinde haklıydı, bu kadar sorun tamamen kendime değer vermediğim için kaynaklanıyordu. Bazen kendimi boşlukta yürüyormuş gibi hissediyordum. Bazen sadece hayatta kalmak için yapmam gerekenleri yapıyormuşum gibi geliyordu. Nefes almak, yemek yemek gibi. Ama ne bileyim Duru bu kadar acı çekiyorken gülmek bile ona ihanet ediyormuş hissi yaratıyordu.

Pijamalarımı giydikten sonra yatağa gireceğim sırada telefonumdan bir ses geldi. Genellikle bu saatte mesajlara alışık olmadığım için bu durumu garipsedim.

GÖNDEREN: KUTAY

"Düşüncelerin en derini, başını yastığa koyduğun an başlar." -Gabriel Garcia Marquez

O yüzden prenses, bugün gözlerini kapattığında kötü şeylerin değil iyi şeylerin hayalini kur. Mutlu olmana izin ver. Bunu hakkediyorsun.

Telefon elimde emanetmiş gibi kaldı öylece. Ne yazsam, ne söylesem bilemedim. Sanki parmaklarım tutulmuş gibi hissettim. Bin defa yazıp sildim.

Ve en sonunda diyebildiğim tek şey "Teşekkür ederim." oldu.

Sanırım bundan daha kaba bir şey yazamazdım.

Sabah zorlu uyanma sürecinden sonra hazırlandım ve kısa bir aradan sonra okula gitmeye karar verdim. Bir haftalığına rapor almıştım ve kendime dinlenmek için fırsat yaratmıştım. Zaten okula gitmek bana anlamsız geliyordu. Bir gün yapacağım iş aile şirketinin başına geçmekti. Bunu yapmak içinde çok çalışmak gerekmiyordu, en kötü üniversiteden bile mezun olsam bu olanak benim için sağlanmıştı. Ne diyebilirdim ki doğduğum andan itibaren alnıma yazılmış bir yazıydı bu.

Aşağı indikten sonra kahvaltı masasına doğru yürüdüm. Ortalıkta sadece annem görünüyordu. Muhtemelen Duru uyuyordu, Elif teyzede mutfakta olmalıydı.

"Günaydın." dedim masaya otururken fakat karşılığında bir cevap alamadım. Annem elindeki çatalı tabağına sürtüyordu. Dalgındı. Dikkatini çekebilmek adına ellerimi salladım. "Anne."

"Bir şey mi dedin?" dedi annem kafasını kaldırırken.

"İyi misin?" diye sordum. Sergilediği hareketler tam tersini gösteriyordu.

"İyiyim." Sesi emin çıkmıyordu. Dudakları ip gibi gerilmişti. Biliyordum, iyi değildi.

"Bana neden hiçbir şey anlatmıyorsun?" diye sordum sitemle.

"Anlatmam gereken bir şey yok."

"Neden mutsuzsun o zaman?" dedim önüne kanıtlar sunarak. "Çocuk değilim. Bir şeyleri görebiliyorum. Duru'ya söylemiyor olabilirsin ama benimle paylaşman gerekiyor."

Sıkıntıyla iç geçirdi ve sandalyeye yayıldı. "İşleri rayına oturtmak için miktar paraya ihtiyacımız var." Ağzında esir tuttuğu kelimeleri özgür bırakırken keskin bir hisle sarıldı vücudum. "Bu evi satılığa çıkarmamız gerekiyor."

Ağzıma gelen tüm sözcükleri yutarken hislerim içimde oluşan boşluğa mühürlendi. Bomboş hissediyordum. Göğsümün altında sıkışmış duyguları es geçmeye çalıştım. Düşüncelerim hislerimin arasında can verirken ani bir şekilde yakıcı bir acı boğazımda ağırlandı.

"Peki biz nerede kalacağız?" diye sordum. Birazdan ağlamak üzereymiş gibi bir ses çıktı ama bu kontrolümde olan bir şey değildi.

"Birkaç tane içime sinen yerler var. Küçük sayılırlar fakat idare edebiliriz diye düşünüyorum. "

Üzülmeli miydim? Evet.

Peki neye üzülmeliydim? Hangi birine gözyaşı akıtmalıydım? Bilmiyordum. Artık beynimi bunlarla meşgul etmek istemiyordum. İstediğim tek şey huzurdu.

Kahvaltımı bitirdikten sonra kendimi sadece birkaç dakikayı kapsayan bir yolculuktan sonra okulda bulmuştum. Açıkçası hiç özlememiştim, belki biraz arkadaşlarım burnumda tütmüştü ama genel anlamda gelmek istemiyordum.

Sınıfa girerken çantamı kenara koydum ve kendimi sırama attım. Enerjim, küflenmeye yüz tutmuş huzuruma meydan okuyordu. O kadar yorgun ve bitkin hissediyordum ki nefes almak bile metrelerce koşmak gibiydi.

Kendi kendime düşüncelerimle savaşırken, "Oturabilir miyim?" dedi tanıdık bir ses.

Başımı kaldırıp sesin sahibine yönelirken şaşkınlık zihnimin boş duvarlarını karaladı.

O Kutay mıydı? Yanlış mı görüyordum?

Dilim adeta lâl olurken Kutay çantamı kenara ittirdi ve yayvan bi şekilde sıraya yerleşti. Şaşkınlık aşılanmış tüm hücrelerime merakta eşlik etmişti. Neden buradaydı? Tanrım, bugün kendime ne kadar soru yönlendiriyordum.

"Senin ne işin var burada?" diye sordum ifadesizliğimi ses tonuna dökerek.

"Okulda mı ne işim olduğunu soruyorsun? Bunun cevabını biliyor olman gerekiyor." dedi ukalaca.

"Ondan bahsetmiyorum."

"Neyden bahsediyorsun o halde, prenses. Okumanın neresi yanlış." Alayla güldü.

"Kutay." dedim nefesimi burnumdan sertçe akıtırken. "Sürekli peşimdesin."

"Birisi birinin peşindeyse bu kesinlikle sensin. Nereye gitsem karşıma çıkıyorsun. İtiraf et bana karşı bir şeyler mi hissediyorsun. "

"Hıı." diye mırıldandım. "Aşkından ölüyorum."

Çantamı kendime iyice çekerken sandalyemi masanın izin verdiğince ondan uzaklaştırdım. Bu yaptığım hareket mantıken bir anlam taşımıyordu ama yapmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Sanki Kutay'dan uzak olunca bazı şeyler daha kolay oluyordu, bazı hislerimi daha kolay kontrol edebiliyordum.

"Burası Ecem'in yeri." Kutay her ne kadar benimle konuşmasa da varlığı rahatsız ediciydi. Belki de onunla aramızdaki garip iletişimden kaynaklanıyordu.

"Artık değil."

"Ben seni uyarıyorum." dedim sesimi tehditkâr bir şekilde biçimlendirirken. "Sıramda I.Dünya Savaşı tadında bir olay istemiyorum.

"Kulağa hoş geliyor." Kafasını geriye attı ve gözlerini etkileyici bir şekilde bana dikti. Başımı başka tarafa çevirdim. "Uzun zamandır adrenaline dair bir şey yaşamıyordum, bana iyi gelir."

Ecem buraya geldiğinde olacakları tahmin edebiliyordum. Bu sırayı taht meselesine dönüştürmüştü ve kim onun elinden almaya çalışırsa kan akıtmaktan çekinmiyordu. Ah, acaba buradan uzaklaşabilir miydim? Başım belada sayılırdı.

Kalemimle masaya ufak ama rahatsız edici ses doğurarak vururken yanımdaki cismin varlığını reddetmeye çalışıyordum. Bir dile sahip değilmişim gibi susuyordum ama içimde binlerce cevapsız soru dolanıyordu. Nasıl davranmam gerektiği hakkında mantığımdan fikir dileniyordum, ona ihtiyacım vardı. Ne kadar ısrar edersem edeyim bu konuyla ilgili ağzından tek kelime alamıyordum. Kutay'ı tanıdığımdan beri beynimde sızlanan tek bir soru vardı: Benimle ilgisi neydi?

Kutay ile aramızdaki sessizliğe tezat olarak sınıfın sesi tüm okulda yankılanıyordu. Sanırım ne kadar büyüseler de erkekler lisede olduğu sürece yaramaz çocuklardan ileriye gidemiyorlardı. Kutay haricinde bütün erkekler ya koşuşturuyor ya da ses tellerinin son raddesini denercesine bağırıyordu, kızlar daha çok kendi hallerinde takılıyordu. Kutay her anlamda farklıydı. Gerek dış görünüş, gerekse ruhen olsun ağır basan bir olgunluğu vardı. Konuşurken bile bunu dışarıya saçıyordu. Konuşurken kullandığı ses tonunun dışında sarf ettiği kelimelerin bile bir ağırlığı vardı.


Kendimi dışarıya soyutlayarak geçirdiğim dakikaların ardından Ecem sınıfa teşrif etmişti. Endişe vücudumda kıvam kazanırken gergin bir bekleyişe mahkum edildim. Şuan fonda bir gerilim müziği koyulsa altı dalda oscar alacak korku filmi oluşturulabilirdi. Kutay'a yapacaklarını tahmin bile edemiyordum. Dediğim gibi buraya hastalık derecesinde benimsemişti.

Benim yanıma ulaştığında ilk önce Kutay'a ardından bana baktı.

"Sen kimsin?" dedi Ecem garip bakışlar arasında. Kibarlıktan uzak tamamen olayın aslını öğrenmeye çalışan tarafını sergilemekten çekinmemişti yine.

"Ben Kutay." Sesi günlük konuşmayla alakası olmayan bir şekilde dökülmüştü dudaklarından. "Arya'nın yeni sıra arkadaşıyım."

Ecem'in gözleri bulundukları ortama sığmıyor gibiydi, bir bana bir Kutay'a bakışlar atıyordu. Sessizce ona baktım. Ne yapabilirdim ki, ikisini de ikna etmek deveye hendek atlatmaktan daha zordu.

"Öyle mi?" Şaşırmış görünüyordu ama yüzünde kızgınlığa dair şekil bulan bir his yoktu. Sadece saf şaşkınlık. "Tamam, siz oturun. Ben kendime yeni bir yer bulurum."

" 'Tamam' mı? Ne yani kabul mu ediyorsun?" dedim dilime gelen kelimeleri taşıyamayarak.

"Evet." dedi Ecem normal bir tepki vermiş gibi.

"İyi misin?" diye sordum. Şuan Ecem'in siması bu denli yumuşak olmak yerine Dabbe filminin yeni karakteri kıvamında can bulmalıydı. Bugünü tarihe tükenmez kalemle kazımalıydım, efsane bir an solunuyordu.

"Neden iyi olmayayım, mükemmel hissediyorum." dedi Ecem rahat bir biçimde.

Kutay bana göz kırptı ve içten bir gülümseme sundu. Yüzünde zafer kazanmışçasına kibirli bir ifade ağırladı. O kadar şaşırmıştım ki, bir an onun özel güçlere sahip olduğunu düşündüm. Düşünceleri kontrol mu ediyordu ya da geleceği mi görüyordu? Bu deli saçması fikirler bile mantıklı gelmeye başlamıştı.

Ecem ön sıralarda kendine yer ayarlarken gözbebeklerimde barınan garip bakışlar altında Kutay'a yöneldim. "Büyücü müsün sen? Doğru söyle arkadaşıma ne yaptın?"

"Hiçbir şey." Ellerini göğsünde toplayıp tek kaşını kaldırdı. Sanırım Kutay hiç konuşmasa da onu anlayabilirdim, mimiklerini o kadar ustaca kullanıyordu ki.

"İnanmıyorum sana. Ona bir şey yapmış olmalısın." Ciddi ciddi onun süper güçlere sahip olduğunu söylüyordum. Delirmiş miydim, bunun mantıklı gelmesi doğal mıydı?

"Hmm" dedi Kutay çenesindeki boşluğu devralan birkaç kıl yığınını okşayarak. Geçmişe yolculuk yapmış ve düşünüyormuş gibi yaptı ama gözleri yeterince günümüzdeydi. "Eğer bir büyücüysem tehlikedesin demektir, prenses. Sana yapabileceklerimi tahmin edebiliyor musun? Kendi haline yan."


"Eğer bir büyücüysen şanslıyım demektir. Sanırım bunca dakikadır sıra arkadaşın olarak bana iyiliklerin dokunur." Konuşma farklı bir kıvam kazanmıştı ama ikimizde eğleniyor gibi görünüyorduk.

"Elbette." dedi Kutay. "İstediğin kadar etimden yararlanabilirsin."

"Sende benim etimden yararlanabilirsin, karşılıksız yardım almaktan nefret ederim." dedim kollarımı iki yana açıp bedenimi ona sunarmış gibi yaparken.

Kutay kolumu kavradı ve iki parmağıyla derimi yukarı hafifçe kaldırdı. "Bunlarla mı yardım etmeyi düşünüyorsun. Hiç adil değil."

"Adil olmayan ne?"

"Bu birine ferrari verip karşılığında oyuncak bebek almak gibi bir şey." Suratına hoşnutsuz bir ifade akıttı. "Sen yemek yemiyor musun? Zaten kısa boylusun, iyice yok olacaksın."

"Ben mi kısayım?" diye sordum hayret içerisinde. "Benim boyum 1.70."

"Vay canına." Kirpiklerini ayyuka çıkardı ve gözlerini şoke olmuş bir ifadeyle örttü. Sanırım amacı dalga geçerek beni sinirlendirmekti, doğrusu başarılı sayılırdı. "O kadar iştahlı söyledin ki iki metrenin altında bir cevap beklemiyordum."

"Çok komik." diye homurdandım.

Sınıfa edebiyat öğretmeninin girmesiyle konuşmamız sona ererken önüme döndüm. Her ne kadar kitap okumayı sevsem de edebiyat bana uzak olan bir ders olarak kalmıştı. Sevemiyordum.

"Bugün dersimizde ünlü yazarların sözleri hakkında konuşacağız. Ama önce aramıza yeni katılan arkadaşımızla bir tanışalım." Elindeki sınıf listesine göz attı ardından tekrar bizim bulunduğumuz sıraya yoğunlaştı. "Merhaba, Kutay. Aramıza hoşgeldin."

"Merhaba." dedi umursamazca. Bu durumda olmaktan memnun durmuyordu.

"Edebiyatla aran iyi midir? Şairlerle, şiirlerle ilgilenir misin?"

"Hayır." Sesinde katıksız netlik akıyordu.

"Bildiğin bir şiirden sevdiğin bir-iki mısra bize okur musun?" dedi edebiyat öğretmeni. Kutay'ın ses tonundaki isteksizliğe aldırmamıştı.

Birkaç saniye ortamda bir sessizlik hakim oldu. Herkes ortamın sükûnetini bozmadan sessizliği takip etti. Hiç kimseden çıt çıkmamıştı.

"Bin yıl ömrüm olsaydı bin yıl seni severdim, bin yıl seni sevseydim bin yıl daha isterdim." dedi satırları kalın sesiyle beslerken.

Tüm hücrelerim Kutay'ın dilinden düşen her bir harfi ezberine kazırken kalbimin kekelediğini hissettim. Hislerim birbirine o kadar kör düğümle bağlanmıştı ki bedenim duygu sarhoşluğunda boğuldu.

"Gerçekten çok güzel bir şiirdir." Edebiyatçı ayağa kalktı ve elini cebine soktu. "Tamam, oturabilirsin Kutay."

Kutay sandalyeye geri sinerken gözlerimi ondan alamamıştım. Edebiyatçı şiir hakkında ayrıntılı bir bilgi vermeye başlamıştı ama benim düşündüğüm tek şey Kutay'ın mısralarla harmanlanan sesiydi.

Bu beklediğim bir şey değildi.

Bu tahmin edemeyeceğim kadar mükemmeldi.

Benim hipnotize olmuş halime karşılık herkes son bir dakika öncesi hiç yaşanmamış gibi rutin işlerine dönmüştü. Kutay'ın dilinden akan her bir tını beynime işlenmişti ama benim aksime herkes gayet normaldi.

Ne yani benim dışımda hiç kimsenin kalbinde ağırlanan bir etki yok muydu?




Continue Reading

You'll Also Like

153K 9.9K 25
Berdel konulu bir GAY hikayesidir. Eşcinsel evliliğin yasal ve normal olduğu bir evrende geçmektedir. •Şiddet, cinsellik ve olumsuz öğeler içermekted...
872K 36.6K 38
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
4.9M 273K 28
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
1.2M 37.6K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...