OĞLANCI | BXB

By LordOfStory

2.9M 213K 119K

{Tamamlandı} {texting-düz metin} Ablasına asıldığını düşündüğü adama atar mesajı atan liseli bir çocuk en fa... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
FİNAL

Bölüm 39

42.3K 3.1K 1.8K
By LordOfStory


Bir şeyi kafaya taktım mı eninde sonunda onu yapmaya çalışan bir yapım vardı. Meraklıydım. Fazla merak göte yarrak derlerdi eskiler ama sıkıntı değildi, merakım daha ağır basıyordu.

Yanımda üfleyip püfleyen arkadaşımı umursamadan üzerime kapüşonlumu geçirirken kendi kendime söyleniyordum. Çetin benimle maç izlememenin hesabını verevekti. Ne yapıp edip ikna edememiştim onu. Zaten o da ikna olmaya meyilli değildi. Ne kadar kandırmaya çalışsam da oralı olmamıştı. En sonunda ise aramalarıma cevap vermiyordu fakat ben ultra zeki aklımda Celil abinin kanına girip maçı nerede izleyeceklerini öğrenmiştim.

Celil abiye Anıl'ı ayarlayacağımı söyleyerek bu bilgiyi kapmıştım. Aslında Anıl'a ilgisi olduğunu kabul etmesine şaşırmıştım. İlk baş biraz mırın kırın yapsa da sonradan itiraf etmişti. Tabii açık açık değildi, alttan alttan ima etmişti. Beklemiyordum açıkçası. Anıl'a karşı bir şeyler hissettiğinin farkında değildim. Atmıştım ve tutmuştu. Güzel tutmuştu.

Sonuç olarak yanımda Anıl'ı da getirmem şartıyla ondan yerini öğrenmiştim. Bana sakın Çetin'e ondan öğrendiğimi söylememem hakkında sıkı bir yemin istemeyi de unutmamıştı.

"Yine bir sıçış hikayesi ve başrolünde sen artı ben." diye homurdandı Anıl. "Ülkücü ve Beşiktaşlı dolu bir kahvehaneye baskına gitmek ne kadar mantıklı bir karar?"

"Ya abartma kanka ya en fazla ne olabilir?" dedim hırkamın fermuarını çekerken.

"Bizi kahveye tabure yapmaları veya ağız burun dalmaları dışında mı?"

Gözlerimi devirdim. "Hiçbir şey olmaz. Sevgilim oranın reisi unuttun herhalde. O beni korur." dedim.

"Beni kim koruyacak sik kafalı?" diye sordu.

"Celil abi korur kanka." dedim sırıtarak.

Yüz ifadesi anında değişti. Çatık kaşları gevşedi. "Aman kalsın. Ben kendimi korurum."

"Aynen bence de. Hem sanki Celil abi senin gelmeni mi bekliyor ki? Sana ilgisi falan da yok. Senin geleceğinden bile haberi yok." dedim gerginlikle sırıtarak.

Celil abi burada olsa benimle gurur duyardı. Hiç belli etmemiştim bence.

Gevşek kaşları tekrar çatıldı Anıl'ın. "Ne haltlar karıştırıyorsun sen?" diye sordu.

"Ne Celil abiye ilgin mi var?" diye sordum tamamen konudan bağımsız. Konu oraya gelmiyordu bari ben getireyim bir şekilde.

"Sümer!"

"Tamam lan. Ne karıştıracağım bir şey yok. Oğlum onu bunu bırak bak bu gece ekşın var ekşın. O götümün reisi beni sikine takmamanın hesabını verecek." dedim kararlı ve dik başlı bir halde.

"Oğlum bari üzerimizdekileri çıkartalım. Bak bizi dünyadan silerler böyle gidersek."

İkimizin üzerinde de fenerbahçe forması vardı. Haklıydı, bir ton Beşiktaşlı ve artı olarak aşırı sağcı tiplerin olduğu bir ortama girmek göt isterdi. O göt bende vardı. Çetin'e beni dinlememin ve benim yerime beşiktaşı tercih etmesinin hesabını bir şekilde sormam lazımdı. Bakalım beni orada nasıl koruyacaktı.

"Bir şey olmaz." dedim.

Ofladı tekrar. "Neden Enis ve Şükrüyü çağırmadın?" diye sordu.

Duraksadım. Tabii ki çağırmayacaktım. Şükrü ve Celil abi sürekli kavga edecekleri için Anılla arasını yapamazdım. Enis ise salak salak konuşup Çetin'in sinirini bozacaktı. Bu yüzden onlara bahsetmemiştim bile çünkü Celil abi sadece Anılla, Çetinin de sadece benimle ilgilenmesi lazımdı.

"Şükrü malı sırf dayak yememek için hem Beşiktaşlı hem ülkücü olur orda taraf değiştirir. Enis zaten galatasaraylı. Yani konunun onunla alakası bile yok. Bu yüzden seni istedim yanımda agam benim." dedim tatlı tatlı sırıtmaya çalışarak.

"Bir dolu adamın rakı sofrasına meze olmayacağım Sümer." dedi.

"Ya kanka bir şey olmana gerek yok zaten. Sen sadece Celil abinin- aman benim yanımda dur yeter." dedim.

Gözlerini kısarak uzun uzun baktı bana. Ardındam omuzlarını düşürdü.

"Lise birde başka bir dersin sınavında hocaya soru sorarken kovalent bağ yerine klozet bağ demenden beridir seni çok iyi tanıyorum. Benim arkamdan iş çeviriyorsun değil mi?"

Ona hayal kırıklığına uğramışım gibi baktım.

Beni hiç tanımıyordu.

"Sana yazıklar olsun. Ne iş çevirmesi? Üstelik kimya sınavında soruyu yanlış sormamla neden dalga geçiyorsun?" diye sordum.

"Tarih sınavıydı." dedi düz bir ifadeyle.

Duraksadım.


"Ne var yani kimya ile tarihi karıştırmışsam? Kimya hocası girmişti sınava aklım karıştı benim de. Yoksa biliyordum Tarih olduğunu."

"Eğer arkamdan iş çeviriyorsan annene hocanın onu çağırdığını ama senin Enis'e kadın sesi yaptırıp bu işten yırtığını söylerim. Bakalım Fatoş abla kıl dönmesi ameliyatı için çok kötü durumda olduğunu ve üstelik sosyal fobisi yüzünden okula gelemediğini bilse ne olur."

Gözlerimi büyüttüm.

Kahretsin, beni çok iyi tanıyordu.

"Beni tehdit mi ediyorsun?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

Kafasını salladı. "Aynen öyle." dedi.

"Ben de senin annene gidip şey diyeceğim, şeyini söyleyeceğim.... Şey yaptığını...." diye mırıldanırken düşünmeye çalıştım.

Anıl'ın kötü huyları veya serseri işleri var mıydı diye düşündüm. Fakat hiçbir şey bulamadım.

Çocuk çalışkan ve zekiydi amına koyayım. Her veli toplantısına annesiyle babası gelir gururlanırdı.

"Piç." dedim. "Neden hayırlı bir evlatsın?" diye homurdandım.

Sırıttı. "Bakıyorum şikayet edecek bir şey bulamadın?"

"Sen neden bizimle takılıyorsun oğlum? Senin ineklerden oluşan bir grubun olması gerekmez miydi?" diye sordum.

"Bunu ben de sorguluyorum. Neden sizinle takılıyorum diye ama merak etme. İneklerden olmasa da koyunlardan oluşan bir grubum var." dedi omuz silkerek. "Ve ben bu koyunları gütmekten memnunum sanırım."

Sırıttım. "İçinde bir çoban yattığını biliyordum. Sonuçta zekiler hep çoban oluyor zaten."

Ona yaklaşıp elimi omzuna koydum. "Biz de seni seviyoruz kardeşim." dedim ve sarıldım. O da karşılık verdi sarılışıma.

Grubun en zekisi olmasının dışında en aklı başında kişisiydi Anıl. Kıvrak zekaya sahipti. Bu yüzden grubun Aziz Sancarını temsil ederdi. Ben grubun Cem Yılmaz'ı, Enis Mehmet Ali Erbil'i, Şükrü ise grubun Yılmaz Morgülüydü. 

Berbat bir dörtlüydü baktığın zaman ama birleşince bir hepsi grubu kadar olmasak da iyi bir dörtlüydük. Eğleniyorduk.

"Konuyu kapattığımı sanma." dedi ve ittirdi beni. "Söyle çabuk."

Ofladım. "Celil abi senden hoşlanıyor."

"Ne?!"

Kafamı salladım. "Seni ona ayarlamam karşılığında Çetin'in yerini öğrendim." dedim.

"Ha yani beni kullandın?" diye sordu.

Kafamı salladım.

"Şerefsiz misin? Elin sapığına beni mi vereceksin?" diye sordu.

"Abart amına koyayım. Çetin olsa neyse de Celil abi sapık değil." dedim.

Kendi sevgilimi gömüyordum ama doğrulardı. Şimdi böyle bir kıyaslama yapınca da seçenekler arasında sapığın bana denk gelmesini bir kez daha sorguladım.

"Hem sen de boş değilsin bence." dedim imalı imalı. Lütfen boş olmasın yoksa planım suya düşerdi.

Uzun uzun baktı bana her zamanki düz ve somurtkan ifadesini takınırken, "Gelmiyorum." dedi.

"Geliyorsun." dedim.

Tek kaşını kaldırdı.

"Nedenmiş o? Beni ne getirebilir oraya?"

"Çünkü biz kardeşiz. Kurtlar sofrasına tek gitmeme gönlün razı gelmez." dedim masumca gülümseyerek.

Omuzlarını düşürürken sıkıntıyla bir nefes verdi. "Sanırım kendime ineklerden oluşan bir grup bulacağım."diye homurdandı.


-


Daha önce gelmiş olduğum kahvehanenin önüne geldiğimizde dışarıya kadar sesler geliyordu. Hava karanlıktı. Maç birazdan başlayacaktı. Dışarıdan gördüğüm kadarıyla içerisi bayağı kalabalıktı.

Yanımda durumdan hiç de memnun olmayan Anıl'a baktım. Kolundan tutup zorlukla onu içeriye doğru sürükledim. Beraber kahveye girdiğimizde ağzına kadar dolu olduğunu gördüm. Kahvenin bir kenarına masaları ve sandalyeleri dizmişlerdi. Tam televizyonun karşısındaydı hepsi. Gözlerimi gezdirdim etrafta. Sonunda onu bulduğumda hızla oraya doğru adımladım.

Çetin üzerindeki Beşiktaş formasıyla hararetli hararetli yanındaki aynı formayla olan birkaç adamla konuşuyordu. 

Yanına gittiğimde beni gördüğü an gözleri kocaman açıldı.

"Selam." dedim sırıtarak. "Ağzını kapat sinek kaçmasın." dedim ve hemen boş sandalyeye oturdum. Sanki her zaman geldiğim bir yermiş gibi normal halde televizyona diktim bakışlarımı. Çetin ise hala şoktaydı sanırım. Öylece tepemdeydi.

Sonunda kendine gelmiş olacak ki, "Ne işin var lan senin burada?!" diye sordu.

Ona baktım. "Sessiz ol maç izliyorum." dedim ve tekrar bakışlarımı televizyona çevirdim. "Aaa ofsayt oldu."

"Daha maç başlamadı." dedi dik dik.

Duraksadım. Evet başlamamıştı. Yine de çaktırmadan izlemeye devam ettim.

"Sümer." dedi yanımdaki sandalyeye oturmadan önce. "Ne işin var senin burada? Nasıl öğrendin burada olduğumu?"

Bakışlarım Celil abiye kaysa da ses etmedim. O da zaten kaşlarını havaya kaldırıp indirerek 'söylersen siktim seni' dermiş gibi kaş göz yaptı.

"Sen telefonlarıma çıkmayınca ben de seni mahallede aradım. Ayı gibi seslerinizle bulmam zor olmadı zaten. Yukarıki mahalleye kadar geliyor sesiniz. Bunca amigoyu nereden buldun?" Kaşlarımı çatarak sinirle konuştum.

"Güzelim bu yüzden işte. Anlattım sana. Maç biter bitmez yanına gelecektim neden habersiz geliyorsun?" dedi. Sinirli gibiydi.

"Maçın bitmesi mi yoksa ilişkimizin bitmesi mi daha önemli?"

"İçine ne kaçtı bilmiyorum ama manyak etme beni. Ne bitmesi ne diyorsun? Bir daha böyle laflar kullanma demedim mi ben? Oğlum benden ayrılmayı unut." dedi.

"Sen de beni unutursun zaten. Umursamıyorsun da artık." dedim kırık bir sesle.

Bir süre yüzüme baktı. Ardından sıkıntıyla nefes verdi. "Kurban olurum lan şöyle sıfat yapma kendimi sikesim geliyor. Seni çok seviyorum, senden başka daha çok önemsediğim başka şey yok o konuda sıkıntın olmasın ama bana da hak ver. Kaç gündür iflahımı siktin triplerinle.  Ağız tadıyla maç izleyeyim diye geldim." dedi yumuşak bir sesle.

"Benimle izle." dedim.

"Ulan nerede görülmüş iki rakip takımdan olanın beraber maç izlediği?" diye sordu.

"Tamam sen fenerli ol." dedim.

"Götümü veririmde fenerli olmam." dedi. "Sen Beşiktaşlı ol. Hem kocan neyse sen de o olmalısın."

Tip tip baktım. "Kocam tam bir şerefsiz ben de mi öyle olmalıyım?"

Sırıttı muzip bir ifadeyle. "İnsan içinde kocam falan diyorsun da masaya yatırırım seni ha."

"Al işte Coşkun kaçtı içine yine." diye mırıldandım. "Senin yüzünden yeni gelin gibi kocam falan diyorum farkında olmadan zaten ıyyy." dedim.

"Eğer şimdi buradan gitmezsen duvağını takar, kurdeleni beline bağlar seni yatağıma atarım demedi deme." dedi kulağıma doğru.

"Olur." dedim gülümseyerek. "Gidip sevişelim, ciddiyim."

Elimi koluna atıp okşadığımda bu sefer onun yüzündeki sırıtma soldu yavaşça. Gülesim geldi.

"Şey," dedi boğazını temizleyerek.

"Ney?" dedim tek kaşımı kaldırarak.

"Ben dün cam açık yatmışım da böyle soğuk belime belime vurmuş. O yüzden hiç şey yapmayalım şimdi durduk yere kepaze olmayalım sana karşı."dedi. "Daha sonra belime kuvvet ha gülüm?" dedi sırıtarak elini omzuma atarken.

Ona bakışlarımı dikip kötü kötü baktım. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyordum ama sırıtması gergin bir hale büründü.

"Böyle bakınca korkuyorum." dedi.

"Sadece kendin için değil, benim için de kork o zaman." dedim ve üzerimdeki hırkanın fermuarını indirdim. Hızla omuzlarımdan sıyırırken Çetin neler olduğunu anlamaya çalışır gibi bakındı. Üzerimdeki formayı gördüğünde gözleri büyüdü ve hızla hırkanın omuzlarından tutup çekiştirmeye başladı.

"Ne yapıyorsun lan saçmalama." dedi hırkayı geri üzerime giydirmeye çalışırken.

"Rezilliği gör şimdi sen." dedim ben de geri çıkarmaya çalışırken etraftaki birkaç kişinin yüzü bize döndü. Umursamadım. "Anıl." dedim uyarıcı bir ifadeyle.

Anıl mesajı alarak kafasını salladı ve o da hızla fermuarını aşağı indirip fenerbahçe formasını gösterdiğinde bu sefer Celil abi "Hop!" diyerek onun yanına gitti. Anıl'ın hırkasını tutup zorla giydirmeye çalıştı.

"Amacınız ne lan sizin? İffet mi yapacaksınız bizi?" dedi Celil abi.

"Dokunuyorsun şu an bana ve ben temastan hoşlanmam." dedi Anıl tip tip bakarak.

"Allah Allah." dedi Celil abi. "Yok canım yapmam ben öyle şeyler." dedi hırkasını iki taraftan tutup ona sararken.

"Reis." Arkadan bir adamın sesi geldiğinde Çetin bir küfür mırıldanarak oraya döndü. Bu sırada onu itip hırkayı tamamen üzerimden çıkardım.

"Hayırdır ne oluyor?" diye sordu bir adam.

"Sıkıntı yok." dedi Çetin dişlerinin arasından. "Sevgilim olur kendisi. Bırakmak istemedi beni bu önemli günde, o yüzden izlemeye geldi." dediğinde bu sefer gözleri büyüyen bendim. Anında utançtan yerin dibine girdim. Pat diye söyleyeceğini düşünmemiştim. Doğru ya, Çetin'in nasıl bir insan olduğunu herkes biliyordu.

"Tamam da reis bu üzerindeki forma falan ne iş?" diye sordu başka bir adam.

Çetin bana dönüp 'senin ben amına koyayım' tarzı bakış attıktan sonra gülümsemeye çalıştı. "Sorma, yanlış forma almış yoksa Beşiktaşlı o da. Futbol bilgisi biraz kıttır kusura bakmayın." dedikten sonra bana döndü. "Ya canım benim ben sana kaç kere Beşiktaşın renkleri sarı-lacivert değil siyah-beyaz demedim mi?" dedi ve kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. "Unutuyor işte ne yapsın." dedi etrafa bakarak. "Omega 3 alacağım sana."

Anıl da üzerindeki hırkasını çıkardığı için herkesin bakışları bu sefer onu buldu. Artık herkesin gözü üzerimizdeydi. Çıt çıkmadan bakıyorlardı.

Bu sefer olaya el atan Celil abi oldu. "Anılcığım," dedi küçük çaplı kahkaha atarak. "Ben de sana dedim ya Beşiktaş kara kartal diye. Ne alaka kanarya falan? Karıştırdı herhalde. Kusura bakmayın renk körüdür kendisi." dedi Celil abi gerginlikle sırıtarak durumu anlatmaya çalışırken.

"Birazdan biri kör olacak." dedi Anıl imalı bir şekilde.

"Şakacı." dedi Celil abi kendisini izleyen yüzlere gülerek. "Çok sever beni. Gel şöyle otur daha fazla rahatsız etmeyelim insanları hım?"

Celil abi Anıl'ı kolundan çekiştirip sandalyeye oturttuğunda ters ters bakmayı da ihmal etmedi.

"Sıkıntı yok beyler. Siz siyah-beyazmış gibi görün." dedi Çetin. Adamlar homurdansa da çoğu bir şey demedi.

"Böyle olmaz ki ama dalga mı geçiyorsun reis?"

Çetin omzunun üstünden söylenen genç adama baktı. "Biraz daha konuşmaya devam edersen dalgayı sen yiyeceksin uyarmadı deme sonra. Önüne dön ayarlarımla oynama benim tamam koçum?" dedi sert bir sesle.

Genç adam ses etmeden önüne döndü. Sanırım tek bir laf daha ederse veya karşı gelirse sadece Çetin değil buradaki herkesin ona çullanacağını bildiği içindi.

Çetin bana döndü. "Kalk şuraya geç." dedi ve beni kaldırıp diğer tarafına oturtturdu. Sanırım başka bir adamın yanında oturmamı istemedi. Anıl da benim yanıma oturduğunda onun yanına Celil abi oturdu. Dördümüz yan yana dizilmiştik böylece.  Ortada Anılla ben, iki tarafımızda ise Çetin ve Celil abi vardı.

Çetin bana tavırlı olsa da kolunu omzuma atmış kendime çekmişti koruyucu bir şekilde. Acaba gelmese miydim diye düşünmüştüm. Sinirini bozmuştum sanırım. Sadece eğlenmek istemiştim.

Maç başladığında remsen kendinden geçmişti. Öyle heyecanlıydı ki bu hali gülümseyerek onu izlememe sebepti. İlerleyen dakikalarda artık öyle yüksek seslerle tezahürat yaparak izliyorlardı ki Anılla birbirimize 'ne işimiz var burada' gibisinden bakışlar attık.

Çetin heyecanla sandalyesinden kalkar gibi olurken beni de bırakmıyordu. Kolunun altında boğulma tehlikesi geçirdiğimin farkında değildi. Beni sıkıca tutmuş sallıyordu. Öylece kollarının arasında put gibi dururken oflayarak etrafımda bağırıp çağıran adamları izliyordum. Bu hiç eğlenceli değildi. Zaten fener de bok gibi oynuyordu.

Beşiktaştaki bir futbolcu fenerin kalesine yaklaştığında nefesler tutulmuştu. Attığı top gol olacak diye bekleyen salon topun direğe çarpmasıyla adeta böğürdü. Korkuyla irkildim.

"Senin atacağın topun gidiş açısını sikeyim!"

"Bacağına sokayım senin!"

"Biz mi vuralım lan götverenler!"

Ve daha nice benim bile aklıma gelmeyecek küfürler sıralandı. Bunların içinde Çetin de vardı.

"Gördün değil mi nasıl kaçtı?" diye sordu bana dönüp sinirle.

"Hee gördüm." dedim sıkıntıyla. "Of Çetin bırak boğdun beni." dedim kolunun altından çıkmaya yeltenirken.

"Dur şu an sarılmam lazım sana sinir bastı beni." dedi. Bırakmadı beni. Hatta iki koluyla sıkıca sardı. "Rahatlamam lazım."

Göğsüne doğru yaslanmıştı kafam. Çaktırmadan boynundan öptüm. Fark etmedi bile. Gözleri bir an için bile ekrandan ayrılmıyordu.

"Fener gol atarsa çiçek oluyorsunuz siz ikiniz tamam mı?" dedi Celil abi.

"Çiçek mi demek istedin şimdi sen bize?"

Anıl'ın sesiyle kaşlarımı çatarak diğer tarafa döndüm. Daha doğrusu dönmeye çalıştım. Çetin'in güreşçi kolları sağ olsun zar zor hareket ettim.

Anıl'a içtiği enerji içeceği mi kafa yapmıştı emin değildim ama Celil abinin uyarısına karşılık ona sorduğu sorunun alakasına anlam veremedim.

Celil abi yanındaki Anıl'a döndü. "Çiçek olsanız sen gül olurdun. Gülüm derdim yani." dedi.

Gözlerim irileşirken beni kollarında sarsan Çetin'i dürttüm ama o hiç oralı değildi.

Anıl bir an için afalladı. "Neden gül?"

"Gül güzeldir. Dalında çok güzel gözükür ama eline alınca dikeni batar. Senin gibi. Uzaktan iyisin ama dokununca dikenlerini hemen batırıyorsun." dedi gülerek.

Anıl kıkırdadı. Ve Anıl'ı böyle gördüğüm nadir bir andı.

"Biraz zor biriyim. Yani öyle derler." dedi Anıl gülümseyerek.

"Eh, gülü seven dikenine katlanır. Katlanırız biz de ne yapalım." dedi Celil abi.

İkisi de birbirinin gözlerinin içine gülümseyerek bakıyordu.

Şaşkınlıkla onlara bakarken diğer yandan sırıtıyordum. Bildiğin flörtleşiyorlardı.

"Çetin," dedim kolunu dürterek. "Çetin burda aşk dönüyor bakman lazım hemen."

"GOL!!"

Bir anda havaya kalkınca neye uğradığıma şaşırdım. Çetin kollarının arasında beni havaya kaldırmış sevinçle hoplatırken kendimi tutamadım ve güldüm. Düşmemek adına kollarımı onun boynuna sardığımda bana sıkıca sarılmıştı. Tüm kahve ayakta sevinç nidaları atarken birbirine sarılıyordu.

Çetin'in kucağında sarılırken gülerek Anıl'a döndüm. Celil abi kolunu onun omzuna atmış aynı sevinçle bağırırken Anıl da bana bakarak gülüyordu.

Ekrana baktım. Beşiktaş bir gol atmıştı.

Çetin iki yanağımdan da sıkıca öptükten sonra beni yere indirdi. "İyi ki gelmişsin güzelim benim. Uğurlu geldin bize." dedi yanaklarıma avuç içleriyle dokunurken.

"Fenere uğursuz geldim ama." dedim gülerek.

"Bana uğurlu geldin. Gerisi sikimden aşağı." dedi ve tekrar öptü yanağımı. Daha sonra beraber tekrar oturduk aynı yerlerimize.


-

Elimdeki kutu ayranı çalkalarken hala yanımızda maçı konuşan Çetin ve Celil abiye göz devirdim. Maç 1-0 bitmişti. Beşiktaş yenmişti. Bu yüzden Çetin mutluydu. 

Şimdi ise kahveden çıkmış sahildeki seyyar köfteciden açık havada köfte ekmek yemeğe gelmiştik. İki Beşiktaş ve iki Fenerbahçe formalı olan dörtlüye tuhaf bakışlar atıyordu sahildekiler yanımızdan geçerken.

Sahil çok güzeldi her zamanki gibi. Uzaktan köprü gözüküyordu. Karanlık olmasına  ve saatin geç olmasına rağmen kalabalıktı. Hava serin olsa da güzeldi. Küçük masalar ve küçük tabureler vardı. Biz de onlara oturmuştuk.

"O kadar laf ettiniz ama bakın uğurlu geldik." dedim. Köfte ekmeğim gelince Çetin adamın elinden tabağı alıp benim önüme koydu.

"Geldiniz vallaha." dedi Celil abi. Hepimizin ekmeği geldiğinde yemeye başladık.

Deniz kenarında olduğumuz için hava normalden fazla esiyordu. Bu yüzden üşüyordum. Farkında olmadan kendimi sıkıyordum. Çetin bunu fark etmiş olmalı ki üzerindeki ceketini çıkartıp bana giydirdi. Ben ilk baş istemesem de zorla giydirdi. Şimdi o sadece kolları kısa formasıyla kalmıştı.

"Bunun üstüne içilmez mi be? Takımım galip geldi, sevdiğim yanımda. Müthiş hava. İçilir içilir!" dedi Çetin keyifli bir sesle.

"Eyvallah reis." dedi Celil abi. "Hemen." deyip ayaklandı.  Yanında oturan Anıl'a baktı. "Şuradaki marketten içecek bir şeyler alacağım. Gelmek ister misin?" diye sordu.

Anıl ekmeğini yerken ağzındaki lokmayı sertçe yuttu. Bir Celil abiye bir bana baktı. Kafamı salladım ve ağzımla git git dedim oynatarak.

Yavaşça ekmeğini bırakıp boğazını temizledi Anıl. "Geleyim." dedi ve ayaklandı.

Ben sırıtarak Çetin'i dürterken Çetin ağzını kocaman açmış ekmeğini ısırıyordu. Bakmıyordu bile onlara.

İkisi yanımızdan ayrılınca ona döndüm. "Sence de bir şeyler yok mu aralarında? Baksana resmen flörtleşiyorlar." dedim kıkırdayarak.

"Celil'in kafasını sikeyim." dedi ayranını açarken. "O elemanla hayat mı geçer? Sürekli atar gider."

Koluna vurdum. "Arkadaşım hakkında düzgün konuş. Anıl çok akıllı ve tatlı bir çocuktur."

"Gerçi sen de farklı değilsin. Atarın ayrı tribin aynı. En azından bak o çocuk akıllı. Sen de o da yok." dedi.

"Çetin bak asabımı bozma bir tekme geçirirsem kendini şu denizde balıklara yem olarak bulursun." dedim kaşlarımı çatarak.

"Şaka yaptım." dedi ve kolunu omzuma atıp kendine çekti, yanağımı öptü. "Dünyalara değişmem seni."

Gülümsedim.

"Gerçekten mi?" diye sordum kafamı kaldırıp yüzüne bakarken.

Kafasını salladı. "Çok seviyorum seni. Şükür seni bana verene."

"Ben de seni seviyorum." dedim omzuna doğru yaslanarak.

"Bir ara tatile çıkalım." dedi ekmeğinden ısırmadan önce.

"Ne tatili?" dedim.

"Baş başa kalalım, aşkımızı yaşayalım. Fena mı olur?" dedi muzip bir ifadeyle. "Gideriz bir yere kafa dinleriz birkaç gün."

"Okul iki hafta sonra tatile giriyor 1 hafta." dedim heyecanla. İçim kıpır kıpır olmuştu.

"Süper." dedi. "Sen kendini ayarla sadece, gerisini bana bırak." dedi.

Dudağımı ısırdım. Şimdiden heyecan basmıştı. Sadece ikimizin olduğu birkaç gün... Düşününce bile kalp atışlarım hızlanmıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

709K 51.9K 29
Brendon Wilson, her lisede olan popüler çocuklardan birisiydi. Umursamaz ve serseri duruşuyla etrafındaki tüm kızların kalbini gitar telini çalar gi...
5.2K 216 6
Aradan 1 sene geçmiş... Poyraz istediğini almış, şampiyon olmuş. Batuhan kariyerinde iyi bir basamak atlamış, yeni sezonda reyting rekorları kıran bi...
2.5M 134K 15
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
18.7M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...