Kötü Çocuk I & II

By BusraKck

61.7M 730K 47.8K

Siyahın İçindeki Beyaz Noktanın Hikayesi On yedinci yaşında farklı bir şehre taşınıp, babasıyla yaşamaya başl... More

KÖTÜ ÇOCUK
Playlist
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
2.10
2.11
2.12
2.13
2.14
2.15
10. Yıl Özel Baskı

KÖTÜ ÇOCUK 2

716K 7.2K 551
By BusraKck


Siyahın İçindeki Beyaz Noktanın Silik Hikayesi 


1

"Tüm siyahlığın içinde beyaz nokta olmak."

Sınıftaki uğultu bir anda kesildiğinde gözlerimi etrafta gezdirdim. O kadar da garip bir şey değildi. Çok fazla kafa karıştırıcı? Anlamsız? Hayır anlamsız değildi. Meriç, anlamıştı.

Tüm karanlığın içindeki ışık, günahların içindeki tek bir iyilik. Heathcliff'in Catherine'i gibi bir şeydi bu. Galiba bunun hakkında fikir yürütemeyecek kadar uzaktılar konuya.

"Arkadaşların için biraz daha açar mısın?"

Yazın bile bu suratı görecek olmak tüm ruhumu benden alıp çekiyordu. Öğretmeni sevmediğimden değil ama yaz mevsiminde bile bu okula geleceğimizi öğrendiğimde hayat benim için iyi bir hale gelmemişti. Ne kadar derslerim iyi olsa da yazın okula gelmek istemiyordum. Kim yazın okula gitmek ister ki? Üstelik annemi görmeye gidecektim. Eskişehir'e... O kadar çok özlemiştim ki...

Hem annemle biraz limoni bıraktığımız durumumuzu düzeltmemiz için yaz tatili süper bir fırsattı.

Muhtemelen beni annemden ayıran süper anlayışlı biyolojik babam beni bu okula yazdırırken yaz okulu uygulamasını biliyordu. Bundan o kadar emindim ki ona sorma gereksinimi bile duymuyordum. Aramızdaki soğuk sular çekilmeye başlamasaydı muhtemelen şu sıralar ondan nefret ediyorum diye dolanıp etrafa sinir saçarak gezerdim.

"Karanlığın içindeki beyaz nokta. Farklı olan şey olmaktan bahsediyorum. O beyaz nokta siyahlığı rahatsız edebilir mi? Tek başına ufak bir nokta. Bundan korkan karanlık ne kadar karanlık kalabilir ki? Beyaz nokta olmak bence cesaret ister. Çoğunluğun arasında farklı olmak. Düşman sanılmak belki ama inadına orada kalmak. Herkes bir yerlerde kendini öyle hissetmez mi? Yani bence hepimizde ortak olan şey hepimizin bir yerlerde beyaz olan olmamız."

Yaslandığı sıradan kalkan öğretmenimiz beni dinledikten sonra sınıfa doğru kollarını açıp "Siz ne düşünüyorsunuz?"diye sordu. Nihayet benim işim bitmişti. Yerime sessizce oturduğumda sınıfta bir tartışma ortamı oluşmuştu.

Sözünü söyleyip köşesine çekilen bilginler gibi sınıftan soyutlandığımda annemi düşündüm. Muhtemelen o buraya gelecekti. Hafta içi her gün olmayacaktı bu yaz okulu ama bir ay sürecek. Benim için oldukça gereksiz ama eğitimimle oldukça yakından ilgilenen babam mutlaka buna katılmamı istiyordu.

Babamla ilişkim büyük bir nefretle başlamıştı. İkimizde inatçı olduğumuz için başlarda hiç iyi vakit geçirmiyorduk. Bana zorla yemek yedirmelerini hatırladığımda şimdi bile midem bulanıyor.

Üzerimde otorite kurmaya çalışıyordu. Ondan bir şekilde intikam alacaktım. O sıralar tek düşüncem buydu. Çünkü elimden hayatımı, annemi, arkadaşlarımı alıp beni yeniliğe mecbur etmiş ve bir süre boyunca da olsa varlığını iyi bir yolla kabul ettirmeye çalışmamıştı.

Ondan intikam alma çalışmalarım kredi kartıyla yapılabilecek maddi zararlar değildi. Onun hakkında hala bildiğimden emin olduğum bir şey varsa o da düzenli, saygılı bir hayatı olduğuydu. Tabii ki benim de öyle olmamı isterdi. Öyleydim. Gerçekten.

Parmakla gösterilen örnek çocuk, komşunun çocuğu bendim. Annesiyle baş başa bir hayat sürmek zorunda kalan, onun üzüntüsünü her gün yaşayarak daha iyi öğrenen ve annesinin ondan daha çılgın olduğu kız olsaydınız siz de benim gibi olurdunuz.

Dersleri her zaman oldukça iyi, büyüklerine saygılı, çocuklara iyi davranan, arkadaş çevresi toplum tarafından onaylanmış çocuklardan oluşan çocuk. Hayatım elimden alınmadan önce.

Şimdi o kız gözüme tuhaf geliyordu. Kendime dışarıdan baktığımda başka birini izleyen üçüncü kişi gibi hissediyordum. Öyle olmak zorunda olduğu için öyle olan bir kız.

Kendi gerçekliğimi sorgulamaya başladığımdan beri her şey çok tuhaf geliyordu.

Buraya geldiğimde biyolojik babamdan intikam alma düşüncesi eğlenceli gelmişti. Yıllarca annemi biraz olsun mutlu edebilmek için yaşamıştım. Hiçbir zaman özgürce hareket etmemiştim. Her adımı o ne düşünür diye hesaplayarak atmıştım. Babamsa bana istemeden de olsa özgürlüğümü vermişti ve yıllar sonra belki de ilk kez birini memnun etmeden ya da üzmemeye çalışmadan hareket ettiğimde onu buldum. Öyle bir niyetle savrulduğum planın içinde rastlayabileceğim en iyisini.

Zil çaldığında ayaklanıp dışarı çıkmak için kapıya doğru hamle yaptığımda beni bir soru durdurdu. "Kayla biraz gelir misin?"

Semih elini omzuma koyup "Kendi kendini ateşe atıyorsun."diyerek hafifçe sıktı ve yanımdan geçip gitti. Kendimi ateşe atıyorum... Elimde değildi! Sorduğu şeye cevap vermemi istemişti ve ben o sırada kesinlikle sınıfta değildim. Bedensel olarak olabilirdim ama zihinsel olarak... Hayır kesinlikle değildim.

Ve aklıma gelen tek örnek de zihnimde düşündüğüm şeyle alakalıydı. Bunu açmak da yine bana kalmıştı tabii.

Masasının önüne gittiğimde öğretmenimiz önündeki dosyaları toparlayıp yüzüme baktı.

"Yaz okulunda bir edebiyat kulübümüz olacak. Kalacaksan gerçekten katılmanı istiyorum. Yaz okulu sonu notunda ailene iyi bir mektup yazacağımdan eminim. Seninle çok güzel şeyler yapabiliriz. Neden düşünmüyorsun?"

Onu ilk reddettiğimde bu okulda ilk günümdü ve burada kalmayı düşünmüyordum. Gitmekte kararlı olduğum için bana burayı sevdirecek bir kulübe de ihtiyacım yoktu ama hala buradaydım işte.

"Düşüneceğim."

Bu sıkıntıyı hoşlandığım şeylere dahil olarak azaltabilirdim.

"Pekala. Bunu duyduğuma sevindim. Doğru kararı vereceğini düşünüyorum."

Gülümsedim.

Oradan o kadar istekli biri gibi mi gözüküyordum acaba? İçimde çürümüş bir ceset vardı da. Yaz deyince aklıma para kazanmak, arkadaşlarımla gezmek, eğlenmek ve okula gitmemek geliyordu. Bunun bir ayını benden aldıkları için mutlu değildim.

İzin alıp sınıftan çıktıktan sonra iki kapı kadar ilerleyebildim. Biri kolumdan tutup beni çektiğinde sırtımı duvara yaslayıp kapıyı kapattı.

Başıma gelen en iyi kötü şeye bakıp "Cidden mi?"diye sordum. Gözlerimi tembelce etrafta gezdirip Atahanların birikimini inceledim.

"Kimya laboratuarı mı yeni takılma mekanın?"

Kemik'ten oldukça farklı, güvenli bir yerdi ama bulunduğu konuma göre de burada olmak oldukça tehlikeliydi. Üstelik onda olmaması gereken bir anahtarla. Kapıyı kilitliyordu.

"Çeneni nasıl kapalı tutabileceğinle ilgili bir deney yapmaya karar verdim."

Gülümseyerek –zorunlu olmayan bir gülümse- kaşlarımı kaldırdım. Ellerini belime yerleştirip yaklaştığında kapıyla işi bitmişti.

"Konuşmamı sevdiğini hatta senin çıkarına olduğunu sanıyordum. Ve okuldayız. Öğrenciler okuldaki bir sınıfın anahtarını ele geçirip birilerini içeri atmaz."

Ellerimi duvardan ayırıp onu ittirdim.

"Sonra karar değiştirdim. Deneye gerek yok."derken beni birazcık bile dinlemediğini anlamıştım. Genelde böyle olurdu. Meriç konuşur ben onu dinlerim sonra cevap veririm ama o beni dinlemez ve kendi kendine sonuca ulaşır. Şimdi de olduğu gibi.

Dudağıma doğru eğildiğinde kafamı çevirip "Burası okul Meriç."dedim.

"Cidden mi ben de neden bu kadar sıkılıyorum diye düşünüyordum."dedi dalga geçerek. Okula doğru düzgün gelmediğini düşünürsek sıkılmasına şaşırmazdım.

"Sıkıntı geçirmek için birilerini öpemezsin Meriç."

"Hala yaz okuluna sıkıntılısın değil mi?"dediğinde önümden çekilip bir adım geriye gitmişti. Beni sadece o anlamıyordu ama o daha güzel anlıyordu.

Belki de ben arkadaşlarıma haksızlık edecek kadar romantiktim.

"Senin için sorun değil. Nasıl olsa gelmiyorsun."derken kapının önüne geçip kilidi açtım. Anahtarı nereden bulmuştu kim bilir? Okul müdürünün kardeşiyle çok yakın arkadaş olduğunu düşününce bu soru, soru olmaktan çıkıyordu.

Kolumu tutup beni kendine çevirdiğinde yeniden dengemi sarstı. Kendi başına da yeterince baş döndürücü olabiliyordu ama bu hareketleri...

"Unuttuğun bir şey var Kayla. Senin gibi kurallarım yok."

Tüm itirazlarım o beni öptüğünde sona erdi ya da dondu kaldı ve dinlenmeye çekildi. Benim yazın yapmak istediğim gibi.

Dudakları genelde başımı döndürüyor, kaburgalarımı birbirine kenetliyor ve tüylü bir şey içimde gezinip beni gıdıklıyordu.

Enfes bir yumruk.

Meriç'in beni öpmesinin hissettirdiği tam olarak böyle bir şeydi.

Çikolata sosunun içinde birinden kaçmak gibi. Hem tatlı hem yorucu. Garip işte.

Dudağımı emdiğinde başka bir boyuta geçmiş gibiydik. Nerede olduğum umurumda değildi açıkçası. Sadece o ve dudaklarımız...

Meriç alanıma girdiğinde dünyanın en umursamaz ve cesur insanına dönüştüğümü sanıyordum. Elektriği beni de kendine benzetiyordu belki de. Titreşimi iliklerime kadar hissediyordum.

Kapının açılma sesini duyana dek büyü devam etti.

Meriç geri çekilip "Merhaba."dediğinde gözlerimi yumdum. Titreşimi sağlayan voltajı dudaklarımdan ayırdığında utanç içinde başımı eğdim.

"Müdür odasına Meriç Bey."

Neyse ki derslerime girmeyen bir öğretmendi ama bu konu öğretmenler odasında konuşulduğunda... Kahretsin.

"Tabii iki saattir görüşmüyoruz. Çok bile bekledik."

Meriç'in yürümeye başladığında başım hala yere eğikti.

"Siz de küçük hanım."

Bana karşı sesi daha nazikti ama bence bunu hak etmiyordum. "Geliyorum."diye mırıldandım kafamı yerden kaldırmadan. Biri beni kuma gömsün.

Dibe batmaktan yorulmuştum artık.

Ne kadar utanmaz ve saygısız olduğumu düşünüyordu muhtemelen ama utanmıyordum. Utanmaktan sıkılmıştım belki de. Meriç ile birlikte olmak insanı utanmaya alıştırıyordu.

Beni değiştiriyordu.

Müdür odasının kapısında yaklaşık yarım saat kadar Meriç'in çıkmasını bekledim. Bu sırada bizimkiler yanıma uğramıştı ama konuyla ilgili hiçbir şey söylemeden geçiştirmiştim. Meriç ile okulda –kimya laboratuarında- dudaklarımız konuşmaktan farklı şeyler yaparken yakalandığımızı sesli söyleyemeyecek kadar stresliydim. Okula, öğretmenlere karşı yüzsüz davranabilirdim ama bunu babama ve anneme karşı yapabileceğimden emin değildim.

Kesin duyacaklardı.

Ve bu benim bittiğimin resmi olacaktı. Meriç de bunu güzel güzel resme geçiren isimdi zaten. Kalem kullanmasına gerek kalmadan yapmıştı hem de.

Kapı açıldığında okul müdürümüz "İçeri gel."dedi. Gözlerinde hayal kırıklığını görmekten çekindiğim için yüzüne bakmadan başım eğik olarak içeri girdim.

Meriç koltuğa yayılmış beni izlerken dudağında aptalca bir gülümseme vardı. Karşısına otururken kaşlarımla onu uyardım ama pek aldırdığını söyleyemezdim. Teorik olarak yayıldığı koltukta bir santim bile doğrulmamıştı. Hala yüzünde aptalca bir gülümseme vardı. Okul müdürüne karşı belki böyle davranabilirdi ama artık aile dostu olduklarını bildiğim ve muhtemelen onun iyiliği için onca şeye göz yumup onu korumaya çalışan Önder Atahan'a saygı duyuyordu. Böyle davranması onun için bile çok fazlaydı. Kimseyi hayal kırıklığına uğratmamak için bilerek böyle aptalca davranıyor gibiydi. Beklentileri yok ettiğinde daha özgür hissedecekti belki de. Ya da ben ona kılıf uydurmayı bırakmalıydım. En doğrusu bu olurdu.

"Okul kurallarından haberiniz olduğunu biliyorum. Meriç'in umursamaz tavırlarını biliyoruz. Alınma Meriç."diyerek Meriç'e otoriter bir abi bakışı attığında Meriç omuz silkti. İnsanı çileden çıkaracak bir tavrı vardı.

Önder Atahan ona kızarak ya da acıyarak bakmadı. Düz, anlaması zor bir bakıştı. Gözleri beni bulduğunda omuzlarım düştü.

"Kayla arkadaş çevrene karışmak bana düşmez, okuldaki davranışların beni ilgilendirir. Ailene haber vermek zorundayım."

Ayvayı yedin dese daha açıklayıcı olurdu benim için.

"Daha ilk uyarısı. Sanırım bu işler böyle yürümüyordu."

Meriç sanırım beni korumaya çalıştığında okul müdürümüz yorgun bakışlarını ona çevirdi. Evet, bıkmış değil ama yorgundu. Meriç onu yoruyorduysa da buna şaşırmazdım. Koca koca insanlar onun için uğraşıyor ve karşılarında sürekli işi yokuşa süren bir çocuk var.

"İlk uyarısını senin gibi bir öğrenciyle alarak basamakları birkaç adım atladı Meriç. Katkın göz ardı edilemez. Üstelik bu durumu bildirmek benim görevim."

"Çıkabilir miyim?"

Anne ve babama bu durumu aktarmaması için yalvarsam belki, küçük bir ihtimal, onu ikna edebilirdim ama bir yanım bunu yapmak istemiyordu. Her zaman yaptıklarımın sonuçlarına katlanmaktan yanaydım. Kaçmak pek bana göre değildi. Böyle bir şeyden sonra rol yaparak bu hiç yaşanmamış gibi annemle konuşmak ya da babamın yüzüne bakmak her şeyi benim için daha zor bir hale sokardı.

"Meriç çıkacak. Biz biraz yalnız kalacağız."

Meriç'e baktım. Babamdan önce öğüt alacağım bir kişi daha olduğunun farkındaydım. Meriç'ten ne tür bir yardım beklediğimi bilmiyordum ama az önceki gibi bir itiraz hiç fena olmazdı.

Meriç yardım çığlıklarımı görmezden gelip ayaklandığında "Bana bir dakika izin verir misiniz?"diye sordum.

Okul müdürüm bir süre bana ve kapıdan çıkmak üzere olan Meriç'e baktıktan sonra kafasıyla onay verdiğinde "Teşekkür ederim."diye mırıldanıp yerimden kalktım.

Koridora çıktığımda koşarak Meriç'e yetiştim. Kolundan tutup durdurduğumda bana döndü.

"Ne konuşacak benimle?"diye sordum onun bu tür konuşmaları binlerce defa daha dinlediğini bilerek.

"Benden uzak durmanı söyleyecek. Bunu direkt söylemeyeceği için lafı evirip çevirecek. Biraz vakit alacak gibi ama ana konuyu bilince dinlemene gerek yok. Öpüşmemizi hayal ederek vakti geçirebilirsin."

"Dalga geçme."

"Ciddiydim."dedi omuz silkip.

"Meriç bunu cidden okulda yapmak zorunda mıydın?"diye sessizce çıkıştığımda "Kilidi açan sendin."dedi. Kafamı duvara vurmak istedim. Bazen küçük bir çocuk oluyordu. Onunla iletişim kurmak yeterince zor değilmiş gibi.

"Hata bende yani?"

"Sakin ol. Tüm suçu bana yükleyecekler. Sen kandırılmış genç masum kızsın hala. Ben de seni kandıran kötü çocuk."dedikten sonra ellerini cebine sokup yürümeye başladı. Olanların hiç umurunda olmadığına inanmak istemiyordum ama o aksi için çabalamıyordu bile.

Dinleyeceğim nasihatler önemli değildi. Sadece onu kötülemelerini duymak istemiyordum.

Onu benden uzak tutmak isteyenlerin bir kez daha kendilerini haklı çıkarmalarını istemiyordum ama bu onun umurunda bile değildi.

Continue Reading

You'll Also Like

745K 43.1K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
591K 39.7K 42
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
155K 23.2K 59
Efsaneler belki gerçektir, belki de değil.. Kadim lanet, paslı bir çapanın ucuyla yeniden gün yüzüne çıktı. O, gece kadar kara kan kadar kızıldı. Ç...
7.3M 240K 38
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...