Oy ve yorum yapmayı unutmayın <3
Gün boyu sadece derslerde uyuyup aralarda dışarıya sigara içmeye çıkan jisung günün bir an önce son bulmasını istiyordu. Bir an önce kendini eve atıp sessizliğin tadını çıkarmak ve chan ile konuşmak.
Bir kaç dakika sonrada bu isteği yerine gelecekti.
Yeni yazdığı şarkıyı chana dinletip yapımcı Min hyungunun beğenip beğenmeyeceğini sormak istiyordu. Sabah changbin ile yaptıkları yaramazlık yüzünden göstermeyi unutmuştu.
Zaten Min hyungu o ne yazarsa beğenirdi. Chan yada Changbin kadar olmasa da oda Jisungu kardeşi olarak görür ve ona yardım etmeye çalışırdı. Ama yinede evdeki büyüklerinin fikrini almak istiyordu.
Jisung şuan ne kadar lisede okusa bile Malezya dan sevgilisi ile okulunuda geride bırakıp gelmişti. Biraz para ile sevimli küçük bir ev tutmuş ve uzun boylu sevgilisi ile orda yaşamaya başlamışlardı. Bir süre iş aramış buldukları işte de uzun boylu ile birlikte çalışmaya başlamştı. Bir buçuk ay sonra çalıştığı yerden uzun boylunun ilişkilerine karşı çıkan zengin ailesi yüzünden kovulduğu için bir barda garson olarak işe başlamıştı. Yaşı küçük olsa bile patronu müşterilere düzgün davrandıktan sonrasını
önemsememişti. Ancak sürekli tacizlere marus kalmıştı.
Bir ay sonra da uzun olan onu terk ettiğinde hayatı mahvolmuştu. Aydınlık günler arkasından karanlık günleride getirmişti. Çalıştığı yere haber vermeden ortadan kaybolmuştu. Onun için endişelenen yeni arkadaşından habersiz.
Uçurumun kenarında sabahladıktan sonra ev dediği ama uzun boylu gittikten sonra cehennem gibi olan o yere dönmüş sonrada çalıştığı yere gidip herşeyi patronuna anlatmıştı. Bay kim onun bu haline üzülmüştü ancak elinden yapabileceği bir şey gelmemiş bu yüzdende sürekli müşterisi olan ve Jisung gittikten sonra onu merak eden Chana haber vermişti. Chan bay Kim'in dedikleri ile Jisungu görmeye gitmişti. Sürekli kafa dağatmak için geldiğinden dolayı Jisung ile yakın arkadaş olmuş ve o kayboluncada merak etmişti. Geri döndükten sonrada o güler yüzlü, nazik ,her yeri kahkahaları ile inleten çocuğun gitiğini yerine ruhsuz ,suratı asık ve asi bir çocuk geldiğini fark etmişti. Arkadaşının bu halde olmasını kesinlikle istemiyordu.
Tek ailesi olan changbin ile ailesini büyütüp jisungu da dahil etmek istemiş ve dostuna jisungtan bahsetmişti.
İki yakın dostta küçüklükten beri yetimhanede büyümüş ve yaşları gelince yetimhaneden ayrılmışlardı. Kendilerine yeni bir hayat kurmuş ev ve iş sahipleri olmuştu. Hayatın ne kadar zor olduğunu ikiside çok iyi bildiği için hayatlarına jisungu da dahil etmişlerdi. Küçük olanın daha iyi bir yaşam sürmesi için.
Bir süre daha barda çalışan jisungun muzik ile ilgilendiğini öğrenince ikili onu daha önce kendilerine yardım eden Min hyung ile tanıştırmışlardı.
Min Entertainment sahibi ünlü yapımcı suga ile görüşmek zordu bunu yapabilecek tek kişiler Chan ve Changbindi.
Suga 17 yaşındaki jisung ile tanışmıştı. Yazdığı şarkılar ile şirketine alıp söz yazarı olarak eğitmek istesede jisung bu teklifi kabul etmemişti.
Staj için Chandan para alamazdı. Ona daha fazla yük olamazdı. Suga teklifini kabul etmeyen Jisunga başka bir teklif ile gelmişti.
Onu seulun en iyisi olan ve kendi ailesinin yönetiminde olan HANGUK lisesinde yüzde yüz bursla okutacağını , bunun karşılığında yazdığı tüm şarkı sözlerini kendisine satmasını istemişti.
Bu makul bir teklif olsada jisungta bir şey istemişti. Normal bir öğrenci gibi eğitim almak.
Kabul gören istekle genç söz yazarı 'j.one' ortaya çıkmış ve yazdığı şarkılarla gündeme bomba gibi düşmüştü. Magazin sayfaları yeni yazarın kimliğini araştırmaya ve onun neden gizlendiği hakkında teoriler üretmeye başlamışlardı.
Aslında Chan ve Changbin jisungun bu kadar iyi olacağını tahmin edememişti. Ama onun için sevinmişlerdi. Artık onun yanında durmasalarda küçük kardeşleri ayakta durabilirdi ki jisung istediği sürece yanında durmaya devam edeceklerdi.
Jisungun da dillinden ne kadar şikayet eden kelimeler çıksa bile onlara minnetardı. Tanrı ona hayatını çalan uzun boylu yerine ona hayat veren iki kısa boylu dost vermişti.
...
Günün son dersinden sonra Jisung omzundaki çanta , diğerinde gitar ve elinde herşeyi olan defter ile uzun kolidorda kimseye fark ettirmeden yürüyordu. Okulun büyük çoğunluğunun dersi bitsede onunla beraber hala bir kaç kişi vardı. Onları önemsemeden müzik odasına girmiş ve hızlıca dün yazdığı şarkıyı piyano eşliğinde tamamlamıştı.
Minho on dakika dinlenmek için girdiği müzik odasına giren ve onu fark etmeden eşsiz sesi ve yetenekli parmaklarıyla çaldığı şarkıyı bitirip hızla çıkan sarı saçlının arkasından baktı bir süre. Sesi neden bu kadar huzur vermişti? Saatlerce uyumaya çalışsada gözlerini kapatmak dışında birşey yapazmaken duyduğu ses onu nasıl böyle mayıştıra bilmişti ki bir kaç dakika içinde.
İşi bitirip dış kapının önüne çıktığında sabahki serin ve açık havanın yerini yağmurlu ve karanlık bir hava aldığını görmüştü jisung.
Telefonu dar pantolunun cebinden çıkartıp yaklaşık onbeş dakika önce derslerini bitirmiş olan Changbini aradı. Genelde beraber eve giderlerdi.
Kulağına götürmek yerine hoparlöre aldığı telefon üçüncü ötüşünde açılırken yanındaki kıpırdanmayı yok sayarak konuşmaya girdi.
"Changbin çıkarken yanında şemsiyeleri getir."
"Neden? Yağmur mu yağıyor?"
"Hayır changbin biliyorsun göte giren şemsiye açılmaz. Götüne sokup açılıp açılmadığını kontrol edicem."
Yanında duyduğu kıkırdamayla yönünü oraya çevirip telefondakinin konuşmasını dinledi.
"Yemin ederim kafanı uçururum senin küçük ibne. Hyungun ile nasıl böyle konuşursun."
Jisung karşısında kendisinden daha uzun boylu , güzel gülüşlü ve parlak gözlü çocuğa bakmış ve hiç istifini bozmadan telefondakine cevap vermişti.
"Konuştu 'seo gay changbin'. Hadi seni bekliyorum. Bide o bir benim eksik olduğum dolabın varya ordan evden arakladığın fazla şemsiyeyide getir."
"Neden?"
"Kaplumbağa deden."
Karşı taraftan gelen 'anan' ile başlayan küfürleri yok sayarak telefonu hızlıca kapatıp karşısında kendisini dinleyen ve dolgun dudakları ile kıkırdayan turuncu saçlıya çevirdi. Onu daha önce çokça görmüştü. İyi tanıyordu.Üstünde hissetiği bir kaç gözden biri ona aitti. Hala ona bakarken karşıdaki beden konuştu.
"Ben konuşmana kulak misafiri oldum üzgünüm. Ama gülmemek elde değil arkadaşın ile sen çok komiksin."
Minho samimi bir şekilde konuştu vereceği tepkiyi merak etmişti. Acaba yabancı biri gibi mi davranırdı ona da?
Tabi öyle davranacaktı ilk kez konuşuyorlardı.
"Changbin mi benim arkadaşım? Kendini zorla hayatıma sokan patates çuvalı kendisi. "
Karşısındaki güzel gülen çocuğa bakıp onunla tekrar gülümseyerek konuştu minho. Tahminin aksine oldukça samimi biriydi.
"Ben Minho."
"Sen şu sınıftaki en önde oturan köpek yavrusuna benzeyen çocuğun yakınımısın? Öğretmenler sürekli seni ve onu karşılaştıyor."
Minho elini ensesine atıp devam etti.
"Ahh evet seungmin benim kuzenim. Sende şu sessiz çocuksun felix söylemişti. Okuldakilerin deyimi ile küçük ucube."
Aslında bu onu deneme şekliydi vereceği tepkiyi merak ediyordu.
"Bu ismi kim verdi bana. Yuta iti söylemeden önce hiç duymadım."
"Duymasın tabi. Bu lakap geçen gün o söylediğinde ortaya çıktı zaten."
Tam konuşmaya devam edecekti ki Changbin geldi.
"Ah Minho sende mi burdaydın."
Minho şaşkın bir şekilde sarışının rahatça hakaret ettiği edebiyat hocası Changbine dönmüş ve cevaplamıştı.
"Evet Bay Seo. Yağmurun biraz dinmesini bekliyordum."
Bu sefer jisunga dönmüş ve elinde tutuğu fazladan iki şemsiyeyi ona uzatmıştı Changbin. İki şemsiyeyi de alıp birini hala şaşkınca onlara bakan Minhoya vermiş ve changbine de gitarını vererek oradan uzaklaşmıştı.
Ne yani az önce küfürlü konuştuğu ve patates çuval olarak bahsettiği kişi okulun yeni ve en popüler hocalarından seo Changbin'miydi. Seungmin bunu duyunca acaba ne tepki verecekti.
Tam şemsiyeyi açıp ilerleyecekken önde merdivenden inen sarışın bedenden yükselen sesi duymuştu.
" turuncu saçlı ! Her söylenene inanma ve sakın unutma arka bahçeye ye sadece sigara içenler gelir."
Anlamaz gözlerle ona bakarken Jisung önüne dönmüş ve kapşonunu düzelterek
yan yana ilerlediği iri bedenle laf dalaşına girmişti.
Minho ise söylenene omuz silkti. Bazı şeyleri kavramakta zorluk çekiyordu.
----------------
15.44