ELIYS (+18)

Por nursenturanli

161K 9.6K 4.5K

Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye ne... Más

UYUYAN GÜZEL
ÇİLEKLİ PASTA
KABUS
UYANIŞ
ŞİZOFREN
KIZIL VAZO
GİRDAP
KAPI
SİS
SANDIK
EFİRUS
AYNADA Kİ YANSIMA
DERİN KORKU
KAYIP TABLO
BİLİNÇ
HİÇLİK
NEFRETİN İLK TOHUMU
BEDEL
BROŞ
Sızı
KARANLIK YÜZ
İLK ADIM
DÜĞÜN 1.
DÜĞÜN. 2
IZDIRAP
AMADEOS MOZART
1.KISIM SIR SARMALI
2. KISIM BASKI
3.KISIM UÇURUM
ŞAH VE MAT
HASAT VAKTİ
Dönüş 1
Ölüme Çeyrek Kala
Yalanlar Ve Gerçekler
ANAHTAR
Geçmişin Tozları
SON ELIYS
Elyıs Başlangıç
İlk Ateş
Güç Oyunları
Ayrılık
Savaş
Madalyon
İNANÇ
KADER AĞI
KİM SİN SEN?
Zehirli Elmalar
YILAN OTU
ZEHRİ AŞK
Mecuz
LANET
DÜĞÜN
BÜYÜK ÇÖKÜŞ

KÜKÜRT

3K 214 45
Por nursenturanli

Mete, Esinin hemen yanındaki kadife koltukta ellerini kavuşturmuş halde sordu?
"Bu nasıl olabilir Tuğrul? Hayatında daha önce hiç at binmemiş bir kız, nasıl olurda böyle vahşi bir atı birkaç dakika içinde ehlileştirip önünde diz çöktürebilir? Üstelik eğersiz, bu denli ustaca akrobatik binebilir?
Almıyor aklım almıyor."

Tuğrul pencerenin önünde ellerini arkadan bağlamış düşünceli bir halde.
"Bilmiyorum Allah kahretsin ki bilmiyorum. Nasıl Olabilir?"

Tuğrul ise kendi içinde bu inanılmaz durumu sorguluyordu.

"Olamaz, o olmamalı yalvarım Tanrım o olmasın"

O bu cümleleri mırıdanırken, Mete birden başını kaldırarak Tuğrul'a döndü.

"Kim! Kim olamaz Tuğrul? Kim bu Esin?" Derken Esin yavaşça araladı gözlerini.

"Neler oluyor? Ne oldu bana?"

Mete irkilerek hemen kalkıp kapıya doğru hızla ilerledi. Kapıyı açarak yaşlı doktora İngilizce içeri girmesini söyledi.
Doktor bir süre kontrol etti.
Göz bebeklerine ışık tutup, parmağıyla Esine işaret ederek komut verip bir
takım sorular sordu. Tuğrul bakmaya dahi gerek duymuyordu. Tıpkı mermer bir heykel gibi, pencerenin önünde durmuş hareketsizce dışarıyı izliyordu.
Doktor, tüm belirtilerin normal olduğunu ve iyi olduğunu söyleyerek dışarı çıktı.
Esin, sürekli olarak Mete'ye neler olduğunu soruyor, arada da Tuğrul'a bakıyordu.
Tuğrul başını dahi çevirmiyor sanki orada yokmuş gibi davranıyordu.

Mete: "Sorun yok Esin. Sadece ufak bir baygınlık geçirdin, hepsi bu. Hiçbir şey hatırlamıyor musun?"

"Hayır hatırlamıyorum."
"Ya kara şeytanı?"
Esinin birden gözbebekleri büyüdü. Ses tonu değişti şiddetle.
"Onun adı kara şeytan değil! EFİRUS!"

Tuğrul aniden döndü. Yüzü korkunç bir hal almıştı.
Rengi aniden attı. Donuk, endişe dolu gözlerle baktı Esine.

"Efirus mu? Bu adı nereden biliyorsun? Kim söyledi sana!?"

Esin başını önüne eğip, birkaç saniye parmaklarıyla oynadı. Yaramazlık yapmış bir çocuk edası ile:

"Kimse söylemedi. İçimden öyle geldi. Adı EFİRUS, sadece bunu hatırlıyorum başka hiçbir şey yok zihnimde."

Tuğrul derin bir soluk alarak hırsla yaklaştı Esinin yatağına.
Baktı, baktı, baktı o muhteşem eşsiz gözlerine.

"Peki, at senindir. Efirus'u hak ettin." Diyerek hiddetle çıktı odasından.

Esin:
"Mete neden bana böyle davranıyor? Ne Yaptım ben ona?"

***
Mete elimi tuttu, sıcacık bir dost eliydi bu. Samimi bakışlarla baktı yüzüme.
"Üzülme. Tuğrul farklı bir adamdır. Kimse onu çözemez. Sen iyisin değil mi?
Bu arada Esin bunu nasıl yaptın?"

"Neyi?"

"Kara şeytan Ah! Pardon Efirus'u nasıl ehlileştirdin. Yaptığın şey inanılmaz bu bir mucizeydi farkında mısın? "

"Bilmiyorum Mete, inan bilmiyorum. Bazen bir objeyi ya da ne bilim bir varlığı gördüğüm an, sanki onunla bir yaşanmışlığım olmuş gibi hissediyorum.
Dejavu değil bu, çözemiyorum. Efirus'u tanıyorum ve Efirus'da beni tanıyor.
Şimdi aklımdaki tek soru ne biliyor musun Mete? Peki Efirus beni nereden tanıyor? Sorabileceğim tek şahidim var, o da dilsiz. Bunu Efirus'a sorabilseydim keşke."

Mete çok şaşkındı.
Yanımda sürekli sorular sorup duruyordu. Şaşkındı ama anlatacak tek kelimem yoktu. Hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Sadece aniden iyi at bindiğimi ve EFİRUS'un benim dostum olduğunu hatırladım. Başka bir şey yok zihnimde.
Anlam veremiyordu bir türlü. Anlatıp durdu olan biteni.

"Neyse boş ver. Esin popüler oldun. Herkes seni konuşuyor. Muhteşemdin. Hayranlıkla izledim seni o an. Atın üstünde tıpkı bir savaşçı gibiydi. Wow! dedirttin inan. Senden gözlerimi alamadım, yalnız ben değil herkes.
her yerde şu an sen varsın biliyor musun?"
Oysaki tüm bunların benim için hiçbir anlamı yoktu. Tek derdim Tuğrul'du.

Onu seviyorum hem de ölesiye...
Bana kaba davranmasını bile önemsemeden üstelik.

"Mete, gitmek istiyorum, evime götür beni"

Mete elimi tutup,

"götüreceğim söz. Biraz işlerim var burada. Halledip gideriz. Biraz daha bekle. Hem bak neden buranın tadını çıkarmıyorsun? Unut Tuğrul'u. Keşfet buraları Efirus'la ilgilen o senin artık."
"Peki öyle yaparım."

"Mete, sana bir şey sorabilir miyim?"
"Elbette Esin ne istersen."

"Şatonun batı cephesinde neden zincirlerle kilitli bir oda var. Neden bu kadar iyi korunuyor? Ne var orada?"

Mete gözlerini birden üstüme çevirdi.

"Sen nereden biliyorsun orayı?"

"Bir keresinde kaybolmuştum. Bir anda kendimi o kapının önünde buldum."

Mete'nin yüzü bir anda dondu. Gözlerini ayırarak:
"Sakın! Sakın bir daha gitme oraya!"

"Neden!? Niçin!? Ne var odanın içinde!?"

"Bilmiyorum. Yemin ederim oraya hiç gitmedim. Batı cephesi yasak bölge. Oraya gitme! Lütfen, sakın! Buradaki herkes oraya gitmemesi gerektiğini bilir.
Tuğrul oraya gittiğini asla bilmemeli. Sakın ona söyleme.
Hem kükürt kokusundan başka bir şey yok ki orada."

"Oraya gittin değil mi Mete?"

"Hayır! Dedim ya gitmedim."

"Peki o halde, gitmediysen kükürt kokusunu nereden biliyorsun? Kapıya yaklaşmadığın sürece o kokuyu alamazsın."

Yerinden kalkarak iki elini kumaş pantolonun ceplerine koyup, arkası dönük halde,

"Evet gittim. Yıllar önce, bende şaşırmıştım böyle bir yere neden oda yapıldığını. Zindanmış sanırım eskiden o bölge. Yakınlaştığım sırada yoğun kükürt kokusu başımı döndürmüştü. Midem bulanıp anında yere düştüm. Öksürmekten ölecek gibi olmuştum.
Parmağımı bile oynatamıyordum. Yerde boğulmak üzereyken Tuğrul dikildi başıma. Garip olan ise beni o hale getiren gaz kokusu onu hiç etkilemiyordu.
Tepemde durdu öylece. Sonra dizini kırıp eğildi ve bana anlamsız gözlerle baktı. O gözler bana çok yabancıydı. Kaldırıp çıkardı beni oradan. Birkaç gün sonra anca kendime gelebilmiştim.
Evet kükürt tuhaf bir gaz yayıyordu, ölümcül bir gaz.
Tuğrul yanıma gelip birden suratıma bir tokat yapıştırdı. Ve,
'Bir daha oraya ayak basarsan ve şayet, şansın olurda oradan sağ çıkarsan, seni kendi ellerimle öldüreceğim' diye haykırdı suratımı.
Ve inan bana Tuğrul asla boş tehdit yapmaz.
bir daha da hiç gitmedim. Aklın varsa sende sakın gitme ölürsün!.."

Ne yalan söyleyeyim korkmuştum.
Ne demek istediğini anlamıştım. Peki ama beni neden etkilememişti kükürt gazı.?

O günden sonra Efirus'la ilgileniyor tüm gün uçsuz bucaksız arazilerde dört nala koşuyorduk. Efirus ile telepatik olarak konuşuyorduk sanki, ne yapması gerektiğini bilir tek bir vücut gibiydik.

Bu arada büyük parti için Şatoya, dünyanın her yerinden birçok kalıcı misafir geliyordu. Bende onlardan biriydim misafir, hepsi bu.
Şato da hazırlıklar yapılıyor her yer insanlarla dolup taşıyordu. Tuğrul'u ise görmek mümkün değildi. Şato o denli büyüktü ki onu çoğu zaman göremiyordum.

Bir gece uykum kaçmıştı. Yatakta dönüp duruyor canım inanılmaz sıkılıyordu. Herkes uyumuştu. Odamdan çıkıp koridorda yürümeye başladım.
Yalın ayak aşağıya indiğim sırada, misafir kadınlardan biri üstünde son derece seksi kıyafeti vede bir kadeh içkiyle Tuğrulun çalışma odasına doğru gittiğini gördüm.

Hemen sessizce arkasından yürüdüm saklanarak. Kapıyı açıp içeri girdi. Tavrından gayet rahat olduğu buraya ilkkez gelmediği belliydi.

Yarı açık kalan kapıdan sessizce onları izlemeye başladım.
Tuğrul kahve tondaki ikili deri koltukta oturmuş bacak bacak üstüne atmıştı. Elinde viski kadehiyle başını geriye atmış vaziyette tavana bakıyordu.
Kadın yavaşça yanına gidip arkasına geçti.
İki eliyle omuzlarından tutup sıkmaya başladı.

O masaj yaparken, Tuğrul hiç istifini bozmadan tavana bakmaya devam ediyordu.
Kadın ön tarafa geçerek Tuğrulun bacağında duran elini beline dolayarak kucağına oturdu. Kendi eliyle göğüslerini okşuyordu. Onları böyle izlemek utanç vericiydi biliyorum ama izlemekten de kendimi alıkoyamıyordum. O sırada kadın eğilerek Tuğrulun boynunu öpüyordu. Tuğrul ise kıpırdamıyordu.
Kadın tek başına sevişiyor gibiydi.
Elini gömleğin düğmelerine attı, bir iki çözmeye başladı öperek. Tuğrul aniden kadının elini tuttu. Başını kaldırdığı sırada beni gördü. Hemen duvara doğru yönelerek saklandım. Ve yavaşça uzattım başımı tekrar. Beni görmüştü, kahretsin ne çok utanmıştım.

O ise hiç kendini bozmadı. Kadının saçlarından tutup kendine doğru sertçe çekti. Başladı dudaklarını öpmeye. Kıskançlıktan geberirken bakmaktan da alıkoyamıyordum kendimi. Kadını benim gözlerimin içine bakarak öpüyordu. 
Kadın tıpkı bir yılan gibi  şehvetle kıvranıyordu kollarında. 

Gözlerini benden bir saniye olsun ayırmadan sevişiyordu kadınla.
Daha fazla dayanamazdım buna.

Nefes nefese kalmıştım. Hemen koşarak odama çıktım. Arzuluyorum onu hem de çok o kadının yerinde ben olmalıydım. Tüm gece onu hayal edip durdum. Eskiden kendi kendimi tatmin edecek kadar bile bir heyecanım yokken, şimdi onun için kıvranıp duruyorum. Sürekli olarak beni ilk öpüşünü düşünüp duruyorum. Gözlerimin içine bakarak, o kadınla sevişmesi çılgına çevirmişti beni.
Buna daha ne kadar dayanabileceğimi bilmiyorum.

Sabah erkenden uyandım. Aşağıya inip güneşin doğuşunu izledim.
Arka bahçeye geçip doğanın eşsiz güzelliğini izledim. Çiçekleri bir bir koklayarak ay çiçeklerinin içinde oturdum bir süre.

O sırada arkamda biri olduğu hissine kapıldım. Arkamı döndüğüm anda, siyah pelerinli bir kadını fark ettim. Bana mı bakıyor?
Hemen ayağı kalkıp kadına doğru yöneldim. Kadın hızla yürümeye başladı.
Takip ettiğimi fark edince dahada hızlandı. Arkasından koşarak seslendim.

"Dur! Dur! Kimsin sen?"

Kadın aniden durdu. Arkasını yavaşça döndü fakat yüzü seçilmiyordu. Siyah pelerini yüzünü kapatmıştı.
Yine seslendim.

"Kimsiniz?"
Kadın sağ kolunu kaldırıp parmağıyla şatonun tepesindeki küçük pencereyi gösterdi. Başımı kaldırıp baktığım sırada pencerede bir kadın gördüm.
Öylece bana bakıyordu. Seçemiyordum ama bir kadın olduğu anlaşılıyordu.
Merak edip kadının kim olduğunu sormak istediğim anda kadın aniden yok olmuştu. Olduğum yerden gözlerimle etrafa bakarak kadını aradım. Ve çıplak omuzuma dokunan elle çığlık attım.

"Şş sakin ol. Yok bir şey Esin benim Mete."
"Demin burada bir kadın vardı."
"Esin burada birçok kadın var. Çalışanlardan biridir."
"Öyle değil başka."
"Sakin ol lütfen. İnan kimse yok sinirlerin bozulmuş olmalı."
O kadar gergin ve de endişeliydim ki artık dayanamıyordum.
"Tuğrul nerede"
"Çalışma odasındaydı"

Koşarak Tuğrul'un odasına gittim. Mete ise peşimden. Kapıyı çalmadan içeri girdim. Tuğrul pencerenin önünde kahvesini içiyordu.
"Gitmek istiyorum. Hemen!" Gayet sakindi, bu hali beni daha da çıldırtıyordu.
Bana bakıp:
"Peki. Mete istediğin zaman seni götürecek"

Bu kadar mı yani? Karşı çıkmayacak mı? Öylece gitmeme izin mi verecek?

Ağlayarak çıktım odadan. Mete yanıma gelerek beni teskin etmeye çalıştı.
Gözyaşlarımı parmaklarıyla silerek: "Ne zaman istersen seni götürürüm. Ağlama lütfen."
Hızla boynuna sarıldım. Çünkü birine ihtiyacım vardı. Şaşırmıştı.
Belime sarıldı. Ürkek elini saçlarıma değdirip okşamaya başladı. Birden beni hafifçe itti. Ne olduğunu anlamamıştım. Başımı çevirdiğimde Tuğrul'un öfke dolu bakışlarla bize baktığını gördüm. Mete bembeyaz kesilmişti.
"İzninle" deyip hızla uzaklaştı benden. Tuğrul küçük adımlarla bana yaklaşıp,

"Üç gün sonra büyük davet var, ondan sonra gideriz. Söz
seni ben götüreceğim."

Garip bir bakışı vardı bana. Bilmiyorum ama gözlerinin derinliklerinde beni seviyor gibiydi.

Aslında derdim gitmek değildi.
Onun yanında olmak muhteşem bir duyguydu. Hazmedemediğim ise etrafında ki kadınlar... Buna tahammül edemiyor acı çekiyordum.
Bana neden dokunmuyor her kadına dokunan adam.

Ertesi gün odama birçok kıyafet geldi. Hepsi birbirinden güzel ve şık tualetlerdi. Renk renk, kısa, uzun, dekolteli her çeşit giysi mevcuttu. Hangisini giyeceğime karar vermeliymişim. Bunların hiçbirini giymek istemiyordum.

Dışarı çıktım. Beş yüzmetre uzaklıktaki büyük ağacın altına oturup, iki elimle dizlerimi kendimedoğru çektim ve yüzümü masmavi göğe doğru kaldırdım.
Ilık rüzgâr yüzümü okşuyordu.
Bir şarkının melodisini mırıldanıyordum içimden.

MÜZİK:Araf
Burak malçok.

"Ne kadar güzel bir şarkı bu. Daha önce hiç duymadım"

Evet gelen Mete idi.
Yaklaşıp yanıma oturdu.

"Bilmem, yıllardır bilirim bu melodiyi. Nereden duydum bilmiyorum?"

Oda benim gibi sardı dizlerini çekti kendine.
Bir süre hiç konuşmadık. Sadece göğü izledik. Gözlerimizi kapatıp rüzgârın şarkısını dinleyerek.
Tabi Mete beni izlemeyi tercih ediyordu.
Gözlerim kapalı olduğu halde bana baktığını biliyorum.
Bir süre sonra sessizliği bozup, "biliyor musun Mete? Ben hastayım"

Dizlerini çözerek aniden endişeli gözleriyle baktı yüzüme.

"Neyin var!"

"Neyim mi var? Bunu bende soruyorum kendime. Cevapları yok...
Hastalık kafamın içinde. Kurtçuklar beynimin içini kemirip duruyor. Gerçek ile hayal arasında kayboluyorum. Zaman ve mekân algımı kaybediyorum.
Bazen etim, kemiğim acıyor, etim liğme liğme koparcasına.
Dipsiz derin bir kuyudaymışım gibi mesela...
Bir günah var içimde bir yerlerde, telafisi olmayan bir günah.
Korkunç acıların yaşanmışlığı, hatta daha da fazlasını, çok daha fazlasını yaşayacağım korkusu var mesela...
Bilmediğim bir günahın ağırlığı var bedenimde mesela...
İzlerini taşıdığım anılarım var, görmüyorum ama biliyorum.
Bedelini ödemem gereken bir günah var mesela...
İçimde yanan bir var.
Her gün daha da fazla körüklenen, alev alev yanan dumanı simsiyah. Görmüyorum ama tütüyor üstümde.
Çıkan dumanın İs kokusunu duyuyorum mesela...
Yakında öleceğimi biliyorum. Ömrümün çok kısa olduğunu, genç yaşta yitip gideceğimi biliyorum mesela...
Çok korkuyorum Mete çok..."

Gözleri doldu. "Saçmalama böyle bir şey olmayacak gayet genç ve sağlıklısın."

"Değilim Mete. Ben şizofrenim ve hızla ilerliyor gerçekler yok oluyor. Biliyorum sonumun iyi olmayacağını, hissediyorum."
Şizofren oluşum onu derinden sarsmasına rağmen beni teselli ediyor, sanki grip olmuşum gibi yaklaşıyordu konuya.
Ayağı kalkıp elini uzattı.
"Kalk hadi!"

"Nereye? "

"Şehre gidip sana bir şeyler alalım. Hamburger yiyelim gezip eğlenelim."

Elinden tutup kalktım. Üstümü silkeleyip, "hadi gidelim."

Arabaya atlayıp doğruca şehre indik.
Önce gidip kocaman bir hamburger yedik. Sonrasında beni güzellik merkezine götürdü.
Çalışanına, "Bu muhteşem güzel bayanı daha da güzelleştirin." Diye gülümsedi bana.
"Değişiklik iyidir sonrasında moda evine gider, sana şahane kıyafetler bakarız."

Saçlarımın kırıklarını alıp bakımlayıp güzelce şekle soktular. İstemesem de kaşlarımı biraz daha incelttiler. Yüzüme işlemler ve maskeler yapıldıktan sonra, ilk defa bu denli güzel bir makyaj yapılmıştı. Saatlerce uğraştılar benimle. Ellerime ayaklarıma bile çeşitli bakımlar yapıldı.

Evet muhteşem görünüyordum. Kendimi hiç bu kadar farklı görmemiştim. Çok hoşuma gitmişti bu görüntü. Yüzüm ışıl ışıl parlıyordu. Mete'nin yanına gittiğim an da ağzı açık kalmıştı.
Uzun bir ıslık çalarak:

"Esin bu sen olamazsın? İnanılmazsın farkında mısın? Çok ama çok güzelsin."

Evet cidden öyleydim. Kendime bakıp bakıp duruyordum aynadan.

Mete, "hadi şimdi doğruca moda evine. Senin isteyip beğeneceğin bir elbise alalım parti için. Gecenin en güzel kadını sen olacaksın." Deyip sıradaki sürprizini söyledi.

Yarım saatlik bir yoldan sonra, iki katlı kırmızı tuğlalı bir binanın önünde durduk. Çok şık bir yerdi burası. Mete önceden geleceğimizi haber vermişti.
Hemen bizi karşıladılar. İçeride onlarca hoş ve zengin bayanlar da kıyafet için bekleşiyordular.
Beni de bir yere oturttuktan sonra, birbirinden güzel ve şık kıyafetleri sunmaya başladılar. Ama hayır hiçbirini beğenmiyor bizzat kalkıp gece de giyeceğim kıyafeti kendim seçmek istedim. O kadar çok giysi vardı ki aralarında kayboluyordum. Renk renk, model model giysilere sürekli bakınıyordum. Yanımda bana refakat eden iki çalışan beğendiğim kıyafetleri bir yere ayırıyordu.

Derken içeriden yüksek sesler gelmeye başladı. Kızlardan birine dönüp, "neler oluyor" diye sordum.
Kız, "Bayan Papari'nin geldiğini" söyledi heyecan içinde.

"Kim bu Bayan Papari?"
Dünyaca ünlü Fransız asıllı bir medyummuş. Herkes onu tanıyor saygı duyuyormuş. Hatta politikacılara olan yakınlığıyla da bilinirmiş. Buraya da kendi için özel tasarım elbisesini almak için gelmiş.
Meğerse o da partiye davetliymiş.
Onu çok merak etmiştim. Yanına giderken uzaktan etrafı kadınlarla çevrili olduğunu gördüm.
Kısa boylu, tombul, tatlı bir kadındı. Üstünde pembe şapkası ve boynunda yeşil bir fular vardı. Aşırı makyajı ve de garip bol kıyafetiyle farklı biri olduğu apaçık ortadaydı.
Yanına yaklaşıp Mete den beni tanıştırmasını istedim. Çünkü Mete onu şahsen tanıyormuş.
elimden tutup yanına götürdü.

***

Müzik : guardians at the gate

Kadın tatlı gülüşüyle uzattı kıza ellerini, tüm sempatik tavrıyla gülümsüyordu.
Kaşlarını kaldırıp Fransızca bir şeyler söyledi.
Anlamıyordu kız.
Gözlerini yumup, kızın pürüzsüz narin yüzünde ellerini gezindirdi.
Ruhunun derinliklerine bakıyordu masum güzelin. Kız tıpkı ürkek bir kuş misali titriyordu.
Elini tutmaya devam etti. Tuttukça yüzündeki gülümseme kayboluyor yavaşça yerini acı ve korku alıyordu.
Garip bir hale büründü kadın.
Susuverdi aniden.
Gözlerini kıza odakladı, ürpermeye başladı.
Ve kadın konuşmaya devam etti kendi dilin de.

Derken kız aniden Fransızca konuşmaya başladı.
Öylesine iyi konuşuyordu ki, doğuştan bir Fransız kadar akıcı ve kusursuzdu.
Mete şaşkındı. Daha demin tek kelime Fransızca bilmeyen kız şimdi nasıl olurda akıcı bir dille konuşabiliyordu?

Kadın aniden çekti elini, geri adımlar attı.
Dehşet dolu bakışlarla bakıyordu kıza.
Ve devam etti kadın. Her kelimesi kızda tuhaf haller oluşturuyordu. Ne söylemişti de kız buzdan bir dağa dönüşmüştü.
Gözlerindeki ifade herkesi ürpertiyordu. Alev topu vardı adeta gözlerinde.

Sadece ikisi arasında geçen garip bir diyalog, kimse anlamıyordu.

Kız insanları süzüp başını yavaşça Mete'ye çevirdi.

"Hadi Mete gidelim."

Ne olmuştu da kız bu kadar soğumuş, yüzü düşmüştü?

Bayan Papari korkudan öylece kaldı. Kalbi hızla atarken göğsünü tutuyordu.
Elleri titriyor içindeki korku hızla filizlenip tüm bedenini sarmaya başlıyordu.
Aniden sendeleyerek geri çekildi. İnsanların şaşkın bakışları içinde.

"Hayır! Hayır!" Diye mırıldandı.

Kız yürürken, Bayan Papari arkasından aniden seslendi bağırarak.

"Kimsin sen!? Kim!? Seni daha öncede gördüm rüyalarımda."

Kız durdu olduğu yerde. Kadın kaskatı duran kıza doğru yürüyüp, yüzünü çevirdi kendisine doğru.

Kadını derin bir korku sardı. Dikti gözlerini, kızın turkuaz gözlerinin içindeki derin karanlığa...
Yavaşça kızın kulağına yaklaşarak:

"Peşindeler! Geliyorlar! Yakında korkunç acılar var, büyük acılar. Aman tanrım!! Alacaklar seni. Emanetlerini almaya geliyorlar. Kurtuluşun yok biliyorsun değil mi?"

Kız öylece dinledi sakince. Zerre kadar endişe taşımadan.
Ürkek tavrının yerini boş bakışlar aldı. Tehditkâr bir anlam vardı yüzünde.
Soğuk tıpkı bir buz parçası gibiydi. Gözlerinde ve dudaklarında alaycı ifadesiyle...

Kadın, "yakında, çok yakında kan kokacak her yer. Tepeden tırnağa lanet her yerini saracak. Kaçacak yerin yok. Ölüm var sende. Ölümün kokusu var!
İblisin uşakları seni almaya geliyorlar! Gözlerin, o güzel gözlerini yuvalarından söküp alacaklar senden. Çok acı çekeceksin! İzliyorlar seni her yerde! Aman Tanrım!!!"

Kız yanağının tekiyle gülmeye başladı.

Gözlerini kısıp kendinden emin bir halde eğildi kadının kulağına. Fısıldadı tehditvari sesiyle:

"O gün geldiğinde, bekliyor olacağım onları.
Henüz beni tanımıyorlar!"

Ve yere kapaklandı kadın ruhu çekilircesine.
Yine seslendi kıza tüm gücünü toplayarak.

"Sen o sun! Aman Tanrım!!! TANRILARIN KIZI!!!"

Kız döndü arkasını, baktı donuk bakışıyla yerde yatan kadına.
Turkuaz gözleri büyüdükçe büyüdü. Gözlerinin ardındaki derin karanlık, tıpkı mecuz bir hastalık gibi sardı tüm bedenini.
Şeytani bir ifadeyle gülmeye başladı Ve yürüyüp gözden kayboldu...

E..... S

Seguir leyendo

También te gustarán

ELIYS (+18) Por Duru

Misterio / Suspenso

161K 9.6K 54
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...
54K 1.5K 5
Hayatın memnun etmediği iki insan... İkisi de birbirine yabancı... Bir o kadar da aynı... Aşk olmadan yanar mı ten? Hayatlarını değiştirecek bu tut...
2.8K 90 5
İzlemenizi tavsiye ettiğim bir hint dizisi
698K 22.1K 23
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...