aşk ve diğer hazin şeyler' ta...

By adorekimh

468K 68.2K 19.9K

ülkeden sürgün edilmiş bir yazar kim taehyung ve onun için tez araştırması yaparken peşine takılmış bir ünive... More

counter all your quick remarks passing notes in secrecy
bir çiçeğin esintiyle eğilmesi gibi benimle eğil, hafifçe salla*
bana seslenebileceğin bir ismim bile yok*
bu yüzden yaşa sanki ikinci defa yaşamayacakmış gibi*
zamanın elleri senin yanında değil hiçbir zaman*
kullanabileceğim bir hatıra ver bana*
nazik günahımızdan daha tatlı bir masum yoktur*
larchmont köyü vadinin zambakları gibi kokuyor*
içinden geçtiğin duyguları idare etmek için yollar arıyorum*
senin gibi biri için çok bekledim ama aramızda bu okyanus var*
o günden beri her gün ve her şey bu doğruyu hissetti*
etrafındaki her şey senin aşkınla biraz daha aydınlık*
biliyorum, benim trenim seni eve götürebilir
geriye yığılmış hayallerden oluşan tüm dolapların kaldı*
plağı koyuyor ve şarkımızı duyana kadar bekliyorum*
huzur bulduğunda kıskanırmış işte hayat*
kayan yıldızlara dilek tutmaya devam etmemin tek nedeni*
haydi kalk gidelim bu şehirden, gün doğarken ya da güneş batarken*
dans et benimle güzelliğinin şerefine, ateşli bir keman eşliğinde*
camdan ve demirden yapılma duvarların içinde göremiyor musun öylece gidemedğimi*
ve son zamanlarda, her şey de anlamlı geliyor*
kafamda barındırdığım düşünceleri anlatmak benim için kolay değil*
orada bir yerdesin biliyorum, uzaklarda bir yerde*
ve kimse inanmıyor ama aşk bir pislikten kral yapabilir*
ben sadece kalbimi tutan bir elle ölmek istiyorum*
ve o geçiyor, gökyüzünde bir kuyruklu yıldızın parıltısı kadar nadir*
her şeye sahip olduğumuzu bilmiyorduk ama düşmeden önce kimse seni uyarmaz*
bunun nasıl biteceği önemli çünkü ya bir daha asla sevemezsem?*
birinin içimi görmesine izin verecek kişi olmamıştım hiç*
bu bana sanki bunca zamandır hep körmüşüm gibi hissettiriyor*
Veda etmektense ölmeyi tercih ederim biliyorsun*
Bebeğim, senin gibi melekler benimle cehennemden aşağı uçamazlar*
ve seve seve kırarım onu, seve seve kırarım kalbimi senin için*
seni sevmek için çok küçük olduğumu söylüyorlar*
Sonunda seninle tanıştım bu yüzden nedenini merak etmiyorum*
Bunların hepsi benim kafamın içinde miydi diye sana sormak istiyorum*
bana yakın olmanın fiziksel bir şey olmadığını söylüyorsun, bence de öyle*
ve sen, iyi şeylerin gitmesine izin vermek konusunda oldukça iyisin*
bu sis kalktığında ıslak ayaklarla sana doğru koşacağım*
sana güzel bir iple bağlanmış nergisler getirdim*
sanırım seni en çok baştan aşağı siyah giyindiğinde seviyorum*
son nefesimi verene kadar ellerini başımın üstünde tut*
okuman için rüzgârla sana bir not gönderdim*
bebeğim tüm dünyayı aldım ve ellerine verdim
sıcacık sesini duyduğumda aklımın bulanıklaştığını hissediyorum.
sana, gözlerine aşık olmamın milyon küçük sebebini söyleyeceğim*
seninim dağlar denizlerin üzerine yıkılana kadar*
kapılarını aç çünkü ışığı görmek için can atıyorum*
seni, sahip olduğum her şey ile seveceğim.
senin geçmişin ve geleceğinin arasında kaldım
sen her zaman söyleyemediğim tutkumdun*
tüm hayaller ve ışıklar, sensiz hiçbir anlam ifade etmiyor*
seninle, daha önce hissettiğimden çok daha derin, bebeğim*
benim olan her şey, senin olabilir*
bu yüzden sevgilim, son dansını bana sakla*
senin de aynı şeyi hissettiğini anladığım an, sana aşık olduğum andır.
soğuğu dışarıda tutan tek şey, senin ışığın*

bana dokunduğunda ve usulca öptüğünde, okadar güzel bir şey ki*

5.2K 695 110
By adorekimh

51*

daniel caesar, best part ft. h.e.r

-

"Oscar Wilde, Alfred Douglas'a yazdığı ve onun eline hiç geçmemiş olan mektubunda, annesinin toplumda onun için 'Yaşça büyük erkeğin genç bir erkek üzerindeki etkisi'nden söz ettiğini söyler. Alfred Douglas, etki kelimesinin yanına bile yaklaşamayacak bir karaktere sahipti. Onu etkilemek, imkânsızdı. Bilakis ikili ilişkide etkilenen kişinin Oscar Wilde olduğu açık bir şekilde görülür. Herkes Alfred Douglas kadar keskin, etkisiz bir karaktere sahip olabilir mi?"

Bay Moon'un konuşması Jeongguk'un içindeki bir alevi körüklemekten başka bir işe yaramıyordu. Gözleri ne kadar kalabalık sınıf üzerinde geziniyor gibi dursa da, sözlerin hedefinin kendisi olduğu açıktı. Kim Taehyung'u Oscar Wilde'a benzetiyordu, sevgilisi bu benzetme karşısında gurur duyardı, kendisi de Alfred Douglas'tı fakat onun 'etkin karakterine' sahip değildi. Bir öğrenci elini kaldırarak söz istedi.

"Alfred Douglas sadece kendini düşünen, Oscar Wilde'ın da dile getirdiği gibi ruhtan, yürekten, sevgiden yoksun biriydi. Onun etki altına girmemesi, onun bir karaktere sahip olduğunu göstermez. Oscar Wilde güvenli bir ilişki içinde olmadığının farkındaydı. Kaçmak istedi ama Douglas ailesi izin vermedi. Bir aşkı, onların zehir dolu ilişkisine indirgeyemez ve Alfred Douglas'ı kelimelerden ve hislerden etkilenmediği için kahraman ilan edemeyiz."

Jeongguk gözlerini arka çaprazındaki sırada oturmakta olan bedene çevirdi, kendinden bir dönem küçük olduğunu tahmin ettiği bir kızdı. Yanakları sinirden kızarık, gözleri alev saçıyordu Bay Moon'a bakarken. "Ben Alfred Douglas'ı bir kahraman ilan etmiyorum." dedi Bay Moon, gözleri yeniden sınıfın üzerinde gezindi. "Ben bu etkinin insan üzerinde bırakacaklarından bahsediyorum. Alfred Douglas'ın annesinin düşüncelerini tartışmak istiyorum." Jeongguk onun sözlerine odaklanmaya çabaladı. "Bay Moon." dedi elini kaldırarak, öğretim görevlisi bedenini ahşap kürsüye yaslarken ona söz verdi. "Siz bu hikayede hangi karakter olurdunuz?" diye sordu, Bay Moon ona dikkatini vererek anlamaya çabaladığını söyledi.

Bay Moon'un davranışlarında, sözlerinde bir tuhaflık olduğunu en başından fark etmesi gerektiğini hissediyordu. Kim Taehyung hakkında ilk konuşurken duyduğu heyecan basit değildi, edebiyat okumuş olan birinin yazılarını ne derece görüp değerlendirmiş ve onun yazılarına heyecan duymuş olabilirdi? Onun sınırına giremeyeceğini söylerken net olmuştu çünkü biliyordu, Bay Moon o sınırı geçmek için çok çabalamıştı. "Etki hakkında konuşmak nedir? Saf sevgi duymak ve karşı taraf için iyilikler istemek, onun için her şeyi yapmak etki altına almak mı oluyor? Alfred Douglas etkilenmezdi, karakter yapısında saf sevgi hakkında hiçbir şey yoktu. Oscar Wilde onu sevdi ve benimsedi, onu etkilemiş olsaydı eğer kendini bir hapishanede bulmazdı." Bay Moon onun düşüncelerinin tartışılabilir olduğunu, ona katılan olup olmadığını sordu sınıfa.

"Birini etkilememiş, onun sınırına girememiş olanlar, başarabilmiş olanlara yoğun bir öfke duyarlar. Onu ele geçirmek, o etkiden kurtarmak istediğini söylerler tıpkı Alfred Douglas'ın annesinin yaptığı gibi... Siz hikayenin Alfred Douglas'ın annesisiniz, o etkiyi yaratamadığınız için öfke dolusunuz. On iki sene önce yapamadıklarınızın öfkesini yüreğinizde taşımaya devam ediyorsunuz."

Öğretim görevlisinin şaşkın bakışları altında ayaklandı, kendini iyi hissetmediğini ve derse devam edemeyeceğini dile getirdi. Bay Moon tek kelime etmeden onun sınıftan çıkmasına izin verdi. Çantasının ön gözünde olan telefonunu eline aldı, Park Jimin'in kendisini aramış olduğunu gördü. Uzun koridor boyunca yürürken onu geri aradı. "Hyung, dersteydim, aramanı görmemişim." dedi, "Önemli değil, derslerin bitti mi? Müsait misin?" diye sordu ona, Jeongguk başka dersi olmadığını ve müsait olduğunu söyledi. Park Jimin onu evine davet ederken tereddüt etmiş olsa da kabul etti, adres telefonunun ekranına yansırken telefonu kapattılar.

Kim Taehyung'un herkesi etkisi altına alacak biri olduğunu biliyordu. Onu ilk gördüğü, konuştuğu andan beri hisleri büyüyor, asla durmuyordu. Zihni onunla kaplanmış, dolmuştu. Kim Taehyung'un genç bir asistanın zihninde asılı kalmasının sebebini hiç düşünmemişti. Yüzlerce öğrenci arasında sessiz kalan, derslerle ilgisi olmayan birinin akıllara kazınması üniversite gibi bir ortamda mümkünü az olan bir durumdu. Kim Taehyung, o adamın zihnine kazınmıştı çünkü Bay Moon, ona hisler besliyordu. Ona dair arkadaşlarını bile hatırlayacak düzeyde ilgisinin olmasının tek nedeni buydu. Onu Alfred Douglas'a benzetmesinin nedeni, Kim Taehyung'un yaşı büyük olan olarak etkisi altına aldığına inanmasaydı. Jeon Jeongguk'u ondan uzak tutmak istiyor olmasındaki nedeni merak ediyordu.

Kim Taehyung'un ailesinin evine uzak olmayan sitedeki güvenliğe ismini verirken dünyanın ne kadar küçük olduğunu düşündü. Park Jimin her zaman onun yakınlarında bir yerde duruyordu. İkinci blokta, yedinci katta oturuyordu. Apartman yeni boya kokusuna sahipti. Asansör dardı ve bir an ona binmek istemediğini düşündü. Yedi katı merdivenle çıkabilecek gücü hissetmiyordi bacaklarında. Asansörün kapısı kapanırken derin bir nefes aldı, Kim Taehyung'un birkaç gece önce uyuması için attığı ses kaydını açtı ve onun sesine, kendisini sevişine odaklandı. Bir insan, nasıl olur da bir insanın ruhunu böylesine iyileştirebilirdi? Kurak toprakları, çiçek bahçelerine çeviriyordu.

Park Jimin üzerinde siyah dar bir pantolon ve pembe renkli örgü bir kazak ile kapıda karşıladı onu. Siyah saçları birbirine girmişti. "Selam, Jeongguk. Gelsene." Kapıdan geri çekilerek onun içeri girmesi için alan tanıdı. Postallarının bağlarını çözdü. Kabanını üzerinden çıkardı. Kitapların ağırlık yaptığı çantasını kenara koydu. Park Jimin küçük portmantodan bir çift terlik alarak önüne bıraktı. "Aç mısın?" diye sordu Jeongguk'a, küçük koridorun açıldığı üç kapıdan en sağda kalana yönlendirdi onu. "Bilmiyorum, biraz tuhaf hissediyorum. Aç olup olmadığımdan emin değilim." dedi Jeongguk, fark ettiği gerçek onu neden bu kadar sarsmıştı, anlam veremiyordu.

"Erkek arkadaşım harika yemek yapar, bizim için bir şeyler hazırladı."

Küçük salonda pencere kenarına yerleştirilmiş dört kişilik kare masanın üzeri yiyeceklerle doluydu. Telefon konuşmasının üzerinden bir saat bile geçmemişti. "Teşekkür ederim, hyung. Lezzetli görünüyorlar." Ellerini yıkamak için izin istedi, iki kişinin yaşadığı bu küçük ev sıcacık hissettiriyordu. Banyodaki lavabonun üzerinde iki diş fırçası bir yuvarlak kutunun içindeydi. İki havlu asılıydı. İki bornoz hemen kapının arkasındaki kancaya takılmıştı. Kim Taehyung ile aynı evin içinde yaşıyor olsalar benzer bir ev düzenleri olacağı mutlu etti onu. Ellerini havluya sildi ve salona döndü. Park Jimin ikisi için porselen fincanlara çay doldurmuş, onu bekliyordu.

Onun karşısında kalan sandalyeye oturdu, porselen fincanı eline aldı. Sıcak çay iyi gelmişti bir an. "Neden tuhaf hissediyordun?" diye sordu Park Jimin, onun tabağına yemekler koymakla uğraşıyordu. Onun güzelliği baş döndürücüydü. "Bay Moon, üniversite zamanı Kim Taehyung'tan mı hoşlanıyordu?" diye sordu Jeongguk, düşüncelerinin doğru olup olmadığını teyit etmek istiyordu. "Ah, bunu öğrendin demek..." dedi Park Jimin, ağzına patates attı ve arkasına yaslandı. "O adam, takıntılıydı. Bilmiyorum, onun sevgisini kazanmak için ne kadar çabalasa, Taehyung o kadar uzaklaştı ondan. Kaçtı. Sevgisine karşılık vermedi." Onu dinlemek Jeongguk'un kalbinde bir açının peydah olmasına neden oluyordu. Birinin onu sevmesi değildi bu duruma tepkisinin yüksekliği. Bay Moon tüm sınıfı arkasına alarak onun etkilendiğini yüzüne haykırmak istemişti.

"Sevgilim, ben çıkıyorum."

Jeongguk salonun girişinde duyduğu ses ile bakışlarını çevirdiğinde gördü onu. Siyah bir pantolon üzerine siyah, basit, v yaka bir tişört giymişti. Ucunu seçemediği bir zincir göğsüne doğru iniyordu. Uzun saçlarının bir kısmını kulaklarının arkasına atmıştı. Min Yoongi, güzeldi. Kim Taehyung'un onu ilk gördüğü anda kapılmasının nedenini anlıyordu. Min Yoongi, herkesin yüreğinde bir yere dokunurdu. "Merhaba, Jeongguk değil mi?" diye sordu ona bakarak, Jeongguk zor da olsa yanıtladı onu. "Tanışamadığımız için üzgünüm, gitmeliyim. Akşam burada olursan, konuşuruz." dedi Min Yoongi, bir şeyler söyledi fakat neler söylediğinden emin değildi. Muhtemelen onu onaylamıştı. Portmantodan bir mont aldı, üzerine geçirdi ve kapıdan çıkıp gitti. Jeongguk nasıl hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Onunla yüz yüze gelebileceği gerçeği aklının ucundan geçmemişti Park Jimin'in teklifini kabul ederken.

Min Yoongi'yi eski kral kıyafetleri içinde bir tahtta otururken hayal etmeye çabaladı. Aklına kazınan Prens Sejong karakterinden uzak duruyordu. Sakin bir yapısı var gibiydi. Yüz hatları güzeldi. Keskin çizgilerini, yumuşak hatlar tamamlıyordu. Jeon Jeongguk onun yüzünü aklına kazımak istiyordu. "İyi misin?" Park Jimin onun eline dokunuyor, kendine getirmeye çabalıyordu. "İyiyim hyung, onunla tanışmayı beklemiyordum." dedi Jeongguk, fincanı eline aldı ve birkaç yudum içti. "Sen gelmeden gidecekti ama işi evde uzadı, karşılaşmanın seni bu kadar etkileyeceğini düşünmedim." dedi Park Jimin, o da bu kadar etki edeceğini beklemiyordu. Kim Taehyung üniversite yaşamı bugun her yönüyle onun çevresini sarmış durumdaydı. Karmaşıktı. Hisleri birbirini kovalıyor, daldan dala atlıyorlardı. Kahvaltı sessiz bir şekilde devam ediyordu, Park Jimin onun için yeni bir bardağa çay doldurdu.

Kahvaltı sona erdiğinde Park Jimin onun toplamaya yardım etmesine izin vermedi. Onu koltuklardan birine oturttu ve eline bir fotoğraf albümü sıkıştırdı. "Üniversite anılarımızın hepsi orada saklı." demişti, Jeongguk ilk sayfayı açtı. Park Jimin'in birkaç mezuniyet fotoğrafı vardı tek başına. İkinci sayfada aynı mezuniyet fotoğrafları bu kez Min Yoongi ile devam ediyordu, ikisi de genç ve mutlu görünüyordu. En alt köşeye fotoğrafları Kim Taehyung'un çektiğine dair bir not düşülmüştü.

Üçüncü sayfada Kim Taehyung'un bir mezuniyet fotoğrafı vardı. Gülümsüyor olsa da donuk, onun bildiği sıcak gülümsemeden uzaktı. Rahatlamış bir ifade vardı yüzünde. Alt köşelerde ailesiyle bir fotoğrafı vardı. Kangtae üç yaşlarında olmalıydı, Eunji daha büyük görünüyordu. Kim Taehyung'u ortalarına almışlar, küçükler öne geçmişti. Babasına olan benzerliği bu fotoğrafta çok netti. Lacivert cübbenin içinde bu kez samimi bir gülümsemeyle bakıyordu kameraya. Jeongguk o fotoğrafın üzerinde parmaklarını gezdirmeden edemedi, onu özlemişti, çok fazla.

Mezuniyetten geriye giden fotoğraflarda Kim Taehyung'un neşesi yerine geliyordu. Park Jimin'in fotoğrafları neden ters olarak koyduğunu anlamıştı. Her sayfada arkadaşının mutluluğu büyüyordu. Bir sayfada Min Yoongi ve Kim Taehyung'un yan yana fotoğrafı vardı. İki kişilik bir koltukta oturuyorlardı, dirsekleri birbirine değiyordu. İkisinin de üzerinde benzer ekose desenli gömlek vardı. Min Yoongi tüm mutluluğuyla gülümsüyordu kaneraya, Kim Taehyung ise sade, içten olmadığı açık bir gülümsemeye sahipti.

"Gençliği çok yakışıklı, değil mi?"

Park Jimin işini bitirmiş, hemen yanına oturmuştu. "O her zaman yakışıklı olacak kişilerden olmalı." dedi Jeongguk, kendi telefonunu çıkardı ve onun yakın zamanlarda çekmiş olduğu birkaç fotoğrafını gösterdi ona. Park Jimin'in dolan gözlerini durdurmanın bir yolu olmasını dilerdi Jeongguk. "Benimle görüşmeyeceğini biliyorum, o kendine yeni bir hayat kurdu ve ben oradaki en yakını değilim. Jeongguk, benim için ona iyi bakar mısın?" Bazı kelimeler sessiz sözlerin yerine geçerdi, Jeongguk için tek kelime etmesine gerek yoktu. O, her zaman iyi bakacaktı sevdiği adama. Onu sevecek, yanında olacaktı. O gülümsemelerini yine görecekti. Ona ait, sadece içten olan gülümsemeler. Ona olan hisleri arasında debelenen çocuk değildi, o, Kim Taehyung'a aşık olduğu her an büyümüştü.

Telefonu sehpanın üzerinde çalmaya başladı, ekrana baktığında Kim Taehyung'un arıyor olduğunu gördü. "Hyung..." diyerek açtı telefonu, "Sevgilim demen konusunda anlaştık sanıyordum, yıldız çiçeği. Ne yapıyorsun?" diye sordu Kim Taehyung. Park Jimin rahat konuşabilmesi için kahve yapacağını söyleyerek ayrıldı salondan. "Üniversite anılarına bakıyorum." dedi Jeongguk, ona yalan söylemek istemiyordu. Kim Taehyung şaşkın bir şekilde "Neredesin sen?" diye sordu. "Park Jimin'in evindeyim. O benim için kahve yaparken fotoğraf albümüne bakıyorum." Onun kızmasından endişe etti bir an, onunla görüşüyor olmasının Kim Taehyung'a nasıl hissettireceğini bilmiyordu. "Ben de seninle vakit geçiririz diye düşünüyordum, sana çirkin hallerim ile iyi eğlenceler." dedi Kim Taehyung, onun işi sakaya vurması içini rahatladı.

"Hâlâ buluşabiliriz, senin için her zaman vaktim olduğunu biliyorsun."

Akşam için sözleştikten sonra kapattılar telefonu, Park Jimin iki kahve fincanıyle geri geldi salona. "Taehyung hâlâ kahve sevmiyor mu?" diye sordu, onun hiç değişmediğini bilmenin mutlu ettiğini söyledi. "Onun her halini bilmek isterdim ama çocukluğumdan tanıyor olsaydım, tuhaf olurdu." dedi Jeongguk, kahve bardağını aldı sehpanın üzerinden. "Bay Moon bugün sınıfın ortasında benim Kim Taehyung'un manipülesinde olduğumu ima etti. Onun beni etkisi altına aldığını, genç olduğum için ona kandığımı Oscar Wilde ve Alfred Douglas üzerinden anlatmaya, kendince beni uyarmaya çabaladı." Jeongguk bugün üzerine atılan bu saçma düşünceleri birine anlatmazsa delireceğini hissediyordu. İnsanlar nasıl oluyordu da kendilerinde hak görüyordu başka insanların hayatına karışmayı.

Park Jimin tüm bedenini ona döndürdü,kot pantolon giyiyor olmasına rağmen rahat bir şekilde bağdaş kurdu. "Taehyung onu kendinden uzak tutmanın en iyi yolu olarak yaşı bahane etmişti. Kendisinden büyük biri ile ilişki yaşamak istemediğini söyledi ona. Küçük olduğunu, yaşı büyük birinin onun üzerinde iyi bir yaklaşımda bulunmayacağını dile getirdi hep. Gerçek düşünceleri değildi. Aksine, yetişkin birinin o aşkın coşkunluğuna kapılmadan daha özenli seveceğini düşünüyordu ama Bay Moon'a hiçbir his beslemiyordu yüreğinde." dedi Park Jimin, onun sözleri iyi hissettirdi. Arkasına yaslandı ve kahvesini içerken salonda gezdirdi gözlerini. Kendi evlerini düşündü, onunla yaşayacağı, onlara ait olan bir yerin mutluluğunu ve huzurunu hiçbir yer veremezdi ona.

"Hyung, her şey için teşekkür ederim. Kötü olduğumu hissettin sanki, beni aradın ve bilmiyorum, seninle konuşmak iyi geldi bana."

Park Jimin ona sarıldı, her zaman yanına gelebileceğini söyledi. "Yoongi hyunga özür dilediğimi söylersin, kalamadım." Bir kez daha sarıldı ona. "Önemli değil, yaşlı insanlar yerine sevgilisiyle olmak istedi derim." dedi Park Jimin, ona gülümsedi. Montunu giyindi, postallarını giydi. "Jeongguk, bir dakika bekle." Park Jimin onu bıraktı kapının önünde, odalardan birine girdi ve kısa bir zaman geçmedi ve elinde tutuyor olduğu bir paketi ona uzattı. "Namjoon hyunga verir misin?" diye sordu ona, paketi alarak çantasına koydu. "Merak etme hyung, ona vereceğim." dedi, el salladı ve kapıdan çıkıp gitti.

Kim Taehyung'un ailesinin evine on dakika uzaklıkta olduğuna inanamıyordu, onun kapının önünde kendisini bekliyor olduğunu bilmek yüreğini ısıtıyordu. Uzun kahverengi kabanının içinde dikilirken yutkunamadı Jeongguk. Çok güzeldi, çok fazla. Ona sarılmak için kollarını uzattı, Kim Taehyung da ona sarıldı beklediği sıcaklıkla. "Seni görmeyeli yirmi dört saat bile olmadı ama özlemimden öleceğim sandım, yıldız çiçeği." Kim Taehyung onun saçlarını öptü. "Ben de seni özledim, hyung. Sensiz kalmak beni çok üzüyor." Kim Taehyung güldü, bir kez daha onu öptükten sonra arabaya yönlendirdi.

"Nereye gidiyoruz?"

Kim Taehyung sorunu cevaplamadan önce emniyet kemerini takmasını rica etti ondan. "Annenle konuştuk, aslında farklı planlarım vardı ama bizi kahve içmeye davet edince hayır diyemedim." dedi Kim Taehyung, onun annesiyle konuşuyor olduğunu duymak gülmesine neden oldu. "Ben seninle yalnız kalmak istiyordum ama bu planda güzelmiş." dedi, müzik çalardan bir şeyler seçerek taktı içine. "James Taylor'ı neden bu kadar çok seviyorsun?" diye sordu Kim Taehyung'a, onu araba kullanırken izlemeyi seviyordu. Odaklanmış hali heyecanlandırıyordu onu. "Benim hislerimi anlatıyor sanki, yüreğimden geçenlere onun dizelerinde ve melodilerinde hayat buluyor. Ruhumu dinlendiriyor onu dinlemek." Jeongguk onun direksiyonda olan elini tuttu, dudaklarıne götürerek bileğini öptü. "Ben de ne zaman Justin Bieber dinlesem, aklıma sen geliyorsun." dedi, Kim Taehyung'un arabaya dolan kahkahası, dinlediği en güzel melodiydi onun için.

Evlerinin önündeki boş yere park etti arabayı, beraber indiler. Kim Taehyung onun elini kavradı sıkı bir şekilde. "Justin Bieber hakkında konuşalım, uzun bir konu gibi duruyor." Jeongguk onun sözlerine güldü. Asansöre bindiler. Birkaç saat önce asansör onun ruhunu boğarken hemen yanında olan beden tüm acılarını, sıkıntılarını, hastalıklarını alıyordu. "Bebeğim, iyi misin?" diye sordu Kim Taehyung, iyiydi, onunla iyi olduğu sürece iyi olacaktı. "İyiyim, endişe etme. Seninle olmak bana iyi geliyor." dedi, onun boynunu öptü. Kim Taehyung bu kez uzandı ve onun dudaklarını öptü. "İyi olman için her şeyi yapabileceğimi biliyorsun. Biraz dalgın olduğunun farkındayım, içindekileri anlatmak istersen seni dinlerim." Jeongguk bir kez daha öptü. "Anlatırım ama şimdi bunu düşünmeyelim, olur mu? Ben seninle ve ailemle güzel vakit geçirmek istiyorum." dedi, kollarını onun beline doladı.

Ev kapısının şifresini girdi, ayakkabılarının bağcıklarını sökerken annesi kapıda belirdi. "Hoş geldiniz, kahve ve çay hazırladım. Aç mısınız?" diye sordu, Jeongguk yeni yemişti ve canı hiçbir şey istemiyordu. Kim Taehyung da ailesiyle yeni yemek yediğini söyledi. Babası onları salonun kapısında karşıladı, birbirlerine sarıldılar. "Jeongguk'u sonunda evde görmek ne güzel!" dedi babası, onunla alay ediyor olması gülmesine neden oldu. "Jeongguk ergen zamanlarında evden çıksın diye dua ediyordun, şimdi de eve gelmiyor diye laf ediyorsun." Annesi onu hemen korumaya geçtiğinde sarıldı ona. "Sen olmasan ben ne yapardım!" Jeongguk dramatik bir şekilde konuştu, içeri geçtiler. Annesine kahveleri ve çayları getirmesinde yardım etti.

"Bu akşam biraz Jeongguk konuşsun, sonra yaşlı insanların konuşmalarına ortak olamadığı için kendini kötü hissediyor."

Babasının serzenişi konusunda ne diyeceğini bilemedi bir an, "O akşam için özür dilerim, baba. Kendi hislerimin biraz karmaşıklığında boğuluyordum." diye açıkladı kendini. "Biliyorum, ben sadece seninle uğraşıyorum işte. O akşamın önemi için konuşuyorum. Seni kötü hissettirdik. Bu akşam neşeli konulardan bahsedelim." dedi babası, Jeongguk kahvesini alarak arkasına yaslandı. "Tamam, konuyu kapatabiliriz. Ben size bir şey söylemek istiyorum." dedi Jeongguk, bugün Park Jimin ve Min Yoongi'nin evini gördüğünden beri yüreğinde beliren o histen kurtulamıyordu. "Bir şey mi oldu?" diye sordu Kim Taehyung, ona biraz daha yaklaştırdı bedenini. Hemen yanında duruyor, kokusunu alabilmesini sağlıyordu.

"Kim Taehyung ile aynı evde yaşamaya başlamak istiyorum."

Kahvesini püskürtmekten son anda kurtulan babasına gülmeden edemedi. "Taehyung'un bu istekten haberi var mı?" diye sordu annesi, bir an söylemiş olmasının düşündürmeleri normaldi. "Jeongguk ile yaşamak için bir ev aldım. İçini yavaş bir şekilde yerleştiriyoruz. Bilmiyorum, ben de bir an yaşamak konusunda şaşkın kaldım ama düşünmediğimiz bir konu değil." dedi Kim Taehyung, ona tamamen yanaştı ve başını onun omzuna yasladı. "Kendi kararınız, Jeongguk kendini hazır hissediyor ise bizim için sorun değil. İki yetişkinin kararları, onları ilgilendirir." Babasının sözleri ikisinin de gülümsemesini sağladı. "Bugün bir büyüğümün evine gittim. Sevgilisiyle yaşıyor ve bilmiyorum, iki kişilik ev, sevdiğin insan ile tüm her şeyini paylaşma fikri ele geçirdi beni. Ben de yaşamak istedim aynı duyguları." Kim Taehyung fincanı sehpanın üzerine bıraktı, kollarını dolayarak kendi yanına çekti tamamen. "Sen istersen, yarın tanışırız." dedi Kim Taehyung, konu kendi istekleri olduğunda onun bir dakika bile düşünmemesi hoşuna gidiyordu.

Neşeli konular yeni gündemleri olurken, "Siz aynı eve çıkmadan önce ailenle de tanışalım." dedi annesi, ikinci kahvelerini içiyorlardı. "Olur ama Eunji gelmesin, ailemden ya da benden soğumanızı istemem." dedi Kim Taehyung, kahkahasını durduramadı. "Sevimli bir kız, neden hakkında böyle konuşuyorsunuz?" Annesi ile tanışmış olduğu sabah geldi aklına. Jeongguk'un sevgilisi olduğunu söylemişti şakayla karışık. "Biraz karışık, kendisi tuhaf biri." dedi Jeongguk, huzurlu hissediyordu. Kim Taehyung istediğini yapmıştı, ailesiyle mutlu bir akşam geçirmesini sağladı. Jeongguk onun kollarında kahvesini içerken zamanı bu anda durdurmak istedi. Anne ve babası kahkaha atarken o da sevdiği adamın kolları arasındaydı. Aynı evde yaşamaları konusunda kesin kararlarını vermişlerdi.

"Jeongguk, biraz konuşalım mı?"

Kim Taehyung ile beraber odasına geçerken onun neden birden yalnız konuşmak istediğine anlam veremedi. Odası sıcaktı, annesi o geleceği için havalandırmış, sonrasında ısıtıcıyı açmış olmalıydı. "Anlat bakalım, yıldız çiçeğim. Kim senin yıldızlarının ışığıyla oynadı?" Yatağın ucuna oturan bedenin aralık bacaklarının arasına girdi, dizlerinden birine oturdu. Kim Taehyung kolları beline dolanarak kendine çekti onu. "Bay Moon'un üniversitede sana aşık olmasından bahsetmemiştin." dedi Jeongguk, onun iç geçirdiğini hissetti. "Benim hatırlamak istemediğim zamanlara ait. O adamın hisleri benim yüreğime sızmadı Jeongguk. Gerçek hisler gibi gelmedi, kaçmak istememe neden oldu. Jeongguk, sen benim yüreğime sızdın. Beni sevdin ve sevgin, beni ele geçirdi. Beni anlıyor musun, bilmiyorum. Sen benim yüreğimin ta kendisi oldun." Kim Taehyung'un sözleri gözlerinin dolmasına neden oldu, kollarını onun boynuna doladı ve ezberlediği kollara sığındı.

"Sen de benim yüreğimsin, hyung. Her şeyim oldun."

Kim Taehyung onun boynunu öptü, "Meleğim, yıldızlarını söndürme. Ağla istemedim, seni ne kadar sevdiğimi anlatmak istedim sana. Biliyorum, onunla karşılaşmak yıpratmıştır seni. Belki kendini kıyasladın, korktun. Bilmiyorum. Seni seviyorum ve bu sevgi, hiçbir şey ile kıyaslanamaz." Jeongguk gözlerindeki yaşları sildi. "Kendimi kıyas etmedim ama anladım, bilmiyorum. Onu gören birinin ona neden kapıldığını, onu sevdiğini anladım." Kim Taehyung onun boynu öptü, yanağını okşadı. "Güzel bebeğim, düşünme. Ben seninleyim, tüm sevgim senin. İzlerin hâlâ bedenimde ve onların yok olmasına izin vermeyeceğim. Kötü hissetmenin nedeni Bay Moon'un hislerini mi öğrenmekti?" diye sordu, ona nasıl açıklayacağını bilemedi bir an. Oscar Wilde ve Alfred Douglas benzetmesi zihninin içinde dönüp duruyordu. Onu ele geçirmesinden endişe ediyordu.

Ona Bay Moon'un benzetmelerinden bahsetmek istemiyordu, Kim Taehyung'un sinirlenmesini ya da  bir şeyler yapmasını istemiyordu. Onun sevgisine güveniyordu, bu yeterliydi. "İçeri geçelim, ailen merak etmesin. Ben de seni evimizde severim sonra." Onun omzunu öptü. "Beni sevmeni sabırsızlıkla bekliyorum." dedi, onun yanağını öptü ve beraber kalktılar, salondaki ailesinin yanına döndüler. "Bir kahve daha içmek istiyorum." dedi Jeongguk, annesi midesini bulandıracağını söyledi. "Ama ben kahve istiyorum..." dedi, mızmızlanması Kim Taehyung'u güldürdü. "Anne ve babanın yanında benim sözlerim anlamsız ama ben de mideni bozacağından endişe diyorum, meleğim. Yarın senin için yeni bir tane alacağım." Kim Taehyung'a biraz daha yaslandı, "Söz verdin, yarın alacaksın." dedi dudaklarını büzerek, ona baktığında öpmek istediğini görebiliyordu. Jeon Jeongguk da onu öpmek istiyordu ama ailesinin yanında doğru olmayacağının da farkındaydı.

Jeon Jeongguk bir masalın içinde hissediyordu kendini, prens hemen yanındaydı ve tüm kötülükler sona ermişti. Sonsuza uzanan mutluluk önündeydi, biliyordu, Kim Taehyung yanında olduğu sürece mutluluk onunla olacaktı.

-

merhaba,
nasılsınız?
nasıl gidiyor?
neler yapıyorsunuz?
hayat çok garip.
bilmiyorum,
tuhaflıklar var.

Continue Reading

You'll Also Like

263K 10.2K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
271K 21.8K 15
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
172K 17.7K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
143K 13K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...