huzur bulduğunda kıskanırmış işte hayat*

7.9K 1.2K 415
                                    

14*

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

14*

Sessizlik yakıcıydı, Jeongguk soğuğun hâlâ terk etmediği eski bir evin salonunda ayakta duruyor ve eski eşyalara bakıyordu. Bir kuşun kanat çırpışı bile duyulabiliyor, nefes alışverişlerinin sesi havaya karışıyordu. Soğuktu. Tüm hücrelerine işliyor, onu üşütüyor, düşünme yetisini kaybettiriyordu. Bir ses duydu, kundura bir ayakkabının mermer zemine vurma sesiydi ve başını kapıdan yana çevirmeye gücü bile olmadan salonun ortasında dikilmeye devam ediyordu. Kapı kulaklarını sağır edecek bir gıcırtı sesi ile geriye doğru açılırken ellerini kulaklarına kapatmak istedi, hareket edemiyordu. Adım sesleri yakınına geliyor, kulak zarının patlamasına sebep olacak kadar yüksek çıkıyordu adımlar. Jeongguk yutkunmayı denedi, tam boğazında soluk almasına engel olan bir şey vardı. Yutkunmak, onu tükürmek, soluk almak istiyordu. Bir el ensesine değdi, soğuk ve sertti. Hafif ilerleyerek boğazına ilerlerken büyüdü soluğuna kesen o belirsiz parça ve el ile birlikte boğazını sıktı.

Jeongguk gözlerini karanlık odaya açtığında titremesine engel olamıyordu, soğuk el hâlâ boğazını sıkıyordu sanki ve nefes almak zordu. Bacaklarını yorganın altından çıkardığında tenine değen soğuk ürpermesine sebep oldu. Odanın içindeki arkadaşlarının horultuları, nefes sesleri kendisini rüyanın içine sürüklüyor ve telaşlanmasına sebep oluyordu. Hatırlayabildiği rüyalar gördüğü nadir olurdu, rüya içinde korkmuş olsa bile sadece ürpertisi kalırdı üzerinde ama bu rüya, netti. Sanki hâlâ içinde süzülüyor, hareket edemiyordu. Çalışma masasına yaklaştı, su dolu şişelerden birini alarak kapağını açtı ve kafasına dikti. Bedeni soğuğa alışmış, ürperti yavaş bir şekilde kayboluyordu. Su boğazından rahatlıkla geçerek vücuduna girerken rahatladı, iyi ve sağlıklıydı. Hareket edebiliyordu. Su şişesinin kapağını kapatarak masanın üzerine koyarken Iwao'nun gözlerini dikmiş bir şekilde onu izliyor olduğunu görmek kaşlarını çatmasına sebep oldu. Bu çocuğun ne zaman uyuyor, ne zaman uyanıyor olduğunu anlamak zordu.

"Uykunda sürekli mırıltılar çıkarıyordun, titriyordun. İyi misin?"

Iwao'yu uyandırmış olduğu için özür diledi, kabus gördügünü ve şimdi iyi olduğunu ekledi. Biraz hava almaya ihtiyacı vardı, sandalyenin üzerindeki hırkasını alırken bakışları Kim Taehyung'un kitabına kaydı, günlerdir içindeki kıskançlık ateşi yüzünden kapağına bile dokunmamıştı. Kitabı eline aldı, tüm halsizlik vücudunu bir pençe gibi sarıyordu. Onun kelimelerinin yanındaymış gibi hissettireceğini biliyordu. Taslağın olduğu dosyayı da alarak odanın dışına adımladı, saat sabaha karşı dörde geliyordu. Yaklaşan vizelerine çalışmış birkaç kişi elindeki kitaplar ile odalarına dönüyordu kütüphaneden. Jeongguk'un hava almaya ihtiyacı vardı. Alt katta kalan kütüphanenin aksine terasa çıkmak için üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Telefonuna baktığında hiçbir arama, hiçbir mesaj görmemek gülümsemesine sebep oldu. Jeongguk insanlardan arama ya da mesajlar bekleyen biri değildi, iletişimin yüz yüze yapılması gerektiğine inanıyordu. "Biz seni yanlış zamanda falan mı dünyaya getirdik?" diye sormuştu babası bir kez, Jeongguk teknolojinin içine doğmuş, Z kuşağına yakın bir çocuk olmasına rağmen yetmişli yaşlarında ve teknolojiden uzak gibi duruyordu.

aşk ve diğer hazin şeyler' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin