Geçmişin İzi

Da alsjsiaplzj

7.7K 1.6K 204

Tenine işlenmiş yalnızlığa, hayatına sinen sıkıntılara rağmen tek bir dileği olan genç bir kızdı Arya. Bütün... Altro

1.Bölüm -Kayıp-
3.Bölüm -Kimsin sen?-
4.Bölüm -Hastane-
5.Bölüm -Prenses Ve Gizemli Adam-

2.Bölüm -Kolye-

1.2K 341 39
Da alsjsiaplzj

Bazı kardeşler vardır, kardeş olduğuna inanmakta güçlük çektiğimiz. Birisi esmer,kahverengi gözlü olurken diğeri sarışın,renkli gözlü olabilir. Bu biraz hangi geni aldığıyla ilgili olsa da iki değişik tip çıkarır ortaya. Ya da birisi oldukça uslu bir çocuk olsa bile diğeri yaramazın teki olabilir.

Bizim de Duru'yla en büyük farkımız, kardeş olduğumuza inanılmayacak nokta, şansımızdı.

Şanslı olan kardeş bendim, kendimi hep öyle görmüştüm. Gerek sağlık bakımından gerekse çevre bakımından somut bir ağırlığa sahiptim, Duru'ya nazaran. Sağlıklı bir çocukluk geçirmenin yanında aynı zamanda oldukça kalabalık bir arkadaş çevrem vardı. Tabi bu zenginliğin ve saygın bir ailenin üyesi olmanın getirdiği bir nedenle olmuşta olabilirdi.
Herşey bir yana ailemle aramda bir o kadar mükemmeldi, tıpkı annemle babamın arası gibi.

Sanırım bu hikayenin bahtsız kardeşi de Duru oluyordu. Benim hayatımın yazarı oldukça pozitif birisiyken, Duru'nun yazarı ya kötü bir yazardı ya da üstünde negatif yükler taşıyordu.

Duru'nun lösemi olduğunu uğursuz bir burundan akan sıvıyla ve tenindeki dehşet verici morluklarla öğrenmiştik, bir buçuk yıl önce.

Duru henüz 5 yaşındayken onun vücuduna sızıp sinsice içten içe fethetmeye başlayan adi bir virüsle hayatımıza güçlü bir kasırga vurmuştu. O kasırga sadece Duru'yu değil bizi de yerle bir ederken hepimiz birer harabeden farksızdık. Bir yıldan fazla süre geçmesine rağmen hala kasırganın etkilerini taşıyorduk. Sadece birkaç tahlil sonucu hayatımızın tepe taklak olmasına yetmiş, hatta artmıştı.

Avuçlarımdan alınan tek şey mutluluğum değildi, aynı zamanda hayallerimdi.
En çok ilgiye muhtaç olduğu şu zamanlarda annemin ve babamın sorumsuz davranışları da ayrı bir sıkıntıydı. Sürekli olan kavgalar, birbirlerine ettikleri hakaretler, babamın evden çıkıp günlerce gelmemesi...

Ne kadar Duru'yu bu sorunlardan uzak tutmaya çalışsakta Duru bir çocuktu, aptal değil. Bir şekilde bunların varlığından haberdar oluyordu.

Duru'nun odasına girdiğimde hala uyuduğunu görmem vücuduma şaşkınlığı aşılamıştı. Normalde kapı gıcırtısına bile uyanıyordu, bu kadar bağırışların arasında benim gibi derin bir uykusu olan birinin bile uyuması zordu.

Kalbim asit dökülmüş gibi yanarken bir yandan bunu Duru'ya nasıl açıklayacağımızı düşünüyordum. Babasına olan saf sevgisinin en yakın şahitlerinden biri olarak Duru'nun çok üzüleceğini tahmin etmek zor olmuyordu. Bunu Duru'ya söylediğimde vereceği tepkileri hayal ederken karnımın üzerine güçlü bir tekme yemişim gibi hissettim. Benim hissettiğimin onlarca katı daha berbat hissedecekti.

Duru'nun odasından çıktıktan sonra kendi odama girdim. Günün yorgunluğuyla kendimi yatağa fırlatırken derin bir nefes verdim. Sanki hayatım bir yara almıştı ve o yara kabuk tutmak yerine daha fazla kanıyor, acıyordu. Ne zaman daha kötüsü olamaz desem hep daha kötüsü oluyordu. Darbelere dayanıklı olsamda nereden yiyeceğimi bilmemek beni güçsüz düşürüyordu. Güçsüz ve sersem.
Beynim bugün yaşadıklarımla çalkalanırken radarıma yakalanan adı Kutay olduğunu öğrendiğim çocukla kaşlarımı çattım. Nereden çıkmıştı o? Beni teselli etmeye çalışmıştı. Beni tanıyor muydu, ya da bizi mi dinlemişti?

Düşünceler kafamı işgal ederken yataktan sarkmış olan ayaklarımı yatakta topladım ve rahat bir pozisyonda durdum.
Son söylediğim sözden sonra bütün odunluğumu üstüme giydirip tek kelime etmeden eve gelmiştim.

Pozisyonumu değiştirip sırtüstü uzanırken dizlerimi büktüm. Duru ve ben bir yana annemin de üzüldüğünü bilmek çokta zeka gerektiren bir şey değildi. Babam hayatımızda hiç yer edinmemiş gibi yapmak bizim kadar annem içinde zor olacaktı.

Eve geldiğimde annemi görememek şaşırtmamıştı. Bu durumlarda bende anneme çekmiştim. Temiz bir hava, yalnızlık, sadece kendini dinlemek ruhunun yangınını söndürmek için en iyi yöntemdi bana göre. Merak ediyordum onu ama yalnız kalmak, kimseyle konuşmamak istediğini de biliyordum.

---

Gözlerim yavaşça aralanırken üstümde olan bir peri kızının beni gıdıklamasıyla neye uğradığımı şaşırmıştım. Minik ve yavaş elleri karın bölgemde hareket etmeye başlayınca istemesem de kahkahalar atıyordum. Gıdıklanmaktan ciddi anlamda nefret ediyordum ama Duru yapınca iş eğlenceli bir boyut kazanıyordu.

Gülmekten yorulduğumda "İntikam vakti." deyip Duru'yu gıdıklamaya başladım.

İçten gülüşleriyle karşılık verirken kendini kaybetmiş gibi gülüyor, ellerimden kurtulmaya çalışıyordu. İkimizde gülmekten sersemlediğimizde Duru'yu gıdıklamayı bıraktım ve kendimi yatağa attım. Yatakta yığılmış bir vaziyette dururken Elif teyze kahvaltının hazır olduğuna dair sözler söylüyordu.

 "Hadi küçük cadı kahvaltı yapma vakti."

Yatakta birazdan uyuyacakmış gibi duran minik yaramazı kucaklarken yanağını öptüm ve odadan çıktık. Hala yerinde durmayıp onunla oyun oynamam için beni kışkırtıyordu. Merdivenlerden inerken kucağımdan inip "Arya beni yakalayamaz." diye bağırmasıyla sertçe nefesimi dışarıya verdim. Bu kızın enerjisi hiç tükenmez miydi?

Merdivenlerden hızla inerken bende onunla birlikte hızla iniyordum. Onu yakalamak için değil de düşmesini engellemek için peşinden koşuyordum fakat o bunu yanlış yorumluyordu.
Salonun içine girip sehpanın arkasına sığınınca gözlerimi kısıp ona baktım. Sehpanın etrafını dönüp benden kaçan Duru'yu yakalamaya çalışırken çok fazla yorulmuştum.

Sonunda onu yakaladığımda kucakladım ve kahvaltı masasına oturttum. Oturur oturmaz ağzına bir şeyler atarken bende yerime oturdum ve tabağımı doldurmaya başladım.

İkimizde aç kurtlar gibi büyük bir iştahla kahvaltımızı yaparken Duru muzurluk yapmaya devam ediyordu.

"Annemle babam nerede?"

Duru'nun sorduğu soruyla ağzıma attığı salatalık boğazımı tıkarken öksürdüm. Beynime yalan bulma emri gönderirken yalan torbalarımı karıştırdım. Sonunda en makbul ve yaratıcı (!) olanı buldum.

"Onlar kahvaltılarını başbaşa dışarıda yapacaklarmış." dedim gözümü kırparken.
Duru memnuniyetsiz bir şekilde kahvaltısını yapmaya ederken annemi merak etmeye başlamıştım. Bu kadar zaman ondan haber almamak beni endişeye düşürüyordu.

Duru tabağında kalan son yiyecekleri de ağzına attıktan sonra sandalyeden inip salona doğru yürümeye başladı. Bende masadan kalktıktan sonra salona girmiştim. Geniş ve rahat koltuklarımıza yayılırken Duru bir çizgi film kanalı açarken dizime yattı.

Yüzümü buruşturdum. 

Bu hayatta en nefret ettiğim ve izlemeye tahammül edemediğim şeylerin başında çizgi film vardı. Kaderin cilvesi mi yoksa oyunu mu bilmiyordum ama bana inat yaparmış gibi kardeşim tam bir çizgi film hastasıydı. Duru'nun yaşlarındaki tüm çocuklar böyleydi belki ama benim kardeşim bunun sınırlarını biraz zorluyor gibiydi, en azından her dakika izlemek normal bir şey değildi.

Duru başını dizime gömmüş bir şekilde uyurken "Ben duş alacağım. Sen burada televizyon izle" dedim. Duru hipnotize olmuş gibi televizyona bakarken umursamaz bir şekilde başını kaldırdı ve dizimi kaldırmam için aralık bıraktı.

Ayağa kalkıp odama ilerlerken bornozumu aldım ve banyoya girdim. Üstümdekileri çıkardıktan sonra kendimi sıcak suyun kollarına bırakırken gevşediğimi hissettim. En azından üzerine yeni toprak attığım sıkıntılar baş göstermiyordu.

Duştan çıktıktan sonra bornozumla bir süre odamda keyif çıkardıktan sonra saçlarımı kuruttum. Bornozumu çıkarıp bir kenara attıktan sonra üzerime oldukça rahat bir tayt ve siyah bol bir kazak geçirdim. Daha sonra aynanın karşısına geçip saçlarıma şekil vermeye çalışırken gözlerimin boynuma kaymasıyla gözlerimi kırpıştırdım.

Lanet olsun!

Ellerim benden bağımsız bir şekilde boynuma dokunurken kolyemin yerini boşluk kaplamış olduğunu gördüm.
Babamın bana aldığı kolyem. Hatırladığım ilk doğum günü hediyem. Boynumdan hiç çıkarmadığım zincirim.

Dünden beri kendimde bile olmadığım için hiç dikkat etmemiştim, aklıma dahi gelmemişti. Bulunduğum ve kaybedebileceğim yerleri düşünürken bana arabanın çarpacağı zamanki yere düştüğüm zaman hafızama doldu.  Muhtemelen orada düşürmüş olmalıydım, onun haricinde başka düşürebileceğim bir ortam olmamıştı.

Aşağı inip salona girdiğimde Duru televizyon izlemeye devam ediyordu. Duru'yu Elif teyzeye emanet ettikten sonra ceketimi giydim ve dışarı çıktım.
Bir yandan kendimi azarlarken bir yandan da deli gibi o kolyeyi bulmak istiyordum. Mantığım babamın hayatımdan silindiğini ve onunla ilgili hiçbir şeyin olmaması gerektiğini haykırıyordu ama ona aldırmıyordum. Çocukluğumdan beri boynumdan sayılı zamanlarda çıkardığım ve her anımın izini taşıyan, çocukluğumdu o kolye. Belki fazla duygusal yaklaşıyor, gereksiz önem veriyordum ama bu huyumu bastıramıyordum.

Tam bana arabanın çarpacağı yere geldim.  Dümdüz bir yoldu, herşey apaçık ortadaydı. Aramak için pekte zor bir bölge değildi, etrafıma bakındım. Gözlerim yolun herbir metrekaresini incelerken bir türlü istediğim ışıltıyı göremiyordum.
Yere eğilip daha net görmeye çalışırken bir yandan da sitem ediyordum.

"Of, nerede bu?" Kendi kendime söylenirken aramaya devam ettim.

"Bunu mu arıyorsun?"

Tanıdık bir erkek sesi işitmemle sesin sahibine dönerken Kutay ve elinde sarkan kolyeme şaşkınlıkla bakakaldım. 




Continua a leggere

Ti piacerà anche

32.6K 1.8K 25
Yaşadığı bir olay yüzünden sesini kaybeden bir kız. Annesinin yeni evliliği yüzünden mecbur İtalyaya taşınır, italyada yeni arkadaş edinen kız, arkad...
81.9K 219 12
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
100K 10K 19
*avareyim,asudeyim,yorgunum bilmiyorum,neden sana vurgunum? -bir mahalle hikâyesi- 18/05/2023 " Dökme yüzünü." dedi. Yüzüne vuran kızıl ateşlere ba...
358K 6.2K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...