Before All

Galing kay Boipoi

22K 2.3K 3.4K

After All'dan önceki her şey Higit pa

Tanıtım
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm

6. Bölüm

1.6K 170 243
Galing kay Boipoi

Ay bunu yazan kız kör oldu


---


En son ne zaman alarm sesiyle uyandığımı hatırlamıyordum ama alarm sesiyle uyanmıştım. Genelde ya kendiliğimden erkenden uyanır ya da uyanma saatime alışkın olan kızım tarafından uyandırıldım. Sabah erkenden kalkıp spor salonuna ya da koşuya giden Park Chanyeol'e ne olmuştu ben de bilmiyordum.

Yataktan işkence ile çıkma işine ne zaman son verecektim ya da ne zaman yaşadığım zorlu psikolojik evreyi atlatacaktım bilmiyordum. Hayatımda hiç zihinsel olarak zorlandığım dönemim olmamıştı. Ergenliğim de dahil. Kararlı ve dengeli biriydim. Bu yüzden şu an yaşadığım şeylerin, içinde bulunduğum dönemin de farkında değildim. Ciddi bir psikolojik sorunumun olduğunu düşünmüyordum. Ya da psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğumu.

Daha önce de birilerini sevmiş, hoşlanmış ve aşık olduğumu sanmıştım. Ama hiçbirinde böyle değildi. Bu yüzden kolaylıkla aşık olduğum için böyleyim de diyemiyordum. Keşke diyebilseydim, böylelikle sorgulamayı bırakabilirdim.

Fakat spor için erken kalkmak yerine alarmın ikinci çalışında zorla kalmış ve dolabın karşısında ne giysem diye düşünmüştüm.

Park Chanyeol ilk defa nasıl göründüğüyle ilgili endişe duyuyordu.

Köpeğimi kısa bir ihtiyaç yürüyüşüne çıkartıp eve dönünce duş alıp hazırlandım. Aceleci biri değildim, her yere vaktinde yetişirdim. Bu yüzden aceleci adımlarım kızıma bile tuhaf geldiği için arada bir havlayarak peşimde koşuyordu. Saçıma şekil verip aynaya baktım. Kendimde gördüğüm tek kusur olan kulaklarım birkaç haftadır bana öyle büyük bir sorun haline gelmişti ki yaptığım saç şekli kulaklarımı daha çok belli etti diye kafamı yıkayıp kendi haline bırakmak zorunda kaldım.

Dersimin olmadığı bir günde, kendi okuluma dahi gitmezken bölümümün bile bulunmadığı okula doğru yol alırken bir saniye olsun düşünmemiştim. Hatta arabama giden adımlarım hızlıydı.

Uyandımmmmm.

Arabayı çalıştırmadan önce Baekhyun'un 42 dakika önce attığı mesaja bir kez daha bakıp gülümsedim. Okuluna gidebilmek için uyanınca bana haber vermesini istemiştim ve öyle de yapmıştı. Küçük bir mesajı bile onun uykudan yeni uyanmış halini hayal etmeme ve heyecanlanmama neden oluyordu.

Arabayı çalıştırıp çok da uzak olmayan okuluna yol aldım. Benim dakikliğimin aksine beni bekletmekten zevk aldığı için-onu beklemekten keyif aldığımı fark ettiği içindir belki de-bekleyeceğimi bildiğimden arabamı daha park etmeden Yurdun önündeyim diye mesaj gönderdim. Nasılsa her türlü onu bekleyecektim. Bir haftadır beklediğim gibi.

Bitirmek.

Aradan bir hafta geçmesine rağmen hala bu kelimenin anlamı altında eziliyordum. Neyi bitirdiğimizi bilmediğimdendir belki de. Aramız kötü değildi, hatta aramız harikaydı.

Tamam, yalan söylemeyeyim.

Aramız harikadan da öteydi.

Ama hala ne olduğumuz ve ne yaptığımız hakkında bir fikrim yoktu. Neyi bitirip neye başladığımızı bilmediğim gibi.

Fakat güzeldi. Yurdunun önünde beklediğim sırada bana tuhaf tuhaf bana aptalmışım gibi bakan güvenlik görevlisinin bakışları, yurdun önündeki kantinden aldığımız dünyanın en sağlıksız tostu ve yurdun uzun koridorunda beni görünce gülümsemekten önünü göremeyip turnikeye takılan Baekhyun...

"Günaydın!" Baekhyun neşeyle ayaklarımın hemen ucunda belirdiğinde içimin kaynadığını hissettim. Sabahki enerjiden yoksun halim sona ermiş ve bir anda canlanmıştım.

"Günaydın." Ona selam vermekten sonraki ilk görevimi yerine getirerek omzunda asılı duran çantayı aldım. Bu nasıl olmuştu bilmiyorum, otomatik gelişmişti belki de. Baekhyun'u çantasıyla gördüğüm her seferinde çantasını alıyor o da en ufak bir reddedişte bulunmadan kitaplarını bana emanet ediyordu.

"Saçlarını niye kurutmadın? Üşüteceksin." Evden çıkmadan önce son bir kararsızlıkla kulaklarımı kapatmak için taktığım bereyi çıkartıp başına takmaya çalıştım ama beni anında geri çevirdi ve kafasını uzaklaştırdı.

"Bereyle korkunç görünüyorum. Aklından bile geçirme."

"Korkunç görünmene imkan yok, biliyorsun değil mi?"

"Sana yakışmıştı." Bereyi elimden alıp parmak uçlarına yükseldi ve beremi taktı. Ona yardımcı olmak için eğildiğim sırada yine o his aramıza girip bizi soğuyan havaya rağmen yaktı.

Saçlarımdaki gözleri gözlerime oradan da dudaklarıma kaydı. Koyu gözlerinden sonra dudaklarına odaklanmak benim için hiç sorun olmadı. Onu burada öylece öpebilirdim. O da beni öpebilirdi. Ama birlikte vardığımız bir anlaşma vardı. Anlaşma gereği Baekhyun kendini ilk çeken oldu. Bana göre dayanma gücü daha fazla olmalıydı. Yoksa ben anlaşma falan dinleyebileceğimi düşünmüyordum.

"Bari kapüşonunu geçir." Omuzlarına inmiş mavi kapüşonu ile başını kapatıp iplerini sıktım. Dünyanın en tatlı görüntüsü ile göz göze gelirken gülümsedim. Az önce onu nasıl deli gibi öpmek istediysem şimdi de kollarımı bedenine sarıp tüm gücümle ona sarılmak istedim.

Sadece alnına düşen ıslak saçlarını karıştırdım usulca. Kısa bir temas da olsa gözlerini kapatması ve dudaklarının mutlulukla kıvrılması görülmeye kesinlikle değerdi. Yeni başladığımız şeyde çok fazla temas vardı.

"Bu sefer hangi tosttan alacaksın?" Başka biriyle olsam tost yemekten sıkıldım diye şikayet edebilirdim ancak Baekhyun'la birlikteyken her şey dünyanın en güzel şeyi haline geldiği için kantinden beslenmekte herhangi bir sorun görmüyordum. Ayrıca Baekhyun fazlasıyla seviyordu.

"Bursum yattı bugün. O yüzden aşağıdaki kafeye gidip sandviç alalım mı? Kaç gündür canım çekiyordu." Yine para konusu açıldığı için dışarıya belli edemesem de içimden gözlerimi devirmiştim. Baekhyun gerçekten yanında kimin olduğunu bilmiyor ve dahası öğrenmek de istemiyordu.

Sırf birlikte vakit geçirebilelim diye onun okuluna onun için gittiğimden dolayı okul sınırları içinde bana hiçbir şey ödetmiyordu ve bu biraz...

Anlarsınız ya, zenginlik damarıma dokunuyordu.

"Yemek istediğin şeyi bana niye söylemedin? Ben alırdım." En ufak bir şey demeyip yürümeye devam ettiği için alınmıştım. "Baekhyun zengin olduğuma ne zaman inanacaksın?"

Gülerek koluma girmesi beni rahatlatmıyordu çünkü dalga geçtiğini biliyordum. "İnanmadığımı nereden çıkardın?" Ben de zenginim. Sadece ailemin gönderdiği parayı harcamak yerine biriktirmeye çalışıyorum. Sen de ben gibi paranı harcamak yerine tasarruf yapmalısın." Bu konuda Baekhyun'un inadını kıramayacağımı fark edip sessiz kalmaktan yana kullandım hakkımı.

Baekhyun'un durumu iyiydi. Birikim yaptığını, ayaklarının üzerinde durmaya çalıştığını elbette biliyordum. Fakat onun bilmediği şey benim kendi adıma kayıtlı binalarımın ve arabalarımın olmasıydı. Benim tasarrufa ihtiyacım yoktu.

"Yine de söz vermiştin, ders çalıştıktan sonra seni yemeğe götürüyorum. Unutmadın umarım." Onu yavaştan Park Chanyeol'ün dünyasına dahil etmek istiyordum.

"Unutmadım. O yüzden bir an önce gidip konuları yetiştirmeye çalışalım. Yoksa hiçbir yere gelmem."

"İçimden bir ses gelmezsen zorla götürürüm diyor." İçimdeki ses daha neler söylüyordu ama sessiz kalmayı tercih etmek şu anlık daha mantıklı bir hareketti.

İstediği sandviçleri alarak kütüphaneye geçtik. Sınav dönemine az kalmasına rağmen bizi adeta boşta bekleyen müzik bölümünün oradaki masaya oturduk yine. Baekhyun çantasındaki 5 kitabı da masaya koyarak hepsinden bir şeyler çalıştığı sırada yanımda getirdiğim kalın defterimi çıkarttım sadece. Daha önce özetleyerek deftere yazdığım her şeyi yeniden gözden geçirmeye odaklandım.

Baekhyun'la bir süredir bu şekilde ders çalışıyorduk. Burası benim okulum değildi. Kendi okulumdan buraya gelmek arabayla yarım saat sürüyordu. Evim ise oldukça yakındı. Dersten önce, dersten sonra ya da dersimin olmadığı koca bir hafta boyunca kitaplarımla birlikte karşımda dudaklarını kıpırdatarak bir şeyler ezberleyen çocuk için buraya taşınmıştım.

Şikayetçi olduğum en ufak bir nokta bile yoktu. Eğer tek rakibim en yakın arkadaşım Do Dahi Kyungsoo olmasa bu çalışmam sayesinde bölüm birincisi olabileceğimi bile söyleyebilirdim ancak Do Kyungsoo yüzünden her zaman ikinciliğe yerleşiyordum.

Ders çalışmamın aksine Baekhyun'la arada göz göze gelip masanın altındaki bacaklarımızla birbirimizi dürtüyorduk.

Temelde birlikte yaptığımız şeyler oldukça basitti. Birbirimizden uzaksak fırsat bulduğumuz her an mesajlaşıp telefonla konuşuyorduk. Birlikteyken de okulda buluşup bir şeyler atıştırıp kütüphanede ya da okulun bahçesinde veya kafelerinde takılıyorduk. Basit ama oldukça huzur verici bir rutinin içine düşmüştüm.

Haftaya benim, ondan birkaç gün sonra da Baekhyun'un sınavları başlayacaktı. Yıllardır olduğu gibi düzenli ve başarılı bir öğrenci olarak sınav haftalarımdan önce ders çalışıyordum ve derslerime gidiyordum. Bu dönem ise tüm bunlardan farklı olarak karşımda Baekhyun'la birlikte ders çalışıyordum.

O hep bahsedilen kampüs ilişki sanırım böyle bir şeydi. Burasının benim okulum olmaması dışında başka bir sorun yoktu tabii ki.

Baekhyun başını masadan kaldırınca yine dikkatim ona çekildi. Baekhyun'la ders çalışmak güzeldi. Azimli bir şekilde çalıştığı için sizi de buna teşvik ediyordu. Sürekli çantasından şeker ya da kraker çıkartıyordu ki böyle şeyleri pek sevmesem bile onu kırmamak için alıyordum. Ara verdiğimizde tuhaf ama tatlı bulduğum hareketler yaparak tüm stresimi alıyordu.

Ama şöyle bir sorun vardı ki her hareket yüzünden dikkatim dağıldı için onunlayken bir şeye odaklanmak çok zordu. Fakat tüm üstteki artılarına bakılarak dikkatimi dağıtması çok da önemli bir detay değildi.

Kollarını havaya kaldırarak esnediğinde esnerken bile nasıl böyle büyüleyici göründüğünü düşündüm. Ona baktığımı fark edince sıcacık gülümsedi ve utanan bakışlarını yeniden kitabına yönelttiği. Bir süre daha onu izlemeye devam ettim.

Kalem tutan eli, bir şeyi anlamadığında çatılan kaşları ve tuhaf bir bilgi gördüğünde heyecanlanarak okuduğu yeri bana da göstermesi...

Onu ne kadar sevdiğimi önündeki sayfaları çevirdiği sırada görmesi ya da bilmesi imkansızdı ama ben yaprakları çevirdiği sırada havalanan saçlarına bile aşıktım.

Kalemini alarak kendi defteri yerine benim defterimin üzerine getirdi ve defterimin köşesine küçük bir tavşan çizdi. Ardından çok büyük bir yaramazlık yapmış gibi kıkırdayarak geri kendi işine odaklandı.

Diyemedim. Defterimi karalama, bana ait hiçbir yere bir şeyler yazma, karalama diyemedim. Her şeyin temiz ya da pürüzsüz kalmasını sevdiğimi söyleyemedim.

Defterimde ya da kitabımda en ufak bir çizik bile gördüğümde bile bunu görmeye tahammül edemediğimi, koca sayfayı yeniden yazmak ya da fotokopi çektirmek zorunda kaldığımı ona söylemedim.

Aksine defterimin köşesindeki yeşil tavşana dünyanın en güzel çizimiymiş gibi dakikalarca baktım.

Byun Baekhyun bir haftadır temize çekmek için saatlerce uğraştığım defterime dünyanın en güzel tavşanını çizmişti.

"Buraya oturabilir miyiz?" Arkamdan gelen sese başta tepki vermedim. Koca bir masayı sadece ikimiz benimsediğimiz için yan sandalyede duran çantamı alarak yer açmakla meşguldüm çünkü.

Çantamı alıp sandalyemin arkasına asıp geri önüme döndüğümde ise Baekhyun'un yanına yerleşmeye çalışan Hwanyoon'u gördüm. En son iki gün önce Baekhyun'u kulüp toplantısından almaya gittiğimde çok kısa görmüştüm. Bu kısa süre bile sinirlenmeme yeterken şimdi Baekhyun'un yanına oturmuştu.

"Bizim bölümün orada bir sandalyelik bile boş yer yok. Bu taraflara bakarken sizi gördük." Diğer yanıma oturan kızı buraya ilk geldiğim gün gördüğümü hatırlıyordum. "Chanyeol'dü değil mi? Geçen gün Baekhyun tanıştırmıştı."

"Evet." Diye mırıldandım kütüphanede olduğumuz gerçeğini ona hatırlatabilmek için. Bulunduğumuz yerdeki tek masa biz olduğumuz için bunu sadece ben önemiyormuşum gibi görünüyordu.

"Seni gördüğüm iyi oldu. Dün sabah dersinde bir kısmı yetiştiremedim senden alabilir miyim?" Baekhyun not kağıdı yığınlarını karıştırarak sarı renkli kağıtlardan birini çıkarıp masadaki diğer çocuğa uzattı.

"Buradan bakabilirsin. Dün sabahın notlarını buraya yazdım."

Dikkati ve algısı oldukça yüksek biriydim. Ki böyle bile olmasam tam çaprazımda açılan kitabı net bir şekilde görebiliyordum.

Kitabın köşesindeki mavi tavşanı da.

Hwanyoon kitabını ve benim tavşanımın aynısını adet gözümün içine sokarken dikkati yüksek biri olmasam bile bana göstermek istediği şeyi anlayabilirdim. Görmezden gelip onu sevindirmemek için en ufak bir tepki bile vermedim.

Ders çalışmaya yeniden başlamıştık. Daha doğrusu Baekhyun ve yeni gelenler başlamıştı. Ben öfke kontrol eğitimimi tamamlamaya çalışıyordum.

"Kalemliğimi unutmuşum şu sarı kalemin yanında mı?" Ders çalışmasının orta yerinde Hwanyoon benim Baekhyun'umun sarı kalemini, benim Baekhyun'umun kalemliğinden çıkan sarı kalemini alıp parmaklarının arasında çevirirken kalemi kırmamak için kendimi zor tuttum.

Hoş, kalemi değil kalemi tutan parmakları kırsam daha çok rahatlardım.

"Hangi bölümdensin? Bizim fakülteden değilsin anladığım kadarıyla." Daha önce karşılaşmadığım kızlardan biri sorunca başımı kaldırdım. "Seoul Üniversitesindeyim ben."

"Seoul'den buraya kadar ders çalışmaya mı geliyorsun? Niye? Ülkenin en iyi üniversitesinde kütüphane yok mu?" Kızı ilk defa görmüştüm ve sevebileceğimi de düşünmedim. Söylediği şeye Hwanyoon dişlerini göstererek gülerken Baekhyun benim öfkeden kıvranışlarımı umursamadan sadece ders çalışması bölündüğü için huzursuz olmuş gibiydi.

Anladığım kadarıyla Baekhyun'un hayatında üçüncü sıradaydım.

Dersleri, babası ve ben.

"Buraya sanırım arkadaşını görmeye geliyor. Geçen spor bilimlerindeki çocuklardan biriyle oturuyordu." Arabamı çalan it heriften bahsediyorsak arkadaşım falan değildi.

"Yo, Baekhyun'u görmeye geliyorum." Baekhyun'un ne tepki vereceğini önemsemeden istemsiz çıkan yüksek sesimle konuştum.

"Baekhyun için bir saatlik yoldan mı geliyorsun?" Arabayla yarım saat. Ve evet, Baekhyun için her yerden gelirdim. "Baya yakın olmalısınız, liseden arkadaş falan mısınız?" Baekhyun yüzünü kitabından çevirmiyor ve bütün sorular onları cevaplamamı bekliyordu. Ben ise ne diyeceğimi bilemeyerek benim varlığımı unutmuş gibi görünen Baekhyun'a bakıyordum.

"Çıkıyoruz."

Baekhyun'un kimsenin yüzüne bakmadan defterini karaladığı sırada verdiği cevapla beynimdeki sesler dahil her şey susmuştu. Arkadaşlarından en ufak bir ses bile çıkmamış, şaşkınlıklarını içlerinde tutmuşlardı.

Hep bu anı düşünmeme rağmen Hwanyoon'un yüzündeki ifadeyi görmek için başımı kaldırıp bakamıyordum bile. Kızaran kulaklarımı saklayan bereye duacı bir şekilde sırıtmamak için kendimi tutuyordum. Hatta kalkıp Baekhyun'u kucaklamamak için de.

Bunun ardından sonunda Baekhyun'un istediği sessizlik sağlanmış, kimseden çıt çıkmadan çalışmaya odaklanmıştı. Ben sadece önümdeki notlara bakıyordum. Gözüm bir şey görmüyor, kalbimin sesinden başka bir şey duyamıyordum.

"Ben sigaraya çıkıyorum." Sadece Baekhyun'a karşı söylemiştim bunu ama Baekhyun'un arkadaş grubundan birkaç kişi bana eşlik etmişti. Baekhyun ise birazdan geleceğini söylemişti. Hwanyoon'la onu masada bıraktığım için omzumun üstünden ikisine baktım balkonda yürürken. Baekhyun'un hayatına girmesem bu herifle mi birlikte olacaktı Baekhyun şimdi?

"Baekhyun'u rakip okula mı kaptırdık şimdi?" Baekhyun'un arkadaşları içinde çok fazla tanımasam da sevdiğim tek çocuk çakmağını bana uzatınca kendi çakmağımı çıkarmaktan vazgeçtim.

"Biraz öyle oldu. Tüm Yonsei Üniversitesinden özür dilerim." Bizimle gelen kız bir yorumda bulunmasa da gülmekle yetinmişti.

"Benim hakkımda mı konuşuyorsunuz?"Baekhyun aramıza dahil olduğunda hava kapalı olmasına rağmen güneş açmış gibi hissettim. Yanımda duran arkadaşını iteleyerek yanıma geçtiğinde güldüm.

Beni istemediği ya da seks arkadaşı olarak gördüğü hissine nasıl kapılmıştım bilmiyorum ama aslında Baekhyun kendisini benden çok daha fazla açık ediyordu.

"Okul turnuvaları başladığında senin hangi okulu destekleyeceğini konuşuyorduk." Sevdiğim arkadaşı cevabı hepimizi güldürdü.

"Herhangi bir takımda mısın?" Baekhyun'la daha önce bunu konuşmadığımızı fark ederek heyecanlanmıştım.

"Beysbol takımındayım."

Baekhyun cevabım karşısında şaşırsa da koluma girerek "O zaman bu bahar beysbol maçları sırasında hangi okulu destekleyeceğim belli oldu" dedi ve başını koluma yasladı. Beni ısınmak için kullanmak istediğini fark ettiğimde kolumu omzuna dolayarak kendime daha fazla yakınlaştırdım.

Bitirmek.

Baekhyun'un dudaklarından bu sözü ilk duyduğumda aklımı kaybedecek gibi hissetsem de aslında dünyanın en güzel kelimesi olduğunu Baekhyun'la birlikte vakit geçirirken fark etmiştim.

Baekhyun o gün aramızdaki her şeyi bitirmişti. Daha güzeline başlayabilmemiz için.

Kontrolsüzce birlikte olmak yerine her şeyi yavaştan alarak baştan başlamak istemişti. Bu süreçte birbirimizi tanımaya, birbirimizi dışarda görmeye ve hayatlarımıza yavaşça dahil olmaya çalışıyorduk. Birbirimize alışıyorduk ki aynı şekilde yanlış anlaşılmalara neden olmayalım.

Bu kararı bir haftadır sevişmemize engel olmuştu. Bir haftadır öpüşmemiştik bile. Resmi olarak birbirimizi tanıma ve flörtleşme dönemimize başlamıştık. Onu öpmek için can atsam da, dudaklarının tadını özlesem de bu isteğini görmezden gelemezdim.

Bana kalsa hiçbir şey yapmayarak onu kaybettiğimle kalırdım. Fakat Baekhyun daha olmayan ilişkimiz için ilk adım atan kişi olmuştu hep. Eğer o içini dökmeseydi, evimden öylece çıkıp gitseydi şu an bu noktada olamazdık.

Her şeyi bitirip yeniden ama bu sefer daha ağırdan başlamayı o önermişti. Başta neyi kastettiğini anlamamıştım. Ancak şimdi oldukça net bir şekilde anlıyordum.

Çıkıyorduk.

Ne eksik ne fazla olacak şekilde çıkıyorduk. Ne arkadaşım ne sevgilim ne de sadece yatağımı paylaştığım biriydi. Her gün uyandığımda aradığım, dersten çıktığımda mesaj attığım ve her boş vaktimde görmeye gittiğim o kişiydi.

Hazır olduğumuzda sevgilim olacak o kişi.

"Biz geçiyoruz." Baekhyun'la sarmaş dolaş balkonda hava almak bana o kadar iyi gelmişti ki sigaram bitmesine rağmen rahatımı bozmamıştım. Baekhyun'un da bir şikayeti yok gibiydi. O yüzden sigarasını içip içeri giren arkadaşlarının arkasından baktım sadece.

"Üşümüyorsun değil mi?"

"Biraz üşüyorum aslında." Kalın giyinmişti ve hava o kadar soğuk değildi. Niyeyse bana yalan söylediğini, kullanıldığımı düşünüyordum. Ama bu şekilde kullanılmaktan hiçbir şikayetim olmadığı için tek kolumu sırtına dolamakla yetinmeyip onu önüme aldım ve kazağımın üstüne giydiğim oduncu gömleğimi iki yana açarak içeri girmesi için davette bulundum.

Kollarını vakit kaybetmeden gömleğimin içinden belime dolayarak vücutlarımızı birleştirdi. Yettiği kadar gömleğimle birlikte ona sarıldım. Seks ve öpüşmek umurumda bile değildi. Saatlerce böyle kalabilirdim. Bu her şeyden çok daha güzel ve tatmin ediciydi.

"Üşüdüm derken içeri geçmekten bahsetmiştim aslında." Baekhyun'un uydurduğu yalana gülerek burnumu saçlarına sürttüm.

"Geçebilirsin, seni tutan yok aslında." Kollarımı açmama rağmen gitmek yerine daha çok sokulmakla yetinmişti. Mutluluktan dolup taşan kahkaham kapı kapalı olmasına rağmen muhtemelen içeri kadar ulaşmıştı.

"Biraz daha böyle kalalım." Birazdan kastı sonsuza kadarsa evet, kalabilirdim.

Gençliğimin en güzel günlerinde, en güzel anlarımdan birini yaşıyordum. Öyle ki balkona bir anda çıkan Hwanyoon bile sinirimi bozamadı. Bize duvar gibi suratıyla bakarak balkonun diğer köşesinde sigarasını yaktı.

Artık onu rakip ya da tehlike olarak görmüyordum. Baekhyun'un önemsediği tek kişi olduğumu artık biliyordum.

"İçeri geçelim mi? Daha fazla üşüme." Baekhyun başını sallayıp benden ayrıldı ve yeniden ders çalışmaya odaklandı. Daha fazla çalışacak bir şeyim kalmadığı için çantamdaki romanı çıkarıp okumaya koyuldum.

Baekhyun bugün için planladığı yere gelene kadar çalışmaya devam etti diğer arkadaşlarıyla birlikte. Üst sınıf olduğu için arada Hwanyoon ve diğer kıza birkaç şey sorması dışında ilgisini bir an bile kaybetmeden iki saat daha çalıştıktan sonra kalemini kitabının üstüne fırlattığında kitabımı kapattım. Bu çalışmanın sona erdiği anlamına geliyordu.

Dersinin bitmesine sevinerek hızla kitabımı çantama koyup onun tarafına geçtim ve eşyalarını toplamasına yardım ettim. İçinde roman ve defterden başka bir şey olmayan kendi çantamı ona verip onun çantasını kendim taktım.

Birlikte kütüphaneden çıktığımızda elimi tutuyordu.

"Hafta sonu olduğu için arabamı içeri almadılar, aşağı sokağa kadar yürümemiz sorun olmaz değil mi?"

"Metro durağı şurada. Metroyla gidebiliriz." Bugün akşamdan sonrasını planlamıştım. Bunu değiştirmesine izin veremedim.

"Sana metroyla gidelim mi diye sormadım, yürümemiz sorun olur mu diye sordum. Eğer yürümen sorun olursa sırtımda taşıyabilirim." Sesim biraz emredici bir tonda çıktığı için kaşlarını çatıp yüzüme baktı.

"Sen şimdi bana kızdın mı?" Ona her saniye kızıyordum. Benden bir adım bile uzaklaşsa ona kızasım geliyordu.

"Hala soruma cevap vermediğine göre yürüyebilirsin diye düşünüyorum. Yürü, yeşil yanmışken karşıya geçelim." Eğer biraz daha burada kalırsam bu konuşmanın metroda sonuçlanacağını hissediyordum. Ona kızdığım için dudaklarını büzüyordu çünkü. Bu yüzden onu görmemek için arkamı dönüp yürümeye başladım.

"Yürü mü? Bana emir mi veriyorsun?" Kaldırımdan inmek üzereyken üzerimde hissettiğim ağırlıkla sendelesem de Baekhyun'un ağırlığına alıştığım için toparlamam kısa sürdü. "Ceza olarak beni sırtında taşıyacaksın."

Yerleşebilmesi için yerimde zıplayarak bacaklarını kavradım. Tek omzumda takılı olan çantasını önüme aldım. Hayatımda aldığım en güzel cezaydı bu. "Şu tensel temastan uzak durma kuralında baldırlarını ellememem gerektiğine dair bir şey yoktu değil mi?"

Kulağımın dibinde kıkırdayıp çenesini omzuma yasladı. "Boş ver. Sırtında olmamam gerektiği de yoktu zaten." Işıkların sönmesine birkaç saniye kalmışken koşarak karşıya yetiştim.

Ben, Park Chanyeol. 20 yaşımda, sırtımda sevdiğim adam yeşil ışığın son 4 saniyesinde karşıya geçmek için koşuyordum. Bundan daha yaşanılası ne olabilirdi ki?

"Ağır değil miyim?" Bize tuhaf tuhaf bakan insanların arasında kaldırım boyunca yürümeye devam ediyorduk. Arabayı bu kadar uzak bıraktığımı hatırlamıyordum. Belki yol çabuk bitmesin diye yavaş yürüdüğüm içindir, arabaya hala mesafe vardı.

"Çantan daha ağır."

"O zaman çantamı ver, ben taşıyayım." Yaptığı şakaya benden önce gülmeye başladığında tatlılığı ile sınandığımı düşündüm.

Kaldırımdaki gri arabayı görünce "Sen şurada dur, ben de arabanın anahtarlarını bulayım" diyerek Baekhyun'u arabanın kaputuna bıraktım arkasında asılı olan çantaya uzandım.

"Ya!" Arkasına eğildiğim sırada omuzlarımdan bastırarak beni itmeye çalıştı. "Çabuk indir beni arabanın sahibi görürse başımız belaya girer."

Dediği şeyin saçmalığına gülerek müdahale etme çabasına rağmen çantanın ön gözünden anahtarı çıkardım. "O güzel poponun arabanın üstünde olmasını sahibinin önemseyeceğini sanmam. Aksine hoşuna giderdi."

Baekhyun bir şey bilmese de Tanrım... Baekhyun benim hakkımda cidden hiçbir şey bilmiyordu.

"Tabii arabanın sahibi de benim popom arabasının üstünde olsun dua can atıyo-"

Bulduğum kilitle düğmeye bastığımda Baekhyun'un sözü kesilmek zorunda kalmıştı. "Hem de nasıl." Önce elimde salladığım anahtara sonra da ışıkları yanan arabama baktı.

"Şaka yapıyor olmalısın." Beni iterek arabanın üstünden atladı ve arabaya tekrar baktı. "Bu araba senin olamaz."

"Atla." Kapıyı açarak içeri girmesi için başımla işaret ettim. Hala inanmıyordu. İnanması için belki de binmesi gerekirdi. İkiletmeden arabaya binince kapısını kapatıp yanına yerleştim. Hala şaşkınlıkla bana bakıyordu.

"Bu araba senin olamaz. Yani kimsenin Aston Martin'i olamaz." Onun yapmayacağını anlayınca üzerine eğilip kemerini bağladım.

"Az önce sahibi hakkında konuşmuyor muydun sen?" Hızlandığımda büyülenmiş gibi bakmaktan vazgeçip bana döndü.

"Hayır, birilerinin olabilir ama bizim olamaz. Benim ya da bir yakınımın olamaz. En fazla yoldan geçen herhangi birinin milyon dolarlık bir spor arabası olabilir."

"Ve bil bakalım o yoldan geçen herhangi biri kimin görüştüğü kişi?" Şaşkınlıkla bakmaya devam ederek yeniden önüne döndü. Bu kadar kolay kabullenmesine şaşıran taraf bu sefer ben olmuştum.

Ta ki üzerine yarım dakika bile geçmeden "Bence suçunu itiraf edersen çok fazla ceza almazsın."

Sinir bozukluğuyla kendime hakim olamadım ve yüksek sesle bir kahkaha attım. "Ne?"

"Arabayı çaldığını diyorum. Ne kadar erken itiraf edersen o kadar iyi olur. İleride karakol olacaktı, hadi gidip arabayı teslim edelim." Gülüyordum ama bir yandan gerçekten de kötü hissediyordum.

"Baekhyun şaka bir yana ama arabayı çaldığımı düşünmen kırıcı oldu biraz." Fazlasıyla kırıcı hatta. Tatlı görünüşü bile engel olamamıştı bu sefer kırılmama.

"Daha önce arkadaşın da senin arabanı çalmıştı." Bir de kendi kafasında bir şeyleri mantığa oturtmaya çalışmıyor muydu hala... "Arkadaşlarınla aranda böyle bir ilişki mi var? Birbirlerinin arabalarını çalıp çırpan arkadaşlardan mısınız?"

"Baekhyun kimsenin arabasını çalmadım. Çalmak için sebebim ya da ihtiyacım bile yok. Her yerim araba benim!" Sesimi yükseltmemiştim, sakinliğimi koruyordum hala. Bu benim için bir mucizeydi.

"Anladım! Galeride falan mı çalışıyorsun yarım zamanlı olarak, mühendis olduğun için tamirci de olabilir tabii. Her neyse, müşterinin arabası falansa bence geri bırakalım, metroyla gideriz demiştim sana."

"Baekhyun susacak mısın yoksa sonsuza kadar tahmin yürütmeye devam mı edeceksin."

"Son bir tahminim daha vardı ama-" Bakışlarımdaki bıkkınlığı görünce devam etmek yerine sessiz kalmayı tercih etmişti.

Teşekkürler.

"Baek sana bu arabanın benim olamayacağımı düşündüren şey ne?"

"Milyonluk bir arabasıyla ortalıkta hava atan biri gibi görünmüyorsun çünkü. Öğrenci bölgesinde uygun kirası olan bir evde yaşıyorsun, kıyafetlerinin hepsi oldukça sade ve mütevazısın. Ayrıca arabanı daha önce görmüştüm beyaz bir Hyundai araban var." Bütün bunlar paramla gösteriş yapmadığım için mi başıma geliyordu yani?

Kirada değil sahibi olduğum apartmanda oturduğumu daha sonra söylemeyi tercih ettim. Çünkü bu sefer de bunun için onu ikna etmeye çalışacaktım.

"Onu günlük hayatta kullanıyorum, daha az dikkat çektiği için." Komik bir şey demesem de gülerek arabanın ön paneline eğildi.

"Radyosu nereden açılıyor bunun?" Radyoyu açmasına yardımcı oldum. Yolun devamında ne benimle ne arabayla ilgili bir yorumda bulunmadı. Çalan şarkılara eşlik ederek Han Nehrinin öbür tarafına doğru yol aldık.

Araba konusunun sonsuza kadar kapandığını sanıyordum. Nehrin kenarındaki lüks restoranın valesine arabanın anahtarını teslim edene dek.

"Buldum! Boş vakitlerinde vale olarak çalışıyorsun değil mi? Bir arkadaşım da otoparkta çalışıyordu o da bazen arabaları böyle kaçırırdı. Şimdi anlıyorum."

Pes etmeyi seçerek "Baekhyun hiçbir şey anlamıyorsun hayatım, o yüzden araba konusunu kapatalım" dedim ve içeri geçebilmesi adına kapıyı onun için açtım.

İçeri girer girmez başıma en az dört kişi üşüştüğünde sadece bir masa göstermek için bu kadar kişinin gelmesini bir tek ben garipsememiştim. Birkaç müşteri bir sorun mu var diye bize bakmıştı.

"Sizin yeriniz köşede Bay Park, eşlik edeyim." En sonunda ihaleyi bana en yakın olan çalışan kazandığında önden yürüyerek çalışanın gösterdiği yere oturdum. Baekhyun hala şaşkınlıkla içinde bulunduğumuz yeri inceliyordu.

"Burası da nereden çıktı böyle?"

"Seni yemeğe götüreceğim derken ciddiydim."

"Beni okulun köşesindeki burgerciye de götürebilirdin."

"Kastettiğim şeyi anlamana rağmen anlamıyormuş gibi yapmaya devam mı edeceksin?"

"Hayır, sadece bir yemek için paranı böylesine harcamanı istemiyorum." Masanın üstündeki menüyü eline alarak "Kim bilir ne kadar ödeyeceksin şimdi. Sana maddi anlamda yük olursam diye korkuyorum" diye mırıldandı ve menüyü açmasıyla yüzünü benden gizlemiş oldu.

Onun açısından baktığımda haklı olabileceğini düşündüm. Yine de bana maddi anlamda yük olmasına imkan yoku. "Daha iyi hissedeceksen söyleyeyim, buraya para ödemeyeceğim." Gittiğim çoğu yerde ödemediğim gibi.

Menüyü yüzünden indirip büyümüş gözleriyle bana baktı. "Nasıl yani?"

"Bir tanıdığımın yeri." Daha çok babamın.

"Chanyeol benim de arkadaşlarım var. En fazla birbirimize kalem veriyoruz. Hatta sarı kalemimin Hwanyoon'da kaldığını şimdi hatırladığım için bütün gece uyuyamacağım."

"Lütfen burada onun ismini anmayalım." Tatlı bir şekilde uyarmaya çalıştım. Yoksa zaten Baekhyun'a öfkeyle sarı kalem almak için gecenin bir körü kırtasiye arayacağımın bilincindeydim.

"Karar verdiniz mi?" Tanıdık yüz masamıza geldiğinde normal davranmaya çalıştım.

"Orta pişmiş, zeytinyağında steak alabilir miyim?" Ben Baekhyun'la ilgilenmekten menüye bakamadığım için herhangi bir şeyde karar verememiştim.

"Ben de aynısından alayım. Bir de..." Alışkanlıkla içecek için sipariş verecektim ki Baekhyun'a danışmam gerektiğini hatırladım. "Yarın için alkol sorun olur mu?" Yarın sunumu olduğunu söylemişti.

"Bir iki kadeh içebiliriz." Baekhyun'dan onayı aldıktan sonra önceleri güzel bulduğum, aslında hala da güzel olan kıza baktım.

"Öyleyse iki kadeh..."

"Her zaman içtiğinden iki kadeh?" Ben doğal davranmaya çalışsam da karşımdaki kızın aynı şekilde davranmayacağını tahmin etmeliydim.

"Hatırlıyor musun?" Dedim çok fazla önemsememeye çalışarak.

"Nasıl unutabilirim ki?" Fakat her yeni kelimem daha büyük faciaya neden olacak gibi geldiği için sustum. "Yemekten önce gelsin istersin değil mi? Hemen getiriyorum." Bana göz kırpmasına rağmen Baekhyun'a saygıyla eğilip uzaklaştığında yutkundum.

Baekhyun'un tepkisini görmeye korkarak döndüğümde bakışlarından çoktan bir şeyleri sezdiğini anlamıştım. "Demek beni eski sevgilinin yerine getirdin. Tanıdığım biri derken bunu beklemiyordum."

"Hayır."

Tanrım hayır.

"Asıl tanıdığım buranın sahibi. Bu kızla daha önce sadece yatmış-" Ne söylersem söyleyeyim her şeyi daha fazla batıracaktım değil mi? "Özür dilerim. Burada çalıştığını bile unuttum."

"Neyse. Eşofmanla ülkenin en pahalı restoranlarından birine gelmekten daha kötü bir şey varmış hayatta. Eşofmanla geldiğim ülkenin en pahalı restoranında eski sevgilinle karşılaşmak gibi."

Başımdaki bereyi çıkartarak saçlarımı karıştırdım. "Eski sevgilim değil. Sadece bir kere yattık. Bir kere. Ayrıca harika görünüyorsun." Onda en ufak bir şüphe bırakmamak adına gözlerinin içine baktım.

"Sadece bir defa mı?"

"Buranın sahibi babamın arkadaşı. Ailecek buraya geliriz hep. O yüzden ne içtiğimi biliyor." Sanırım cevaplarım onun için yeterli olmuştu omuzlarını gevşeterek arkasına yaslandı.

"Demek o zaman hem erkeklerden hem de kadınlardan hoşlanıyorsun." Sorusu beni tedirginliğe düşürdü. Bundan sonra hayatımın devamında kimden hoşlanacağım benim için kesindi fakat onun henüz haberi yoktu.

"Öyle." Dedim lafı dolandırmadan. "Sen?" Birbirimizi tanıma işini daha yeni yapıyorduk. Tanışalı bir ay olmasına rağmen.

"Ben hiç kadınlardan hoşlanmadım. Başta annem beni zengin komşularının kızlarıyla beraber vakit geçirmem için zorlasa da hiç etkilendiğimi hatırlamıyorum. Sonra bunu öğrendiğinde bu sefer rotasını oğulları olarak değiştirdi tabii."

Gülse de annesiyle ilgili olan anılarında hep yüzünde ufak bir buruk ifadeyle konuştuğunu fark ediyordum. Babası aradığında ne koşulda olursa olsun açmasına rağmen annesi aradığında genelde meşgule atıyordu.

"Ailen biliyor o zaman." Diye yorumda bulundum. Onun için pek de önemli bir detay değilmiş gibi omuz silkti.

"Senin?" Çenesini kaldırarak sorusunu bana yöneltti. "Ailen biliyor mu?"

"Ben genelde aileme ilişkilerimden bahsetmem." Sonrasında babam görüştüğüm kişilerle ilgili anında araştırma yapar ve bana uygun değilseler uzak durmam için saatlerce dil dökerdi.

Hayatıma çok fazla karışmamışlardı, bu doğru. Pek çok çocuğun sahip olamadığı fırsatlarla ve sevgiyle büyümüştüm bu da doğru ama ailemin arkadaşlarım için bile yüksek kriterleri vardı. Sorunlu ya da kötü aile geçmişi olan kişilerle vakit geçiremezdim. Her şeyi yapmakta özgürdüm. Babamın siyasi kariyerini etkilememek şartıyla. Çevremdeki kişiler de bu kurala tabiydi.

"Bahsetsen bile iki güne unutuyorlar zaten. Annem hala Jongdae ve Minseok'un ismini karıştırıp duruyor. Bahsetmemek bazen daha iyi." Çok fazla detaya inmek istememiştim. Baekhyun da bunu fark etmiş olacak ki uygun bir yorumda bulunup konuyu başarıyla kapatmıştı.

Sosyal becerileri hayranlık uyandırıyordu.

"Kırmızı şaraplarınız." Kız kadehleri önümüze bıraktı. "Yemekleriniz de birazdan gelir."

"Teşekkürler." Baekhyun kibarca teşekkür ettiğinde şaşırdım. Öldürücü bakışlar falan atar sanmıştım.

Benim Hwanyoon'a attığım gibi.

Gelen şaraptan bir yudum aldığım sırada "Tanrım..." mırıldanınca bir şey oldu sanıp panikledim.

"Bir şey mi oldu?" Başını hayır anlamında iki yana salladı.

"Bazen senin ne kadar yakışıklı olduğunu unutuyorum." Boğazımda hala şarap kalmış gibi gıcık tuttu ve öksürmeye başladım.

Ani iltifatı beni hazırlıksız yakalamıştı.

"Anlamadım?"

"Sık gördüğüm için alışırım sanmıştım ama bazen gözümü kapatıp tekrar açtığımda yüzünle karşılaşmak çok tuhaf geliyor. Gözümü kapatıyorum yakışıklısın." Bunu yaparken gözlerini kapatıp derin bir nefes bıraktı. "Gözümü açıyorum ve bakıyorum daha çok yakışıklısın."

Baekhyun'dan kendimle ilgili çok fazla iltifat duymuyordum. Çünkü Baekhyun genellikle konuşmak yerine belli ederdi. Bakışlarıyla, dokunuşlarıyla, mimikleriyle...

Başını eğip bana baktığında gördüğü şeyi beğendiği için böyle baktığını düşünürdüm. Bana yaklaşıp burnunu yukarı kaldırdığında kokumu beğendiğini anlardım ya da gözlerini kapatıp gülümsediğinde beni tatlı bulduğunu bilirdim. Fakat düşüncelerini bizzat kelimelere döken Baekhyun benim için fazlaydı.

"Amacın kalp krizi geçirtip arabamı almaksa anlaşabiliriz. Ölmeme gerek kalmadan da verebileceğim yollar var."

Kısık sesle kahkaha atıp şarabının tadına baktı. "Yakalandım mı?" Başımı salladım.

"Biraz."

"Neyse, ben biraz daha bakmaya devam edeyim. Belki zamanla alışırım." Hemen yanımızdan geçip giden nehre bakmak yerine birbirimize bakıp ara ara aptal gibi kıkırdıyorduk. Ben aşık olmanın bu kadar salakça ama bir o kadar iyi hissettiren bir his olduğunu bilmiyordum.

Baekhyun karşımda sadece içkisinden içiyor ve beni seyrediyordu. Aynı şeyi ben de yapıyordum ve bu basit şey bile fazlasıyla iyi hissettiriyordu.

"Yemekleriniz hazır. Başka bir şey ister misiniz?" Birbirimize bakmayı kesemediğimiz için kızın sorusunu cevapsız bırakmıştık. Siparişlerimizi masamıza bırakıp sessizce uzaklaştığında yemeklerin geldiğini fark edemedik bile.

20 yaşında, her şeyi yapabilecek enerjisinin olduğunu sanan Genç ve Aşık Park Chanyeol en sevdiği restoranda deli gibi hoşlandığı çocuğun gözlerinin içine bakıyordu.

"Çok acıkmışım." Baekhyun aceleyle etini kesip ağzına kocaman bir lokma attığında onun sevimliliğine bakmaktan yemeği bir kez daha unutmuştum bile. Ben de acıkmıştım. Ama sanırım ona.

"Çok güzelsin." Yanağının bir tarafına aldığı yemeği ile birlikte bana baktı.

"Chanyeol şu an ağzımda kocaman bir dana var ve sen bana güzel olduğumu mu söylüyorsun?" Dolu ağzıyla konuşmasını bile güzel bulacak kadar güzel buluyordum onu. "Şu halime bak. En azından başka bir şey giyebilirdim."

Mavi sweatshirtü ve siyah eşofman altıyla bence gayet de iyi görünüyordu. Herhangi bir şeyle kötü görünmesine zaten imkan yoktu.

"Baekhyun durumum senden farklı değil." Yarım saat önce bereyle içeri giren ve altındaki pantolonu boydan boya yırtık ben değilmişim gibi.

"Bunu saymıyorum. Bir sonrakine daha güzel bir şey giydiğimde tekrar gelelim."

"Yani tekrar gelmeyi kabul ediyorsun?" Yeniden yemeye başladığında sorduğum için yutkunana kadar bana cevap vermedi.

"Para ödemiyorum demiştin, boşa mı gitsin? Buraya uzun süredir gitmek istiyordum zaten."

"Baekhyun..." Bu konuyu başka bir zaman ciddi ciddi konuşmamız gerekiyordu. "Benimleyken ülkenin daha kaç yerinde bedava bir şeyler yapabileceğini bilsen keşke."

"Ne demek bu şimdi?"

"Boş ver ne demek olduğunu. Sen söyle yeter sadece." Beni ne kadar ciddiye aldı bilmiyorum ama cevap vermeden yemek yemeye devam etti.

Devamında sessizle yemek yedik ve manzaranın tadını çıkarmayı yeni akıl ettik. Biraz nehre dalarak birbirimize yediklerimizi ve düşüncelerimizi sindirme vakti verdik. Ben daha çok onu izledim ama Baekhyun karanlık nehirde neyi görüp neyi izledi bilmiyordum.

"Yarın ne yapacaksın?" Sorum üzerine yüzünü bana döndü.

"Pazartesi ve Salı hocaların sempozyumu var, katılım zorunlu. Bütün gün nasıl başarılı oldukları hakkında konuşup duracaklar. Bitince de yurtta gece boyunca ders çalışırım herhalde."

"Pazartesi, Salı görüşemeyiz o zaman." Az öncesine kadar çok mutluyken bir anda keyfim kaçmıştı.

"Öyle görünüyor. Çarşamba ne yapıyorsun? O gün kulüp çalışması var kalabalık olursak belki kaçmaya çalışırım göze çarpmadan." Baekhyun gibi birinin göze çarpmadan bir yerden kaçması mümkün değildi. Ne kadar kalabalık olursa olsun.

"Çarşamba günü grup sunumu için çocuklarla sabahlamayı planlıyoruz. Perşembe öğleden sonra sunum var."

"Perşembe akşamına mı görüşebiliriz anca o zaman?" En azından onun da suratının asılması benim için iyiye işaretti. O da en az benim onu görmek istediğim kadar beni görmek istiyordu.

"Öyle görünüyor." En azından onu taklit ettiğim için ufak bir tebessüm kazanmıştım.

"Kalkalım mı? Eğer oturursak bir kadeh daha içmek isteyeceğim." İkinci kadehinin dibinde kalan alkolü dikerek ayağa kalktı. "Şarap gerçekten güzelmiş."

"Evde de var. Geldiğinde içersin." Bana bir haftadır, en son o konuşmayı yaptığımızdan beri gelmemişti. Muhtemelen kapalı alanda yalnız kaldığımızda ağırdan almak yerine sevişeceğimizden korkuyordu. Ki korkularında haklıydı. Ona yapabileceğim şeylerden bazen ben bile korkuyordum.

Neredeyse bütün restoranının bizi selamlaması Baekhyun'a bu sefer çok fazla tuhaf gelmemişti. Daha da soğuyan havada bir dakikadan az bir süre bekledikten sonra spor arabam gürültü ile önümüze gelmişti. Valeden anahtarı teslim alıp motoru çalışan arabaya bindik.

Çok fazla uzun sürmeyen yolun ardından kampüsün girişinde arabayı durdurdum.

"Perşembe akşamı görüşürüz öyleyse?" Dedi Baekhyun yeniden teyit için. Görüşeceğimizi gider gitmez not defterine yazacağını biliyordum.

"Görüşürüz." Dedim ve inmeden önce yanağına öpücük bıraktım. Yanağını öpmem onu gülümsettiği için ben de istemsizce gülümsemiştim. Sonra arabadan inerek hızlı adımlarla okulun ağaçlık yolunda ortadan kayboldu.

Yeniden yola devam edip bütün insanların rahatsız edici bakışı altında arabamı kapının önüne bırakarak apartmana çıktım. Duştan çıkıp üzerimi değiştirdikten sonra yatağıma uzandım.

Baekhyun'dan gelen mesaj bir kere daha içimin ısınmasına neden oldu. Zaten sıcak biriydim.

Şimdi fark ettim de neredeyse 4 gün boyunca görüşemeyeceğiz. Onu o kadar uzun süre görmemeye dayanacak değildim. Elbette görürdüm. Bazı kurallar ölçülü bir şekilde çiğnenebilirdi.

Az önce görüşmemişiz gibi gerekli ya da gereksiz şeyler hakkında konuştuktan sonra iyi geceler dileyerek uyumak için ayrıldık.

Ertesi günlerde tıpkı konuştuğumuz gibi çok fazla birbirimize vakit ayıramamıştık. Fakat arada birbirimize attığımız mesajlar ve kısa aramalar beni güvende hissettiriyordu. Baekhyun'u kaybetme endişem ya da beni sevmemesi endişem giderek sona eriyordu.

Benim onu hayatımda istediğim gibi o da beni hayatında istiyordu.

Çarşamba akşamı çocuklarla ödev yapmak için toplandığımız sırada saat dokuzu geçmesine rağmen hala elle tutulur bir şey yapmış sayılmazdık. Kyungsoo seçtiğim ekibin berbatlığı ile ilgili mutfakta beni darladıktan sonra bir bira alıp kafasına dikmişti.

Arkadaşlarımla uzun zamandır keyifli vakit geçirmediğim için yarın sunum yapacağımız gerçeğini göz ardı ederek ders çalışmamız gereken masada kart oyunu oynayan arkadaşlarımın yanına gittim.

"Bira içmek isteyen varsa dolaptakiler soğumuş." 6 kişi, üçüncü kasa biramıza geçerken sunumdan kalacağımıza neredeyse emindim. Yine de hafif sarhoş olmanın etkisiyle arkadaşlarımla eğlenmenin bir sakıncası olduğunu düşünmüyordum.

"Ne olursunuz artık başlayalım şuna." Daha araştırma evresinde olduğumuz sunum için Kyungsoo bir kez daha bize yalvardığında en sonunda arkadaşlarımdan biri "Saat 10 olduğunda başlayalım. Bu ezikleri yenmek üzereyim." Diyerek masaya kart attı.

Oyuna dahil olmayan diğer arkadaşımın yanına yerleşip biramı içmeye ve çekişmelerini izlemeye devam ettim. Kyungsoo orta sehpada oturmuş birasıyla birlikte notlarını düzenlemeye çalışıyordu.

Hayatımdan her zaman memnun olmuştum. Eğlendiğim arkadaşlarım vardı, derslerimde başarılıydım, maddi durumum yerinde. Daha fazla ne isteyebilirdim ki düşünüyordum hep. Meğer eksik olan bir yanım varmış. Baekhyun bu yanımı tamamlıyordu. Hayatımda aşka ihtiyaç duyuyormuşum, Byun Baekhyun bana neredeyse iki saatte bir attığı mesajlarıyla bu ihtiyacımı fazlasıyla gideriyordu.

Yeniden son kez mesaj gelip gelmediğini kontrol ettikten sonra ayağa kalktım. "Evet, saat 10 olduğuna göre artık başlayalım ve bitirelim şu sunumu."

Masadaki üçlü itiraz mırıltıları çıkarsa da kartları toplayıp ders çalışma evresine kolaylıkla geçiş yaptık. Görev dağılımının ardından bir saatten fazla bir süre boyunca tüm odağımızla sunum için uğraştık.

Saat tam 11:27'de çalan telefonumda yazan ismi görünce yüzümdeki gülüşemeye engel olamadım. Diğerlerinden müsaade isteyip mutfaktaki balkona çıktım.

"Sormadan aradım ama müsait miydin?" Sormasına gerek bile yoktu.

"Müsaitim." Araba gürültülerini duyunca kaşlarım çatıldı istemsiz. "Yurtta değil misin?" Yarım saat önce yurtta olduğunu söylemişti. Bu yüzden şaşırmıştım.

"Canım portakal istediği için çıkmıştım ama bizim buradaki her yer kapanmış. Yurdun kapanış saati gelmeden geri dönüyorum şimdi. Bu sırada seni arayayım dedim. Hala çalışıyor musunuz?"

Aklımda o an binlerce şey dönmeye başladığı için "Evet, çalışıyoruz" diye mırıldandım.

"Ben de yurda geri dönünce devam edeceğim. Tabii önce yurda yetişebilirsem." Yeniden saate baktım.

11:30

"12'ydi değil mi?"

"Evet, birazdan varırım merak etme. İletişim Fakültesinin oradayım."

"Tamam, yetişemezsen beni ara olur mu? Şimdi kapatmam gerek."

"Yetişememe imkan yok ama bir şey olursa ararım. Kolay gelsin size."

"Teşekkürler."

11:33

Son derece azimli bir şekilde ödev yapan arkadaşlarıma baktım. Düşündüm ve düşündüm. Kendimi birazdan yapacağım şeyi yapmamaya ikna etmeye çalıştım ama olmadı.

"Çocuklar ben yarım saate gelirim." Üzerimdeki pijamaları umursamadan askıdan duran ceketimi alarak dışarı koştum. Bölgenin en işlek yerinde oturduğum için açık bir yere ulaşmam zor olmadı ve kendimi bir anda 2 kilo portakal alırken buldum.

Arabama ulaşıp okulun girişine ulaştığımda 47 geçiyordu. Gece olduğu için araba girişi yeniden kapatıldığı için koşarak yurda çıkan yokuşu aştım.

Güvenlikteki adam beni dövecek gibi göründüğü için kapıda kalarak Baekhyun'u aradım. Kapıda beklemeseydi ya da arkası dönük olsaydı gizlice girmeyi düşünmüştüm.

Baekhyun ilk aradığımda açmadı. Ders çalışmaya başladıysa açmayacağını biliyordum. Yeniden aradım.

52 geçe Baekhyun telefonunu fısıltıyla açınca rahat bir nefes aldım. "Efendim?"

"Aşağı inebilir misin 2 dakika." Zaten daha fazla vaktimiz de kalmamıştı.

"Anlamadım?" 53 geçiyordu.

"7 dakikamız kaldı Baekhyun soru sorarak mı geçirmek istersin yoksa aşağı inecek misin?" Telefonun diğer uzundan adım seslerini duyduğum sırada gülümsedim ve telefonu kapattım.

54 geçe Baekhyun'u yurdun koridorundan yine bana doğru koşarken gördüm. Beni gördüğü için şaşırsa da koşmaya devam etti ve turnikeleri geçerek adeta üzerime atladı.

Elimdeki portakal poşetiyle birlikte onu tutmakta zorlansam da dengemi koruyunca beline sarıldım. Kolları boynuma sarılı, nefesi yüzüme vuruyordu. Ne vardı yani şimdi onu öpseydim?

"Ne işin var burada senin?" Duştan çıkmış ferah kokusuna odaklandığım için neredeyse niye geldiğimi unutacaktım.

"Bunları bırakıp gideceğim." Dedim belindeki elimden birini ayırıp portakalları göstererek.

"Chanyeol çıldırdın mı?" Benden ayrılarak şaşkınlıkla yüzüme ve poşete baktı. "Bana portakal getirmek için mi onca yolu geldin?" Çok da uzak bir yerden gelmiyordum.

"Canım çekti demiştin."

"Chanyeol benim canım her an her şeyi isteyebiliyor. Tanrım..." Hala şaşkınlığını atamadığı için kapanmayan dudaklarıyla gözlerimin içine bakıyordu. "Delirmişsin sen."

"Giriş saatin dolmadan yetiştiğim için mutluyum." Baekhyun kol saatine ve sonra da kulübede dikilen görevliye baktı.

23:58

"Şu adamdan nefret ediyorum." Dedi görevliyi işaret ederek. Duyup duymadığını bilmiyorduk.

"Bence bana gelerek saat sorununu çözebilirsin." Bence yenilikçi bir çözümdü. Bende kalsa giriş çıkış saatini önemsemezdim.

"Sana gelmeyeceğimi söylemiştim. Bir anlaşma yaptık."

"Biliyorum." Dedim ve yeniden kollarımı açtım. "Son bir dakikan. Sarıl ve git artık." İkiletmeden bana yeniden sarıldı ve yanağıma, hemen kulağımın dibine dudaklarını bastırdı.

"3 gün içinde seni böyle çok özlediğime inanamıyorum." Dünyanın en güzel sözlerini mırıldandığı sırada ona daha çok sarıldım. Güvenlik bize bakarak öksürmeye başladı. "Portakallar için teşekkür ederim. Şimdi gitmek zorundayım."

Benden uzaklaşıp içeri girmek üzereydi ki ona son anda seslendim. Neredeyse benim de aklımdan çıkıyordu. "Baekhyun?"

"Ne oldu?"

Poşeti havaya kaldırdım. "Portakalları unuttun." Parmağı ile adama 1 dakika işareti yaparak geri bana koştu ve poşeti aldı.

"Senin yüzünden ben kendimi hatırlamıyorum ki portakalları hatırlayayım." Bana söylenerek yeniden yurda ilerlediğinde bu sefer yurda girdiğine ve onu etkileyebildiğime emin oldum.

Baekhyun yavaş yavaş gerçek Chanyeol'ü tanıyordu.

Yüzümde aptal gülümseme ile güvenliğin ürkütücü bakışlarına aldırmadan geldiğim yönde yürümeye başladım. Üzerimdeki ince pijamaya ve önünü bile kapatamadığım monta rağmen terlemiştim. Eğer Baekhyun'a portakalları yetiştiremeseydim kendimi kötü hissederdim.

Eve geri döndüğümde 5 erkeğin gazabına uğrasam da pişman değildim. Baekhyun bana teşekkürünü bir de tatlı bir mesajla ilettiğinde Kyungsoo'nun yastıkla beni boğmaya çalışması bir hiç gibi gelmişti.

Neyse ki ertesi gün uykusuzluğumuza rağmen sunumu başarılı bir şekilde atlatmıştık. Akşam Baekhyun'la görüşmek için can attığım sırada ondan gelen mesajla biraz hayal kırıklığı yaşadım.

Acil bir durum için aile evine gidiyorum. İlk fırsatta ararım seni.

Böylelikle Perşembe akşamı görüşmemiz mümkün olmazken gün içinde ondan başka bir haber alamadığım için endişeden kendimi yiyip bitirmiştim.

Cuma günü olduğunda öğlene doğru beni aramış beş dakika da olsa tedirginliğimi gideren bir konuşma yapmıştık. Çocukluk arkadaşının hastalandığını, bu yüzden apar topar gittiğini öğrenmiştik. Sesi arkadaşı yüzünden üzgün geliyordu ama ben en azından onun iyi olduğunu duyabildiğim için rahatlamıştım.

Ve Cuma günü de, yani toplam 5 günüm onsuz geçmişti. Fakat cumayı cumartesiye bağlayan gece saat 2'ye doğru telefonum çaldığında uykumdan uyandım.

"Baekhyun?" Bu saatte beni aramasına şaşırarak panikle açmıştım. "Bir şey mi oldu?"

"Aslında bir şey olmadı. Seni şey için aramıştım..." Yine o çekingen ses tonu. Benden herhangi bir konuda hala çekiniyor olması beni biraz üzüyordu.

"Neredesin sen?" Arkasından gürültüler geliyordu.

"Yurttayım. Birinin doğum günü olduğu için parti veriyorlar."

"Bu saatte mi?"

"Aslında ben de bu yüzden aramıştım." Sesi hala sıkıntılı geliyordu.

"Ders çalışmam gerek ama gürültüden odaklanamıyorum, kütüphanede ise yer bulamadım. Haftaya sınavlar başladığı için herkes kütüphanede sabahlıyor. Cuma olduğu için yurt saati 2'de. Bu yüzden şey diyecektim."

"Sen hazırlan ben geliyorum." Dedim daha fazla devamını getirmesine izin vermeden. Sanırım artık Baekhyun'u tanıyordum.

"Anlamadım."

"Sende kalabilir miyim demeyecek miydin? Kitaplarını topla üzerime bir şeyler giyip geliyorum."

"Gerçekten mi?"

"Baekhyun 2'ye kadar yetişmem gerek, beni meşgul etmez misin?" Gülerek takıldım. Günlerdir zaten bende kalmasının hayalini kuruyordum. "Gelirim birazdan, kapıda görüşürüz."

İkiyi biraz geçerek yurdunun önüne gelsem de sorun değildi. Baekhyun zaten çoktan yurttan çıkmış bahçedeki masalarda beni bekliyordu. Her zamanki gibi ağır çantasını aldım ve birlikte kampüsün dışındaki beyaz arabama yürüdük.

Baekhyun sürekli bu saatte beni rahatsız ettiği için üzgün olduğunu söylüyordu. Benim ise kafamda sadece onunla geceyi birlikte geçirme planları vardı.

Elbette hiçbir şey beklediğim gibi gitmemişti.

Eve varır varmaz Baekhyun daha önce hiç çalışmadığı kadar ders çalışmaya başlamış ve onu bekleyeceğim derken koltuğun üstünde ben, benim üstümde de köpeğim uyuya kalmıştık.

Fakat en azından sabah Baekhyun'la aynı evde uyanacağımı bilerek uyumuştum. 



----


İki haftadır aynı bölümü yazmaya çalışıyorum bölümün başında depresyondaydım ortalarına doğru kendimden nefret ettiğim için öfke krizleri eşliğinde yazdım sonunu da enerji patlaması ile bitirdim o yüzden BÖLÜMDE NE YAZDIM EN UFAK BİR FİKRİM YOK şalkslşkdda

Ay bi kere böyle aşşşırı portakal canım istemişti(bu arada sürekli portakal aşeren biriyimdir) kimse(yani ablam) gidip bana portakal almamıştı neyse :( 

Eğer yazabilirsem önümüzdeki bölüm çok cicekli böcekli olcak ama önemli olan yazabilmem tabii ne düşündüğüm değil alşskdaşl

Bölüm gecikti ama geç gelebileceğini çıtlatmıştım zaten neyse yine de beni seviyosunuz değil mi? 

Neyse çok uzatmiim de bölümü salayım artık not yazmaya başladığımdan beri 4 dakika geçti yani dört dakikadır bölümü atmayıp not yazıyorum aşskdaşsd

5 dakika oldu aşskddş

Goooooodnaayytttt

Bölümler çabuk gelsin istiyorsanız 

Ziraat, vakıf, garanti, deniz ve iş bankası ibanlarım var paylaşabilirim? böylelikle çalışmak yerine fic yazarım, patronlarımın değil sizin köleniz olurum aşskdalşd tercih ettiğiniz başka banka varsa söyleyin oradan da açarım ben hesap şlaksdşla

Sizi çook seviyorum bir sonraki bölümde görüşmek üzereeee

7 dakika olmuş aşlsdksalşdkaslşdkaslşdkasşd

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

52.3K 7.8K 30
[🥼🔬] [theoretically lab] kim taehyung, stajyer jeon jeongguk'un tam bir virüs olduğunu düşünüyordu.
151K 13.6K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
581K 65.3K 40
çapkın bir omega olan kim taehyung, kızgınlıklarını geçirmek için gözüne alfa jeon jungkook'u kestirir
184K 18.8K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.