Karanlığın Doğuşu, Kilit Taşı...

By BDOAvsar

686 41 11

J.R.R. Tolkien okurken hayal gücünüzün sınırlarını zorluyorsanız, George R.R. Martin okurken duvarın ötesinde... More

Haerum Şehri, Learah Köyü P/ 2
Haerum Şehri, Learah Köyü P/3
Ayk Şehri, Eldun Tapınağı'nın Derinleri.
Ayk Şehri, Eldun Tapınağı'nın Derinleri. P/2
Ayk Şehri, Eldun Tapınağı'nın Derinleri. P/3
Ayk Şehri, Eldun Tapınağı'nın Derinleri P/4
Haerum Şehri, Learah Köyü
Haerum Şehri, Learah Köyü P/2
Haerum Şehri, Learah Köyü P/3
Haerum Şehri, Learah Köyü P/4
Haerum Şehri, Learah Köyü P/5

Haerum Şehri, Learah Köyü,

156 10 5
By BDOAvsar


İlya,

Batmak üzere olan güneş alev kırmızısı yüzünü uzaktaki dağlar arasından gösterirken aynı dağlar arasından çıkıp Learah Köyü'nün güneyinden denize dökülen Deliurma Deresi de gökyüzündeki bulutlar gibi güneşin kızıl alevlerinden nasibini alıyordu. İlya, gözlerini az ilerideki küçük şelalede zıplayıp duran alabalıklara dikerek hayranlıkla onları seyrederken akşama kadar etrafta koşturmanın vermiş olduğu yorgunlukla oturma isteği duydu. Birkaç adım önünde, otların arasında tek başına yükselen büyükçe bir kaya vardı. Kayanın üstünden etrafı seyretmek de pek güzel oluyordu.Kayanın çıkıntılarından tutunarak en tepeye kadar tırmandı. Sonra da oturup etrafta oyun oynayan diğer çocuklara aldırış etmeden güneşin kızıllığına boyanmış Deliurma Deresi'ni ve şelalede zıplayan balıkları bir süre de oradan seyre daldı. Hava kararmak üzereydi; bu durum ona eve dönme vaktinin yaklaştığını hatırlatıyordu. Lakin orayı bırakıp eve gitmeyi hiç istemiyordu çünkü evde yapacak bir şey yoktu. Birazdan eve gidecek, annesinin yaptığı yemekleri yiyecek, ardından uyumaya zorlanacak ve istemeye istemeye yatmak zorunda kalacaktı. Bu durumu hiç sevmiyordu. Uykusu olmamasına rağmen uyumaya zorlanması zül geliyordu. Bu yüzden akşamın gelmesini hiç istemiyordu. İleride kendi evini Deliurma'nın otlarla ve güzel çiçeklerle bezenmiş toprakları üzerine yapmayı planlıyordu. Böylelikle çok sevdiği Deliurma'dan her akşam ayrılmak zorunda kalmayacaktı. Babası da bu konuda ona yardım edeceğine dair söz vermişti ama bir şartı vardı; kış vakitleri geldiğinde köye taşınmasını istiyordu. Bunu istemekte haklıydı elbet. Çünkü Deliurma kış aylarında hiddetlenip taşıyor, hatta bazı zamanlar etrafındaki ağaçları dahi yerlerinden söküp götürebiliyordu. Zaten bu yüzden ona Deliurma deniyordu. 

İlya, kulaklarına ilişen, "Biz gidiyoruz, İlya!" sesiyle irkilerek onu alıkoyan güzel düşüncelerinden bir anda sıyrılıverdi. Arkasını döndüğünde köye dönmek için toplanmış çocukları ve ona seslenen Efuen'i gördü. İkisi de hemen hemen aynı yaşlardaydı. Efuen, daha birkaç gün evvel on yaşına girmişti ve İlya da ona verilebilecek en güzel hediyeyi yanağına kocaman bir öpücük kondurarak vermişti. Bu hediye Efuen'e annesinin yaptığı keklerden bile daha güzel gelmişti.İlya, "Gidin siz, ben birazdan gelirim!" diye seslenerek karşılık verdi. 

İlya'nın verdiği cevaptan pek hoşnut olmayan Efuen, batan güneşin pembeleştirdiği yüzünü buruşturdu. Sonra da üzgün bir ifadeyle arkasını dönüp diğer çocuklara katıldı.İlya son zamanlarda eve sürekli hava karardıktan sonra gidiyordu. Annesi yine çılgına dönecekti ama bir süre önce keşfettiği küçük sırrını görmeden hiçbir yere gitmek niyetinde değildi. Her gün aynı saatlerde kısa süreliğine kendisini gösterip kaybolan, kimseyle paylaşmadığı, paylaşmak istemediği ve paylaşmayacağı küçük sırrı kısa bir süre sonra kendini gösterecekti. Şöyle bir arkasına baktığında Efuen ve diğer çocukların köy yolunda gözden kaybolmak üzere olduğunu gördü. Tamamen gözden kaybolana kadar arkalarından baktı, ardından gözlerini şelalenin döküldüğü yere çevirdi. Küçük sırrı az sonra şelalenin dibinde belirecek, göz alıcı renkleri ve parlaklığıyla İlya'yı bir kez daha büyüleyecekti.Onu tekrar göreceği anı düşündükçe içinde tuhaf bir gıdıklanma hissediyordu. Rüyalarında dahi onu görür olmuştu. Her daim onu görebilse ne güzel olurdu! Bunu gerçekten çok istiyordu, hem de her şeyden çok! Her gün gelip ona uzaktan bakıyordu lakin artık yakından görmek, ona dokunmak istiyordu. Kaç zamandır onu oradan alma düşüncesi yerleşmişti aklına. Fakat bunu nasıl yapacağını bilemiyordu. Aslında bir düşüncesi vardı; Deliurma'nın dibine dalmak ve onu oradan çıkarmak! Ancak ve ancak bu şekilde ona ulaşabileceğinin farkındaydı. Lakin bu hiç de kolay bir iş değildi. Şelalenin döküldüğü yer derindi. Köyün büyükleri her fırsatta oraya girmenin tehlikeli olduğunu söylüyordu. Çocuklar da onları dinleyip oraya girmiyor, serinlemek için daha sığ yerleri tercih ediyordu.İlya bir kez daha kararsızlığa düşmüştü. Birkaç gündür aynı şeyleri düşünüp son anda vazgeçiyor ve evin yolunu tutuyordu ancak o gün daha kararlıydı. Eğer başarabilirse, onu şelalenin dibinden alabilirse artık küçük sırrını görmek için koca bir günün geçmesini beklemek zorunda kalmayacaktı. Ayrıca onu görebilmek uğruna her gün eve geç gitmesi de gerekmeyecekti. Evet, yapması gerekeni biliyordu. Dalacak ve onu oradan çıkaracaktı. Kolay olmayacaktı elbet lakin onu oradan almanın zorluğunu düşünmüyordu, onu düşündüren evdeki annesiydi. Geçenlerde sırf paçaları ıslandığı için annesinden bir sürü laf işitmişti, üstelik, "Bir daha olursa babana söylerim!" diyerek de tehdit etmişti annesi. Eğer şelaleye girerse yalnızca paçaları değil, bütün kıyafetleri ıslanacaktı. Sırılsıklam eve gidince de annesi onu babasına şikâyet edecekti. Bunu biliyordu ama her şeyi çoktan göze almıştı. Ne olursa olsun onu oradan alacaktı. Güneş iki dağın arasında neredeyse gözden kaybolmak üzereydi. İlya, çok kısa bir süre sonra sırrını görecek olmanın heyecanıyla yanıp tutuşurken oturduğu taşın üzerinden aşağı inerek kendi boyundan daha kısa olan şelalenin yanına yaklaştı. Gözleri suyun derinlerini sabırsızlıkla ve heyecanla tarıyordu. Kızıl güneşten gelen son ışık parçasıyla şelalenin düştüğü yerin tam altında, beklediği şey yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Köpüren suyun içerisinde kızılın biraz daha ağır bastığı bir gökkuşağı gibi parıltılar çıkarıyordu. Hayranlıkla onu seyrederken bir anda acele etmesi gerektiğini hatırladı. Çünkü güneşin batmasıyla etraf aniden kararacak, sırrı da karanlıkla birlikte sırra kadem basacaktı. Elbisesini yukarı doğru çekti ve küçük ürkek ayaklarını yavaşça buz gibi suya soktu. O kadar heyecanlıydı ki suyun soğuk oluşunun farkına bile varmadı. Acele adımlarla ilerlerken bastığı kaygan bir taşın dengesini bozmasıyla yalpaladı ve suya düştü. Suyun soğukluğundan nefesi kesilmişti. Hızla, düştüğü yerden kendisini doğrultup gözlerinin önünü kapatan ıslak kahverengi saçlarını araladı. Artık ıslanmak gibi bir kaygısı da kalmamıştı. Bir yetişkinin boyunu aşamayacak olan su birikintisi küçük bir kız için derin sayılırdı. Özellikle de şelalenin döküldüğü yer İlya'nın boyunun iki katıydı. Nefesini tutup güneşin kızıllığıyla boyanmış akıntılı suya attı kendini. Burnuna kaçan suları umursamıyordu. Suyun altında açtığı gözleri yalnızca ona, parıltılar çıkaran o küçük sırrına odaklanmıştı. Minik ayaklarını olanca gücüyle akıntıya karşı çırpıyordu. Akıntı hızını kesse de suyun içindeki ilerlemesini devam ettirme gayreti içindeydi lakin tek sorun akıntı değildi. Soğuk suyun içinde zorlukla tutabildiği nefesi de tükenmeye başlamıştı.



Yasvin,

Yasvin, ince çalılardan yapılmış süpürgesiyle kapısının önünde biriken yaprak ve tozları kenara ittirirken bir yandan da kızının yolunu gözlüyordu. Kuzeybatıda, bir boğanın boynuzları gibi karşılıklı yükselen dağların arasında batmak üzere olan güneşin son ışıkları yüzüne vuruyordu. Gözlerini alan güneş ışığı, yukarıdan gelen bir grup çocuk arasından kendi kızını seçmesini güçleştiriyordu. Gözüne vuran kızıl güneşi elleriyle perdeledi. Fakat görebildiği yalnızca oyunlar oynayarak köye yaklaşmakta olan yüzleri gölgeli yaramaz çocuklardı. "Bugün de geç gel bakalım! Bak neler oluyor o zaman!" diye söylenmekten kendini alamamıştı.Çocuklar köye giriş yaptıktan sonra birkaç tanesi ara yollara girerek dağıldı. Sonra birkaçı daha... Geriye tek bir çocuk kalmıştı. Onun da İlya olmadığı çok geçmeden anlaşıldı. Gelen bir erkek çocuğuydu. Yasvin'in yüzü asılmıştı."İyi akşamlar, efendim!" diyerek yaklaştı Efuen.Yasvin, kızının çocuklarla gelmemesinden fazlaca huzursuz olmuştu. "Sana da iyi akşamlar, çocuğum!" diye yanıtladı huzursuzluğunu gizlemeye çalışarak. Gerçi bunu pek becerememişti. "İlya nerede, neden sizinle gelmedi?" diye sordu. 

"Şey, efendim, o birazdan gelecekmiş."

Yasvin kaşlarını kaldırarak, "Yine ne haltlar karıştırıyor bu kız?" diye sertçe çıkıştı zavallı Efuen'e.Bu ani çıkış karşısında ürken küçük çocuk, "Be... ben bilmiyorum!" diye kekeledi. Sesi titremişti. Birkaç adım gerileyerek "Ben yalnızca size haber vermek istemiştim efendim!" dedi. Sonra da kaçar gibi oradan uzaklaştı.Yasvin, iyi niyetle haber vermeye gelen Efuen'e biraz sert davrandığının farkına varınca üzüldü. İstemeden de olsa İlya'ya olan kızgınlığının acısını küçük çocuktan çıkarmıştı. "Ah İlya,ah!" diye söylendi. "Sen laf dinlememeye devam et bakalım!"

 Yasvin güneş kaybolana kadar dışarıda bekledikten sonrasöylenerek içeri girdi. Kocası gelmeden önce yemek yapmayıbitirmiş olması gerekiyordu. Adamcağız sabahtan akşama kadar denizde yoruluyor, eve geldiğinde de bir kurt gibi acıkmışoluyordu. Bu yüzden gelir gelmez sorduğu ilk şey, "Yemekte nevar?" oluyordu. Ne yemek yapacağına karar vermeye çalışırkensepetteki yengeçleri fark etti. Bol baharatlı güzel bir yengeççorbası mükemmel olurdu. Kocasının önceki gün getirdiği yengeçleri közün üstünde kaynattığı suyun içine attı. Sonra da haşlanan yengeçleri çıkartıp beyaz etlerini ayıklamaya başladı. Biryandan yengeçleri ayıklıyor bir yandan da İlya'ya söyleniyordu.Babası Talmir geldiğinde İlya hâlâ gelmemiş olursa asıl kıyameto zaman kopacaktı. "Umarım babandan önce eve gelirsin!" diyemırıldandığı sırada evin içi birden büyük bir gürültüyle inledi.Birisi çılgınca kapıyı yumrukluyordu. Yasvin'in aklı çıkmıştı.Alnındaki koca damar patlayacakmışçasına atıyordu. Her yanını kötü düşünceler sarmıştı. Koşar adım gidip yumruklarladövülmekte olan kapıyı açtı. Karşısında köyün yaşlılarındanFargin'i görünce kötü bir şeyler olduğunu anladı. Bir anda gözleridolan Yasvin, "Ne... ne... var? Yoksa İlya'ya bir şey mi oldu?"diye sordu heyecanla.Yasvin'in gözlerinin dolduğunu gören Fargin, "Yoo, hayır!Düşündüğün gibi kötü bir şey olmadı kızım. Meraklanmayasınhemen!" dedi sakin bir sesle. Sonra da omzunun üzerinden arkaya doğru bir bakış atarak, "Hadi, sen de çık oradan bakalımİlya," diye seslendi.Fargin'in arkasından ürkekçe kafasını uzatan İlya annesinebaktı, soğuktan titreyen dudaklarını ve tıkırdayan dişlerinikontrol etmeye çalışarak, "Anne!" diyebildi.Kızını karşısında o şekilde gören Yasvin'in bir an dili tutuldu. İlya sırılsıklam hâldeydi ve üşümüştü. Ne diyeceğini bilemedi. "Ne oldu, ne oldu sana böyle?" dedi merakla. 

Fargin, "Ona kızmayın, Yasvin kızım!" dedi güleç bir yüzle. "Ayağı kaymış yavrucağın, sonra da suya düşmüş, çocuk işte!"Yasvin, battaniyeye sarılmış olmasına rağmen zangır zangır titreyen kızına baktı. Yüreği sızlamıştı ancak fazlasıyla öfkeliydi. Öfkesine gem vuramayarak, "Ne oldu sana böyle?" diye üsteledi. 

"Düştüm!" diyebildi küçük kız zorlukla. Dişleri birbirine sertçe çarpıyor, dudakları titriyordu."Ben sana hava kararmadan eve geleceksin dedim mi demedim mi?"

 İlya'nın gözlerine korku oturmuştu. Yutkunarak, "Dedin anneciğim!" diyebildi. Sonra da ekledi; "Söz veriyorum bir daha olmayacak anne!" Birbirine sertçe vuran dişlerinin takırtısı kendi sesinden daha çok çıkıyordu. 

"İçeri geç!" dedi Yasvin sertçe. "Seninle sonra hesaplaşacağız!"İlya koşarak içeri girince Yasvin, "Üstündeki ıslak kıyafetleri hemen değiştir!" diye seslendi arkasından. 

Fargin, "Kusura bakmayın kızım. Kıyafetlerini değiştirecektik fakat evde ona uygun kıyafet bulamadık," diye açıklama yaptı. 

Yasvin içindeki öfkeyi yaşlı adama belli etmemeye çalışarak, "Fazlasını bile yaptınız Fargin," dedi. Bir an evvel içeri girip kızına hesap sormak istiyordu. 

Fargin çekingen bir tebessümle, "Peki kızım. Ben artık gideyim," dedi. Dudakları büzülmüştü. 

"Elbette. Her şey için sağ olun," dedi Yasvin. 

Yaşlı adam, "Önemli değil kızım," diye yanıtladı. Oradan ayrılmaya yeltendiği sırada bir an duraksayıp ekledi; "Kızcağızın üstüne çok gitmeyesin, daha çok küçüktür. Neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilmez." 

Yasvin derin bir nefes alıp verdikten sonra başıyla onaylayarak karşılık verdi. İçindeki öfke yükünün azalmasını beklerken yaşlı adamın karanlıkta gözden kaybolmasını izledi. Adamın karanlıkla bir olmasının ardından içeri geçip eski tahta kapıyı hiddetle kapattı. Kapının menteşelerinin çıkarttığı gıcırtı etrafta ötüşen böceklerin dahi huzurunu kaçırmış, onları susturmaya yetmişti.Salona geçerken, "Evet küçük hanım! Sıra seninle hesaplaşmaya geldi!" dedi, İlya'ya sesini duyurmaya çalışarak. Ancak İlya salonda değildi. Onu göremeyince bir hışımla kızının odasına daldı. Sertçe açılan kapı, ardındaki tahta duvara çarpmıştı. İlya'nın ıslak ayaklarının tahta zemin üzerinde bıraktığı küçük izler hâlâ belirgindi. Yatağına kadar da devam ediyor, çıkarıp rastgele etrafa attığı ıslak kıyafetlerinden sızan sular tahtalar arasındaki boşluklardan aşağı akıyordu. 

 Yasvin, yatağa yaklaşıp, "Böyle uyuma numaralarıyla kurtulabileceğini mi sanıyorsun?" diyerek İlya'nın üzerindeki battaniyeyi sertçe çekti.Battaniyenin altında titremekte olan İlya'nın masum gözleri annesine bakıyordu. "Üşü... yorum an... ne!" dedi. Dişleri tıkırdıyor, dudakları titriyordu. Bu iki küçük kelime zorlukla çıkmıştı ağzından.Yasvin'in bütün kızgınlığı kızının o masum ve çaresiz hâlini gördüğü anda yok oluverdi. Öfke, yerini anne şefkatine bırakmıştı. Onu bu şekilde görmek yüreğini sızlatıyordu. Derin bir nefes koyuverirken, "Ah benim güzel kızım, ben sana ne diyeyim? Şu hâline bak. Tir tir titriyorsun. Hadi gel bakalım seni sıcak suyla güzelce yıkayalım. Sonra da ılık bir çorba içersin, hiçbir şeyin kalmaz."İlya masum gözleriyle çekingen bakışlar atıyordu annesine. "Üz...günüm an...ne..." dedi zorlukla.Yasvin kızına baktıkça yüreği cız ediyordu. "Tamam kızım. Bunu sonra konuşuruz. Hadi şimdi kalk bakalım," dedi.

Kızının kalkmasına yardım ettikten sonra onu doğruca banyoya götürdü. Güneşin altında ılıması için beklettiği birkaç çömlek suyu dışarıdan getirip banyoya koydu. Suyu köyün ortak kuyusundan çekip getiriyor, banyo yapmada kullanmak için de güneş gören bir yerde bekleterek ılıtıyordu. Çömleklerdeki ılık suyun bir kısmını kocası Talmir'e ayırdıktan sonra geri kalanını İlya için kullandı. Küçük kız vücuduna ılık su değmesinin ardından biraz olsun kendine gelmişti. En azından artık titremiyordu.Kızının banyosunu bitirdikten sonra, "Şimdi bir de sıcak çorba içersin, hiçbir şeyin kalmaz," dedi. Bir yandan da İlya'nın üzerini giydirmeye çalışıyordu.Taş şöminede közün üstünde yavaş yavaş fokurdayan bol baharatlı yengeç çorbasından gelen mis kokular bütün eve yayılmıştı. Yasvin masayı şömineye yaklaştırdı. Geçmek üzere olan ateşe birkaç odun attıktan sonra sandalyelerden birini şömineye yakın bir yere çekti. Kızını çektiği sandalyeye oturtup tahta bir kâseye sıcak yengeç çorbası doldurdu ve İlya'nın önüne koydu. Annesine şaşkın gözlerle bakıyordu İlya. "Babamı beklemeyecek miyiz?" diye sordu. 

"Bugün babanı beklemesen de olur," diye yanıtladı Yasvin. "Hadi, sen yemene bak." 

İlya başıyla onaylayıp çorbasını kaşıklamaya başladı. O kadar acıkmıştı ki çorbanın sıcak oluşunu umursamıyordu bile. "Yavaş ye kızım, ağzın yanacak!" diye uyardı Yasvin. Kızı pek oralı olmayınca da, "Sen en son ne zaman bir şeyler yedin?" diye sormaktan kendini alamadı.İlya, olanca masumluğuyla, "Sabah evden çıkarken," diye yanıtladı. Bir yandan da çorbasını kaşıklamaya devam ediyordu. "Biraz da dağ çileği yedim ama onlar pek karın doyurmuyor."Yasvin, büyük bir iştahla önündeki çorbayı kaşıklayan hatta kâsenin sonunu kafasına diken kızının kendine gelmesine sevinmişti. "Doymadıysan biraz daha yiyebilirsin, daha çok var," dedi

İlya dudaklarını büzüştürdü. Sonra da sevimli bir şekilde kafasıyla onayladı.Yasvin bir kâse daha çorba doldurup kızının önüne koyduğu sırada kapı çaldı. Kapıya üç defa vurulmuştu. Hemen ardından üç defa daha...İlya sevinçle, "Babam geldi!" diye atıldı.Kapıya doğru yönelen Yasvin, "Yerinde olsam buna o kadar sevinmezdim!" dedi imalı bir bakış atarak.İlya annesinin ne demek istediğini hemen anlamıştı. Ellerini önünde bağlayıp suratını astı.Tahta kapı büyük bir gıcırtıyla açıldı. "Hoş geldin," diyerek kocasını karşıladı Yasvin. 

Talmir, "Hoş bulduk," dahi demeden, her zamanki gibi, "Yemekte ne var?" diyerek içeri girdi. Bu duruma alışmıştı Yasvin. O yüzden gücüne gitmiyordu. "Yengeç çorbası," diye yanıtladı gülümseyerek. Sonra da kocasının uzattığı meşaleyi alıp kapı girişindeki yerine astı. Yağ kandillerinin yeteri kadar aydınlatamadığı ev, bir anda meşalenin gür aleviyle aydınlanıvermişti. Yasvin, "Ver elindekileri bana," diyerek kocasının elindekileri aldı. "Banyoda sıcak su var. Gidip hemen bir duş al, balıktan farksızsın!" Tatlı bir kızgınlıkla söylemişti bu sözleri.Talmir'in elindeki sepetleri alıp içeriye götürdü. Biri ağzına kadar balık, diğeri deniz mahsulleriyle doluydu. Ötekinde ise sebzeler vardı. 

"Ben hemen banyo yapıp geliyorum," diye seslendi Talmir.

Annesinin tehdidiyle iştahı kaçan İlya önündeki çorbayı isteksiz bir şekilde kaşıklarken, "Beni babama söylemeyeceksin, değil mi anne?" diye sordu. 

Yasvin, "Bundan öncekileri söylemediğim için şanslısın!" diyerek kızdı.Zaten asık olan suratını biraz daha astı İlya. "Ben yatmaya gidiyorum!" diyerek yerinden kalktı.

"Gideceksin elbet!" diye cevapladı Yasvin, keskin ve imalı bir bakış atarak. "Ama önce bana ve babana hesap vereceksin!"Bu işten kurtulamayacağını anlayan İlya, çaresizce yerine oturup iç geçirdi. Sonra da dirseklerini masanın üzerine koyup başını avuçları arasına alarak beklemeye başladı. Kısa bir süre sonra babası banyodan çıkınca İlya için zorlu ve sıkıcı dakikalar başlamış oldu. Bu zorlu sürecin ardından babasından birçok laf işitti ve ıslak gözleriyle yatağın yolunu tuttu.Yasvin üzgün gözlerle kızının gidişini izlemişti. "Sanırım fazla üstüne gittik, ne dersin?" dedi eşine. 

Talmir, "Az bile yaptık, bu konudaki endişelerimizi bir şekilde anlaması gerekliydi. Hem şimdi ağlasın ki bir kez daha aynı hatayı yapmasın. Ona bu şekilde kızmak elbette benim de hoşuma gitmiyor ancak kendi iyiliği için bunun böyle olması gerekti," diye yanıtladı. 

 Yasvin bir kaşını kaldırıp, haklısın der gibi başını salladı

Continue Reading

You'll Also Like

3.1K 808 29
Eski Veliaht Guan'ın kızı olan Lidena, babasını öldürmüş olan amcası Zeord tarafından sürgünden çağırılır. Ancak İmparator Zeord'un oğlu veliaht Gabl...
1.1M 27.3K 65
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
5.5K 681 15
Sesini duyar duymaz kolumdaki yılanın varlığı kayboldu. Ona baktığımda sinirlendiğini gördüm. Tek kaşım havaya kalktı. "Tam olarak neye sinirlendiniz...
6.8K 603 8
facts ¡Semekook¡