Geçmişin İzi

By alsjsiaplzj

7.7K 1.6K 204

Tenine işlenmiş yalnızlığa, hayatına sinen sıkıntılara rağmen tek bir dileği olan genç bir kızdı Arya. Bütün... More

2.Bölüm -Kolye-
3.Bölüm -Kimsin sen?-
4.Bölüm -Hastane-
5.Bölüm -Prenses Ve Gizemli Adam-

1.Bölüm -Kayıp-

3.1K 444 89
By alsjsiaplzj

Müzik başımın ağrısıyla doğru orantıda artarken benim tek isteğim bir an önce bu ortamdan kurtulmaktı. Hala neden bu saçma ve samimiyetsiz partide bulunduğumu anlayamıyordum. Etrafta birbirinden nefret ettiği halde seviyormuş gibi davrananlar, üzerlerinde kıyafet olup olmadığı tartışma konusu olan seksi olduğunu sanan kızların dansları, ortamın kalabalığına aldırmadan arsızca öpüşen çiftler.

Ecem'in ısrarları sonucu buraya gelmiştim ve pişman olmuştum. Şuan odamda sıcak çikolatamı içtikten sonra sıcak su torbamla uyumak çok daha iyi bir tercihti. Tabi Duru'nun yanında olamadığım için de suçluluk ve huzursuzluk duyuyordum. 

Duru. Miniğim.

Minik avuçları, küçücük bedeniyle lösemi gibi tehlikeli bir hastalıkla mücadele ediyordu. Onu yalnız bırakmak hiç içime sinmiyordu.

Gözlerimi etrafta gezdirdim, Ecem ortalıkta görünmüyordu. Eda, Selin ve Melis de öyle. Çantamı alıp çıkışa doğru ilerledim. Bu zamana kadar kalmam bile benim içim rekor sayılırdı.

Topuklu ayakkabımın çıkardığı tok sesler eşliğinde çıkışa doğru ilerlerken Ecem'i gördüm. Benim yanıma gelirken yüzü sitemli bir ifadeyle örtülmüştü.

"Gideceğini söyleme bana." dedi sitemini sesine de yansıtarak.

"Gitmem lazım." Başımı yana eğip yüzüne baktım.

"Gitme." dedi. Sesinin kedi yavrusu gibi çıkması gülümsememe neden olmuştu. Sokakta kalmış aç bir kedi yavrusu gibi.

"Duru'ya söz verdim erken geleceğim diye." dedim sesime güven kırıntıları serperek.

Elbette böyle bir söz vermemiştim, bu saatlere kadar uyanık kalmıyordu zaten. Yalan söylemekten haz etmezdim ama şuan Ecem'in ısrarlarına bariyer oluşturabileceğim tek yolu buydu. İnsanların fikirlerini değiştirmekte bir dünya markası olduğunu varsayarsak irademi alt etmesi pekte zor olmayacaktı.

"Peki." dedi uzatmayarak.

Birbirimize sarılıp vedalaştıktan sonra partiden ayrıldım. Taksiye bindikten sonra başımı oturduğum koltuğa attım. 

Kısa bir süre sonra eve varınca taksiden inip bahçemizin kapısını araladım ve içeri girdim.

Pek alışık olmadığım için topuklu ayakkabılar canımı acıtırken yavaş ve ağır adımlarla ilerliyordum. Ayakkabım gri zemin üzerinde tok sesler bırakırken bağırış ve kırılma sesi kulağımı doldurdu. Adımlarım aynı anda hızlanırken eve yaklaştığımda seslerin seviyesi artıyordu. Anahtarla kapıyı açıp içeri girdiğimde gördüğüm manzara beni şaşırtmamıştı.

Annemle babam kavga ediyorlardı.

Gözlerim tanıdık resimle kaplanırken sıkıntıyla nefesimi verdim. Sanki ben hiç gelmemişim gibi tartışmalarına devam ederlerken tek kelime dinlemeden merdivenlere yöneldim.

Duru'nun odasının önüne geldiğimde kapı kulpunu kavradım ve usulca aşağı doğru indirdim. Sessiz olmaya çalışsam da uğursuz bir gıcırtının çıkmasına engel olamamıştım.

Işığı açmayıp koridorun ışığının yardımıyla Duru'yu görmeye çalışırken uyuduğunu görmem biraz da olsa içime su serpmişti. Normalde tek bir tıkırtıyla uyanacak kadar hafif bir uykuya ve hassas kulaklara sahipti. Parmak uçlarımla zemine baskı uyguladım ve Duru'nun bedeninden çok yere örtülmüş olan yorganı kaldırıp üstünü örttüm. Başını da öptükten sonra yine ağır adımlarla odadan çıktım ve sessizce kapıyı kapattım.

Merdivenlerden inerken annemle babam bitmek bilmeyen kavgalarına devam ediyordu. Merdivenlerin ortasında durdum ve oturdum. Dirseklerimi dizime koyup ellerimi çeneme yasladım ve kavgalarını izlemeye başladım.

Annem ne kadar sinirli olsa da sesini dizginlemeye çalışıyor gibiydi, babam ise umursamaz ve annem kadar sinirli görünüyordu.

"Yine o sürtüğün yanına gidiyorsun değil mi?" diye bağırdı annem. Ardından babamı yakasından tutup ittirdi.

 "Söylesene adi herif."

Babam yerinden birkaç milim oynarken geriye doğru sendelemişti. Babam gözlerinden alev çıkacakmış gibi anneme bakarken ben ortaya çıkabilecek herhangi bir fiziksel şiddete karşı tetikteydim. Böyle bir şeyin olmayacağını biliyordum, babam o kadar ileri gitmezdi ama yine de babamın gözlerindeki kıvılcım beni şüpheye düşürüyordu.

"Anne Duru uyuyor." dedim sessiz olmasını umarak. Tek bir özne kullanmıştım ama bu sadece anneme yönelik bir söz değildi, babamı da kast ediyordum.

"Duru şimdi mi aklına geliyor." dedi babam keyiften yoksun bir gülüşle. "Bu saatlere kadar partilerde eğlenirken de aklına geliyor muydu?"

Babamın sözleriyle kalbim sinir ve kızgınlıkla boğulurken hiddetle oturduğum merdivenlerden ayağa kalkıp yanına gittim.

"Sen ne diyorsun ya?" diye çıkıştım.

"Eve ayda yılda bir geliyorsun. Geldiğinde de ne durumda olduğumuz belli. Sen Duru'nun adını bile ağzına almayı hak etmiyorsun."

Babamın gözleri sinirle örtülürken bu benim umurumda bile değildi. Ecem'in ısrarlarıyla katıldığım birkaç parti Duru'yu önemsemediğim veya onunla ilgilenmediğim anlamına gelmezdi. Bir baba olarak hiçbir görevini yerine getirmeyen bir adam benim ablalığımı sorgulayamazdı.

"Merak etme artık ayda yılda bir bile gelmeyeceğim."

"Ne demek bu?" diye sordum içimden anladığım şey olmamasını dileyerek.

"Şu demek, sizin artık bir babanız yok." dedi babam. Ardından anneme dönüp "Senin de kocan." 

Sesine serptiği acımasızlık canımı yakmıştı. 
Duyduğum kelimeler bedenimi şok dalgasına sokarken olduğum yerde kalakaldım. Babam salondan çıkarken ayak seslerinden merdivenlerden çıktığını anlamıştım. Annem ağlarken koltuğa oturdu ve ellerini başının arasına alarak ovmaya başladı.

Kısa bir süre sonra ayak sesleri tekrar kulağımı doldurdu. Kapının açılıp ardından sertçe kapanma sesi. Kapının kapanmasıyla beynim şok dalgasını üstümden savururken en azından mantığım tenime dokunmuştu.

Babamın ardından bende dışarıya çıktım. Bahçe kapısından çıkmış hızlı adımlarla arabasına doğru ilerlerken koşar adım bahçe kapısından çıktım. Evin biraz uzağına park ettiği arabasına giderken babama yetişip kolundan tuttum.

"Gidemezsin." dedim kesik kesik nefes alırken. "Bizi böyle bırakamazsın."

Kolunu bir hışımla benden kurtarırken önüne dönüp yürümeye devam etti. Tekrar ona yetişirken yine kendime çevirdim. Pes etmeye niyetim yoktu. Beni ve annemi terk etse bu kadar uğraşır mıydım? Bilmiyordum. Ama Duru'nun babama ne kadar düşkün olduğunu biliyordum ve bunun için gururumu babamın ayaklarının altına koymam gerekiyorsa da yapacaktım. 

"Duru bu durumdayken nasıl gidersin?" dedim bataklığa düşmüş bir insanın son çırpınışları gibi.

Tüm duygular kalbimde toplanmış gibiydi ve bir cam parçası misali kalbime batıyor, paramparça ediyordu. Acı, hüzün, hayal kırıklığı, öfke, kırgınlık, kızgınlık ve en kötüsü de nefret bedenimi yavaş yavaş sarıyor, düşüncelerime duvar oluşturuyordu.

 "Bizi bırakabilirsin ama onu bırakmaya hakkın yok."

"Ne yapacağımı sana sormayacağım." dedi hiddetle.

Sinirlenmişti. Neye sinirleniyordu ki? Bu durumda öfkelenecek olan bizdik.

"Duru sensiz yapamaz." Bağırıp, çağırmak istiyordum ama bunun sadece onun gitmesini kolaylaştıracağından sesimi belli bir seviyenin üstüne çıkarmamaya çalışıyordum.

"Umurumda değil."

Babam arkasını dönüp arabasına binerken gözyaşlarım yanaklarımdan dökülmüştü. Gözlerinde küçükken yere düştüğümde, acıyan yeri öpen ya da gök gürültüsünden korktuğum zaman yanına gittiğim ona sarılarak uyduğum adam yoktu.

 Gözlerinde sadece katıksız nefret olan bir adam vardı.

Gözyaşlarım yanaklarıma hücum etmeye devam ederken tüm hücrelerim yanıyor gibi hissettim. Öylece yolun ortasında durmuştum, hareket edemiyordum. Kalbim acının köründe harlanırken közlerinden sinir ve öfke doğuyordu. Yaşadığım duygu karmaşasında hissettiğim ve tadını aldığım tek duygu nefretti. Nefret, bir şövalye gibi giyinmiş kalkanlarını kaldırmıştı. Yaptığı savunma duvarının arkasına tek bir duygu bile geçirmezken nefretin yakıcı tadı damağıma yapışmıştı.

Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerken uzunca bir süre yolun ortasında kalmıştım. 
Birkaç saniye sonra kulağım uğursuz bir araba sesi işitti. Arkamı dönerken üstüme doğru gelen arabayla vücudum demir ile kaplanmış gibi hareket işlevini kaybettiğini hissettim.

Gözlerimi kapatıp kollarımı yüzüme siper ederken belimde hissettiğim bir çift el ile tekrar açmıştım. Güçlü kollar beni sararken hissettiğim ağrı ile inledim.
Beni kurtaran çocuk bir kenara ben bir kenara savrulurken sırt üstü yere düşmüştüm. Canımın yanmasıyla yüzümü buruştururken neredeyse bana çarpacak olan araba durmadan ilerlemeye devam etmişti. 

Öylece olduğum yerde kalırken son anda başımı kaldırıp çarpmasını engellediğim için şükrettim, şu an sırtımda hissettiğim ağrı dışında bir sorun yok gibiydi.

Arabayla göz göze geldiğimde saatlerdir arabaya bakıyormuş gibi hissederken sadece 1-2 saniye sürdüğünü biliyordum. Fakat o iki saniyede bile onlarca duygu hissetmiştim, hatta yeni duygular bile keşfettiğim söylenebilirdi.

Çocuk yanıma gelirken elleriyle yüzümü kavradı ve hafif yukarı kaldırdı.

"Beni duyuyor musun?" dedi telaşla.

 Başımı sallarken derin bir nefes alıp bıraktı. Doğrulmaya çalışırken ellerini kollarıma getirip bana yardım etti.

"Hastaneye gidelim mi?" diye sordu. Saçma bir tedirginlikle bana bakarken boğazım kurumuştu, yutkundum.

"Ben iyiyim." dedim çocuğun yardımıyla doğrulurken.


Öylece otururken çocuğun yüzüne baktım, o da benimle yere oturmuş bana bakıyordu. Gözlerimi ondan ayırıp yola çevirirken biraz önce yaşadığım anlar hafızama doldu.

Gözyaşlarım gözlerime baskı uygularken oturduğum yerden kalktım. O da benimle ayağa kalkarken ayna oyununu oynuyormuşuz gibi hissettim, ben ne yaparsam o da aynısını yapıyordu. Normal bir zamanda bu benzetmeme gülerdim ama şuan ruhumdan tüm enerjim çekilmiş gibi hissediyordum.

Yanaklarım ıslanırken gözyaşlarımın benden bağımsız yaptığı bu hareket karşısında afallamıştım. İzlediğim bir film de şöyle diyordu: Birinin sizi terk etmesi, ölmesinden daha kötüdür. Bu söze hiç inanmamıştım ilk duyduğumda, oldukça saçma gelmişti. Neden kötü olsun ki diye düşünüyordum, sonuçta terk etse de özlediğinde onu görebilirsin ama ölürse bir daha asla onu göremezsin. Fakat şöyle bir noktayı kaçırmışım o zamanlar, sizi terk eden kişi o saatten sonra artık sizin için de ölü sayılıyordu.

 "Gitmem lazım." dedim başımı öne eğip gözyaşlarımı saklamaya çalışırken. Sanki burada durunca kasvetli bir hava bedenimi sarıyor ve boğazımı sıkıyor gibi hissediyordum.

Çocuk bana bakarken bende gözlerimi onunla buluşturdum. Garip bi şekilde bakıyordu ve açıkçası biraz ürkmüştüm. Cevap vermediğinde arkamı dönüp evime gitmeye yeltendiğim sırada bileklerimde bir dokunuş hissettim. Yavaşça arkamı dönerken önce bileklerime sonra da çocuğa çevirdim gözlerimi. Rahatsız olmuş bir biçimde bileğimi kurtarmaya çalışırken çok sert olmamaya çalışıyordum, kötü bir niyeti yok gibiydi.

"Ben Kutay." dedi elini bileğimden çekip bana uzatırken.


Rüzgar bana elimi uzatmam için bağırırmış gibi güçlü bir şekilde esti. Rüzgar tenime iğne gibi batarken saçlarım yüzümü kaplamıştı. Ellerimle saçlarımı düzelttikten sonra bende elimi uzatıp elini sıktım.

"Arya."

Çocuğun dudağının bir kenarı kıvrılırken bende belli belirsiz gülümsedim. Rüzgarın uğultulu sesi ortama eşlik ederken tekrar baskı uygulamıştı gövdemize. Gürültü bir şekilde esen rüzgara karşı koymak istercesine ceketime daha sıkı sarılırken saçlarım tekrar dalgalanmış yüzüme düşmüştü. Bir yandan ceketimi düzeltmeye çalışırken yüzümü saçlarımdan gayri ihtiyari kurtarmaya çalışıyordum.

Adını Kutay olduğunu öğrendiğim çocuk neredeyse gözüme girecek olan bir tutam saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken irkilmiştim.

"Teşekkür ederim." diye mırıldandım gergin bir şekilde gülümserken.

 Kutay da gülümserken elini çoktan çekmişti.
Öylece yerimde dururken tanışmadan önce yapmak üzere olduğum hareketi hatırladım.

"Hoşçakal." dedim gözlerimi Kutay'a dikerken.

"Üzülmek yok." dedi Kutay bana cevap vermek yerine. Kutay'ın sözleriyle beynim buna nasıl yapacağıma dair kalbime sorular yönlendirdi.

Gülümsedim.


Gözlerim şimdiden hüzünle kaplanmışken yaptığım pekte samimi ve gerçek bir hareket olduğu söylenemezdi. Ayrıca tanımadığım bir insanın bana söylediği teselli sözleri de tuhaf hissettirmişti. Genellikle Ecem'den aldığım destek sözlerinin yanında bu sözler o kadar farklıydı ki. Ecem işi şakaya vurur, eğlendirerek üzüntümü üstümden atmaya çalışırdı. Ciddi bir şekilde benimle dertleştiği anlar yok denecek kadar azdı.
Düşüncelerimi kafamdan arındırırken umutsuzca etrafıma bakındım.

"Umarım öyle yaparım. "

Ardından duygularımı yalın bir şekilde hissetmeye çalıştım. Bazen hislerimi abartıyormuşum gibi geliyordu. Üzüldüğümde üzüntüme hak ettiğinden daha fazla yükleniyordum. Sanki tüm kötülükleri ve acıları ben yaşıyormuş gibi davranıyordum. Aynı şekilde sevinirken de böyleydi. En ufak mutlu edici haberde bile dünyalar benim olmuş tarzında tavırlar sergiliyordum.

Benim umutsuz bakışlarıma karşın onun gözleri ışıl ışıldı. Uzun kirpiklerinin arasından süzülen açık koyu kahve gözleri umutla parlıyordu. Onun gibi olmak istedim bir an. Herşeyin bir gün güzel olacağına inanmak istedim ama o duyguları ben yaklaşık iki sene önce bir hastanenin koridorunda kaybetmiştim, bir daha da bulabileceğimi sanmıyordum.



Continue Reading

You'll Also Like

136K 8.9K 24
Berdel konulu bir GAY hikayesidir. Eşcinsel evliliğin yasal ve normal olduğu bir evrende geçmektedir. •Şiddet, cinsellik ve olumsuz öğeler içermekted...
511K 4.4K 19
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
4.9M 272K 28
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
977K 42.1K 57
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...