aşk ve diğer hazin şeyler' ta...

By adorekimh

468K 68.2K 19.9K

ülkeden sürgün edilmiş bir yazar kim taehyung ve onun için tez araştırması yaparken peşine takılmış bir ünive... More

counter all your quick remarks passing notes in secrecy
bir çiçeğin esintiyle eğilmesi gibi benimle eğil, hafifçe salla*
bana seslenebileceğin bir ismim bile yok*
bu yüzden yaşa sanki ikinci defa yaşamayacakmış gibi*
zamanın elleri senin yanında değil hiçbir zaman*
kullanabileceğim bir hatıra ver bana*
nazik günahımızdan daha tatlı bir masum yoktur*
larchmont köyü vadinin zambakları gibi kokuyor*
içinden geçtiğin duyguları idare etmek için yollar arıyorum*
senin gibi biri için çok bekledim ama aramızda bu okyanus var*
o günden beri her gün ve her şey bu doğruyu hissetti*
etrafındaki her şey senin aşkınla biraz daha aydınlık*
biliyorum, benim trenim seni eve götürebilir
geriye yığılmış hayallerden oluşan tüm dolapların kaldı*
plağı koyuyor ve şarkımızı duyana kadar bekliyorum*
huzur bulduğunda kıskanırmış işte hayat*
kayan yıldızlara dilek tutmaya devam etmemin tek nedeni*
haydi kalk gidelim bu şehirden, gün doğarken ya da güneş batarken*
dans et benimle güzelliğinin şerefine, ateşli bir keman eşliğinde*
camdan ve demirden yapılma duvarların içinde göremiyor musun öylece gidemedğimi*
ve son zamanlarda, her şey de anlamlı geliyor*
kafamda barındırdığım düşünceleri anlatmak benim için kolay değil*
orada bir yerdesin biliyorum, uzaklarda bir yerde*
ve kimse inanmıyor ama aşk bir pislikten kral yapabilir*
ben sadece kalbimi tutan bir elle ölmek istiyorum*
ve o geçiyor, gökyüzünde bir kuyruklu yıldızın parıltısı kadar nadir*
her şeye sahip olduğumuzu bilmiyorduk ama düşmeden önce kimse seni uyarmaz*
bunun nasıl biteceği önemli çünkü ya bir daha asla sevemezsem?*
birinin içimi görmesine izin verecek kişi olmamıştım hiç*
bu bana sanki bunca zamandır hep körmüşüm gibi hissettiriyor*
Veda etmektense ölmeyi tercih ederim biliyorsun*
Bebeğim, senin gibi melekler benimle cehennemden aşağı uçamazlar*
ve seve seve kırarım onu, seve seve kırarım kalbimi senin için*
seni sevmek için çok küçük olduğumu söylüyorlar*
Sonunda seninle tanıştım bu yüzden nedenini merak etmiyorum*
Bunların hepsi benim kafamın içinde miydi diye sana sormak istiyorum*
bana yakın olmanın fiziksel bir şey olmadığını söylüyorsun, bence de öyle*
ve sen, iyi şeylerin gitmesine izin vermek konusunda oldukça iyisin*
bu sis kalktığında ıslak ayaklarla sana doğru koşacağım*
sana güzel bir iple bağlanmış nergisler getirdim*
sanırım seni en çok baştan aşağı siyah giyindiğinde seviyorum*
son nefesimi verene kadar ellerini başımın üstünde tut*
okuman için rüzgârla sana bir not gönderdim*
bebeğim tüm dünyayı aldım ve ellerine verdim
sıcacık sesini duyduğumda aklımın bulanıklaştığını hissediyorum.
sana, gözlerine aşık olmamın milyon küçük sebebini söyleyeceğim*
seninim dağlar denizlerin üzerine yıkılana kadar*
kapılarını aç çünkü ışığı görmek için can atıyorum*
seni, sahip olduğum her şey ile seveceğim.
sen her zaman söyleyemediğim tutkumdun*
tüm hayaller ve ışıklar, sensiz hiçbir anlam ifade etmiyor*
seninle, daha önce hissettiğimden çok daha derin, bebeğim*
bana dokunduğunda ve usulca öptüğünde, okadar güzel bir şey ki*
benim olan her şey, senin olabilir*
bu yüzden sevgilim, son dansını bana sakla*
senin de aynı şeyi hissettiğini anladığım an, sana aşık olduğum andır.
soğuğu dışarıda tutan tek şey, senin ışığın*

senin geçmişin ve geleceğinin arasında kaldım

5K 786 262
By adorekimh

47*

bts, don't leave me

-

“Yaşamı hiçbir zaman bu kadar güzel, bu kadar dolu gördüğümü anımsamıyorum”

alexander dumas fills, kamelyalı kadın

-

Telefonun sesi zihninin içinde bir patlama yaratırken gözlerini araladı, Kim Taehyung bir kolunu onun koluna sıkı bir şekilde sarmış, onu hapsetmişti kendine. Jeongguk bu hâllerinden memnundu, onun kollarında olmanın içini huzurla dolduran yanına bayılıyordu. Telefonu bir kez daha komodinin üzerinde çalmaya başladığında sıyrıldı kollarından, ses Kim Taehyung'un kıpırdanmasına neden oldu. Yatakta oturdu, gözlerini ovalayarak telefonuna uzandı. Hava aydınlanmıştı, birkaç kuşun sesini duyabiliyordu. Telefonunu eline aldı, tanıdık numara yutkunmasına sebep oldu. Gözlerini hemen yanında uyumakta olan bedene çevirdi kısa bir an. "Hyung." diyerek açtı telefonu, sesini kısık tutmaya çabaladı, onu uyandırmak istemiyordu.

"Jeonggukie, nasılsın?"

Park Jimin'in neşeli sesini duymak gülümsetti onu. "İyiyim, sen nasılsın?" diye sordu, gergin hissediyordu. "İyiyim, ben teşekkür etmek istedim." Park Jimin'in ona neden teşekkür etmek istediğini bilmiyordu. Aklı tamamen karışık durumdaydı. "Neden?" diye sorabildi, yataktaki kıpırdanma gerilmesine neden oldu. Kolunun açıkta kalan kısmında Kim Taehyung'un sıcak dudaklarını hissetti, bedenini ona yaslamak istiyordu. "Taehyung'un dergisindeki röportajını okudum, onun iyi ve mutlu olduğunu biliyorum. Bahsettiği sevdiği kişinin sen olduğunu anlayabilecek kadar iyi tanıyorum onu. On senedir görmemiş olmama rağmen, onu hâlâ tanıyorum." Kim Taehyung yanağını onun koluna yasladı, Jeongguk dudaklarını birbirine bastırdı. Tek kelime edemiyordu telefonun diğer ucundaki kişiye. Sözcükler bir yerde tıkanıp kaldı. "Onu mutlu ettiğin için teşekkür etmek istedim sana." Park Jimin konuşmaya devam ettiğinde hâlâ konuşacak gücü kendinde bulamıyordu.

"Yıldız çiçeği."

Kim Taehyung uykulu sesiyle ona seslendi, "Teşekkür edecek bir şey yok, hyung. Her şey karşılıklı. En iyi sen bilirsin, aşk içinde karşılık bulduğunda mutluluk veriyor sadece..." Yana döndü, Kim Taehyung'un saçlarına dudaklarını değdirdi. "Haklısın. Taehyung bu mutluluğu tadabildiği için mutluyum sadece. Erken aradım, üzgünüm ama sabah okuyabildim ancak." Jeongguk sorun olmadığını söyledi, onu istediği zaman arayabileceğini belirtti. "Beni başına bela almak istiyorsun sanırım." dedi Park Jimin, ona gülmemek elde değildi. Park Jimin'in telefonun diğer ucundan bile insanı iyi hissettiren bir yanı vardı. "Sorun değil, belaları üzerime çekme konusunda bir gücüm var." Park Jimin kıkırdadı, işine dönmesi gerektiğini söyleyerek kapadı telefonu. Jeongguk elinde telefon, koluna yaslanmış sevgilisi ile camdan dışarı bakarken tuhaf hissediyordu.

Kapı tıklatılana kadar sessiz kaldı ikisi de, Eunji kahvaltının hazır olduğunu haber verdi onlara. "Sana kıyafet vereyim, eminim benim kazaklarımın içinde harika görüneceksin." Kolunu yeniden öptü Kim Taehyung, örtüyü üzerinden atarak yataktan çıktı. Sabahın o saatinde kimin aradığını sormamıştı. Sesini duymuş muydu? Park Jimin ile iletişimde olduğunu öğrense nasıl hissederdi? "Sen üzerimdeyken de harika görüneceğime eminim." Jeongguk'un sözleri onun için kazak arayan Kim Taehyung'un durmasına, ona doğru dönmesine neden oldu. "Gece rüyanda yaramazlık falan mı yaptın?" diye sordu Kim Taehyung, kahvarengi, baklava desenli bir kazak aldı eline. "Ah, hayır ama görmüş olsam, güzel olabilirdi." Kim Taehyung ona yaklaştı, dudaklarını onun dudaklarına değdirdi.

"Hazırlan yaramaz bebeğim, beraber kahvaltı edelim."

Dolaptan siyah bir pantolon çıkararak Jeongguk'a uzattı, "Sanırım kemer de lazım." dedi şifoniyere ilerlerken, Jeongguk sevdiği adamın kendisi için kıyafetler seçmesini izliyordu. Tamamen siyahlara bürünmüş beden, dağınık saçları ve uykulu haliyle sevimli geliyordu ona. "Hyung." diye seslendi, siyah bir kemer yatakta, diğer kıyafetlerin arasında yerini buldu. "Efendim bebeğim?" dedi Kim Taehyung, onun saçlarını iki eliyle düzeltmek için hemen karşısında dikiliyordu. Jeongguk onun beline kollarını doladı, başını karnına yasladı. "Seninle uyumak ve uyanmak alışkanlık olursa, sensiz uyuyamazsam... Ne yapacağım ben?" diye sordu, Kim Taehyung onun saçlarını öptü. "Benden ayrı kalmayacağın için bunu düşünmene gerek yok, yıldız çiçeği. Yakın zamanda aynı evde yaşayacağız." Jeongguk başını onun karnından kaldırarak yukarı çevirdi, ona alttan bakmanın bile güzelliğinden hiçbir şey kaybettirmediğini gördü.

Kim Taehyung bir kez daha onun saçlarını öptükten sonra hazırlanmaları gerektiğini söyledi. Jeongguk istemeyerek ayırdı kollarını onun belinden. Kendine gömlek ve kumaş pantolon hazırlamasını izledi. "Ben banyoda değiştiririm, hyung." Jeongguk kalktı, kazak ve pantolonu aldı yataktan. "Neden? Benim yanımda değiştirmekten utanıyor musun?" Kim Taehyung'a gözlerini dikti, elindekileri yatağın üzerine bıraktı. Ellerini tişörtünün eteklerine götürdü, bir çırpıda çıkardı üzerinden. Kim Taehyung'un yutkunduğunu gördü, gözlerini kaçırmasını keyifle izledi. "Utanan ben değilim sanırım." dedi Jeongguk, kazağı alarak üzerine geçirdi. "Utanmak değil..." dedi Kim Taehyung, bakışlarını ona çevirdi yeniden. "Sana dayanamamaktan korkuyorum bazen." Jeongguk kahkahasını durduramadı, elleri pijama altına gitti. Kim Taehyung kendi kıyafetleriyle banyoya girerken gülmesini durduramıyordu, onun bu hallerinde ilgi çekici detaylar vardı.

Pantolon kemerini taktıktan sonra dağılmış yatağı topladı, çıkardığı kıyafetleri katlayarak kenara koydu. Saçlarını aynada düzeltti. Gece canını yakmaması için çıkardığı bilekliğini taktı. Oradaki kaplan deseninde kendine güven bir his vardı, Kim Taehyung'u tüm bedeninde hissetmesini sağlıyordu. Kim Taehyung banyodan çıkarak yanına geldi, "Ben toplardım." dedi yatağa baktığında, Jeongguk için bir önemi yoktu. Beraber odadan çıktılar, koridor boyunca ilerlerken gergin hissetti bir an. Onun ailesiyle karşılaşmış olacak olmak heyecanlandırdı. Kim ailesi kahvaltı masası etrafında oturmuş, onları bekliyordu. "Günaydın." dedi Eunji, aile büyüklerine hafif eğilerek selam verdi Jeongguk. Onlar için ayrılmış iki sandalyeye yan yana oturdular. "Artık evsiz gibi görünmüyorsun." dedi Kangtae, yumurta rulosundan bir parça attı ağzına. Jeongguk o çocuğun kendisiyle neden bu kadar uğraştığına anlam veremiyordu, onu sevmediği düşüncesi içini kemiriyordu.

"Sevgilime evsiz demekten vazgeçer misin?"

Kim Taehyung araya girerek kardeşine karşı konuştuğunda Kangtae sadece omuzlarını silkmekle yetindi. "Kangtae kendisi her zaman evsiz gibi gezdiği için herkesi öyle sanıyor." dedi Kim Taehyung'un babası, Jeongguk gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmak zorunda kaldı. "Çok ayıp, babacığım. Ben evsiz gibi giyinmiyorum, benim bir tarzım var." Kangtae'nin savunması herkesi güldürdü. "Yırtık pantolonların ve o büyük kazaklarının içinde evsiz gibisin. Birisi senin için kendi kıyafetlerini vermiş gibi duruyorsun." Bu kez annesi konuştuğunda Jeongguk dün gece giydiklerini düşünmeye çabaladı, onların rahatsız olacağı bir detay olmadığını fark etmek rahatlattı. "Jeongguk da öyle giyiniyor, sanırım şimdiki gençlerin moda anlayışı bu." Kim Taehyung konuştuğunda Jeongguk şaşkın bir şekilde bakakaldı ona, Kangtae kahkaha atmaktan neredeyse boğulacaktı. "Ne? Bana yaşlı diyebiliyorsun ama ben sana genç diyemiyor muyum?" diye sordu Kim Taehyung, hâlâ ona bakmaya devam ediyordu.

İç geçirerek su bardağına uzandı, birkaç yudum aldıktan sonra masaya geri bıraktı. "Hayır, genç demen sorun değil ama az önce farkında olmadan bana ergen muamelesi yaptın." dedi Jeongguk, erkek kardeşi onları keyifli bir şekilde izliyordu. "Sevgilim, ben sana hiç ergen muamelesi yapar mıyım? İnanıyor musun sen buna?" Kim Taehyung'un ses tonu gülmesine neden oldu, bir parça yumurta alarak yerken Eunji kitabevine gitmekten bahsetti. "Kitabevine ben seni bırakırım." dedi Kim Taehyung, "Beni de o okula bırak o zaman, ben de küçük kardeş ilgisi görmek istiyorum." dedi Kangtae araya girerek. Jeongguk tek çocuktu. Her zaman ailesinin işi olduğu zamanlarda büyükanne ya da büyükbabasıyla zaman geçirirdi. Kendi yaşıt birkaç arkadaşı dışında etrafında hep büyük insanlar olmuştu. Evin içinde kardeşlerinin olması, onlarla bağ kurmak, onlara sığınmak ve küçük atışmalar yaşamak onun bildiği bir dünyadan uzaktı. Kim Taehyung on yıl kadar onlardan uzak kalmış olsa bile, aralarındaki kardeşlik bağı incelmemiş, sanki bu olay daha sıkı bir düğüme neden olmuştu.

"Sen benim sevgilime evsiz diyorsun, seni neden okula bırakayım?"

Kangtae yemek çubuklarını masanın üzerine bırakarak kendi içinde argümanlar oluştururken masadaki herkes onu dinliyordu. "Hafif sarhoştu, kot ceketinin bir omzu düşmüştü, her an para isteyecek gibi duruyordu. Site görevlisi iyi giyimli sanarak aldı diye korktum." Jeongguk onun sözlerine güldü. "Üzgünüm, o hâlde gelmek istemezdim." dedi, yaptığının hoş bir davranış olmadığının farkındaydı. "Bu eve Taehyung'u görmeye birinin gelmesi bile mucize gibi geliyor kulağa, o yüzden sorun değil." dedi annesi, Kim Taehyung hayatına giren hiç kimseyi ailesinin içine almamış, uzak tutmuştu. "Namjoon bile eve iki kere falan gelmiştir, abimin en yakını ama ailem onu o abim gittikten sonra daha çok gördü." dedi Eunji, babası büyüklerine saygı ifadesi kullanarak konuşması gerektiğini söyledi ona. Haksız sayılmazdı, Jeongguk saygının ön plana konulduğu bir aile içinde büyümüştü. Onların bu sözlerindeki ısrarlarına anlam verebiliyordu.

Kahvaltı masasını toplamak için ne kadar yardım etmek istese de izin vermemişlerdi, Kangtae ve Eunji beraber toplarken, "Ben sana kahve yapayım." dedi Kim Taehyung, onu anne ve babasıyla salonda yalnız bırakarak mutfağa gitti. "Taehyung'u evin içinde görmeyi özlemişiz." dedi babası, "Odasından pek çıkmıyor, hep öyleydi ama yine de kapının ardında olduğunu bilmek insana iyi hissettiriyor." diye devam etti annesi, Jeongguk bu konu hakkında konuşmaktan kaçınıyordu. Tüm bu sözler omuzlarına bir yük bırakıyordu. Onları arkasına alarak girdiği bu yolda sevdiği adamı darmadağın etmişti. Onun ağladığına şahit olmuştu. Herkes ona teşekkür ederken Kim Taehyung'u ne kadar yıktığını bilmiyor ya da görmezden geliyorlardı, onun yanlarında olması yetiyordu bu insanlara. Onlara kızamazdı, o birkaç ay dayanamazken, bu insanlar on yıl boyunca hasret yaşamıştı onun varlığına.

Elinde kahve kupası ile içeri giren Kim Taehyung tüm dikkatini üzerine çekti. Yüzünü kokudan buruşturuyordu, yine de onun için kahve hazırlamaktan vazgeçmiyordu. "Teşekkür ederim, hyung." dedi, hemen yanına oturan bedene yasladı kendi bedenini. "Sizinle bir şey konuşmam gerekiyor." dedi Kim Taehyung, kahvesinden küçük yudumlar alırken herkes ona dikkat kesilmiş durumdaydı. "Bir sorun mu var?" diye sordu babası, onun için telaşlanıyorlardı. "Kore'ye döndüm. Hayatıma bir çeki düzen vermem gerek. Bir iş bulmalıyım. Yeni bir hayat kurmalıyım burada. Atmam gereken adımlar belirledim." Jeongguk onun sözlerine nasıl devam edeceğini merak ediyordu, ev meselesini açacağını tahmin etmek zor değildi. Ailesi onu odada görmekten nasıl mutlu olduklarını anlattıktan sonra oğullarının evden ayrılmak istediğini duymaya nasıl bir tepki vereceklerdi?

"Jeongguk ile evlenmek istiyorum."

Sıcak kahveyi yutmak onu zorlarken beklediği kelimeler bunlar değildi. "Biliyorum, ülkemizde resmi olarak bunu gerçekleştiremem. Bizi hiçbir zaman tanımayacak ama bunu yapmak istiyorum. Resmiyete gerek yok, benim olan her şey onun zaten ama bilmiyorum, o havayı yaşamak istiyorum. Belki bir gün, resmiyet için yurtdışına gideriz." Jeongguk yutkunmakta zorlanıyordu, gözleri dolarken ona çevirdi bakışlarını. "Japonya'da biriktirdiğim bir miktar param vardı, iki aileye yakın bir uzaklıkta bir ev aldım onunla. Jeongguk ile yaşamak istediğim güzel bir yuva istiyorum kendime. Sizin de destek vereceğinizi biliyorum." Kim Taehyung'un babası derin bir nefes alıp verdi, Jeongguk onların yüzüne baktığınde net bir duygu göremiyordu. "Seni anlıyorum, Taehyung. Sevdiğin kişi ile hayatını birleştirmek istiyorsun, onunla bir gelecek kuruyorsun ama oğlum..." Jeongguk ona sığınmaktan başka bir şey yapamadı, sonunun iyi gelmeyeceğine dair bir ses zihninin içinde bağırıp duruyordu.

"Jeongguk mezun mu olsaydı önce?"

Kim Taehyung'un annesi, eşinin sözlerini devam ettirdiğinde rahat bir nefes aldı, onların ters bir tep vereceğinden endişe etmişti ama yanılıyordu, onun ailesinin ne kadar iyi insanlar olduğu bir an aklından çıkmıştı. "Biliyorum, daha mezun olması gerekiyor ama ben sadece, yapmak istediklerimi dile getiriyorum. Onun ailesiyle tanışacaksınız, arkadaşlarımız tanışacak, bir aile olacağız. Zaman içinde gerçekleşecek olaylar ama ben, ne istediğimi biliyorum." Jeon Jeongguk da ne istediğini biliyordu, o yanında olduğu sürece hiçbir şeyin önemi yoktu onun için. Gece ona kendini feda edebileceğini söylediğinde Kim Taehyung'un şaşkın bakışlarını hatırlıyordu, hiçbir şey dememiş olsa bile onu sessizliğindan tanır hâle gelmişti. Hislerinin ağırlığının büyüğünü şaşırttığının farkındaydı, onun endişlenmesine neden olduğunu görebiliyordu.

Kim kardeşler salona girerek gitmeleri gerektiğini söylediler, Kangtae lise üniformasının içinde dikiliyordu, sırt çantasını omzuna asmıştı. Siyah saçları dağınık duruyordu. Eunji kot tulum içinde kolunu pervaza yaslamıştı. "Kahven bitti mi? Gidelim mi?" diye sordu Kim Taehyung, son yudumları aldıktan sonra ayaklandı ve kardeşlerin yanına geçti. Bir kez daha eğilerek onlara teşekkür etti kahvaltı için. "Bu çocuk bir şeyler için teşekkür edince sinirleniyorum, sen de bizim oğlumuzsun, teşekkür etme artık." dedi annesi, Jeongguk bir kez daha eğildi. "Üzgünüm, alışkanlık olmuş." diyebildi, Kim Taehyung bir elini onun beline dolayarak kapıya yönlendirdi. Portmantoda asılı olan kot ceketini alarak üzerine geçirdi. "Bu havada kot ceketle çıkmak nedir, yıldız çiçeği? Kim Taehyung asılı olan kabanlardan birini alarak omuzlarına koydu, giymesi için bekledi. "O kazak ve kabanla küçük bir Kim Taehyung oldun." dedi Eunji, onun sözleri yüreğini sıcacık yaptı.

Jeongguk ne kadar arka koltuğa geçmek istese de Eunji onu ön koltuğa yönlendirdi, Kangtae ile birlikte arka koltuğa yan yana oturdular. Jeongguk onun kabanının içinde kendini mutlu hissediyordu. Radyodan Park Hyoshin'in Beautiful Tomorrow çalıyordu. Kim Taehyung bir elini uzattı, Jeongguk'un dizinde olan elinin üzerine koydu. Araba sakin yolda ilerlerken mutluydu. Parmaklarını birbirine doladı, o yanında olduğu süre boyunca iyi olacaktı. Bir lisenin önunde durdular, üniformalarını giymiş genç bedenler soğuk havada okula yürüyorlardı. "Teşekkür ederim, abicim. Görüşürüz." dedi Kangtae, bir elinu Jeongguk'un omzuna atarak, "Görüşürüz, evsiz." dedi, Jeongguk ona gülmeden edemedi. Kangtae bir arkadaşını görerek onun yanına giderken çalıştırdı arabayı Kim Taehyung, kitabevine gitmek için okulun önünden uzaklaştılar.

Eunji telefonuna odaklanmış durumdaydı, ne şarkılar, ne de ön koltukta el ele tutuşan çift umurunda değil gibi duruyordu. "Ne yapmak istersin?" diye sordu Kim Taehyung, "Bilmiyorum ki, sen ne yapmak istersen uyarım ben sana." dedi Jeongguk, aklında bir şey yoktu, onunla olmak yetiyordu Jeongguk'a. "Hep bunu yapıyorsun, bana da seninle her şeyi yapmak uyuyor ama aktiviteleri hep ben seçiyorum." diye isyan etti Kim Taehyung, sevdiği adama gülmeden edemiyordu. "Tamam, seçeceğim, bana biraz zaman ver, düşüneceğim." dedi Jeongguk, gözlerini kapatarak odaklanmaya çabaladı.

Onunla yapmak istediği çok fazla şey vardı Jeon Jeongguk'un. Kütüphane gezmek istiyordu, sergiye gitmek istiyordu, yemek yapmak, beraber uyumak istiyordu. Onu öpmek, ona dokunmak, onunla birleşmek istiyordu. Aklına gelen görüntüler iç geçirmesine neden oldu. "Sevişmek istiyorum." diye fısıldadı, belki Kim Taehyung bile duymamıştı bunu. Ağzının içinde mırıldanmakla yetinmişti. "Sergiye gidelim mi? Namjoon hyung bahsediyordu, Gangnam Sanat Galerisi'de bir heykel sergisi varmış." Kim Taehyung onu onayladı, "Sergiden sonra bir şeyler yeriz." diye devam ettirdi onun planını. Kitabevinin önünde durduklarında Mingi'nin iki kahve bardağıyla Eunji'yi beklediğini gördüler. "Bu çocuğa çok sinir oluyorum ama iyi de bir çocuk." dedi Kim Taehyung, "Ah, ikimiz de sevgililer konusunda aynısını hissediyoruz." dedi Eunji, ona bir şey demek istese de mutluydu, onunla atışmak istemiyordu şu an.

Eunji sevgilisinin yanağını öptü, kahve bardağını aldı ve anahtarını çantasını çıkardı. Kim Taehyung arabayı tekrar çalıştırdı. "Kardeşlerimi bıraktığımıza göre sergiye gidebiliriz." Jeongguk onun elini dudaklarına götürerek avuç içini öptü. "Evet, gidelim ve gezelim." Onun çocuksu neşesi Kim Taehyung'u güldürdü. Gözlerinin kısılması, kocaman olan ağzı, tüm yüzüne vuran mutluluğu, onu da mutlu ediyordu. Gülümsemiş olan Kim Taehyung'un mutlu edici bir yanı vardı. "Jeongguk, ailemin yanında konuştuklarım konusunda ciddiyim. Seninle evlenmek istiyorum, bir gün bunu yapacağız ve eşim olarak seni her zaman çok seveceğim." Jeon Jeongguk ona inanıyordu. O da Kim Taehyung'u her zaman sevecekti. "Biliyorum, beni çok heyecanlandırdı bu düşünce. Seninle evli olmak çok hoşuma gider, her anımı seninle geçirmek harika olurdu." Bu kez avuç içi öpülen Jeongguk oldu.

Gangnam Sanat Galerisi'nden içeri adım attılar, Jeongguk hâlâ onun kabanı içindeydi. Sıcacık hissediyor olsa da, hoşuna gidiyordu. Heykel sergisi, galerinin üçüncü katındaydı. Asansöre ilerlediler. Jeongguk binmek istemiyordu. Bir şey demedi, onun yanında dikiliyordu beraber. İnsanlar onlarla beraber büyük asansöre bindiklerinde en arkaya geçtiler. Kısa bir yolculuk olsa da kalbi hızlanmıştı. Başını onun omzuna yasladı, gözlerini kapadı. Asansör çalıştı, boşluk hissi midesini bulandırdı. Yutkunamadı. "Korkuyorum." diye fısıldadı, Kim Taehyung bir kolunu onun omzuna doladı, kendine doğru çekti. "Bebeğim, ben yanındayım." dedi, dudaklarını onun saçlarında gezdirdi. Asansör durdu, insanlar indi ve Kim Taehyung onu yönlendirdi.

Serginin girişinde küçük bir kız çocuğu heykeli vardı. Adımları yavaşladı, kabanı çıkararak koluna astı. El ele sergi salonunda gezerken insanları umursamıyordu Jeongguk. Bakışlar umurunda değildi. Bir insanın çocukluktan yetişkinliğe giden yolu sergileniyordu heykellerle. Jeongguk kendini düşündü. Çocukluğunu, yetişkinliğe ulaştığı yolu. Anlam veremiyordu. Her şey çok hızlı geçiyordu sanki. "Bebeğim." diye fısıldadı Kim Taehyung, onu biraz kendine yaklaştırdı. "Seninle bir bebeğimiz olsun isterdim." Jeongguk onun sözleri karşısında ne diyeceğini bilemedi bir an, bir bebekleri olma düşüncesi heyecandan delirmesine neden oldu. "Harika olmaz mıydı? Senin gibi bıcır bıcır konuşur, kalbimizi ısıtır." dedi Kim Taehyung, onunla hayaller kurmak çok güzeldi.

"Yurtdışına çıktığımızda, resmi olarak evlilik gerçekleştirdiğimizde yapabiliriz bunu, çok isterim."

İnsanların içinde onu öpmenin doğru karşılanmayacağını biliyordu ama umurunda değildi, uzandı, onun dudaklarını öptü. "Bana hayaller kurdurtabilen tek kişisin, Jeongguk. Gelecek hakkında senden başkası yok. Söz veriyorum, her zaman benim sevgilim olacaksın." Jeongguk gülümsedi, sergi boyunca gezmeye devam ederken bir insanın tüm yaşam evresine uzaktan bakmak tuhaf bir his bırakıyordu yüreğinde. O daha yolun başında tasvir ediliyor olsa da yirmi iki sene bir hayat yaşamıştı. Bir şeyler tecrübe etmiş, büyümüştü. İnsanlar nasıl oluyordu da bu yirmi iki seneyi göz ardı edebiliyorlardı? O zaman boyunca öğrendikleri insanların gözünde bir öneme sahip olamıyordu?

Jeon Jeongguk yirmi iki senelik yaşamı içinde aşkın en coşkun halini de yaşamıştı, en dibe vuruşuna da şahit olmuştu. Sevdiği bir insanı en dibe çekmiş, onun hayal kırıklığı olmuş olsa dahi şimdi de onun en büyük hayali olarak dikiliyordu orada. Hayatı ile ne yapacağı konusunda hâlâ bir fikri yoktu. Son senesinin ilk dönemi sona ermek üzereydi. Tezi üzerinde bir gelişme kaydedebildiğini sanmıyordu. Mezuniyet günü yaklaşıyordu ama kendini hazır hissetmiyordu. Bedeni soğuk bir titremeyle ürperdi.  Yan sergi salonunun kapısı açık bırakılmıştı. Kim Taehyung'un kollarına sığındı. "Üşüdün mü sevgilim?" diye sordu, "Evet, biraz üşüdüm." dedi, sevdiği adam onu çok sıkı bir şekilde sardı. "Benim bebeğim üşüyemez, asla izin vermem buna." Ona arkadan sarıldı, dudaklarını ensesine değdirdi. "Sen yanımdasın, kimse üşütemez beni." Jeongguk güldü, onun bedenine bıraktı kendini. "Bunu biliyor olman çok güzel, sevgilim." Bir kez daha ensesinden öptü, sergi salonundan ayrıldılar.

Kahve içmek için bir kafede durdular, Kim Taehyung sıcak bir böğürtlen çayı isterken Jeongguk da kendine günün ikinci kahvesini söyledi. "Evlenmek için mezuniyetimizi beklemek zorunda mıyız?" diye sordu Jeongguk, bedenini ona çevirdi. "Babam bu konuda ısrarcı. Senin ailenin de onay vereceğini sanmıyorum. Jeongguk, ailen sana ve sevgine saygı duymaya çabalıyor ama onlar korkuyor, anlıyorum. Yirmi iki yaşında oğullarının otuz dört yaşında bir adama kapılarak hayatını karartmasını istemiyorlar. Hak veriyorum, yemin ederim. Bu yüzden beklemeliyiz, sevgilim. Onlara sevginin ve benim zarar vermeyeceğimi göstermeliyiz, ben onlar endişe içindeyken bu teklif ile gelemem." Jeongguk onun her şeyin farkında olduğunu anladı o an, babası ne kadar konuşması için onun gitmiş olmasını beklese bile gözünden kaçmamıştı Kim Taehyung'un. "Sen de korkuyorsun." dedi ona Jeongguk, "Sen de endişe ediyorsun benim sevgimin büyüklüğünden, sana aşık olmamdan, senin için her şeyi feda edecek kadar sevmemden. Görüyorum, anlıyorum." diye devam etti sözlerine, gözlerinin içine bakıyordu.

"Ben korkmuyorum, Jeongguk. Nasıl korkabilirim bana olan sevginden? Ben endişe ediyorum, o sevginin seni ele geçirmesinden ve sana zarar vermesinden. Bebeğim, benim için kendini feda etmene gerek yok. Bizim ilişkimizde kimsenin kendini feda etmesine gerek yok, yıldız çiçeği. Bizim aşkımız, kendi fedakarlığına sahip, bunu unutma."

-

merhabalar,
ben gelmişim.
nasılsınız?
nasıl gidiyor?
neler oluyor hayatınızda?
hikaye sıkmaya başladı gibi hissediyorum,
öneleriniz var mı?
buradaki taekook hem sonsuza kadar sürsün, hem de dallanıp budaklanmadan sonlansın istiyorum hikayeleri.
siz ne düşünüyorsunuz?

Continue Reading

You'll Also Like

428K 46.3K 41
Kuzey Kore ordusuna ajan olarak sokulan Doktor Kim Taehyung, asla yapmaması gereken bir şeyi yapmış ve aşık olmuştu. |SemeKook|
betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 211K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
1.8K 163 10
Belki de bilmemek ve hayal etmek daha iyidir?