HERAN

By rhemelicious

1.3M 44.5K 34.2K

"Sessizliğin bu kadar gürültülü olacağını senden önce bilmezdim." (Kitap yetişkin içeriklidir.) 02.12.21 More

GİRİŞ
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
Ⅰ.
BÖLÜM 29
BÖLÜM 30
Ⅲ.
BÖLÜM 31
Ⅳ.
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
X

Ⅱ.

12.2K 510 260
By rhemelicious








Baran Kamranoğlu







☾ ☾ ☾

"Bu söylediğinizi biraz daha açmanızı isteyeceğim, neden böyle hissettiğinizi anlatır mısınız?"

"Bilmiyorum... Hayatımda bilmediğim tek bir şey vardı, ve bu beni hiçbir zaman korkutmadı. O bilinmeyeni buldum... Bulduğumda da o bilinmezliğin içinden çıkmak yerine... Bilinmezliğin içine daha fazla girdim. Şimdi ise hayatımda ilk defa korkuyorum. O yokken biriktirdiğim tüm düşünceler onu gördüğüm anda kayboluyor... Adını bile hala söyleyemiyorum."

☾ ☾ ☾






Diğer çocuklar gibi değildi. Hatta hiç çocuk olmamıştı. Oysa ondan kimse bir şey istememişti. Tek yapması gereken çocuk olmaktı. Büyüdüğü çevrenin ciddiyetinden etkilendiğini düşünse de küçük kardeşleri doğduğunda, karakterini daha iyi anlamaya başladı. Onlarla aynı şartlarda büyümüştü ama hiçbir zaman çocuk olmamıştı.

Dedesi Kamuran Kamranoğlu, bu durumu torunu biraz büyüdüğünde anlayabilmişti. Kamuran'ın en yakın dostu, kişiyi ilk doğduğunda kanının kime çekeceğini anlardı. Baran doğduğunda onunda hayatta olmasını çok istemişti. Baran'ın kime benzediğini bulmak için çok uğraşmıştı. Çünkü Kamuran'ın, Baran'ı anlaması tam yedi sene sürmüştü. Onu anladığında da kendi kanının torununda dolaştığını fark edip, sevinmişti.

Baran her zaman ağır başlıydı, sakinliği severdi, ciddiyetini bozmazdı. Gülüp, eğlenmeye meraklı değildi. Kardeşi Cihan gibi şakalar yapmaz, ona şaka yapılmasından hoşlanmazdı. Kendisinin ciddiye alınmasını beklerdi, saygı göstermelerini isterdi.

Zihni tıpkı bir elmas gibiydi. Soğuk, sert ve mükemmel. Çok akıllıydı, pratik bir zekaya sahipti. Kimsenin göremediği şeyleri görebilir, sorunları herkesten hızlı çözerdi.  Hırslıydı, istediğini elde edene kadar uğraşır ve alırdı. Korkusuz ve cesaretliydi, elini her taşın altına sokardı ve hiç çekinmezdi.

Yaşıtlarına ya da diğerlerine benzemiyordu, onlar gibi sorumsuz ya da dengesiz davranışları bulunmazdı. Sorumluluklarının her zaman farkında olmuştu, disiplinli bir hayat yaşamaya çalışırdı. Düzeninin bozulmasından hiç hoşlanmazdı. Mantığını dinleyen bir düz bir adamdı, zaten kalbinin sesini hiçbir zaman duymamıştı.

Soyadının sahip olduğu ağırlığı ve gücü erken keşfetmişti, on sekiz yaşına kadar akıllı bir şekilde kullanmıştı. On sekiz yaşına girdiğinde, kendi imparatorluğunun temellerini atmaya başlamıştı. Başarılıydı, kendini ispatlaması sadece iki senesini almıştı. İki senenin sonunda diğer tarafta da var olabilmişti. Daha sonra ise kendi imparatorluğunu kendi kurallarıyla yaratmıştı. Öyle bir imparator olmuştu ki, Kamuran Kamranoğlu'nu tek gecede herkese unutturmuştu.

Dedesi ile bir anlaşma yapmak zorunda kalmıştı. Kamuran, torununu engelleyemeyeceğini biliyordu. Baran, tıpkı onun gençliğindeki gibi inatçı ve dik başlıydı. Onu engellemeye çalışıp öfkelendirmektense onunla masaya oturmayı tercih etti. Desteklemiyordu, çünkü ne onu koruyabilecekti, ne de arkasında durabilecekti. Hırs, görev, onur, metanet, irade ve güç Baran'ı oluşturuyordu. Kendisini kanıtlamak isteyeceğini ön görmüştü. Soyadı onu kısıtlayabilirdi, dedesi ve babası varken Baran onların arkasında kalmak istememişti. Ne onların arkasında kalmak istemiş, ne de onları ezip geçmek istemişti.

Dedesiyle yaptığı anlaşma, onun sadık olduğunu ve yaptığına çelişkili bir şekilde bağlı olduğunu gösteriyordu. Dedesiyle yaptığı anlaşmaya göre iki tarafında kurallarına uygun olarak zaferini kazanabilirdi. Kartlarını hangi dünyada oynuyorsa, ona göre oynamalıydı. İki tarafında kurallarına göre yaşayacaktı, ayrıca hala onu ilgilendiren kurallara da uymak zorundaydı. Eğer başarısızlıkla sonuçlanırsa Kamuran onu tekrar kendi yanına alacaktı. Baran, bu durumun onur kırıcı olacağını bilse de aklına getirmemeye çalışıyordu.

Diğerleri Baran için endişe ediyorlardı, seçtiği bu yol kendini deneyebileceği ve öylesine ilerlemeye çalışacağı bir yol değildi. Oldukça tehlikeli bir işe kalkışıyordu. Baran'ı herkes iyi tanıyordu, korkusuz ve cesaretli olsa da bu yolda nelerin yaşanacağını tahmin edemiyordu.

Baran sadece doğduğu anda ona gelen gücü ve ünü kendisi kazanmak istemişti. Kendi adıyla var olmayı hedeflediği bu yolda, başarısız olursa ailesinin gücünün altına tekrar sığınmış gibi olacağını düşünüyordu. Ve bunu reddedemezdi, çünkü onu ilgilendiren kurallar bu güce bağlıydı. 

Taraflar, kurallar ve dengeler Baran'a her zaman mantıklı gelmişti. Bir düzen olmalıydı ve herkes inandığı şeyi savunmalıydı. Ona göre tek bir boşluk vardı, iki tarafında tek bir hakimi olmalıydı. Bunu fark edip düşünmeye başladığında da kendini kanıtlamak ve gücünü herkese göstermek için eline büyük ama tehlikeli bir fırsat geçmişti. Girmeyi düşündüğü bu yolda iki tarafta da hakimiyeti kurmayı hedefliyordu. Zordu, zordu ama o hayatın getirdiği hiçbir engelden korkmazdı. Üstelik bu meydan okumayı da kendisi seçmişti. Büyük zirveye ulaşmak için çabalamış, sonunda zirveye çıkmıştı.


☾ ☾ ☾

2010, Nisan

"Baran, tarafını değiştiriyor desene." dedi Çetin kaşlarını kaldırarak. Dinçer düşünceli bakışlarıyla kafasını iki yana salladı. "Hayır, tarafını değiştirmiyor. Diğer tarafı da alıyor."

"Diğer tarafı da almak mı? Dinçer, bu... İmkansız."

"Bende biliyorum. Kurallar bu duruma engel değil, ama imkansız olduğunu herkes anlamış ki, bu zamana kadar kimse denememiş."

"Bunu Baran'dan başkası cesaret edemezdi. Kamuran amca ne diyor peki?"

"İlginç bir şekilde durumu olumlu karşıladı. Yakında ilan edecektir. Oğlum için endişelenmiyor değilim." Dinçer lafını bitirdikten sonra elindeki sigarasını dudaklarına götürüp bir nefes aldı.

"Haklısın da. Diğer taraf buna sinirlenecektir. Baran'ın da üstüne bu sinirle yürümeleri hiç hoş olmayacak. Kamuran amcanın onu durdurması gerekirdi. Nasıl olur da buna ses çıkarmaz?" Dinçer, Çetin'i cevapsız bırakıp sigarasını içmeye devam etti. Çetin ondan cevap beklemeden sırıtmaya başlayarak Dinçer'e baktı. "Kamuran amca, Baran'ın kendisine benzediğini söylüyor ya... Baran'ın kanında, kendi kanında dolaştığını anlatıyor, kanı diğer tarafı özlemiş olmalı." Dinçer bir anlığına sinirleri bozulmuş gibi kısa bir gülüş atıp ciddileşti.

"Sence Baran bunu başarabilir mi?" diye sordu Dinçer, Çetin'den cevabını çok hızlı almıştı. "Umarım."

"Babam bunu bir iş gibi görüyor. Baran kurallara saygı duymaya devam edecek, anlaşmalarını yaptılar. Ama diğer tarafın karanlığını biliyorsun. Şimdi iki tarafta da olacağı için iki tarafında kurallarına uymak zorunda."

"Baran kendine zorlu bir yol seçti. Başarırsa, gücünü kimse sorgulayamaz hale gelecektir. Kamranoğlu ailesinin bile önüne geçebilir. Bu yolu seçmeden de gücünün sorgulanamayacağı ve dokunulmaz olacağını biliyor, bilmesine rağmen bu yolu seçiyorsa kendine güveniyor olmalı. Hakimiyetini kurabilirse ve o hakimiyeti güçsüz kalırsa... Olacakları düşünemiyorum."

Kapının sesiyle ikisi de sessizleşmiş, kapıya dönmüşlerdi. Dinçer biraz toparlandıktan sonra tok bir sesle "Gel," dedi.

Kapı aralandığında uzun boylu, geniş omuzlu bir delikanlı gözükmüştü. Gözleri hafifçe kısılmış, kaşları düz bir çizgi halinde, suratında ona sanki yapışmış olan ciddi ifadesiyle içeri girdikten sonra kapıyı kapatmıştı. Ağır ve emin adımlarıyla Çetin'in yanına giderek elini uzattı. "Hoş geldiniz," dedi ve birkaç saniye el sıkıştıktan sonra yanlarına oturdu.

"Hoş bulduk, duyduklarım doğru mu Baran?"

"Doğru," diyerek cevapladı Baran. Son günlerde ona tek sorulan soru bu oluyordu. Çetin bakışlarını ondan çekmeden, duyduklarından sonra aklını kemiren o soruyu sordu.

"Kurallarımızı, aileni... Bu şekilde arkanda bırakıp olmayan bir yolu açtın. Zamanı geldiğinde seni bekleyen o kuralı da değiştirebilirmişsin gibi geliyor, umuyorum ki-"

"İki tarafın kurallarını da net bir şekilde biliyorum. Oluşturmuş olduğunuz kuraldan hoşlanmadığımı hala belirtsem de üstüme düşen görevi yerine getireceğimden emin olabilirsiniz."

Baran, yaşamının büyük bir kısmını planlasa da hayatına dair yalnızca tek bir bilmediği vardı. Bilmiyor oluşu onu korkutmuyordu, aksine karşı tarafın korkması gerektiğini düşünüyordu. Kuralı hayata geçirmek için uzun bir süre vardı. Çünkü bildiği bir gerçek vardı, karşısında kim olursa olsun onun kurallarına uymak zorunda kalacaktı, başaracağından emindi aksi bir durum aklından bile geçmiyordu, zaman onun yardımcısı olacaktı. Uzun bir süreydi ve zirveye ulaşacağını biliyordu. Kendine olan güveninin, zekasının, hırsının, potansiyelinin farkındaydı Baran. O zaman geldiğinde gücünün artacağını biliyordu, karşı tarafında o güce boyun eğeceğinden hiçbir şüphesi yoktu. Sonuçta görevi onu koruyacak olmasıydı, tanışacağı kişi bir bakıma kendisine muhtaç gelecekti.

Başarısız olursa da dedesi çoktan olacakları söylemişti, Baran'ın da kabul etmekten başka bir seçeneği yoktu. Çetin bu yüzden kızı için endişe etmiyordu.

Baran bu konuda Çetin'e, kendisi de bu kural hakkında çok fazla soru sormak istiyordu. Merak ediyordu ama iç sesi ona susmasını söylüyordu. Aslında nedeni açıktı. Soru sormak onu güvensiz ve şüpheci gösterebilirdi. O sormadan biri anlatırsa sessizce dinleyebilirdi ama sormayacaktı.

"Onların dünyası bizim dünyamıza benzemez. Yaşın bu kadar genç iken, o dünyanın da içine girmeye hazır mısın?" diye sordu tekrar Çetin, uzun süren sessizliği bozmak ona düşmüştü. Aslında herkesin tek korkusu, Baran'ın seçtiği bu yolun sonunun ölümle de bitebilecek olmasıydı.

"Hazırım. Onların dünyasını iyi biliyorum. Kendime güveniyorum."

"Sadece iyi bilmek yetmeyebilir. Kamuran Kamranoğlu diğerlerine gücünü kanıtlamak zorunda kalmadığından onlar kadar tehlikeli olmadı. Herkes onun yolundan çekildi. Sen ise o yolda öylece yürüyemeyeceksin. Bir nevi her şeyi bırakıp sıfırdan başlıyorsun." Baran, Çetin'i kafasıyla yavaşça onayladığında Çetin konuşmasına devam etti. "Şans, seninle olsun. Çünkü bu yolda ihtiyacın olacak. Onların elinden bir şey almak oldukça zor. Karşında kimin olduğunu biliyorsun, Madam asla vazgeçmeyecektir. Zira bu gücü elde etmek için fazlasıyla uğraştı."

"O halde Tanrı, düşmanlarıma merhamet göstersin. Çünkü ben göstermeyeceğim."





☾ ☾ ☾


2019, Ocak

Baran, yaklaşık dokuz senenin sonunda iki tarafında zirvesi olmuştu. Hiçbir kuralı bozmadan, kartlarını hangi tarafın dünyasında oynuyorsa ona göre oynamış ve başarılı olmuştu. Kazandığı son oyunla iki tarafın hakimi olmuş, zaferini her yerde duyurmuştu. Adını herkese kanıtlamış ve herkes çoktan ona boyun eğmeye başlamıştı.

Arkasında topladığı ekipte güçlüydü. Zaferini kazandığı yolda, diğerleri de onun ekibine girmek için uğraşsa da Baran kendi adamlarını özenle seçmişti. Dışarıya hiçbir bilgisi sızdırılmıyor, onun adını söylerken bile insanlar düşünüyordu. Onu anlatmak bile cesaret isteyen bir duruma gelmişti, bu durumu da Baran sağlamıştı. Herkesin gözünü korkutmuş, yaptıklarını ve yapabilecek olduğu her şeyi diğerlerine göstermişti. Söylediği o cümle, herkesin diline düşmüştü bile. 'Tanrı onun düşmanlarına merhamet göstersin, çünkü o göstermiyor.'

"Geldi abi, alalım mı içeri?"

"Alın," dedi Baran, tok sesiyle. Misafirini dört gözle beklemişti, kimseyi göreceği için bu kadar istekli olmamıştı Baran. Misafirinin önemi sadece onun için değil, herkes için büyüktü.

"Selamlar," Misafiri içeri girer girmez kaşlarını kaldırarak, ona has bir ses tonlamasıyla Baran'ı selamladı. Yıldırım, o odaya girdikten sonra kendisi dışarı çıkarak kapıyı kapattı.

"Sonunda," dedi Baran, kaşları çatılmış olsa da keyiflenmişti. Baran Kamranoğlu'nun yanında böyle konuşulmayacağını herkes gibi misafir de biliyordu. Aralarındaki samimiyet, buna izin veriyordu. "Sonunda mı? Çağırıyorsun ve geliyorum... Bekletmiş olamam."

"Cevabın nedir?" diye sordu hızlıca Baran, elini koltuğa doğru işaret ettikten sonra kendisi de oturdu. Misafir, kendisini koltuğa attıktan sonra bir bacağını diğerinin üzerine attı.

"Cevabımın ne olduğunu biliyorsun,"

"Teklifime hayır demiş olamayacak kadar zeki birisin."

"Uzun süre ortalarda görünmeyeceğim, tatile çıkıyorum."

"Ne zaman döneceksin?" diye sordu tekrar Baran, misafirine yapmış olduğu teklifi reddetmesine kızsa da onu zorlayamayacağını biliyordu.

"Bu yola tekrar dönmeyeceğim. Eğer sorduğun şey bu ise. Dönmem için çok büyük bir şey olması gerek. Zincirlerimi koparmışken, bir yenisine daha kendimi bağlamak istemiyorum."

"O gece neler olduğunu da anlatmayacak mısın?"

"Baran Kamranoğlu'nun kurallara saygı duyduğunu düşünüyordum. Gerçekten iyinin içinde kötülükte varmış," dedi misafir, keyifli bir gülümsemeyle.

"O gece, ben bile bitebilirdim...-"

"Bizim tarafımızda işlerin böyle yürüdüğünü biliyor olmalıydın, bizim tarafımız oldukça karanlık ve tehlikeli. Herkes birbirini sırtından bıçaklayabilir, kimseye güvenemezsin. Karanlık bir tarafta kimsenin sırrını öğrenemezsin. Bunların tamamını o gece yaşayarak gördün... Gördüklerinden fazlası da seni bekliyor. O gece, şans seninleydi. Gerçekten ballı adamsın Kamranoğlu, sadece iki saatte tüm ipleri eline aldın."

"Teklifime hayır demene itiraz ediyorum. İpleri elime aldım, bu yol... Dediğin gibi, tahmin edilemez bir yol. Yanımda olman gerek." dedi Baran, itiraf eder gibi. Misafiri yavaşça gözlerini kapattıktan sonra derin bir nefes aldı.

"Neden yanında beni istiyorsun? Senin seçtiğin tüm adamları gördüm, benim gibi karanlığın içinden gelen birisini hoş karşılamayacaklardır, her ne kadar karanlık şeyler yapıyor olsalar da."

"Madam'ı hala bitirmiş değilim. Onu yok etmem için onun karanlığından gelen birisi yanımda olmalı." dedi Baran, bu sözleri ona tekrar söylemekten çekinmemişti. Misafiri küçük bir kahkaha attıktan sonra oturduğu yerde hafifçe öne eğildi.

"Artık Madam'ı bulmanız imkansız. O ne zaman isterse o zaman gözükecektir. Üstelik onun karanlığından gelen hiç kimse sana yardım edemez. Yolunun sadece daha fazla karanlık olmasına sebep olur." Baran sinirle dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra misafiri konuşmaya devam etti. "Tek yapman gereken sadece bu yolda güçlenerek ilerlemeye devam etmen. Madam'ın peşine düşmek seni duraksatır. Eğer yanılmazsam, şans seni tekrar bulacaktır."

Baran'ın kaşları hafifçe çatıldığında misafiri ayağa kalkmıştı. Sorsa bile konuşmayacağını biliyordu, onların kuralları da böyleydi. Acımasız, soğuk, gizli, kanlı. Kim ne isterse onu konuşur ya da konuşmaz, kim neyi istiyorsa onu korur ya da korumaz ve para, kimsenin ağzını açmaz ama herkes o parayı alır. "Eğer yardımıma ihtiyacın olursa, bana nasıl ulaşacağını biliyorsun... Kendi el yazınla lütfen." dedi misafir, işaret parmağını kaldırarak konuştuğunda. Baran hafifçe kafasını sallasa da onun sadece isterse yardım edeceğini biliyordu.

Misafiri çoktan kapıya dönmüşken Baran hızlıca ona döndü. "Bekle, bana hediye göndermişsin," dedi, hatırlayarak. "Nedir o?" Misafiri ona, tuvalin üzerine kendi yapmış olduğu bir portre hediye etmişti.

"O... Senin aşık olacağın bir portre, dikkat etsen iyi olur." dedi misafiri, kaşlarını kaldırmış ve keyifli söylemişti. Misafiri keyiflendiğinde Baran'da keyiflenir gibi olmuştu, alay ettiğini anlamıştı. Herkesin bildiği gibi, söylediğinin olmayacağını misafiri de biliyordu. Baran Kamranoğlu, kadınlar tarafından duygusuz oluşu ile bilinirdi. Hiçbir zaman birinin peşinden koşmak zorunda kalmamıştı, ona gelenler arasından seçimini yapardı. Yaşadığı aşkları sadece bir gece sürerdi.

"Öyle mi? Nasıl bir maddenin etkisinde yaptın, merak ettim doğrusu."

Misafir kapıyı açmaktan vazgeçip yavaşça ona döndü. "Fransızca bir deyim vardır, Femme Fatale. Türkçesi, felakete neden olan kadın demek. Sanat eserimdeki kadın gibi. Ama o bir felaket yarattığında düşündüğün şey yarattığı felaket değil, yaptığı paradoks oluyor."

"Tanıdığın biri mi yoksa?" diye sordu Baran, sıkılmış gibi. Misafirinin huyunu bildiğinden söylediği şeylerde bir anlam aramamıştı. Çoğunlukla bu şekilde anlamsız konuşurdu.

"Tanımak mı? Tabloma tekrar bak, gerçek olamayacak kadar eşsiz. Fakat bir o kadar da gerçek. Bana bazen Tanrı'nın var olabileceğini bile düşündürtüyor."

"Pekala, bakacağım."

"Ona baktığında, kırmasan iyi edersin." dedi misafiri, kapının kolunu tuttuktan sonra. "Neden?"

"Çünkü kırılır. Onu tıpkı bir cam gibi kırabilirsin. Ama kırıldığında da senin elini kanatacaktır."



☾ ☾ ☾


"Başardın," dedi Çetin, Baran'a bakarken. Yine Dinçer Kamranoğlu'nun çalışma odasındaki geniş koltuklarda üçü sohbet ediyordu. Baran ortalıkta çok fazla gözükmezdi, kimse bilmese de misafiri için dönmüştü. Misafiri ile görüşmesi iki gün önceydi. Üç gün sonra yine ortalıktan kaybolacaktı. Çetin onun geldiğini ne zaman duysa, zamanı bir şekilde ayarlayıp görüşmeye çalışırdı.

"Dilediğin gibi, sanırım şans yanımdaydı." Baran alayla konuştuğunda Çetin de tebessüm etti. "Madam kaçmış olabilir ama geri geleceğinden hiç şüphem yok. Hem de daha tehlikeli geleceğinden emin olabilirsin." dedi Çetin, ifadesi yavaşça ciddileşirken.

"Madam sadece kaçmış gibi gözüküyor. Her zamanki gibi, kendini iyi saklamayı başarıyor fakat hala uğraşmaya devam ediyor. Bize bir zararı yok, kendince bir şeyler yapıyor, ses çıkarmadan öfke patlamalarını izliyor olsam da yakında beni kızdıracaktır."

"Kuraldan hala haberi yok. Az kaldı, bu kural gerçekleştiğinde... Onun öfkesinin nasıl bir boyut alacağını tahmin bile edemiyorum. Tüm nefretiyle üzerimize gelirken, karşında seni görmesi... Seni bulmuş olan şans, o zaman geldiğinde de bizim yanımızda olsa iyi olur." Çetin sustuğunda uzun bir sessizlikten sonra Baran dudaklarını araladı. Söyleyecekleriyle Çetin'i ve babasını şaşırtacağını biliyordu.

"Kızın... Bunlardan haberdar mı?" Baran'ın ilk defa Çetin'in kızı hakkında soru sorması tabii ki ikisini de şaşırtmıştı. Baran, şaşırmalarını umursamadı, vakit oldukça kısalmıştı. Bu nedenle sorusunu sormaktan bu sefer çekinmedi.

"Kızımın hiçbir şeyden haberi yok. Ne Madam ne de kurallar... Emir'i tanıyordun değil mi? Emir Candaşlar? Baki'nin oğlu," Baran hafifçe kafasını salladı. Kardeşi Cihan ile, Emir'in bir zamanlar çok yakın olduğunu biliyordu. Emir'i, Kamranoğlu ailesi çok seviyordu. Cihan'ın kimseyi dinlemeden kör bir şekilde peşinden koştuğu bir kızdan, Emir ile tanışmasından yaklaşık iki hafta sonra kurtulmuş ve hayatını düzeltmişti. Kamranoğlu ailesinde Emir'in her zaman yeri ayrıydı. Üstelik Cihan'ın şimdi evlendiği kişiyle de Emir tanıştırmış, Serena'yı hayatlarına sokmuştu.

"Emir'e de burada yaşadığı süre boyunca anlatmamanızı ben istemiştim. Dinçer'e uzaktan göz kulak olmasını istemiştim ama Cihan'ı çoktan bulmuş Emir. Tanıştıkları için deden ve ben bunu saklamaya karar verdik. İzmir'de kaldığı süre boyunca hepinizin gizlemesini istedim çünkü Emir, kızımın en yakın dostudur. Buraya geldiğinde küs oldukları bir seneydi, konuşmadılar ve görüşmediler. Aksi halde kuralları kötü etkileyecekti. Cihan ile olan dostluğunu anlatmış mıdır bilmiyorum ama ne olduğunu bilmediği sürece zararı olmayacaktır."

"Emir oldukça hareketli birisi. Cihan'dan kaç yaş küçük ama yaşından büyük işler yapıyor. Baksana, Cihan'ı o deli kızdan biz bile kurtaramamıştık, abisini bile dinlemedi ama Emir her şeyi halletti." dedi Dinçer, araya girerek.

"Emir akıllı bir çocuktur. Yaramazdır da, her şeye burnunu sokmaya çalışır. Bu sebeple onlardan bu dünyayı her koşulda gizlemeye devam ediyoruz. Bunları Emir'in duyması demek, kızımın da duyması demektir. Ve kızım Emir'den de akıllıdır."

En azından Kamuran Kamranoğlu'ndan başka, onun hakkında duyduğu ilk şey buydu. Adını hala bilmiyordu, gün geldiğinde öğrenecekti ve o güne kadar onunla tanışması yasaklanmıştı. Umurunda da değildi, hiçbir zaman olmamıştı. İsteseydi, her şeyi öğrenebilirdi. Duyduğu şeye heyecanlanmamış ama yine aklına kazınmıştı. Kamuran'ın da söyledikleri gibi Çetin'in bu sözü de aklında yer edinmişti.

"Onun çok akıllı ve sevgili dolu birisi olduğu anlattığın hikayelerden de belli. Gün geldiğinde onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum." dedi Dinçer, sanki oğlunu heyecanlandırmak istiyordu. Dinçer Kamranoğlu, bu cümleyi kurmasından sonra bulduğu her vakitte kızı, oğluna övmeye başladı. Çetin'den duyduğu hikayeleri özetler gibi oğluna anlatırken sadece onun özelliklerini söylüyordu.

"O günün gelmemesi için hala uğraşıyorum. Yine de-" Kapı kolunun hareketlenmesi ile üçü de duraksayarak kapıya döndü. Kapı aralandığında Kamuran Kamranoğlu hızlı adımlarla içeri girmişti.

"Ne konuşuyorsunuz bakalım?" diye sordu, koltuğa oturduktan sonra. "Kuralları." diye cevapladı Çetin, ona baktıktan sonra.

"Torunum, artık adı gibi yüce oldu. Artık karşısında herkes titreyecektir. Gücü, ünü, parası dedesini bile geçti!" dedi Kamuran, keyifle. Çetin ve Dinçer'de onun gibi sevindiklerinde Kamuran, bir anda Çetin'e dönüp yine aynı konuyu açmaya hazırlandı. "Artık iki dünyanın da lideri benim kanımdan. O soysuzu da yerinden edecektir."

"Zaten bütün bu olanları onaylama sebebin de buydu Kamuran amca," dedi Çetin. "Baran'ı diğer tarafa da soktun, çünkü Madam'ı ancak böyle yerinden edebilirdin. Baran'ın başarmış olduğu şeye, ulaştığı tüm imkanlar için en az senin kadar seviniyorum. Fakat, bana söylediğin onca şeyden sonra, diğer tarafa kendi kanından birini yollamak sadece senin yapacağın bir şeydi."

"Bunu ben yapmadım. Baran böyle istedi, kendi çıkarım ve nefretim için bunu asla kendi kanımdan birine yapamazdım, kaldı ki tehlikeli bir yoldu. Allah'ım ona yardım etti, yolunu açmasını sağladı. Böyle tehlikeli bir işe, Madam gibi, pis bir soysuz kanına sahip birinin karşısına kendi asil kanımı koymazdım! Başka bir yolu seçmek, sadece torunumun cesaret edeceği bir işti ve başardı!"

"Baran'ın bunu başarmış olması...-"

"Bu konuşmayı yapmanın hiçbir sebebi yok," dedi Baran, dedesi ve Çetin'in arasındaki gerginliği bitirmek ister gibi. "Ailelere saygım sonsuz kalacaktır. Bu saatten sonra iki tarafında hakimi olmuş olsam da kime yakın durduğum bellidir. Baran Kamranoğlu olarak, her zaman ailemi ve sizleri koruyacağım. Kuralları hiçbir zaman çiğnemeyeceğimden emin olabilirsiniz."  

Çetin, Baran sustuktan sonra yavaşça ayağa kalkarken, Dinçer de onunla birlikte ayağa kalktı. "Tekrar tebrik ederim Baran, artık daha dikkatli olman gerekir. Düşmanların çoğalacaktır." dedi Çetin, kapıya yaklaştığında. "Size iyi günler dilerim."

Çetin dışarıya çıkarken, Dinçer de onun arkasından odayı terk etmişti. Kamuran sinirle nefes almaya başladığında bir yandan da Baran'a bakmaya çalışıyordu. "Sadece benim yapacağım bir işmiş! Bunlara iyilikte yaramıyor!" dedi, sinirle solumaya devam ederek. "Ben kendi kanımı o kuralı imzaladığım gün tehlikeye attım zaten!"

Kamuran, gözlerini pencerenin olduğu tarafa çevirip dışarıyı izlemeye başladı. Baran susacağını düşünmüş olsa da işaret parmağını Baran'a sallayarak yine aynı şeyleri anlatmaya başladı Kamuran. "Bu kural gerçekleştiğinde... O kızı her şeyden koruyacaksın. Yalnızca, gücünden ve adından onun da korkmasını sağlayacaksın. Seni, paranı, gücünü hiçbir zaman kullanmasına izin vermeyeceksin. Seni kandırmasına izin vermeyeceksin, sözlerini dinlemeyeceksin. O kız, bunların hepsini yapmaya çalışacaktır. Seni istediği her şeye çevirebilir. Ne beyninin içine, ne de kalbinin içine... Girmesine izin vermeyeceksin!"

Baran, Kamuran'ın bu ve buna benzer söylemlerine alışmış olduğundan duymazlığına devam etti. Bunların yaşanmayacağını iyi biliyordu. Beynine kimse girememişti, girmiş olsa zaferini kutluyor olamazdı.

Kalbi konusunda da endişe etmiyordu, kalpsiz olduğunu biliyordu. Zaferine giden yolda ilerlerken kalpsiz olduğunu daha iyi anlamıştı. Üstelik kadınlarla olan duygusuz ilişkilerinden dolayı da kalbi onu korkutmuyordu. Bu kural sadece onun bir göreviydi. Dedesinin, sözlerine gönül işlerini de eklemesi Baran için gülünç bir durumdu. Bu zamana kadar kalbini kullanmamıştı.

Bunun haricinde dedesinin sözlerine her zaman inanır, dinlerdi. O da bir zamanlar diğer tarafı tanımıştı, tecrübelerine güvenirdi. Tek dinlemediği konu, bu kural hakkında uyardığı sözlerdi. Aklına kazındığının farkındaydı, yine de yaşadığında kendisi zaten kızı anlayacaktı. Öte yandan, Kamuran Kamranoğlu da kurallar yüzünden kızı tanımıyordu, sadece tahmin yürüttüğünü Baran'da biliyordu. Kural gerçekleştiğinde, Kamuran'da kızla o zaman tanışacaktı.

Baran, vaktinin kısaldığını bilse de ne korkuyor ne de endişeleniyordu. Şu ana kadar her şey planlarına uygun bir şekilde gerçekleşmişti. Bu da planladığı gibi olacaktı. Kamuran'ın tedirginliğinin sebebinin beslediği nefret olduğunu düşünüyordu. Yine de haklı olabilirdi, sözlerini unutmayacaktı. Onun sözlerine düşük bir ihtimal veriyordu, çünkü düşündüğü gibi yardıma muhtaç birisinin kendisine zorluk çıkarıp, onu yönlendirmeye çalışacak olması imkansızdı. Şimdiden kızı aciz, kendine muhtaç, herkesin şimdi yaptığı gibi, dudağının iki arasında ne söylerse kızın da onu yapacağını biliyordu.

Dünyalardan haberi olmayan birisi olduğunu da artık öğrenmişti. Bu dünyaları tanımak onu sadece korkuturdu, üstelik kim olduğunu açıkladığında da onun da herkes gibi kendi gölgesinin altında olacağından emindi. Gücü, parası ve adı artık kimse tarafından sorgulanamazdı. Aksi bir durumda da bunu öğretmekten çekinmezdi.


Doğduğunda, insanların uğruna öleceği bir hediyeyi almıştı. Birçoğunun korumak için öleceği bir hediye. Bir hediyeydi, o istememişti. O, aldığı hediyeden de fazlasını istemişti. İmkansızı başarmıştı, artık kimse onu durduramazdı. Dokunulmazlığını kendisi kazanmıştı, gücünü kendisi toplamıştı, saygınlığını herkese kabul ettirmişti. Durdurulamazdı, sorgulanamazdı, istediği her şeyi yapabilirdi.


Çünkü artık Kamranoğlu ailesinden Baran değildi. O, Baran Kamranoğlu olmuştu.


☾☾☾

Continue Reading

You'll Also Like

TÂRUMAR By Esra

Teen Fiction

676K 33.2K 50
"Perişan..." Kulağıma fısıltısı ulaşırken kulak mememi dişlerinin arasına aldı ve kışkırtıcı bir şekilde emdi. Ellerimi saçlarına çıkarıp avuçlarken...
4.2M 269K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
5.8M 264K 84
Arızanın ta kendisi olan adam DOĞU ÜZEYİROĞLU! Ne çok iyi ne çok kötü. Onu acımasızlaştıransa kardeşinin bir başka kıza ondan habersiz nakil edilen...
1.5M 46.5K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...