Revolution

By vexleur

82.3K 8.3K 4.5K

Benim için doğdun, benim için ağladın ve benim için öldürdün; senin için doğdum, senin için öldürdüm ve senin... More

|1| Acınası Bir Komiklik
|2| Kırılmış, Kanayan Melek
|3| Güneş Huzmesi, Kurtar Beni
|4| Kirliliğin Sancıları
|5| Güven Dolu Temaslar
|6| Ortaya Serilen Uyuşturucular
|7| Kaybolunan Derinlerde Kısık Kahkahalar
|8| Alıngan Soluklar
|9| Bir Devrimin Başlangıcıdır Öpüşler
|10| Bir Tanıdığın Kanlı Zihni
|11| Sesli Bir Ürperti
|12| Ağrılı Kalp Yorgunlukları
|13| Yıkımlı Titrek Hareler
|15| Bol Özlemli Günlerin Kırıntıları
|16| Geri Dönüşler Ve Ufak Pişmanlıklar
|17| Art Arda Zehirli Devrimler
|18| Mahkum Ve Masum Çocuklar
|19| Büyük Ve Çalkantılı Yenilgiler
|20| Kişisel Diklikler
|21| Sen benim dişimi de, kanımı da kışkırtıyorsun.
|22| Sokak Köşelerinde Ağlayan Öpücükler
|23| Fenrir
|24| Öz Sanrılar
|25| Yabancılar Her Daim Yorar
|26| Cam Parçalarıyla Dolu Gözyaşları
|27| Serbest Düşüş
|28| Geriye Kalan İntikam
|29| İki Kişi, Tek Kader
|30| Ölümlü Rahatsızlık
|31| Bazen İntikam Huzurlu Bir Sondur
|32| Acılı Bir Yolun Sonu
|33| Sessiz Sedasız Kıskançlıklar
|34| İntikam Koridorunda Islak Duvar

|14| Yıldızların Vahşi Ürpertileri

3K 266 246
By vexleur

Merhaba.

Revolution'ı ve güzel yorumları çok özledim.

Bu aralar RL dahil Slypuff'a olan değer beni ağlatıyor, aynı konuma Revolution gelirse günlerce oturur zırlarım diye düşünüyorum. Hiçbir şey bu kurguma olan sevgimin önüne geçemeyecek gibi ve Revolution bittiğinde ne yapacağım gerçekten hiçbir fikrim yok.

Bu kurgudan sonra benim nasıl bir kurgu yayınlamam beklenir ve ben nasıl bir kurguya başlarım gerçekten hiç bilmiyorum...

6K'lık bir bölüm, bu yüzden biraz bahsetsem mi bahsetmesem mi çok arada kaldım.

Öncelikle Taehyung ne kadar güçlü olursa olsun onu düşürmek isteyen birçok kişi var. Biliyorsunuzdur diye düşünüyorum ki, en güçlüler bile bazı güçlü beraberliklerin altında kalabilir. Taehyung'da bu güçlülerden birisi. Ne kadar güçlü olursa olsun düşüşte olduğu dönemlerden birisinde ve buna rağmen diğer herkesten daha üstün bir durumda. Evet, böyle ama bu, kılına zarar gelmeyeceği anlamına da gelmiyor.

Taehyung zekasını kullanarak birçok kişinin üstüne geçmiş bir insan ama saldırganların kazandığı bazı durumlar da olabiliyor. Yani Taehyung yeraltında bu kadar zirvedeyken neden bu kadar tehlikede, neden düşüşte diye düşünüyorsanız bu sorunun açıklaması budur.

En zirvede olması hayatının maalesef mükemmel olduğu anlamına gelmiyor, özellikle hayatı yeraltı gibi bir yerde geçiyorken.

İkinci olarak kurguda bazı şeylerin sırf bölüm uzasın, karışıklık olsun diye yazıldığını düşünebilirsiniz. Bazı bölümlerin gereksiz olduğunu da düşünebilirsiniz. Fakat yazdığım hiçbir şeyi öylesine yazmıyorum, kurguda gerekli olmayan hiçbir metin bulamazsınız. İllaki o metinleri veya olayları yazmamın bir gerekliliği vardır kurgu için. Ortaya birden bire kaos olsun diye kaos çıkartmıyorum, veya kurgu olaysız olmasın diye türlü türlü olaylar çıkartmıyorum. Kurgumda yazdığım her şeyin, yazacağım her şeyin kurguda bir önemi var.

Ehmm, bir de bu bölümde cinsellik bulunur.

Yemin ederim her Revolution'a yb atarken internetin bir anda kasıp durması beni o kadar bıktırdı ki gif yüklenene kadar yb atma hevesim yok oluyor.

İyi okumalar, yorumlarınızı eksik etmeyin <3

•••

Senin sevgilin olduğumu söylediğin tüm o küçük anlarda
Beni tüm dünyanmışım gibi hissettiriyorsun
Lana Del Rey-Pretty When You Cry

•••

Üç gün sonra

Dizlerime yerleştirdiğim laptopu yatağa bıraktıktan sonra ayaklandım. Çıplak üst bedenime yatağın ucuna bırakılmış Taehyung'un siyah hırkasını geçirip fermuarını çekerken pencerenin aralığından içeri giren rüzgar saçlarımı uçuşturdu. Pencereyi kapattıktan sonra odadan çıkıp Taehyung'un odasına doğru ilerledim. Fakat aşağıdan gelen konuşma sesleriyle onun aşağıda olduğunu anladım ve merdivenlerden inmeye başladım.

Hasta oluşumun üzerinden geçen üç gün gayet sakin geçmişti. Ben çoğunlukla Taehyung'un yatağında yatıp dizi izlemiştim, Taehyung çoğunlukla benimle ilgilenip günün kısa bir vaktini çalışma odasına geçirmişti. Ev de çok sessiz sakindi. Şu üç gündür Kwang'ın ismini bir kez bile duymamıştım, bir kez bile Taehyung adamlarıyla oturup uzun konuşmalarından yapmamıştı. Ev gerçekten sakindi ve ne yalan söyleyeyim, hasta olmasam bu sakinliğe isyan edip dururdum.

Eskiden sessizliği ve sakinliği seven Jeongguk gitmiş; yerine ağzı kapalı durmayan, enerjisi sürekli birikip duran Devante Jungkook gelmişti ve ben bundan hiç şikayetçi değildim. Şimdiki halimi seviyordum. Bir şeyleri kafama sürekli dert etmiyordum, aklımı dağıtabilecek kadar enerjiktim ve insanlarla iletişimim iyiydi.  En azından Taehyung'un adamlarıyla iyi anlaşıyordum. Evin bahçesinde neredeyse yirmiye yakın güvenlik-koruma vardı ve en az onuyla iletişimim vardı. Onlar da beni seviyordu sanırım biraz, sevmeseler benimle oturup boks maçları izlemezlerdi. Ama her yemek aralarında benimle oturup boks maçı izliyorlardı. Taehyung biraz kızıyordu ama sorun değildi, azıcık kızıyordu çünkü.

Aşağı indiğimde bakışlarım koltukta oturan Taehyung ve yine karşısına kurulmuş olan Agust D'de gezindi. Adımlarım Taehyung'un yanına vardığında yanına oturdum ve üç gün önceki gerginliğin yine salonu sardığını farkettiğimde rahatsızlık hissi bütün bedenimi kapladı.

"Gidecek misin?" Diye sordum Taehyung'a dönerken. Kafasıyla onayladı beni, gergin görünüyordu. Onu gergin görmeye cidden alışık değildim. Her zaman katı ve bir o kadar rahat oluyordu. Duygularını her yerde, hatta benim dışımda hiçbir yerde hiç kimseye belli etmezdi ama şimdi bizim arkamızda kalan korumalar bile onun gerginliğinin farkında olmalılar ki oldukça stresli görünüyorlardı.

"Yukarıda konuşalım mı? Sonra hazırlanıp dışarı çıkacağız." Dediğinde kaşlarımı çattım.

"Burada söyle, V. Bu kadar tereddüte düşeceğin bir yere mi gideceksin? Birkaç gün gelmeyecek misin? Çok mu tehlikeli?"

Normalde sadece gece beni bekleme, geç gelebilirim deyip rahat rahat evden çıkan adam şimdi neden böyle davranıyordu?

"Yaklaşık bir ay, Jungkook."

Kalakaldım. Gerçekten, tam anlamıyla koyu harelerine bakarken oturduğum yerde öylece kalakaldım. Söylediği şeyin olma ihtimali aklıma sızarken sadece dudaklarım aralık bir şekilde ona bakıyordum. Bir ay diyordu, koskoca bir ay başka bir yerde olacağını söylüyordu bana. Saatlerce eve gelmese güvensiz hissetmekten uyuyamayan beni bir ay evde yalnız tutacağını, her an başına bir şey gelebilecek olan kendisini benden bir ay uzak tutacağını söylüyordu. Bir ay boyunca bu evde o olmadan durmam gerektiğini söylüyordu.

V'nin hayatı benden önce de böyleydi. Benden önce de hayatı neredeyse her dakika tehlikedeydi, benden önce de yeraltının zirvesindeydi ve benden önce de neredeyse herkes düşmandı ona. Ama o gözlerimin önünde koluna bir kurşun yarası aldığında bile deliye dönmüştüm. O doktor bana daha önceki yaralarına göre fazla hafif bir yara olduğunu söylemişti. V daha önce kaç kez ölümün kıyısından dönmüştü? Her öldürdüğü bedenin acısı kaç kez çıkmıştı bedeninden?

Ben şimdi nasıl bir ay boyunca onu bensiz bir yere gönderebilirdim ki? Birçok koruması vardı ama yanında olmam gerekiyordu. Birbirimizin her daim yanında olmamız gerekiyordu. Gerekirse Taehyung ile ölmem gerekiyordu ama tek başına ölme ihtimalinin olduğu herhangi bir yere onu göndermek istemiyordum ben. Bunu ne için yapıyor olursa olsun, benden uzaklaşıp yüzüme bakmayacak olsa bile yeter ki bu evde olsun istiyordum. Geri döndüğünde başka bir yerinde ciddi bir yarayla karşılaşmaktan korkuyordum, orada başına bir şey gelirse ne yapardım bilmiyordum.

Belki abartıyordum, sonuçta şu an en güçlüsü oydu ve ne olursa olsun kendini kurtaracak gücü vardı. Ama en ufak bir ihtimalden bile deli gibi korkuyordum ben. Bahsettiğim, düşündüğüm bütün şeyler ufak bir ihtimali oluşturuyordu. Onun kendisini koruyup işlerini hallettikten sonra geri dönmesi daha olasıydı ama yine de korkuyordum işte.

Ayrıca, ben özlerdim onu. Birbirinden aylarca, hatta yıllarca ayrı kalmak zorunda kalan sevgililer vardı. Biz sevgili bile değildik, değildik ama ben dayanamazdım ki onsuz bir ay geçirmeye. Benim sahip olduğum tek kişi V'ydi, hâlâ onsuzken güvensiz hissediyordum. Bir ay boyunca ne yapardım ben onsuz?

"Saçmalama Taehyung." Diye mırıldandığımda elleri ellerime uzandı fakat ben, sinirle ellerimi çektim. Gidemezdi, bir ay çok uzundu. Bir ay uzun sürecek kadar ne işi vardı ki?

"Dalga mı geçiyorsun sen benimle?!"

"Eğer gidip birkaç gün kalıp geri dönersem, sonra yine gitmek zorunda kalacağım ve sürekli gidip duracağım Jungkook. Gideyim ve şu bir ayda birçok şeyi hallettikten sonra uzun süre boşluğumuz olsun, güze-"

"Tamam, tamam beni de götür o zaman yanında."

Reddedemezdim. Sürekli gideceğine başka bir şehire bir kere gitmesi ve işlerini yoluna koyduktan sonra uzun süre yanımda kalması daha iyiydi. Ama bensiz gidemezdi, beni burada bırakamazdı bir ay boyunca.

"Senin gelmen tehlikeli olmasa bırakır mıyım seni burada? Kwang'ın olduğu ortamlara gireceğim sürekli, orada hiçbir yerde yalnız bırakamam seni. Senin için en güvenli yer bura-"

"Değil! Değil, ne güvenlisi Taehyung?! Senin yanında olmadığım sürece güvende falan değilim ben. Bir ay boyunca ayrı bırakamazsın bizi."

Tekrar ve tekrar bana dokunmaya çalıştı fakat yine reddedip ayaklandım. Sinirden beynim uyuşmuştu; delirecek gibi hissediyordum. Beni yanına alamayacağını, Kwang'ın yanında olacağını söylüyordu ulan koskoca bir ay! Bazen telefonlarını bile açamazdı o, delirirdim ben yemin ederim evde kafayı yerdim. Korkudan uyuyamazdım, her dakika sesini duyup içim rahatlasın diye arardım sürekli onu.

"Bebeğim ben de istemiyorum bir ay boyunca senden uzak kalmak!"

"İstemesen ne olursa olsun alırsın beni yanına Taehyung!"

"Anlamıyorsun ki Jungkook, anlamıyorsun!"

"Evet anlamıyorum, bir ay boyunca şehir dışında olacağını söylüyorsun ve beni yanına almayacağını söylüyorsun."

"Çünkü burası-"

"Benim tek güvende olduğum yer senin yanın!"

"Lafımı kesmeden önce biraz kendini benim yerime koyar mısın?!"

Yüksek sesiyle olduğum yerde sinirle irkildiğimde salonu kısa bir sessizlik kapladı fakat ben, sinirden tir tir titriyordum ve altta kalmaya niyetim falan yoktu. Tabii, ona karşı savunmasız olan gözyaşlarım gözlerime dolmasa altta kalmamak için daha iyi çabalayabilirdim. Yine de en azından, gözlerimin dolduğunu gören aşık olduğum, evet bunu o anki sinirimle fazlasıyla kabul ediyorum, adamın yüzüme uzattığı ellerini itebiliyordum.

"Asıl, asıl sen benim yerime koy kendini."

"Başka şansım yok Jungkook, seni oraya götüremem."

"Siktir git o zaman Taehyung! Git, git bir daha da gelme bu siktiğimin evine! Bir ay nasıl beni kendinden ayrı tutmayı becereceksen arayıp da sorma beni!"

Daha fazla bağırışlarımı dinlemedi, küfürler ede ede yukarı çıktı ve odasının kapısının kapanış sesi her tarafta yankılandığında gözlerimdeki yaşlar sel gibi boynuma doğru akmaya başladı. Kendimi sinirle koltuğa bırakırken yukarıdan gelen gürültü sesleri sadece birkaç saniye sürdü. Onun hırkasının kumaşıyla ıslak yanaklarımı silmeye çalışırken salondaki adamların, Jimin ve Hyunjun hariç, çoktan bahçeye geri çıktığının farkında değildim. Karşımda sadece Agust D vardı ve ben, içim çıkana dek ağlıyordum.

"Biraz sakinleş ve düzgün düşün Devante. V bu gece yola çıkacak çünkü." Dedi, Agust D. Boğazımdan bu sefer daha sesli bir hıçkırık çıktığında onun derin bir nefes aldığını işittim.

Çok sinirliydim. Hâlâ Taehyung'a o kadar çok sinirliydim ki yüzüne daha çok bağırıp onu evden kovmak istiyordum. Fakat bu gece gideceğini öğrenmek bütün isteklerimi yerle bir etti.

Ve evet, hâlâ siktir olup gitmesi gerektiğini düşünüyordum çünkü piç herif bir ay boyunca benden uzakta olacağını söylüyordu! Beni yanına almak varken bir ay ayrı tutacaktı bizi!Bir ay!

"V seni Seul'e götürür Jungkook. Yanında götürür seni ama orada anca iki gün nefes alırsın. Bir anda kapınız çalar, Kwang eve dalar ve hiçbir şey anlamadığınız o bir saniyede kafana sıkarken tek bir an bile düşünmez. V seni Kwang'ın bulunduğu bir şehire bile sokmaz, sokamaz Devante."

"Ben onu başına gelebilecek birçok şeyin olduğu yerlere gönderiyorum ama." Diye mırıldanırken yavaştan kesilen gözyaşlarımın ıslattığı yanaklarımı son kez sildim ve zar zor araladığım gözlerimi Agust D'nin yüzüne çevirdim.

"Aynı şey mi güzellik?"

"Duymasın." Diye fısıldadım, sırıtıp omuz silkti.

"Evet sen güçsüz birisi değilsin, kendini ve hatta bazı durumlarda V'yi bile koruyabilirsin ama bu, V'nin seni Kwang'ın olduğu herhangi bir yere sokacağı anlamına gelmez. V birinciyse Kwang ikinci; ve ikincileri asla hafife almamalıyız. V seni bu tehlikeye atamaz, şu an ne yapıyorsa senin için yapıyor."

Sessiz kalıp devam etmesini bekledim. Ciddiyetle anlatıyordu ve ben, konu V ise herkesi saatlerce dinleyebilirdim.

"V daha önce kendisi dışında kimse için bu kadar çabalamadı, kendisini riske atmadı. Woodz ile yaklaşık iki yıl beraberlerdi ve yemin ederim Devante, daha bir aydır burada olduğun süre boyunca V'nin sana baktığı gibi bakmadı hiçbir zaman Woodz'ye. Üstüne hiçbir zaman bu kadar titremedi, sinirlenince ona sözleriyle zarar verirken hiç kendini engellemeye çalışmadı. V bencil adamın tekidir. Ama artık sen varsın ve emin ol, bütün bencilliği sana döndü. Kendine değil sana bencil artık; eskiden tek düşündüğü şey kendisiyken artık tek düşündüğü şey sensin."

Pekala, Agust D'nin söyledikleri kendime gelmemi sağlayan asıl sebepler oldu. Sinirim yavaş yavaş yerini pişmanlığa bıraktı. Kendimi kontrol edemediğim için kendime olan öfkem arttı. Babasından günün her saati işkencelere maruz kalıp sessiz sessiz öylece yaşayacaklarını bekleyen çocuk nasıl şimdi böylesine öfkeli ve kontrolsüz birisine dönüşmüştü? V benim nasıl bir tarafımı uyandırmayı başarmıştı?

"Kolay değil, Agust D. Aşık olduğum adamı bir ay boyunca kendimden uzağa göndermek kolay değil. Başkaları yapıyor, birbirlerini aylarca hatta yıllarca bekliyorlar fakat ben bekleyemem; dayanamam. Yeni yeni hayata tutunmuşken bir ay boyunca onu başka bir şehire bensiz gönderemem. Sen, sen gönderebilir misin benim yerimde olsan?" Diye sorduğum an bakışları sağ tarafımızda kalan duvara yaslanmış olan Jimin'e kaydı.

"Gönderiyorum. Yıllardır V'nin yanında ve yıllardır onun için canını verecek olan bir koruma. Kolay değil, biliyorum ama bizim işimiz bu Devante. Bazı şeyleri göze almak zorundayız." Diye mırıldandığında bakışlarım şaşkınlıkla Jimin'i buldu. Bana gülümsüyordu.

Onların beraber olmaları aklımın ucundan dahi geçmemişti. Agust D buraya geldiğinde bir kere bile yan yana görmemiştim onları. Acaba sadece Agust D mi aşıktı ona?

"Sevgili misiniz?" Diye sorduğumda Jimin kafasıyla onayladı beni, "yaklaşık üç yıldır. İç içerisindeyken sınırlarımız var, o yüzden anlamaman çok normal." Dediğinde kafamla onayladım onu, önüme döndüm yeniden.

"Biz V ile sevgili bile değiliz..." diye mırıldandım boşluğa bakarken, "Bir sevgiliden daha fazlasısınız; farkında değilsin." Dedi Agust D, omuz silktim ve ayaklandım.

Gönlünü almam gereken bir adam vardı; beni direkt affedip sıcak kollarının arasına alacağına emin olduğum bir adam.

"Teşekkürler." Diye mırıldandım merdivenlerin ilk basamağına çıkarken. Agust D sadece omuz silkti, ben de umursamadan merdivenleri çıkmaya devam ettim.

Odasının kapısını açıp içeri girdiğimde odada yoktu. Odanın içinde bulunan banyodan gelen duş sesiyle yatağın ucuna oturup onu beklemeye başladım.

Gece gidecekti ve bütün günümü onunla geçirmek istiyordum. Bana kızmayacağını, aramıza mesafe koymayacağını çok iyi biliyordum. Ama yine de pişmanlık hissi peşimi bırakmayacaktı büyük ihtimalle. Taehyung'un tek derdi beni korumaktı; benim yanında kalmam için çabalıyordu. Ve ben sadece beni düşünen adama öyle bağıramazdım, buna hakkım yoktu. Bana ne kadar kızsa, ne kadar soğuk davransa haklı olurdu. Taehyung bana öyle bağırsa günlerce yüzüne bakmazdım.

Kendimi kontrol etmeyi öğrenmem gerekiyordu.

Dakikalar sonra, ben kendimle sessizce kavga ederken banyonun kapısı açıldı. Bedeninde sadece kasıklarını örten siyah bir havlu bulunan Taehyung, banyonun kapısını kapatırken yataktan kalkıp ona doğru birkaç adım attım. Esmer teninden süzülen su damlalarını umursamadan kollarımı boynuna doladığımda tek bir an bile beklemeden kollarını belime sardı. Yüzümü çıplak omzuna yaslayıp parmaklarımı ıslakken tamamen dağılan saçlarına yerleştirdim. Kollarını sıkılaştırıp avuç içleriyle sırtımı okşadı; bedenlerimizi tamamen birleştirip burnunu saçlarımın arasına yasladı.

"Özür dilerim." Diye mırıldandığımda hiç kesintiye uğramadan sırtımı okşamaya devam etti.

"Sorun değil." Diye mırıldandı fakat sorundu.

"Sorun, Taehyung. Gerçekten çok özür dilerim. Çok sinirlendim. Senden bir ay boyunca uzak kalmak istemiyorum, ama bunun yüzünden seni suçlayamam. Özür dilerim, öyle bağırmamalı ve o cümleleri kurmamalıydım."

Sırtımdaki bir elini saçlarıma çıkarıp kafamı omzundan kaldırmama sebep oldu. Yüzlerimiz karşı karşıyayken avuç içiyle de okşadı saçlarımı.

"Gerçekten sorun değil, Jungkook. Bile isteye öyle bağırmadığını, o sözleri gerçekten öyle düşündüğün için söylemediğini biliyorum."

"Kendimi tutabilirdim, kendimi kontrol edemiyorum."

Derin bir nefes alıp sessiz kaldığında bakışlarımı ondan kaçırdım. Birkaç saniye boyunca yüzümü izledi, parmakları neredeyse elmacık kemiklerime kadar uzayan saç tutamlarımı kulağımın arkasına itti.

"Çok fazla düşünme." Dediğinde usulca kafamla onayladım onu.

Parmakları yeniden ensemdeki saç tutamlarının arasına girdiğinde, ensemdeki saçlarımla oynamasının beni rahatlattığını çok iyi biliyordu, dudakları da dudaklarımın üzerine kapandı. İki dudağı birden dudaklarımı sıkıştırdığında tırnaklarımı tutunduğum omzuna batırmamak için tutamadığım mırıldanmamı ortalığa bırakmak zorunda kaldım. Dudakları dudaklarımı serbest bıraktığında alt dudağını dudaklarımın arasına alıp seslice emdim, eş zamanlı olarak o üst dudağıma aynı muameleyi gösterdi. Saniyeler boyunca alt dudağına olan aşkımı itiraf ettim, sıkılmadan üst dudağımın belirgin kıvrımlarında dilini gezdirdi.

Nefes nefese, diline ulaşamadan dudaklarımızı ayırdığımda dudakları benden uzaklaşmadan hemen önce alt dudağımın altındaki benime yerleşti. Hâlâ alışamadığım diğerlerinden oldukça farklı olan bu öpüşüyle nefesim tıkandı, güç almak istercesine daha sıkı sarıldım boynuna.

Dudaklarının dudaklarımı öpüşü apayrıydı fakat dudağımın altındaki beni öpüşü bahsederken dilimin tutulacağı derecede farklıydı.

Benden ayrıldığında onun dolabına ilerlemesini izledim, yeniden yatağın ucuna oturdum. Dolabından çıkardığı siyah kargo pantolonunu ve beyaz tişörtünü yatağın üstüne, yanıma bıraktı. Bakışları bana döndüğünde kaşlarımı kaldırdım.

"Dışarı çıkacağız dedim ya, hazırlan." Dediğinde onu onaylayıp odadan çıktım.

Kendi odama girdiğimde ne giyeceğimi düşünüyordum. Hava soğuktu büyük ihtimalle, karlar erimiş olsa bile camı açar açmaz içerisi buz gibi oluyordu. Yine de bu, eşofmanlara olan aşkımı görmezden gelmeme sebep olamazdı. Altıma beyaz eşofmanımı giydikten sonra üstüme siyah bir sweatshirt geçirdim. Dolabımdaki asılmış ceketler Taehyung ile alışverişe çıktığımı açık açık gösteriyordu; neredeyse bütün ceketlerim deriden oluşuyordu. Tabii hepsi aynı renkte değildi; farklı işlemeler ve farklı renkteydiler. Bana kalırsa en güzeli sade olanıydı, bu yüzden sade olanı giyip odadan ayrıldım.

Aşağı indiğimde Taehyung'un çoktan aşağı indiğini farkettim. Beni görür görmez oturduğu koltuktan kalktı ve yanıma gelip her zamanki gibi kolunu belime sardı. Dış kapıya doğru ilerlerken bütün adamların evin bahçesinde olmasına karşı merakla Taehyung'a döndüm. Botlarımızı giymeden önce maskemi ve şapkamı taktı.

"Yalnız mı gideceğiz?"

"Evet, bugünü yanımızda başka birileri varken güzel geçiremeyiz." Derken eğilip botlarımı giymeye başladım. O da kendi botlarını giydi, alttan alttan üstünü inceledim. Beyaz tişörtünün uçları kotunun içindeydi ve ne yalan söyleyeyim, kaslı bedenine tezat ince beli o kadar etkileyici görünüyordu ki... bakışlarımı sürekli orada tutmamak için zor tuttum kendimi.

"Nereye gideceğiz?" Diye sordum dışarı çıkarken. Ardımızdan kapıyı kapatıp ceketin üstünden yine belime sardı kolunu.

"İlk önce sinemaya gideriz diye düşündüm. Daha sonra oralarda biraz takılır, akşam yemeği yedikten sonra da seni manzarası güzel olan bir yere götüreceğim."

Taehyung ile uzun süre vakit geçirecek olmak beni deli gibi heyecanlandırdı. Gece gidecekti ve gitmeden önce benimle sevgilisiymişim gibi sinemaya gidecek, benimle dışarıda vakit geçirecekti. Taehyung bana her daim değerli olduğumu hissettiriyordu; her yönde. Örneğin, sadece benim için sürekli işleriyle uğraşması, beni yanına alması ve benim için tehlikeli olduğunu bildiğinden dolayı beni yanına almadan gitmesi bile bir değer göstergesiydi. Bunlar, benim onun gözünde değerli olduğumu anlamam için yeterliydi.

Fakat Taehyung'un sınırları yoktu. Her konuda bana olan değerini göstermek istiyor gibi bu tür şeylere de önem veriyordu. Sanki bazıları tamamen yeterli değilmiş gibi, bana değer verdiğini hiç anlamıyormuşum gibi değerini her zaman göstermeye çalışıyordu.

"Saat kaçta gideceksin?" Diye sordum ona arabaya bindiğimizde. Kemerimi bağladığımda arabayı çalıştırdı.

"Bir gibi." Dediğinde sessiz kaldım. Yeterince vaktimiz vardı ve bu vakti iyi geçirmemiz gerekiyordu. Olabildiğince enerjik ve pozitif olmam gerekiyordu; bugüne dair hiçbir kusur bulunmaması gerekiyordu.

Kısa sürede merkeze vardığımızda caddelerde gördüğüm bir kafeye döndü gözlerim. Cadde dar olduğu için kısa bir trafik vardı ve bu sebeple o kafeyi incelemeye vakit bulmuştum. Kafenin her tarafı camlardan oluşuyordu, içeride sandalyeler yerine tekli veya ikili koltuklar vardı, masaların üzerindeki farklı şekillerdeki bardaklar ve kafenin her duvarını oluşturan kitaplarla dolu raflar ilgi çekici görünüyordu. Tavandan sarkan sarmaşık gibi ışıklar etkileyiciydi. Ayrıca kafenin içine evcil hayvan sokmak serbest olmalı ki her oturan kişinin yanında evcil hayvan vardı.

"Orası sanırım bir evcil hayvan kafesi. Çoğu kafe içeriye evcil hayvan almadığı için buraya gelenlerin çoğu evcil hayvanıyla gelmek için geliyordur." Dedi Taehyung, benim gibi kafeye bakarken. Onu kafamla onayladım, kafeyi incelemeye devam ettim. Daha sonra araba ilerledi ve kafe gözümün önünden kayboldu.

"Taehyung." Diye seslendim ona, kafasını bana çevirmeden hmmladı, "Bir köpek sahiplenmek istiyorum." Dediğimde bakışları bir anlığına beni buldu ve yeniden önüne döndü.

"Ona vakit ayırabileceğimize güveniyorsan sahiplenebiliriz." Dediğinde ilkten biraz tereddüte düşsemde, çoğunlukla evde olduğum için onunla güzelce ilgilenebileceği biliyordum.

Tabii, mesafemi kapatabilirsem onunla güzelce ilgilenebilirdim.

"Sahiplenelim lütfen."

"Tamam, ben geldiğimde ilk işimiz o olsun." Dediğinde gülümseyerek dudaklarımı yanağına bastırdım. Yüzüne oturan ufak tebessümle önüme dönüp gülümsemeye devam ettim.

Hayvanlardan korkmuyordum. Aksine, insanlardan korkar onlardan korkmazdım. Hayvanlar bana kalırsa hassas davranılması gereken tek varlıklardı. Onlardan hiçbir zaman zarar görmemiş birisi olarak gerçekten onlardan korkmuyordum fakat bir hayvanı sevebileceğimi sanmıyordum. Onu kucağıma alıp tüylerini okşayabileceğimi, onunla oyunlar oynayabileceğimi sanmıyordum. Büyük ihtimalle onu severken veya onunla oynarken ona zarar verirdim, beni pek seveceğini de sanmıyordum.

Ama yine de istiyordum işte. Hem, belki onu tasmayla gezdirip bahçede koşturmasını izlememe izin verirdi. Hem Taehyung ona çokça sevgi verirdi, benim ilgime ihtiyaç duymazdı. Gerçekten beni sevmezdi zaten, hatta kesin beni ısırmaya falan çalışırdı. Ama belki, belki uyurken onu sevmeme izin verirdi. Yani, umarım verirdi.

Otoparka arabayı parkettiğinde arabadan inip asansöre doğru ilerledik. Yanımda yürüyen Taehyung'a baktığımda elleri cebinde bir şekilde dimdik yürüdüğünü gördüm. Dimdik olmasına rağmen boyum ona ulaşmış, bedenim onun gibi irileşmeye başlamıştı. Evet, yaklaşık üç haftadır spor yapıyordum ve bence şimdiden bedenim değişmeye başlamıştı. Bunu Taehyung'a söylediğimde gülerek beni onaylıyor, parmak uçlarıyla sanki çok kasım varmış gibi pazılarıma dokunup alttan alttan dalga geçiyordu. Ama gerçekten bedenim değişiyordu, o hissetmezdi ama ben hissediyordum.

Asansöre bindiğimizde giriş katının düğmesine bastı. On saniye içerisinde asansörden çıktığımızda, avuç içi avuç içime yaslandı, parmakları parmaklarıma sarıldı ve gayet raht bir şekilde güvenliklerden geçip yürüyen merdivenlere doğru ilerledik.

Elimi tutuyordu şu an. İki sevgili gibi el ele tutuşuyorduk ve kore gibi bir yerde, son aylarda kore eşcinsellere karşı daha ılımlıydı ama yine de homofobik ağırlıklı bir yerde el ele tutuşmuş yürüyen merdivenlerde ikinci kata çıkmayı bekliyorduk.

Eskiden olsa asla böyle bir şeye izin vermezdim. Mesela bir arkadaşımla AVM'ye gelsek, ki böyle bir şey Kwang'ın yanındayken benim için imkansızdı, ve şakasına bile olsa elimi tutsa arama mesafe koyardım. İnsanların düşüncelerinden kaçamıyordum ben. İnsanlar tarafından laf yemek ve dışlanmak istemiyordum; hiçbir zaman istememiştim. Fakat şimdi Taehyung yanımda elimi tutmuş bizi sinema gişelerine yürütürken çıtım çıkmıyordu. Birkaç kişinin bakışları üzerimizdeydi ve bu, şu an beni rahatsız etmiyordu. Buraya gelene kadar hiç kimse laf etmemiş, ki kore gibi bir yer için bu mucize gibi bir şeydi, kimse bakışlarını uzun süre üzerimizde tutmamıştı.

Ki burada bir kavga çıksa Taehyung ile kolayca o kavgadan sıyrılır, Taehyung kavgayı çıkaran herhangi bir homofobiğin hastalığını birkaç saatte düzeltirdi.

Taehyung bize bir aksiyon filminin biletini alırken bana yerlerimizi seçtirdi. Evet cidden, ben annesine zorla şurası burası olsun! Diyen çocuk gibi olaya dalmadım fakat Taehyung beni dibine çekip oturacağımız yeri seçtirdi. Biletlerimizi aldıktan sonra dört numaralı sinema salonuna girdik. Herkesten uzakta olalım, aynı zamanda ekranı tamamen görebilelim diye en arkalardan seçmiştim. En arka sıranın iki önünün tam ortasına oturmuştuk.

"Patlamış mısırı unuttum." Dedi ve ayağa kalktı Taehyung. Bileğini tutup gerek olmadığını söylesem bile beni hiç dinlemeden ceketini yanıma bıraktı ve salondan çıktı. O gelene kadar reklamları izlemeye devam ettim. On beş dakikada geri döndüğünde elinde büyük bir patlamış mısır kovası ve iki kutu kola vardı.

"Maskeni burada indirebilirsin." Dedi ve maskesini indirdi. Neyimize güveniyorduk bilmiyordum ama ben kendimden çok Taehyung'a güvendiğim için sorgulamadan maskemi indirmiştim.

Film başladığında ben patlamış mısırlarımı neredeyse yarılamıştım. Arada bir Taehyung'a da veriyordum, uzattığım patlamış mısırları parmaklarımdan ağzına alırken parmak uçlarımı öpüp duruyordu. Neden bunu yaptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu ama sürekli yapmasını istediğimden ona çok fazla patlamış mısır uzatıyordum.

Filmi beğendiğim için bütün odağımı filme verdiğim dakikalarda Taehyung elini bacağıma koyup kolasını kafasına dikmişti. Bu temasla bütün odağım dağıldı doğal olarak. Fakat o, sanki eli orada durarak benim odağımı dağıtmıyormuş gibi filmi izlemeye devam etti.

Filmin yarısında on dakikalık bir araya girdik. Bütün ışıklar açıldığında Taehyung elini bacağımdan çekip oturduğu yerde bana döndü.

"Kolan bittiyse gidip alabilirim."

"Hayır daha bitmedi Taehyung, en büyüğünü almışsın zaten." Dediğimde bir şey demeden yeniden önüne döndü.

Bu sırada yanında oturan genç çocuk telefonunu yere düşürdü. Eğilip telefonunu alırken saçları yanlışlıkla(!) Taehyung'un bacaklarına sürttü ve doğrulurken Taehyung'a dönüp iki kez özür diledi. Taehyung sorun olmadığını söyleyip çocuğu umursamasa da çocuk onunla iletişim kurmak için saçma sapan şeyler geveleyip düzgün bir sohbet açmaya çalıştı. Film hakkında bir şeyler sordu ve Taehyung'un kısa cevabıyla yüzü düşsede sevgilisinin olup olmadığını sorarken hiç çekinmedi.

"Var." Diye yanıtladım ben Taehyung'dan önce, "sevgilisi var." Dediğimde Taehyung bana döndü. Ona, ne var?, dermiş gibi bakarken beni kolunun altına çekti ve kafamı omzuna yaslamama sebep oldu. Çocuk yakışıyorsunuz falan gibi bir şeyler zırvaladıktan sonra film başladı, biz de filmi izlemeye kaldığımız yerden devam ettik.

•••

"Tehlikeli olabilir."

Sinemadan çıkıp AVM'nin oyun alanında daha önce hiç eğlenmediğim kadar, zaten Taehyung'dan öncesinde eğlendiğim tek bir an dahi olmamıştı, eğlendikten sonra arabaya binip yola koyulmuştuk. Hava neredeyse kararmıştı, en son sabah yemek yediğimiz için ikimiz de açtık ve Taehyung beni tahmin edileceği gibi bir restorana götüreceğini söylemişti.

"Kapattırdım." Dedi arabayı neredeyse hiç araba bulunmayan yolda sürmeye devam ederken. Kapattırmıştır, diye düşündüm. Sonuçta koskoca V'ydi o.

"Yemek yedikten sonra ne yapacağız?" Diye sorduğumda her zaman viteste olmasa boşta olan elini bacağıma yerleştirdi. Birkaç gündür bacaklarıma karşı temas gereksinimi vardı, farketmemek elde değildi. Benim nefesimi kestiğinin de farkında değildi.

"Seni beğeneceğin bir yere götüreceğim." Dediğinde heyecanla doldum. Eğer beğeneceksin dediyse beğenirdim.

Ve eminim ki Taehyung beni kafamı dinleyebileceğim bir yere götürecekti. Beni tanıyordu. Siktir ama, beni en çok Taehyung biliyordu. En ufak hareketimi, en ufak düşüncemi bile tahmin edebilirdi o. En uçuk anımda ne yapacağımı bilirdi. Beni benden çok tanırdı belki de.

İnanılmaz bir duyguydu bu. Sevdiğim adamın, sevgilimin beni gerçekten herkesten daha iyi tanıdığını bilmek uçurucu bir şeydi.

Ve evet, sevgiliydik biz. Bana teklif etmesine gerek yoktu. Aksine teklif etmeden, bana sadece bakışlarıyla bile sevgilisiymiş gibi hissettiren bu adamdan bir teklif istemezdim veya o benden bir teklif istemezdi. Sevgilimdi işte. Bana öyle güzel baktıktan sonra sevgili olmadığımızı söyleyemezdi.

"Hemen yiyelim yemeklerimizi olur mu?" Dedim heyecanımı saklayamayarak. Gülerek onayladı beni, baş parmağı eşofmanımın üzerinden bacağımı okşadı.

O an tüylerimin diken diken olması bir yana, kasıklarıma dahi pek yakın olmamasına rağmen karnıma ince bir zevk ağrısı girdi. Sanki parmakları kasıklarıma daha yakın olsa, kasıklarıma dokunmadan sadece okşasa bile karnıma giren bu zevk ağrıları devam edecekmiş gibi hissettim. Kim Taehyung'un tek bir dokunuşu beni daha önce tatmadığım duygulara bir anda itecek kadar etkileyiciydi.

Restoranın önüne geldiğimizde gözlerim büyüdü. Fazlasıyla büyük bir yerdi ve Taehyung gerçekten bizim için kapattırmış olmalı ki içerisi çalışanlar dışında bomboştu. Arabadan inip içeri girdiğimizde yukarı çıktık. Taehyung bizi terasın en köşesine oturtup bütün manzarayla beni başbaşa bırakıp yanımıza gelen garsona istediklerini söyledi. Garson yanımızdan ayrıldığında oturduğu yere tamamen yerleşip kaşlarını kaldırdı.

"Beğendin mi?" Diye sorduğunda kafamla onayladım onu, "Eğer gitmeseydin bir ay içerisinde sürekli buraya gelmek isterdim sanırım." Dediğimde imalı konuşmama karşı derin bir nefes aldı.

"Bebeğim, geldiğimde beraber vakit geçirebileceğimiz birçok zaman olacak." Dediğinde omuz silktim.

Tamam, haklıydı bir yerde ama engelleyemiyordum kendimi. Bir ay boyunca ondan uzak kalacağım gerçeği sinirlerimi altüst ediyordu.

"Buradan sonra gideceğimiz yere de gitmek istersin sen geldiğimde. Yazları daha güzel oluyor ama şu anda güzel olduğuna eminim, hava açık sonuçta." Dediğinde gökyüzüne çevirdim bakışlarımı. Seul'de havada yıldız görmek neredeyse imkansızdı. Işık kirliliğinden olsa gerek anca birkaç yıldız görünüyordu. Fakat burası o kadar kalabalık bir şehir değildi. Her yer insanlarla dolup taşmıyordu bu yüzden ışık kirliliği de azdı ve gökyüzüne baktığımda yıldızları rahatlıkla görebiliyordum.

Taehyung'la yıldızları izlemek isterdim saatlerce. Buna ihtiyacım vardı.

"Jungkook, çekil." Üzerime eğilip sandalyemi terasın ortasına doğru ittiğinde gözlerim büyüdü. Aşağıdan gelen araba sesiyle Taehyung'un endişeyle büyüyen gözleri büyük bir sorunun içine girdiğimizin habercisiydi.

"Hemen, hemen lavaboya git ve beni bekle." Dedi gülümsemeye çalışırken. Tek bir an bile düşünmeden ayağa kalkıp terasın giriş kapısının yanında bulunan erkekler tuvaletine girip kapıyı ardımdan kapadım. Kabinlerden en sonuncuya gidip kapıyı kilitledim ve klozet kapağını kapatıp üzerine oturdum. Telefonuma gelen bildirimle telefonumun sesini tamamen kıstım.

V

Hangi kabindesin
Alacağım seni oradan on dakikaya
Korkma

Devante

Korkmuyorum

Çünkü beni nerede olursak olalım, hangi durumda olursak olalım yanına alacağını biliyorum.

Devante

Son kabindeyim
Dikkat et lütfen

V

Endişelenme

Telefonu kapatıp ceketimin cebine sıkıştırdıktan sonra beklemeye başladım. Korkudan ellerim titriyordu. Tek korkum da Taehyung'a bir şey olacağıydı. Büyük ihtimalle buraya yeraltından birileri gelmişti, kimsenin ona zarar vereceği yoktu fakat beni görme ihtimalleri vardı ve bu yüzden korkuyordum işte. Yanımızda silah yoktu ve ben aptallık edip onu yalnız bırakmıştım. Başına bir şey gelebilir tehlikesiyle onu başka yere gönderirken beni de yanına alması gerektiğini söyleyip onunla kavga ederken şimdi o git demişti ve ben sorgulamadan onu yalnız bırakmıştım.

Ne yapıyordum ben?

"Taehyung, geliyorum ben." Dedim, onu aramıştım.

"Yavrum işim var, bekle biraz." Dedi. Arkadan gülüşme sesleri geliyordu. Hiçbir sorun yok, diyordu.

"Sana zarar verirler, geliyorum ben. Engelleme beni." Dedim kabinin kilitini açıp kabinden çıkarken, "Tamam, sen bekle. Ayrılma oradan." Dedi ve yüzüme kapattı anında. Derin bir nefes alıp kabine tekrar girdim. Yirmi saniye geçti geçmedi lavabonun kapısı açıldı, kapandı ve bulunduğum kabinin kapısına vuruldu.

"Aç güzelim." Dedi, gelen rahatlamayla omuzlarım düştü. Kapıyı açtığım gibi beni kendisine çekip yangın merdivenlerine çıkan kapıya uzattı elini fakat bir anda lavabonun kapısı yavaşça açıldı ve o, kapı tam açılmadan duyduğu seslerle beni kabine itip kendisi de girdi, kapıyı kilitledi.

Ve o, kapıyı kilitler kilitlemez dudaklarıma hızlı bir şekilde atıldı. Kolları belimin etrafını sararken alt dudağımı dudaklarının arasına çekip seslice emip bıraktı, ben ona şaşkınlıktan karşılık veremezken defalarca kez dudaklarımı emip yüksek seslerin etrafta yankılanmasına sebep oldu. Ona karşılık verecek bilince geldiğimde lavaboya giren adamların alaylı konuşma sesleriyle ben Taehyung'a karşılık veremeden Taehyung benden ayrıldı.

"Gidiyorum dediğin burası mıydı be V!" Hiç tanımadığım bir ses, tamamen şakayla karışık bir şekilde söylediğinde kemer sesleri duydum. Taehyung gözlerini devirdi, dudaklarımız hâlâ dip dibeyken.

"Hiç sorma, işim uzun sürecek gibi." Diye mırıldandı Taehyung. Bakışları bakışlarımda, parmakları bel boşluğumda. Dudaklarına atılmamak için kendimi zor tutuyordum. Beni burada deli gibi öpmesinin bir rol olduğunun bilincindeydim fakat istediğini reddedemezdi. Beni burada saatlerce öpmek istiyormuş gibi bakıyordu gözlerime.

"İşedikten sonra çıkacağız. Sen işine bak." Dedi aynı adam. Taehyung derin bir nefes aldığında bu sefer dudaklarına yapışan kişi ben oldum.

Zor durumdaydık ve bizi kurtaracak tek şey her şey yolundaymış gibi rol kesmekti.

Bu yüzden dudaklarına asıldım bunun bahanesiyle. Dudaklarını emip ıslak seslerin ortalıkta yankılanmasını sağlarken o, bir elini boynuma çıkarıp çenemi kavradı parmaklarıyla. Dudaklarımı parmağının baskısıyla aralayıp dilini ağzıma ittiğinde saçları parmaklarımın arasında can çekişti. Dilinin varlığı inlemeye benzer bir mırıltı çıkardı ağzımdan, hırıltılı nefesleri arada bir bana ulaştı inlememek için zor tuttum kendimi.

Adamların lavabodan çıktığına emin olduktan sonra beni kendisinden zar zor ayrıldı. Ona karşı öyle bir arzu vardı ki içimde, beni reddetmediği sürece her saniye dudaklarında nefes alır, kasıklarında dört dönerdim. Daha önce tatmaya zamanım olmayan bu uçuk zevklerle çığlıklarım kulaklarının dibinden, parmak uçları bedenimden ayrılmazdı.

Ama Taehyung sanki hiçbir şeyin hızlı gitmemesi gerekiyormuş gibi onun tek bir dokunuşuna arzuyla yanıp tutuşan doyumsuz beni durdurdu. Dudaklarına uzandığımda geri çekilip arsızca sırıttı, sakin olmamı ister gibi belimi okşarken bizi kabinden çıkardığı gibi maskemi ve şapkamı taktı, bizi yangın merdivenlerine soktu. Merdivenlerden inip çıkışa vardığımızda vale direkt arabayı önümüze getirdi.

Arabaya bindiğimizde nefes nefese bir şekilde yola çıkışımızı izledim. Taehyung ısıtıcıları açıp üşüyen bedenimin kısa sürede ısınmasına sebep oldu.

"Cebimden telefonumu çıkarıp 'Kizaey' isimli numarayı arar mısın? Hoparlöre al." Dediğinde onu onaylayıp ceketinin sağ cebinden telefonunu çıkardım.

Ekranı açtığımda beni karşılayan şey, simsiyah bir kilit ekranı oldu.

"010901." Dediğinde şifreyi girdim. Doğum günümdü. Kim Taehyung'un telefon şifresi benim doğum günümdü.

Ana ekranı ise o an gözlerimin dolmasına sebep olan en yegane şeydi. Yatağındaydık, ben kollarının arasındaydım ve üzerimde onun gri tişörtü vardı. O yeni uyanmıştı, sabahın köründe olup onu çekmeye çalışırken bir anda ikimizi çektiğim bir fotoğraftı. Taehyung'un sadece yan profili gözüküyordu, fotoğrafın çoğunluğu benim gülüşümle kaplıydı.

Kim Taehyung benim ölümümdü. Defalarca kez bunu kanıtlıyordu bana. Bir sıfırdı Kim Taehyung, Jokerdi; hem bir başlangıç, hem bir sondu benim için.

Söylediği kişiyi aradığımda bir kadın sesi doldurdu arabayı.

"Restoranı kapattırmama rağmen başkaları restorana girdi, haberiniz var mı?" Diye sordu. Sesi sakin çıkıyordu fakat ben, bana bakmasa bile gözlerindeki öfkeyi görebiliyordum.

"Üzgünüm, bay Kim-"

"Üzgün olmanızla ilgilenmiyorum bayan Jeong. Açtırmanız için size benim verdiğimden daha çok para verildi herhalde."

Alayla sırıttı Taehyung, fena sinirliydi. Direksiyonu sıkan parmaklarının eklem yerleri beyazlaşmıştı. Büyük bir miktar parayla kapattırdığı restoranın başkası tarafından daha büyük bir parayla açılması onu sinirlendirmişti. Büyük ihtimalle adamlar, bunu Taehyung ile uğraşmak için yapmıştı.

"Üzgünüm efendim, bay Kwang en değerli müşterimizdir."

Alayla kahkaha attı Taehyung, "Birkaç güne başka bir iş aramaya başlasanız iyi olur bayan Jeong çünkü birkaç saat içerisinde restoranınızın sahibi şu anki patronunuz olmayacak. En değerli müşterinizin restoranı da dahil sizin bütün mal varlığınızı satın alacak parası yok, varsa buyursun ben birkaç saate sizi beş parasız bırakmadan sizi kurtarsın."

Ben de bunun yeterli olduğunu düşünüp aramayı kapattım. Arama sonlanır sonlanmaz Taehyung'un gülüşü buz gibi bir yüz ifadesine döndü, araba bir lokantanın önünde durdu ve o sadece beklememi söyleyip arabadan indi. On beş-yirmi dakika sonra elindeki iki poşetle arabaya binip poşetleri arkaya bıraktıktan sonra ben, buz gibi ifadesinden dolayı biraz çekindiğim için sessiz kalmaya devam ederken üzerime eğilip dudaklarıma sevgi dolu, gerçekten bu buz gibi ifadesiyle nasıl bu kadar sevgi dolu öpüyordu beni bilmiyorum, bir öpücük bırakıp alnımı da öptü.

"Özür dilerim, biraz sinirlendim." Dediğinde kollarımı boynuna dolayıp gergin göğüsüne göğüsümü dayadım, yanağına dudaklarımı bastırdım.

"Özür dilenecek bir şey yapmadın." Dediğimde kafasını iki yana salladı ve ben ayrılmasam ayrılmayacağını bildiğim için sarılmamızı kısa kesip bedenlerimizi ayırdım. Arabayı çalıştırdı, beni beğeneceğim o yere götürken ben poşetlerden aldığım kalın ve baharatlı patates kızartmalarını onun ağzına sıkıştırdım.

Ve evet yine parmak uçlarımı öpüp durdu!

Beş dakika geçmeden araba bir tepede durdu. Şehir ayaklarımızın altındaydı, her tarafı ışıklarla aydınlanan caddeleri görebiliyordum. Fazla yüksekte olduğumuz için biraz korksamda, çimenlerle dolu bir tepede olduğumuz için ve çevremizde birçok ağaç bulunduğu için rahat hissediyordum. Gökyüzünü buradan tamamen görebiliyordum.

Taehyung arabadan inip arka kapıyı açtı ve bagajı açıp elindeki yorganı ve kare şeklindeki iki yumuşak yastığı kollarıma bıraktıktan sonra benim inmemi söyledi. Arabadan indiğimde ön koltukları öne doğru itip arka koltuğu geriye yatırdığında hiç beklemediğim bir şekilde arka koltuk bir yatak kadar genişledi. Taehyung yorganı alıp geniş alana serdi ve yastıkları da camın önüne attıktan sonra yemek poşetlerini yorganın üstüne bıraktı. Ben heyecanla içeri geçip geniş alana uzandığımda arabanın tavanında geniş bir bölme açıldı, yıldızlar bana göz kırptı.

Taehyung'da içeri girip kapıyı kapattığında tamamlanmıştım. O yanıma oturup poşetleri açarken ben sadece yıldızları izliyordum. Benim hoşuma gidecek her şeyi bilmeyi nasıl başarıyordu? Yeraltının zirvesindeki, eli sürekli silah tutan, defalarca insan öldürmüş Kim Taehyung beni bir tepeye getirip yıldızları önüme sermişti.

"Al bakalım." Bana uzattığı et yemeği dolu kabı ve çubukları onun gibi oturup aldığımda açtığı kola şişesini düşmemesi için bacaklarımın arasına sabitledi. Kendisi de aynı et yemeği dolu kabı alıp direkt yemeye başladığında ben de eti ağzıma atmıştım. Taehyung'un yemek zevki cidden güzeldi.

"Kwang'ın burada olduğunu bilmiyordum." Diye mırıldandığımda bakışlarını bana çevirdi.

Kwang buradaydı ve Taehyung eve döndüğümüzde gidecekti. Beni Kwang'ın bulunduğu bir şehirde tutmayacağı söylenmişti birisi tarafından fakat Taehyung bunun tam aksini yapıyor, beni burada Kwang ile bırakıyordu. Neler çeviriyorlardı?

"Birkaç gün önce geldi ve yarın sabah Seul'e gidecek. Ondan sonra gidersem bir şeylerden şüpheleneceği kesin olduğu için erkenden gidiyorum. Yoksa seni onunla aynı şehirde uzun süre tutamam."

"Sence de bu aralar çok şehir değiştirmiyor mu? Eskiden böyle değildi." Dediğimde kafasıyla onayladı beni.

"Deli gibi seni arıyor. Tek işi sensin, Jungkook. Tek amacı senin acı çekmeni izlemek."

"Biliyorum." Diye mırıldandım, derin bir nefes aldı. Biliyordum tabii, yıllarca bedenimin kanayıp ruhumun ağlamasından zevk almış bir babaydı o. Tabii bırakmazdı beni; beni öldürmeden ölmeye niyeti yoktu onun.

"İstediğini ona hiçbir zaman vermeyeceğim." Dedi kendinden emin bir şekilde. Üstüne bir şey demedik çünkü ikimiz de biliyorduk ki, gerçekten vermezdi. Bu yüzden diyecek bir şey yoktu.

Çoktan bitirdiği yemeğin kabını poşete koyup patatesleri ortamıza çekti. O kadar fazla et bile onu doyurmamış olmalı ki soğan halkalarının yarısını bile o yedi. Diğer yarısını da ben yiyemediğim için çöp olarak kaldı zaten. Ben yemeğimi bitiremedim, o benim yemeğimi de bitirdi. Taehyung gerçekten yemek yemeye bayılıyordu. Son olarak da bir şişe suyu kafasına dikti ve çöpleri poşette topladıktan sonra yere koydu. Ellerimizi ıslak mendille temizledikten sonra da ikimiz yan yana uzandık, yıldızları izlemeye başladık.

"Taehyung, ben seni çok özleyeceğim." Diye mırıldandım. Bakışlarını bana çevirdiğini hissettim fakat ben yıldızları izlemeye devam ettim.

"Ben de seni özleyeceğim, çok. Ama geldiğimde beni özlediğin bütün günleri telafi edeceğim."

"Yine bir şeyler olur diye korkuyorum." Dediğimde parmaklarını çeneme sarıp yüzümü kendisine bakmam için kendisine doğru çevirdi. Tenimdeki baskısıyla derin nefesler alırken koyu irisleri irislerimi ezdi.

"Ne olursa olsun seni yanımda tutmaya çalışacağım artık. Sadece şu bir ayı titiz bir şekilde geçirmem gerekiyor." Dediğinde parmak ucu dudaklarıma değdi, öptüm fakat öpücükle yetinemedim. Ona karşı bedenimden ayrılmayan arzuyla parmak ucunu dilime davet etmeye kalkıştığımda kaşlarını kaldırıp geri çekti parmağını, çenemi bastırıp dudaklarımı kapatmamı sağladı ve çenemi bıraktı.

"Fazla arsız olduğunu düşünmeye başlayacağım." Dedi bakışlarını yeniden yıldızlara çevirirken. Ben yüzünü izlemeye devam ettim. Çok fena öpmek istiyordum onu.

"Sadece seni öpmek istiyorum." Dedim, bakışları yeniden bana döndü. Şaşırdı mı bilmiyorum fakat ben kendime hiç şaşırmadım. Çekinmiyordum ondan. Beni kendimden bile çok tanıyan adamdan gram çekinmiyordum. Taehyung kendisini öylesine bağlamıştı ki bana, kendimden utanırdım ondan utanmazdım ben.

"Seni engelleyen bir şey mi var?" Diye sordu, üzerine eğilip dudaklarına yapışmamla sorusuna cevap verdim.

Direkt olarak alt dudağını dudaklarımın arasında hızla emip bırakırken beni geriye itip yeniden uzanmamı sağladı. Yumuşak yorganın üstüne uzanmış bedenimin üstüne eğilirken dudakları, dudaklarıma benden hızlı bir şekilde karşılık veriyordu. Parmaklarım ensesindeki saçlarının arasındaki yerini aldığında onun avuç içleri belime yerleşti. Bacaklarımın arasına girip tek bacağımı beline sardığında belimdeki bir eli bacağımı boydan boya okşadı ve bu, dudaklarından ayrılıp sessizce sızlanmama sebep oldu. Hızlı nefeslerimden dolayı kasılıp duran karnım onun kaslı karnına yaslıyken dudaklarımızı birleştirmeden dilimi dudaklarının arasından itip diline bir teklif sundum. Teklifimi kabul edip dilini dilime sardı, ıslaklığımız birbirlerine tamamen karışırken diğer bacağımı da beline sardım ve kasıklarımı kasıklarına ittim.

Beni böyle bir yere getireceğini bilseydim şüphesiz evden çıkmadan önce uzun bir duş alırdım.

Kasıklarımı bir kez daha kasıklarına itip onu kendime daha fazla çekmeye çalışırken istekle tutuşuyordum. Kesinlikle kendimde değildim. Bedenine çok açtım ve bedenine karşı çok fazla isteğim vardı. O da bunun farkındaydı ve benim sınırı olmayan ataklarımı engellerken oldukça nazikti.

Kısık inlemelerim artışa geçtiğinde ona kendini sürten kasıklarımı, belimi yorganla buluşturarak dindirdi. Bacaklarımı belinden ayırdıktan sonra kendini yanıma attı fakat ben, onu tekrar kendime çekmeye çalışırken sadece dudaklarıma karşılık verdi.

"Taehyung..." diye mırıldandım ihtiyaçla. Kafasını iki yana salladı gözlerimin içine bakarken.

"Devam edersek kendimi tutamam Jungkook." Dediğinde yan dönüp bileğine sardım elimi. Parmaklarını parmaklarıma geçirip düzensiz nefesleri arasında elimin üstünü öptü.

"Bedenine ihtiyacım var." Diye mırıldandım, çekinmeden. Bakışları sadece bir öpüşme ve birkaç sürtünüşle sertleşen penisime indi. Derin bir nefes aldığında bedenimi ona yaklaştırdım, bana doğru yan döndü ve tamamen yüz yüze geldik.

"Durduramam kendimi, güzelim. Şimdi değil, çok erken."

O zaman kendimi tatmin etmeme izin vermeliydi. Ben böyle yüksekteyken tamamlanmama izin vermeliydi. En azından beni biraz öpmeliydi.

Kendini engellemedi. Dudaklarına yavaşça asıldığımda bana karşılık verdi ve bir eli tekrar bel boşluğumu buldu. Dudaklarıyla dudaklarım dans ederken kasıklarımı bana en yakın olan yere, öne doğru attığı sağ uyluğuna sürttüğümde dilini dudaklarımın arasına itip dilime sarıldı. Kasıklarımı art arda kaslı uyluğuna sürttüğümde bacağını bacaklarımın arasına itip hem kalçamın, hem de kasıklarımın tam altına yerleşti. Parmaklarımı kalın uyluğuna sarıp alt bedenimi uyluğuna sürtmeye devam ederken dudaklarına daha fazla karşılık veremeden geri çekildim.

Taehyung'un dudaklarına doğru bıraktığım inlemeler her sürtünüşümde kesilmezken o, zevkle kasılan yüzümü yine zevkle izliyordu. Sertliğime baskı uygulayan uyluğu her defasında daha sesli inleme isteğimi arttırıyor, deliğimi dürten baskısıyla nefesim kesiliyordu. Her sürtünüşümde gözlerim resmen kayacak hale geliyordu ve Taehyung, benim onun uyluğunu kullanarak bu derece zevkte hissetmemden fena bir şekilde zevk almış olmalı ki bir elini kalçama atıp alt bedenimi tamamen uyluğuna bastırmış, eş zamanlı olarak bacağını hızlı bir şekilde hareket ettirmeye başlamıştı. Bu da benim için son nokta olmuştu.

Hem kasıklarımda, hem de kalça aramda art arda hızlı bir şekilde hareket edip beni resmen delirten bir uyluk vardı ve bu, yemin ederim öyle bir histi ki gözlerimden yaşlar akarken bunu farketmemiştim bile. Kaslı uyluğunun sertliğimi ezmesi, deliğime art arda baskı uygulayıp bunu saniyelerce kesmemesi inlemekten boğazımın ağrımasına sebep olmuş, gözlerimden akan yaşların yanaklarımda bıraktığı ıslaklığı ikimiz de silmeye tenezzül etmemiştik ki o an emindim ki ikimizin de tek düşündüğü şey sadece uyluğunun kaslı yapısıyla aldığım uçurucu zevkti.

İlk dakikalar uyluğunu sürmenin verdiği zevkin üstüne bir de onun bacağını hareket ettirip beni çığlıklara boğmasının zevkiyle kısa sürede boşalmam kaçınılmazdı. Son saniyelerde, bedenim tir tir titrerken parmakları eşofmanın üzerinden sertliğimi okşadı, uyluğu deliğimin üzerinde baskılı bir şekilde bekliyordu. Kim Taehyung beni her yönde mahvettiği gibi burada da mahvediyordu. Sadece uyluğuna sürtünerek gelebilecek kadar uçuruyordu beni.

Kim Taehyung'un her bir dokunuşu zevkle harmanlanıyordu; Kim Taehyung benim için zevkin ta kendisiydi.

Bedenim hâlâ seğirmeye devam ederken beni kollarının arasına çekip dudaklarını saçlarıma bastırdı, sırtımı okşadı. Sanki daha demin beni zevkten uçuran o değilmiş gibi beni kollarının arasına aldı, tenimi sevdi; ben sakinleşene kadar da bunu yapmaya devam etti.

Sakinleşmem kısa sürmedi. Hayatımda daha önce ıslak rüyalar dışında kendimle doğru düzgün ilgilenmeye vakit bulamayan ben, her saniye odama dalıp beni aşağılayan ve evde olmasa bile evdeki çalışanlara her saniye beni kontrol ettiren bir babaya sahiptim ki gecelerim de pek sakin geçmiyordu, bir adamın kolları arasında kaslı uyluklarıyla çığlık çığlığa boşalmıştım. Bu benim için yeni bir şeydi. Olduğum duruma geniş bir çerçeveden bakarsak, bu ne kadar mümkünse, uğradığım taciz girişimleri nedeniyle cinsellikten uzaklaşabilecek bir psikolojiye sahip olduğumu düşünürdüm çünkü benim için, çoğu kişide de olduğu gibi taciz veya tecavüz, şiddet insanı en çok yıkan iğrenç şeylerdi. Fakat ben, yıllarca babasından işkence çekmiş bir çocuk olarak ne kadar hasarlı bir psikolojiye sahip olsam bile Taehyung'a karşı duyduğum arzunun haddi hesabı yoktu. Bu nasıl oluyordu bilmiyordum fakat cinsellikten hiçbir korkum veya çekingenliğim yoktu. Aksine Taehyung'un bile şaşıracağı kadar ihtiyacım varmış gibi hissediyordum.

Taehyung'un sevgisinden sonra en çok buna ihtiyacım varmış gibi hissediyordum ve bu bana kalırsa, ne kadar tuhaf bir durum olsa da Kim Taehyung gibi bir adama karşı olması da bir o kadar normaldi. Çünkü bilirsiniz, Kim Taehyung...

Kendime tamamen gelmem dakikaları aldı. Bu dakikalar içerisinde koynunda kokusuyla uyuyakaldığımın farkında değildim. Taehyung beni uyandırdığında saat çoktan on ikiyi geçmiş, kasıklarımda hâlâ ufak ıslaklıklar yerini korurken uyuyor numarası yapmayı denedim bir çocuk gibi çünkü gitmesine az kalmıştı ve ben gitmesini istemiyordum. Fakat Taehyung, beni uyandırıp dudaklarıma ıslak öpücüklerini bıraktıktan sonra tavanın açık bölmesini kapattı ve ben arabadan indiğimde koltukları düzeltti, evin yolunu tuttuk.

Ağlamanın eşiğindeydim. Sinirlerim altüst olmuştu ve kendimi tutamasam ona patlayacak gibi hissediyordum. Bu derece agresif bir insana dönüşmemin nedenini de bilmiyordum. Farkındaydım fakat düzeltemiyordum. Sadece sinirleniyor, sinirden ağlayacak duruma geliyordum ve sinirimi çevreden çıkarmamak için kendimi zor tutuyordum.

Nefret ediyordum ondan uzak durmaktan ve şu an sinirim x ise bir ay sonra 30x, hatta özel sinirsel güçlerimi olaya dahil edersek birkaç tane daha yüksek değerli bilinmeyen koyabilirdik oraya, öyle olacaktı işte. Delirecektim yani ben. Şu bir ayda kafayı yiyecektim kesin.

Araba evin önünde durduğunda arabadan inmek istemedim fakat bunu farkeden Taehyung arabadan inip beni de indirdi. Eve girdiğimizde birkaç adamın hazırlandığını görmek Taehyung'un dakikalar içerisinde gideceğinin daha net farkına varmamı sağladı ve bu, sinirle Taehyung'un önüne geçip hızlı adımlarla odama çıkmama sebep oldu. Odama girer girmez lavaboya girip birkaç işimi hallettim ve üstümü değiştirdikten sonra odadan hızla çıktım. Taehyung aşağıda, kapının önündeydi ve diğerleri arabalara geçmiş olmalılar ki Taehyung tekti.

"Bu kadar sinirleneceğini düşünmemiştim." Dedi kollarını belime sarıp dudaklarını sol şakağıma bastırırken. Bir ay sonra geleceğiyle kendimi teselli etmeye çalışırken gözlerime dolmamaları için yalvardım çünkü yüzünü buğulu buğulu görmek istemiyordum şu dakikalarda. Yoksa ağlamam benim yararıma olurdu, belki Taehyung yarım saat daha yanımda kalıp susmamı beklerdi.

"Ben bu kadar sinirli bir insan değildim. Sinir hastası ettin beni." Diye mızmızlandığımda boynuna dolanmış olan kollarıma bastırdı dudaklarını. Gülmemeye çalıştığını farkettiğimde gözlerim sinirle daha çok doldu.

Komik miydi yani beni sinir hastası etmiş olması?

"Neden gülüyorsun? Ağlatmamalısın beni, buğulu görmek istemiyorum ben seni Taehyung. Çok özleyeceğim." Gözyaşlarım bana ihanet ettiğinde dudaklarını bu sefer çeneme bastırdı. Her tarafımı öpmeye yeminliydi sanki. Öpüşlerinin güzelliğiyle daha çok ağlamaya başladığımı farketmeliydi saniyeler içerisinde.

"Görüntülü konuşuruz her gün güzelim. Sadece bir ay, hemen geçecek söz veriyorum." Sessiz kaldığımda iç çekip daha sıkı sardı kollarını etrafıma. Yüzümün her tarafına bastırdı dudaklarını, dudaklarıma yerleştiğinde son kez parmaklarımı yerleştirdim saçlarının arasına. Sanki aylarca, yıllarca görüşmeyecekmişiz gibi öptüm onu.

İnsanlar sevdiklerinden nasıl uzak durmayı başarıyorlardı, ben şimdiden bile onu özlerken?

Uzun sürmedi öpücüğü. Bacaklarımdaki titreme yerini korurken bir eliyle okşadı bacaklarımı. Son kez dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktı ve kapıdan çıkıp arabalara doğru ilerledi. Arkasından öylece bakarken o, arabaya bindi ve sanki biraz daha bana bakarsa dayanamayıp geri dönecekmiş gibi arabayı hızla çalıştırdı, saniyeler içinde gözlerimin önünden yok oldu.

Biliyordum bana asla dayanamadığını; biliyorduk dayanmak zorunda olduğumuzu.

•••

Jungkook'un sinirli hallerine şimdiden alışın çünkü Jungkook karakteri özünde epey öfkeli birisi. Tabii bu öfke patlamalarının, öfke kontrolünde sorunları olmasının psikolojik sebepleri de var ki bunları ileride daha detaylı anlatabilirim diye umuyorum.

Eveet, bölüm hakkında düşüncelerinizi alayım mı? Sormak istediğiniz soru varsa sorabilirsiniz.

Okuduğunuz için teşekkürler <3

Continue Reading

You'll Also Like

5.9M 193K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1M 61K 41
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
1.3M 51.1K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
1.8M 163K 82
Gök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefka...