Karışan Hayatım

By sumeyra_zorlu

1.3M 83.5K 14.6K

Aile sevgisinden uzak ve yalnız bir şekilde büyüyerek, soğuk ve umursamaz birine dönüşen bir genç kız. On se... More

Giriş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Final

Bölüm 35

17K 1.4K 318
By sumeyra_zorlu

Keyifli okumalar ♡

"En sevdiğin yemek ne?" diye sordu.

Elimdeki çayı yudumlarken kısa bir an düşündüm. "Bilmiyorum ki. Genelde yemek ayırt etmem. Ama makarnayı çok seviyorum."

"Ben çok yemek seçiyorum ya." dedi. "Yeşil sebze yemeklerinin çoğunu sevmiyorum."

"Ondan da böyle güçsüz kalmışsın." dedim şakaya vurarak.

"Ben ve güçsüz olmak mı?" Kollarını kaldırıp olmayan kaslarını göstermeye çalıştı.

"Yok işte zorlama." dedim.

Kaşlarını çattı ve adeta küçük bir çocuk gibi küskün bir şekilde kahvaltısını yapmaya devam etti.

"Alındın mı?" diye sordum.

Kafasını kaldırıp gülümseyerek bana baktı. "Sana alınmamak gibi özelliklerim var benim. Bir çok başka özelliğim arasında." Göz kırptı.

"Yaa." dedim. "Başka hangi özelliğin var?"

"Senin abin olmak mesela."

"Abim." dedim yüzüne bakarken. Fırat benim abimdi. "Bunun yeni idrakına varıyormuş gibi hissediyorum desem... kırıcı olur mu? 

Kafasını iki yana salladı. "Hiçte olmaz. Bu bizim sana bunu hissettirememizden kaynaklı. O yüzden ben özür dilerim."

Dediklerinden cesaret alarak konuştum. "Bende özür dilerim." dedim. "Bir çok kez yakınlaşma çabanızı kırıcı bir dille reddettim sanırım."

"İrem." dedi uzatarak. Ayağa kalktı ve yanımdaki boşluğa oturdu. Onun gibi yan dönerek yüzüne baktım. "Benden özür dilemene gerek yok. Hiçbir zaman sana alınmadım."

Beni kendine çekerek, omzuna yaslanmamı sağladı. "Her şey güzel olacak." Elleriyle saçlarımı okşuyordu.

Eskiye nazaran her şeyin iyi olacağına inancım oldukça yüksekti.

Kolumu arkasından sırtına doladım bende. "Bir garip oldum." dedim sessizce.

Kafasını önüme doğru eğdi. "Niye kız?"

"Bilmem."

"Her gün buluşsak mı?" dedi.

"Müsait olmayabilirim."

"Her gün okula gidiyorsun değil mi?"

Kafamı salladım.

"Seni alıp okula bırakırım. En azından yolda da olsa görmüş oluruz birbirimizi."

Kolunun altından çıkıp rahat bir pozisyona geçtim. Evet iyi hoştu ama ben temas seven biri değildim.

"O zaman sıkılırsın bir kere benden. Ayrıca seninde okulun var. Nasıl denk gelecek?"

"Senden hiç sıkılmayacağım." dedi kesin bir sesle.

Yan dönüp gözlerine baktım. Bakışları yumuşaçıktı. İçimin mutlulukla dolmasını sağladı.

"Denk geldikçe alırım olmaz mı?"

"Olur." dedim gülümseyerek.

Karşıma geçti ve çayını içmeye başladı. "Dayımla iyi anlaştınız sanırım?"

"Evet çok seviyorum onu."

"Onu kıskanmakla, senin için mutlu olmak arasında koca bir ikilemdeyim." Homurdanarak konuştu.

"Benim için mutlu ol." dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Oluyorum." dedi. "Eskisi gibi aramıza koca bir duvar örmediğin için mutluyum." Gülümsedi.

Yemeğin kalanı boyunca güzel şeylerden konuştuk. Okuldan, derslerden bahsettik. Can sıkıcı şeyleri rafa kaldırdık.

Kahvaltı yaptıktan sonra arabaya binmiştik.

"Nereye gidelim?" diye sordu Fırat.

Yan dönerek yüzüne baktım. "Sürekli ısrarla bir gün geçirmek istedin. Sonra resmen beni kaçırdın ve plan yapmadın mı?"

Mahcup bir bakış atarak önüne döndü. "Ben bir gün geçirmeye o kadar odaklandım ki, sonrası yok bende." dedi. "Nelerden hoşlandığını bilmiyorum. Doğaçlama dalarız olaya dedim."

Gülümseyerek önüme döndüm. "Müzik açabilir miyim?"

"Tabi."

Telefonumu arabaya bağlayarak, hareketli bir müzik açtım.

"Nereye gideceğimiz önemli değil." dedim. "Sen yanımda olduğun için mutluyum."

Arabanın kısa bir sarsıntısıyla korkuyla ona döndüm.

"Kalpten götüreceksin beni." dedi şokla.

"Öyle mi abiciğim?" dedim gülerek.

Arabayı kenara çekerek ani bir frenle durdu ve şapşal suratıyla yüzüme baktı.

Elini kalbinin üzerine koymuştu. "Hadi hazırım şimdi söyle."

Eğlenen bir ifadeyle yüzüne baktım. "Ne söyleyeyim?"

"Abi, de." dedi heyecanla yerinde dikleşerek.

Ağlamakla gülmek arasında kalmıştım.  Bana değer veriyordu. Abi demem onun için önemliydi.

Kafamdaki tüm abi kelimesinin anlamı olan kötü şeyleri silip, onun bana umutla bakan bakışlarını ekledim.

Sanırım artık hayallerimdeki gibi bir abim vardı.

"Abi." dedim gülümseyerek.

****

Eve geçtiğimizde Batuhan, Esila ve Gökhan hâlâ dayımın evindeydi.

Salona geçtiğimizde Esila'yla halıya oturmuş oyun oynayan dayıma ihanete uğramış gibi baktığıma emindim.

"Bizde sizi bekliyorduk." dedi Gökhan.

Dayım ayaklanarak Fırat'la sarıldı ve selamlaştılar.

Uzanıp kolunu omuzuma attı ve anlımdan öptü. "Günün nasıl geçti?"

"İyiydi." dedim. Kolunun altından çıkarak koltuğa Batuhan'ın yanına oturdum.

"Siz ne yaptınız?" diye sordum Batuhan'a. "Kusura bakmayın, Fırat baş başa bir gün konusunda çok ısrar etti."

"Bende istiyorum o zaman." dedi Batuhan.

"Olur." dedim dalgınca.

"Abi." dedi Fırat bana bakarak.

Yüzüne anlamayarak baktım. "Abi diyordun ya." Gökhan'ın yanına karşı koltuğa oturmuştu.

"Ne abisi ya?" dedim.

"Biraz önce Fırat demenden bahsediyor sanırım." diye araya girdi Esila.

Sana soran oldu mu cadaloz?

"Evet canım birtanecik abicim. Unutmuşum." dedim. Gökhan'ın şaşkınlıkla baktığını farkettim.

Esila bana kötü kötü bakarak Fırat'ın kolunun altına girdi. Sanırım aramızda sözsüz bir savaş başlatmıştık.

"Bizde siz yokken dayımla masal okuduk. Oyun oynadık." dedi.

"Öyle mi?" dedim. "Bizde abimle lunaparka gittik. Çok eğlenceliydi. Değil mi?"

"Evet." dedi Fırat. Yaptıklarımızı anlatmaya devam ederken ben Esila'ya bakmaya devam ettim.

Çocukla çocuk mu oluyordum? Sanırım öyleydi.

Kafamı iki yana sallayarak ayağa kalktım. "Üzerimi değiştireceğim."

Odaya geçerek üzerime rahat şeyler giydim. Salona geçtiğimde dayımın mutfakta atıştırmalık bir şeyler hazırladığını gördüm. Kafasıyla gelmemi işaret etti.

"Kıskandın?" dedi muzip bir sesle.

Dolabı açarak sürahi aldım. "Yoo hiçte bir kere." Kimin oğlu olduğunu unutmuşum. Recep beyde hemen her şeyi anlıyordu.

Tezgahtan aldığım bardağa suyu doldururken bakışları üzerimdeydi. "Seni seviyorum biliyorsun değil mi?"

"Evet." Sudan bir yudum aldım.

"Yani her zaman en çok senin dayın olacağım."

Kaşlarımı çattım. "Ama benim iki aydır falan dayımsın. Onunsa sekiz yıl olmuş." Hırsla çıktı kelimler ağzımdan.

Dediğim şeyle utançla yerimde tepinmemek için zor durdum. Sakin olmalıydım. "Farketmez saçmalıyorum, beni sevdiğini biliyorum." Sakince konuştum.

Arkamı dönüp çıkmak üzereyken kolumdan tuttu.

Yüzümü gözlerine çevirdiğimde anlayışla bana baktığını gördüm. "Önemli değil. Kaç yıl olduğu önemli değil her koşulda en çok senin dayın olacağım."

"Söz mü?" dedim.

"Söz." dedi gülümseyerek.

İçim rahatladı.

Arkamı dönüp salona geçtim. Yaptığımın mantıklı bir açıklaması yoktu. Hatta kendimden utanmamı sağlıyordu. Hayatım boyunca kimseyi kıskanmamıştım ki.

Beraber film izlemiştik ve sonra gitmişlerdi.

Odama geçtiğimde aklıma Elif hanımı arayacağım geldi. Ama hiç içimden gelmiyordu. Üzerimde bir yük gibiydi.

Onu boşvererek Selim'i aradım. İlk çalışta açmıştı. "Aramamı bekliyordun doğru söyle?"

"Telefonun başında çaresiz bekliyorumm..."

"Sesin iğrenç." dedim araya girerek.

"Lütfen. Güzel sesim hakkında öyle yorumlar yapmayın."

"Alınır mı yoksa güzel sesiniz?"

"Evet hatta alındı." dedi.

"Özür dilerim Selim'in sesi. Bir daha olmayacak."

Güldü. "Özlemişim."

İçime bir sıcaklık yayıldı. "Bende." dedim sessizce.

"Okul nasıl gidiyor? Hayatın nasıl? Her şeyi duymak istiyorum." heyecanla konuştu.

Sanki bir ay boyunca konuşmamışız gibi olması mutluluk vericiydi.

Kulağımdaki telefonla yatağa açıp girdim. Uzun bir gece olacak gibiydi.

***
"İrem?"

"Hı?"

"Ablam gelecekmiş."

Gözümü zar zor açıp karşımdaki dayıma baktım.

"Gelsin mi?" diye sordu.

"Sabah sabah mı?"

"Saat on iki." dedi.

"Bugün pazar." dedim sızlanarak. "İstemiyorum. Gelmesin." Arkamı dönüp uykuma devam etmeye başladım.

"Tamam." Sessizce odadan çıktığını duydum.

Rahat bir nefes alarak uykuma döndüm.

Kapının zil sesini duyduğmda ağzımın içinde söylendim. Yine mi emrivaki yapıyorlardı. Sinirle yattığım yerden kalkarak odadan çıktım.

Karşımda gördüğüm kişilerle duraksadım. "Selim?"

"Sürpriz." Yanıma gelip sarıldı. "Dün geldim. Seninle konuştuğumda aslında evdeydim. Geç geldiğim için uğramadım. Şükür ki sen aradın yoksa damlardım valla buraya."

"Çekil yaa. Daha dün konuşmuşsunuz bir de." Selim'i kenara iten Melih, elimi tutarak baştan aşağı beni süzdü. "Görüyor musunuz?"

Sorgulayarak yüzüne baktım.

"Bir aydır yüzüne hasret kalmışım."

Uzanıp sarıldığında, gülümseyerek sarılışına karşılık verdim. "Güzelleşmişsin bu arada." dedi sessizce.

"Gerçekten mi?"

Benden ayrılıp tekrar yüzüme baktı. "Gözlerindeki çapaklar olmasa daha iyi tabi."

Hızla gözlerimi elimle temizlemeye çalıştım. "Ne?"

Omzuma vurdu. "Kız şaka yapıyorum." Gülüyordu. "Çok tatlısın."

Elimi yüzümden çekip kötü kötü baktım ona.

"Selam." dedi Yunus arkadan.

"Selam."

Elindeki telefonla kapının önündeki kargaşadan uzaklaşarak salona girdi.

"Nasılsın?" diyen Kerem'e baktım.

"İyiyim sen?"

"İyiyim bende." Gözleri etraftaydı.

Sanırım dördü birlikte gelmişti.

Hepsi salona geçtiler. Dayım yanıma geldi. "Senin için sorun olur mu?"

"Hayır." dedim.

"Buraya gelinde kahvaltıya yardım edin." diye bağırdı.

"Ben banyoya gidiyorum." dedim. Kafasını salladı.

Kısa bir duş aldıktan sonra hazırlanan kahvaltı masasına oturdum.

"Nasılsın? Okul nasıl gidiyor?" diye sordu Melih.

Benden önce Yunus yanıtladı. "Nasıl olmasını bekliyorsun ki. Okul işte. Bir de tıp okuyor. Kesin çok zordur."

Melih ensesine bir tane vurdu. "Sana mı sordum salak."

"Çocuklar." dedi dayım.

Birbirlerine kötü kötü bakarak kahvaltı yapmaya döndüler.

"Okul iyi. Sen neler yapıyorsun?" dedim.

Kafasını iki yana salladı. "Sorma nasıl kötü bir durumdayım. Üniversiteye gitmek yerine mezuna kaldığımı biliyorsun." dedi. "Ama ders çalışamıyorum. Olmuyor abi yapıma ters. Bir de tüm tanıdıklarının üniversiteden fotoğraf paylaştığını görüyorsun içine oturuyor."

"Kötüymüş." dedim.

"Neyse beni boşver. Sen anlat?" dedi heyecanla.

"Ne anlatayım ki?" dedim.

"Memnun musun halinden?" diye sordu.

Dayıma baktım. "Evet memnunum."

Yemeğimize tekrar döndüğümüzde, Selim'e baktım. "Geldiğini dün hiç çaktırmadın."

"Sürpriz olsun diye işte." dedi gülümseyerek.

"Ne zaman döneceksin?" diye sordum.

"Yarın sadece öğleden sonra bir tane dersim vardı. Ona gitmeyeceğim. Yarın akşam binerim." dedi. "Sizde Kerem'le aynı okuldaymışsınız."

"Öyle." dedim göz ucuyla Kerem'e bakarak.

Sohbet eşliğinde kahvaltımızı ettikten sonra dayım işi olduğunu söyleyerek çıkmıştı.

Selim ve Kerem yediklerimizi toplamaya başladı.

"Benim odamda işlerim vardı." dedim. Bulaşık toplanana kadar odada pinekleyebilirdim. 

"Bende sana bir şey diyecektim." diyerek arkamdan Yunus'da geldi.

Odaya girdiğimizde yatağın üstüne oturarak yüzüne baktım. "Ne diyecektin?"

Yanıma oturdu. "İşten kaçmak için. Senin yaptığın gibi."

Eline telefonunu aldığında boş gözlerle baktım ona.

"Yine biri mi zorladı gelmen için?" dedim.

Telefon elindeyken bakışlarını kısa bir an bana çevirerek tekrar telefona döndü. "Hayır kendim gelmek istedim."

"Sevindim." dedim.

Telefonu yatağa bırakarak bana baktı. "Nasılsın?"

"İyiyim." dedim.

"Sevindim." dedi. "Bak sana ne göstereceğim?" Heyecanla telefonun arkasını açtı ve elindeki küçük fotoğrafı bana uzattı.

Bizim fotoğrafımızdı.

"Sen bir ay boyunca iletişime geçmeyince ailede tek benimle resminin olması daha da anlam kazandı."

Güldüm. Önce çerçeveletip fotoğrafını vermişti. Şimdide bu.

"Onları sinir etmeyi cidden seviyorsun." dedim.

"Ayrıca." Utangaç bir şekilde sağına soluna baktı. "Seni de seviyorum. O yüzden de çıkarttırdım. Sırf insanlar sinir olsun diye zahmete girmek saçma olurdu."

"Yaa." dedim uzatarak. Gözlerim dolmuştu.

"Ağlıyor musun?"
Bunu sorması sadece gözüme dolduran yaşların, akmasını sağladı. Kendi kendime hallederdim ben. Ne diye soruyorsun?

"Hayır." dedim hızla.

Elimdeki fotoğrafa dokundum. "Ben... birinin bana değer vermesine pek alışık değilim."

Gözlerimden yaşlar yavaşça akmaya başladı. "Fırat yani abim. Benim için sigara içmiyor." Burnumu çektim. "Sırf ben içme dedim diye."

Yüzüne baktım. "Dayım..." Dayım için söyleyecek bir kelimem bile yoktu. O, o kadar değerliydi ki. "Her hareketiyle beni sevdiğini hissediyorum. Bu her şeyden önemli."

"İyi de niye ağlıyorsun?" dedi ağlamaklı bir sesle.

"Bilmiyorum." dedim ağlayarak.

"Ağlama lütfen. Bak bende ağlarım." dedi.

Ağlamam şiddetlendi. "Ben ağlıyorum diye ağlayacak mısın?" Elimin tersiyle gözlerimi sildim.

Ellerini hızla kaldırdı. "Valla ondan değil. Ağlayan birini görünce dayanamıyorum ben."

Burnumu çektim. "İyiymiş o zaman."

Onunda gözleri dolmuştu.

Odanın kapısı tıklatılarak açıldı. Gözlerimi hızla silip kapıya baktım. Melih'di.

Gözlerini kısarak bize baktı. "Niye ağlıyorsunuz?"

Öksürdüm ve net bir sesle konuştum. "Ağlamıyoruz." Yunus'a baktım. "Ağlıyor muyuz?"

Beyaz tenli olduğu için anında gözleri kızarmış Yunus kafasını iki yana salladı. "Kesinlikle ağlamıyoruz." Melih'e bakarak göz devirdi. "Rüya görüyorsun heralde."

"Salak mısınız? Yoksa salak taklidi falan mı yapıyorsunuz?"

Üstten bir bakış attım ona. "Sen bana salak mı dedin?"

"Sen arada kaynadın da." Şüpheyle tekrar konuştu. "Siz niye ağladığınız?Bir şey mi oldu?"

"Ağlamadık biz." Soğuk bakışlarımla ona baktım.

"Lan kendi aklımdan mı şüphe ettireceksiniz bana." Etrafa baktı. "Soğan mı doğradınız o zaman?"

"Saçmalıyorsun şuan." dedim.

"Hep saçmalar abim. Sen ona takılma." dedi Yunus. Elini boşver der gibi salladı.

Bizde bir süre daha gezindi gözleri. "Diğerlerini de çağırıyorum o zaman." Hızla dışarı çıktı.

Onun çıkmasıyla Yunus'la ben birbimize bakarak sessizce gülmeye başladık.

"Elinle yüzüne rüzgar yap." dedim. Bir taraftan da kendime aynısını yapıyordum.

"Makyaj yapacak kadar vaktimiz yoktur değil mi?" diye sordum.

"Sanmıyorum." dedi kendini yellerken.

Derin derin nefes alarak o ağlama görüntüsünden kurtulmaya çalıştım.

Kapı gürültüyle açıldığında elimi hızla yüzümden çekerek, yatağın üstünde bir şey inceliyormuş gibi davranmaya başladım.

"Ağlamışlar." dedi Melih. "Ağlamadık deyip duruyorlar."

Kerem ve Selim yanımıza adımlayıp önümüzde durdular.

Tam önümde duran Selim'in gözlerinin içine bakarak kaşlarımı kaldırdım. Lütfen anla. "Ağlamamışlar." dedi Selim.

Kendi yüzümün farkında olmasam da, Yunus'un sadece gözleri dolmuş olsada, burnuda, gözleride ben ağladım diye bağırıyordu.

Kerem'e kaş göz yaptığında o da devam etti. "Niye uyduruyorsun ki?" dedi Melih'e.

İkiside onu önemsemeyerek odadan çıktı.

"Deliriyorum yani." dedi Melih. "İyi çok güzel."

Bende arkalarından odadan çıktım.

Selim'in yanına oturduğumda yüzüme baktı. "Bir sorun mu var?"

"Yok." dedim gülümseyerek. "Mutluluk gözyaşlarıydı."
Hemen karşıda olan Kerem'de duymuştu.

Melih ve Yunus odadan benden sonra çıkmıştı. Melih gururla Yunus'u öne doğru itti.

"Ağladık." dedi Yunus bıkkın bir sesle.

Rahat bir nefes verdi Melih. "Gördünüz."

İhanete uğramış bir bakış attım Yunus'a. Elindeki iki yüzlüğu sağladı. "Temiz kazanç oldu. Sağol İrem abla."

İrem abla deyince de bir tuhaf hissettim.

Güldüm. "Güle güle harca."

Melih'in yüzündeki gurur ifadesi yavaş yavaş silindi. "Kendimi dolandırılmış hissediyorum."

Yenilgiyle koltuğa attı kendini. "Bilerek ağladınız." Kerem ve Selim'i işaret etti. "Sizde bu işin içindesiniz." Önünde çeket varmış gibi iki ucunu birbirine çekti ve kollarını göğsünde birleştirdi. "Bu evde hiç güvende hissetmiyorum." Arkasını bize döndü.

"Evet. Tek derdimiz senin paran." dedi korkutucu bir sesle Selim.

"Son paramdı. Beni rahat bırakın."

"Donuna kadar alacağız." dedi Kerem.

"Ben don istemiyorum." dedi Yunus araya girerek.

"Kerem alır işte onu." dedim.

Kerem yandan bana baktığında gülümsedim. Napıyım der gibi ağzımı oynattım.

Melih üzerindekilere iyice sarılarak bize kötü kötü bakmaya devam etti.

Onun bakışlarına karşılık hep birlikte gülmeye başladık.

Gün boyunca Melih'le uğraşmıştık. Öcümü alacağım deyip duruyordu. Ama hiçbirimiz bunu umursamadık.

Telefonum bu sırada bir kaç kez daha Semih bey ve Elif hanım tarafından arandı. Ama sonuçta müsait değildim değil mi?

Akşama doğru pizza siparişi vermiş ve yemiştik.

Kapı çaldığında ayaklanarak kapıya bakmaya gittim. Karşımda dayımı bulmayı beklerken, Ömer beyi buldum. O da dayım evet. Yaşça büyük ve hiçbir şekilde iletişimimiz olmayan dayım.

"Buyrun." dedim.

"Çocukları almak için gelmiştim." dedi.

"Söyleyim gelsinler mi?"

"İçeri girmeyim mi?" diye sordu.

Kapıyı biraz daha açtım. "Girmek istiyorsanız girin."

İçeri girdi.

Kafasını yandan bana çevirdi. "Nasılsın?"

"İyiyim. Siz?"

"İyiyim bende. Siz demene gerek yok."

Konuşmalar o kadar soğuk ki, sen demekte garip olacak gibi.

"Tamam."

İçeri girdiğimizde Melih ayaklanarak babasının yanına gitti. "Babam gelmiş."

Ömer bey garip bakışlar attı ona. Sonra bakışlarını bana çevirdi. "Fatih yok mu?"

"Bir kaç işi vardı." dedim.

"Hadi gidelim çocuklar." dedi.

Hepsi ayaklandı.

"Dayı ben bugün burada kalacağım. Annemlerin haberi var." dedi Selim.

Ömer bey kafasını salladı.

Selim'e baktım. Yanıma gelip kolunu omuzuma attı. "Çok eğleneceğiz ikizimle."

Vedalaşarak hepsi çıktılar.

"Sana kötü haberlerim var. İki koskoca hafta sonu hiç ders çalışmadığım için ders çalışmayı düşünüyordum."

"Sorun değil yardım ederim bende. Seninle vakit geçirdiğim sürece ne yaptığım önemli değil." dedi.

"Seni seviyorum." dedim duygu dolu bir sesle.

"Bende seni seviyorum." Uzanıp sarıldı.

Odama geçip çalışma masasına oturduğumuzda benimle birlikte ezber yaptı. Sonra bana sorular sordu.

Sabah erkenden yataktan zar zor bir şekilde kalkmıştım. Üzerime kot bir pantolan ve bej rengi bir örgü kazak giydim. Saçımı da at kuyruğu yapmıştım.

Hazırlandıktan sonra dayımın odasına girdim. Birbirlerine sarılmış uyuyan ikiliye gülmeden edemedim.

Çantamdan telefonumu çıkararak ikisinin bir sürü fotoğrafını çektim. Çok sevimli duruyorlardı.

Selim'in yanına yaklaşıp omzunu dürdükledim. "Uyan."

"Beş dakika daha."

"Ben okula gidiyorum." Dün benimle geleceğini söylemişti. "Öğleden sonra gel o zaman."

"Hıhı."

Otobüse bindiğimde Fırat aramıştı. Beni almak için aradığını söylediğinde zaten otobüste olduğumu söylemiştim. Ders programımı istemişti inatla.

Üstüme bu kadar düşülmesi beni o kadar gafil avlıyordu ki. Her seferinde ne yapacağımı şaşırıyordum.

Öğleden önceki sıkıcı iki dersden sonra kafeteryada Büşra'yla oturuyorduk.

"Sana bir şey anlatacağım." dedim.

Duygu ve düşüncelerimi içine katmadan karışma olayını her şeyiyle anlattım.

Şaşkınlıkla beni dinledi.

"Böyle insanların karışabildiğini bilmiyordum. Çok ilginç." dedi en sonunda.

"Karıştırıldık demek daha doğru olur."

"Tam kitaplık bir olay." dedi. Heyecanla öne doğru eğildi. "Var ya kitap olsa nasıl tutulurdu." Haber başlığı gibi konusmaya başladı. "Karışan çocuklar. Gerçek ailesine geçte olsa kavuşan kız."

"Kim okurdu böyle bir kitabı?" dedim göz devirerek.

Başını esefle iki yana salladı Büşra. "Ben ve bir çok kişi daha." dedi. "Yeni bir trend haline gelirdi. Valla bak."

Düşünceli bir şekilde konuşmaya devam etti. "Senin gibi zenginlikten fakirliğe değilde tam tersi olurdu. Böyle daha iyi olur."

"Yaa." dedim. "Başka nasıl olurdu?"

"Kızın beş tane abisi olurdu ya da daha fazla." dedi.

"Niye?" dedim şaşkınlıkla.

"Abimden nefret ettiğimi bilirsin. O yüzden hepsini tam nefretlik kişiler olarak yazardım. Belki bir tanesi iyi olurdu." Aklına bir fikir gelmiş gibi gözleri heyecanla açıldı. "Sonra kızın etrafında hepsini pervane yapardım."

"Yazıyorsun yani?" dedim.

"Ayy yok." dedi heyecanı sönerek. "Benim yazma yeteneğim yok."

Düşünmeye devam ediyordu. "Kızı biraz sayko bir tip yapardık mesela. Eğlenceli olurdu."

"Bu işe iyi kendini kaptırdın."

"Abim tam bir öküz olduğu için kitap karakterinde incelik arardım işte bende." dedi.

Telefonum çalmaya başladı. Selim arıyordu. "Alo." dedim.

"Sizin okula geldim ben. Neredesin?"

Olduğumuz kafenin ismini ve yerini belirterek telefonu kapattım.

"Kim geliyor?" dedi Büşra.

"Selim."

"Karışan diğer çocuk." dedi düşünceli bir sesle. "Bence o kişiyi kötü biri olarak lanse etmeliyiz. Bu sayede yeni gelen kızın değeri daha iyi anlaşılır."

"Büşracım sakin ol." dedim.

Kapıdan görünen Selim'e el salladığımda yanımıza doğru adımladı. Yanında Kerem'de vardı.

Kerem benim yanıma, Selim'de Büşra'nın yanına oturdu.

"Bahsetmiştim." dedim Selim'e. "Büşra arkadaşım." Büşra'ya da Selim'i işaret ettim. "Selim."

Kerem'i işaret ettim. "Kerem bu da." Zaten görmüş olmalıydı.

"Sizin tanıştığınızı bilmiyordum." dedi Büşra.

"Biyolojik ailemin komşusu oluyor kendisi." dedim.

"Ve benimde en yakın arkadaşım." dedi Selim.

"Bir şey içer misiniz?" diye sordum. "Dersin başlamasına da az kaldı." Selim'e baktım. "Gelmesende olurdu aslında."

"Seni gördüm fena mı?" dedi. "Siz derse girince bende eve geçerim."

"O zaman oradan da direkt Eskişehir'e geçersin?" dedim.

"Aynen. Terminale giderim evden de."

Nedense gitmesini istemedim.

Okuldan konuşmaya başladık. Dersin başlama saati geldiğinde Büşra ve Kerem önden gittiler.

Yaklaşıp Selim'e sarıldım. "Güle güle git."

"Gideceğim." dedi. "Seninle aram iyi. Artık sürekli ararım."

"Aramanı bekleyeceğim."

Dersler bittiğinde otobüs durağına doğru Büşra'yla yürüyorduk. Bana okuduğu sonu beklenmedik olan bir kitabı heyecanlı bir şekilde anlatıyordu.

İlerde gördüğüm kişilerle duraksadım. Semih bey ve Elif hanımdı.

Büşra'ya döndüm. "Benim gitmem gerekiyor."

Bana el sallayan ikiliyle, iki gündür kaçtığım gerçeklerle yüzleşme zamanımın geldiğini anladım.

Bölüm nasıl buldunuz?

Beğendiyseniz oy vermeyi unutmayın <3

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 65.4K 58
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
47.7K 5.6K 49
Ben mi ? Ben Amaris... Şu en son doğan... Annemi kaçıran şeyin ben olduğum sanılan... Ama bir sorun var... Annem benden kaçtıysa neden kanatlarını b...
2.7M 85.7K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı?
YUVA By _twclr

Teen Fiction

800K 39K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...