Ion'un Seçilmişi (Gazap'ın Gö...

By golgehayaller

64.9K 3.6K 3.4K

Mabedin zemini kadar soğuk onun kadar kızıldım. Ben Gazap'ın Gözdesi geri dönüyordum. Bilmediğim kaderim beni... More

1.Bölüm: ''Şifa Odası''
2.Bölüm: ''Dikişler ve Kabuslar''
3.Bölüm: ''Sen Hiç Değişmedin''
4.Bölüm: ''Alev Taşları''
5.Bölüm: ''Aynı Ayçiçekleri Gibi''
6.Bölüm: ''Hapis Kalanın Sakladıkları''
7.Bölüm: ''Yüzeye Vuran Hikayeler''
8.Bölüm: ''Seçimler ve Hedefler''
9.Bölüm: ''Rüyalar ve Anılar''
10.Bölüm: ''Keilah''
11.Bölüm: ''Unutmaya Mahkum Hatırlamakla Lanetlenmiş''
13.Bölüm: ''Sağ Eldiven''
14.Bölüm: ''Soy Kandan Gelir, Kan Özün Kendisidir''
15.Bölüm: ''Yanan Anılar''
16.Bölüm: ''Hapsedilen Kahin''
17.Bölüm/Part 1: ''Kader Oyunu''
17.Bölüm/Part 2: ''Kader Oyunu''
18.Bölüm: ''Ola'nın Soyu''
19.Bölüm/Part 1: ''Pergia''
19.Bölüm/Part 2: ''Pergia''
20.Bölüm: ''Sunduğun Gibi Geri de Almalısın''
21.Bölüm: ''Kıskanılası Canavar''
22.Bölüm: ''Plana Uy''
23.Bölüm: ''Fedakarlık ve Dostlar''
24.Bölüm: ''Saklı Katlar''
25.Bölüm: ''İşleyen Çarklar''
26.Bölüm: ''Keşfedilecek Hikayeler''
27.Bölüm: ''Görü''
28.Bölüm/Part 1: ''Kayıpların Yası''
28.Bölüm/Part 2: ''Kayıpların Yası''
29.Bölüm: ''Tatlı Vakti''
30.Bölüm: ''Ben Sana Aitim''
31.Bölüm: ''Seçimler ve Sonuçlar''
32.Bölüm: ''Güvende Kal''
33.Bölüm: ''İnan Bana''
34.Bölüm: ''Ay Işığının Şarkısı''
35.Bölüm: ''Soyundan Gerek Üçüncü Bir Parça''
36.Bölüm: ''Öfkenin Kızıl Ateşi''
*SON SÖZ*
*Yeni Kapaklar/Afiş*

12.Bölüm: ''Senin Bir Kalbin Yok''

1.9K 100 59
By golgehayaller

Keyifli okumalar...

***

Üniformamı üzerime geçirirken omzumdaki bandaja dikkat ettim. Bedenim güçsüz olsa da görevlerimden daha fazla kaçamazdım.

Dünle birlikte üç günü Travis'in yanında geçirmiştim. Başka bir zihindeyken zamanın çok daha farklı bir akışa sahip olduğunu söylemişti. Bana annemle ilgili gösterdiği bütün anılar sanki günler sürmüş gibiydi ama özünde birkaç saatten ibaretti.

Zamanımı alan gerçekliğimi kabul etmemdi. Hala inanmak istemediğim, yaşadığımı kabul etmek istemediğim şeyler vardı.

En büyük derdimin kehanet olduğu zamanları özlediğimi fark edince sinirle güldüm. O zaman seçme şansımın olduğunu düşünmüştüm, her şeye arkamı dönüp yanlış olduğunu bilsem de Radsolf ile karanlık diyarlara gidebilirdim. Şimdiyse ilerlediğim yola bağlı olduğumu keşfetmiştim. Daha doğmadan önce kaderim belirlenmişti.

Yaşayıp her seferinde unutmaya mahkum olan bir kader. Ta ki döngüyü kıracak çıkışı bulana kadar.

Çıkışı bulmak için de ilerlemeliydim. Botlarımın arkasında çıkıntı yapan bölmeye minik birer bıçak yerleştirmek için eğilince Sokrates-1'de Gazap'ın gözdesi için ayrılmış geniş odama döndüğümde masamın üzerine bırakılmış notu hatırladım.

Yarın öğlen.

Yazının Karissa'nın karakteristik eğimli yazısı olduğunu biliyordum. Toplantı zamanlarımızda bize not gönderen hep o olurdu.

Gözdelerin masasına dönmenin zamanı gelmişti.

Odama dönerken Travis şifa odasına uğramamda ısrarcı olmuştu. Şimdi bunun için minnettardım, bana verdikleri ilaçlar sayesinde ağrı hissetmiyordum. Gözdelerin karşısında acı ile kıvranmadan oturabilmem, nefes alıp verirken yüzümü buruşturmamam gerekiyordu.

Saçlarımı sıkı bir atkuyruğu yaptıktan sonra banyodaki aynada yansımama baktım. Şakağımdaki kesik solmaya başlamıştı. Bakışlarım her zamanki gibi sertti ama altındaki morlukları kapamanın bir yolu yoktu.

Gece uyuyamamıştım. Travis ile Ola hakkındaki konuşmalarımızı defalarca zihnimden geçirmiş, eskiden okuduğum metinleri gözümün önüne getirmiştim. Odaklandığımda zihnimin kusursuz bir netlikle o anı hatırlayabilmesine başta irkilsem de bilmeden bu yeteneğimi kaç kere kullandığımı düşünmeden edemedim.

Zeki olduğumu ve hızlı bir hafızamın olduğunu düşünmüştüm. Bıkkınlık ile yüzümü ovaladım. Artık şaşırmamayı öğrenmeliydim.

Zihnimde hatıralardan daha çok beni rahatsız eden şey dünkü konuşmamızdaki detayların her birinin doğru olduğunu iliklerimde hissetmemdi. Aynı mabette özü hissetmem gibi Ola hakkındaki bilgilerin doğruluğunu da bütün özümle hissediyordum.

Çözmem gereken sorun yığınının üzerine Ola'yı da ekledikten sonra daha fazla zaman kaybetmemek için harekete geçtim. Odamdan çıkıp sabit bir tempoda toplandığımız salona ilerlerken koridorların boşluğu gibi zihnimi boşalttım.

Toplantı için çağrı aldığıma göre Ino iyileşmiş olmalıydı. Acantha'nın yara almadan dönmesine şaşırmalı mıydım? Acantha'nın da Morpheus gibi sakladığı sırları olmalıydı.

Zihnim tehlike çanlarının gürültüsü ile doluyken toplantı salonunun kapısına uzandım. Çıkışı bulmak için ilerlemeliydim.

Çift kanatlı kapı sessizce açılıp gözdelerin oturduğu masayı gözler önüne serdiğinde, bakışlarımı her birinin üzerinde gezdirdim.

Karissa her zamanki gibi sandalyesine yaslanmış, elinde tuttuğu kitabı okurken gözleri hızla satırlar arasında kayıyordu. Kapağına bakmadan bile okuduğu metnin belli bir dönemde var olan bir salgın ya da tedavisi yıllar önce bulunmuş bir hastalıkla ilgili olduğunu biliyordum.

Üzerine kuşandığı mavi rengi sonuna kadar hak ediyordu. Hastalık'ın tiz sesli gözdesi varlığımı hissedip kafasını kaldırınca bakışlarımız kesişti. Onu en son kuleden ayrılmadan önce görmüştüm.

Hepimiz bir asi yakalayıp iki hafta içerisinde kuleye dönmekle görevlendirildiğimizde Acantha, Ino ve ben asilerin içine sızmış, Karissa ise kafesleri sakladığımız boş evler arasında devriye gezmişti. Muhafızların ve av köpeklerinin onun emriyle hareket etmesine karar vermiştik.

Yüzünde ürkütücü bir gülüş şekillenirken tutsaklarımız ile dönmemizden memnun kaldığı belliydi.

''Sonunda aramıza katılabildin.''

Duyduğum iğneleyici yorumla kafamı Karissa'nın karşısında oturan Acantha'ya çevirdim. Sarı saçları boğazındaki solgun kesiği kapatacak şekilde serbest bırakılmıştı. Önceki görevde kontrolden çıkan av köpeklerinden biri onu kesmişti. Baktığım yeri fark edince gerildiyse de belli etmedi. Uzun kollu üniformasının altında başka izler varsa da görünürde başka yarası yoktu. Kahve gözleri ise Ino ve bana kıyasla yarasız dönmenin kibriyle parlıyordu.

Ben cevap veremeden Morpheus konuştu. ''Onu ortak salonda kanaması varken bulduğumu söylemiştim.'' Bana başıyla hafif bir selam verdikten sonra Ino'yu parmağı ile gösterip ''Ino'nun ondan daha az yarası olmasına rağmen dün sabah anca kendine geldi. Eris'in şu anda burada olmasına söylenmek yerine bunu düşün Acantha.''

Acantha'nın gözleri sinirle kısılırken omzunda hissettiği elle dikleşti. Elin sahibi olan gümüş rengi üniformalı Ino'ya baktım. Önceden omuzlarını süpüren saçları kesilmişti. Bunun nedeni kıyafetlerinin altında bile şişlik yapan sargılar olmalıydı. Omzundaki kabarıklık boynuna doğru uzanıp bandajları göz önüne çıkarıyordu. Boynunun bir yanı sargılar ile kaplıydı. Dirseklerine kadar sıvadığı kollarından birinde kabuk tutmuş bir iz vardı.

Gözlerinin altı benim gibi mordu ve rengi solgundu. Ayaklansa bile hala dinlenmeye ihtiyacı vardı.

Benden daha hafif yaraları varsa bu zamana kadar sargılardan kurtulmuş olması gerekirdi. Tek kaşımı kaldırıp gözlerine baktım. ''Sargılar?''

Çenesindeki kasın kasıldığını görsem de sesi tek düzeydi. ''Enfeksiyon.''

Bu sefer yüzüme bariz bir şaşkınlık yayıldı. ''Efendim?''

Şifacıların tedavi edemeyeceği hiçbir enfeksiyon yoktu. Üstelik Atlılar'ın özü bizim hızlı iyileşmemizi sağladığı için vücudumuz kolay kolay bu duruma gelmezdi.

''Asiyi Riko'nun sınırına kadar takip ettim. Buzul ile Riko'nun sınırı olan Ayna Dağları'nda bir sığınak vardı.''

Kuleden çıkıp ava başladığımızda hepimiz altışar bölge almıştık. Kule önceden üç ayrı diyar olup sonradan bir olan Ksilo, Ojo ve Riko'nun tam ortasına dikilmişti. Ben Ksilo'ya, Acantha Ojo'ya ve Ino ise Riko'ya gitmişti. Riko'nun en uç kesiminde yer alan 10.bölgede Buzul ile sınırı belirleyen Ayna Dağları yer alıyordu. Fazlasıyla yüksek olduklarından tepesinde var olan kar gün ışığında parladığından insanlar bu dağlara Ayna Dağları ismini vermişti.

Buzul'da asiler daha rahat hareket edebiliyordu. Travis'in bana gösterdiği anılardan konakları öğrendiğim için dağlara yakın bir konağın var olduğuna emindim. Sorun Ino'nun orayı girmeyi nasıl başardığıydı.

''Sığınağa mı girdin?''

''Başta amacım oydu ama fazla dikkat çekeceğimi fark ettim. Dağların sınırında saklanan bir girişi nasıl bulduğumu açıklamaktansa takip ettiğim asinin ya da başkasının sığındıkları yerden çıkmasını bekledim.''

Kollarımı kavuşturup ağırlığımı sağ ayağıma verirken ''Sığınağa sızmak yerine her zaman ki gibi avlandın.'' dedim.

Başıyla bedenimi işaret etti. ''Sen de içlerine sızma konusunda pek iyi değilmişsin baksana.''

Duraksadım. Radsolf'u kafese sokup Lucifer'in borusu ile diğerlerine haber verdiğimde bana muhafız grubu eşlik etmişti. Kimse bana neler oluğunu sormaya cesaret edememişti. Hele ki bu güne kadar tek bir asiyi bile kuleye götürmeye çalışmamışken bir tutsak ile yaralı bir gözdenin kuleye dönmesi yeterince şaşırtıcıydı.

Sonrasında gizli geçitte bayılmış, şifa odasında uyanmıştım. O zamandan beri Travis dışında olanları kimse ile konuşmamıştım. Ino, kendi gibi benim de avladığım bir asiyi getirdiğimi bu yüzden bu kadar ağır yaralandığımı düşünüyordu.

Normal görevlerde de avlanmaya tek başıma çıktığımdan, muhafızlar ya da av köpekleri nasıl avlandığımı bilmiyordu. İçlerine sızdığım ve zihnimin beni esir eden kızıl sisten kurtulduğumu düşünmek akıllarına bile gelmezdi.

Bu yüzden uyum sağladım. Böylesi üzerime daha az şüphe çekerdi. Yalanlar, olduğunuzu sandıkları kişinin kalıplarına uyduğunda daha gerçekçi olurdu.

Omuz silktim. ''Ben hep avlanırım.''

Acantha alayla gülse de aldırış etmedim. Ino anlatmaya devam etti.

''Şansıma bir grup asi yanlarında oraya ait olmadığı çok belli zayıflar ile döndü.'' Ino boynunu dalgınca ovalarken ''Buzul'da işlerin nasıl yürüdüğünü bilirsin, sürekli kuleden birilerini aralarına alırlar. Biraz daha gözlemlemeye karar verip bekledim. İki gün sonra 9.bölgeden 10.bölgeye ilerleyen dört kişilik bir gruba rastladım. Zayıf bir aile ve bir asi.'' dedi.

Sesli düşünüp ''Çocuk, toplama kampına alınacak olmalı.'' dedim.

Başıyla onayladı. ''On yaşında gibi duruyordu ve yanlarında tek bir asi vardı.''

Karissa masaya kitabını bırakıp ''Sen de hadi şu asiyi kafese tıkıp diğerlerini de öldüreyim mi dedin?'' diye alayla sordu.

Ino sırıttı.

Can almanın basitliğini hissetmemek için konuyu değiştirdim. ''Peki, nasıl yaralandın? Tek bir asi sana bu kadar zarar veremezdi.''

Ino kibirli olabilirdi ama benden çok daha uzun zamandır gözdeydi. Tek bir asi onu bu derece yaralayamazdı. Ya destek gelmişti ya da hazırlıksız yakalanmıştı.

Memnuniyetsizlik ile dudakları kasılırken cevap verdi. ''Aileyi katletmek zor olmadı bile. Asi yirmili yaşlarda bir kadındı. Yardım istemek için sığınağa kaçacağını düşünmüştüm ama o 9.bölgeye geri daldı. Av köpeklerini peşine saldım ama onların arasına karışmış bir asi olacağını tahmin edemedim.''

''Ne demek istiyorsun?''

''Bir köpek, kadını yakaladı. Tam onu kafeslerden birine sürüklemesini emrettiğimde gruptaki köpeklerden biri bana saldırdı.'' Aşağı uzanıp cebinden bir fırlatma bıçağı çıkardı.

Çeliğin yüzeyi sarı ve turuncu dalgalanmalar ile kaplıydı. Masaya eğilip bıçağa baktım. ''Zehir mi?''

Karissa bıçağı havaya kaldırıp incelerken bekledim. ''Fazla pürüzsüz.''

''Jax bana öyle olduğunu söyledi.''

Ben Jax'in kim olduğunu sormayı düşünürken Morpheus ''Ustan öyle söylüyorsa öyledir.'' dedi.

İntikam'ın ustası.

Karissa bizim alamadığımız bir kokuyu almış gibi yüzünü buruşturup ''Olayın sadece zehir olduğunu sanmıyorum. Çeliğin üzeri kaplanmış gibi.'' dedi.

''Yani?''

Bıçağın sapından dikkatle tutup geri uzatırken ''Neyden yapıldığına bakmalarını söyle.'' diyerek öneride bulundu.

Ino bir an gerilince konuştum. ''Onu sürekli yanında mı taşıdın?''

''Hatıra toplamayı sevdiğini biliyorsun.'' diyen Acantha'dan başkası değildi.

Doğru. Ino her avdan döndüğünde, asiyi öldürdüğü zaman kullandığı silahı yanında taşırdı. Ta ki yeni bir göreve gidene kadar toplantılarda bıçağını parmakları arasında döndürüp dururdu.

Bıçağı elime aldım. Yüzeydeki dalgalanma bana geçmiş yaşamlarımdan bir görüntüyü hatırlatmıştı. Sönmüş diyarların içinde her zaman yanar dağlara yakın yerlerde çeşitli taşlar ve kristaller oluşurdu. Kızıl lav denizinin azaldığı zamanlarda etrafta dolaşmayı severdim. O günlerden birinde çatlaklardan sızan zehirli dumanların olduğu alanlarda aynı bu renkte parlak mineraller olduğunu keşfetmiştim.

Koyu renkli sarı ve turuncu içeren parlak kristalleri hatırladım. Annem onlara dokunmamam konusunda beni sürekli uyarırdı.

Orpiment.

Sadece dokunmak bile nörotoksin etkisine maruz kalmaya neden olurdu. Peki, av köpeği kılığına girmiş bir asi, sönmüş diyarda var olan bir mineralle bıçağının yüzeyini kaplamayı nasıl akıl etmişti?

Bıçaktan bakışlarımı çevirince Morpheus'un yeşil gözleri ile karşılaştım. Beni dikkatle inceliyordu.

Bıçağın sapını en dipten tutup ona uzattım. Belki keskin kısmından tutar ve ölene kadar avuçlarını keserdi.

Gülümseyip elimin üzerine parmaklarını doladı. Parmakları elimi sıkarken, gözleri yaralı omzuma kaydı. Bana olanları hatırlatıyordu. İrkilmemek için uğraştım. Ben elimi çekince bıçağı ustalıkla yakalayıp Ino'ya geri verdi.

''Av köpekleri arasına karışan asiler... Bu sorun işte.'' diyen Acantha'ydı. Eliyle bilinçsizce boynunu okşadığının farkında değildi. Belki de yaralandığı zaman suçlu kontrolsüz bir av köpeği değil bir asiydi.

Bu olasılık pek çok gerçeği yakalamalarına neden olabilirdi.

Av köpekleri içine karışan asiler, zayıfların arasına da karışamazlar mıydı?

Bu soru dile getirilmeden konuyu değiştirmek için Acantha'ya dönüp konuştum. ''Sen aralarına sızmayı başardın mı?'' Bedenini gösterip ''Yaralı görünmüyorsun.'' dedim.

Kibirli bir gülüş dudaklarına yayılırken cevap verdi. ''Ah şans benden yanaydı.''

Gizemli cevabını açıklamasını beklerken diğerlerine baktım. Karissa omuz silkti. ''Yani?''

Acantha'nın gözleri parlarken ''Savunmasız bir tane buldum. Avlanmayı bekleyen bir kuzu gibi ortalıkta dolaşıyordu.'' dedi. Sesinde heyecanının mide bulandıran tınısı vardı.

Gözlerimi devirmemek için zor durdum. ''Onların hepsi ortalıkta geziniyor.''

''Bu farklı.'' dedi.

''Nasıl?''

Sandalyesinden kalkıp kapıya doğru ilerlerken cevap verdi. ''Sen ve Ino iyileşmekle uğraşırken, ben tutsaklarımız ile meşgul oldum.''

Midem ekşirken duraksadım. ''Onların mabette olduğunu sanıyordum.''

Eliyle geçiştiren bir hareket yaptı. ''Onların zihinlerini kıramadığımızı biliyorsun.'' Kapıyı açmadan önce bana dönüp ''Ama bedenleri için aynı şey geçerli değil.'' dedi.

''Ne demeye çalışıyorsun Acantha?''

''Beni takip et de göstereyim.''

Ino ve Morpheus geride kalırken önümde Acantha arkamdan gelen Karissa ile koridorda ilerledim. Beni geçitten geçirip farklı bir koridora götürmesini beklerken ortak salona varınca gerildim.

''Nereye gidiyoruz? Mabette olmadığını söylemiştin.''

Desenler ile kaplı mermerlere ve üzerimizde yükselen katlara bakarken cevap verdi. ''Mabette değiller zaten.''

Karissa önüme geçip metal korkuluğa tutunup basamakları tırmanmaya başladığında gerildim. Her ne zaman merdivenlere yaklaşsam içgüdülerim kaçmam için bağırıyordu. Orada bulacaklarımın hoşuma gitmeyeceğinden emin olsam da Acantha ilerlemem için beklerken geri dönemezdim.

Parmaklarım işlemelerle süslü metal yüzeyi bulunca vücudumdan elektrik geçmiş gibi sarsıldım. Nefesim kesildi. Ayaklarıma ilerlemesi için emir verdim.

Bir adımla başla. Bir adım daha.

Gümüş, siyah, mavi ve kırmızı renkli desenleri geride bırakıp en tepedeki beyaz zeminli alana vardığımızda, Karissa duvarda gizlenmiş bir bölmeye elini sokup mermerin kaymasını sağladı.

Aydınlatılmış on adımdan kısa bir koridor gözler önüne serilirken, Acantha ileri atılıp koridorun sonundaki siyah renkli ağır metal kapıya ilerledi.

Karissa'nın sesi sağımdan geldi. ''Buraya daha önce gelmemiştin değil mi?''

''Hayır. Katlara hiç çıkmadım.''

Acantha çoktan kapıyı açıp içeri girmişti.

Mavi gözleri delilik pırıltıları ile dolarken ''Eğlenceye hoş geldin.'' dedi. Ben ne eğlencesinden bahsettiğini soramadan ilerleyip kapıdan geçti.

Beklemenin dikkat çekeceğini bildiğimden küçük bir nefes alıp beni bekleyen şeyle yüzleşmek için ileri atıldım.

Kapıdan geçince parlak ışık bir an gözümü alınca alışmak için gözlerimi kırpıştırdım. Bir erkek kahkahası ile acı dolu bir çığlık aynı anda kulaklarımı doldurdu.

''Bu hoşuna gitti mi ufaklık?''

Maris'in sesini duymamla başımı sola çevirdim.

Parmaklıklar. İlk gördüğüm odayı ikiye ayıran parmaklıklardı.

Maris'in sırtı bana dönüktü. Acantha ve Karissa yanında dikilmiş ardında kalan kafesin içine bakıyorlardı.

Bir inilti duydum. Ardından ağlayan birinin sesini. Adımlarım kafese yaklaşırken göreceklerimden emin değildim ama Acantha bana tüm dişlerini gösteren bir sırıtış ile bakınca hoşlanmayacağımdan emin oldum.

''Ah gel Eris. Gel ve tutsağıma bak.'' Benim görebilmem için geri çekilirken tepkimi incelemek için yüzüme baktığını biliyordum.

Bir adım atıp kafesin içindeki tutsağa baktım.

Nefesim kısa bir an için kesilirken yüzümü ifadesiz tuttum. Hissettiğim öfkeyi ve Acantha'nın boğazını kesme arzumu geri ittim. Yerdeki kanlara baktım. Elleri ve ayakları zincirler ile zemine bağlanmış, gözyaşları yanaklarından durmadan akan tutsağa. Acantha savunmasız derken ne kadar haklı olduğundan habersizdi.

Kafesteki bir çocuktu!

Asilerin güçlerini kazanmadığı için yerin altında sakladıkları, korumak için her şeyi yaptığı çocuklardan biriydi. Soyunun güçlerini kazanamayacak kadar küçüktü.

Acantha beklediği övgüyü alamamış bir çocuk gibi yüzünü asarken, Maris elinde tutuğu cihaza dokundu. Oda yeni bir parlaklık ile dolarken çocuk çığlık attı.

Gözümün önüne mabette karşıma çıkan Alex geldi. Elektrik verildiği için teni yanmış Alex. Onu kurtaracağımı sandığı için bekleyen Alex. Boğazını kendi ellerimle kestiğim Alex.

Buzdan bir hançerin kalbime saplandığını hissettim. Arkamı dönüp gidemezdim. Parmaklıkları açıp çocuğu kucaklayamazdım.

Fedakarlık.

Aklıma gelen düşünce ile yumruklarımı sıkmamak için direndim. Daha ne kadar masum hayatın feda edilmesine izin vermeliydim? Kaç ölüme daha göz yumup kendimden bir parçayı da onunla öldürmeliydim?

Nefes almadığımı hissettim. Bedenime her ışık patlaması ile yayılan soğuğu kucakladım. Damarlarımda yayılan hissizliği benimsedim.

Kalbini soğut.

Kalbini soğut. Bir zerre bile sıcaklığa izin verme.

Rol yap.

Kulaklarımdaki çınlama ne zaman başladı emin değilim. Kalbimin bir buz kitlesinden farksız olduğuna zihnimi inandırdığımda nabzım da yavaşlamıştı.

Maris'in söylediklerini duyduğum da girdiğim odanın bir kısmının karanlıkta kaldığını bile fark etmemiştim.

''Şimdi konuşmaya hazır mısın?''

O an odayı ikiye ayıran parmaklıkların ardında bölmeler olduğunu fark ettim. Çocuğun baygın yattığı alanın iki yanında karartılmış başka kafesler vardı. Maris'in baktığı yöne bakınca yarısı aydınlanmış alanda bedenine vurulan zincirler ile yere mıhlanmış bedeni gördüm.

Hayır, zincir değillerdi.

Korku genzimden yükselirken bir adım daha yaklaştım. Siyah halatlar. Sağlam ama bıçak kadar keskin teller.

Bir asiyi bağlayan bağlar.

Av köpeklerinden kurtardığım asinin sözlerini tekrarladım. ''Kesmekten fazlasını yapıyorlar.''

Boğuk bir ses cevap verdi. ''Seninle değil.''

Duyduğum sesle yerime çakılırken, Maris hücrenin içinin tamamen ışıkla dolmasını sağlayınca tutsağın zorlukla da olsa kaldırdığı yüzünde öfkeyle alev alan kehribar küreleri gördüm.

Radsolf.

Maris sanki ondan ilk kez cevap almış gibi merakla ona baktı. ''Kiminle?''

Bakışlarını bir kez bile benden ayırmayan Radsolf tiksinti ile cevap verdi. ''Onunla.''

İçimde ona koşmak isteyen parçam haykırdı. Ojmia!

Göğsümü yarıp içinden kalbimi buzdan pençelerle söküp atmışım gibi dik durdum. Dudaklarım acımasız bir gülüşle kıvrılırken parmaklıklara yaklaştım. ''Beni özledin mi asi?''

Senin bir kalbin yok.

***

Atlılar'ın istedikleri avlar ile geri dönen gözdelere merhaba deyin! 😎

Kendi kaderi, yapması gerekenler ve öğrendikleri ile çıkış yolunu arayan Eris, gözdelerin ne kadar acımasız ve zorlu rakipler olduğunu yeniden keşfetmek üzere. Ve bolca rol yapmalı. Ino, Acantha ve Eris'in avları karşınızda. Ne düşünüyorsunuz?😁

Radsolf'u özleyenler kimler? 😍
Bunca zaman onun ne halde olduğundan habersizdik. Bir av olarak bolca işkenceye maruz kalmışken Eris'e beslediği düşmanlık can yakıcı seviyede. Bundan sonra neler olacak dersiniz?😈

Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Haftaya yeni bölümde görüşünceye kadar hoşça kalın

Continue Reading

You'll Also Like

51.2K 2K 13
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
117K 14.4K 32
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...
156K 14.4K 45
The Wattys 2016 Çığır Açanlar Kazananı Dex İlk Romanım yarışması üçüncüsü 'Bebeğin için bir aile buldum. Onlara bebeğinin bir gün seni bulmak için Zü...