Zümra

By thezelalo

872K 44.4K 28.6K

İntikam ateşiyle yanan bir adam... Umuduna sarılan güçlü bir kadın... Zümra Korhan, babasının yaptıklarının b... More

Duyuru
Zümra
1. Ölüm Meleği
2. Canavar
3. Anlaşma
4. İntikam
5. Cehennem
6. Karar
7. Oyun
8. "Gelinim"
9. 17 Aralık
10. Yardım Çığlıkları
11. Yakın Temas
12. Ah be Kadın
13. Dans
14. Hayal kırıklığı
15. Uyanan çocuk
16. Biriken Acılar
17. Kıvılcım
18. Nefret
19. Arzu
20. Buse
21. Geçmişin acı izleri
22. Çaresizlik
23. Yeni başlangıçlar
24. İtiraf
25. Acı gerçekler
26. Kalp sesi
27. İlk adım
28. Huzur
29. Yıldızlar şahidim
30. Sarıl bana
31. Son Vedam
32. Gerçekler Ve Yüzleşme
33. Son Defa...
34. Silinik Hatıralar
35. 17 Haziran
36. Sarmaşık
37. Hasretinle Yandı Gönlüm
39. Canavarın İni
40. Herkes öldürür sevdiğini
41. Acı, Aşk, Vazgeçiş
42. Son Sahne

38. "Beyaz Kelebeğim"

10.4K 673 464
By thezelalo

Son 5 bölümü yükledim. Gece tekrar kaldıracağım.

Parmaklarımı saçımdan geçirdiğimde, açılan kapıya bakarak hızla toparlandım. "Yine ne istiyorsunuz?! Kaçmı-" Demir'le bakışlarımız ilişir ilişmez konuşmasını yarıda keserek gözlerime baktı. Kara gözlerindeki kalın duvarlar bir bir yıkılırken yüzünde şaşkınlığın eseri olan tebessüm belirdi ve vakit kaybetmeden kocaman avuçlarını yanaklarıma yaslayarak dudaklarımızı birleştirdi.

Dudaklarım hasretle dudaklarının arasına sızarken dizlerim artık beni taşıyamadı ve sıkıca Demir'in omuzlarına tutundum. Belimi sıkıca saran kolları beni çevirip sırtımı duvara yasladı. Parmaklarımı güçlükle hareket ettirerek ensesindeki saçlarını usulca sevmeye başladım. Dudaklarının tadını o kadar çok özlemiştim ki, unuttuğum tadını tekrar hatırlamak için gözlerimi sıkıca yumarak ona ayak uydurmaya devam ettim.

Saniyeler birbirini kovalarken ikimizin de gözyaşları dudaklarımızın arasına sızmış, nefeslerimiz ve kalplerimiz hasret gidermeye başlamışlardı.

Göğsümdeki karanfiller Demir'in nefesleriyle tekrar yeşerdi ve karanfil bahçem kısa zamanda eski haline döndü.

Nefessiz kaldığımızda birbirimizin nefesinde soluklanmıştık. Ciğerlerime uzun zaman sonra uğrayan kokusu kalbimin rutubetli odalarının kapısını açarak içeriye temiz havanın girmesini sağladı.

Sağ eliyle yanağımı okşarken sol elini saçıma çıkartarak, saçımı okşamaya başladı. Bedenim, duvar ile Demir'in arasındaydı. Bacaklarım anın heyecanıyla şiddetle titreyip birbirine çarpıyordu. Midemden bedenime akın eden kan olukları bütün damar yolumu açarak bedenimi iyileştirmeye çalıştılar.

"Zümram..." kafasını boynuma koyarak boynumda soludu. "Sevgilim," dudaklarını boynuma bastırıp birkaç saniye öyle kaldı. Boynuma vuran nefesi sırtımdaki tiki tetiklerken kendimi kasarak, parmaklarımı Demir'in sırtına geçirdim. Üstündeki beyaz tişörte sıkıca tutundum.

Başını boynumdan hızla çektiğinde, gözlerime bakarak şefkatle saçımı okşadı. "Nefesim. Ömrüm," eğilip dudağıma küçük bir öpücük kondurduğunda gülümsedim. "Sana geldim öküzcük." Sesim o kadar titremişti ki, bir an bu heyecanın abartı olduğunu hissetmiştim.

Dudaklarıma uzanıp öpmeden, sadece dudaklarımızı birleştirdi. "Hoş geldin karanfilim... Başım gözüm üstüne geldin." Sıcak nefesi ayaklarımın altındaki zemini kaydırıp beni sarstı. Dudaklarımı aralayarak alt dudağını dudaklarımın arasına hapsettiğimde, bu sefer kısa bir öpüşme yaşayarak içeri girmiştik.

Demir'in elleri bir an bile elimi bırakmıyorken karanlık evde adımlarım Demir'i takip etti. Ev dışarıdan göründüğü kadarıyla küçüktü. Fazla büyük değildi ama içerisi karanlık olduğu için hiçbir şey göremeden Demir'in beni yönlendirdiği merdivenlerden ilerleyerek, bir kapıdan odaya girdik.

Odanın ışığını açtığında etrafıma bakındım. Oda küçük ve tamamen ahşaptan oluşuyordu. Kapının hemen karşısında orta büyüklükte bir yatak varken hemen arkasında yere kadar inen cam bulunuyordu. Tavanı ise üçgen ve orta uzunlukta yuvarlak bir avize bulunuyordu.

Demir'in elimi bırakmasıyla odayı incelemeyi bırakarak Demir'e baktım. "Bu nasıl oldu? Nasıl geldin buraya?" diye sorduğunda karşımda durarak bana sımsıkı sarıldı. "Boş ver bunları sevgilim." Dediğimde Demir'e sıkıca sarılarak kokusunu içime çektim.

"Boş vermeyelim bebeğim. Bu akşamlık erteleyelim." Benden ayrıldığında alnımı uzunca öperek ne yapması gerektiğini bilmeden gözlerime baktı.

İkimiz de oldukça heyecanlıydık. Onun aklından ne geçiyor çözememiştim ama benim kalbimden geçeni yaparak Demir'i boynundan tutup dudaklarına yapıştım. Dudaklarındaki ıslaklığı içime çektikçe bedenime şifa olup onun olmam için beni hazırlıyordu. Anında belimi bulan sol eli bedenimi bedenine sertçe çarptı. Sağ elini ise boynumda gezdirirken dudaklarımı dudaklarına sıkıca bastırmıştı.

Bu seferki öpüşmemiz ne özlem, ne de hasret doluydu. Bu seferki öpüşmemiz hiç masum olmayan duygular barındırıyordu. Saf arzu ve istekten oluşan öpüşmemiz, sabırsızca birbirine sürten dudaklarımızı daha bi birbiriyle harmanlaştırdı. Dudaklarımız ikimiz için de yetersiz gelince devreye dillerimizi sokmuş ve dillerimiz sertçe birbiriyle dans ediyordu. Demir'in belimdeki eli bel boşluğumda duraksadıktan birkaç saniye sonra dilini dudaklarıma sürterek kafasını geri çekti.

Sıcak ve hızlı nefesi yüzümü yalayıp geçerken kasıklarımdaki tatlı sızı yüzüme tebessüm olarak yerleşti. Buram buram ihtiras kokan gözlerini gözlerime dikerek yüzümde soluklandı.

"Tenine tapmak istiyorum," dediğinde, ses tonundaki ihtiras bedenimi titretecek cinstendi.

Bakışlarımı dolgun dudaklarına kaydırdığımda, ensesindeki elimi yavaşça oynatıp, dilimle dudaklarımı ıslattım.

"Teninde uzun bir yolculuğa çıkmak istiyorum. Birlikte gökyüzüne çıkmak ve sana en güzel duyguları yaşatmak istiyorum. Özlemimizi sevişerek giderelim. Aşkımızın ateşinde yanıp kül olalım ve küllerimizden defalarca yeniden doğalım. Bu gece birlikte olalım Zümra'm. Her şeyi unutarak sadece tenlerimizde soluklanalım." Oldukça tahrik edici ses tonuyla konuştuğunda, belimi okşayarak çenemden tuttu. Çenemi hafifçe kaldırdığında yeşilliklerim karaya itaat etmek için can attı.

"Seni, benim yapmak istiyorum." İhtiras ve arzunun kapladığı siyah göz bebekleri daha bi koyulaşmışken ona itaat etmem için tek bir hamlesine muhtaç hissettim. Söyledikleri kalbimdeki kor ateşi daha bi korlaştırırken bütün bedenim kızıla döndü. Kalbim göz bebeklerimde atmaya devam etti ve baştan aşağıya tutkuya batırıldığımı hissettim.

Bedenimdeki bu duyguya daha önce hiç şahit olmamıştım. İstediğim bu muydu bilmiyordum ama istediğim yolun kapısını açacaksa hiç ses etmeden kabul ederdim.

"Ben, senin olmayacağım," alt dudağımı yavaşça dişledim. "Sen benim olmalısın." Arsızca dudaklarına yaklaştığımda beni öpmesini bekledim. Madem canımız sevişmek istiyordu, bu gece sevişecektik.

Gözlerinden akan tutkuyla bana çapkın bir gülüş sunar sunmaz susamış gibi dudaklarımızı birleştirerek dudaklarımı tüm sabrıyla öpmeye başladı. Ona uyum sağlamak için tüm gücümle çaba sarf etmeye başlamıştım. Zira onun baş döndüren hareketleri karşısında oldukça acemiydim.

Belimdeki eli yavaşça elbisemin fermuarında durduğunda, hazzın verdiği cesaretle onu öpmeye devam ettim. Fermuarımı sabırla açarken bir an olsun bile dudaklarımızdaki uyumu aksatmamıştı. Fermuarı tamamen açtığında sırtıma vuran ılık hava bedenimi titretti. Sağ elini omzuma bırakıp elbisemin askısını kolumdan indirdi. Aynısını sol omzuma da yaptıktan sonra elbisem bedenimden kayarak ayaklarımın dibine düştü. Onun karşısında sadece iç çamaşırıyla kalmak beni normalde utandırsa bile şimdi utanmayı duygularımdan silmiş gibiydim.

İri elleri belimi bulduğunda bir adımını ileriye attı. Onunla birlikte adımlarımı geriye ilerletirken hâlâ dudaklarımız uyumla dans ediyordu. Bacaklarım yatağın kenarında durduğunda dudaklarımızı ayırarak bu seferki yeri boynum oldu. "Bu gece seni tüm terbiyesizliğimle öpeceğim küçük aslan," dudakları boynumda ıslak öpücüklerle kendine yol çizerken dudaklarımdan küçük bir inilti kaçtı.

Dokunuşları bana zevk verirken dünyamı sarsacak cinstendi. Bedenim uyarılmış ve tenim her saniye hassaslaşıyordu. "O kadar terbiyesiz olacağım ki," belimdeki eli kalçalarıma indiğinde sol kalçamı sıktı. "Sensiz geçirdiğim günlerin acısını yavaş yavaş çıkartacağım... Bu gece karnımı seninle doyuracağım." Tahrik edici ses tonu başımı döndürürken kendimi kaybetmeye başlamıştım bile.

Kulağıma fısıldadığı her bir kelimeyle dudaklarımda kıkırtılar ve ihtiras dolu iniltiler dökülüyordu. Önce bedenimi bıraktı, ardından birkaç adım gerileyerek bedenimi dikkatle süzdü. "Bu bedenden mahrum kaldığıma inanamıyorum! Kafayı yemek üzereyim bebeğim," üstündeki tişörtü çıkartmak için hamlede bulunduğunda aklına bir şey gelmiş gibi tişörtün ucunu bırakarak kapıya ilerledi.

"Karanlıkta devam etsek çok iyi olur." Dediğinde, ışıkları kapattı. Odaya sızan ay ışığı sayesinde oda gayet de aydınlık durmuştu. Titreyen bedenimi kontrol altına alarak Demir'in dibimde durmasını bekledim. Dibimde durduğunda, konuşmak yerine elimi tişörtünün eteklerine koyarak yukarıya doğru kaldırdım. Çıplak tenine sürten parmaklarım ikimizi de zor duruma düşürüyordu. Zaten yeterince zor durumdaydık bunu umursamadan altındaki eşofmanının lastiğini tuttuğumda Demir, keyifle elimi tutarak kıkırdadı.

"Bu gece tişörtümü çıkarman yeterli bebeğim." Arsızlığına dudaklarım aralanırken vakit kaybetmeden dudaklarıma kapandı. "Çok güzelsin... O kadar güzelsin ki, tadın güzelliğinden bile güzel." Dudakları ustalıkla hareket ettiği yetmiyormuş gibi bir de söyledikleri kalbimi yerinden söktürecek cinstendi.

Kendimi tamamen Demir'e bıraktığımda sırtım çoktan saten çarşafla buluşmuş ve bütün bedenim dudakları tarafından imzalanmaya başlanmıştı bile. Bu yaşıma kadar izlediğim bütün filmlerden ve tattığım onca duygudan farklı olan bu duygular beni yakıyordu.

Bedenime kor bir ateş parçasını düşürmüş ve usul usul bedenimde gezdiriyordu. Dudakları alev topu gibiydi. Buz tenimi ısıttığı yetmemiş gibi kendisiyle yakmaya başlamıştı. Terbiyesizce söylediği laflar ve beğeni dolu iniltilerle geceye karışan seslerimiz duvarlarda yankılanıp kulağımda eşi benzeri görülmemiş bir melodi gibi yankılanıyordu.

Demir'in bu kadar edepsiz olduğunu daha önce hiç görmemiştim. Her bir lafı ve istekleri o kadar edepsizdi ki bu edepsizliğe uymak benim için biraz zor olmuştu. Bedenimle konuşması, gözlerime terbiyesizce bakarak ellerini bedenimde gezdirmesi beni kıvrandırıyordu. Altında deli gibi kıvranan ve yay gibi gerilen bedenim Demir'e hazzın alasını yaşatıyordu.

Onun edepsiz sözleri ve dokunuşları da bana hazzın alasını yaşatırken, zihnimi uçsuz bucaksız yerlere götürüyordu. Onunla sevişirken gökyüzüne çıktığımı hissetmiştim. Gökyüzüne her çıktığımızda daha bi yukarı çıkmak için zevkle inliyor, ona sımsıkı tutunuyordum.

Saniyeler, dakikalar ve saatler birbirini kovalarken zirveye varacağımız için oldukça sabırsızdım. Zirveye aynı anda vardığımızda yasak elmadan kocaman ısırıklar alarak birkaç saniye dinlendik. Ardından yorgunca bedenlerimizi birbirine dolayarak aşağıya doğru süzüldük.

Üstümdeki bedeninin ağırlığını bedenimin üstüne bıraktığında sağ ellerimiz birbirine sıkıca dolanmış ve nefeslerimiz oldukça hızlıydı. Yüzünü boynuma gömdüğünde dudaklarını birkaç defa boynuma bastırıp boynumda soluklandı.

"Demek ki boynunda tikin varmış," tekrar boynumu öptüğünde boynuma soğuk nefesini üfleyerek kafasını kaldırıp gözlerime baktı.

Alnındaki terleri silmek için elini bıraktığımda buna izin vermeyip elimi hafifçe sıktı. "Benimsin artık küçük vahşi aslancık." Az önce yaşadıklarımızın verdiği arsızlıkla gülümsedim. Deli gibi saatlerce sevişmiştik ve hiç utanmıyordum. Sadece bakışlarından birazcık ürküyordum. çünkü Demir'i bu kadar terbiyesizce tanımamıştım. Gerçekten çok terbiyesiz ve edepsiz birine dönüşmüştü. Bu adamın her hali beni şaşırtıyordu.

"Benimsin artık, öküzcük." Dediğimde dudaklarından kahkaha firar ederek dudaklarımızı birleştirdi. Kısa bir öpücük kondurduktan sonra bedenini yanıma atarak sırtımı göğsüne yasladı. İkimiz de çıplak ve oldukça terliydik.

Zehrin bir zamanlar esir aldığı bedenimi bu sefer Demir esir almıştı. Ama itiraf etmem gerekirse Demir'in esir alması daha güzel olmuştu.

Dudaklarını usulca sırtımda gezdirirken, kenetli ellerimize baktım. "Sen banasın... Kadınımsın... Nefesim, ömrümsün artık." Dudakları sırtımda gezinirken sırtımın gıdıklanmasıyla gülmeye başladım.

"Öpme! Terliyim." Dedim, kahkahalarımın arasından.

Ondan ayrılmak istesem bile beni bir an bile kollarının arasından çıkartmayıp tekrar bütün bedenimi öpmüştü. Edepsiz konuşmalarına tekrar başlamış ve bir süre daha bedenimde gezinmişti. Güneş doğmaya başlarken yataktan kalkarak bedenimi kucakladığı gibi banyoya girmiştik. Birlikte küvete girdiğimizde beni yıkayarak havluyu bedenime sardıktan sonra kendisi de yıkanıp beline havluyu sararak birlikte banyodan çıktık.

İlk birlikteliğim olduğu için kasıklarımda tatlı bir sızı vardı ama canımı o kadar çok yakmıyordu. Demir, ilk birlikteliğimiz olacağı için oldukça nazik davranmıştı. Her ne kadar biraz daha ileriye gitmek istese bile bunu yapmamış kendini dizginlemişti. Banyonun hemen ardından işe bana ağrı kesici vermişti.

Odadaki, tekli koltuğa oturduğumda Demir, saçlarımı öperek kahverengi gardıroba ilerledi. Kapının sağında duran dolabı açarak içinden boxer ile siyah eşofman altını alıp giymeye başlarken bakışlarım sırtındaki çiziklerdeydi. Sırtındaki tırnak izlerim oldukça fazla ve sırtını kızartmıştı. Hatta bazı yerleri soyulmuş ve kanamıştı bile. Arkasından onu doyasıya izlerken giyindi. Saçını kurutmadan tekrar dolabı açtığında içinden beyaz tişört ile siyah boxer çıkartarak bana baktı. Dudaklarım kendiliğinden kıvrılırken buraya gelmeden önce düşündüklerimi hatırladım. Demir'e kapılıyordum.

"Sevişmek ah ne hoştur..." Diye mırıltıyla şarkı eşliğinde karşımda durduğunda bakışlarını usulca bedenimdeki morluklara kaydırdı. Dizlerinin üstüne çöktüğünde havlumu yavaşça açarak bedenimi inceledi. "Bütün morlukları iyileştireceğim benim bebeğim." Dediğinde gözlerime güven verircesine bakarak boxer'i bacaklarımdan geçirdi. Ayağa kalktığımda boxer'i bana giydirip tekrar oturmamı sağladı. Karşısında çıplak olmaktan utanmıştım ama saatler önce yaşadığımız an bana utancımın yersiz olduğunu fısıldıyordu.

Tişörtü başımdan geçirdiğinde kolumu kollarına sokarak giydirmesine yardımcı oldu. Tekrar ayağa kalktığımda Demir, havluyu alarak saçımdaki ıslaklığı havluyla kurutarak saçımdan öptü.

Ardından yatağın çarşafını değiştirip, kumanda yardımıyla camı siyah bir perdeyle kapatarak yanımda durdu. Bütün bunları yaparken pişman olmamak için kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Onunla sevişmemiz pişmanlığım olmamalıydı.

Elimden tutarak yatağa doğru ilerlediğimizde oldukça uykusuz ve yorgun hissediyordum. "Seni çok yordum küçük sevgilim. Şimdi dinlenelim." Yatağa uzandığımızda bedenimi kollarının arasına alarak nemli saçlarımla oynamaya başladı. Burnuma dolan kokusu beni mayıştırırken gözlerimi kapatarak zihnimi sıfırlayıp koynunda uyumayı seçtim.

"İyi uykular benim bebeğim." Son duyduklarım ve hissettiklerim göğsümde açılan oyruğa düştü.

🖤

"Masalın sonunda kız bütün gücünü prense verip ölüyordu." Saçımda hissettiğim dokunuş ve duyduklarımla, gözlerimi yavaşça aralayarak Demir'in göğsüne sokuldum.

"Sana verecek gücüm yok maalesef." Dedim, uyku mahmurluğuyla. Bedenim yorgunluktan eser kalmamış, ve uykumu tamamen almıştım.

"Sakın bana gücünü verip de gitme küçük aslan... Buna asla dayanamam," burnumu boynuna sokup, kokusunu içime çektim. Odunsu kokusunu içime bolca hapsederken, göğsümde küçük bir sızı belirdi.

"Bu nereden çıktı şimdi?" kafamı boynundan kaldırıp Demir'e baktım. "Masalın sonunu niye söyledin ki? Bıraksaydın da mutlu bitmiş gibi bilseydim." Huysuzca homurdandığımda Demir'in bakışları yumuşadı ve gözlerinin içi parlayarak sırıttı.

"Mutsuz biteceğini biliyordun." Dedi, keyifle.

Omuzlarımı silkerek sağ elimi yanağına çıkarttım. Sakalları bi' tık uzamış ve yüzü birazcık çökmüştü. Bu olaylar ikimizi de oldukça yıpratmıştı ve yıpratmaya devam ediyordu. Yüzündeki gülümseme silinirken elimi tutarak dudaklarına götürdü. Avuç içimi öperek bana sıkıca sarıldığında iç çekti.

"Olsun, bildiğim son daha güzeldi." Alt dudağımı dilimle ıslattığımda başımı tekrar göğsüne yasladım.

İkimiz de yaşadıklarımızı yaşamamış varsayıyorduk ama sanırım artık gerçeklerle yüzleşmenin vakti gelmişti.

Dilimin ucunda dolanan zehirli ve yasaklı kelimeler birer cümle halinde dudaklarımın arasından sızmaya başladığında artık her şey için çok geçti.

"Herkes her şeyi öğrendi... Her yerde aranıyorsun." Demir'in göğsü bir an gerildi ve belimdeki eli yavaşça durarak sırtımı çarşafla buluşturdu. Üstüme hafifçe eğilirken gözlerine tekrar kara bir perde çekmişti.

Kara gözlerindeki meraklı sorular sabırsızca yüzümde gezinirken dolgun dudaklarını büzüp, omuzlarını silkerek tebessüm etti.

"Hiçbir şey sağlığın kadar önemli değil Zümra... Hiçbir şey senin kadar önemli değil. Sen iyi ol ben cezamı çekerim," yüzüme düşen saç tutamlarını kulağımın arakasına itekledi.

"Nasılsın?" diye sorduğunda, nasılsın dan kastı sormak isteyip de soramadığı bütün sorularına cevap vermemi istercesine baktı.

Sağ elimi yanağına bastırıp sakalını sevmeye devam ettim. "İyiyim," dedim, rahat bir tavırla. "Ama daha iyi olmayı planlıyorum."

"İyi olacağız." Dedi, umutla.

"İyi olacağım." Diye geçirdim içimden. Çünkü Demir, hiçbir zaman iyi olmayacaktı. Onun ne halde olduğunu görüyordum. Yıpranmış ve güçsüzdü.

"Şimdi ne olacak?"

Düşüncelerim dudaklarımdan kocaman bir kahkaha olarak dışarı firar ederken Demir'in meraklı bakışları yüzümde dolanıyordu.

"Ailelerimizi mi değiştireceğiz? Sen Demir Korhan, ben ise Zümra Arslan mıyım şimdi?" diye sordum, kahkahalarımın arasından.

Bütün sinirlerim yıpranmış ve artık nasıl düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Demir'in dudakları acıyla kıvrıldığında gözlerimi sıkıca kapatarak zihnimi toplamaya çalıştım. Her şey yün yumağı gibi birbirine dolanmıştı ve Demir'le ikimiz o yumakla oyun oynuyormuşuz gibi hissetmiştim.

Dün akşam sevişmemiz ve şimdi saçma bir şekilde davranmamız oldukça sahteydi. İkimiz de gerçekleri birbirimize söylemekten korkuyorduk. Ya da ben duymaktan korkuyordum.

"Neden o gün beni yanından kovdun? Neden bana sarılmadın?" ses tonum hayal kırıklığıyla çıkmıştı.

"O gün bana sırtını çevirmeseydin, böyle olmayabilirdik. Her şey çok daha farklı olabilirdi."

Bakışları birkaç saniye gözlerimde asılı kalırken boğazını temizleyerek üstümden kalktı. "Aç mısın?" diye sorduğunda, oldukça sahte bir gülümseme takınmıştı.

Yaptığının aynısını yaparak, yüzüme sahte bir gülümseme kondurdum. "Öküzcük karnımı doyurman lazım." Dedim, yalancı bir keyifle.

Ona, ben eskisi gibi değilim diyemedim. Yemek yer yemez kusacağımı, ilaçlara bağlı bir hayatımın olduğunu söylemedim.

Yiğit'ten istediğim eşyaların getirilmesini beklemek yerine Demir'in alt eşofmanını giyerek birlikte aşağıya inmiştik. Demir beni mutfaktaki küçük masaya oturtarak hızla kahvaltıyı hazırlamış ve birlikte kahvaltı etmeye başlamıştık. Masadaki sessizliği bölen tek şey çatal ve bıçaklarımızın sesiydi. Bakışlarımız arada bir kesişse bile hızla tabağıma gömülüyordum. Zorla ağzıma aldığım yiyecekleri midem kabullenmeyerek dışarı çıkartmak için direnmeye başlayınca yutkunarak masadan kalktım.

Kahvaltıdan hemen önce Yiğit'in gönderdiği eşyalarıma bakacağımı söyleyerek salondaki poşetleri alarak yatak odasına geçtiğimde kapıyı ardımda kilitleyerek banyoya koştum. Klozetin kapağını açar açmaz kusmuş ve midemdeki her şeyi boşaltmıştım.

Kalbim onca yaşadıklarıma rağmen yaralı bir şekilde hâlâ savaş içindeydi. Ölüme sürüklenen bedenim ve kuyuda haps olan ruhum çürürken bile kalbim şiddetle atmaya çalışıp, yaşamak için direniyordu.

Klozetin kapağını kapatarak ayağa kalktığımda aynanın karşısına geçip yüzümü soğuk suyla yıkayarak tezgahın üstünde duran poşetime yöneldim. Poşeti tezgaha boşalttığımda, önce ölmemem için verilen ilaçlarımı içip, ardından ise şort ve tişört giyerek saçımı parmaklarımla şekillendirip banyodan çıktım. Yiğit'ten özellikle istediğim elbiseyi ve takıları gardıroba saklayarak derin bir nefes aldım.

Odadan çıktığımda kapıda Demir'le karşılaştık. Merakla beni süzerken bedenimdeki izleri görmesiyle yüzü hüzünlendi.

"İyi misin?" diye sorduğunda, tebessüm ederek kafamı salladım. "İyiyim. Üstümü değiştirdim." Diyerek elini tuttuğumda elimi sıkarak birlikte aşağıya indik.

İyi değildim.

Günah gibi gizlediğim planlar kalbime ağır geliyordu. Kalbim bana dargınca bakıyor, beni vazgeçirmek için çabalıyordu ama artık çok geçti.

Kalbime bir kere yenik düşmüştüm. İkinci defa yenik düşersem ayağa hiç kalkamazdım.

Salondaki L koltuğa oturduğumuzda Demir, beni kendine çekerek kafamı göğsüne yasladı. Kollarımı beline dolayarak burnumu göğsüne dayayıp, kokusunu içime çektim.

İkimizin sessizliği huzur yerine içime korkuyu serpiştiriyordu.

"Teslim olacak mısın?" diye sordum sessizliği bölerek.

İçine derin bir nefes aldığında göğsü şişti. "Seni bırakamam." Dedi, sıkıntıyla.

"Sensizliğe bir daha dayanamam Zümra'm." Burnunu saç diplerimin arasına daldırıp soluklandı.

"Alışırsın." Dedim, acımasızca. Konuşmasını bekledim ama hiçbir şey söylemeden sadece saçımı öptü.

Zehirli sarmaşıkların arasında hapsolmuş gibiydim. Hiçbir kaçış yolum yoktu ve o sarmaşıkların içinde öleceğimi hissetmiştim.

Demir'in bana olan aşkı beni rahatsız ediyordu artık. Beni bu kadar çok sevmemeliydi. Bizim aşkımız yasak ve yanlıştı. Bunu en başından beri bildiğimiz halde takmamıştık ve şimdi ise yasağı çiğnediğimiz için bedelini ödüyorduk.

"Biliyor musun? Bir rüya gördüm," Demir'in sesiyle gözlerimi açarak çenemi göğsüne yaslayıp alttan gözlerine baktım. Ne gördüğünü merak etmiştim.

"Bizim Masal adında bir kızımız vardı." Dediğinde, gözleri buğulandı ve gözyaşları usulca yüzüme düştü. "Çok mutluyduk... İyileşmiştin... Yanımdaydın, kollarımdaydın."

"Çok mutluyuz, iyileştim, yanındayım ve kollarındayım." Dediğimde, uzanıp kafamı boynuna gömerek kollarımı bedenine sıkıca sardım. "Sadece Masal'ımız eksik."

Belimi sıkıca sararken kıkırdadığını fark ettim. "Ona da çalışmalara başladık." Diyerek, tekrar kıkırdadığında aynı şekilde kıkırdadım.

Boynuna daha çok sokulurken, yüzümdeki acı gülümseme büyüyerek tenine bulaştı. "Bu kadar terbiyesiz olduğunu bilmiyordum," dediğimde, sesim utanç dolu çıkmıştı. Dün akşamki hallerimiz hâlâ tazeliğini koruyordu.

"Sana, seni tüm terbiyesizliğimle öpeceğimi söylemiştim oysa ki," dediğinde, sesi oldukça cüretkâr ve ihtiraslı çıkmıştı.

Bel boşluğumdaki, eli yavaşça aşağılara kayarken bir an nefesimin kesildiğini hissettim. Soluk borumu tıkayan güvercin orada dakikalarca mahsur kalarak, Demir'in kalçalarımdan bacaklarıma inen ellerinin durmasını dileyerek bekledi.

Dokunuşlarından o kadar etkileniyordum ki, parmak uçlarından tenime akın eden elektrik aklımı başımdan almaya yetmişti bile.

Parmakları tüy gibi bacaklarımda bir süre oyalanırken bedenimi Demir'in kollarına bıraktım. Savunmasızca kollarının arasına sığınmış, güzel anılarımızın tadını çıkartmaya çalışıyordum.

Karanlık geçmişim ve düşüncelerim beynimi bir kurt gibi kemirirken, Demir'in dokunuşlarıyla rahatlamak oldukça zordu. O kurt oldukça aç ve arsız biriydi, düşüncelerimi bir türlü bırakamıyor beni acıyla kıvrandırmaktan zevk alıyordu.

Zihnimdeki sorular ve yapmam gerekenler o kadar fazlaydı ki üst üste yığılmış isyan ederek cevaplarını almayı bekliyorlardı. Nereden ve nasıl başlamam gerektiğini bilmeden dilimin ucuna yayılan ilk sorumu sordum.

"Kadir Bey seni neden burada tutuyor?" diye sordum. Yüzümü boynundan kaldırıp, Demir'in kara gözlerine baktım. Bacaklarımdaki eli bir anlığına dururken, gözlerindeki kara perde açılmamak için direndi. Omuz silkerek, dolgun dudaklarını bilmem dercesine büzdü.

"Sanırım beni saklıyor." Dedi, birkaç dakika sonra.

Nasıl saklıyor? Demir'i polislerden mi saklıyordu?

"Zihnim çok bulanık. Hiçbir şey anlamıyorum artık." Dedim, sitemle. Dudaklarının kenarına asılan acı gülümsemeyle gözlerime bakakaldı. Yüzüme düşen saç tutamlarımı işaret ve orta parmağının arasına alarak saç tellerimi yavaşça sevmeye başladı.

"Sona yaklaşıyoruz... Bu sonda ya ayrılık, ya da büyük bir kavuşma olacak." Kalbime giren inanılmaz acıyla gözlerimi kapatarak alnımı alnına yaslayarak, yavaşça soluklandım.

Kalbim Demir'den ayrılacağı için kan ağlıyordu. Oluk oluk kanlar göğsüme damlamaya başlamış ve karanfil bahçem açar açmaz tekrar kan gölü içinde kaldı.

"Ben kavuşmak istiyorum. Seninle ayrılmamak üzere birleşmek istiyorum küçük aslan." Ses tonu yalvarış doluydu. Yüzümü avuçlarının arasına hapsederek, bir süre gözlerimiz kapalı bir şekilde nefeslerimizin tatlı esintisini dinledik. Karanfil ve ormanın gece karası kokusu birbiriyle harmanlaşırken ruhum bedenimden çekilecekmiş gibi oldu.

Sanırım artık karar vermek zorundaydım.

Ya tedavi olup yaşardım, ya da tedavi olmayıp birkaç aya ölürdüm. Çünkü ruhum artık bedenimdeki hastalığa dayanamıyordu.

🖤

Cehennem ateşi kadar kızgın olan kolların arasında kıvrılıp uyumaya çalışıyordum.

Bir zamanlar celladım olan adamın cehennemi andıran kolları oldukça can yakıcıydı. Ölüm meleğime veda etmek oldukça zor olacaktı.

"Zeybek de oynar mıyız tekrar?" diye sordum uyku mahmurluğuyla. "Bu sefer bana aşkla bak olur mu?"

Bütün gün hayaller kurmuş ve birlikte vakit geçirmiştik. Şimdi ise Demir'le birlikte yurt dışında kuracağımız yeni hayat hakkında hayaller kuruyorduk. Hayallerimiz her ne kadar imkansız olsa bile yine her zaman yaptığımız gibi, her şeyden kaçarak sadece hayallerimize sığınmıştık.

"Sana sonsuza kadar aşkla bakacağıma söz veriyorum. Aldığın her nefese şükredeceğim. Yanımda olduğun her an geçmişimizi silmek için çabalayacağım. İkimize yeni bir sayfa açacağım ve kalemi eline vereceğim." Dudaklarını naifçe saçlarıma bastırıp soluklandığında, kollarını bedeninden ayırarak yastığıma geçtim.

"İyi geceler öküzcük." Kafamı yastığa koyar koymaz göğsümdeki gün be gün açılan boşluğa dalarak, rüya alemine açılan kapıdan giriş yapmak için can attım.

Uyumadan hemen önce Demir'in belimden tutarak bedenimi kollarının arasına aldığında, tekrar kollarımı koca bedenine sardım.

"Benden uzaklaşmana izin veremem artık. Madem sona geldik, mutlu son olması için gerekirse seni içime hapsederim Zümra'm."

🖤

Bir zamanlar, yeni gün, yeni umutlar demekti benim için. Ama şimdi yeni bir gün sadece dünden daha acı verici bir an yaşar mıyım demekti.

Rüya gibi geçirdiğim saatler sonucunda vaktimin daraldığını bilmek beni korkutuyordu. Sabah erken uyanmış ve Demir'le birlikte kahvaltı yaptıktan sonra tekrar kusmak için odaya gelmiştim. Neyse ki Demir, henüz bu durumumu fark etmemişti. Gerçi fark etse bile artık çok geçti.

Midemde hiçbir şey kalmadığını hissediyordum. Boğazım kusmaktan tahriş olmuş ve mideme küçük kramplar girmeye başlamıştı. Yalpalayarak ayağa kalktığımda, klozetin kapağını kapatarak sifona bastım. Güçsüzce yüzüme düşen saçımı arkaya itekledikten sonra lavabonun karşısına geçip, ilaçlarımı alarak banyo tezgahına yaslı bir şekilde dakikalarca bekledim. Bedenim günden güne gücünü kaybediyor, ilaçlar sayesinde ayakta kalabiliyordum.

Demir'in fark etmemesi için, Yiğit'ten sadece iki günlük ilaçlarımı hazırlamasını istemiş ve dediğimi yapmıştı. İlaçlar bedenimi esir alarak etkisini göstermeye başlarken, başımdaki şiddetli ağrı ve göğsümdeki sızı yavaşça dinmeye başlamıştı.

Vaktin geldiğine kanaat getirerek banyodan çıkarak, dün elbise dolabına sakladığım poşeti alarak tekrar banyoya girdim. Üstümdeki Demir'in tişörtünü çıkartarak poşetteki elbiseyi giydim. Saçımı tarayarak özenle ördükten sonra yüzüme sade bir makyaj yaparak, papatyalı kolyemi ve küpelerimi takarak aynadaki yansımama dikkatle baktım.

Sekiz ay önce giydiğim beyaz elbisemin aynısı olan elbiseye bakarak göğsümü şişirdim. Kaza yaptığım gece ile bugünkü görüntüm arasındaki tek benzerlik elbisem ve takılarımdı. Yüzüm, saçım ve neredeyse bütün görüntümün değişmişti.

Oldukça zayıflamış ve yüzüm gölgelenmişti. Gözlerimdeki ışık bile sönmüştü. Demir ve acımasızlığı beni bu hale getirmişti.

Şimdi acımasız olmanın sırası bendeydi. Bana yaptıklarının bedelini ödemenin vakti geldi, geçiyordu bile.

Kalbimin beni durdurması için çabalarını es geçerek önce banyodan ardından yatak odasından çıkarak merdivenlerden aşağıya indim. Her bir adımımda kalbim bana yalvararak geri dönmem için hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Beni, benden çok seven adam için ağlayan küçük kalbimi acımasızca yerinden sökmek istiyordum.

Merdivenin son basamağında durarak küçük salona göz gezdirdiğimde, bakışlarım Demir'i aradı. Ama salonda varlığına dair hiçbir iz bulamayınca, adımlarımı mutfağa doğru yönlendirdim.

Adımlarım zemine ürkekçe basarken, zihnim oldukça güçlüydü. Galiba bunu gerçekten yapmak istediğim içindi.

Sağ kolumu kapının pervazına yaslayarak durduğumda, Demir'in varlığımdan henüz haberi yoktu. Burnuma dolan tarçın ve elmanın kokusuyla bir an gözlerimi kapatarak kokuyu içime çektim. Tezgahın karşısında mırıldanarak elmalı kurabiye yapmaya öyle dalmıştı ki, bir an uzun zamandır sessizliğini koruyan Zümra dudaklarına çektiği fermuarı açarak konuştu.

Bunu yapma. O bizi çok seviyor. İhanetin çok ağır olacak.

Kalbim, diğer Zümra'yı onaylarcasına hızlandığında, Zümra'nın dudaklarına fermuarı çekerek omuzlarımı dikleştirdim.

"Bana öyle bakma." Arkasını dönmeden elindeki son kurabiyeyi tepsiye dizerek fırına koydu. Beni nasıl fark ettiğini merak ederken, arkasını dönerek bana baktı.

Yüzündeki heyecan dolu gülümsemesi beni görür görmez silinmeye başlarken, bakışları usulca bedenimde gezinerek gözlerimde duraksadı. Hatırlamıştı.

Kara dipsiz kuyuyu andıran gözleri hüzne bulansa bile hızla kendini toparlayarak tek kaşını kaldırarak merakla baktı.

"Sonuna geldik," ses tonum oldukça güçlü ve buz kadar soğuklukla çıkmıştı. Nefesimdeki soğukluk bütün mutfağı kaplayarak her yeri dondurdu. "Mutsuz sonla biten bir masalın daha sonuna geldik Demir Arslan."

Gözlerine işleyen soğukluğun aksine hayal kırıklığı gözlerime ilmek ilmek işledi. Dudakları aralandı tekrar kapandı. Söylemek istediklerini yutkunarak giderirken bana bir adım yaklaştı.

Elimi elbisemin üstünde yavaşça gezdirerek gülümsedim. "Nasıl olmuşum?" diye sorarak, etrafımda bir tur dönerek gülümsememi büyüttüm. "Başladığı gibi bitirmek istedim." Ses tonumdaki umursamazsızlık Demir'in kaşlarını çatmasına neden olmuştu.

Bakışlarındaki yıkık harabe ve enkazın altında kalan ruhunu gördüm. Bu sefer ruhunu o enkazın altından kurtarmaya niyetim yoktu.

Karşımda durduğunda aramızda iki adımlık mesafe kalmıştı. "Çok güzel olmuşsun," dediğinde ses tonu güçlü çıkmıştı. Oysa şu an can çekişmesi gerekiyordu.

"Aferin benim kızıma... Sözünü tutuyorsun." Gözlerindeki hayal kırıklığı bana göz kırparak gülümsediğinde kaşlarımı daha bi çattım.

Böyle düşünmemiştim. Demir'in ona ihanetettiğimi anladığı an benden nefret etmesini beklemiştim ama aksine bakışları yine aşkla bakıyordu ve bu beni afallatmıştı.

"Sana o gün geldiğinde beni öldürmediğin için pişman olacağını söylemiştim."

"İnan bana hiç pişman olmadım." Dedi, omuz silkerek.

"Sana ihanet ettim. Polisler yolda birazdan burada olacaklar." Dedim, aynı soğuklukla.

"Canın sağ olsun," dedi, tekrar omuz silkerek. Rahat tavrı sinirimi bozarken, seslice güldüm.

"Kalemi çoktan elime vermiştin." Kalbimden zihnime akın eden duygu çocuk gibi suçlu görünmeme neden olmuştu. Neden Demir'in karşısında sinirli görünemiyordum ki? Oysa şu an ikimizin de oldukça öfkeli ve kırıcı olmamız gerekiyordu.

Ama ikimizin de çıtlayan kalp sesini tek işitebilmiştim. Benim kalbim beni durduramadığı için ağlarken, onun kalbi sanırım hayal kırıklığına uğradığı için tekrarkırılmıştı.

Kara gözleri usulca boynuma kaydığında, kolyeme baktı. "Kahretsin yine çok güzelsin," iki adımı tek adımda kapatarak dibimde durduğunda, elini kaldırıp her iki avucunu yanaklarıma yasladı.

"Bana ihanet ederken bile çok güzelsin... Çok masumsun... Kötü olamıyorsun küçük aslan," alnını alnıma yasladığında her iki avucumu sıkarak gözlerimi kapattım. Oysa kötü olmak istiyordum. Demir'den bile kötü olmak ve onu kötülüğümle cezalandırmak istemiştim.

"Kötü olmak istiyorum!" dedim, sinirle soluyarak. "Senden bile acımasız olmak istiyorum."

Yanaklarımı yavaşça okşayarak yüzüme ılık nefesini bıraktı. "Ben siyahım, sen ise beyazsın... Ben, nasıl beyaz olamadıysam sen de siyah olamazsın." Dudaklarıma çarpan nefesiyle gözlerimi aralayarak dudaklarına baktım.

"Siyahına bürünmek isterdim oysa ki... Belki o zaman gerçekten acımasız olabilirdim." Alnını alnımdan çekerken, kapıda duyduğum seslerle gözlerim kocaman açılarak Demir'e baktım.

"Teslim olun polis!" dedi birisi. Ardından uğultular ve siren sesleri birbirine karıştı. Ama Demir bir an bile olsun gözlerini gözlerimden çekmedi.

"Seni öpebilir miyim?" diye sorduğunda bakışlarım usulca dudaklarına tırmanıp yutkundum.

Gözlerime dolan yaşlarla birlikte kafamla onayladım. Demir'in yüzündeki tebessüm büyürken dudaklarımızı birleştirerek belimi sıkıca tuttu. Yumruk yaptığım ellerim benden bağımsız bir şekilde yuvasına son kez konarken içim kan ağlamaktan yorulmuştu.

Kollarımı sıkıca boynuna doladığımda, içime akıttığı nefesini özenle saklayarak kendime sakladım.

Demir'in artık bedel ödemesinin vakti gelmişti. Bu oyunda masum olan kişi olsa bile bir zamanlar bana acımasızca davrandığı gerçeğini maalesef ki değiştirmiyor. Onu her ne kadar seversem seveyim bazı şeyler ne yazık ki ne unutulur ne de affedilir.

Yaptıklarını unutsam bile açtığı yaralar hep kalbimde olacaktı. O hep benimle olacaktı. Yanımda olmasa bile kalbimdeki izi hep taze kalacaktı.

Dudaklarımı son kez öptüğünde kapı gürültüyle açıldı ve içeriye giren kalabalıkla Demir'e ürkekçe baktım. "Şışt... Korkma bebeğim." Bedenimi sıkıca kollarının arasına aldığında kollarımı sıkıca boynuna doladım.

"Bana kızgın mısın?" diye sordum, son saniyelerimizin olduğunu bilerek.

"Hayır." Dedi, neşeli tutmaya çalıştığı ses tonuyla.

"Demir Arslan! Kızı bırak ve teslim ol!" Duyduğum gür sesle gözlerimi kapatarak Demir'e daha çok sokuldum.

"Seni seviyorum... Yeşil gözlü felaketim." Dudaklarını boynuma bastırıp öptükten sonra belimdeki elini gevşeterek benden ayrıldı. Kollarımı boynundan çeker çekmez kimsesiz kaldığımı hissettim. Yüzünde eksilmeyen gülümsemesiyle avuçlarını yüzüme yaslayarak alnımı uzunca öperek geri çekildi.

"Sonumuzu getireceğini bile bile seni sevdim." Ona söylemek istediklerim dilimin ucunda toparlanırken duyduğum sesle sertçe yurkunarak, etrafıma bakındım.

"Teslim ol yoksa ateş etmek zorunda kalırız!" Uzun ve yapılı polise baktığımda silahın ucunu Demir'e doğrultmuş bir şekilde bekliyordu. Ardından bakışlarımı etrafımızı saran sekiz polise çevirerek Demir'e baktım.

Demir'in bakışları gözlerimden ayrılmadan iki adım geriye giderek her iki kolunu havaya kaldırdı. "Kelepçeleyin!" Ne olduğunu anlamadan, Polisler Demir'in her iki kolunu arkada sertçe kelepçelemiş ve beni yanlarına alarak Demir'i dışarıya sürüklemişti.

Dışarıdaki korumaları birer birer beyaz minibüse koyarken Yiğit'in de bir polisin yanında olduğunu gördüm. Demir'i ayrı bir arabaya bindirmeye çalıştıklarında Yiğit'e bakarak, "Zümra sana emanet! Ona iyi bak." Dedi.

"Arabaya bindirin!" Baş komiser olduğunu tahmin ettiğim polis kolumu sıkmadan konuştuğunda Demir'le bakışlarımız birbirine tutundu.

Gözlerindeki sevgi o kadar yoğundu ki bir an kollarına atlayıp ona sıkıca sarılmak istedim ama artık çok geçti.

Polis memuru Demir'i çekiştirerek siyah arabaya koyduğunda kapıyı kapatarak arabaya geçip motoru çalıştırdılar. Ardından ise Yiğit'i arabaya aldıklarında beni de Yiğit'in yanına alarak arabayı çalıştırdılar.

Hiçbir şey düşündüğüm gibi ilerlemiyordu ve bunun tek sebebi ise aptal kalbimdi. Kalbimi söküp atabilseydim acımadan yapardım. Ama ne yazık ki ne atabiliyor ne de hissettiklerini değiştirebiliyordum.

Sessizliği bölen tek şey arabanın tekerlek ve siren sesi olurken Yiğit'e baktım. Bakışlarını ağırca bana çevirdiğinde dudaklarım titredi. Boğazıma kadar gelen ağlama isteğimi yutkunarak biraz giderdikten sonra nihayet konuşmak için dudaklarımı araladım.

"Tedaviye başlayabiliriz." Dedim, güçlükle.

🖤

#zümra #thezelalo #Demirarslan #Zümrakorhan

Hastag'leriyle paylaşabilirsiniz.

Son olarak bildirimlerden ve yeni bölümlerden haberdar olmak için İnstagram, TikTok ve Wattpad hesaplarımı takip etmeyi unutmayın.

İnstagram: zumra_official_

TikTok: thezelalo

Twitter: Zümra_wattpad

Kitabımı önermeyi unutmayın lütfen.

Continue Reading

You'll Also Like

3.8M 149K 68
Başarısı, dimdik omuzları ile herkesi kendine hayran bırakan bir kadın, Işıl Sencer. Gizemli Cazibe Tüm gücüne rağmen geride duran ama güven veren a...
98.9K 4.2K 67
Şimdi karşımda duran bu kadın bana neyi vadediyordu? Özgürlüğümü mü? Yoksa sonsuz esaretimi mi? Peki ya neden yapıyordu bunu? Bir insan nasıl olurdu...
654K 40.6K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
8.9K 242 13
Asayra babasının ölümünden sonra kendi içine kapanır. Sevdiklerinden ve kendinden uzaklaşan Asayra'yı yeni tanıştığı bir adam bilmediği gerçeklere ma...