HERAN

By rhemelicious

1.2M 44K 33.9K

"Sessizliğin bu kadar gürültülü olacağını senden önce bilmezdim." (Kitap yetişkin içeriklidir.) 02.12.21 More

GİRİŞ
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
Ⅰ.
BÖLÜM 29
Ⅱ.
BÖLÜM 30
Ⅲ.
BÖLÜM 31
Ⅳ.
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
X

BÖLÜM 24

20.2K 721 781
By rhemelicious

Herkese merhaba, normalden biraz daha uzun yazmışım girişi ama sen yine de oku.

Bu bölümde öncelikle Berene biraz kızabilirsin. Umarım okurken onu anlıyorsundur.

Ayrıca, küçük bir uyarı. Bu bölümde hoşuna gitmeyecek yerler olabilir. O kısımlara geldiğini anladığında okumayabilirsin.

Çiftlik evindeki olayları okurken slow parçalar dinlemeni öneriyorum bu arada. Porselen Kalbim şarkısını dinlemiştim yazarken, işte sana bir öneri daha...

Uzun bir bölüm, bol bol yorum yapmayı unutma. Paragraf aralarını dolduralım

Birbirinden alakasız duyurularla, şimdi okumaya başlayabilirsin, öptüm



☾   ☾   ☾



Ezgi abla üzerindeki bol elbiseyi arkasına doğru çekiştirdikten sonra güldü. Elbiseyi çekiştirmesiyle büyümüş karnı gözükmüştü.

"Hamileyim!"

Babam ve Baki amca büyük bir gürültüyle yerlerinden kalkarken diğerleri de coşkuyla gülüyor, çığlık atıyorlardı. Suskunluğum beni bile rahatsız etmişti.

"Allah'ım anneanne oluyorum!" dedi Meltem teyze, Ezgi ablaya sarılırken. Emir, çoktan ablasının yanına gitmiş, Barkın abime sarılıyordu. "Dayı oldum dayı!" dedi Emir, heyecanla.

"Hadi bakalım hayırlı olsun, Baki ve Çetin dede oluyor artık, darısı bizlerin başına!" Dinçer amca yine yerine otururken kendimi ayağa bile kaldıramıyordum. Üstelik tek ayağa kalkmayan bendim. Abartma Beren. Niye böylesin? Sevinmem gerekirken anlamadığım duyguları yaşıyordum. Emir'in bile morali düzeldi.

Sonunda kendime gelip hızlıca ayağa kalktım. Barkın abimin yanına ilerlerken yanaklarımın içini ısırıyordum. Sanırım ağlayacaktım. Mutluluktan mı?

"Beren, hala oluyorsun!" Birinin sesi kulağıma dolduğunda kim olduğunu bile anlayamamıştım. Barkın abim beni gördüğünde kollarını iki yana doğru açmış sarılmamı bekliyordu. "Tebrik ederim abiciğim," dedim, abime sarılırken. Böyle mi denirdi onu da bilmiyordum. "Hala oluyorsun, zilli!" Barkın abimden ayrılıp, Ezgi ablaya doğru kendimi zorla gülümseterek ilerledim. "Ezgi ablacığım, tebrik ederim."

Ezgi ablada gözündeki yaşlarla bana sarıldıktan sonra ayrıldığımızda da karnını gösterdi. "Küçük Sanberk geliyor," Karnına bakıp tekrar gülümsediğimde annemi görmüştüm. Gözleri dolu dolu ağlarken Meltem teyzeye sarılıyordu.

"Meltem teyze anneanne oldu, Defne teyze de babaanne oldu sonunda!" dedi Hande, çığlık çığlığa. Kalabalık, Ezgi abladan ve abimden dağılırken herkes yerlerine oturuyordu.

"Bu arada beş aylık," dedi Ezgi abla, oturduğunda. "Oha abla, söylemeseydiniz." Emir ağzı kulaklarında gülümsemeye devam ederken sandalyemi çekip bende yerime oturdum. "Ben öğreneli üç hafta oldu, aslında bize de sürpriz oldu." dedi Ezgi kızararak.

"Cinsiyeti belli mi? Hangi doktora gidiyorsunuz? Sağlığı yerinde mi? Ultrason görüntüsü var mı?" Meltem teyze her zamanki gibi sorularını nefes almadan soruyordu. Ezgi abla sandalyenin kenarına sıkıştırmış olduğu kağıtları önce babama uzattı. "Cinsiyeti belli, ultrasonları da burada."

"Valla, burnu Beren, aynı!" dedi babam heyecanla. Meltem teyze, oturduğu yerden kalkıp babamın elindeki fotoğraflara doğru eğildi. "Ay, Ezgi! Kız mı bu yoksa?!" Meltem teyze babamın kulağına doğru bağırdığında babam da ondan uzaklaşmıştı.

Ezgi abla yavaşça gülerek bana baktı. "Sanırım küçük bir Beren Sanberk geliyor,"

Yavaşça yutkunduğumda bir an ne diyeceğimi bilemedim. Herkes sevinçten bir şeyler söylerken ben söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum. Sadece asılan suratımı toparlamaya çalışıp gülümsemeye çalışıyordum.

"Tövbe de Ezgi! Bu aile başka Beren Sanberk'i kaldırmaz." Birkan abim konuştuğunda kafamı hızlıca öne eğdim. Ağlamaktan korkuyordum. Anlayabilmiş değildim. Sanırım bebek haberine üzülmüştüm. Evimize kimsenin girmesini istemiyormuşum gibi hissediyordum. Ne kadar kötüsün! Öyle de hissediyordum.

"Aman aman kızım, Barkın benim gibi yaşlanır hemen. Beren gibi olmasın," Babam, Ezgi ablaya gülerek söylendiğinde dişlerimi sıkmıştım. "Birkan amca oluyor, Beren hala oluyor, Sezin teyze, Emir'de dayı oluyor. Ünvanlara bak ya! Büyüdünüz valla!" dedi Soner amca, ünlü kahkahasını atarak.

"Baba ya, öyle demesene! Biz de teyze amca ne olursak onu olacağız," dedi Hande babasına cevap vererek. "Öyle tabi de onlar kanla bağlı."

"Ne kanı Soner, bizim kanımız mı kaldı? Hep biriz işte," Baki amca, Soner amcayla yine aile kavramını pekiştirmeye başladığında yavaşça ayağa kalkıp sandalyemi ittirdim. "Ben bir tuvalete gideyim," dedim, abime mırıldanarak. Birkan abim beni kafasıyla onayladığında eve doğru ilerlemeye başladım. Nurhan teyze, Meloş, Neboş ve Yelloz Fatma da, evden çıkmış abimlerin yanına gidiyorlardı.

"Vallahi çatladım, söylememek için zor tuttuydum kendimi!" Fatma teyzenin bağırmasıyla masadakiler gülmeye başladığında hızlıca eve girip mutfağa geçtim. Tezgahın üzerindeki yarısına kadar dolu kadehi hızlıca aldıktan sonra Erhan amcanın çekmecedeki sigara paketlerinden de bir tane aldım. Masadan bulduğum çakmağı da cebime sıkıştırıp evin giriş kapısına doğru ilerledim. Kimseye görünmeden bir yere geçip sadece ağlamak istiyordum. Ve içerek  hissizleşmek.

Erhan amcanın kapısının önündeki korumalara gözükmeden evden yeterince uzakta olan çalılıkların arkasına yürüdüm. Hala arazinin içindeydim, dışarı çıkarsam beni görürlerdi. En azından buraya bakmak akıllarına en son gelirdi. Tabi, gelirse. Çalıların arkasındaki sandalyeye yerleştirdiğimde hiç düşünmeden sigaramı yaktım. Oturduğum sandalyenin kirli olmasını umursamamıştım. Sigaramdan bir nefes verdikten sonra şarap şişesini de dudaklarıma dayayıp biraz içtim. Şişeyi dudaklarımdan ayırırken bir göz yaşı da gözlerimden aşağı inmişti.

Kapana kısılmıştım. Ne olduğunu da bilmiyordum. Tek bildiğim insanların benden sıkıldığıydı. Benimle kimse uğraşmıyordu, uzaklaşıyordu. Bebeğin gelmesi sadece beni daha fazla unutturacaktı.

Annemle babamı artık saymıyordum. Döndüğümden beri annemle doğru düzgün oturup konuşmamıştık. Ben konuşmak istesem de annem beni bir şekilde görmezden gelip sanki konuşmamaya çalışır gibi kayboluyordu. Abimler, beni görmeye bile gelmiyorlardı. Benimle kahvaltılara, alışverişlere gelirlerdi. Beni evden alırlardı ve tüm günü beraber geçirirdik.

Hande, Kerim, Emir'i anlatmayacağım bile. Şu an ayrı yerlerde oturmamız bile olay olmalıydı. Öyle olurdu çünkü. İstemediğimiz zamanlarda bile zorla oturtulurduk. Benim nazlanmalarımı hepsi bilir, ayak uydururlardı. Şimdi... Neyin değiştiğini bilmiyordum. Ağızlarının uçlarından bana seslenip yanlarına çağırmalarına anlam veremiyordum. Açıklama bile yapmıyorlardı. Kendimi suçlayacak bir şey arasam da bulamıyordum. Bir şey yaptıysam bile, eminim birlikte yapmışızdır.

Bebek haberine üzülme sebebimi anlamış değildim. Abilerimin çocuk sahibi olmasını bende çok istiyordum. Verdikleri habere vereceğim tepkiyi hesaplamış olmak bile beni üzüyordu. Acaba Barkın abim anlamış mıdır? Büyük ihtimalle sevinmediğimi söylesem bana kızarlardı. Zaten söyleyemezdim de. Nasıl söylenir ki böyle bir şey?

Yalnız kalmaktan korktuğumu bildiklerine rağmen beni yalnız bırakıyorlardı. Abarttığımı düşündüğüm şey doğru olmalıydı. Benden sıkıldıkları artık bir gerçekti. Başka bir şey açıklaması yoktu. Peşimden koşulmasından hoşlansam da insanları yormuş olmalıydım.

"Kuzum?" İrkilerek arkama döndüğümde Neboş'u görmemle ağlamam bir anda şiddetlenmişti. Dudaklarını bükerek hızlıca yanıma oturup sarıldığında başımı göğsüne yasladım.

"Ne oldu kuzum? Sevinmedin mi? Abinin yavrusu olacak bak."

"Bilmiyorum Neboş," Neboş'tan ayrıldığımda elini yüzüme uzatıp gözyaşlarımı sildi. "Kimse beni sevmiyor artık Neboş, Emirler bile beni yanına oturtmadı." dedim, nefeslerim düzensizleşmeye başladığında. Bebek konusunu konuşmamak için aklıma gelen ilk şeyi söyleyivermiştim. "Ah, kuzum... Ayarlayacaklardı, baban oturun artık dedi."

"Olsun, onlar yine ayarlardı. Söylemediler bile baban yaptı diye," Ağladığım için konuşmamda güçleşmeye başlamıştı. Kesik kesik konuşsam da kendimi konuşmak için zorluyordum. Buna ihtiyacım varmış gibi hissediyordum.

"Ne babam ne de annem... Kimse benimle konuşmuyor. Abimlerde beni unuttu. Hiç yanıma gelmiyorlar, beni alıp götürürlerdi eskiden-" Nefessiz kaldığımda konuşmaktan vazgeçip sustum. Sustuğumda şarap şişesini tekrar dudaklarıma götürüp bu sefer şişede kalan tüm şarabı içtim.

"Kerim'in işini sanki ben yapmışım gibi davranıyorlar. Ben hiçbir şey yapmıyorum, yine herkes bana söyleniyor. Ben ne yaptım ya?! Büyük ihalede bile bu kadar şey yapmadılar."

"Öyle değildir kızım, herkesin işi gücü var. Ondandır. O olayınızdan sonra baban yemin etmişti bak ama... İnşallah dediğini yapıp evlendirmez de,"

"Zaten babam da evlendirecek. O da belli değil. Herkes karşı çıkacağız deyip duruyordu kimse ses çıkarmıyor." Sigaradan uzun bir nefes aldıktan sonra içime çektim. "Kaçmak istiyorum Neboş, gitmek istiyorum. Bir daha dönmemek istiyorum." Burnumu çektikten sonra biraz daha sustum. Ya bayılacaktım ya da şuan sarhoşluktan bayılacağımı hissediyordum. Halbuki fazla içmemiştim.

"Tövbe de kızım, ben ne yaparım o zaman. Hem annenle baban seni çok seviyorlar. Hele abinler! Bana mı anlatıyorsun bunları? Sizi biz büyüttük. Ben gördüm oğullarımın seni nasıl sevip, düşkün olduğunu! Hiçbir şeyde bunu değiştirmez. Bakma sen kızdıklarına," Neboş'ta bana ortak olmuş, o da ağlıyordu. "Sen sanki farkında değilsin Neboş, yalnız bıraktılar beni işte. Görmüyor musun?!" Nefesim sürekli kesildiği için konuşurken karnım ağrımaya başlamıştı.

"Ezgi abla sevinmedim diye üzülmüştür değil mi?" dedim, habere sevinmediğim için kendime hala kızıyordum. Benim kanımdan olacaktı. Nasıl sevinmezdim?

"Barkın, burada gel." Birkan abimin sesini uzaktan duyulduğunda Neboş ile gözlerimizi hızlıca silmeye başlamıştık. Birkan abim ve Barkın abim hızla yanımıza gelirken, Birkan abim kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Laf yiyeceğim yine bak," dedim, Neboş'a fısıldayarak. Hıçkırıklarımı tutmaya çalışsam da nefes alışverişim hala kesik kesikti. Titriyormuş gibi gözüken göğsümü bile kendimi sıkarak durdurmaya çalışıyordum.

"Ben biliyordum başıma geleceğini," dedi, Barkın abim dudaklarını geriye iterek. Oturduğum yerden kalkıp birden karşılarına geçtim. Yanımıza geldiklerinde bir bana birde Neboş'a bakıyorlardı.

"Sigara içmeye geldim," dedim, içimden küfrederek. Konuştuğum anda düzensiz nefeslerimden dolayı yine kekelemiştim. "Ne oldu abim? Ne bu haliniz?" dedi Birkan abim, elini beline koyarak. Neboş birden ellerini kaldırıp ayağa kalktı. "Abi kardeş aranızda halledin, ben gideyim." Ağlamamak için kendimi zorladığımda aşağı doğru eğilen dudaklarımı sabit tutmaya çalışıyordum. Abime ne diyecektim? Hiç sevinmedim mi diyecektim?

Neboş yanımızdan ayrıldığında ikisi de kalktığımız yere oturmuştu. "Sigara içip gelecektim yanınıza." dedim, tekrar. "Niye ağladın bakalım sen?" diye sordu Barkın abim. Kafamı iki yana salladığımda cevap verememiştim. Konuşursam ağlayacağımı biliyordum. "Sevinmedin mi çocuğum olacağına?" Barkın abim her zamanki gibi yumuşak bir tonlamayla benimle konuşurken gözlerimi aşağıya çevirdim. Onlar önümde oturmaya devam ederken yüzlerine bakmamak için kafamı da hafifçe aşağı eğdim. Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde gözlerimi kapattım. "Neden sevinmedin? Sen değil miydin, ikimize de söylenip duruyordun?"

Başımı yavaşça onaylar gibi sallarken gözlerimi açtım. Yine ağlıyordum. "Abi," dedim, kafamı sonunda kaldırdığımda. "Beni artık sevmiyor musunuz? Ben çok yalnız kaldım," Ağlamaya başladığımda ikisi de birden hareketlenip yanıma geldi. "Çok yalnız kaldım, ne annem ne de babam... Kimse benimle konuşmuyor. Hiçbir şey anlatmıyorsunuz, beni neden tek bıraktınız?" Kesik nefesli zoraki çıkan sesimle konuşurken hıçkırmaya başladığımda Birkan abim beni kollarının arasına alıp göğsünde sıkıştırmıştı.

"Artık hiçbir şey anlamıyorum, kendimi de kaybettim. Ben başka birisi oldum, eski Beren'i arıyorum ama bulamıyorum. Ben... Neden hiç yanıma gelmiyorsunuz? Beni hiç aramıyorsunuz, kimseyi görmüyorum artık. Odamın içinden çıkmıyorum." Mırıldanır gibi konuşmaya devam ettiğimde iki abimde beni dinliyordu. Zihnim birden bulanıklaşmış gibiydi. Sadece aklıma düşenleri konuşabiliyordum. "Böyle değildik, ne değişti? Ben bir şey mi yaptım? Kerim'in olayının benimle alakası yoktu... Ne yaptım da herkes bana sinirli? Her şey üst üste oluyor, çok üstüme geldi her şey."

"Sen hiçbir şey yapmadın abim," Birkan abim sonunda konuştuğunda bende ondan ayrılmıştım. "Madem hiçbir şey yapmadım, neden böyle herkes? Diğerlerinin yanında bile oturmadım, onlar da bana kızgın herhalde."

"Onlara sorarım ben, sen üzülme." Birkan abime kafamı iki yana sallayarak cevap verdim. "Hayır, istemiyorum. Ben sadece... Abi ne olur beni geri yollayın. Ben burada durmak istemiyorum. Beni sadece buradan gönderin. Söz, bir daha hiçbir olayımı duymayacaksınız." Ne söylemem gerektiğini bilmediğimden sadece aklıma gelen her şeyi dışarı çıkarmaya devam ediyordum.

"Şşş, ne diyorsun, öyle bir şey yok. Sen gittiğinde biz ne halde oluyorduk haberin var mı? Bizde özlüyoruz seni." dedi Birkan abim, gözlerime bakarak.

"Sen kendin de diyorsun, Ezgi ablaya dedin daha az önce, ben gibi olmasın dedin, babamda öyle diyor," Ağlamam daha da şiddetlendiğinde susarak kafamı eğdim. "Ben gibi birini istemiyorsunuz işte, kimse istemiyor."

"Takıldım sana, seni nasıl seviyoruz bilsen keşke, sana düşkünlüğümüzü tüm alem öğrendi, bir senin haberin yok ya da onu da unutmuşsun." Barkın abim araya girdiğinde ona baktım.

"Abi inşallah çocuğun bana benzemez. Hem seni üzmesin hem de kendini." Dudaklarımı içten ısırarak sanki mümkünmüş gibi ağlamamı durdurmaya çalışıyordum. "İnşallah senin gibi olur, evlenirken sana ne dediğimi hatırlıyorsun değil mi?"

Barkın abimin dediklerini duyduğumda sesli bir nefes vererek istemeden ağlamamı şiddetlendirmiştim. "Evimden sesin eksik olacak, beni sakın boşta bırakma, rahatsız et." Abimin bana söylediklerini tekrar ederken bir yandan da göz yaşlarımı siliyordum. "Şimdi senin sesinden iki tane olacak belki," dedi Barkın abim, sakinliğini koruyordu.

"Ağlama kızım artık, katılacaksın şimdi." Birkan abim, endişeli sesiyle araya girdiğinde onu dinlemeden Barkın abime bakmayı sürdürdüm. "Abi... Çocuğun olunca... Çocuğun doğunca... Beni daha da mı unutacaksın ya," dedim, söylenir gibi. Barkın abim, Birkan abimi hafifçe ittiğinde bana sarıldı. "Salaklaşma," dedi, boğuk çıkan sesiyle. Sanırım onu da ağlatmıştım.

"Abi... Ben çok kötü hissediyorum. O yüzden sevinmedim. Çok kötü bir insanım. Özür dilerim, seni üzdüm... Şimdi hiç istemedim çocuğun olsun, ne sevindim ne üzüldüm, anlamıyorum ki bende. Çok şey oluyor, hiçbir şey anlamıyorum." Hıçkırdığımda abimin de ağladığını anlamıştım. Yüzüm tamamen uyuşmuş gibiydi. Parmak uçlarım, dudaklarım, yanaklarım karıncalanıyordu.

"Özür dilerim abi, gününü mahvettim. Aslında severdim. Gerçekten sevinirdim. Niye böyle yaptım bende anlamadım abiciğim, çok özür dilerim," dedim, hıçkırıklarımın arasından.

"Şimdi anladım neden herkesin bana böyle söylediğini, senin gününü bozdum... Özür dilerim abi." Abim benden kızarmış gözleriyle ayrıldıktan sonra birkaç adım geriye çıktı. "Hayır, haklısın. Biz suçluyuz. Kendi işimize çok dönmüşüz, seni fark edemedik." Birkan abimde Barkın abimi onaylar gibi kafasını yavaşça salladı.

"Tek isteğim gitmek, ne olur beni gönderin, ben burada daha kötü olacağım abi."

"Beren, senin için ne diyoruz, evlerin neşesidir. Sen gittiğinde sadece biz değil, herkes siyah beyaz oluyor. Sen olduğunda renkleniyoruz. Gitmek yok abim, kafamdan çıkar onu." dedi Birkan abim, dolmuş gözleriyle bana bakıyordu. "Bende renklerimi kaybettim. Burada durarak herkesi, her şeyi mahvediyorum... Ben rol yapmaktan sıkıldım. Babamlara karşı güçlü durmaktan yoruldum. Sadece beni bir yerlere sürüklüyorlar bende bir şey demeden onlar nereye sürüklerse oraya sürüklüyorum kendimi."

"Kimseyi mahvettiğin yok, suç bizim. Telafi edeceğiz tamam mı?" Birkan abime kafamı iki yana salladım. "Kimseye söylemenizi istemiyorum abi, ben... Dikkatimi dağıtmaktan, düşünmemeye çalışmaktan bile yoruldum. Bu kadar dolu olmasam size de söylemeyecektim-"

"Kimseye söylemeyeceğiz zaten. Üçümüzün arasından çıkmayacak. Daha iyi olacağız, söz veriyorum. Sende ağlama artık. Nefesin kesiliyor bak," Dudaklarım hala istemsiz bir şekilde aşağı çekilirken Barkın abime baktım.

"Abi, beni affettin mi?" dedim, utanarak. Kafasını hafifçe sağa eğip bana baktı. "Kızmadım ki,"

"Kızman lazım,"

"Abim, ben seni bilmez miyim? Senin onu seveceğini de biliyorum. Sadece şimdiki durumundan dolayı bir şey hissedemiyorsun. Kalbini biliyorum ben senin. Onu da çok seveceksin. Biz gibi onu da sev tamam mı?" Barkın abim yine bana sarıldığında az önce sakinleşmeme rağmen yine ağlamaya başlamıştım. "Ezgi ablayı da çok üzdüm kesin, benimle bir daha konuşmaz o da. O da bana-"

"Ezgi öğrendiğinden beri sadece seni düşünüyor biliyor musun... Biz biliyorduk böyle olacağını, sadece kendini bu kadar tuttuğunu görememişim. Aslında kendini bu kadar tutabileceğini düşünmemiştim." Barkın abim burnunu çektikten sonra beni kendinden ayırıp, gözlerime baktı. "Asıl sen bizi affet,"

Birkan abim de yanımıza geldiğinde ikimize de sarılmıştı. "Seni çok seviyoruz, iyi ki kardeşimizsin. İyi ki şımarığımızsın. İyi ki başını belaya sokuyorsun da bize de abi olduğumuzu hatırlatıyorsun. Sakın... kendi etrafına duvar örüp bizi de karanlıkta bırakma." dedi Birkan abim.

Başım onun göğsüne yaslanmışken yine de başımı salladım. "Ve sakın bir daha gitmekten bahsetme. Söz veriyorum, çok mutlu olacaksın." Sonunda birbirimizden ayrıldığımızda çalıların arkasından bizi izleyen Ezgi ablayı ve Hazal ablayı gördüm. Ezgi ablanın da benim gibi dudakları aşağı bükülmüş, gözleri dolmuş bizi izliyordu.

"Beren?" dedi Ezgi abla titreyen sesiyle, beni görünce. Kafamı yavaşça aşağı eğdiğimde ikisi de hareketlenmiş, yanımıza geliyorlardı. "Ezgi abla, özür dilerim."

Ezgi abla hıçkırarak yanıma geldiğinde hiç beklemeden bana sarıldı. "Biliyorum tatlım, biliyorum... Özür dileme sakın. Ben seni anlıyorum,"

"Hiç sevinemedim. En çok benim sevinmem lazımdı. Hiçbir şey diyemedim sana, en çok benim çığlık atmam lazımdı," Tekrar ağlamaya başladığımda artık sesimi tanıyamaz hale gelmiştim. "Şşş, zor bir zamandan geçiyorsun, böyle olacaktı zaten," Sarılırken belirginleşen karnı, karnıma dokunduğunda ondan ayrılıp eğilerek karnına sarıldım.

"Gerçekten seveceğim. Söz,"

Ezgi abla gözyaşlarını silerken küçük bir kahkaha attı. "Sen ilk geldiğinde bana sarıldın ya, sandalyeden kalkmamıştım karnımı hissedersin diye, sen bana sarıldığında ilk kez bebeğin karnımda döndüğünü hissettim." Hızlıca gözyaşlarımı silip karnına baktım.

Barkın abimde sonunda güldüğünde bende heyecanlanmıştım. "Nasıl yani? Nasıl döndü?" dedim, merakla. "Bilmiyorum, doktor zaten hissediyor olman lazım demişti geç öğrendiğimiz için. Sen bana sarılırken hareket ettiğini hissettim."

Birkan abimle Hazal ablada keyifle güldüklerinde sevindiğimi anlamıştım. Sevinmem lazımdı zaten. Sevinmediğim için kendimi sorgulamıştım. "Geliyor Beren'in yeni ortağı!" dedi Birkan abim, sevinçle. Tekrar ağlamaya başlasam da bu sefer mutluluktan ağladığımı biliyordum. "Ben... Beni sevmiş mi yani Ezgi abla."

"Sen sarıldığından tepki verdiyse kesin sevmiştir. Baksana heyecandan yerinde duramadı." Tekrar eğilip Ezgi ablanın karnını öptüm. "Az kaldı, sen geldiğinde en çok ben seveceğim seni. Hem her istediğini yapacağım." dedim, Ezgi ablanın karnına doğru tekrar eğilerek.

"Herkesi toplayacağız başımıza şimdi. Hadi içeri, burada olanda burada kalacak," dedi Barkın abim kendini toparlarken. Gözlerimi temizledikten sonra Ezgi ablayla Sezin ablaya döndüm.

"Emir'e sakın söyleme tamam mı Ezgi abla? Sende Hande'ye söyleme Hazal abla."

Hazal abla bana kaşlarını çatarak baktıktan sonra saçlarımı düzeltmeye başladı. "Biz Sanberk ailesiyiz kızım! Onlara neymiş!" dedi, hiddetleniyormuş gibi yaparak. Yürümeye başladığımızda yavaşça Hazal ablaya sarıldım. "Sen hamile olduğunda böyle yapmayacağım, söz veriyorum."

"Şımarık!" dedi Birkan abim, keyifle bana bakarken. "Mahvetti abi yine bizi ya!" Barkın abimde Birkan abime dönüp söylenirken eve girmeye hazırlanıyorduk. "Ben yukarıda yatayım, siz geçin."

"Kafanı çalıştır Beren, yukarı çıkarsan herkes seni sorar. Haberleri olmasın diyen sen değil miydin?" Hazal ablayı duyduğumda hak vererek onlarla yürümeye devam ettim. Evin içinden geçerek bahçeye çıktık. Masaya bir şey koyan Neboş, yanlarına yaklaşırken bize dönmüştü. İyi olduğumuzu anlamış olmalıydı ki bana bakıp gülümsemişti.

Diğerleri de bizi gördüğünde sessizleşmişlerdi. Kimseyi umursamadan Neboş'un yanına gidip arkasından sarılarak yanağına uzandıktan sonra öptüm. "Ne bu haliniz?" diye sordu Baki amca, diğerleri yerine otururken. Neboş'tan ayrıldıktan sonra yerime geçecekken masanın biraz uzadığında bana bakan Baran'ı gördüm. Masadan uzaklaşmış, sigarasını içiyordu.

Hiç düşünmeden ona doğru ilerleyerek hızlıca beline sarılıp kafamı da göğsüne yasladım. Bu sarılışı o da hak etmişti. Sarılarak bir nevi teşekkür ediyordum.

Sadece onunlayken düşüncelerimden kurtulabiliyordum. Döndüğümden beri sadece onunla geçirdiğim zamanlar beni eğlendirmişti ve diğerlerini anlıkta olsa unutabilmiştim. Onunla alakalı sorunlarım olsa da odağımı dağıtmama yardım ediyordu.

Ondan yavaşça ayrılıp koluna girerek masaya döndüm. Sigara içtiği için masadan uzaklaştığını bilsem de onu da yanımda masaya getirmek istedim. İtiraz etmeden benimle masaya ilerlemeye başladığında herkes bana bakıyordu. "Ne oldu size ayol?!" Meltem teyze, meraklı gözlerle Ezgi ablaya bakarken Hazal abla araya girdi. "Bir şey yok canım, küçük bir Sanberk toplantısı yapıldı." dedi, keyifli bir şekilde.

Baran ile eski yerimize oturduğumuzda Emirlerin olduğu tarafa bakmamak için kendimi tutuyordum. "Herkese sarıldın, bize yok mu?" dedi babam, en sonunda. "Yok, bu kadardı." dedim soğuk bir sesle, ona bakmadan.

Barkın abimle göz göze geldiğimizde bana göz kırpıp gülmüştü. Birkan abimde beni kendine çekerek yanağımı öptüğünde hala Barkın abime gülümsüyordum. "Ay, yok yok... Bir şey olmuş bunlara." Meltem teyze kendi kendine mırıldanır gibi konuştuğunda bakışlarım bir anlık ona kaymış, ona baktığım için de yanında oturan annemi görmüştüm. Dudaklarını birbirine bastırmış, Birkan abimle bana bakarken gözleri de doluydu.

Bakışlarımı hızlıca onlardan da kaçırdığımda bu sefer araya Sezin abla girdi. "Ay, hadi tatlı yiyelim. Birde Ezgi'nin Baby Shower partisi olacak, onu konuşmamız lazım."

"Beybi şaftır neymiş kızım?" dedi, Baki amca kaşlarını çatarak.

"Baba ya, öyle parti veriliyor, herkes hediyelerini hazırlasın. Anne adayına hediyeler verilir, kendi aramızda kutlama yaparız." Sezin abla heyecanla anlatmaya devam ederken arkama yaslanıp vücudumu Baran'a doğru çevirdim. Amacım diğerleriyle göz teması kurmamaktı ama her defasında bakmak istediğimden kendimi engellemek için onlara sırtımı dönmüştüm.

"Ayarlarız, sakin olun... Beren parti ayarlamayı iyi bilir, bu bebek partisi olacak ama bana yardım eder bence," Ezgi abla, elini karnına koymuş bana baktığında yavaşça gülümseyip kafamı salladım. Konuşamazdım çünkü hala nefes alışverişlerim düzelmiş değildi.

"Fotoğraf çekilelim hadi ya, bugünün anısına." dedi Hazal abla, birden araya girdiğinde. "Hatta, şurada çekilelim. Herkes Barkın ve Ezgi'yle çekilsin sonra da hepimiz tek bir karede çekilelim," Hazal abla konuşmaya devam ederken masanın üzerinden telefonumu alıp ön kameradan yüzüme baktım.

"Önce Baki, Meltem, Emir, Sezin çekilsin o zaman. Candaşlar çıkın bakalım sahneye," dedi Erhan amca gülerek. Onlar ayağa kalkarken Kutay abim de fotoğraflarını çekmek için ayaklanmıştı.

Ortalarına Barkın abim ve Ezgi ablayı alarak birkaç poz çekildikten sonra abim hemen bana dönmüştü. "E madem şimdi Sanberk'ler,"

Yavaşça yerimde kıpırdanıp ayağa kalktıktan sonra Birkan abim de ayağa kalkmış, ikimizde onlara doğru yürümeye başlamıştık. "Siz çekilin bakalım önce," dedi babam, Kutay abinin arkasında durarak.

Dediğine takılmadan Barkın abimin yanına geçtiğimde gülümseyerek Kutay abinin kamerasına baktım. "Bir tane daha," Kutay abiyi duyduktan sonra Barkın abime doğru parmak uçlarımda yükselip yanağını öptüğümde Barkın abim gülmeye başladı.

"Bende isterim öpücük ya!" Ezgi abla konuştuğunda hızlıca Birkan abimle Ezgi ablanın arasına girip Ezgi ablanın karnını tutup onu da öper gibi yaparak tekrar kameraya poz verdim.

"Beren'e bıraksan sabaha kadar poz verir," Annemi duyduğumda bir şey demesem de diğerleri gülmüştü. Babam, annem, Hazal abla da yanımıza geldiklerinde, Hazal abla da Birkan abinin yanına, annemle babamda iki uca geçmişti.

"Bu da tamam, Sanberk'ler bitti." dedi Kutay abi, telefonu indirirken. Ezgi abla hemen bana dönüp kısık sesle konuştu. "Emir de gelsin, birde onunla çekilin, dayısı halası diye anı kalsın." Dudaklarımı büzüp Ezgi abla lafını bitirmeden birkaç adım geriye çıktım. "Yok,"

"Bunlar geçici şeyler, sonra üzülürsünüz bak," Yanaklarımı şişirdikten sonra kafamı salladım. "Emir, gel bakayım!" Ezgi abla dünden hazırmış gibi kardeşini çağırdığında Emir'de bu anı beklermiş gibi ayağa kalktı. Annem ve babam yerine geçerken Birkan abim de Kutay abinin arkasına geçip Sezin'e eliyle işaret edip gelmesini söyledi.

Emir, Barkın abimin yanına geçtikten sonra tekrar duruşumu düzeltip kameraya poz verdim. Kutay abi, fotoğrafı çeker çekmez Sezin ablayla Birkan abim koşarak yanımıza gelmişlerdi. "Birde amcası teyzesi ya!" dedi Sezin abla keyifle araya girerek. "Tamam, çektim. Of, kötü fikirdi bu. Bizi çek çek bitmez,"

Ben yerime doğru ilerlerken Erhan amcalar da ayağa kalkıyordu. "Hande, gel. Sen çek." dedi Kutay abim, kendi ailesinin fotoğraf çekileceği sırada.

"Kız halasına çeker derler," dedi Meltem teyze bana bakarak. "Hayır, ya. Dayısına çeker o." Emir araya girdiğinde gözlerimi devirip tekrar sırtımı döndüm.


☾   ☾   ☾

Masadakilerin sohbeti koyulaştıkça gitme isteğim de her zamanki gibi artıyordu. Tam gideceğim sırada Birkan abim nazikçe ısrar ettiğinden yerimden kalkmamıştım. Abim diğerlerinin daha önünde durduğundan ona bile sırtım dönüktü. İşin kötü tarafı sadece babamları ve Barkın abimle Ezgi ablayı görebiliyordum. Birde yanımda Baran oturuyordu ama onunla bile konuşmamıştım. Tüm gece boyunca sadece ağzımdan birkaç kelime duyulmuştu.

"Açılış için her şey bitti mi?" Soner amcanın sesini duyduğumda gözlerimi onlara çevirmesem de tüm dikkatimi toplamıştım.

"Evet, çoktan bitti." dedi Baran kafasıyla da onay vererek.

"Ezgi'm içemeyecek ya!" Hazal abla, ağlamaklı sesiyle araya girdiğinde Kerim'in sesini duydum. "Merak etme Beren içer onun hakkını da, israf etmez." dedi, kahkaha atarak. Diğerleri de gülmeye başladığında kafamı yine telefonumdan kaldırmadım.

"O gün herkes sana emanet Baran," Gözlerimi hızlıca açıp kapattığımda konuşmamak için zor duruyordum. Dinçer amcanın sert sesi tüm kahkahaları bölmüştü.

"Beren, sende açılışta dikkat etsen iyi olur, seni tanıyanlar da olacaktır. Kulağıma laf gelsin istemiyorum." dedi babam, bana baktığına emin olsam da inatla kafamı kaldırmamaya devam ediyordum.

Bu zamana kadar gittiğim her mekanda zaten beni tanırlardı. Bazıları kimin kızı olduğumu bilse bile babama hiçbir zaman bir şey söylemediklerine emindim. Çoğu beni sevdiğinden söylemezdi. Diğer kısımda korktuğundan ağzını açmazdı. Babam yine de bu uyarıyı her zaman yapardı. Alışık olduğum için cevap vermeye tenezzül etmiyordum.

"Beren," Hande bana seslendiğinde de cevap vermek içimden gelmiyordu. "Beren," Hande kendini tekrarladığında derin bir nefes alıp sanki onlara dönmek istiyor gibi kafamı çevirdim. "Evet?" dedim, ruhsuzca. Kafamı hafifçe onlara döndürsem de hiçbirini görmüyordum.

"Ben geleceğiz deyince bizimkiler hariç davetiye alan belki on beşten fazla kişi yazdı. Beren gelmiyorsa gelmeyeceğiz dediler. Haberin olsun," Yavaşça kafamı Baran'a çevirdiğimde göz göze gelmiştik. Güler gibi ona bakmayı sürdürdükten sonra kaşlarımı kaldırdım. "Baran tanıtım ekibini azarlasan iyi olur. En son davetiyeyi bana gönderdin."

Gözlerini kıstıktan sonra keyiflenir gibi bana baktı. "On beş kişinin beni zarara sokmayacağını ön görmüş olmalılar,"

"Öyle deme Baran abi-"

"Emir. Çeneni. Kapat." dedim, sertçe. Bir şey anlatacak olmasını umursamamıştım sadece sesini duymak bile istemiyordum. Ayrıca Baran keyfimi hemen bozmuştu.

"Anlaşılan bu ikiliyle mekanda tanışamayacaksınız," dedi Erhan amca, Cihan ve Serena'ya bakarak. Denildiği gibi, Emir ve ben takımdık. Özellikle mekanların ünlü gözdeleriydik. Anlaşılan bu durum bozulacağa benziyordu.


☾   ☾   ☾



Şiş gözlerimi açar açmaz gözlerim tavanımla buluşmuştu. Kendime gelip sesli bir alıp verdikten sonra yatağımda doğrulup yanımdaki yastıklardan birini aldım. Yastığa da biraz baktıktan sonra birden yüzüme yapıştırıverdim. Aşağıdan birisinin bana seslendiğini duysam da cevap vermemek için direniyordum.

Tekrar derin bir nefes alıp, nefesimi çığlık atarak vermeye başladım. Sonunda nefesim tükendiğinde boğazımda acımaya başladığında susup yastığı yüzümden çektim. Boğazımın acısından öksürük tuttuğunda sinirle üzerimdeki yorganı tekmeleyerek yorganı bacaklarımdan uzaklaştırdım. Tek düşündüğüm beynimi kafatasımdan çıkarıp onu yakmaktı. Ya da yenisiyle değiştirmekti. Benim sorunum neydi? Neden sürekli aynı şeyler yaşanıyordu? Her şey yolundaymış gibi birde bununla uğraşmak istemiyordum. Zihnimi meşgul eden milyon şeyden hiçbiri bu olmamalıydı.

Öksürük krizim bittiğinde bu sefer agresif bir şekilde saçlarımı yüzümden itip yatakta dönerek ayaklarımı yerle buluşturdum. Neden, neden, neden... Aşağıdan adımın bağırılmasına aldırmadan banyoma girip hızlıca diş macunuma macun sıktıktan sonra sinirle dişlerimi fırçalamaya başladım. Diş fırçasıyla işim bittiğinde yerine koymak yerine banyonun içine doğru fırlatıp suyu tekrar açarak ağzımın içine su doldurdum. Ağzımı temizledikten sonra suyu avuçlarımda biriktirip kendimi tokatlamak ister gibi yüzüme vurarak yüzümü de yıkadım. Sinirimi kendimden çıkarabilirdim sadece.

"Beren!" Neboş'un sesini tekrar duyduğumda bu sefer bağırmaya bahane bulmuştum. "Ne?! Ne ya?!" diye bağırdım son gücümle. Yüzümü havluya kuruladıktan sonra banyodan çıktım. Topuklarımı sertçe yere vurarak kapıma ilerledikten sonra sanki kapıyı kırmak ister gibi gürültülü bir şekilde açıp merdivenlere yürüdüm.

"Ne?!" Çığlık atıyormuşum gibi çıkan sesimden sonra boğazımı tekrar temizledim. "Bak, unuttukların gelmiş, gelsin mi Iraz yukarı?"

Gözlerimi devirip şortlu pijama takımımı umursamadan tüm sinirimle aşağı inmeye başladım. "Kim var evde?" Bağırmaya devam ederken bir yandan da merdivenleri inmeye devam ettim. "Iraz var kuzum sadece." Neboş, benim sinir krizimi umursamayarak cevap verdiğinde merdivenleri bitirmiş, koridorda dikilen Iraz'ı da görmüştüm.

"Geç sen içeri," dedim sinirle, salonu göstererek. İşte tüm sinirimi çıkarmak için bir kum torbası bulabilmiştim. Ya Iraz ile konuşunca daha da sinir olursam? Iraz hızlıca arkasını dönüp salona ilerlerken bende onu takip ettim. Koridordaki birkaç poşete de tekme attıktan sonra bende salona girdim. Neboş, merakla bizi takip ediyordu.

"Otur," Iraz, sakince koltuğun ucuna oturduktan sonra karşısına dikilip kollarımı göğsümde birleştirdim. "Sendin değil mi? Sendin o gün Baran'ı arayıp haber veren?" Uyanır uyanmaz Iraz'ı görüp, aklıma o olayın gelmesi tesadüf değildi.

"Ben..."

"Doğruları konuş! Kameraları bozan da sendin," Iraz kafasını eğdikten sonra konuşmaya devam ettim. "Nereden tanıyorsun sen Baran'ı? Numarasını nereden aldın? Kameraları bozmak nereden aklına geldi? Ben sana kimseye bir şey söylemeyeceksin demedim mi?" Az önce ses tonum birkaç saniyeliğine durulmuş olsa da şimdi yine eskisi gibiydi. Hatta belki daha sinirli. Onun adını ağzıma aldıkça sinirim artıyordu. O saçma güne geri gidip ağzımı dikmek istiyorum.

"Ben..." Önümde aynı şeyleri tekrar ettiğinde alt dudağımı içimden ısırmaya başladım. Sabrımın kalmadığını anladığımda hızla üzerine yürüyerek çenesini tutup başını kaldırdım. Uzun tırnaklarımı çenesine batırırken hala benimle göz göze gelmemeye çalışıyordu. "Ne olduysa anlat," dedim, yüzüne yaklaşıp bağırarak.

"O gün... Sizi bıraktıktan sonra bende bekledim Beren Hanım, yola çıktığınızda bende arkanızdaydım-" Çenesini sertçe sarsıp eskisi gibi tutmaya devam ettim. "Beren diyeceksin." Iraz gözlerini birkaç saniye kapatıp açtıktan sonra sözlerine devam etti.

"Hızlandığınızı fark ettiğimde başınıza- başına bir iş gelir diye korktum. O yolda hep polis çevirmesi olur. Çetin Bey'e haber gitmesin istedim."

"Beren, bırak yavrum çocuğun yüzünü, senin için uğraşmış işte." Neboş'un benim arkamda dikildiğini anladığımda Iraz'ın çenesinden güç alıp yüzünü arkaya doğru ittirip elimi çenesinden çektim. Kendini toparladıktan sonra dudaklarını ıslatıp konuşmaya devam etti.

"O gün en son sizi- seni alırken Baran Bey'i gördüğümden aklıma onu aramak geldi sadece. Bir şey olursa hızlıca halledeceğini biliyordum. Çetin Bey'e söylemektense ona söylemeyi tercih ettim-"

"Baran'ın numarasının sende ne işi var?"

"Askerden geldiğim zaman bir arkadaşım aracılığıyla Baran Bey'in yanına işe girmiştim. İlk iş deneyimimdi. Baran Bey'in misafirleri için şofördüm. Aradığım numarada iş telefonuydu. Aslında değiştirebileceğini düşünmüştüm ama şansıma telefonu açtı." Gözlerimi kısıp ona baktım. "Şansmış! Ben sana demedim mi kimseyi aramayacaksın diye?!"

"Korkmuş kuzum işte, ne yapsın oğlan?"

"Sen karışma Neboş." dedim, Neboş'a sinirli bir bakış atarak. Iraz'a döndüğümde kızarmış çenesini ve boynunu fark ettiğimde aldırış etmeden konuşmaya devam ettim. "Kimin tarafında olacaksın Iraz? Seç. Benim tarafımda mı yoksa diğerlerinin mi?"

"Taraf-"

"Benim tarafımda mısın yoksa diğerlerinin mi?"

"Sizin taraf- Senin tarafında olmasaydım Baran Bey'i aramazdım. Polisin orada olacağından emindim. Sizi aramak istedim ama telefon kapalıydı. Baran Bey'i aramasaydım polis başına dert açacaktı ayrıca Çetin Bey'in de hemen haberi olacaktı. Baran Bey ilgileneceği söyledikten sonra bir şekilde kameraların bağlantı kablosunu bozdum. Eve gelmediğinizi öğrenmesinler diye."

Haklıydı, Baran olmasaydı başımın büyük derde gireceği kesindi. Aslında aklımda önce korkutup sonra teşekkür etme fikri vardı. Bu sabah uyandığım psikoloji yüzünden teşekkür kısmını atlamaya karar vermiştim.

"Benim tarafımdaysan, kötü bir başlangıç yaptın. Güven kazanmak için elinden ne geliyorsa yapman gerekiyor. Her fırsatta kendini bana kanıtlaman lazım. Eğer taraf değiştirirsen, cenaze törenini de hazırla." Kafasını hızlıca salladıktan sonra koridora döndüm.

"Bunları neden sen aldın?"

"Dinçer Bey'in evine giden poşetlerinizmiş. Çetin Bey benim almamı söyledi." Gözlerimi devirip kendimi koltuğa attım. "Odama çıkar. Akşam ben söyleyince beni almaya gelirsin," Aslında ona sormam gereken çok soru vardı. Baran için nasıl çalışmış, işi neden bırakmış, Baran'ın müşterileri kimmiş... Zaten Baran ile uyanmıştım, tüm günü onu konuşarak geçiremezdim.

Iraz yerinden kalkıp koridora ilerlediğinde Neboş'ta onu takip etti. Gelen poşetler de alışverişe çıktığımız gün Serena'nın poşetleri ile karışan poşetlerdi.

Sıkıldığımı anlayıp koltukta kafamı geriye yaslayarak gözlerimi kapattım. Kısa sürmüştü çünkü zihnim yine görüntülerle dolmuştu. Kalbimin çarpıntısını durdurmak için nefeslerimi düzene sokmaya çalışmaya başladım. Neden ya?!

Abimin büyük haberi açıklamasının ardından üç gün geçmişti. Üç gündür hiç kimseyi görmemiştim. Sadece dün öğleden Birkan ve Barkın abim eve gelmiş, birkaç kadeh bir şeyler içip sohbet etmiştik. Üçümüz otururken tek bir kural koymuştum, diğerlerinin bahsi açılmayacaktı. Çiftlik evinde yaşadığım küçük krizimin üzerine iki abimle de konuşmak iyi gelmişti. Yeni kararlar almıştım, her zamanki gibi. Görmezden gelebilen biri olmadığım için elbette bu durumu halının altına süpürecek değildim. Sadece artık insanlarla bu durumu konuşmayacaktım ya da soru sormayacaktım. Kendi içimde halletmenin de kötü sonuçları olacağını biliyordum. O yüzden başka insanları da dahil etmek iyi bir fikirdi. Kafamdaki soruları cevaplamayacaktı ama diğerlerinin de aklına soru işaretleri koymak iki taraf içinde adil gözüküyordu.

Abimler ile eskiden olduğu gibi dedikodu yapmak bana iyi gelse de Emir, Kerim ve Hande'den hiç haber almamakta bana değişik duygular yaşattırmaya devam ediyordu. Korkuyor muydum, endişeli miydim bilmiyordum. Ne hissetmem gerekiyor, hissettiğim şey ne anlamıyordum. Hande dün gece, abimler gittikten sonra beni bir şey olmuyormuş, her şey normalmiş gibi arayıp bugün için ne giyeceğimi sormuştu. Diğer ikisi üç gündür beni aramamıştı. Hoş, zaten arasalar açmazdım da.

"Koyduk kuzum, öğlene doğru yerleştiririm ben onları." Neboş, kapıda belirdiğinde arkasından Iraz'ı da görmüştüm. "Ben gideyim bir şey yoksa,"

"Bir şey yok." dedim, yorulmuş gibi. Iraz kafasını sallayıp kapıya ilerledikten sonra Neboş'ta onunla birlikte gitti. Neden, neden, neden! Onu istediğim için mi böyle düşünüyorum? Onu istiyor muyum?

Zihnimin beni ele geçirmesine izin vermeden Neboş'a seslendim. "Neboş!" Yanımda söylenip durması bile yeterliydi. "Kahve koyuyordum kuzum, geldim."

Neboş tekrar salona geldiğinde elindeki bardağı bana uzatıp yan koltuğa geçti. "Çocuğa da bağırdın valla, rengi değişti çocuğun, krem verdim çenesine sürsün diye."

"Tamam Neboş ya, hesap soracağım herhalde, kim olduğu belli değil..." dedim, dilimi damağıma vurup 'cık' sesi çıkarttıktan sonra. Neboş, dudaklarını büzüp oturduğu koltukta iyice yerleşti. "Aman, söylemedim tamam! Ne aldın kız sen öyle, gecelikler almışın ya!" Neboş, gülerek konuştuğunda bardağı dudaklarıma götürsem de kahvemi içmekten vazgeçip o güldüğü için gülüvermiştim.

"Sana da alayım mı?"

"Tövbe Allah'ım!" Neboş söylenmeye devam ederek televizyon kumandasına eğilip, kumandayı aldıktan sonra televizyonu açtı. "Benim programım başlıyor, ona bakacağım."

"Hangisi? Eşini gözlemecideki adamla aldatan kadının olduğu mu?" Neboş ile tüm günümüz birlikte geçtiğinden onun izlediği programları bende izlemeye başlamıştım. Aslında evden kaçabilirdim ama dışarı çıkarsam ne yapacağım hakkında bir fikrim yoktu. O yüzden bu depresifliğimi evde geçiriyordum.

"Yok, o bundan sonra başlayacak. Kadın inşallah bugün bağlanır yayına," dedi, dert edinmiş gibi. Gözlerimi ondan çekip televizyona döndüm. Kahvemden bir yudum alıp sinirimin geçeceğini düşünsem de çok etkili olmamıştı.

"Hocam, iyi günler. Benim bir sorum olacaktı,"

"Buyurun,"

"Rüyamda sürekli aynı şeyi görüyorum, kabus görüyorum hep, uykumdan-"

"Aman ya, bugün rüyacı hoca gelmiş... En sevmediğim şey-" Televizyondakileri duyar duymaz heyecanlanmış, Neboş'u da hemen susturmuştum. "Şşş, dinleyelim. Merak ettim. Açsana sesini."

"Şimdi, çoğu kişiden geliyor böyle mesajlar," Bu kesinlikle evrenin bana mesajı olmalıydı. Evet, söyle hadi. Neden? Uyandığımdan beri sorduğum sorunun cevabını bu kadar hızlı ve kolay alacak olmak beni heyecanlandırmıştı. Keşke her sorumun cevabı böyle önüme düşseydi...

"Önce rüyanızı detaylıca inceleyin," İnceleyemem. Düşündükçe, aklıma geldikçe bile kalbim yerinden çıkıyordu. Bu dördüncüydü. Yanında uyurken bile onunla öpüştüğümüzü görüyordum. Arsız olduğumu biliyordum ama yanımdayken... Ya bir şey söyleseydim uykumda?! Zaten bir kere batırıyordum kendimi... Birde yanlışlıkla... Gerçi rüyamı anlatmıştım. En azından sadece bir kere gördüğümü biliyordu... Her şeyi üst üste düşündükçe kalp ritmim hızlanıyordu.

Son üç gündür de iki kere daha görmüştüm. En sonuncusu bu sabahtı. En azından sonuncusu olması için dua ediyordum. Hepsi birbirinden farklı olsa da konu hep aynıydı. Ayrıca az uyuduğum için beynimin dinlenememesine rağmen rüyalarımı o kadar net ve hissederek görüyordum ki her uyandığımda gerçek miydi diye düşünmekte sinirimi bozuyordu.

"Gördüğünüz rüya size mutlaka bir şey anlatıyordur. Korkmayınız, korkulacak bir durum yoktur. Bu durum psikolojiktir," Evet, kesinlikle psikolojik! Ayrıca sürekli Baran'a bu konuyu açmam bilinçaltıma da işlenmiş olabilirdi. Yine de... Herkese yaptığım şakayı yüz bin kere yapıyordum, neden bu rüyalarıma girdi? İçinde öpüşme var diye mi? "Aman, bunlarda her şeye psikoloji demeye başladılar, dua okuyup yatmayınca böyle-"

"Neboş ya! Bir dur!" Sinirle Neboş'u tekrar susturduktan sonra televizyona döndüm. "Kişinin kafasında çözülmeyen bir sorunu olduğuna işarettir. Yüzleşmesi gereken bir şey vardır, çözmesi gereken bir hata vardır, içindeki kavgaya çözüm arıyordur, tabi bazı yaşanan travmalarda bu duruma sebebiyet verebilir,"

Ne yani? Bilincim Baran'a yaptığım aptal şakayı hata olarak mı görüyor? Yoksa öpüşmekten korkuyor muyum? Benim derdim öpüşmek mi? Bu benim travmam mı oldu? "Kişi, mutlaka bu sorunu her ne ise onunla yüzleşmeli, o duygusunu boşaltmalıdır. Rüyanızı detaylıca ele alın, sorununuzu anlayın ve üzerine gidin."

Öpüşmem mi lazım şimdi? "Hocam, rüyamda hep aynı motoru sürüyorum, durmak bilmiyor ama motor, bir yere de çarpmıyorum, hemen uyanıyorum ama sıkıntıyla uyanıyorum sürekli." Bende hep Baran'ı öpüyorum! Hep sinirle uyanıyorum.

"Motora karşı bir korkunuz mu var hanımefendi?"

"Yok ama... Kocam motor aldığından beri aynı rüyayı görüyorum. Hoşuma gitmiyor motora binmesi, güvenli gelmiyor. Bende daha önce hiç binmedim, sevmem."

"Evet, burada korku çalıştırmışsınız. Eşiniz ile birlikte motora binip sizi yavaş yavaş alıştırmasını isteyin, sürekli sürün demiyorum, sadece görün. O hissi öğrenin, rüyalarınızı görmeyeceksiniz artık."

"Çok sağ olun hocam, çok teşekkürler."

"Evet, şimdi hatta diğer konuğumuz...-"

"Değiştirebilirsin Neboş." dedim, durgunlaşarak.

Doğru söylüyordu, kendime güvenim tamdı. Bu konular hep beni korkuttuğu için bu zamana kadar kimseyi kendime yaklaştırmamıştım. Sadece onlarla yakınlaşabildiğim kadar yakınlaşıp bu konulardan hep uzak durmuştum. Benim yakınlaşabildiğim kadar kısım sadece dokunmak ile alakalıydı. El, kol, göğüs, boyun... Dokunuşlarımla etkilesem de biri daha fazla yakınlaşmaya kalktığında hemen düzeni bozardım. Libidomun yüksek olduğunu biliyordum, herkes söylerdi de. Ama iş uygulamaya geçince kendimi durduruyordum. Aslında sarhoş kafamla durdurmazdım ama yanımda her zaman beni durduracak arkadaşlarım olurdu.

Düşüncelerimin arasına falcının söyledikleri sıkıştığında birden duraksadım. Kendime güvendiğim konuyu aşmamı söylemişti hatta rüyalarına dikkat et demişti! Kendime güvenmediğim bir konuydu ve rüyamda görüyordum!

İçim içime sığmadığından birden ayağa kalkıp yarıladığım kahveyi sehpaya koydum. Salonda ilerleyerek cama doğru yürüyüp gökyüzüne baktım. Yeter artık, yirmi iki yaşındasın... Senin yaşındakiler her şeyi yaşadı, sen daha öpüşmedin bile! Kafama koymam yeterliydi. Kendimi hırslandırmalıydım. İşte o zaman yüzleşirdim. Kendime güvenmediğim bir konu değildi aslında, sadece ilkler her zaman korkuturdu.


☾ ☾ ☾



Telefonum tekrar çalmaya başladığında hızlıca kilit tuşuna dokunup sesini kapattım. Bir arama bitiyor, diğeri başlıyordu. Geç kaldığımın bende farkındaydım, birinin aramasına gerek yoktu. Arayanlardan hiçbiri bizimkilerden değildi de. Diğer grubumuzun davetiye alanlarıydı.

Öğleden sonra, neredeyse saat üçten beri yavaş yavaş kanıma alkol sokmaya başlamıştım. Annemle babamın eve gelmeyeceğini biliyordum. Hepsi Erhan amcaların çiftliğinde olduğundan evin içinde rahatça sarhoş bir şekilde dolanarak hazırlanıyordum. Elimdeki kadehle merdivenin yanındaki aynaya tekrar ilerleyerek kendimi bakıp etrafımda döndükten sonra Neboş'a yüzüncü defa aynı şeyi sordum. "Çok güzelim, değil mi?"

Alkol beni uyuşturmuştu. Sarhoştum. Ama kör olacağım kadar değil. Ya da daha sonra hatırlamayacak kadar değil. Sadece bugün ağzıma geleni söyleyecek ve Baran Kamranoğlu'nu öpecek kadar sarhoşum. Sanki ayık kafayla ağzına geleni söylemiyorsun... Kafama da koymuştum. Baran'ı öpecektim.

Aslında her hangi birini öpsem de olurdu ama içimden bir ses onu öpmem gerektiğini söylüyordu. Hem rüyalarımda gördüğüm için hem de... İçimdeki ses için işte.

"Kızım, şu önünü bari kapat. Abinlerde orada," Neboş'a kaşlarımı çatarak abartılı bir bakış attım. Kimse benim giydiğime karışamazdı. Arada annem de olduğundan sadece bazen yorum katabilirlerdi.

"Bilmiyorsun sanki karışamadıklarını," Cümlemi bitirir bitirmez elimdeki içkiyi hızlıca boğazımdan geçirdim. "Ah... Ah... Sarhoş oldun birde! Erken bari gelsen," dedi, endişeyle.

"Bir şey olmayacak, biri illaki beni eve bırakır,"

"Kızım konuşmanı bari düzelt. Ağzından belli oluyor sarhoş olduğun,"

"Of, Iraz geldi mi?"

"Seni bekliyor iki saattir."

Topuklarımın sesini dinleyerek kapıya ilerlemeye başladığımda Neboş'ta beni takip ediyordu.

"Bana şans dile, dua et benim için." dedim, kapıya geldiğimde arkamı dönerek. Makyajımın bozulmaması için yanaklarını uzaktan öpüyormuş gibi yaptıktan sonra kapıyı açtım. "Neye şans sende! Dans edip oynayacaksın, neyine dua edeceğim?!" dedi, söylenir gibi. Iraz'ı gördüğümde arabasının içinde oturuyor olduğunu görüp, çıkması için işaret ettim.

"Arabadan inmemeni söylediğimi hatırlıyorum, özel zamanlarda in." Iraz koşar adımlarla gelerek kapıyı açtıktan sonra Neboş araya girdi.

"Sarhoş oğlum, dikkat et sen."

"Fark ettim Nebahat Hanım," Demek sesimden sarhoş olduğum anlaşılıyordu.

Arabaya binip Iraz'da kapımı kapattığında cama dönüp Neboş'a el salladım. Neboş, parmaklarını öptükten sonra gülerek bana el salladığında bende gülümsedim. Iraz, arabayı bahçeden çıkardığında tekrar saate baktım. Yaklaşık iki buçuk saat geç kalmıştım. Diğer planlarımın uygulanması için biraz beklemem gerekmişti. Birde tabi, sonradan geldiğim için gözler bende olacaktı. Bu taktiği hiçbir zaman kaçırmazdım.

Baran Kamranoğlu'nu öpmekte kendim için yaptığım plandı. Herkesi eğlendirirken kendimi es geçmek istememiştim belki de? O saçma şakayı yaptığımdan beri neden zihnimden çıkaramadığımı düşünüyordum. Bir sürü sebep bulsam da o sebeplerden bir tanesini seçememiştim. Hepsini seçmekte çok fazlaydı. Hem televizyondaki adam bile diyor, okumuş adam, bir bildiği vardır.

Iraz, dikkatle arabasını sürerken bende dışarıyı izliyordum. Arabada açılacağımı bildiğim için çantama attığım küçük alkol şişesini çıkarıp yavaş yavaş yudumlaya başladım. Eğer alkol kanımdan çekilirse benim için iyi olmayacaktı. Yaşanacakları da hatırlamak istediğimden kendimi dinleyerek içmeye devam ediyordum.

Daha yolumuz olduğunu hatırlayıp şişeyi tekrar kucağıma bıraktım. Kendi planımı gözden defalarca geçirmek istesem de düşündükçe saçma geleceğini ve benim yine korkup kaçacağımı düşünüyordum. Bu sarhoşlukla öpüşmekten korkmuyordum sanırım. Alkol her zaman bana cesaret verirdi. Doğru kişiyi öpmem gerekiyor muydu onu da düşünüyordum. Ya da şimdi yaptığım gibi öylesine birini seçmek doğru muydu? Gerçi öylesine de sayılmaz, birkaç sebebim var. Yine de Baran bu iş için uygun muydu? Sen yaramaz bir kızsın Beren, aşk hayatında öyle olmalı.

Kendimden emin olup sorularımın cevapları bulmak için zihnimle oyun oynamayı düşündüğümde oturduğum koltukta iyice yayılarak dışarıyı izlemeye devam ettim. Derin bir nefes aldıktan sonra eski yöntemimi yeniden uyguladım. Soru sorup, aklıma düşen ilk cevabı doğru sayacaktım.

Oraya gidince ne yapacaksın? İçeri girip, tanıdıklarıma sadece uzaktan el sallayacağım.

Sizinkilerin yanında oturacak mısın? Hayır. En yakın tanıdığımı alıp başka bir yere geçeceğim.

Baran'ı öpecek misin? Evet.

Şaka yaptığın için mi? Hayır.

Baran'ı öpmek mi istiyorsun? Evet.

Baran'ı neden öpmek istiyorsun? Vücudu hoşuma gidiyor.

Nasıl yani? Bana dokunduğu zaman değişik hissediyorum.

Kendime verdiğim cevaba karşılık kaşlarım havaya kalkıp gözlerim de birden açıldığında kalbim de hızlı atmaya başlamıştı. Ne? Ne dedin sen? Evet. Zihnim inkar ettiğim şeyi bana söyletmeyi başarmıştı. Düşünmek istemesem de son gördüğüm iki rüyayı sadece Baran ile at bindiğimiz ana bağlıyordum. Aklıma geldikçe kendimi susturup başka bir şey düşünmeye çalışıyordum. Çünkü aklımdan çıkmıyordu!

Göğsüyle birleşen sırtım, bel kenarımda gezinen elleri, karnımı çevreleyen güçlü kalın kolları, teninin hissi, sakallarının konuşurken kulağıma hafifçe değmesi, burnuma gelen kokusu, aldığı nefesin sesi- Of, sarhoş olduğum için mi böyle düşünüyorum? Suçu alkole atıp durma, iki gündür sarhoştun sanki. Araba sürerken direksiyona koyduğu damarlı elleri. Bileğine taktığı saati bile kendine baktırıyordu. Saati bile onu nasıl güçlü gösterebilirdi?

Zoraki sarılışlarında sırtımın aşağısına dokunuşu... Sanırım tek istediğim elleriyle kalçamı kavramasıydı. Güçlü ellerini kalçamda, boynumda, göğsümde hissetmek istiyordum. Gücünü üzerimde öyle bir göstersin ki- Daha fazla ileriye gidersem yatağımın içinde birkaç kere yaptığım şeyi de hatırlatacağım.

Ne var hayal ettiysem? Bir kadının kendiyle oynamasının ne zararı olabilir? Zihnimin içini benden başka kimse bilmiyor sonuçta. İşte bu alkol konuşması. Doğru, yaptıktan sonra neden Baran'ı düşündüm diye de kendime kızmıştım. Suçu rüyalarına atmana da gerek yok. Suçu kimseye atma.

Baran'ı mı istiyorum? Vücudunu, evet.

Kendime verdiğim cevaba alt dudağımı dişlediğimde keyiflendim. Arsız tarafımı uzun süredir görmüyordum. Sadece geceleri benimle buluşuyordu. Birde rüyalarımda. Bu planımın depresif halimi biraz bile olsa azaltmasını umuyordum.

Baran'ın yakışıklı olmadığını söyleyecek değilim. Kesinlikle kriterlerime uyuyordu. Karakteri hariç. Gerçi karakterini de tam bilmiyorum ki. Baran'a karşı beni uyarmaları da hoşuma gidiyor olabilirdi. Yasak bende diğer insanlardan bilmem kaç katından fazla istek getirirdi. Sadece bazen kendimi tutabiliyorum. Mesela gecenin elbise kodunun siyah olmasına rağmen kırmızı giyinip çıkmam gibi... Bu tarz sınırlamaları da asla kaçırmazdım.

"Geldik, kapınızı açayım mı?" Birden boşluğa düşmüş gibi hissederek hızlıca kafamı Iraz'a çevirdim. Camdan dışarıya tekrar baktığımda geldiğimizi bende görebilmiştim. Dışarıyı izlememe rağmen dikkatimi verememiş olmalıydım. Baran ile geldiğimiz günkü gibi arka kapıya girmişti. Basının ön tarafta olduğunu hatırlasam da nefeslerim tekrar düzensizleşmiş, yine heyecanlanmaya başlamıştım. Basından değil, öpüşmekten korkuyorsun. Dudaklarımı birbirine bastırdıktan sonra konuşamayacağımı anlayıp kafamı sallamakla yetindim.

Iraz kapısını açıp arabadan indiğinde benim yanıma gelene kadar küçük şişemden iki yudum alıp hızlıca çantama sıkıştırdım. Nazik bir şekilde kapım açıldıktan sonra Iraz elini uzatmıştı. Uzattığı eli tutup kendimi koltuktan kaldırdıktan sonra arabadan inip elbisemi düzelttim. "Sen gidebilirsin." dedim, ona dönerek.

Derin nefesler aldığımda deniz kokusunun beni rahatlatmasını diledim. Mekanın içinde çalan müzik sesi az da olsa dışarıda da yükseliyordu.

"Hoş geldiniz," dedi kapıdaki korumalardan biri, karşısında dikildiğimde. Sadece kapının yanında iki tane koruma olmasına rağmen boş alanda bile bir sürü adam dikiliyordu. Üstelik içeriden çıkmadıkları da belliydi. Hepsinin kulaklarında kulaklık takılıydı. Çalıştıkları kesindi.

"Merhaba, Beren Sanberk." dedim, o anda davetiyemi unuttuğum aklıma gelmişti. "Davetiyenizi görebilir miyim?" Dudaklarımı büzerek çantamın içini açtığımda şansımı deneyerek davetiyem için tekrar bakınsam da görememiştim. Kimliği görüp ona uzattığımda kimliğime bile bakmamış gözlerini benden çekip karşıya bakmaya başlamıştı.

"Maalesef, davetiyesiz alamayız."

"Listenize baksana! Adım yazıyor,"

"Liste yok, sadece davetiye ile içeri alım yapmamız emredildi."

"Öf, Baran emretmiştir. Çağırın Baran Kamranoğlu'nu! O benim kim olduğumu biliyor." Kaşlarımı çatıp sinirlendiğimde alkolün vücudumdan gitmemesi için dua ediyordum. "Hanımefendi, üzgünüz. Lütfen, zorluk çıkarmayın." Yanındaki koruma konuştuğunda gözlerimi onun üzerinde gezdirdim.

"Aziz nerede? Aziz'i de biliyorum. Çağırın!" İşaret parmağımı iki metre korumalara sallamaya başladığımda bir tanesi elimi nazikçe aşağı indirdi. "Böyle bir şey yapamayız. Lütfen," Elimi indirdikten sonra bana çıkışı işaret etti.

Arkamı döndüğümde alandaki adamlarda beni dikkatle izliyorlardı. Birkaç tanesi harekete geçecek bir pozisyondaydı. Yarıları kadar olmama rağmen beni tehdit olarak görmeleri hoşuma gitmişti.

"Öküz gibi bakacak mısınız sizde?!" diye bağırdım. "Çağırsanıza birini! Selim'i çağırın! Avukat olanı!" Aklıma Baran ile ilgili kim gelirse saymaya devam ederken kapının önündeki korumanın konuşmasıyla ona döndüm. "Bugün burada özel bir etkinlik var. Herkesi öylece sokamayız, kusura bakmayın. Artık zorluk çıkarmaya devam ederseniz sizi zorla-"

"Sorun nedir?" Baran, çatık kaşlarıyla kapıda birden belirdiğinde iki koruma da ona doğru hızlıca dönmüştü. Siyah takımının içinde gayet iyi gözüküyordu. Ben de onu görür görmez istemsizce duruşumu dikleştirdim.

"Beni içeri almıyorlar Baran!"

"Davetiyen nerede?"

"Unuttum," dedim, başımı yana eğerek. Sinirle nefes aldığını burun deliklerinin genişlemesiyle anlamıştım.

Beni sinirle haliyle baştan aşağı süzerken kafasıyla kapıyı işaret etti. "Gel," dedi, elbiseme bakmaya devam ederken.

İçeri geçmeye hazırlandığımda korumalara bakıp tekrar işaret parmağımı kaldırdım ve "Kovuldunuz!" diye bağırdım. Bağırmamla Baran bana doğru hızlı bir adım atmıştı. Bu sefer elimden tutmuş içeri yürümem için yönlendirmişti.

Kapıdan içeri girdikten sonra müzik daha gürültülü olmaya başlamıştı. Baran birden durduğunda bende durup sırtını izlemeye devam ederek bekledim. Birkaç saniye bekledikten sonra bana dönüp, baş parmağını alt dudağında gezdirip tekrar elbiseme bakmaya başladı. Gözleri onun bana göstermesiyle alınan, baş harfimin olduğu kolyemde kilitlendiğinde dudaklarını araladı.

"Neden kırmızı giyindin?" dedi, gözlerimi kolyemden ayırıp bana baktığında. Onu duymama rağmen kaşlarımı çatıp kafamı iki yana salladıktan sonra kulağımı gösterdim. "Ne?!" Oyunu kuralına göre oynamak lazımdı. Bana yakınlaşmasını sağlamak istiyordum.

Biraz bekledikten sonra hafifçe eğilerek dudaklarını sağ kulağıma yaklaştırdı. "Neden kırmızı?" Geri çekildiğinde bakışları bile benden hesap soruyordu. Yavaşça gülümsedikten sonra bende onun kulağına söylemek için parmak uçlarımda yükseldim. Topuklular beni ona biraz daha yaklaştırmış olsa da yeterli değildi.

Benim ona yaklaşma çabamı görüp yine kendisini hafifçe eğdiğinde elimi destek almak ister gibi omzuna koydum. "İç çamaşırlarım siyah, o sayılmaz mı?" dedim, gülmeye devam ederek.

Az önceki gibi benden ayrıldığında bu sefer sorgular bakışları yüzünden silinmiş, ifadesiz haline bürünmüştü. Bana arkasını döndükten sonra elini bana uzatıp hızlıca elimi kavradı. Bir kapı daha açıldığında mekanın içindeki ışık oyunları gözlerimi almıştı.

Tüm gözlerin üzerimde olduğunu anlamak kolaydı. Aslında planımda Baran ile giriş yapmak yoktu ama bu beni biraz daha havalı yapmış olabilirdi.

Baran elimi tutmaya devam ederken, onu görenler hemen önünden çekiliyor, dans eden insanlar arasından kolayca ilerliyorduk. Yürürken duyduğum müziğe karşı koyamayıp hafiften dans eder gibi yürürken bir yandan da etrafa kaçamak bakışlar atıyordum. Tıpkı aklımdaki plan gibi tanıdığım birkaç kişiyi gördüğümde gülümseyerek el salladım. Onlar da bana ne olduğunu anlamışlar gibi gülerek el sallamışlardı. Biliyorum, Baran ile girdiğim için gülüyorlar.

Baran sonunda bir locanın merdivenleri çıkıp önünde durduktan sonra elimi bıraktı. Elimi bıraktığında herkese bir bakış atıp Baran'a döndüm. Bunu bekliyormuş gibi tekrar kulağıma eğildi. "Siz burada olacaksınız. Diğerleri yukarıdaki odalarda oturuyor. Ben üst katta olacağım,"

Benden uzaklaştığında hiç beklemeden tekrar ona doğru yükseldiğimde kafasını eğdi. "Sen bizimle eğlenmeyecek misin?"

"Misafirlerim var," Benden ayrılıp yüzüme baktığında kafamı salladım. Baran yanımızdan gitmek için arkasını döndüğünde Yağız hemen ayağa kalkmış, kollarını bana açmıştı.

"Özlettin be!" dedi, kulağımın içine bağırarak. Aytuğ, Sude ve Berk ile sarıldıktan sonra locanın en uç köşesine oturdum. "Ceza işte!" diye bağırdım, hepsine. Gözüm birden Dilan ve Kerim'i kestiğinde ikisinin de birbirine mesafeli oturduklarını fark edip keyiflendim. Akıllarına bu kadar kolay gireceğimi tahmin etmemiştim.

Onlarla zaman kaybetmeyip kendi planıma odaklanmam gerektiğini düşündüğümde önce mekanın içine baktım. Güzel olmuştu. Beğenmiştim. Gözlerimi mekanda gezdirirken gösterişli bar masasının arkasında, jilet gibi takımını giyinmiş, aynı benim gibi etrafa bakan Aziz'i gördüm.

Onun yanına gitmeye hazırlanırken kafamı bir anlık kaldırmamla üst kattaki balkon demirlerinin arkasından bana bakan Baran'ı görmüştüm. Gözlerimi hızla ondan kaçırıp ayağa kalktım. Diğerlerine dönüp içki alacağımı söyleyen işaretimi verdikten sonra arkamı dönmemle kolumda bir el hissetmiştim. Mekanlarda müzikten dolayı duyuramadığımız şeyler için birkaç işaretimiz vardı.

"Masada tüm içkiler var, gerek yok." Emir, kulağıma eğilip söylenmesiyle kolumdan nazikçe çekiştirip beni locaya döndürmeye çalışıyordu. Kaşlarımı çatıp ona bir bakış attıktan sonra beni duyabileceği bir mesafeden yüzüne doğru yükseldim. "Sizinle eğlenmeyeceğim herhalde. Merak etme, Baran'ın da gözü burada. Bir şey yapmayacağım."

Emir, dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra bakışlarını yukarı kaldırıp elini kolumdan çekmişti. Başım müzikle birlikte biraz dönmeye başlasa da dans edenlerin arasından dengemi korumaya çalışarak Aziz'in olduğu tarafa ilerledim.

Aziz beni görür görmez bana doğru yaklaşıp elini uzattığında hiç düşünmeden elini tutup beni masaya yaklaştırmasına izin verdim. "Hani kapımı açacaktın? İçeri almıyorlardı az kalsın!" dedim, onunla ilk tanıştığımızda yaptığım şaka aklıma geldiğinde hemen kullandım. Bana gülerek baktıktan sonra yüksek bar sandalyesine oturmam için destek oldu.

Sandalyeye oturduğumda elbisemin eteklerini düzeltip barmenle göz göze gelmeye çalışmaya başladım. "Bekle, ben söylerim. Cin mi yine?" Aziz, bana göz kırparak sorduğunda kafamı hızlıca salladım. "Alkolü bol!"

Aziz, yanımda oturan yabancı adamla arama girip barmene seslendikten sonra barmen kafasını salladı. Görüşüm titrek bir hal almaya başladığında alkolün kanımla iyice birleştiğini kendime hatırlattım. Beni sandalyemde insanlara doğru döndürüp kafasıyla dans eden insanları işaret etti. Ben otursam da o sadece yanımda dikiliyordu. Sürekli üstüme kapanır gibi durduğunda yanımdaki bar sandalyesinde oturan yabancı adamın bana olan bakışlarını engellemeye çalıştığını anlamıştım. "Eee? Nasıl olmuş? Fark ettin mi?"

"Neyi?" dedim, bende ona eğilerek. "Etrafa bak, senin geldiğin gün söylediğin her şeyi yaptırdı Baran abim," Beni yönlendirerek eliyle işaret etmeye başladığında anlatmaya başladı.

"Bak, DJ kabinini dediğin yere koyuldu... Bak... Tablo da astırdı Baran abim, hem de özel yapım. Onu da sen söylemiştin... Çok para harcadı." Gösterdiği tabloları gördüğümde elim istemsizce kolyeme gitti.

Uzun duvarları tam ortalayacak şekilde güzel bir şekilde çizilmiş kurt ve aslan kafalarını gördüğümde iki hayvanın kolyemin üzerinde de olduğunu fark ettim.

Aziz'in elime bardağı tutuşturmasıyla pipeti yavaşça dudaklarıma götürüp bir yudum aldım. "Benim tablomu asmamış ama," Aziz bana en içten bir şekilde güldükten sonra cevap verdi.

"Ona da ikna edersin yakında... Hem onu buraya niye assın abim ya? Odasına asar onu da!" Söyleme şeklini komik bulup kahkaha atmaya başladığımda Aziz'in arkasındaki adam da kendini geriye iterek bana baktı. Aziz sanki hissetmiş gibi hızlıca arkasına dönüp adamın omzuna vurduğunda yabancı adam da hemen eski şeklini almıştı.

Her mekanda yaşanan dramayı şimdi yaşamamak için, üstelik bu yaşlı adamla hiç olmaz, oturduğum yerde hareketlendim. "Ben abinle konuşacağım. Yukarı götürsene beni," dedim, Aziz'e tekrar eğilerek. Aziz hemen önüme doğru geldiğinde uzattığı eli tutup dikkatlice sandalyeden zıpladım. Tam gideceğim sırada içkimi hatırlayıp tezgahta duran içkimi de elime aldım.

İlerlemeye başladığımızda ben önden, Aziz'de arkamdan geliyordu. Merdivenlerin önüne geldiğimizde hızla merdivenleri çıkmaya başladım. "Yavaş, beni de bekle!" Merdivenleri bitirdiğimizde bana seslendiği için olduğum yerde durup içkimden bir yudum daha aldım. Yaklaştığımızı anladıkça kalbim daha hızlı atmaya başlıyordu.

"Sen şurada dur, abimin misafirleri var." Kafamı sallayıp duvarın yanına geçtim. Çalan müziğe de karşı koyamadığım için dikildiğim yerde hafiften kıpırdanarak dans ediyordum. İçmemeye karar vermiş olsam da iyi geleceğini düşünerek pipeti tekrar dudaklarıma götürdüm. Zaten internette de alkol alarak gevşemenin iyi olacağını yazmışlardı. Sadece bir iki kadehti ama... Olsun.

Üst katın koridorunda dikilmeye devam ederken birden odaları hatırlamıştım. Acaba diğerleri hangi odadaydı? Geri kalan odalarda kim vardı? Burayı görmeye geldiğimde odaların ortasında gizli bir striptiz direği vardı. Şuan direkte dans eden birileri var mıydı?-

Baran'ı gördüğümde düşüncelerime ara verip bardağımı da yüzümden uzaklaştırdım. Göz göze geldiğimizde kafasıyla sağ tarafı işaret ettikten sonra sağ tarafa doğru ilerledi. Arkasından onu takip ederken heyecanım da artıyordu. Yapmasam mı? Sanki mümkünmüş gibi kafamı iki yana sallayarak beni vazgeçirmeye çalışan tarafımı hayır dermiş gibi engellemeye çalıştım.

Gerginlikten alt dudağımı dişlerken Baran bir odanın kapısını açıp içeri girdiğinde kapıyı tutmaya devam ederek beni bekledi. Onun arkasından içeri girerken odanın kapısında ne yazdığını bile okuyamamıştım ama görmediğim bir odaydı. Ben içeri girdikten sonra kapıyı kapattığında müziğin sesi azalmıştı.

Onun ofisi olmalıydı. Etrafı incelemek için gözlerimi manzaradan ayırdım. Diğer odalara göre manzarası daha güzeldi. Sanırım diğer odalarda manzarayı izleyecek kimsenin olmadığı düşünerek bu odayı Baran almıştı. Belki Baran'da izlemiyor? Odasındaki mobilyalar özenle seçilmiş, koyduğu aksesuarlar bile sanki ölçülerek konulmuş gibiydi.

"Ne oldu?" dedi, elini kapının kolundan çekip odanın ortasına doğru ilerledi. Omuzlarımı silkip uzun masanın önünde duran koltuklardan birinin köşesine popomu yasladım. "Bir şey yok," Hesap sorar gibi bakış atarak çenesini yukarı kaldırıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Bir şey olmadığı için mi beni çağırdın? Aziz bir şey konuşacağını söyledi."

"Ne konuşacakmışım?" Sabırla beklettiği nefesini dışarı verip kapıya ilerledi. "Misafirlerim var, gidiyorum." Kapının koluna uzandığında yerimde doğruldum. "Anlaşma!" dedim, heyecanla.

Yavaşça kafasını bana doğru döndürdükten sonra elini de kapının kolundan tekrar çekti. "Ne olmuş anlaşmaya?"

"Kuralları hatırlıyorsun." dedim, hatırlamasını umarak. Bunu söylediğimde o gün hafızamda canlanmıştı. Ne kadar çoğunu hatırlamasam da sözlerimiz birden zihnimde yankılandı.

"Anlaşma yapalım. Aklındaki her şeyi sil. Davetiyeyi al, açılışa gel. Eğer beğenmezsen, dediğini yap. İş anlaşması olarak düşün." dediğinde kafamı kaldırmadan direksiyondaki ellerini izliyordum. "Beğenirsem?" diye sordum. Beğenirsem onun yararına bir şey olması gerekiyordu. Anlaşmaları ciddiye alır ve severim, bilirsiniz. "Beğenirsen... Beğendiğini söylediğinde düşünürüm." dedi hazırlıksız olduğunu belli ederek. "Anlaşma oluşturuldu."

"Anlaşma oluşturuldu." dedi, beni tekrar ederek.

Elimdeki bardağı sehpaya bıraktıktan sonra sabah kendi kendime kurguladığım cümleyi doğru söyleyeceğimi umarak konuşmaya başladım. "Ben sana mekanını beğendiğimi söyleyeceğim," dedim, kaşlarımı kaldırarak. "Sonra da senin istediğin bir şey olacak,"

"Evet, karar vermedim daha." dedi, gözlerini hafifçe kısarak. Neden böyle konuştuğumu anlamaya çalışıyor gibi gözüküyordu. "Ben verdim."

Bir şey söylemeye gerek duymamış benim konuşmamı bekliyordu. Yavaşça sırtını duvara yasladığında gözlerimiz ayrılmamıştı. Söyleme. Olmaz, rüyalarımı ve aklımı yeterince meşgul etti. Bundan kurtulmazsam gerçekten takıntı haline getireceğim.

Derin nefesler alırken söylerken kızarıp kızarmayacağımı hesaplamaya çalışıyordum. Utandığımı anlarsa rezil olur muyum? Daha önce öpüşmediğini bilmiyor. Öpüşürken bile rezil olabilirim. "Neymiş kararın?" Sonunda sessizliği bozduğunda dudaklarımı dilimle hızlıca ıslattım.

"Kararım," Son heceyi uzattığımda benden sıkıldığını fark etmiştim. Çıkıp gidebilirdi. O yüzden çabuk olmalıydım. "Beni öpmek istediğini söyleyeceksin ve bende tamam diyeceğim, bu konu da kapanmış olacak." O kadar hızlı konuşmuştum ki, beni anlayıp anlamadığından şüpheliydim.

Bir süre daha konuşmadan bana baktığında hatalı olduğumu düşünmeye başlamıştım. Eğer ters bir şey söylerse ne söyleyecektim? Of, bunu düşünmüştüm... Hemen lafımı hatırlamam lazımdı.

"Bu konu her defasında kapanıyor, açan sensin." dedi, sıkılmış gibi nefes vererek. Kaşlarımı çattığımda kalbim bu sefer sinirden hızlı atmaya başlamıştı. Onca erkeği reddettim, şimdi birine beni öpebileceğini söylüyorum ve beni ret mi ediyor? Ya da kabul mu etti?

"Konuyu açmadım ki, senin için söyledim. Meraklısı sensin," Yalan söylediğimin bilincinde olmama rağmen sesim bunun gerçek olduğuna inanır gibi çıkıyordu. "Bence kimin meraklı olduğu ortada." Dalga geçtiği yüzünden bile belli oluyordu. Hata bendeydi, bunu ona söyleyecek kadar aptaldım... Veya sarhoş.

"Yani... Beni öpmek istemediği söylüyorsun. Öyle mi?" dedim, kaşlarımı kaldırarak. İçimde sinirden fırtınalar koparken dışarıdan rengimi belli etmemeye çalışıyordum. "Ne anlıyorsan o," Üzerine yürümeye başladığımda dikkatli bir şekilde beni izlemeye devam ediyordu.

"Zaten anladıklarımdan yola çıkarak konuşuyorum," dedim, elimi göğsünün üzerine koyarken. "Geçen gün rüyamı dinlemeye bile çok hevesli görünüyordun," Suçlu olan tabi ki benim ama bu yaptığıma manipülasyon deniyor.

Elimi göğsünden yukarı doğru hareket ettirirken kafasını eğmiş, kaşları da çatılmıştı. Sinirlendiğimin farkındaydım. Göğsündeki elim her an gömleğinin kenarından çekip, gömleği yırtıp atabilirdi. Yine de dokunuşlarımla diğerlerinde başarılı olduğum gibi onu da baştan çıkarmaya çalışıyordum.

"Senin çekineceğini bildiğimden ben söylüyorum işte," dedim yavaşça. Parmaklarım boynuna değdiğinde durup, bu sefer elimi omzuna doğru ilerlettim. "Sadece senden daha cesurum," Kafamı geriye atarak konuştuğumda onun da yüzüme eğilip artık öpmesini istemiştim.

Dudaklarını birbirine bastırdığında sanırım karar vermeye çalışıyordu. Öpecek! Herhalde öpecek, Beren'i kimse reddedemez. Dokunuşlarım büyülüdür.

"Sanırım yine alkolü fazla kaçırdın," dedi, üstünde gezdirdiğim elimi tuttuğunda. "Bunları hatırlayacak kadar içtim, merak etme." Şımarık bir şekilde kıkırdadığımda parmak uçlarımda yükselmek için hazırlanıyordum.

"Bu konuşma hiç geçmemiş gibi yapacağız. Bunu da hatırla o zaman." Tuttuğu elimi kendinden uzaklaştırırken ne olduğunu anlamam kısa sürdü. "Ne yani? Öpmeyecek misin?"

"Hayır." Ciddi ifadesi yüzüne yerleştiğinde bir an ne yapacağımı bilememiştim. Bozuntuya verme, sakın. Beni öpmek istemiyor olamazdı. Bu mümkün değildi. "Sen bilirsin," dedim, kaşlarımı kaldırarak.

Elini yanımdan uzatarak kapıyı açtıktan sonra dışarıyı işaret etti. "Benim adıma bir daha karar almazsan sevinirim," Kapı açıldığında müzik sesi birden yükseldiği için bağırarak sesini bana duyurdu. Yapmacık bir şekilde gülümseyerek gözlerimi kapıdan çekip ona çevirdim. "Senin karar veremeyeceğini düşündüm işte. Sonuçta söylediklerimi mekanına koymuşsun hemen, aklıma ihtiyaç duyduğunu düşündüm."

Elini ittikten sonra kapıdan çıkarak koridorda ilerledim. Hızlıca arkama bakıp gelip gelmediğini kontrol ettim. Geliyordu. Göz göze geldiğimde yakalanmış gibi tekrar önüme döndüm. Nasıl ya?!

Merdivenlere yöneldiğimde bir odanın kapısı açıldı. Adımlarımı yavaşlatıp kimin çıkacağını görmek istedim. Kapıdan bir adam çıktığında hemen beni fark etmiş, gözleriyle de süzmüştü. Yanıma geleceğini anlasam da yürümeye devam ettim. "Hey!" Arkamdan seslense de duymamazlıktan gelerek merdivenin birinci basamağından indim. İkinci basamaktan inmeye hazırlanırken göz ucuyla arkama döndüğümde gördüğüm manzara karşısında dişlerimi sinirle sıkmıştım.

Baran, koluyla adamı engellemiş bir şeyler söylüyordu. Adamın dikkatini dağıttığı için içimden ona söverken adımlarımı hızlandırıp merdivenlerden inmeye devam ettim. Aslında bunu görmem iyiye işaretti. Acaba başından beri Baran'a mı sesleniyordu?

İyiye işaretti çünkü bana ikinci taktiğimi hatırlatmıştı. İkinci taktiğimi ilk defa zorunda kaldığım için uygulayacaktım. Az önce uyguladığım manipülasyon taktiğim normalde her defasında işe yarasa bile ikinci taktiğimi sadece biraz daha keyiflenmek için uygulardım. Üstelik Baran'ın bana 'hayır' demesi beni daha da hırslandırmış ve sinirlendirmişti. Nasıl hayır der ya?! Boşuna mı gördüm ben o kadar rüya! Ayrıca herkes Beren Sanberk'i isterdi. Nasıl olur da-

Tüm bildiklerim hafızamdan silinirken hiçbir şeyi anlamadığım bir dönemde bu ret bana hiç iyi gelmeyecekti. Şu an hissiz olsam bile ertesi gün yaşananları hatırlayacak olduğumu biliyordum. O yüzden bu gece için vakit kaybetmemem gerekiyordu.

"Aman, dikkat et," Birinin koluma yapışmasıyla olduğum yerde durdum. Kolumdaki ellerin sahibini gördüğümde gözlerimi devirip önüne tekrar geldiğim bar masasına doğru ilerdim. Ellerimi masaya koyduktan sonra barmene seslenmeye çalışıyordum. Aziz, kolumu bıraktıktan sonra barmen yerine kendisi masaya eğilerek içki aldı.

Barın arkasından çıkardığı içkiyi masaya bıraktıktan sonra bardakta alıp içki doldurmaya başladı. O içkileri hazırlarken arkama dönüp sırtımı masaya yasladım. Etrafa bakarken gözlerimi diğerlerinin olduğu locaya çevirdim. Mekanın en köşesinde karanlıkta kalsalar da Hande ve Yağız'ın şu anda kavga ettikleri yüzlerinden belliydi. Güzel, plan başlamış. Odağımı hızlıca Kerim ve Dilan'a çevirdiğimde, Kerim'in eski yerinde oturmadığını anladım. Çok az da olsa Dilan'a yaklaşmıştı. Aralarında yine mesafe olmasına rağmen Kerim'in buzları eritmeye çalışacağını biliyordum. Bir şeyler yapmama gerek yok. Az kaldı.

Aziz, beni dürttüğünde hızlıca ona doğru dönüp işaret ettiği içkiyi elime aldım. "Ben dans edeceğim az sonra," dedim, kulağına eğilerek. Beni gülerek kafasıyla onayladıktan sonra o da bana doğru eğildi. "Geç bile kaldın, söyle şu kabindeki elemana istediğin müziği çalsın,"

Aziz'in DJ kabinini göstermesiyle setin arkasında kim olduğunu yeni öğrenmemle kendime kızdım. "Herhalde istediğimi çalar, Apo beni çok sever!" dedim, neşeyle Aziz'e bağırarak. Apo ile her mekanda karşılaştığımızdan birbirimizi tanırdık. Gittiğim mekanda o da müziği çalardı. Başlarda öyle denk gelmiş olsa da sonra beraber gezer olmuştuk. Emir görmüş müdür Apo'yu?

"Çok ünlüymüş, bunu getirelim dediler, tanıyor musun sen? Zibidi gibi biraz," Aziz, çatılmış kaşlarıyla kulağıma seslendiğinde yüzümü ekşitip ona baktım. "Hangi mağarada yaşıyorsun Aziz ya? Herkes tanır Apo'yu!" Aziz, bana cevap vermeyip DJ'i izlemeye başladığında içkimi dudaklarıma götürdüm. Apo'nun yanına sonra gitmeye karar vermiştim. Şu anda önceliğim buradan gözüme birini kestirmekti.

Masaya döndükten sonra bardağımı da masaya koydum. Pipeti parmaklarımın arasına alıp içkiyi biraz karıştırdıktan sonra sonunda içmeye başladım. Sanırım heyecanımdan hiç sarhoş hissetmiyordum. Biraz uyuşuktum o kadar.

Belimde hissettiğim el ile birden arkama döndüm. "Beren?" Orkun'u karşımda gördüğümde yavaşça kaşlarımı kaldırıp sarıldım. "Senden beklenmeyen hareketler," dedi, kulağıma yaklaşarak.

"Benden beklenmeyen mi? Benden her şeyi beklediğinizi sanıyordum," Ondan ayrılsam da yüzlerimiz birbirimizi duymak için yan yanaydı. "Haklısın ama bu da çok oldu." Orkun, peşimde umutsuzca koşanlardan biriydi sadece. Aslında her gününü başkasıyla geçirmesine rağmen beni elde edemediğinden sürekli şansını denerdi.

Mesajlarına cevap vermediğim için eve döndükten bir iki hafta sonra yazmayı artık bırakmıştı. İlgi istediğimde cevap verirdim ama uzun zamandır onu umursamıyordum. Zaten yurt dışına çıktığımda aklıma gelmezdi. "Büyük oynamışsın, tebrik ederim." dedi, kafasını aşağı eğerek.

"Her zaman, büyük oynarım." Zafer kazanmış bir ifadeyle güldükten sonra her zamanki gibi çenesini yukarı kaldırdım. Gözleriyle sürekli olarak beni soymaya çalışmasına alışıktım. Siyah elbise koduna rağmen kırmızı giydiğim için tekrar aşık olmuş olmalıydı.

"Hadi, dans edelim." dedim, üzerine eğilerek. Benden yavaşça uzaklaştıktan sonra elini kaldırdı. "Misafirim var, onunla ilgileneceğim. Sana iyi eğlenceler." Benden uzaklaşıp el salladıktan sonra ifademi bozmadan bende ona el salladım. Ne?! Orkun Erşahin benimle dans etmek istemiyor mu?!

Hızlıca masaya tekrar dönerek çantamdan sigara paketimi çıkartıp bir sigara aldım. Paslandım mı yoksa? Önce Baran şimdi de Orkun mu? Barmen yanıma geldiğinde sigaramı yakıp çakmağımı hızlıca çantama attıktan sonra çantayı barmene uzattım. "Al, burada kalsın." Beni kafasıyla onayladıktan sonra çantamı aşağı bir yere koydu.

Soluma döndüğümde Aziz'i görememiştim. Yanaklarımı şişirip nefes verdikten sonra sigaramı ve içkimi elime alarak kalabalığın içinden yürümeye başladım. Ben bu değilim. DJ kabinine yaklaştığımda Apo ile göz göze geldim. Beni görür görmez kaşlarını çatıp ağzını neredeyse iki karış açtıktan sonra gülmeye başladı. Ona hayali bir öpücük yolladıktan sonra işaret parmağımla kendimi işaret ettim. Bu işaret, 'benim sevdiğim dans müziklerini çal' demekti. Apo, yerinde dans ederken birden önündeki tuşlarla oynayarak benim sevdiğim bir müziği çalmaya başladı. Her zamanki gibi her yerimi kıvıracağım bir şarkıydı.

Şarkı kulaklarıma dolmaya başladığında sanki ısınıyor gibi yerimde biraz sallanarak içkimin tamamını nefes bile almadan boğazımdan mideme yolladım. Önümden geçen garsonun havada tuttuğu tepsiye bardağımı koyduğumda durup beni bekledi.

Tepsideki şampanyalardan birini aldıktan sonra onu da yolladım. Müziğin ritmine göre belimi kıvırmaya başladığımda etrafımda insanların kalabalıklaştığını anlamıştım. İzel ve Lidya'yı gördüğümde gülerek bana yaklaşıyorlardı. Onları görmek beni sevindirmişti. Buranın Levin olduğu zamanlarda beraber eğlendiğim ekiptelerdi.

"Özledik kızım!" İzel'in bağırmasını duyduğumda şımarık bir kahkaha atarak sigaramdan bir nefes çekip ayağımın altına atıverdim. Dans etmeye devam ederken tek yaptığım şey her şeyden sıyrılıp müziği hissetmekti. Kızlarda benimle dans ettiğinde sadece eskilere gitmiştim. Müzik, dans, eğlence. O günlerdeki gibi huzurlu hissediyordum kendimi.

Gövdemi öne doğru eğip belimi biraz kırdıktan sonra kalçamı kaldırabildiğim kadar yukarı kaldırdım. Müzik tam istediğim yere geldiğinde ritimle beraber kalçamı sallamaya başladığımda kulağıma ıslıklar ve çığlıklarda gelmeye başlamıştı. Bildiğim en iyi şeyi yapıyordum, şu an benden daha özgüvenli birisi burada olamazdı. Evet, az önce iki kere ret yemememe rağmen.

Kendimi yukarı kaldırıp belimi aynı bir dansöz gibi iki yana sallayarak dizimi kırmaya başladım. Gücümü dizlerime verip aşağı inmeye başladığımda şampanyayı tutan elimi de yukarı kaldırdım. Apo, hızlıca müziği değiştirdiğinde yine benim sevdiğim bir parçaya geçmişti.

Alt dudağımı ısırarak dans etmeye devam ederken, tanıdığım birkaç kişiyi de etrafımda gördüm. Ege, birden karşıma geçtiğinde dudaklarını büzerek yanıma ilerlemeye başladı. Keşke Emir'de yanımda- Düşüncelerimi hızlıca uzaklaştırıp Ege bana iyice yaklaştığında elimi omzuna götürüp onunla dans etmeye başladım. Kimseyi düşünmek istemiyordum.

Elimdeki şampanyayı alıp kendi içtikten sonra havaya kaldırdı. Gözlerini açarak bana baktığında ne istediğini biliyordum. Gülerek kafamı arkaya eğip ağzımı açabildiğim kadar açtığımda şampanyayı ağzıma dökmeye başlamıştı.

Ağzımın içinde biriken şampanyayı boğazıma götürürken kadehin geri kalanını kendi bitirdi. Ege benden yavaşça ayrılırken kafamı kaldırıp Apo ile göz göze geldim. Benimle göz göze gelmeyi bekliyormuş gibi eliyle hareket yapıp beni yanına çağırıyordu.

Apo'ya bakarken birden Dilan'ın önümden yaşlı gözleriyle hızla ilerlediğini gördüğümde dikkatim dağıldı. Dilan'ın gidişini izlerken birisi arkamdan ittirdiğinde sendeler gibi olmuştum. Kendimi toparlayıp Apo'nun olduğu merdivenlerin önüne ilerledim. Böyle olacağını tahmin ettim zaten. Dilan'ı da düşünecek değilim, uzun zamandır bu kadar huzurlu değilim sonuçta. Biraz da onlar huzursuz olabilirlerdi.

Apo, benim yanına gelmemle kulaklığını çıkararak sahnesinden eğilip elini bana uzattı. Üç basamaklı merdiveni çıktıktan sonra elini bırakıp ona sarıldım. "Neden haber vermedin geldiğini salak!" Kulağıma bağırdıktan sonra gözlerimi devirip kafamı çevirdim. "Anlatırım sonra,"

"İyi hadi, şuranın üstüne çıkıp bir Rude Boy dansın yok mu? Özledik kızım!" Dudaklarımı dişleyip güldükten sonra kafamı hızlıca salladım. Elini yine bana uzatıp hızlıca arkasındaki sandalyeyi masasının önüne koyup setinin yanını işaret etti.

Topuklu ayakkabılarımı hızlıca çıkardıktan sonra önce sandalyeye sonra gösterdiği yere bastım. Apo, elimi bıraktıktan sonra hızlıca kulaklığını takıp şarkıyı değiştirdi. Rihanna, şarkıyı söylemeye başladığında elbisemin eteğini biraz yukarı çektim. Gözlerim diğerlerinin olduğu locaya bilerek çevrildiğinde hepsinin beni izlediğini fark ettim. Hepsinin suratından gecelerinin kötü geçtiği belli oluyordu. İki elimin de orta parmağını onlara kaldırdıktan sonra önümdeki kalabalık tekrar çığlık atmıştı.

Gözlerimi onlardan çekip, şarkıya ağzımı oynatarak eşlik etmeye başladım. Dans etmeye başladığımda Apo'nun masasına da iki tane en pahalısından içki şişesi konmuştu. Tıpkı eski günlerdeki gibi!

Apo, şampanyalardan birine uzandıktan sonra şişeyi iyice sallayarak kapağını açtı. Köpüklü alkolü insanların üzerine doğru sallayıp kalabalığı ıslatırken daha da ateşlenmem gerektiğini fark ettim. 'Twerk' hareketim için tekrar gövdemi aşağı doğru eğerken Aziz'i görmüştüm.

Avuç içini ağzına bastırıp beni izlerken birden kafasını arkaya çevirip, yukarı baktığını gördüğümde bende baktığı yere baktım.

Belimden ve dizlerimden güç alıp kalçamı sallamaya başladığımda Baran Kamranoğlu ile göz göze gelmiştim. Balkon demirlerinin arkasında az önceki oturduğu koltukta oturmaya devam ederken beni izliyordu. Sinirli olduğunu anlamamak imkansızdı. Ama merakla izlediğinin de farkındaydım. Çok geç, kaybettiği şeye dönüp baksın.





Alt dudağımı ısırarak kendimden geçmiş gibi kalçamı sallamaya devam ederken müziğin yavaşlamasıyla bende hareketlerimi yavaşlatıp tekrar dikildim. Tabi ki durmayacaktım. Suçu kanımdaki alkole atmak istemiyorum ama... Onu deyim yerindeyse azdırmak istiyordum. Baştan çıkarmak istiyorum diyelim...

Bana 'hayır' deyişi kulaklarımda yankılandığında belimi yavaşça oynatmaya devam ettim. Belimin kıvraklığını bozmadan ellerimi bacaklarımın yanına götürüp kalçamdan başlayarak vücudumun iki yanından ellerimi yukarı doğru götürmeye başladım.

Göğüslerimin yanına geldiğimde çok az hızlanıp göğüslerimi bir saniyeliğine avuçladıktan sonra ellerimi tekrar aynı şeritte aşağı indirdim. Apo, arkamdan çığlık atmaya devam ederken gözlerimi sonunda Baran'dan çektim. Müzik değiştiğinde yeni dansıma hazırlanırken aşağıda bekleyen Aziz'i gördüm. Gelmem için ellerini salladığında omuzlarımı silkip önüme döndüm.

"Beren!" Apo bana seslendiğinde arkamı döndüm. O da bana aşağı inmemi işaret ediyordu. Kaşlarımı çattığımda elimi ona uzatıp çıktığım şekilde aşağı indim. "Aşağıdakiler seni çağırıyor onlarla dans et," dedi, kulağıma eğilip. Dudaklarımı büzdükten sonra yerdeki ayakkabılarımı masaya tutunarak giydikten sonra merdivene yöneldim. Merdivenlerin sonunda bekleyen Aziz, bana elini uzattığında elini tutmadan aşağı indim.

Kalabalığın arasından ortaya doğru ilerlerken, kulağıma gelen belli belirsiz iltifatları duymak bana iyi gelmişti. İzel'i gördüğümde durup vakit kaybetmeden dansına eşlik etmeye başladım. "Mahvettin bizi yine," dedi İzel, gülerek. Ona dil çıkardığımda görüş alanıma biri girmişti. Tanımıyordum.

Bana yaklaşacağını anladığımda gözlerimi hafifçe kıstım. "Çok iyi dans ediyorsun," Adam, kulağıma yaklaşıp konuştuğunda yeni balığımı bulduğum için sevinmiştim. "Adın ne?" diye sordu, beklemeden.

"Duygu," Cevap verdikten sonra dişlerimi göstererek gülmüştüm. Lidya, dudaklarımı okuduğunda İzel'i dirseğiyle dürtüp güldüler. Duygu, en yaramaz karakterimdi.

"Bana ne zaman böyle dans edeceksin," Dans ederek vücudumu biraz daha ona yaklaştırdıktan sonra baş parmağımla alt dudağına dokundum. "Uslu bir çocuk olduğunda,"

"Ne içersin? Sana bir şey ısmarlayayım?" Kafamı iki yana salladıktan sonra onu beğenmediğimi anlayarak omuzlarından tutup kendimden uzaklaştırdım. Yaklaşmak için bir adım attığında kafamı iki yana sallayarak ona arkamı döndüm. Biri gider, biri gelir.

Dans etmeye devam ederken önümden sürüyle garson, ellerindeki konfetilerle bir masaya içki dolu kovayı götürürken bende gözlerimle onları takip ettim. Bir balık daha. İçkileri gelen masadan biriyle göz göze geldiğimde hemen ayağa kalkıp yanıma ilerlemeye başladı. Benimle göz göze gelmeyi bekliyor olmalıydı.

Yüzüme masum bir gülümseme yerleştirdiğimde kulağıma yaklaştı. "İçeri girdiğinden beri seninle göz göze gelmeye çalışıyordum. Yanına gelmek için," Onun göremeyeceğini bildiğimden gözlerimi devirdim. Eksi puan. Cesaretli olman gerekiyor. "Sonunda başardın,"

Elini belime götürdüğünde aşağı inerek kalçamın biraz yukarısında durmuştu. "Elbisen, dikkat çekiyor." Müziği dinlemeye çalıştığımda dans etmeye karar verip hızlıca ona arkamı döndüm.

Ona arkamı dönsem de eli bu sefer karnımın üzerinde kalmıştı. Sırtım ona yaslanmış olsa da dans etmeye devam ettim. Kafasını aşağı eğerek burnunun ucu boynuma değdiğinde bende onun kokusunu almıştım. Baran gibi kokmuyor. Baran'ın aklıma gelmesiyle yüzümü hafifçe buruşturdum. Bana 'hayır' demesine bu kadar takılmamam gerekiyordu. Orkun? Of, siktir et onu.

"Ne güzel kokuyorsun sen ya," dedi, dudaklarını kulağımın yanındaydı. Cümlesini bitirdiğinde burnunu boynumda dolaştırmaya devam etti. Gülerek ellerimi karnımın üzerindeki eline götürüp üzerine koydum. "Biliyorum," dedim son gücümle bağırarak. Benim hareketlerime ayak uydurup o da dans etmeye başladı. "Senin gibi yaramaz birini nasıl içeri alırlar?"

Cümlesini bitirdiğinde olduğum yerde sarsıldığım için hızlıca arkamı döndüm. İki koruma adamı kalabalığın içinden hızlıca dışarı götürüyordu. Kaşlarımı çatıp adamı götürmelerini izlerken birinin kolumu çekiştirmesiyle yine dikkatim dağılmıştı. Kolumu ondan kurtarmaya çalışsam da Aziz, beni sürüklemeye devam ediyordu. "Aziz! Ne oluyor, bıraksana kolumu!" Olduğu yerde durup bana yaklaştı.

"Gel benimle, bir şey diyeceğim." dedi, kulağıma bağırarak. Yukarı çıkan merdivenlerin önüne geldiğimizde beni hızla çekiştirmeye devam ederek merdiven basamaklarından yukarı çıktık. Az önceki koridora getirdiğinde ne olduğunu anlamıştım.

Koridorun sonunda, karanlığın içinden Baran belirdiğinde, Aziz kolumu bırakmıştı. Sinirle soluduğunu anladığımda dişlerini de sıktığını fark ettim. Aziz, arkasını dönüp bir anda yanımızdan kaybolduğunda kollarımı göğsümde birleştirip Baran'a bakmaya devam ettim.

Adım atmayacağımı anladığında sıktığı yumrukları açmadan koridorun sonundan bana ilerlemeye başladı. Aramızda çok az bir mesafe bıraktıktan sonra durdu. Sinirle eliyle ağzını siliyormuş gibi yaptıktan sonra tekrar bana baktı.

Çatık kaşlarımla onu izlemeye devam ederken birden elimi tutup az önceki odaya yürümeye başladı. Onun adımlarına ayak uydurmak için neredeyse zıplayarak onu takip ettim. Kapının kolunu aşağı çektikten sonra son gücüyle kapıyı ileriye doğru ittirdiğinde müziğin sesine rağmen çıkan sesi duymuştum. Beni içeri çektiğinde elimi bırakıp kapıyı kapattı. Odanın ortasına ilerleyip ona döndüm. Kapı kapanmıştı ama yamuk duruyordu. Yuh, kapıyı ne yaptı...

Kapıya olan bakışlarımı Baran'a yönelttiğimde hala sinirle bana baktığını anlayıp bende sinirlenmeye başladım. "Ne oluyor ya?! Ne bu?!" dedim, bağırarak. Odada kapı kapandığında müziğin sesi neredeyse duyulmuyordu ama kulağım az önceki yüksek sesten dolayı duyma yetisini biraz kaybetmişti.

"Tanımadığın adamlarla ne yaptığını sanıyorsun?" Bu ses tonunu ilk defa duyuyordum. Sinirlendiğinde konuşmasını duymuştum, bu hiçbirine benzemiyordu. Ya da önceden duyduğumu sanıyormuşum.

"Tanıyorum!" dedim, yalan söyleyerek. "Hem sana ne? Mekanda tabi ki de dans edeceğim! Ondan mı beni buraya çıkardın?!" Cümlemin ortasında iyice sinirlenip üzerine yürüdüm.

"Babam sana emanet etti diye mi bu gücü kendinde buluyorsun?" Onu göğsünden ittirmeye çalışsam da beton gibi dikilmesi daha sinir ediyordu. "Ben ne istiyorsam onu yaparım! Sana ne!"

"Adamlarla dans etmek mi istediğin?" Söylediği şeyi duyduğumda kaşlarım iyice çatılmış, onu ittirmekten vazgeçmiştim. Kızgın ifademi hemen yüzümden silip şımarık bir ifade takındım.

"Evet, eğlenmeye geldim. Dans edeceğim,"

"Onlar seninle dans etmek istiyor mu bakalım," dedi, dişlerini sıkar gibi konuştuğunda. Baran'a zaten sinirliyken, birde böyle konuşması nefeslerimi iyice hızlandırmıştı. Erkeklerin beni yatağa atmayı istediklerinden bahsettiğinin farkında olsam da bir tarafım onların da beni istemediğini söylediğini düşünmüştü. Of, Baran 'Hayır' demeseydi beynimi düzgün kullanabilecektim. Şimdi sinirden hem düşünemiyordum hem de konuşurken saçmalıyordum.

"Aklına ne geliyorsa... Erkeklerin hepsi bana tapar, herkes beni ister zaten. Onlara iyilik yapıyorum işte," dedim, kendimden emin bir şekilde. Zihnim bana iki seçenek vermiş olsa da yatağa atma isteklerini seçmiştim. "Engelleyeceğin bir şey olamaz yani, sürekli çağırıp durmamak için sende alışsan iyi olur." Egomu zedelediğini anlamamış olmasını umuyordum. Bana hayır dediği için kendimi kanıtlıyor gibi konuşuyordum. Saçmaladığımın farkındaydım. Bu sefer tüm konuşma için alkolü suçlayabilirdim.

Kaşlarımı hafifçe kaldırıp konuştuğumda sanki damarına basmışım gibi göğsünü kabartarak derin bir nefes aldıktan sonra sinirli bakışlarıyla bakmaya devam etti. Üstündeki ceketi hırçınca çıkarıp, gelişigüzel bir şekilde koltuğa attığında gözlerim bir anlığına koltuktaki ceketine kaymıştı. Kendimi toparlayıp ona döndüğümde konuşmak için dudaklarını araladı.

"Hepsi mi?" Yanıma yavaş adımlarla yaklaştığında nefeslerimin düzensizleşmeye başlayacağını anlamıştım. "Hepsi." dedim, vurgu yaparak. Aramızda az bir mesafe kalsa da hala yürümek istiyor gibiydi. Bana yaklaştıkça sinirli nefesini daha iyi duyar olmuştum.

"Beni karıştırmasan iyi olur." dedi, yüzünü yüzüme doğru eğdiğinde. "Beni rüyalarında görmen bu yüzden demek ki, seni öpmediğim için."

Bunu yüzüme vuracağını biliyordum, yine de rahatsız olmuştum. "Seni karıştırmıyorum zaten, anladım." İnadına bende yüzümü ona yaklaştırdığımda yüzünü benden biraz uzaklaştırdı. "Beni öpmen için sana izin verdim, hayır dedin." Gözlerimi kısarak konuşmaya devam ettiğimde ısrarla bana bakmayı sürdürüyordu.

"Seni bu yüzden karıştırmıyorum, Beren Sanberk'e 'hayır' dedin, erkek arkadaşların olmalı senin." Dalga geçer gibi konuştuğumda alt dudağını dişledi. Ten renginin bile sinirden değiştiğine yemin edebilirim. "Gay olduğunu bilemezdim," dedim, sonunda cümlemi bitirebilmiştim.

Üzgünüm, Beren Sanberk en çok bel altı oynamayı sever. Gerçi ona gay demiş olmam, sadece gay arkadaşlarıma hakaret etmek olur. Yok ya, tam Berk'in tipi aslında.

Elini birden belime götürüp kendine yapıştırdığında heyecanlanmıştım. "İsteseydim neyi nasıl sevdiğimi sana gösterirdim." dedi sertçe. Söylediği ayıp şeyi beynimdeki küçük hücreler hep birlikte anons ederken kalbimin hızlanıyordu. Oha, ne dedi Baran...

"Gösteremezsin," Nefesimi toparlayıp konuşmam bir mucizeydi. Beni duymuyor gibi gözükürken dudaklarıma bakıyordu. İnatlaşmamam gerektiğini bilsem de... Kendimi tutamıyorum işte.

Birden belimdeki elleri hareketlenip beni daha sıkı tuttu. Hareketleri sinirli değildi, aksine belimi öyle bir kavramıştı ki... Sanırım hoşuma gidiyordu. O adım attığı için bende geriye doğru adım atmak zorunda kaldım. Göğsüm onun gövdesine yapışmış gibiydi.

Popom bir şeye çarptığında Baran durup diğer elini de belime koydu. Ne yapacağını düşünemiyor gibiydim. Biliyor da kendime söyleyemiyor gibi bir halim vardı. Yine de merakla onu bekliyordum. İstiyorum.

Belimdeki elleriyle beni sıkıca tutmaya devam ederken hızlıca kalçamı kavrayıp beni masanın üzerine oturttu. Baran. Poponu. Elledi. Beynim alarm vermeye başladığında tüm vücudum birden karıncalandı.

Masaya oturduktan sonra ellerini bu sefer belimin biraz aşağısına yerleştirdi. Ellerinden aldığı güçle beni iyice masanın köşesine çekip üzerime eğilmeye başladığında istemsizce bacaklarımı araladım. Sanki onun iyice yaklaşmasını istiyordum. Kendi de bunu bekliyormuş gibi bacaklarımın arasına yerleşti.

Bacak içimde onun sertliğini hissettiğimde yutkunup masanın üzerinde doğruldum. "Düşündüğün gibi değil miymiş?" dedi, kendinden geçmiş gibi konuşuyordu. Az önceki sinirli hali kaybolmuş gibiydi. Ses tonu yine beni etkilemeyi başarmıştı.

Hissettiğim sertliğin sebebinin ben olduğumu düşünerek nedense mutlu olmuştum. Acilen bir şeyler söylemem gerektiğini bilsem de tek yapabildiğim kafamı iki yana yavaşça sallamak oldu. Vajinamın sızlamaya başladığını hissediyordum. Odağımı değiştirmem mi gerekiyor şu an? Ne yapacağımı bilemiyorum, beynim durdu mu? Öp işte, sabahtan beri söyleniyordun. Öpüşmeyi bilmiyorum ki!

Telaşa kapılmamalıydım, endişelenmek beni sadece daha fazla heyecanlandırıyordu.

Kafamı salladıktan sonra Baran, yüzünü benden uzaklaştırmamaya devam ediyordu. Gözlerini gözlerimden bir saniye bile çekmemişti. Belki beni biraz yalnız bıraksa ne yapacağımı planlayabilirim. Gerçi bu pozisyonda nasıl yalnız kalacağım ki?

Başını eğip bana yaklaştığında artık kalbim atmamaya başlamıştı. Dudaklarıma gideceğini düşünsem de boynuma doğru ilerliyordu. Boynuma gittiğini anladığımda dünden razıymışım gibi kafamı yavaşça sağa yatırdım.

Boynumu ona sergilerken dudaklarını belli belirsiz boynumda hissettim. Belki dudakları boynumda bile olmayabilirdi. Yine de bunu düşünmek bile göğsümün ortasından dökülen sıcak bir maddenin tüm vücuduma yayıldığını hissettiriyordu.

Gözlerimizin birbirinden ayrılmasıyla da rahatlamış gibiydim. Yüzü, boynumun üzerindeyken kokusu burnuma gelmişti. Baran gibi kokuyordu. Masanın kenarlarını koparacak gibi tutan ellerim birden gevşediğinde ellerimi masadan çektim. Bir elimi ensesine doğru, bir elimi de omzundan aşağı sarkıttım. Ne yaptığını anlamaya çalışırken birden zihnime düşen düşüncelerim yüzünden gözlerim kısılmıştı.

"Sen..." Mırıldanarak konuşmaya başladığımda bir an duraksamasına rağmen boynumdan çekilmedi. Sanırım öpüyordu. Kokluyor muydu ya da? Baran beni mi kokluyor? "Sen beni kıskandın?" dedim, hala ne yaptığını sorgulasam da konuşabilmiştim.

"Sen beni kıskandın mı?" Sorumu tam sorduğumda, ensesinde olan elimle onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Benim ittirmem onu etkilememişti. Birkaç saniye sonra kendi isteği ile yüzünü sonunda boynumdan uzaklaştırıp tekrar yüzüme yaklaştı.

"Hayır." Kafamı tekrar iki yana salladım. "Beni kıskandığın için yukarı çıkardın." Ellerini belimden çekip bu sefer masanın üzerine, bacağımın iki yanına yerleştirip üzerime doğru eğildi.

"Olan oldu, şimdi anlaşmamızı konuşacağız." Beni kıskandığını kabul ettiğinde az önceki gibi sevindiğimi hissettim. Beni kıskanmış, başardım yani!

"Mekanımı beğendin mi?" dedi, kaşlarını hafifçe kaldırarak. Sarhoş muydu? Gözleri, az önce alevler çıkarıyordu. Şimdi bana uyuyacak gibi bakıyordu. Hatta yeni uyanmış gibiydi.

"Beğendim." Mırıldanmaya devam ettiğimde dudaklarıma baktı. "O halde benim istediğim bir şeyi yapmak zorundasın," Soru sormasa da sorar gibi konuşmuştu.

"Evet."

"Seni öpmek istiyorum,"

Boğuk sesiyle söylediğini duyduğumda yavaşça yutkunarak çenemi biraz yukarı kaldırdım. "Anlaşmaya uyacağım," Beni kafasıyla onayladıktan sonra ellerini masadan çekip bir elini tekrar belime koydu. Beni kendine biraz daha bastırdıktan sonra diğer eliyle de çenemi tutup kendine yaklaştırdı.

"Sadece bana ayak uydur, bu sefer dudakların dans edecek." Cümlesi bittiğinde yüzüme yaklaştı. Nefesleri yüzüme çarpıyordu. Dudağımı öpeceğini düşünürken gözlerimi kapatsam da dudağımın kenarını öpmüştü. Tam da benim onu yanlışlıkla öptüğüm yerdi.

"Burası öpülürse öpüşme sayılmaz," Boğuk sesiyle tekrar konuştuğunda oturmama rağmen düşecek gibi olmuştum. Başım dönüyor gibiydi. Sarhoş muyum acaba?

Dudağımın kenarına öpücükler kondurmaya başladı. Sakallarının çeneme batması hoşuma gitmişti. Dudaklarını yüzümde hissetmek ise garipti. Garipti ama sanki beni yıllardır böyle öpüyormuş gibiydi. Aslında şu an ne hissettiğimi bende betimleyemiyordum. Sadece kokusu burnuma geldikçe burnumun bu kokuya alışıp görmezden gelmemesi için dua ediyordum.

Daha dudaklarımı bile öpmemiş olmasına rağmen aklımdaki tek şey soyunmaktı. Çırılçıplak kalıp beni- Abarttın.

"Dudaklarını bana bırak,"

"Neden sürekli her hareketini anlatıyorsun ki?" Anı bozmamak için uğraşsam da meraklanmıştım. Öpüşmediğimi mi düşünüyordu? Öyleydi zaten ama bunu bilmesine gerek yok. Aslında utanılacak bir şey değil sen öyle-

"Neyi nasıl sevdiğimi gösteriyorum işte," O hala anı yaşıyor gibi konuştuğunda bende tekrar gözlerimi kapattım. Baş parmağını alt dudağımın üzerinde biraz gezdirdikten sonra çenemi tekrar kavradı.

Dudaklarını dudaklarımda hissettiğimde tüm vücudum karıncalanmaya başladı. Üç saniye bekledikten sonra dudağımın üzerini öpüp geri çekildi. Öpüştüm mü ben şimdi?

"Bu muydu?" dedim, gözlerimi açıp kaşlarımı çatarak. Gözlerimi açtığımda yüzünü benden biraz uzaklaştırmıştı. Alt dudağını ısırdıktan sonra üzerime eğildi. "Meraklısı çıktın bak," Vücudumun kontrolünü kaybetmiş gibi hissetsem de omzundaki ellerimi tutarak onu iyice kendime çektim.

"Hadi, öp artık. Nasıl seviyorsan öyle öp." dedim sabırsız bir şekilde, belimi iyice dikleştirerek. Tüm mesafeleri kapatmak istiyordum. Kafamı da ona doğru iyice uzattım. "Öpeceğim," Belimdeki elleriyle beni biraz daha masada kendine doğru biraz daha kaydırdığında bacaklarım iyice açılmış, elbisemin eteği yukarı sıyrılmıştı.

Kafasını hafifçe sola yatırıp alt dudağımı dudakları arasına hapislediğinde gözlerimi tekrar kapattım. Alt dudağımı çok yavaş emmeye başladığında her şeyi unutmuştum. Dudaklarımız gerçekten dans ediyor gibiydi, ikimizin de uyumlu olduğunu hissediyordum. Öpüşmek çok güzeldi.

Öpmeye devam ederken, dudaklarımı hareket ettirmeye başladığımı fark ettim. Gerçekten dediği gibi ona ayak uyduruyordum. Yeteneğim varmış meğerse. Ellerim istemsizce ensesinde, omuzlarında ve saçlarında dolaşırken onun da git gide daha güçlü öptüğünü hissettim.

Hızlandığında gergin hissettiğim için onu yavaşça ittim. Dudaklarını benden ayırdığında küçük bir öpücük sesi çıkmıştı. Yüzünü geriye çekmeden sorar gözlerle bana baktı. Sanırım hala öpmek istiyor. "Yavaş olsana, kaçmıyorum ya." Konuştuğumda sesimi tanıyamamıştım. Duyduğundan bile emin değildim. Yavaş olmasını istiyordum, ilk deneyimin tadını çıkarmalıydım.

Gözlerini benden çekip tekrar boynuma götürdüğünde dudaklarını da oraya götürmeyi tercih etti. Dudaklarının az öncekinin aksine bu sefer boynuma dokunduğundan emindim. Boynumu dudaklarının arasına alıp emmeye başladığında bacaklarımın arasına yaptığı baskı da artıyordu. Gözlerimi istemeden kapatıp alt dudağımı sesim çıkmasın ister gibi dişledim. Sertliğinden anladığım kadarıyla büyük. Tahmin ettiğim gibi.

Alt dudağımı dişlemeyi bıraktığımda dudaklarım arasından nefes sesim küçük bir inilti gibi çıkıvermişti. Kendimi duyduğumda gözlerimi açtım. Baran da sesimi duyduğunda boynumda bir saniye hareketsiz kalıp tekrar yüzüme yanaştı.

Dudaklarıma baktığında bende ona bakıyordum. Dudaklarımdan çıkan sesin hoşuna gittiği yüzünden belliydi. Gülmemesine rağmen keyiflendiğini anlayabiliyordum. Beklemeden dudaklarımı tekrar öpmeye başladığında çokta nazik sayılmazdı. Az önceki iniltim onu daha fazla isteklendirmiş olmalıydı. Öpüşünden beni istediğinin farkındaydım.

Baran Kamranoğlu beni istiyordu. Üstelik bu sefer ki rüya değildi.


☾   ☾   ☾

'Sonunda' diyerek derin bir nefes alanlar burada mı?!

Eklenen medyada Beren'in kolyesini göstermeye çalıştım, aslan ve kurt fotoğrafta çıkmamış, öyle diyelim...

Bölümü nasıl buldunuz?

Bölümler uzamaya başladı bile o yüzden bol bol yorum isterim, oy vermeyi de unutmayalım.

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 52.4K 60
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
TÂRUMAR By Esra

Teen Fiction

669K 33K 50
"Perişan..." Kulağıma fısıltısı ulaşırken kulak mememi dişlerinin arasına aldı ve kışkırtıcı bir şekilde emdi. Ellerimi saçlarına çıkarıp avuçlarken...
1.3M 36.7K 70
Bir berdelle kaç kişinin hayatını kurtarabilirsin? Bir berdelle kaç kişiyi hayatından edebilirsin?
167K 9.3K 57
"Seni istiyorum..." diye fısıldadı dudaklarını dudaklarıma değdirip geri çekilirken. "Acılarını, yaralarını, yorgunluklarını, mutluluklarını... hepsi...