ASYA (TAMAMLANDI)

By bencena12

42.1K 3.4K 402

~aşk gerçekten her şeyi affedecek kadar güçlü bir duygu muydu? ~ ~~~~~ "bir an hiç gelmeyeceksiniz sandım sa... More

KARAKTERLER
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58- +18
59- +18
60
61- +18
62
63
64
65- +18
66
67
68
69
70
71
72 - +18
73
74
75
76
77 - +18
78
79
80/+18
81-Final Part I/+18
81 Final Part II
DUYURU

19

504 41 7
By bencena12


Herkese merhabalarr keyifli okumalarrrr.. 🎈

"radyoyu açabilir miyim rahatsız olur musun" araba hareket ettiğinden beri düşüncelerimin içinde boğulurken kafamı dağıtmak için müziğe ihtiyacım olduğunu hissetmiştim. Bir adım atmıştık. Hem aşırı mutluydum hem de aşırı stresliydim. Kolay olmayacağını ikimizde biliyorduk. Tehlikeli olduğunu, zorluklarla karşılaşacağımızı biliyordum ama bunu istemeyi de engelleyemiyordum.. Kalbe cidden söz geçmiyordu. Olumsuzlukların çokluğu bile bir saniye olsun bu işten vazgeçmemi düşündürtmüyordu bana.

"tabi ki açabilirsin" mertin kalın ama naif sesiyle yavaşça radyoya uzandım. Tam da istediğim gibi yumuşak bir ton karşılamıştı beni.. Kafamı koltuğa yaslayıp merte döndürdüm yüzümü.

"senin olayın ne bodyguard" dememle bana hızlı bir bakış atıp yola döndü tekrardan. Dudakları hoş bir gülümsemeyle kıvrılmıştı.

"altı üstü bir bodyguardım işte. Sıradan espirisiz"

"hadi ama sıradan olmadığın belli. Dökül uğraştırma beni seni araştırmakla"

"Ne öğrenmek istiyorsun ki " demesiyle düşünür gibi yaptım. Gerçekten merti aşırı merak ettiğimi şuan hissetmiştim. Bunca zamandır etrafımdaydı aslında ama bir kere bile hayatını merak etmemiştim.

"girişi sana bırakıyorum yaşından başla ve tüm secereni dök bakalım "

"cidden gerekli mi" küçük bir çocuk gibi mızmız çıkmıştı sesi. Yapmak istememesi daha da meraklanmama sebep olmuştu sadece.

"hadi ama nazlanma" dememle kısık bir kahkaha attı. Gerçekten çok çekici bir adamdı. Sert bir yüz yapısı vardı. Siyah saçları, ela kahve karaşımı gözleri, köşeli çenesini kaplayan siyah sakalıyla yüzü gerçekten güzelim ben diye bağırıyordu. 1.90a yakın boyu demirden de uzundu. Vücudunun her yeri şişik şişikti ve cidden nehirin dediği gibi sex oyuncağı tabirine aşırı uyuyordu.. Aklıma gelenle küçük bir kahkaha attım.

"ne oldu" meraklı bakışları anlık bana dokunurken yok bir şey dercesine elimi salladım. Aklıma geleni ona söylesem ne tepki verirdi acaba.. Gülmemi bastırıp merte konuş dercesine baktım. Pes ettiğine dair derin bir nefes bıraktı.

"ben Mert Yılmaz. 32 yaşındayım. Aslen rizeliyim. Yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim. Yeterli mi" demesiyle "mert" diye uyarır tonda konuşmamla iki elini de teslim olurcasına kaldırdı. Güldüm bu şirin haline.

"eski askerim"

"ne.. Cidden mi" dememle başını sallamıştı. Cidden şaşırmıştım. "neden bıraktın peki"

"bırakmadım atıldım" serserice güldü.

"bak sen şu işe işler daha da garipleşiyor. Hızlı dökül"

"biraz kuralsız bir adam olduğum için emir komuta zinciri gözümün yaşına bakmadı. Özel kuvvetlerdendim. Bilirsin hayatlarımız orda ortadadır. Bir iki dayanamayıp plan dışına çıkınca diğer arkadaşlarını riske atıyorsun diyerek postaladılar beni. Harika bir askerdim "güldü. "kendileri kaybetti. Benden iyisi gelir mi sanmam" diye ukalaca ekleyip omuz silkti. Güldüm bu haline.

"sen de oradan çıkınca normal bir işe girmek yerine yine riskli bir işe girdin he"

"öyle oldu biraz. Dayın yani Akif bey demiri korumam için özel olarak seçti beni" demesiyle tek kaşım havalandı. "iyi ki beni seçmiş mis gibi işim var valla. Yemek bedava yatmak bedava para bol oh. Çağırsalar askere gitmem" demesiyle bir kahkaha atmıştım. Komik adamdı..

"işin bu aralar bizim peşimizde dolanmaya döndü ama" diye takıldım ona. Yandan karizmatikçe bir bakış atıp tekrar yola döndü.

"senin etrafında olmam demek demiri daha sıkı korumam demek" demesiyle tek kaşım anlamazca havalanmıştı.

"o ne demek"

"zeki bir avukatın konular bu olunca faaliyet dışı kalması peki" demesiyle gülmüştü. Dalga geçer gibi değildi. Devam etmesini bekledim. "şöyle ki senin etrafında olmam demiri rahatlatıyor. Aklı sende kalmıyor ve böylece işine kendini daha çok verebiliyor. Bu da onun daha dikkatli olmasını ve kendini korumasını gerektirecek bir durumun oluşmasına sebebiyet vermeyeceği anlamına geliyor sayın avukat hanım"

"yine de onun yanında olman daha doğru. Hem benim için artık bir tehlike yok"

"bir süre daha benden kurtulamayacaksın boşuna uğraşma." demesiyle omuz silkmiştim. Varlığına alışmıştım zaten.

"Ailen peki" konuyu değiştirirken yüzünde hoş bir gülümseme belirdi.

"rizede yaşıyorlar. 2 tane kız kardeşim 1 tane de erkek kardeşim var. Kızlardan biri evli 2 tane yeğenim var. Erkek olan zorla da olsa ikisi de üniversite okuyor. Yeterli mi" demesiyle muzipçe düşünür gibi yaptım.

"kaç yıldır demirlesin peki"

"5"

"demirle çalışmak nasıl peki" dememle gülmüştü.

"heyecanlı. Her an ölecekmiş gibi hissediyorum bol adrenalin sağlıyor bana" demesiyle gözlerim şokla açılmıştı. Bu halimi görüp gür bir kahkaha attı.

"Çok kötüsün"

"tepkini merak ettim. Ama ne var biliyor musun gözlerinden bir saniye bile korku ifadesi geçmedi. Gerçekten cesur bir kadınsın Asya ama kendine dikkat etmen gerekiyor. Can bedenden çıktı mı bir daha geri gelmiyor neticesinde"

"daha açık konuşmalısın" 

"demir gerçekten adam gibi adamdır asya. 5 yıldır onulayım ve tek bir an bir yanlışını görmedim. Bana düşmez ama gerçekten tehlikeli işlerde. O da seni uzak tutmaya çalışıyor ama aşk çok sınır tanımaz bilirim. Ama kendine de dikkat etmelisin. Ona nefes alıyorken lazımsın"

"merak etme büyüdüm" diye ofladım. Herkesin aynı konudan yürümesi canımı sıkmaya başlamıştı. Sanki kendimi korumaktan aciz bir bebektim. "kız arkadaşın var mı" bu konunun üstünde çok durmak istemedim. Çünkü söylenen her söz canımı fazlasıyla sıkıyordu.

Gülerek bana bakıp "tipim değilsin Asya" demesiyle gür bir kahkaha atmış koluna da hafifçe vurmuştum. "aramızda kalsın bu minik espiri yoksa demir dilimi keser"

"bana borçlandın. Cidden ya hadi cevap ver"

"aklından ne geçiyor biraz tahmin edebiliyorum. Aklından geçene koca bir hayır soruna ise de bir hayır. İlişki bana göre değil. Öyle vik vik vikleyen kızlarla uğraşamam. Sürekli ilgi bekleyen falan."

"bak sen" muzip çıkan sesimle tek kaşı havalandı.

"ne oldu"

"hiç." pastahanenin olduğu sokağa girmemizle yavaşça yerimde diklendim. "gel bir çayımı iç pastamı ye" dememle pastahaneye doğru şüpheli bir bakış atıp bana döndü.

"çok isterdim ama benim için 2 tehlikeli varlık var orda. Birinden can sağlığımı ve diğerinden de namusumu korumam gerekiyor. Kusura bakma" diye söylendi. Gülmek istedim ama tuttum kendimi.

"birinciyi tahmin edebiliyorum da ikinci kim" dememle sen çok iyi biliyorsun bakışı kahkaha atmama sebep olmuştu.

"namusumu korumak konusunda endişelerim var" derken öyle komikti ki.

"hadi hadi"

"işin şakası çok fazla içinize girmemem daha iyi. Fazla etrafında belli olmamam gerekiyor. Hem buradan demirin yanına gidicem. Belki daha sonraları bu teklifini kabul ederim."

"gerçekten hiç belli olmuyorsun" diye takılıp iri bedenini işaret ettim. Serserice gülüp benim suçum değil dercesine omuz silkmişti.

"peki o zaman zorlanıyorum seni görüşürüz dikkat et kendine" vedalaşıp indim arabadan. Pastahaneye girene kadar olduğu yerde kalmış sonra da basıp gitmişti.

"ohh anacım hoş geldin kraliçe hazretlerim sonunda teşrif edebildin. Bravo" mutfaktan içeri girmemle sedo alkışlaya alkışlaya iğnelerini sokmuştu. Hala alkış tutan ellerine vurdum bir tane.

"sedo"

"neredesin kız sen yırtık. Sabaha kadar endişeden tırnak yemekten tırnaksız kaldım."

"bir de bayıl istersen" çantamı vestiyer asmaya giderken peşimden geldi söylene söylene

"ne yaptın neredeydin neler oluyor anlat hadi çatlıcam meraktan" demesiyle gülüp yanağına bir öpücük bıraktım. Sinirle kolumu cimciklemişti

"acıdı"

"acısın. Dökül hemen"

"ne yapıcaz sedo Allah aşkına aklından neler geçiyor çok iyi tahmin ediyorum ama öyle bir şey değil. Sadece evine geçtik işte. Uzak olunca da kalmaya karar verdim." demesiyle şüpheyle kaşı havalandı "ne öyle bakıyorsun görende sabaha kadar şey yaptık sanacak"

"ne yaptınız sanıcaz" muzipçe gülmesine sinirle bakmıştım.

"sedo"

"ne sedo kız. Ateşle barut aynı evde. Oturup santranç mı oynadınız. Hiç mi bir şey olmadı" demesiyle yüzümün kızardığını "aha olmuş işte surata bak" diyen sedatla anlamıştım.

"off sedo olmadı diyorum"

"kız ne zamandan beri bir şeyler saklanıyor benden ya darılıcam bak he" 

"birlikte uyuduk" düşen yüzünü düzeltiyim derken kaş yaparken göz çıkardığımı gözleri dışarı fırlayacak şekilde açıldığında anlamıştım. Konuya direkt buradan girerek büyük bir yanlış yapmıştım. İnsan ilk kez bunları yaşayınca arkadaşlarına neresinden ne kadar anlatması gerektiğini de bilmiyordu haliyle.

"kızz Allah tependen bakmasın" Gülerek yanıma gelip oturdu. "sorma ne oldu"

"valla bir şey olmadı sedo ya sadece birlikte uyuduk işte"

"ateş barut tüm gece yan yana durmuş sonra birlikte uyumuş ve bir şey olmamış he. Hangi masal bu Alice harikalar diyarı mı yoksa pinokyo mu" demesiyle dil çıkardım. Gülerek ağzıma vurdu.

"oo dedikodu üstüne mi geldim kimmiş o ateş barut neler oluyor" biranda nehirin sesi mutfağa yayılırken irkilerek kapıya döndüm. Yanımıza gelip ikimizi de öptüğü gibi karşımdaki sandalyeye oturdu. Kaçamak bir bakış attım sedoya, ben karışmam dercesine kafasıyla nehiri gösterdi.

"ne kaş göz yapıyorsunuz siz birbirinize neler oluyor dökülün bakiyim" derken nehir, yavaşça ona döndüm.

"şöyle ki balım ateş ve barut benle demir" dememle şaşkınlıkla ağzı açılmıştı. Ondan bir şey saklayamazdım. Bu zamana kadar iyi bile durmuştum.

"nasıl ya. Siz görüşüyor musunuz. Hatta dur dur yatak dedi ev dedi bu sedo oha neler oluyor. Bu kadar ne zaman ilerlediniz de benim haberim yok"

"ilk bir sakin ol"

"nasıl sakin ol ya kızım sen beynini peynir ekmekle mi yedin. Daha neler geldi başına geçenlerde hala ne diye bu adamın etrafındasın sen. Bak amacım seni yargılamak değil ama yaptığının mantıklı bir yanını da göremiyorum" diye çıkıştı. Sıkıntıyla ofladım. Olayın iç yüzünü anlatamadığım için bir şeyleri yoluna koymakta zor oluyordu haliyle.

"ben.. mutluyum nehir. Sadece bu yetmez mi" diye fısıldadım. Başka ne diyebilirdim ki. Sıcacık eli birbirine kenetli ellerimi tuttu.

"senin mutlu olman tabi ki yeter ama bebeğim o adam senin gözünde tehlikeli olmasa da en nihayetinde tehlikeli bir adam. Gizemli takılan, korumayla gezen, kaçırılıp işkence gören bir adam sadece kendine değil etrafındakilere de zarar verir benim canım arkadaşım. Bunu sen de çok iyi biliyorsun. Aşkı anlamayacak bir kadın değilim. Aşktan yeri geldi hayatım da kaydı ama inan bazen aşk yetmiyor." Demir her ne kadar kendi olarak tehlikeli bir adam olmasa da tehlikeli iş yapan biriydi ve tehlikeli konusunda ona hak veriyordum ama icraata geçiremezdim." hem ne ara böyle ilerledi olay ne kadar görüştünüz ki sen evinde kalacak kıvama geldin" diye ekledi. Güzel kahverengi gözleri merakla gözlerime kitlenmişti. Kaçamak bir bakışla sedata baktım. "kaçırma boşuna gözlerini dökül. Hem bu sidikli biliyor da ben neden bilmiyorum" diye kızdı.

"sidikli sensin götünün kenarı yoldurma o saçlarını bana" diye atladı yandan sedat.

"sus kız girme araya" diye payladı nehir de onu. Sonra yine odağına beni aldı. "seni dinliyorum"

"yani çok anlatılacak bir şey yok ben de nasıl oldu anlamadım" cidden anlamamıştım. Olay o kadar hızlı gelişmişti ki ne ara bu konuma gelmiştik bilmiyordum. Sadece olay zincirinde yaşadığımız olaylar bizi bu noktaya getirmişti. Hızlı olmuştu. Durup düşününce cidden hızlı olmuştu. Ne zaman bu kadar birbirimize karşı bir şeyler hissedip bağlanmıştık ben de bilmiyordum. Hadi kendimi geçtim demirin bu kadar hızlı reaksiyon vermesini hiç düşünmezdim. Ama olmuştu işte. Biz olmuştuk..

"kalma meselesi ne peki"

"dün akşam buluştuk. Oradan da evine gittik ama cidden bir şey olmadı" diye hızlıca ekledim.

"siz ne ara oldunuz peki. Allah aşkına adamla 2 kere karşı karşıya geldin he bir de dün geceyi sayarak 3" dedi. Gülmek istedim. Haklıydı. Sadece 3 kere birbirimizi görmenize rağmen gel nikah kıyalım dese gidecek konumdaydım.

"ne diyeceğimi bu durumu nasıl açıklayacağımı inan bilmiyorum nehir ben de nasıl oldu ne oldu  anlamadım daha. Durup düşününce cidden insan ne oluyor ya diyor ama oldu işte. Kendimi iyi hissediyorum... Mutlu.." dememle sedat minik bir kahkaha atmıştı. Ne var dercesine ona baktım.

"ayol aşkı yaşa gözünü aç dedik de bu kadar da ışık hızında olacağını düşünmemiştim. Kız adama iki naz yapaydın iki süründüreydin biraz yaz dizisi tadında ilerleyeydin bu ne anacım. Sana da vur diyoruz öldürüyorsun" diyip omzuma vurdu. Göz devirdim.

"çocuk muyuz sedo ya."

"değilsiniz de balım bu kadar hızlısı da mezarda yani. Hani diyorum evine gitmeden önce adamı bir iyice tanısa mıydın."

"tanıyorum zaten nehir" diye sitem ettim.

"kimmiş o zaman bize de tanıt. Zira biz pek de iyi şeyler görmüyoruz çerçevenin içine bakınca" dedi hemen. Dudağım dişimin esiri olurken içeri giren yasemin imdadıma yetişmişti.

"Asya dışarıda bir kodaman seni bekliyor. İlla seninle görüşecekmiş. Asya asya diye tutturdu."

"kodaman mı" dememle omuz silerek gülmüştü.

"kelli felli 100 tane korumalı bir adam" diye destekledi cümlesini.

"upss misafirim var" diyip ayağa fırladım. Kimdi acaba. Mutfaktan çıkmadan önce "konuşucaz devamını boşuna sevinme" diye bağırmıştı arkamdan nehir. Ama takmadım. Kafeye girmemle gözlerim şaşkınlıkla açıldı. İçeride yaklaşık 10 tane siyah takım elbiseli, buram buram tehlike kokan adamlar ellerini önlerinde bağlamış yalı kazığı gibi dikiliyorlardı. Gözüm cam kenarında oturan, kodaman benim diye bağıran göbekli adama gitti. Simasını çıkarmaya çalışırken bir süre sonra tanımadığıma kanaat getirmiştim.

"ne oluyor burada ayol ne bu tantana. Kim bunlar. Anacım neden bizim günlerimiz aksiyon film sahnelerine dönmeye başladı ya"

"sedo sen içeri geç hadi"

"seni yalnız bırakmam" demesiyle bir şey demeyip gözlerini bana dikmiş adamın yanına yöneldim.

"avukat Asya Akbelen" yanına gelmemle ayağa kalkıp elini uzattığında memnuniyetsiz bir bakış attım yüzüne.

"neler oluyor burada beyefendi siz kimsiniz."

"afedersiniz kendimi tanıtmayı unuttum."

"tanıtmadan önce şu kalabalığı dağıtın lütfen. Dingonun ahırı değil burası. Şovunuzu başka yerde yaparsınız" dememle bir süre durup yüzüme baktı. Sonra da dışarı dercesine bir el hareketi yaptı adamlara doğru. Sadece biri hariç diğer herkes dışarı çıkarken endişeyle adamlara bakan müşterilerime bir bakış atmıştım.

"ne bu tantana anacım hayırdır" diye çıkıştı sedat çirkef bir tavırla. Adam bu çıkışa memnuniyetsiz bir bakış atarken lütfen sedat dercesine koluna elimi koydum.

"Ben Hasan Kalyoncu siz de avukat Asya Akbelen olmalısınız" elini sıkmam için hala indirmemişti.

"ismim doğru ama ünvanım değil" dememle gülmüş hala sıkmadığım elini en sonunda indirmişti.

"lütfen oturun konuşacaklarımız var"

"ne hakkında hasan bey"

"lütfen Asya hanım" diyip sandalyeye kuruldu. Ben de daha fazla tantana çıkmasın diye oturunca sedat da hemen yanıma çöktü.

"hiç iyi kokular almıyorum" kulağıma fısıldamasına karşılık vermedim.

" eski bir müvekkilinizden, Can Sarnıçtan numaranızı aldım." demesiyle gözlerimi devirmiştim. Numaramı değiştirmemiştim ve ara ara böyle olaylarla karşılaşıyordum.

"yapmıyorum artık mesleği üzgünüm" dememle kalkmak için atak yapınca elini koluma koyup durdurdu beni.

"ne yapıyorsunuz" diye çıkıştım. Sedatında eli adamın elinin üstüne giderken adam sedata sinirle bakıp elini çekti.

"o eline koluna mukayyet ol bey amca sıkıntı çıkmasın şimdi burada" diye sesini kalınlaştırıp konuşmasına adamdan memnuniyetsiz bir bakış yemişti yine. Adam dirseklerini masaya dayayıp hafifçe öne doğru eğildi.

"buraya olay çıkarmaya gelemedim Asya hanım. Yardıma ihtiyacım var ve yardıma muhtaç bir adam olarak geldim. Bakım ben Ali Kalyoncu'nun babasıyım. Can' ı ipten kurtardığınızı iyi biliyorum çünkü sürekli sizden bahsetti o dönem. Bana da yardım etmeniz gerekiyor. Hayati bir mesele"

"anlıyorum ama ben mesleği bıraktım Hasan bey. Benim gibi gidebileceğiniz binlerce avukat var hepsinde alanında iy-'

"hayır anlamıyorsunuz bana sizin yardım etmeniz gerekiyor. Başkasına güvenemem ben. Bakın oğlum Ali suçsuz yere içeride ve b-"

"bakın anlıyorum ama benim yapabileceğim bir şey yok" diye ısrar edince sinirle yerinde diklendi. Yumuşak başlılığı buraya kadardı demek ki..

"Ben de biliyorum dışarıda ceza avukatından binlerce var ama bana siz lazımsınız. Can'ı ipten aldığınız gibi oğlumu da almalısınız. Zor durumda olmasam kesseler beni ısrar etmezdim birine ama gelin görün ki tek çıkış yolum sizsiniz. Can sizi bu kadar övmüşken başka birinin kurtarma olasılığına oğlumu feda edemem." demesiyle ofladım. Adaletin eline düşen herkes zor durumda olurdu zaten ama yapabileceğim bir şey yoktu. Ben o defteri kapatmıştım çoktan.

"üzgünüm beyefendi. Melih Kamber'in kapısını çalmanızı öneririm. Kendisi arkadaşım olur inanın benden daha iyi bu konularda" aklıma Melih gelirken bu işi onun benden daha iyi yapabileceğini düşünmüştüm.

"hayır bana siz yardım edin" diye ısrar etmesi tadımı kaçırmıştı. Çatmıştık anlaşılan. Eski müvekkillerimin yönlendirdiği insanların ben de bu kadar takıntılı olması sinirimi bozuyordu. Piyasada onca avukat varken sanki bir bendim dünyayı kurtaracak olan.

"dediğim gibi ben mesleği bıraktım. Dönmem de mümkün değil. Söylediğim isme giderseniz size istediğiniz gibi yardım eder. Oğlunuz suçsuzsa zaten sadece ben değil tüm avukatlar onu kurtarır şüpheniz olmasın." dememle elini biranda sertçe masaya vurdu. Sedata beraber yerimizde hoplarken sinirle ayağa kalktım.

"ne yapıyorsunuz siz bu ne terbiyesizlik terk edin çabuk kafemi" diye çıkıştım. Yanındaki adam ceketini hafifçe yana çekip silahı gösterirken etkilenmemiştim. "ucuz mafya hareketlerinden etkilenmeyecek kadar haşır neşirim bu işlerle" diye alayla söylenmem üstüne "Ahmet düzgün dur" diye kızdı korumasına. "bakın amacım sizi huzursuz etmek değil. Yardım istiyorum ve sen de yardım ediceksin"

"başka emriniz paşa hazretleri" diye bu sefer sedat girdi araya. Adam yine onu hiç takmamıştı.

"ne oluyor ya" nehir de mutfaktan çıkıp gelirken adamda bu sefer ayağa kalktı.

"derdiniz paraysa açık çek veririm. 1 milyon 5 milyon her neyse istediğinizi yazın ama bu davayı alın yoksa sonu iyi olmaz"

"siz kimi tehdit ediyorsunuz beyefendi bu ne uslüp" diye nehir çıkışsa da adam sadece bana bakıyordu. Benden başka kimseyi muhattap almadığını açıkça belli etmişti.

"dediğim gibi ben avukat değilim. Daha fazla uzatmanın anlamı yok çıkar mısınız" elimle kapıyı gösterirken yavaşça ceketini ilikledi.

"3 günün var karar vermek için. 3 gün sonra sana sorduğumda eğer cevabın olumsu-'

'ne olur he maganda ne olur "diye sedat biranda çıkışıp hareket edince son anda adamın üstüne atlamadan tutmuştum onu.

"çabuk polis çağırmadan defolun buradan" diye bağırdı nehir. Adam bizi çıldırtmak istercesine yavaş yavaş kafa sallayıp çıkışa yöneldi.

"ben bir şey istedim mi o olacak avukat. Yargıtay babana güveniyorsan ona benden selam söyle o sana benim istediğimi yaptırtır" dedi çıkmadan hemen önce.

"ne demekti o şimdi" nehirin soru işaretleri dolu sorusuna bilmiyorum dercesine başımı sallamıştım. Biraz cümlelerden anladığım varsa babamın bu işte parmağının olduğuydu. Yoksa bu mafyatik herif bir yargıtayın ismini ağzına alma cüretini zor gösterirdi.

"çıkar kokusu" diyip yanlarından ayrıldım.

Çıkmıştı da kokusu. Olaydan 1 saat sonra babam aramış beni eve çağırmıştı. Şuan odasında oturmuş sayın yargıtay başkanımızın konuşmasını bekliyordum.

"susalım ve yeşil çam filmlerindeki gibi saatlerce vurgulu müzikler eşliğinde birbirimize bakalım diye mi çağırdın beni buraya" dememle oynadığı kalemi yavaşça masaya bıraktı.

"az çok tahmin ediyorsundur" sıkıntılıydı hali.

"ah doğru ya Hasan Kalyoncu sana selam söyledi" dedim biliyorum dercesine. Gözleri gözlerime çıktı. "söylesene sayın yargıtay başkanım, mafyatik bir adam sana selam söyleyecek cüreti nereden buluyor"

"nereden, nasıl bunlar beni ilgilendirir Asya. Adamın oğlu içerde ve bil bakalım onu kim dışarı çıkaracak"

"hah unut o işi" dememle yerinden kalktı. Ellerini arkasında birleştirip dışarı bakmaya başlayınca olayın ciddi olduğunu anlamıştım. Babam bu cümlem üstüne bana karşı atak yapmak yerine sakince duruyorduysa olay gerçekten ciddiydi.

"bak Asya bunun izahı biraz karışık. Tutturdu ille de sen diye. Benim, amcanın ve o dayın olacak herifin, hepimizin önemli yerlerde olması bu isteğini de etkiliyor. Oğlunu bizden güç alarak senin çıkarabileceğine emin" demesiyle şaşkınlıkla ağzım açılmıştı.

"sen ne dediğinin ya da kurduğun cümlenin nereye vardığının farkında mısın. Suçluysa o adam sırf sizin adınız adımın yanında diye dışarı mı çıkarıcam onu. Sen beni hiç tanımamışsın. Ben bu zamana kadar sadece suçsuz olduğuna inandıklarımı dışarı çıkardım. Bunu sen de çok iyi biliyorsun." desem de o susmayı tercih etti. Ortamdaki sessizlik sürerken "Neye bulaştın baba" dememle hızla bana döndü. Yüzü öyle sinirle kasılmıştı ki doğru soruyu sorduğuma o an emin olmuştum. Bir şeyler dönüyordu ve o da bunun bil hayli içindeydi.

"ne demek neye bulaştın. Koskoca yargıtaya dediğine bak. Ağzından çıkanı kulağın duysun"

"ne o zaman bu olan. Mafyatik kılıklı bir adama istediğini yapmıcam dedim diye ilk okul çocukları gibi gelip beni sana şikayet etmiş ve sen o mafyanın dediğini yaptırtmak için beni ayağına çağırmışsın. Söylesene ne düşünmem lazım. Ben sana söyliyeyim, adamın elinde ya kasetin vardır ya da sen de bu işe bulaşmışsındır." dememle sertçe baksa da bana etkileyememişti beni..

"saçma saçma konuşup benim asabımı bozma Asya. Her şeyi kurcalamak zorunda mısın sen he kızım. Sadece bir kere sorgulamadan bir şey yapamaz mısın sen"

"ben koyun değilim. Eğer sorgulanmadan istediklerini yaptırtmak istiyorsan sana bir koyun alırım. Hem senin istediğin şey suçlu birini dışarı çıkarmam. Bırak da sorgulayayım az"

"dosyasına bakmadın bile nerden biliyorsun suçlu olduğunu."

"olan olaylar bana kırmızı alarmın çaldığını gösteriyor. Sen değil benden, herhangi bir avukattan bile böyle bir şey asla istemezsin. Seni tanıyorum. Ucu sana dokunmadığı sürece kimsenin bir şeyine parmağının ucunu değdirmezsin. Haksız değilim. Değilim dimi" dememle tekrar cama döndü. "suçu ne"

"iftira olduğunu düşünüyoruz."

"düşünüyorsunuz"

"al dosyası burada, oku" masanın üstündeki dosyayı bana uzattı. Uzanıp aldım. Kapağı açmamla fotoğrafı karşılarken beni onu es geçip yazılanları okumaya başladım. Her geçtiğim satırda vücudumdaki tüm sinir hücreleri hoplarken en sonunda dayanamamış ayağa fırlamıştım.

"sen benden ne istediğinin farkında mısın he" çığlığım odayı inletirken arkasını dönmemişti. "bana bak"

"bağırma" diye çıkıştı.

"ne demek bağırma. Burada yazanlar ne he. Benden bir kadın katilini savunmamı mı istiyorsun. Sana inanamıyorum "

"nereden biliyorsun suçlu olduğunu" diye o da bağırdı. Elimdeki dosyayı yüzüne doğru salladım.

"bu şerefsiz köpek suçlu olmasaydı onu savunmamı sen istiyor olmazdın. Hadi kendinden utanmadın iki tane kızın var senin bizden de mi utanmadın" diye bağırdım. "Neye bulaştın sen. Koca yargıtayın ağzından böyle bir köpeği savun kelimelerini ne çıkarttırıyor he. Burada yazanları sen okudun mu"

"Asya"

"dur ben özet geçiyim sana belli ki sen okuma zahmetine bile girmemişsin. Bu şerefsiz kansız bir kadını otel odasındaki camdan aşağıya atmış yetmemiş atmadan önce de işkence etmiş" diye bağırıp dosyayı yere çarptım. "Neye bulaştıysan, sana bu şerefsizi savun dedirtecek her ne yaptıysan kendin temizle. Sakın beni pisliğine bulaştırma." diye bağırıp arkamı döndüm odadan çıkmak için.

"savunmak zorundasın Asya" bıçak gibi keskin sesi olduğum yerde kalıp ona dönmeme sebep olmuştu.

"beni buna mecbur bırakamazsın. Asla böyle bir şey yapmam asla." diye sinirle tısladım. "pisliğinizi benden uzak tutun. Yoksa her ne yaptıysan bulur seni de yanına tıktırırım." dememle yüzü sinirle kasıldı.

"ben bir şey yapmadım. o adam devlet için önemli ve oğluna da iftira attılar."

"nerden biliyorsun he nerden. Babası güçlü diye, sizi arkasına alabileceğini sanıyor diye her boku yerken sen kalkıp nasıl oturduğun yerden onun suçsuz olduğunu söylersin he gözünle mi gördün. Orada mıydın?"

"saçmala Asya" diye bağırdı.

"bağırma bana. Sen konuştukça benim sinirlerim daha da yükseliyor. Hem mafya bozuntusunun ne gibi bir yararı olabilir de önemli sıfatını adının önüne alabilir he"

"senin anlamayacağın bir yarar" demesiyle "hah" diye alay dolu bir ses çıkmıştı ağzımdan.

"madem ben anlamıyorum o zaman ne diye peşimde dolanıyorsunuz yaptığınızı temizlettirmek için" diyip tekrar gitmek için atak yaptım. "sakın bir daha beni, neye bulaştıysan ona bulaştırmaya çalışma. Başına aynı şeyin gelme ihtimali olduğu iki tane kızın var ve sen bir kadının katili olmakla suçlanan bu adamı bana savundurtmak istiyorsun. İnan meslekte olsaydım karşı tarafın avukatı olur o şerefsizi sürüm sürüm süründürürdüm. Dua edin mesleği bıraktım. Ne sen ne o şerefsiz sakın bir daha karşıma çıkmayın. "

"Yeter kes sesini Asya." sesi öyle bir şiddetliydi ki kulaklarım çınlamıştı "Çocukluğu bırak. Sana bu davayı alacak ve o adamı oradan çıkaracaksın dedim"

"ben de sana böyle bir şey yapmıcam dedim" diye ben de sinirle bağırdım.

"öyle mi"

"aynen öyle agah bey. Ne yaptıysanız kendiniz temizleyin"

"senin arkanı ben temizlerken sorun yok ama" demesiyle hayretle ona baktım.

"ben ne yaptım da sen temizledin he" diye çıkışmam üstüne keyifle ellerini arkasında bağladı.

"o adama karşılık sedat" demesiyle anlamazsa ona baktım. Tek kaşı havalandı "sedatı ben öldü gösterdiğim için yaşıyor. Eğer sen bu işi kabul etmezsen ben de sedatı hayata tekrar döndürtürüm. He dönse de yine ölür ya orası da ayrı" demesiyle sinirle gözüm seyirdi. Bu kadar alçalabilmesine inanamıyordum.

"bunu yapamazsın"

"neler yapabileceğimi sen çok iyi biliyorsun canım kızım"

"senden bir şey isteyen aklıma lanet olsun. Ben de diyorum babam hayatın da 1 kere olsun nasıl oldu da benim istediğim bir şeyi yaptı. Keşke dayımın gizli görevden dönmesini bekleseydim de senden yardım istemeseydim" dememle iki elini masaya dayayıp öne doğru eğildi.

"ama benden istedin. Ben de yaptım. unutma kızım bu hayatta hiçbir şey karşılıksız yapılmaz" demesiyle "sen benim babamsın" diye iğrenerek söyledim. İstifini bozmadı.

"ben sözümü söyledim. Ya o adamı bana verirsin ya da sedatı ilk yaşatır sonra da ailesine öldürtürüm" demesiyle sinirle kapıyı açıp "senden nefret ediyorum. Tüm etimle kemiğimle senden nefret ediyorum" diye bağırıp çarpıp çıktım.  

Continue Reading

You'll Also Like

185K 7.3K 21
Asya Yüksel, hayallerinin ardından ilerlemeyi tercih etmişti. Tüm zorluklara rağmen Mısır'a gitmeyi başarmıştı. Her şey ilk zamanlar oldukça güzeldi...
423K 11.5K 60
Dicle, yapraklarını teker teker düşüren sonbahar ağacı gibi sonunda yine kendisiyle başbaşa kalmıştı . Yalnızlığın kıyısında kaybolmuşken fark etme...
80.7K 7.9K 200
Şiir'de#70. Aşkıı_Tevekkül 2'ye davetlisiniz.
43.3K 2.9K 30
... "Ben zaten haddimi sizi severek, size aşık olarak aştım." Sustum. Sustu. Kaşları havalandı önce, sonra gözlerinde şaşkınlık duygusu... Ağzı açık...