Kötü Çocuk I & II

By BusraKck

61.7M 730K 47.8K

Siyahın İçindeki Beyaz Noktanın Hikayesi On yedinci yaşında farklı bir şehre taşınıp, babasıyla yaşamaya başl... More

KÖTÜ ÇOCUK
Playlist
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
39
40
41
KÖTÜ ÇOCUK 2
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
2.10
2.11
2.12
2.13
2.14
2.15
10. Yıl Özel Baskı

38

738K 13.6K 359
By BusraKck

Evlerine çıkan bayırı bu kez tek başıma yürüdüm.

Annem kontrolü eline almış ve beni buna mecbur bırakmıştı. Henüz ilişkimizin ne durumda olduğunu bilmediğim birini annemle tanışmak için ikna etmeye gelmiştim. Berkanla bunlar hiç zor değildi. Onu çocukluktan beri tanıyan annem aramızdaki şeyin arkadaşlıktan daha özel bir noktaya taşındığını bizi gözlemleyerek anlamış, anlayışla karşılamış, arkadaşım gibi heyecanla karşılamıştı bu durumu hatta.

Berkan'a bayılmadığını biliyordum. Yine de bu işte o kadar ustaydı ki onunla iyi geçinerek Berkan'ın yanlış yapma riskini düşürmüştü. Meriç için aynı stratejiyi uygulayabileceğini sanmıyordum. Merak ediyordum. Bu durum çok yeniydi ve annemin muhtemel hareketlerini önceden göremiyordum. Bu bana önceki hayatımın ne kadar kontrol altında ve aynı olduğunu düşündürdükçe de kendimi çıplak hissediyordum.

Buradaki ben, yeniydi.

Evin önüne geldiğimde zile basıp bekledim. Kim olduğum sorulmadan kapı içeri açıldığında bana kapıyı açan çalışana gülümseyerek içeri girdim.

"Meriç Bey havuzun orada."yönlendirmesiyle arka bahçeye yürüdüm. Meriç üstünde bir şort ve tişörtle havuzun kenarına oturmuş kitap okuyordu. Onu böyle görünce çok farklı birine bakıyormuş gibi garip hissettim.

Evdeyken okuldaki kadar salaş ve siyah giymiyordu. Daha açık renkler tercih ediyordu. Açıktan kastım tamamen beyaz ve maviden ibaret. Beyaz tişörtünün üstündeki yazının her harfi farklı renkti. Sadece bir kelimenin renkleri olsa bile Meriç'te ilk kez gördüğüm bir şeydi. Kırmızı, yeşil, mavi... Sarı mı o?

"Neye o kadar dikkatli bakıyorsun?"

Beni fark edince kitabı kapatıp kenara bıraktı.

"Giyim tarzında bir değişiklik yapmışsın."dediğimde üzerindekilere baktı.

"Pek fazla değil."

Havuzun etrafını dolanıp yanına gittim. Ayakkabılarımı çıkarıp yanına oturduktan sonra bacaklarımı suya soktum.

"Ne zaman gidiyorsun?"

"Sen ne zaman gidiyorsun?"

"Sana gitmeyeceğimi söyledim."

"Belki bir kez daha düşünür ve doğru olanı görürsün diye düşünmüştüm."

Kafamı çevirip ona baktım. Hala gitme demediği gibi bir de beni göndermeye çalışıyordu. "Hala yaşıyorum."

"Yaşamak bazen kazanç olmuyor."

"Öyle mi?"

Başını geriye yatırdığında yüzüne vuran güneşten gözleri kısılmıştı. "Acı bir hediye olamaz."

"Acı olmasa belki de resimlerin sana birincilik getirecek kadar iyi olmazdı."

"Senin söz oyunların hoşuma gidiyor ama bugün değil. Niye geldin Kayla?"

Bana bakmadan cevabı bekliyordu. Hiç sırası değildi ama gidecekse öğrenmem gereken şeyler vardı. "Senin için hiç önemim yok mu?"

"Çok tuhaf sorular soruyorsun."

"Hiç de değil. Özel bir şey olduğunu sanıyordum ama..."

"Benimle birlikte olur musun Kayla? Burada. Şimdi."

"Ne?"

Karnıma bir acı saplandı. Ya da heyecan. Ne olduğunu ayırt edemiyordum.

"Nasıl oluyormuş böyle sorular?"deyip sırıttığında bacaklarımı yukarı çekip kalkmaya çalıştım. Kıyafetlerine rağmen suya girip beni de aşağı çekince çabam sonuçsuz kalmıştı.

Ağzımdan çıkan çığlık suya gömüldüğünde gözlerimin önünde beliren baloncuklar yukarı doğru tırmandı. Çocukken oynamaya bayıldığım o baloncuk oyunununda havaya üflediklerim arasında dans edişimi hatırlıyordum. O zamanki kadar neşeli değildim. Suyun altındaki çırpınışım uzun sürmedi. Gözlerimi açtığımda onu gördüm. Kemik'teki Meriç'i değil. Ailesinin yanındaki Meriç'i. Suyun içine girerken bulaştığı pisliği dışarıda bırakmış gibi temiz gözüküyordu. Onu ilk gördüğümde etrafında gezinen o kara buluta rağmen onun arkasından gelecek maviliği gördüğüme emindim.

Korkak bir çocuktum ben. Kendimi korumaya meyilli bir korkaklıktı bu. Tehlikeli olabilecek şeylerden kaçardım. Babamdan intikam almak istememe rağmen kendimi kör bir kuyuya atmazdım. Annem de bunu biliyordu. O yüzden Meriç'i merak ediyordu. Beni gerçekten kaybedip kaybetmediğini anlamak için Meriç'i görmek istiyordu.

Kollarından sıyrılıp yukarı yüzdüm. Yüzümdeki suyu sıvazlarken su üstüne çıkıp gülümsedi. Onunla kendimi tehlikede görmemiştim. Hatta belki de güvende olacağımı düşünmüştüm. Bu yaşına gelmiş Kayla, otomatik olarak güvende hissedeceği insanların yanında olmayı tercih ederdi çünkü.

"Benden hoşlanmıyor musun?"

Elleri suyun altında yeniden belimi bulduğunda omzularından ittirip aramızdaki mesafeyi korudum.

"Sen de benden hoşlanıyorsun. Öyle olmasa seninle gelmeme, Kemik'te görünmeme izin vermezdin ya da sonrasını umursamazdın."

"Sınırını merak ediyorum."

"Test mi ediyorsun yani beni?"

Dudağını aşağı sarkıtıp "Bilmem."dedi ve elini suya çarpıp yüzüme su fışkırttıktan sonra "Sadece merak ediyorum."diye devam etti.

Çok eğleniyordu belli ki ama benim keyfim o kadar yerinde olmadığından ona karşılık vermeden havuzdan çıktım.

Anneme yapacak bir açıklama bulurdum. Çoktan şehri terk etmiş de diyebilirdim ama ona annem seninle tanışmak istiyor demeyecektim. Bu konuşmaları annemin yanında da yapacak olursa burada kalma şansımı tamamen yitirebilirdim.

Bir köpek havlaması duyduğumda yüzümü direkt sesin geldiği yöne çevirdim. Koşarak gelen o tanıdık köpeği gördüğümde içimden Meriç'e küfür ederek arkasına geçtim. Bu köpeği daha da hızlandırmış olmalı ki Meriç'in koluna yapıştığımda etrafımda döndüğünü hissediyordum.

Önümde Meriç, arkamda havuz.

"Şşşt! Dobby dur!" Kolunu belime doladığında gözlerimi sıkıca yumarak köpekten gizlenebilirmişim gibi yok olmayı diledim. "Kayla, sakin olur musun?"

"Meriç!"

Devamı yok. Anlamasını umuyordum.

Köpek havlayarak yanımda dolanıyordu. Gözlerimle görmeme gerek yoktu. Bacaklarımın çok yakınında hissediyordum.

"Dobby, otur!"dedi Meriç sertçe. Bacaklarımın etrafındaki hareket son bulduğunda tuttuğum nefesimi usulca dışarı bıraktım. Tir tir titriyordum.

"Gitmek istiyorum."diye fısıldadım. Neden fısıldadığımı bilmiyordum. Köpeğin beni duyup anlayabileceğini sanıyor olabilirdim. Onu kızdırmak istemiyordum. Hala çok yakındaydı. Benim kadar sık nefes alıp verdiğini duyabiliyordum.

"Sizi barıştırmamız lazım."

"Asla!"

"Sadece elini koklayacak."

"Asla dedim Meriç!"

Köpek yüksek sesle havladığında her ne kadar ondan şu an nefret ediyor olsam da koluna daha sıkı sarıldım.

"İkinizin de yüzünü görmek istemiyorum."dediğimde güldüğünü işitttim.

"Darılıyoruz ama."

"Umurumda değilsiniz. Gitmek istiyorum."

"Dobby sabırsızlıkla seni bekliyor. Tanışmazsan sonrasında ilişkinizi düzeltmek daha zor olur."

"Umurumda değil"diye yinelediğimde elimi tuttu. Sonrası zaten yoktu, değil mi?

"Hadi, Kayla. Isırmaz seni."

"Bilemezsin."

"Bilirim."dedi kendinden emin bir şekilde. "Hadi, ben hemen yanındayım."

Herhalde öyle olacaktı. Aksinin gerçekleşebilme ihtimalini düşünmüş müydü acaba?

"Hazır mısın?"

"Hayır, değilim. Aptal mısın Meriç anlamıyor musun? Korkuyorum. O da korktuğumu anlıyor. Yem gibi beni önüne atıyor..."

Kollarını biraz daha sıkı sardıktan sonra "Bana güven."dedi. "Hiçbir şey olmayacak Kayla. Yoksa sen gidene kadar havlar. Rahat bırakmaz."

Umurumda mı sanki!

Eliyle saçlarımı yüzümden çekmeye çalışırken kafamı diğer tarafa çevirdim.

"Haydi, Kayla! Yoksa burada dikilip duracağız."

Bacaklarım artık beni taşıyamayacak kadar yorulmuştu. Korkudan titriyordum zaten ve bunu yaşamak zorunda olduğum için Meriç'ten nefret ediyordum.

"Tenime değerse ciddiyim hareketsiz duramam."diye uyardığımda güldüğünü duydum. Ben burada korkudan bayılacağım o gülüyor! Adalet buralarda bir yerde miydi acaba?

"Şimdi hazır mısın?"

"Hayır."deyip inledim.

Belimdeki ve sırtımdaki eli beni biraz daha kendine çektiğinde vücuduna yapışmıştım. Kendimi o kadar çok sıkıyordum ki hareket etsem kırılıp parçalara bölünebilirdim.

Beni kolundan ayırıp köpeğe çevirdiğinde sahilde gördüğümden daha sevimli olduğunu gördüm ama bu benim için çok da bir şey değiştirmiyordu. Korkum daha büyüktü.

Elimi tutup köpeğe doğru uzattığında gözlerimi sıkıca yumdum. Diğer eli de belime sarılıydı. "Gel, Dobby."

Köpeğin hareketlendiğini duyabiliyordum. Nefesi tenimin üstünde hissedilince kendimi geriye çekmeye çalıştıysam da elimi sıkıca tuttuğundan buna izin vermemişti. Köpeğin burnunun ucundaki ıslaklık tenime değdiğinde parmaklarımı elinin üstüne o kadar sıkı bastırdım ki "Canımı acıtıyorsun."dedi gülerek.

"Yeter!"

"Tamam, Dobby yuvana hadi!"

Köpeğin bir bebek gibi çıkardığı sesleri duyduğumda korkum biraz hafiflediyse de onunla göz göze gelip yeniden korkutmak istemediğimden gözlerimi açmadım.

"Yuvaya."dedi Meriç yeniden. Birkaç nefes, adım sesi ve...

"Gitti mi?"

"Gitti."

Garip ve korkunç gırtlaktan gelen bir ağlama sesiyle kollarını çözdüğümde ondan ayrılmıştım.

"Kayla?"dediğini duymuştum ama gözlerimdeki yaştan onu göremiyordum.

"Ağlıyor musun cidden?"dediğinde ellerimi ona doğru sallayıp vurmaya başladım. "Ya sen ne sanıyorsun? Oyun mu? Şaka mı? Çok mu zekisin? Naz mı yapıyorum sence ben!"diye cevapsız sorular sıraladım. Kollarını bana dolayıp "Sakin ol."dedi. Hala dalga geçiyordu bir de. İçimi çekerken burnumu da çekmek zorunda kalıyordum.

"Çok komik. Çok eğlendin! Yine! Bravo sana."derken hala ona vurmaya çalışıyordum. Cevap vermezken kucağına almasına ses çıkarmadım. Zaten ayakta duracak gücüm de kalmamıştı. Ben hala sesli bir şekilde ağlarken evin kapısını açıp içeri girdi.

Beni yatağının üstüne yatırdığında gözlerimi açıp somurtarak ona baktım.

"Sudan iç."dediğinde bana uzattığı bardağı gördüm. Titreyen elimi bardağa daha sıkı sarıp kaldırdım.

Beklentili bir ifadeyle bana bakarken sudan üç yudum alıp bardağı ona uzattım. Elimden aldığı bardağı bıraktıktan sonra "Bu kadar korkacağını tahmin etmedim."dedi. Bir kez daha içimi çektiğimde "Üzgünüm."diye ekledi. Neyse ki artık dalga geçmiyordu. Ya da ben anlamıyordum. İçinden kahkaha atıyor olabilirdi.

"Eve gitmek istiyorum."dedim kelimeleri canımı yakan bir iğneymiş gibi hızla dudaklarımdan dökerken.

"Biraz dinlen olur mu? Hem daha gelme nedenini bile konuşmadık. Korktun sadece. Biraz toparlan. Unutacaksın."

Sanki o ağzını oynatıyor da başka birisi konuşuyordu. Meriç şu anda anlayışlı davranıyor, benim huyuma gidiyor ve sakinleşmem için teselli veriyordu. Meriç? Bir de biraz önce "Üzgünüm'"demişti. Gözlerimi kırpıştırarak ona baktığımda "Evde bizden başka biri yok."dedi. Ben bir şey söylemeyince ekledi. "Uyumak ister misin biraz?"

Kafamı iki yana salladım. Ailesininin evinde uyumak istemiyordum.

"Biraz daha iyi misin peki?"

"Sen asıl iyi misin Meriç? Gideceksin diye mi bana böyle ilgili davranıyorsun?"

Beni dinledikten sonra biraz afallamış bir halde "Hayır..."dedi. "Seni o kadar korkutacağını düşünmemiştim. Kimsenin o kadar korkmasını istemem. Her neyse."dedikten sonra hızla yataktan kalkıp dolabın karşısına geçti. "İstediğini giyebilirsin. Kuru bir şeyler gir."

Odadan çıktığında nefesimi usulca dışarı bıraktım. Ne yaşıyordum ben böyle?

Alışmıştım artık onun bu ruh hali değişikliklerine ama yine suçlu gibi hissediyordum. Ona kim bilir hangi anı hatırlatmıştım! Yataktan kalktıktan sonra acele etmeden yorganı düzelttim ve dolabından üstüme olabilecek bir tişört seçip ıslak kıyafetlerimden kurtuldum.

Odasından çıktıktan sonra etrafa boş boş baktım. Bir sürü kapı vardı ve benim aklımın ucundan geçen tek bir yer yoktu. İçimden geçen kapıyı açma oyunu oynayabilirdim. Ya da daha mantıklı olup Meriç diye seslenebilirdim. Evet, benim mantıklı fikrim evin içinde deli gibi Meriç diye bağırmaktı.

Merdivenlere doğru yöneldiğimde koridorun sonundaki bir kapı açılınca oraya döndüm. Meriç "Buraya gel."dedikten sonra kapıyı açık bırakıp tekrar içeri girdi.

Hoş geldin, Meriç Tuna!

"Kayla gelecek misin?"diye seslendiğinde hareket etmeye başladım. Kapıdan içeri girdikten sonra Meriç'in resimleriyle dolu duvarlara baktım. Bembeyaz odanın içinde kocaman bir masa vardı. Üzerinde kağıt yığınları. Boyalar, kalemler, fırçalar her taraftaydı.

"Burada."

Yanına gittiğimde Kemik'teki o gece yatağın üstünde oturmuş, yüzüne turuncu bir ışık vuran kızı bir kağıdın üstünde gördüm. Benim resmimdi o. Ancak bittiğinde görebildiğim resmim.

"Bu sende kalabilir."

Masaya biraz daha yaklaştığımda kağıt yığınlarının arasında resmin parçalarını gördüm. Bir kağıtta sadece yüzümün bir yarısı, diğerinde diğer yarısı, bir başkasından sadece dudaklarım, başka bir tanesinde kaşlarım... Her bir noktaya özenle çalışmıştı.

Dudaklarımın olduğu kağıda baktım. Aralık olan dudaklarımın arasında iki dişim gözüküyordu. Her zamanki ama herkesin dikkat etmediği duruş.

"Bana bu kadar dikkat ettiğini bilmiyordum."

"Sen hiçbir şeyi fark etmiyorsun."

"Sen de!"dedim suçlayarak. "Korktuğumu fark etmedin."

"Köpekten niye korkar ki bir insan?"dedi gerçekten anlamadığını belli eden ses tonuyla. Ben de bilmiyordum. Hafızamda yer almayan, belki de sildiğim bir korku vardı ama deli gibi korkuyordum. Bana uzak oldukları sürece hepsiyle iyi geçiniyordum ama yakınlık... Korkutuyordu beni.

"Sen de bir şeyden çok korkmuşsun."

"Herhangi bir hayvan değil en azından."dediğinde küçümsemesini boş verip düşündüm.

Annesinin elinden tutup götürdüğü korkan küçük çocuk gözümün önüne geldi. Gözlerimi kapadıktan sonra o görüntüyü zihnimden atmaya çalıştım. Arkasını dönmüş kağıtları düzenliyordu. Ona baktıkça o küçük çocuk gözümün önüne geliyordu.

Benim köpek korkum belki onun için hiçbir şeydi. Babasını öyle görmek, annesini kriz geçirirken görmek küçük bir çocuk için çok fazlaydı. Meriç'i bu hale getiren onlardı. O korku.

Yaklaşıp beline sarıldığımda durdu. İlgilendiği şeylere ara verdi. "Bana destek olacağın bir durum yok."

"Korktuğun için..."

"Bana acıma!"

"Acımıyorum."diye fısıldadığımda kollarımı çözüp bana döndü. "Ne yapıyorsun? Git bence artık."

"Hayır. Gitmiyorum çünkü sana acımıyorum. Ben seni seviyorum. Senin üzülmene dayanamıyorum. Sen ne kadar düşüncesiz, aptal, dengesiz, kötü olursan ol ben seni düşünecek kadar safım!"

"Beni sevecek kadar aptalsın."dedi küçümser gibi ama sözlerinin aksine yüzünde acı çeker gibi bir ifade vardı.

"Sen de beni sevmeyecek kadar aptalsın! Sorunlu. Kendine acı çektirmeye bayılıyorsun. Yalnızlığa o kadar alışmışsın ki özel alanına kimsenin girmesine izin vermiyorsun. Zavallının tekisin çünkü kimsenin seni önemsemediğine inandırmışsın kendini. Ama sana senin korktuğun gibi acımıyorum!"

Bağırmaktan boğazım yanınca sustum. Meriç bana hala o gerilmiş yüzüyle bakarken bir yandan da buna şaşkınlık eklenmişti. Demek seni biraz şaşırtabiliyormuşum Meriç.

"Seni sadece önemsiyorum. Değer veriyorum ama sen bana bir türlü güvenmiyorsun! Git! Nerede mutlu olacaksan oraya git aptal. Kendini hapsettiğin o yalnızlığa ihanet edemezsin sen. Git. O yalnızlık belki sana iyi gelir."

Bu sefer daha kısık sesle konuşmuştum ama sesim hala yüksek çıkıyordu. Biraz önce resmen gitmesini istemediğim halde git demiştim.

Kapıya doğru dönecekken kollarımdan tutup ona bakmaya zorladı.

"Sana kimseye güvenmiyorum dedim. Beni zorlama dedim. Ne yapayım? Anne ve babama güvendiğim gibi herkese güvenip sonra yeniden düşeyim mi? Ben bir kere düştüm, Kayla ya da Derin mi demeliyim? Kim bilir benden sakladığın daha ne var ama sana güvenmemi bekliyorsun. Neden o hatayı bir kez daha yapayım, Derin?"

Şaşırma sırası bendeydi. Adımı nereden öğrenmişti? Beni araştırmış mıydı? Güvensizlik boyutu bu kadar çılgınca olamazdı herhalde. Olabilir miydi?

"Nereden biliyorsun?" Merak ediyordum. Kimse bilmiyordu ki! Çok önemsizdi bu.

"Bana verdiğin bandanada yazılı."

Anneannemin bana aldığı ve adımı turuncu iplikle işlediği bandana. Araştırma yapacak kadar paranoyak değilmiş en azından.

"Hiç kimse bilmez ki! Her şeyimi bilmek istediğini düşünsem söylerdim Meriç ama sen benimle hiç ilgilenmezken ben nasıl sana kimsenin bilmediği ismimden bahsedeyim? Zaten yüzsüzlük, gevezelik yapıyormuşum gibi hissettiriyorsun."

Dirseklerimi bıraktıktan sonra "Bavulum hazır. Çıkacağım birazdan. Seni de bırakayım."dedi sakince. Gidiyordu. "Sen ne için gelmiştin bu arada?"

"Hiç..."

Hiçbir önemi yoktu.

"Ben kendim giderim. Yollarımız belli ki ters."

Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 265 109
Şiir, özlü sözler. Gökyüzüne aşık bir kadın! Kelimelere dökülmüş acı!
34.2K 35 5
Her biri romantizm kokan yarışma yönergelerimiz, her ay sizlerle buluşuyor!
435 34 4
Ölümlü biri değil, ölümün ta kendisi; beni ölümden uzaklaştırırken cehenneminde sonsuzluk vaat ediyor olabilir miydi? O kesinlikle ölümü bir bitiş d...