ASYA (TAMAMLANDI)

By bencena12

45.2K 3.6K 402

~aşk gerçekten her şeyi affedecek kadar güçlü bir duygu muydu? ~ ~~~~~ "bir an hiç gelmeyeceksiniz sandım sa... More

KARAKTERLER
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58- +18
59- +18
60
61- +18
62
63
64
65- +18
66
67
68
69
70
71
72 - +18
73
74
75
76
77 - +18
78
79
80/+18
81-Final Part I/+18
81 Final Part II
DUYURU

11

656 49 0
By bencena12

Herkese iyi okumalar, kocaman sevgilerr... 🤩

"asya kız kalk polisler geldi" sedatın sesiyle 2 gündür çıkmadığım yatağımda gözlerimi aralarken anlamazca baktım yüzüne.

"ne polisi ya" öyle uykum vardı ki.. Yastığıma sarılıp yatağa daha da yayıldım.

"ne polisi olacak anacım. Bas baya devletin polisi. İfadeni alacaklarmış kalk hadi kız. Seni bekliyorlar" demesiyle gözlerimi bu sefer hızla açmıştım. Onları tamamen unutmuştum ben. Amcamı arayıp bitkin olduğumu, ifade için kendimi toplamak istediğimi bu yüzden de polislerin bir iki gün beklemesini rica ettiğimde kabul etmişti ve şimdi iki gün sonra kapıma yollamıştı polisleri.

"off ya ben onları tamamen unuttum" hızla pikeyi üstümden atıp yataktan fırlamamla sendelemiştim.

"kız yavaş ol görende beni yaralı sanacak" sedat düşmemem için kolumu tutarken bir kaç saniye başımın dönmesinin geçmesini bekledim. Kendime gelmemle hızla banyoya geçerken sedatın kızan sesini işitmiştim ama takmadım. Yüzümü yıkayıp aynadaki yansımama baktım. Yer yer morluklar vardı ama çok kötü gözükmüyordu Allahtan. Ama yüzümden daha önemli bir olayım vardı. Polisler. Ne diyecektim onlara şimdi. Demirin istediğini mi yoksa gerçeği mi...

Bir kez daha yüzüme su çarpıp kuruladığım gibi çıktım banyodan. Yavaş adımlarla salona geçerken kararımı vermiştim. Polislere olayı anlatıp da bir de onlarla uğraşmayacaktım. Bu durum amcamın da babamın da hiç hoşuna gitmeyecekti ama çokta umurumda değildi.

"hoş geldiniz ben Asya Akbelen" salondan içeri girmemle gözüm ayaktaki iki polis memuruna giderken başlarıyla selam verdiler bana.

"hoş bulduk Asya hanım nasılsınız."

"iyiyim teşekkür ederim lütfen oturun" dememle masanın yanındaki sandalyeyi çekip yan yana oturdular. Ben de karşılarına geçtim.

"bunlar size ait. Telefon sinyalinin geldiği yerde bulduk ama telefonunuzu bulamadık." çantamı önüme koyarken rahatça bir nefes bırakmıştım. Telefon sorun değildi de kimlik çıkarmakla gerçekten uğraşamayacaktım.

"teşekkür ederim"

"sorgu için emniyete geçmemiz lazım aslında ama Sayın emniyet amirimiz evde daha rahat olacağınızı söylediği için buradayız. Tahmin edersiniz ki o geceye dair birkaç sorumuz olacak."

"sizi dinliyorum" dememle kadın olan ellerini masanın üstünde kenetleyip daha ciddi bir hal aldı. Biraz rolünü abarttığını düşünsem de takılmadım çok.

"bize o geceyi ve sonrasını anlatır mısınız" demesiyle derin bir nefes alıp başımdan geçenleri onları da tatmin edecek şekilde  atlaya atlaya anlatmaya başladım. Erkek olan polis kağıda dediklerimi tek tek yazarken soru sormalarına gerek kalmayacak şekilde hızlıca sözlerimi bitirdim.

"peki kaçıranın kim olduğunu biliyor musun yani eski bir davanızdan tanıdığınız biri mi" bir süre sustum. Muhtemelen inanmayacaklardı ama başka yol yoktu.

"hayır. yani kim bilmiyorum. "

"emin misiniz" kadın polisin kaşı şüpheyle havaya kalkarken başımı salladım evet dercesine.

"yanlış anlaşılma sanırım bilmiyorum. Tanımıyorum da. Ama davalarımla ilgili olduğunu sanmıyorum."

"nasıl kurtuldunuz peki"

"kaçtım"

"kaçtınız"

"Evet kaçtım"

"nereye götürüldüğünüzü biliyor musunuz"

"hayır bilmiyorum" elimi anlıma atıp ovaladım. "bakın kimse kim kurtuldum ve bitti ben şikayetçi falan değilim. Bu olayı bitirebilir miyiz artık çünkü hala kendimi toparlayabilmiş değilim." dememle öne doğru hafifçe uzandı.

" korkuyorsanız korkmayın. Siz de bir adalet ferdisiniz ondan da ziyade yargıtay başkanının kızı, emniyet amirimizin de yeğenisiniz. Sizin başınıza gelen bir şey bizi olduğundan iki kat daha fazla ilgilendirir. Lütfen her şeyi şeffaf bir şekilde anlatın ve  işimizi zorlaştırmayın"

"Öncelikle kimseden korkmuyorum ve işinizi de zorlaştırmıyorum. Size oldukça şeffaf davrandığıma emin olabilirsiniz. Ayrıca babam veya amcamın iyi bir mertebede olması ya da benim avukat olmam beni diğer insanlardan daha üstün kılmaz." dememle yüzü bozulmuştu. Taktir toplama veya göze girme çabasını anlıyordum ama bunun yolu ben değildim. Hızla kendini toplayıp ilk geldiğinden daha sert bakmaya başladı bana. Göz devirmemek için zor tuttum kendimi.

"Birini mi koruyorsunuz peki" 

"hayır korumuyorum. Başka diyecek bir şeyim de yok" dememle onlara konuşmanın bittiğini belli ettim.

"peki dediğiniz gibi olsun. Eski bir ağır cezacının ağzından o istemedikçe bir şey almamız zor zaten. Sizi daha fazla zorlayacakta değiliz. Sonuçta birini koruyorsanız da yaptıklarınızın sonuçlarını en iyi siz bilirsiniz" şüpheli bakışları altında önüme koyulan kağıdı okudum ve imzaladım. Polisleri geçirmemle yönümü pastahaneye çevirirken bu olayı kafamdan attığım için mutluydum..

"kız niye geldin zilli dinleseydin ya götüne diken mi battı"

"iyiyim ben sedat. İyice boşladım zaten pastahaneyi de"

"aman kıçımın kenarı sanki sana ihtiyacımız vardı. Mis gibi yönetiyoruz kafeyi de pastahaneyi de hadi naş anacım dinlenmeye" demesiyle gülmüştüm. Yüzüme sevgiyle bakıp yanıma geldiği gibi sıkıca sarıldı bana. Anında beline dolandım kollarımı.

"Çok korkuttun hepimizi. Sana bir şey olacak diye aklımız çıktı"

"özür dilerim sedoşum ama benim elimde olan bir şey değildi"

"biliyorum bebeğim. Bundan sonra daha dikkatli olucaz" demesiyle ayrıldım ondan.

"bundan sonra bir şey olacağını sanmıyorum. Sonuçta yakalandı o adam ve konu kapandı." sahi ona ne olmuştu acaba. Şu iki günde aklıma hiç gelmemişti. Hoş gelse de kime soracaktım ki? Demir'e mi? Şeytan görsündü onun yüzünü..

"orası hiç belli olmaz anacım. Sen yine de o demir denen titan herifin etrafında dolanma daha fazla. Adamın düşmanları var belli, seni de zayıf noktası sanmasınlar. Başımıza daha fazla bela açılır Allah esirgesin. Hem neymiş şu titanın olayı öğrenebildin mi bari"

"daha değil ama öğrenicem" dememle sinirle baktı bana.

"ben ne diyorum sen ne diyorsun ya. Daha karışamıyorsun bu olaya Asya bırak artık peşini. Ya adama sen defol diye bağırmadın mı"

"evet"

"ee ne o zaman. Neden hala peşindesin kızım"

"merak"

"etme anacım etme merak falan etme bırak artık. Bundan sonra ne gelecek başına diye mi düşünücez sürekli. Bırak artık uzak olsun bizden. Ne yapacaksın hem öğrenip aa aaa " demesiyle yanağına kocaman bir öpücük bıraktım.

"ne oldu sedoş efendi sen bayılıyordun ona daha geçenlerde" dememle burun kıvımıştı.

"o sen zarar görmeden önceydi anacım. Hee şu bir gerçek ki hala o titan bozuntusuna bayılıyorum ama bizden uzakta" demesiyle kahkaha atmıştım. "uzak duracaksın dimi" bunu sorarken yüzü öyle şeker bir hal almıştı ki dayanamayıp yanaklarını sıktım. Anında elime bir şaplak indirmişti.

"tamam sedoşum bırakıcam peşini. Zaten banane ki. Şeytan görsün onun o mendebur yüzünü" diyip tatlı tatlı güldüm. 

"sil o şirin gülümsemeni yalancı zilli. Sadece eski sakin hayatımıza dönelim istiyorum Asya. İrdeledikçe bu titanı daha da belaya çekiliyoruz ne olur anacım bırak peşini şunun. Tam iyi hoş adam ama bize gelmez onun hayatı bebeğim."

"tamam dedim ya zilli sedoşum" dememle inanmasa da başını sallamıştı.

"bu arada aslında söylemek istemiyorum ama söylemedikçe de senden bir şeyler sakladığımı hissetmek huzursuz ediyor beni" sedatın sıkıntılı sesiyle tüm dikkatimi ona vermiştim.

"neymiş o sedoşum"

"bu titan bozuntusu 2 gündür pastahaneyi arıyor seni sormak için. O aradığını söylemememi sıkı sıkı tembihledi ama senden saklamak istemiyorum" demesiyle nefesimi tuttum. "Ama bak, yok beni arıyor yok beni merak ediyor diye düşünüp de yumuşama beni de söylediğime pişman etme." diye ekledi hemen.

"sen ne dedin"

"bir şey denedim. Biraz saydırdım. Sonra da bir daha bu kızın etrafında dolanmayacaksın diyip suratına kapadım." demesiyle kıkırdamıştım. Kızını serseri erkekten korumaya çalışan anne gibiydi resmen.

"iyi yapmışsın gerek yok zaten" diyip omuz silktim. Ona hala sinirliydim. Dediğime inanmazcasına tek kaşı havalanırken gülerek yanağını öptüm. "neyse boşverelim onu" dememle pastahnenin sabit telefonu çalmıştı. Almak için kapıya hareketlenirken yaseminle karşılaşmış, elinde çalan telefonu bana uzatmıştı.

"kim"

"köstebek de a.."

"tamam sen içeriye bak" yasemini yollarken telefonu kulağıma koydum. Bir süre kadirin dediklerini dinlerken bıkkınlıkla solumuştum.

"tamam. Teşekkür ederim" diyip sinirle telefonu kaparken yine ve yine bir şey öğrenememiş olmasına saydırıyordum. Elimin boş olmasına ve sürekli olduğum yerde saymama acayip sinir olmuştum.  "benimin dışarıda birkaç işim var çıkmam lazım" hızla merdivenlere yöneldim. Bacağımda iyileşmeye yüz tutmuş yaram hafiften kedini belli ederken acıyla yüzümü buruşturmuştum.

"nereye kız ne oluyor biranda götüne ateş topu sokmuşlar gibi fırladın ayağa. Kimdi arayan. Ne dendi sana da koşturmaya başladın."

"Kimse değildi edepsiz herif" yanıma gelen sedatın kafasına hafifçe vurdum söylemi karşısında. "telefonu mu kaybettim ya o gece gidip yenisini alıyım" hızla kalan merdivenleri çıkarken arkamdan söylenmeye başlamıştı. Ama onu takmadım. Odama girip aynı hızla üstümü değiştiğim gibi aşağıya indim.

"abla" tam kapıdan çıkarken linayla karşılamamla her şeyin yolunda gittiğini hissettirmek için yüzüme kocaman bir gülücük kondurdum.

"naber bebeğim"

"iyiyim de sen nereye ne bu acele neden dinlenmiyorsun"

"çünkü 2 gündür fazlasıyla dinlendim ve artık ihtiyacım yok iyiyim ben."

"nereye gidiyorsun peki böyle alel acele"

"kız yırtık ne çabuk hazırlandın. Üff yine mi sen geldin ya senin evin yok mu anacım. Ne bu böyle bumerang gibi atıyoruz geri geliyorsun her defasında" diye söylenerek yanımıza geldi sedat.

"kes be yırtmıyım o ağzını" diye lina da karşılık verirken ikisine de gözlerimi devirdim. Çocuk gibiydiler. Aynı yaşta olmalarına ve aralarında anlaşmazlık yaratacak bir sorun olmamasına rağmen anlaşamıyor oluşlarını anlayamıyordum.

"başlamayın yine. Telefonum kayboldu ya o gece bebeğim dedim gidip bir telefon alıyım kendime. Hem sıkıldım iki gündür evde yatmaktan az da hava almış olurum"

"ee bana deseydin ya gelirken alırdım abla. Havayı da birlikte alırdık. Yalnız olma" demesiyle kocaman öptüm beni düşünen biricik kardeşimi..

"ben hallederim kendi işimi bebeğim. Teşekkür ederim. Sedat bugün teslimat var mı arabayı alıyım mi"

"var anacım alma taksiyle git" demesiyle içimden bir ürperti geçmişti. Lina salak mısın der gibi baktı sedata o da ne dediğini yeni farketmiş olacak ki mahçup bakışlarla dudağını ısırmıştı.

"benim arabamı al abla ben buradayım ne de olsa"

"emin misin bebeğini bana vermek istediğine" dememle güldü. Arabasını ondan başkasının kullanmasından nefret ederdi lina.

"sen istisnasın çünkü sana aşığım" kahvenin en güzel tonu olan gözünü kırptı. Sevgiyle yanağına bir öpücük bıraktım. Hızla elindeki anahtarı alırken "geç kalma" diye anne edasıyla bağıran sedata orta parmağımı kaldırarak cevap vermiştim.

Kendimi masaratinin koltuğuna atarken hızla arabayı çalıştırıp yola girdim. Yönüm ilk avm olurken onlara bir nevi de olsa yalan söylemediğim için içim rahattı. Kısa bir süre sonra Avmye gelmemle hızla elektronik mağazasından telefon alıp hat için de operatör mağazasına uğradım. Yarım saate işlerimi hallederken kendimi yine direksiyon başında bulmuştum. Telefonu ayarlayıp hattı taktım ve melek ablanın numarasını çevirdim. Allahtan hat kaybolunca ondaki numaralar tekrar yeni hatta yüklenebiliyordu.

"alo Asya güzel kızım" meloşun sıcacık sesi kulaklarıma dolarken sevgiyle gülümsemiştim.

"merhaba meloşum nasılsın"

"iyiyim kuzum sen nasılsın bir şeyler duyduk iyisin dimi. Gelecektim seni görmeye ama baban dinlensin diyip alı koydu beni"

"iyiyim iyiyim merak etme meloşum. Hem zaten ben gelicem yanına. Yardımına ihtiyacım var " dememle dişlerim dudağımı esir almıştı. Bu aklımdan geçeni kusursuzca halletmem lazımdı yoksa yanardım.

"söyle kuzum hayırolsun"

"babamla derenin evde olmadığı bir zaman beni arayabilir misin. Evden almam gerekenler var"

"şuan yoklar kuzum gel istersen " demesiyle gülmüştüm. Şanslı günümdeyim sanırım.

"neredeler ne zaman gelirler biliyor musun"

"deren hanım derneğe gitti baban da adliyeye kuzum. 1 2 saate dönmezler bence"

"tamam o zaman hemen geliyorum" dememle arabayı çalıştırıp hızla yola girdim. Onlar gelmeden demirin dosyasındaki her bilgiyi almak istiyordum ve artık bu bilinmezliği bitirmek istiyordum..

*********

"kuzum yavaş düşeceksin" evden içeri girmemle merdivenlere atılırken melek abla endişeyle bağırmıştı arkamdan. Gerçekten yavaşlamalıydım çünkü bacağımda ki acı kendini, ben buradayım az sakin ol istersen dercesine belli ediyordu. Onu o kadar dikkate almıyorum ki inşallah başıma bela olmazdı.

"aramadılar dimi geliyoruz falan diye" babamın o boğucu çalışma odasından içeri girmemle kapıda duran melek ablaya bakmadan sormuştum. Hızla babamın masasına yönelip karıştırmaya başladım.

"yok kuzum aramadılar ama gelmezler zaten yakın saatte bence. Sen ne arıyorsun söyle ben de yardım edeyim daha çabuk buluruz. Baban odasında dosya karıştırırken yakalarsa seni kıyamet kopar kızım biliyorsun" demesiyle biliyorum dercesine başımı salladım. Gözümün önüne düşen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken sıkıntıyla oflamıştım. O gece masanın üstünde olan dosya şimdi yoktu. Masanın üstünde bulamadığım dosya yüzünden moralim bozulurken hızla çekmecelere yöneldim.

"sen kapıyı kontrol et yeter meloşum" elim kilitli bir çekmenin kulpuna asıldığında zorlasam da tabi ki açamamıştım. "buranın anahtarı nerde biliyor musun" diye sorarken bir yandan da masanın üstündeki kalemlikleri karıştırıyordum belki buradadır diye ve bingo ataç kutusundan çıkmıştı. Hızla elime alıp çekmeceyi açtım. Önüme bir sürü dosya serilirken hızla isimleri taramaya başlamıştım..

"Allah kahretsin burada da yok" sinirle yere çöktüm. O kadar hızlı hareket etmiştim ki başım dönüyordu. Sinir tüm vücuduma yayılırken babamın dosyayı yanına almış olma ihtimali daha da sinirlendirdi beni. Onu istiyordum.. Onu şuan bulmak istiyordum.

"kuzum önemli bir dosya belli ki baban belki kasasına koymuştur" diyen melek ablaya döndüm hızla..

"kasa mı"

"şey... Bir gün biriyle konuşurken duydum yani kulak misafiri oldum yanlış anlama sakın kapı dinlemedim" öyle mahçup olmuştu ki. Yıllardır bu evdeydi ve böyle bir şey yapmayacağını zaten çok iyi biliyordum.

" böyle bir şeyi bilerek yapmayacağını biliyorum meloşum benim ama ne duyduğunu bana söylemen lazım bak bu çok önemli ve zamanım kalmadı" yerden kalkarken bir yandan da cevabını bekliyordum sabırsızlıkla..

"şey kuzum.. baban önemli dosyalarımı kasada saklıyorum ne olur ne olmaz diyordu birine"

"nerede peki bu kasa biliyor musun? Yerine dair bir şey dedi mi?" bir yandan melek ablanın cevabını beklerken diğer bir yandan da kasayı arıyordu gözlerim. .

"bilmiyorum ki kuzum göz önünde olmadığı kesin daha dip köşelere bak" demesiyle sinirle saçlarımı çekiştirdim. Adrenalinden nefeslerim bile sıklaşmıştı. Gözlerim daha hızlı tüm odayı tararken gözüm duvardaki tabloya gitti.

Babam tablolardan nefret ederdi.

Sinsice gülümseyip hızla oraya doğru atıldığım gibi tabloyu duvardan indirdim. Hadi ama gizemli takılırken bile çok yüzeyseldi.

"şifresi ne bunun biliyor musun konuşurken falan onu duydun mu bari" melek ablada yanıma gelirken ikimizde birbirimize bilmez gözlerle baktık. Biraz düşündüm. Dört haneli bir şifre istiyordu. Bir kaç şey denedim ama olmadı. Doğum tarihlerine geçtim. Bu kadar kolay koymayacağını biliyordum ama denedim yine de.

Kendininkini.. Dereni.. Annemi... Linayı.. Hiç biri olmamıştı. Kendiminkini deneme zahmetine girmedim.. Kendini kesse böyle bir şey yapmazdı. Sıkıntıyla koltuğa çökerken gözlerim duvardaki gömülü kasadaydı.

"kendininkini neden denemedim kuzum"

"babam benim doğum günümü mü koyar Allah aşkına melek sultan" alayla güldüm. O da burukça gülmüştü. Yanıma gelip koltuğun kenarına oturduğu gibi saçımı okşadı.

"belki de göz önünde olan şey kimsenin ummayacağı bir şeydir o yüzden zaten ona yönelinir" demesiyle acaba mı dercesine ona bakmıştım. "dene bir ne kaybedersin" hızla yerimden kalkarken kalbim gümbür gümbür atıyordu. Babasından minicik bir sevgi kırıntısı bekleyen küçük savunmasız Asya ya dönmüştüm bir anda. Gerçekten safça kendi doğum günüm olsun istiyordum şuan...

1995..

Kırmızı ışık yanarken burukça gülümsedim.

"bunu düşünmemiz bile saçma." dememle melek abla yanımda bitmişti.

"öyle değil kuzum bir de böyle dene" demesiyle tuşlara 1611 yazdı. Yeşil ışık yanarken ağzım şaşkınlıkla açılmıştı. Melek ablanın gülen gözleri bana dönerken ben hala şaşkınca açılan kasaya bakıyordum. Cidden benim doğum günümü mü koymuştu. Zorla yutkunurken gözlerimin dolmasına lanet etmiştim. Bu kadar mı açtım babamın sevgisine. Görmezden gelmeye, bastırmaya çalışırken minicik bir ayrıntı beni hüngür hüngür ağlatacaktı şimdi.

"baban belli etmese de seni çok seviyor kızım. Evet aranız iyi değil ve de çok sürtüşmeli ama o seni çok seviyor. Sadece belli edemiyor hepsi bu ama bunları konuşmak için doğru zaman değil asya şaşırmanın sırası da değil kuzum. Baban gelmeden hallet şu işini ben kapıdayım" demesiyle kendime gelirken hızla toparlanıp kasanın kapağını açtım.

İçinde 3 dosya vardı. Hepsini elime aldım. Gerçekten bu dosyalar bir kasada saklanacak kadar nasıl bir önem arz ediyordu merak ediyordum.

En üstteki dosya demirin babasına aitti. Antonio Mancini'ye..

İkinci dosyayı üste alırken kardeşinin ismini gördüm.. Yaman Karakurt.. Gözüm parantez içinde yazan isme gitti. Demek İtalyan adı Mariano Enzo Mancini'ydi.. Elim hızla diğer dosyaya giderken gördüğüm isimle gözlerim parladı.

"buldum en sonunda seni Demir Karakurt ya da Luciano Dante Mancini mi demeliyim." Yüzümde sinsi bir gülümseme peydah olurken hızla masaya yönelip fotokopi makinasını çalıştırdım.

İlk demirin dosyasındaki kağıtları çıkarıp makinaya yerleştirdim onlar kopyalanırken hızla camların önüne gidip etrafı kolaçan ettim. Babamdan şu anlık bir iz yoktu ama her an gelebilirdi. Makinanın tüm sayfaları kopyalanmasının ardından babasının dosyasını koydum. Onlarda kopyalanırken melek ablayla birlikte büyük bir gerginlik içinde birbirimize bakıyorduk.

"bitmedi mi kızım hadi çabuk ol" demesiyle kardeşinin dosyasını makinaya koyarken aşağıdan derenin sesi gelmişti.

"eyvah" melek ablanın korku dolu nidası odaya yayılırken gergince saçlarımı çekiştirdim. Tam zamanını bulmuştu.

"sen kapıyı kapat aşağıya in. buraya gelmez o oyala onu ben 2 dakikaya çıkıcam." dememle hızla kafasını sallayıp dışarı çıktı.

Makinanın bitti sesi yayılırken odaya hızla dosyaları toplayıp aynı düzende kasaya koyduğum gibi kilitledim. Tabloyu yerine tam asarken derenin "lina mı burada aşağıda arabası duruyor. Niyeyse dışarı park etmiş. Korumalara sordum görmedik dediler" diyen sesini duymuştum. Allah kahretsin evin dışına bir yere park etmiştim nasıl görmüştü. Allahtan korumaları uyarmıştım.

"şey deren hanım"

"ney melek.. ne kem küm ediyorsun görende ahiret sorusu sordum sanacak"

"lina burada değil efendim" demesiyle hızla tabloyu asıp masanın üstündeki kağıtları topladığım gibi çantama tıkıştırdım. Yavaşça kapıya giderken sesin nereden geldiğini çözmeye çalışıyordum.

"değilse arabası neden burada" diye çıkıştı. Sesler aşağıdan geliyordu hala. Yavaşça kapıyı açıp dışarı çıktığım gibi merdivenlere yöneldim.

"lina değil ben buradayım çünkü" diyerek merdivenlerden inmemle iki kadında bana dönerken melek abla çaktırmadan rahat bir nefes aldı. Bu haline gülmek istedim. Kadın resmen 10 yaş daha yaşlanmış gibi gelmişti gözüme.

"oooo kimleri görüyorum. Bir daha buraya gelmezsin sanıyordum Asya hanım hazretleri. Hayırdır" son basamağı da inip karşısında durdum.

"ben de tam bu eve ilk geldiğin günden beri ve her terkettiğin andan sonra geri dönünce senin için aynı şeyi söylüyorum ama bak hala sen de buradasın" dememle gözlerini kısmıştı sinirle. Alayla baktım yüzüne.

"ne işin var evimde Asya"

"bak Allahın işine yine aynı soruyu yıllardır soruyorum ama ne hikmetse hiç cevap alamadım."

"ağlayarak günlüğüne yazabilirsin şekerim" alayla bu sefer o gülmüştü. Kontrolümü kaybetmedim.

"ağlayarak günlüğü dolduranın sen olduğunu sanıyordum. Ah pardon sen ağlayarak veda mektupları yazıyordun genellikle karıştırmışım tatlım" ince yerinden vururken onu alaylı gülümsemesi anında silinmişti. Babama, ya kızın ya ben konulu ağlayarak mektup yazdığını ve 2 kere bana yakalandığını o da ben de çok iyi biliyorduk.. Aptal...

"linanın arabasıyla gelmişsin neden arabasını kullandın. Benim paramla alınan şeye el sürmen ne komik" konuyu değiştirmek için girdiği konu karşısında alay dolu bir kahkaha attım. O kadar acizdi ki bazen ona üzülüyordum.

"sen cidden ruh hastasısın. Kaç kuruşu senin acaba cidden merak ettim. Yanlış hatırlamıyorsam senden para kaçıran babam o arabayı linaya 18.yaş gününde hediye almıştı."

"para kaçırmak mı" alayla o kahkaha attı bu sefer.. Acıyarak baktım yüzüne. O da çok iyi biliyordu ne dediğimi..

"hiç alayla gülüp yanlış bir şey söylediğimi düşündürtmeye çalışma derencim sen de çok iyi biliyorsun babamın maaşlı çalışanı gibi olduğunu" dememle hırsla üstüme atıldı ama elimle savuşturdum. "bu ev bile benimle linanın üstüne.. Babam bir gün aklı başına gelirde seni boşar diye hak talep etmemen için kendi üstüne mal bırakmıyor sen de bunu çok iyi biliyorsun ve sen hala utanmadan kalkmış benim param diyorsun. Asıl dua et de ben seni atmıyorum bu evden" dememle sinirle omzuma omzunu vurup merdivenlere yöneldi.

"bir tek bu evde hakkın var Asya kendini bir şey sanma"

"üstümde olan mal varlıklarını saymıcam çünkü sen zaten çok iyi biliyor ve kendini bu konuda yiyorsun bana gerek yok. He bu arada babam yeni bir çiftlik almış haberin var mı. Geçen beni arayıp tapu işlemleri için çağırdı da" dememle hırsla çıktığı merdivenlerin ortasında bir süre hareketsiz kaldı ama arkasını dönmedi. Tekrar yarım kalan merdivenleri çıkmak için hareketlenirken keyifle güldüm arkasından. O kadar ezik bir kadındı ki.. Bir kadın olarak kendini düşürdüğü bu durumlara üzülüyordum.

"ayy ömrümden ömür gitti valla kuzum." diyen melek ablayla gözlerimi merdivenlerden alıp ona döndürdüğüm gibi sıkıca sarıldım.

"teşekkür ederim meloşum sen olmasan yapamazdım. Seni Seviyorum"

"ben de seni seviyorum kuzucum. Gel arada özlüyorum seni"

"ben gelince olanlar malum sen gel bana"

"tamam kuzum haberleşiriz. Kendine çok dikkat et." demesiyle vedalaşıp hızla evden çıktım.

"teşekkür ederim Rıfat abi" bahçenin köşesindeki Rıfat abiye selam verirken "rica ederim kızım" diyip göz kırpmıştı. Sevgiyle gülümsedim. Hızla arabaya yönelip yola koyulurken sonunda bir şeyler öğreneceğim gerçeği kalbimi küt küt attırıyordu.

Sahil kenarına gelip arabayı durdurdum. Başımı koltuğa yaslayıp derin bir nefes aldığım gibi çantamdan bütün kağıtları çıkarmamla ilk demire ait olanları aldım elime..

Demir Karakurt/Luciano Dante Mancini

İsmi aşırı havalıydı. Güldüm.. Gözüm kağıdın kenarındaki siyah beyaz resmine giderken bu sefer buna gülümsemiştim.  Vesikalıkta bile nasıl böyle yakışıklı çıkmıştı insafsız titan.. O geceden sonra hala ona aşırı sinirli olsam da yine de bunu göz ardı edemezdim.. Fotoğrafından hızla gözlerimi çekip merakla bilgilerine geçtim.

Doğum:1991/05/13

Doğum yeri: Sicilya/İTALYA

Anne adı: İnci

Baba adı:Antonio

.

.

.

Gözlerim hızla aile geçmişi üstünde kaydı. Babamın dediği uyuşturucu, silah kaçakçılığı dosyalarını incelerken hiçbirinin kanıtının olmadığını görmüştüm. Yüzüm rahatlarcasına gülümsemeyle aydınlanırken babamın neden bu adama taktığını anlamıştım. İddiaları vardı ama kanıtı yoktu. Babam bir şeye inandıysa ve onu kanıtlayacak bir şey bulamadıysa delirmesi işten bile değildi..

Hızla diğer kağıtları karıştırırken son sayfalardaki fotoğrafları gördüğümde donup kalmıştım.

Gözümün önündeki işkence görmüş çeşitli insan fotoğraflarını görmemle nefesim boğazımda kaldı.. Fotoğraflar tam anlamıyla kan kokuyordu resmen. Midem allak bullak olurken Hızla kendimi toparlayıp raporları okumaya başladım.

Demir Karakurt..

Cinayet faili..

Kurban.. İki çocuk babası...

Daha 21 yaşında..

Parmak izi bulundu..

Gözlerim daha fazlasını okumaya dayanamazken hızla kağıtları yan koltuğa atıp arabadan fırladım. Midemde ne varsa çıkarırken gözlerimden yaşlar süzülüyordu.

Yapmamıştı dimi.. Onları demir öldürmemişti.. Bunu yapmamıştı.. Her şeyle karşılaşacağımı düşünmüştüm ama canice işlenen cinayetlerle mafolmuş kanlı bedenleri göreceğimi hiç düşünmemiştim. Tek kelimeyle korkunçtu hepsi..

Ama ne yazıyordu parmak izleri bulundu diyordu.. Bunları o yapmıştı.. Üç cinayetinde belki de daha da fazlasının suçlusuydu.. Arabanın yanına gidip yere çökerken omuzlarım öğrendiklerimle sarsılıyordu.

Diğerlerinde belki suçu yoktu ama cinayetler.. Parmak izleri..

Tam şuanda ona olan tüm umutlarım sönmüştü.. Demire karşı içimde olan o incecik umut ipi kopmuştu..  

Continue Reading

You'll Also Like

756K 21.3K 46
Küçüklük arkadaşları değillerdi , o sadece abisinin arkadaşıydı kendisi onun için sadece kardeşti .Zeyno Kahramanoğlu abisinin arkadaşına aşık olan k...
233K 9.5K 44
İntikam için yanıp tutuşan adam, masum bir kız karşısında neler yapacak... Aşk üstün gelebilecek mi? Her şeye rağmen kadın aşkına sahip çıkar mı ders...
29.1K 966 43
Şirin Bozok: 20 yaşında bir genç kız kendinden yaşca büyük birine sevdalanırsa aşkına karşılık bulabilir mi ? Baran Duran: Sevdalısından habersiz ke...
99.6K 4.4K 27
"Mahallede herkes onu Cio diye bilirdi.Küçük büyük herkesin Cio abisi.Ama ben...benim sevdamdı bu adam.Çocukluğum gençliğim her şeydi.Sonra bir gün g...