İki Gözüm +18 / Texting

By wayhaline

1.1M 31K 8.9K

wayhaline: Kız olduğuma yemin edebilirim ve kanıtlarım. *resim Baran: Hass*ktir! Baran: Bune lan!!! wayhaline... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5. Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9. Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13. Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23. Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32. Bölüm (part 1)
32. Bölüm (part 2)
•Duyuru•

27.Bölüm

23.2K 838 593
By wayhaline

Ağlamak serbest sonkez...

Vote sınırı: 260 yorum: 200

Sizleri seviyorum. Keyifli okumalar!

27.Bölüm

Karşımda öylece duran mezara bakınca iki yanımdan kollarını bedenime saran Melih'e daha çok sokuldum. Abimi uğurlamaya gelen mahalle sakinlerinin omuzuma dokunarak mezarlığı terk etmesini donuk bakışlarla izlerken artık göz yaşlarımı akıtmadığım için boş boş bakıyordum.

Toprak... Abim toprak kokuyordu şuan. Aldığım soluk ıslak toprak kokusunu ciğerlerime doldururken titreyen göz bebeklerimle Melih'e baktım. Ağlamaktan gözleri kızarmış, göz altları morarmıştı. Benim kadar o da yıkık haldeydi.

Yıkılmıştık.

İkimizde yıkılmıştık.

Kızarmış göz bebekleri gözlerim ile çakışınca titreyen çenesini omuzuma yasladı. "Yalnız kaldık," dedi kuruyan dudaklarıyla.

Başımı abimin biraz önce bedeninin gömüldüğü mezara çevirdim. "Beni bıraktı." Yutkunmaya çalıştım ancak öyle bir acı baş gösterdi ki boğazımda yutkunmayı bırak nefes dahi alamadım.

Başımı tekrar Melih'e çevirdim. "Sen de..." Dilimin ucunu ısırarak tamamlamak yerine yuttum cümlemi. Kollarının arasından çıkmak için hareket ettiğimde kollarını bedenimden çekerek rahat bir şekilde çıkmamı sağladı.

Bu davranışı göğüsüme darbeler yağdırdı.

Beni bırakmasını istemedim. Ben çıkmak istesem dahi kolları beni sarsın istedim. Gözlerimden akan yaşlar yanağımdan kayarak ayak ucuma, toprağa düştü.

Titreyen dizlerimle abime yaklaşırken hıçkırığım beni aştı. Sesli bir şekilde ağlarken titreyen ellerimle abimin mezarına dokunuyordum.

Ne zordu....

Allah'ım bu ölüm ne kadar da zordu.

"Abi, abi sen şimdi buradayken üşümez misin?" Nemli toprağı avuçlayıp gülümsemeye çalıştım. "Sen üşümezsin belki ama... Ama ben sensiz çok üşürüm." İçimdeki acıyı tarif etmek imkansızdı. Nasıl tarif edilirdi ki? Abim... Abim benim kanatlarımdı. Benim kanatlarımı kırdılar. Benim abimi elimden aldılar.

Abim öldü.

Benim abim öldü.

Benim, annem, babam, sevgilim, çocuğum, abim... Beni sahipsiz bıraktılar.

"Kalbim çok boktan bir hâlde abi. Sen ölüme beni hazırlamadın ki..." Boğuk çıkan sesim mezarlıkta yankılanıyordu. Başımı öylesine takılan mezar taşına yasladım. "Sen bir şey olacağı zaman beni hazırlardın ama bu sefer söylemedin. Neden söylemedin ki? Neden öldün ki sen?" Sarsılan olmuzlarıma dolanan kollarla daha çok ağlamaya başladım.

"Sêlan okununca hissettiğim o duyguları bir bilsen... Canımdan can koptu abi! Seni öylece tabutta taşınır bir şekilde görünce öldüm ben abi! Abi neden öldün?" Göğüsüm alamadığım nefesler yüzünden sıkışıyordu. Göz yaşlarım yüzümü tamamen ıslatmıştı.

"Nilay..."

"Ben şimdi senin her izinin olduğu o eve nasıl ayak basacağım? Kim sataşacak bana? Kim sarılacak? Kim koruyacak beni?" Bir avuç toprağı kaldırıp öperken bedenime arkadan sarılan Melih'in ağlayan sesini duydu kulaklarım.

"Abi bak, "dedim hıçkırıklarımın arasından. "İkimizi de ağlatmayı başardın. Hadi," dedim gülmeye çalışarak. "Hadi kalk bu ölüm sana yakışmadı." Bir avuç toprak daha aldım. Bir kactane daha sonra birkaç tane daha. "Kalk abi!" Derken mezarı kazmaya çalışan ellerimi tutan Melih bedenimi de kendisiyle beraber çekerken ona karşı geliyor durmadan çığlık çığlığa bağırıyordum.

"Bırak Melih!" Derken ona tutunuyordum. "Abim bıraktı beni! Sen de bırak!" Ellerimle bedenini itmeye çalıştım. "Bırak beni!" Çığlık ata ata onu kendimden uzaklaştıramadığımda elimi kaldırıp yüzüne tokat atmamla bedenimdeki elleri gevşedi.

Titreyen elime sonra da yüzüne baktığımda göz yaşlarının dudaklarına doğru yol alışı değdi gözlerime. Sadece acısı olan ben değildim; oydu da.

Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp üzgünce baktım ona. İki ayağı öne doğru uzanmış sırtı diğer bir mezarın taşında öylece gözlerinden boşalan yaşlarla bir bana bir de abimin mezarına bakıyordu. "Ben ne yapayım!" diyerek bağırdığında titreyen ellerimi dudaklarıma bastırdım. "Ulan ben ne yapayım! Ben kardeşimi kendi ellerimle gömdüm buraya!" Elleriyle mezarı işaret etti. "Ben nasıl dayanayım!" Mezara doğru yaklaştığında korkuyla ona bakıyordum. "Kalk lan!" dedi bağırarak. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Gerilen bedeni titriyordu.

"Kalk oğlum!" Yumruk yaptığı elini mezara geçirdiğinde ellerinle yüzümü kapattım. "Ulan yapma bana bunu lan! Kalk oğlum," hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. "Ben seninle ekmeğimi bölüşüyordum lan!" Titreyen adımlarla yanına vardığımda dudaklarım aralandı ancak hiçbir şey söyleyecek gücüm yoktu. Sarsılan omuzlarına doğru uzanıp sarıldım. Benim sarılmamla daha da şiddetlendi ağlayışı.

"Ben şimdi bu kıza nasıl bakayım! Oğlum ben sen değilim lan! Ben onu kırarsam ne olacak? Ben bakamazsam ne olacak! Kalk lan!"

"Melih, yapma! Yapma lütfen!" Diyerek yüzüne vuran ellerini tuttum. "Bırakma beni sen! Sen bırakma beni!" Ağlayarak söylediklerimle beni önüne doğru çekip sıkıca sarılırken ikimiz de aynı acıyı paylaşıyor aynı acı için göz yaşı döküyorduk.

"Kırarım beni seni!"

Sımsıkı sardım onu, "hayır," dedim. "Hayır kırmazsın! Sen bana kıyamazsın ki!"

Başını boyunma gömdü. "Bırakmam! Yemin ederim sen beni bırakmazsan ben seni asla bırakmam!"

Ben bırakmam seni Melih, ben seni bırakmam...

🍂

1 hafta sonra...

"Uykucu?" Baş ucumda hissediyordum bedenini. "Kalk bakalım bugün büyük gün." Öyleydi değil mi? Bugün büyük gündü... Gözlerimi açtığımda başımda dikilmiş Melih'in üstsüz göğüsüyle karşılaştım. Gözlerimi kaslı göğüsünden gözlerine doğru kaldırdığımda buruk bir tebessüm baş gösterdi dudaklarımda.

"Günaydın," dedim yataktan doğrulurken. Vücudum sızım sızım sızlıyordu.

"Saat on olmuş sen hala günaydın diyorsun," elini uzatıp saçlarımı yüzümden çekti. "Kahvaltı hazır birşeyler ye de hemen çıkalım."

"Senin işin yok muydu?"  diye sorarken yataktan tamamen kalkıp lavaboya doğru gidiyordum.

"Seni abine bıraktıktan sonra hemen halledip geleceğim," dedi benim yanıma gelirken.

Yüzümü yıkamak için aynaya baktığımda yüzümdeki çöküş ile göz göze geldim. Göz altlarım morarmış elmacık kemiklerim verdiğim kilolardan dolayı ortaya çıkmıştı. Saçlarım bakımsız omuzlarım ise yok olmuştu. Sadece bir hafta içinde bedenimdeki değişimler yüzüne çarparken içimde oluşan değişimlerin haddi hesabı yoktu.

"Çok kötü görünüyorum," dedim gülerek. "Cilt bakım konusunda abimin paralarını yiyen kız şuan ben değilmişim gibi..." Melih'e baktım. Kolları göğüsünde bağlı, omuzu kapıya yaşlanmış bir şekilde bana bakarken derin bir soluk alarak yüzüme hafifçe suyla yıkadım. Soğuk su titrememe neden oldu.

Başımı kaldırdığımda elinde havluyla yanımda duran Melih'le yüz yüze geldim. Benim uzanan elimi umursamadan havluyu yüzüme doğru yavaşça değdirip yüzümü kurularken kapanan gözlerimin üzerindeki bakışlarını hissediyordum.

Gözlerimi açtığımda ise burun buruna bir şekilde kalakaldım Melih'le. "Seni öyle güzel seveceğim ki bugünlerin acısı hafifleyecek." Burnunun ucu tenime sürterek boynuma doğru yol aldığında yutkunmakta zorluk çektim. Derin bir nefes alarak boynuma dudaklarını bastırdı. "Başını çevirdiğin her anında tam burada, " dedi, şah damarımın üzerini öperken. "Olacağım."

"Ya ben izin vermezsem?"

"O zaman da yanında dururum." Geri çekilirken saçlarıma dudaklarını bastırdı. "Sen üzerini giyinerken ben de yumurta yapayım."

Beni bırakıp lavabodan çıktığında elimi göğüsüme yerleştirdim. "Allah'ım," dedim. "Allah'ım ben ne yapacağım?" Havluyu yerine koyup Melih'in benim için getirdiği çantaya doğru ilerledim. Bir hafta önce kaldığımız evimizden en değerli eşyaları aldıktan sonra Melih'in eski evine gelmiştik. Ben o evde duramazdım. Abimin kanlı bedeni salonun ortasındaymış gibi hissetmemden sonra geçirdiğim sinir kriziyle birlikte Melih'in evine taşınmıştık, geçici bir süreliğine. Siyah bir kot pantolon ile siyah bir üst giydikten sonra mutfağa doğru yürüdüm. Mutfağa girdiğimde Melih'in öylece boş boş bir kavanoza baktığını gördüğümde yanına yaklaştım.

Gözleri dolu dolu öylece kavanoza bakıyordu. Ben de kavanoza baktığımda dudaklarım aralandı. Elma reçeliydi...

Abim çok severdi.

Uzanıp Melih'in elinden kavanozu alıp masaya geçtim. Hiçbir şey demesine izin vermeden kaşığımı kavanoza doğru daldırdım. Ağzıma attığım elma reçeliyle birlikte göz yaşlarım da akmaya başladığında yanıma oturan Melih'in eli kavanoza uzandı ancak ben kendime çekerek buna engel oldum.

O beni izledi ben bir kavanoz elma reçelini ağlaya ağlaya yedim.

Her kaşıkta göz yaşlarım eşlik etti. En son dayanamayıp elimden çektiği gibi buzdolaba koyarak bana sarıldığında kesilmişti ağlamam. Her yerde anısı vardı. Daha bir hafta önce yan yana olduğum abimin şuan toprak altında olmasını kabullenemiyordum.

Kahvaltıdan sonra evde bulunan değerli eşyaları alarak alarak arabaya yerleştirdikten sonra sessiz bir yolculuk başladı. Beni abimin mezarlığına bıraktıktan sonra yarım saate geleceğini söyleyerek giden Melih'in ardından kısa bir süre baktıktan sonra abime doğru gittim. Mezarının üzerinde bulunan siyah bir buket beni şaşırttırken üzerindeki boya kaş çattım. Sulamak için mezarlık görevlisinden aldığım hortumu bir kenara atarak buketi elime aldım. Siyah güllerin arasında bulunan beyaz çiçeğin kenarına konulmuş notu alıp açtım.

"Karagül; Ölüm aynı zamanda yeni şeylerin başlangıcıdır, keşfedilmemiş bölgelere bir yolculuktur. Siyah gül ölümü ve bu dünyadan göçüp gitmeyi simgelediği için, ayrıca gelecekteki büyük bir değişikliğe veya devrime de işaret eder. Bu açıdan bakıldığında siyah gül ayrıca eski alışkanlıkların ve eski düzenin ölmesi anlamına gelir.

"Ya rüzgâr ol dağlarıma gül taşı. Ya da oynatma dağlarımda bir taşı."


Okuduklarımla kaşlarım derince çatıldı. Bu neydi şimdi? Bu nasıl bir nottu? İsim veya başka bir şey yoktu sadece zarfın üzerinde bir sembol misali kalp vardı.

Arkada bulunan bu sembolle iyice baksam da bir şey anlamadım. Kim koymuştu bunu buraya? Hangi amaçla? Sonda yazılan sözün bir tehdit olarak algılamam normaldi değil mi?

Dolan gözlerimle ağabeyime baktım. "Sen kimlere bulaştın abi? Neler yaşadın?" Çiçek ile notu bir kenara bıraktım. Kalkıp hortumu aldıktan sonra mezarını iyice sularken göz yaşlarım da eşlik ediyordu suya.

"Bak, göre beni abi! Nasıl da kıymetini biliyorum, " derken sesim titriyordu. "Keşke şimdi yanımda olsaydın da daha çok kıymet verseydim sana."

Mezarın başına oturup getirdiğim çiçekleri birer birer ektim üzerine. "Şuan kızım abartma ya! Dediğini duyar gibiyim abi..." Derin bir iç çektim. "Seni çok seviyorum her zaman geleceğim yanına olur mu? Sakın seni bıraktığımı sanma biliyorsun benden kurtulamazsın, ölsen bile."

Daha fazla gücüm yetmediğinden yanına oturdum dizlerimi kendime çekerek. "Gidiyoruz biz abi... Bu şehirden gidiyoruz," yanaklarımı kuruladım hemen. "Ama sakın bak seni yalnız bırakmıyoruz." Toprağı sevdim. "Sen beni bıraksan da ben seni bırakmam."

Melih gelene kadar abimle doya doya konuşsam da yetmezdi bana. Omuzuma dokunan elle Melih'in geldiğini anladığımda küçük bir cam şişeye abimin toprağından doldurup dudaklarımı mezar taşına, toprağına bastırdım. Doya doya öptüm.

Kalkamayacağımı bildiği için beni kucaklayan Melih'e izin verdim. Beni arabaya taşıyıp bıraktıktan sonra geriye doğru gidecekken kolunu tuttum. "Abimin mezarına bir çiçek ile not gelmiş kenara bıraktım onları da al."

Başını sallayarak gittiğinde onu izliyordum. Abimin tam karşısında elleri önünde bağlı bir şekilde konuşmaya başladığında ne konuştuğunu merak ediyordum. Elleri yanaklarına gidip gelirken onunla birlikte ağlıyordum. Bir süre sonra eğilip toprağını öptüğüde hıçkırdım.

Yüreği güzel adam...

Kenara bıraktığım çiçek ile notu eline alıp okumaya başladığında gözleri arabada olan bana çevrildi. Gözlerinden geçen ifadeleri anlamasam da sinirlendiğini anlıyordum. Abimin mezarına tekrar dönüp birkaç şey söyledikten sonra arabaya doğru gelirken gözlerim ardında bıraktığı mezardaydı.

Buraya kadardı.

Abimin terk ettiği şehri bu kez de ben terk ediyordum.

Açılan kapıya rağmen Melih'e dönmedim. Arkaya atılan çiçek sesiyle Melih'e çevirdim başımı.

Gözleri gözlerimden abimin mezarına uzandı. Yutkundu, gözlerini yumup açtı, derin bir iç çekti. "Geçecek bunlar."

Başımı iki yana sallayarak itiraz ettim." Geçmeyecek, alışacağım sadece."

Elini uzatıp yanaklarımı ıslatan göz yaşlarımı sildi. "Alışacağız, ikimiz, birlikte." Üzerime daha çok eğilip alnıma dudaklarını bastırdı. "Kokun beni iyileştirecek."

Elimi uzatıp uzamış sakallarını okşadım. "Sevgin beni ayakta tutacak."

Geri çekilip gülümsedim. "Hadi gidelim yeni hayatımıza." Başını sallayarak arabayı çalıştırdı. Çalışan araba ilerlemeye başlamadan önce Melih abime selam verir gibi korna çaldığında başımı camdan çıkardım. "Seni seviyorum abi!" Birkez daha kornaya bastı. "Seni asla unutmayacağım abi!" Birkez daha bastı kornaya.

"Sen hep bizimle kalacaksın abi!" Art arda çalan kornayla birlikte mezarlıktan çıktığımızda derin bir nefes alarak göz yaşlarımı kolumla sildim. Melih boştaki elime uzanıp tuttuğunda gülümsemeye çalıştım.

Hayat; bilmediğim bir dildi. Ve ben bu dili yanımdaki adamla birlikte öğrenecektim.

Bölüm sonu 🌸

Nasıldı bölüm?

Dram üstüne dram gerçekten beni çok üzdü bir silkelenip kendime gelmem lazım.

Çiçekler kimden sizce? O yazılanlarda ne demek istenmiş olabilir?

Melih ile Nilay'ın hayatı nasıl olacak sizce?

Peki Baran? Onun sessizliği sizce iyi bir şey mi?

Bölümü sevdiyseniz arkadaşlarınızı etiketleyerek daha çok büyümemize yardımcı olursunuz. ❤️

Sizleri çok çok çok seviyorum ❤️

Ve benim canım sevdiğim yazarın kitaplarına da bakmanızı öneririm bölüm gelene kadar okursunuz hem fana mı olur :)) tanvakti108

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 27.7K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
550K 24.5K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
5.9M 193K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1.7M 160K 80
Gök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefka...