PassionApp | taekook

By meinovr

464K 40.5K 20.3K

Aldatılan Jungkook telefonuna ücretli sexting uygulaması indirir ama istediği şey sexting değildir. Text-Düzy... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
-40Final-

22

10K 914 802
By meinovr

Keyifli okumalar bebeklerim...

Yorumsuz bırakmazsanız beni çok mutlu olurum🤍

Bense derin bir nefes alıp gözlerimi ona sabitledim. Kafasını kaldırıp gözlerimizi buluşturduğunda olduğu yerde öylece kalakalmıştı.

"Tae..."

"Hyung?"

"Ne işin var senin burada?"

Hala beni gördüğü için şaşkındı. Muhtemelen sabahın bu saatinde beni burada görmeyi beklemiyordu.

"Seninle geleceğim."

"Tae bunu konuşmuştuk."

"Biliyorum ama geleceğim."

"Nereye gittiğimi biliyor musun?"

"Umurumda olmadığını söylemiştim."

"Ben de gelemeyeceğini söylemiştim. Antrenmanların var! Neden inat ediyorsun?"

"Lütfen Jungkook ben de geleyim. Yanında dururum sadece, sesimi çıkarmam antrenmanımı da aksatmam."

"Seni çalıştırmayacağım Tae! Bunu neden anlamak istemiyorsun."

"Tamam çalıştırma ben senden nasıl öğrendiysem öyle yaparım antrenmanımı. Sen bana bakmazsın bile. Lütfen seninle geleyim."

Sıkıntıyla nefes verdi. Etrafa kısa bir bakış attıktan sonra gözleri yeniden gözlerimi buldu.

"Neden bu kadar ısrar ediyorsun?"

"Başkasıyla çalışmak istemiyorum çünkü. Senden başka kimseyle çalışmak istemiyorum! Bir de benimle tamamen çalışmayı bırakacağını söyledin."

Çocuk gibi dudaklarımı büzmüştüm. Çünkü gerçekten o an söylediği şeyler canımı yakmıştı.

Valizini bırakıp bir iki adım attı ve tam önümde durdu. O ferah kokusunu sabahın serinliği ile birlikte istemsizce içime çektim.

"Bak güzelim."

Benden çok az uzun olmasına rağmen çok yakınımda olduğu için başımı hafifçe kaldırdım ve gözlerine baktım. Bu kadar yakın olduğumuzu yeni fark etmiş gibi dudaklarıma baktı.

"Jungkook lütfen..."

"Vantae... Bak şimdi evine git tamam mı? Sonra geri döndüğümde birlikte çalışmaya devam edelim ama şimdi git."

Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.

Gitmeyecektim...

Derin bir cesaret nefesi aldım ve bu sefer ben ona doğru bir adım attım. Aramızdaki mesafe o kadar azalmıştı ki nefeslerimiz birbirine karışıyordu.

Elimi usulca yüzüne koydum ve baş parmağımla hafif hafif sevdim yüzünü. Dokunuşumla gözleri anlık olarak kapanmıştı.

Sesim kısık dudaklarına fısıldadım cümlelerimi.

"Lütfen seninle gelmeme izin ver. Bırak yanında olayım. Uzaklaştırma beni kendinden. Söz veriyorum ne dersen o olacak. Yeterki seninle gelmeme izin ver."

Yanağında duran elimin üzerine elini koydu. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki elimi itecek diye korkuyordum ama benim tahminlerimin aksine elimi yavaşça sevdi.

"Çok mu istiyorsun benimle gelmeyi?"

"Çok istiyorum Jungkook tahmin edemeyeceğin kadar çok... "

"Tamam, peki."

"Gerçekten mi?"

"Evet gerçekten."

Ellerimi hızla boynuna sardım ve sımsıkı sarıldım.

"Teşekkür ederim Jungkook teşekkür ederim."

Ellerini belimde hissettiğim an zorla tuttuğum göz yaşım firar etti. Fakat ağladığımı görsün istemiyordum. Bu yüzden daha da gömdüm yüzümü boynuna.

"Tae..."

"Efendim?"

"Senden tek bir şey istiyorum."

"Ne istersen..."

"Lütfen neyin ne olduğunu sorma olur mu? En azından bir süre... Çünkü inan ben de hiçbir şey bilmiyorum."

Hala başımı kaldırmamıştım. Hızla onayladım onu.

"Söz. Söz hiçbir şey sormayacağım. Sen anlatana kadar hiçbir şey sormayacağım."

"Gidelim mi o zaman?"

"Gidelim."

Yüzümü yavaşça boynundan çektim. Önce kendi valizini aldı, sonra benim valizimi ve arabasına doğru ilerledik.

Rahat koltuğa iyice sindim ve onun binmesini bekledim.

"İstersen biraz uyu saat çok erken gideceğimiz yere biraz var."

Normalde bu saatlerde uykuya daldığım için gözlerim zaten kapanmamak için üstün bir çaba harcıyordu.

Söylediklerine itiraz etmeden başımı salladım ve gözlerimi kapadım. Onun yanında olmanın verdiği huzurla uyumak çok farklı hissettiriyordu.

***
Gözümü araladığımda ilk işim hemen yanımda olan Jungkook'a dönmek olmuştu.

Boş koltuğu görmemle birlikte hızla doğruldum ve etrafıma bakındım. Benzinlikteydik, elinde poşetle arabaya doğru yaklaşan Jungkook'u görmemle biraz olsun rahatlamıştım.

Her an beni bırakıp gidecekmiş hissiyatı peşimi bırakmıyordu. Arabaya bindikten sonra gülümseyerek bana baktı. Kucağıma bıraktığı poşete baktım.

"Acıkmışsındır diye düşündüm. Gerçi pek bir şey yemiyorsun ama yemen gerekiyor."

Başımı iki yana salladım. Onun dediklerinin aksine acıkmıştım. En son kahvaltıyla duruyordum çünkü.

"Hiçte bile çok acıktım. Sen de acıktın mı?"

Başıyla beni onaylarken bir yandan da arabayı çalıştırmıştı. Onda alışkın olmadığım bir şekilde gülümsüyordu. Sanırım biraz olsun alışıyordu bana. Hızla poşette duran paket sandviçleri çıkardım ve açtım, birini ona doğru uzattım. Elimden almak yerine uzanıp ısırdığında gülümsemem yüzüme iyice yayılmıştı.

Yeni bir paket açmak yerine ben de o sandviçten ısırdım. Kısa bir bakış atsa da tekrar yola döndü ve yeniden uzattığım sandviçi ısırdı. Ağzımdaki ufak lokmayı umursamadan konuştum.

"Yolumuz daha uzun mu?"

"Hayır az kaldı. Neden sordun?"

"Hiç, öylesine."

"Sıkıldın mı yoksa?"

"Asla. Asla sıkılmadım çünkü sen yanımdasın."

Söylediğim şeyle birlikte alt dudağını dişlemiş, benden tarafa hiç bakmamıştı. Utanmış mıydı?

"Tae?"

"Efendim?"

Sıkıntıyla bir nefes verdi. Gözlerini yoldan ayırmamaya özen gösterse de kısa bir bakış atmaktan çekinmedi.

"Ben... Ben bir ilişki düşünmüyorum."

"Çıkma teklifi ettiğimi hatırlamıyorum?"

Söylediğim şey onu şaşırtmış olmalı ki bu sefer gözlerini yoldan ayırıp gözlerime baktı.

"Jungkook bir ilişki istemediğini, senden asla hoşlanmamam gerektiğini söylediğinde zaten anlamıştım. Senden bir karşılık beklemiyorum. Beni sev veya benden hoşlan da demiyorum. Sadece yanında olduğumu bil, sana yardım etmeme izin ver ve beni yanından kovma. Bu bana yeter..."

Dikkatlice söylediklerimi dinlemiş ve usulca başını sallamıştı. Şu an o kadar güzel duruyordu ki bu güzelliğini uzun uzun izlemek istiyordum.

Ortamın sessizliği beni her ne kadar rahatsız etmese de onun rahatsız olabileceğini düşünmüştüm.

"Hem olurda bir gün fikrin değişirse. Teklif eden taraf ben olmam haberin olsun."

Söylediğim şeye ufak bir kıkırtıyla karşılık vermişti.

"Nedenmiş o? Sen hoşlanmadın mı ilk?"

"İşte tam da bu yüzden. İlk ben hoşlanayım, ilk ben itiraf edeyim, üzerine bir de ben teklif edeyim. Başka? 2 lira farkla menü de büyüteyim mi?"

"Tamam tamam ben ederim teklif."

Bir an ne dediğinin farkına vardı ve toparlamaya çalıştı.

"Yani ihtimali yok böyle bir şeyin ama olursa diyelim."

"Hı hı..."

Söylediği şeye bu sefer ben gülmüştüm. Beni tamamen reddetmiyordu ufakta olsa açık bir umut kapısı bırakıyordu bana ve bu benim için yeterliydi...

Geniş otoban yolundan sapmış ve yemyeşil bir orman yoluna girmişti. Aslında şehrin içinde bir hastaneye gideceğimizi düşünüyordum. Fakat o bunu bilmediği için ağzımı dahi açmamıştım.

Kendimi sadece ormanın güzel manzarasına bırakmıştım.

"Radyoyu açabilir miyim?"

"Pek çekeceğini sanmıyorum ama dene istersen."

Başımı salladım ve hafif öne doğru eğilerek radyoyu açtım. Hafif cızırtılı olan bir kaç kanalı geçtikten sonra kulağıma dolan net sesle durdum.

Tekrar koltuğa yaslandığımda camdan dışarıyı izlemek yerine onu izlemeye karar verdim.

Çünkü benim gözümde onunda bir manzaradan farkı yoktu.

'

Kırabilir, atabilirsin kendini
Geride bırak, çöz kendini

Ve eğer gerekirse, beni de kırabilirsin kaybolabilirsin ortadan

Sadece lütfen giderken beni de yanına al

Ya da izin ver takip edeyim seni izin ver takip edeyim seni

Beni yanına al, beni yanına al ya da takip etmeme izin ver...

'

Duyduğum sözlerle birlikte gülümsedim. Hayatın benimle dalga geçme şekli böyleydi işte. Açtığım rastgele bir şarkının rastgele sözleri şu an tam olarak bizi anlatması evrenin saçma sapan bir göndermesiydi.

Gözlerimi onun üzerinden ayırmadan kaç dakika daha gittik bilmiyorum ama sarsıntılı bir patika yola girdiğimizde etrafıma bakındım.

Önümüzde kocaman, beyaz ahşap bir ev belirirken kaşlarımı istemsizce çattım. Bir hafta boyunca tetkikleri olacağını söylemişti ama burası ormanın içinde kalan bir köşktü...

Ve ben etrafımda herhangi bir tetkikin yapılacağı hastane görmüyordum.

Kontağı kapattığını fark ettiğimde başımı evden çevirip ona baktım.

"Tae... Belki pek açıklayıcı olmayacak ama dediğim gibi ben de pek bir şey bilmiyorum, kendimle ilgili tek bildiğim biraz rahatsız olduğum...
Ve burası da özel bir klinik. Buraya geldim çünkü bir kaç kontrol yaptırmam gerekiyor. Tetkikler ne kadar sürecek bilmiyorum ve ben bu süre içerisinde burada kalacağım. Eğer şu an istemezsen ilk kontrolümden sonra seni tekrar götürürüm evine. Sorun değil."

Söyledikleriyle tekrar gözlerim dolsa da kendimi sıktım. Şu an karşısında ağlayamazdım. Üstelik bir şey bildiğimi bilmiyordu.

"Yanında kalmak istiyorum."

Artık söylediklerime itiraz etmiyordu. Başını salladı ve arabadan indi.

Aynı şekilde ben de indiğimde temiz havayı içime çektim.

"Çantalarımızı sonra alırız."

Peşinden yürüdüm bir yandan da etrafa bakıyordum. O kadar güzel bir yerdi ki buranın bir klinik olabileceğine hala inanamıyordum.

Jungkook önümde durduğunda kapıyı çaldı. Açılan kapı ile birlikte o tarafa döndüm.

"Hoş geldiniz bay Jeon. Siz de hoş geldiniz..."

Başımla ufak bir selam verdim. İçeriye geçtiğimizde bu ahşap evden beklemediğim bir lüks ve ferahlık bizi karşıladı.

"Efendim, şu an Doktor Cha yukarıda hastası ile birlikte. Seansları bitmek üzere gelene kadar lütfen dinlenin. Bir şey içmek ister misiniz?"

Jungkook bana döndüğünde hayır anlamında kafamı salladım.

"Teşekkür ederiz."

"Bir şeye ihtiyacınız olursa lütfen söyleyin."

Büyük krem koltuklara oturduğumuzda ona doğru yaklaştım ve sessizce konuştum.

"Klinikten çok otele benziyor."

"Özel bir klinik çünkü normalde hasta almıyor farklı bir alanda yüksek lisans yapıyor."

"Sen istisna mısın?"

"Ben eski bir tanıdığıyım zaten buraya gelmemi de o istedi. Çünkü şu an uzmanlaştığı alan ile ilgili rahatsızlığım."

Sadece onaylamakla yetindim. Çünkü o rahatsızlığım dediği an kalbime bıçak saplanır gibi oluyordu.

"Burada mı kalacağız?"

"Evet."

Başka bir soru sormak için ağzımı açıyordum ki merdivenlerden inen genç bedenle tekrar kapadım ağzımı.

Ne yani doktor bu muydu? Bu kadar genç doktor mu olurdu?

Gülümseyerek yanımıza daha doğrusu Jungkook'a yaklaştığında sıkıca sarıldı ona.

Hani hiç arkadaşın yoktu piç tavşan?

Hayır hayır kıskanmıyordum. Bu kıskançlık değildi. Sadece ben sarılmak için kırk takla atıp fırsat kollarken bu herifin Jungkook'u bir anda kolları arasına alması sinirlerimi bozmuştu.

Hayır kıskanmadım.

Hala kollarından tutarken teması kesmemeye özen gösteriyordu.

"Çok uzun zaman oldu Jungkook. Çok özlemişim seni, bizi..."

Bizi? Hangi sizi?

Bölüm Sonu...

Ben de çok özlemişim sizi, ficimi... Nasılsınız bebeklerim. Umarım iyisinizdir.

Bölümü severek okumuşsunuzdur diye umuyorum ve sizi çok seviyorum diğer bölümde görüşmek üzere kendinize çok iyi bakın. 💜

Continue Reading

You'll Also Like

34.5K 2K 32
Son dönemde yaşanan kavgaları yüzünden okuldan uzaklaştırma alan Kim Taehyung ve Jeon Jungkook, birbirlerinden habersiz okula geri döndükten sonra ne...
48.9K 3.3K 28
Taehyung: Sınav sorularını at Jeon.
429K 45.9K 23
ödevi yunan tanrılarını araştırmak olan jungkook konuyu biraz saptırmış ve bir yunan tanrısı olarak gördüğü kim taehyung hakkında araştırma yapmış, ü...
46.1K 2.3K 14
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...