A lost omega ~ 𝑇𝐾

By sunrisevant

28.7K 2.9K 997

Soylu ailenin prensi Kim Taehyung, ormanda alfalardan kaçarken bir deltaya yakalanır. More

Terimler
Bölüm • 1
Bölüm • 2
Bölüm • 3
Bölüm • 5
Bölüm • 6
Bölüm • 7
Bölüm • 8
Bölüm • 9
Bölüm • 10
Bölüm • 11
Bölüm • 12
Bölüm • 13
Bölüm • 14
Bölüm • 15
Bölüm • 16
bölüm • 17
Bölüm • 18
Bölüm • 19
Bölüm • 20
Bölüm • 21
Bölüm • 22
Bölüm • 23
Final

Bölüm • 4

2.1K 241 76
By sunrisevant


Merhabaa 🧚🏻‍♀️

Bölüm birazcık gecikti 👌🏻

Kusura bakmayın ve keyifli okumalar 🤍

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Yanımda minik adımlar atan minik kedi ile sarayın bahçesinde yürüyorduk. Arada bir duruyor ve çiçeklere bakıp tekrar yürümeye başlıyorduk. Bunu neden yapıyordum hiç bir fikrim yoktu, sanırım biraz canım sıkıldığı için saçmalıyordum?

Aslında pek arkadaşım olduğu söylenemezdi ama sarayda asker olan park jimin ile iyi anlaşıyorduk. Çok tatlı ve naif biriydi, nasıl asker olduğunu hala anlamış değildim. Asker olması, ağır şartlarda eğitim görmesi hiç normal değildi çünkü o bir omegaydı? Omegalar yapısı gereği çok fazla ağır eğitim görmezlerdi ve askerliği bir meslek olarak yapmazlardı. Bazı omegalar gerçekten sertti ve askerlik eğitimleri onları yormazdı ama jimin öyle değildi. Bu kadar naif birinin kendi isteği ile asker olmayı seçtiğini düşünmüyordum çünkü bazen eğitim yerinde zorlandığını be yorulduğunu görüyordum.

Belki de gerçekten kendisi istemiştir? Böyle olduğunu umarak içimdeki sesleri birazda olsa bastırdığımda, küçük patileri ile ayağıma tırmanmaya çalışan ufaklığa dönmüş ve yüzümde tebessüm oluşmasına engel olamamıştım.

Daha fazla ufaklığı yormamak için yavaşça dizlerimin üstüne eğilmiş ve elimle ilk önce minik yüzünü sevmiş sonrada incitmemeye dikkat ederek kucağıma alıp tekrar ayağa kalkmıştım.

Ufaklığı tek elime yatırmıştım. Zaten minicik bir şeydi.

"Senin isminin ne olacağına hala karar veremedim."

Ufaklık, dediklerim ile hiç ilgilenmemiş ve patilerini bu seferde kıyafetime geçirerek yüzüme tırmanmaya çalışmıştı. Yaptıkları ile kıkırdamış ve gövdesinden tutarak ilk kıyafetimden ayrılmasını sağlamış sonrada tekrar elime yan bir şekilde yatırmıştım.

Bu ufaklığı bulalı bir hafta olmuştu ve Jungkookla tanışmamın üstünden de bir hafta geçmişti. Zaten o zamandan sonra bir daha görüşme fırsatımızın olması imkansızdı çünkü ben bütün gece saraya dönmediğim için ve babamı merakta bıraktığım için küçük çaplı bir tartışma yaşamıştık. Eve geri dönmediğim için askerler ve babam bütün gece beni aramış, bulamayınca da sabah geri saraya dönmüşler. Annem gece endişelendiği için hiç uyuyamamış. Babam benim üstüme çok gitmesede ben kendimi mahçup hissettmiştim. Sonuçta benim yüzümden endişelenmişlerdi, personeller ise uykusuz kalmıştı hemde ben bir yerde uyurken, beni aramış olmalarını düşünmek kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu. Bu yüzden fazla göze batmamak için bir haftadır saraydan çıkmamıştım. Ama o kadar sıkıcıydı ki ne yaparsam yapayım canım çok sıkılıyordu ve sıkıntımı geçirecek hiç bir şey bulamıyordum.

zaten bir haftadır saraydan dışarı çıkmamıştım, şu an çıksam çok göze batıcağımı düşünmüyordum. Hem bilerek yaptığım bir şey değildi ki?

Bunları düşünerek içimi rahatlatmaya çalışmış ve elimde tuttuğum ufaklık ile tekrar içeriye doğru adımlamıştım. Üzerime bir hırka alıp çıkacaktım. Nereye gideceğimi tam olarak bilmiyordum çünkü sadece ben ve kucağımdaki ufaklık olucaktık. Ormandaki gölün oraya gidemezdim en azından bir süre oraya gitmemek daha iyi olurdu. Oraya gitmemek canımı biraz sıksada pek sorun etmemiştim. Bende şimdilik Çarşıda dolaşabilirdim ilerleyen zamanlarda gölde vakit geçirmeye tekrar başlardım nasılsa.

Hızlı adımlarla odama ulaştığımda, dolabımı açıp elime geçen bir hırkayı alıp üzerime geçirmiştim. Bir haftanın sonunda dışarı çıkıcağımı bilmek hem beni hemde kurdumu aşırı mutlu etmişti. Yalnız başıma gidiyor olmak bile şu anda moralimi bozamazdı ama yinede yanımda birinin olmasını tercih ederdim. Keşke park jimin bir asker olmasaydı da onunla birlikte çarşıyı gezseydik, gölün yanında piknik yapabilseydik.

Bu meseleyi düşünüpte moralimi bozmak istemiyordum, sıkıcı geçen bir haftanın sonunda dışarıda dolaşmak bana çok iyi gelicekken bu konuyu düşünmek istememem çok normaldi.

Belki bir hafta çok uzun bir süre değildi ama ben gezmeyi çok seven biriydim, Gidicek hiç bir yerim olmasa bile yine de çıkar yürüyüş yapar geri dönerdim. Bu nedenle aşırı sıkıcı olan bu sarayda bir hafta kalmak beni cidden boğmuştu. Sarayın güzel bir bahçesi, geniş ve ferah odalarının olmasına rağmen sanki duvarlar üstüme üstüme geliyor gibiydi. şatafatlı ve gereğinden fazla büyük olan avizelerin, pahalı tabloların, baya bi geniş ve yine şık bir bahçesi olan bu sarayda sıkılmam çok tuhaf değil miydi? Belki de yanımda bir insanın olmaması beni sıkıyordur? Hayatım çok kötü diyerek nankörlük yapmayacaktım ama bir yere kadar yalnız kalabiliyordum. İnsan elbetki yanında birilerini istiyordu.

Çocukluğumdan beri gördüğüm; adap dersleri, diksiyon, keman gibi derslerin şu an bana ne gibi bir katkısı olmuştu ki? Evet, bunları öğrenmek ve bilmek çok güzeldi ama ailemin küçüklüğümde bana bunları öğretmelerinin nedeni, yetenekli, kültürlü ve başarılı bir prens yetiştirmek ve ailemin ismini en iyi şekilde taşımam içindi.

Güzel geçeceğini umduğum bugünü düşüncelerim ile mahvetmemek için kafamı sağa sola sallayarak kendime gelmeye çalışmıştım. Bugün moral bozmayacak ve keyfime bakacaktım.

Karşımdaki aynadan tekrar üzerime göz gezdirdikten sonra çokta takılmayarak, yere bıraktığım ve bıraktığım yerde yuvarlanan kediyi elime alarak odadın kapısına doğru adımlamıştım. Daha adını bulamadığım kedi, çok uysal ve sakindi. Aşırı haraketli bir kedi değildi ve kucakta taşınmayıda çok seviyordu.

Odadan çıktığım gibi aşağı kata inen merdivene ulaşmıştım. Sarayın her yeri gibi şatafatlı ve oldukça geniş olan merdivenden düşmemek için temkinli adımlar atarak yavaşça basamaklardan iniyordum.

Son basamağı da indiğimde rahat bir nefes alarak dış kapıya yönelmiştim. Kapıya yaklaştıkça, kapının önünde bekleyen iki asker saygıyla eğilmiş ve oldukça büyük olan iki kapaklı kapıyı benim için aralamışlardı. Bende önlerinde geçerken hafif gülümsemiş ve baş selamı vererek kapıdan çıkmıştım. Benim yerimde babam olsaydı gözünün ucunu bile askerlere değdirmeden sert yüz hatları ile geçip giderdi. Bu yaptığından dolayı onu yadırgayamazdım çünkü sonuçta bu insanların işi buydu ama yinede direkt geçmeyi ben yapamazdım, kötü hissederdim.

Kapıdan geçtikten sonra bahçe kapısına doğru yürümüş ve oraya gelincede askerler önümde eğilerek bana kapıyı açmıştı. Tekrar baş selamı vererek geçecektim ki arkamdan bana seslenen komutan ile duraksamış ve topuklarım üzerinde arkamı dönmüştüm. Komutan Minin, heybetli görünüşü ve sert sesi ile biraz ürksemde bozuntuya vermemiştim.

"Efendim, kral Kimin emri var nereye gideceğinizi bana söylemeniz gerekiyor ve yanınızda bende geleceğim."

Duyduklarım ile afallayarak duraksamıştım. Babam bu küçük olayı bu kadar büyütmüş olmasına inanamıyordum. Benim başıma kötü bir şey gelmemişti ki sadece yolumu bulamayıp bir başkasının evinde geceyi geçirmiştim. Eskiden de yanımda akerler ile dolaşmak zorunda kalıyordum, nereye gitsem arkamda iki tane asker kesin geliyordu. Daha sonra babamla bu durumu konuşmuş ve zor da olsa kendi başıma çıkma iznini alabilmiştim. Ormanda dolaşırken arkamdan iki tane askerin beni takip etmesi çok rahatsız ediciydi.

Babamın Yine eski sisteme geçmesi canımı sıkmıştı. komutan min sadece görevini yapıyor ve babamın emirlerine uyuyordu. Bu yüzden şu anda yapabileceğim bir şey yoktu lakin bu konuyu akşam yemeğinde babamla konuşmayı aklımın bir kenarına yazmıştım.

Hiç bir şey diyememiş ve bozulduğumu belli eden bir surat ifadesi ile başımla onaylamıştım. Şu an böyle bir tavır takınmamam gerekiyordu çünkü karşımdaki adamın hiç bir suçu yoktu. Ama yine de elimde olmadan canım sıkılmıştı ve bu da dışarıdan çok belli oluyordu.

"Buyurun efendim."

Komutan min eli ile arkamızda kalan at arabalarından birini işaret etmesi ile afallamıştım. At arabası ile gideceğimi hiç düşünmemiştim çünkü ben yürümeyi sevdiğim için genelde yürürdüm ama şu an yanımda komutan min vardı normal olarakta beni at arabasına bindirecekti. Zorluk çıkarmamak için yine istemeyerekte olsa kafamı sallamış ve komutan minin önünden geçerek at arabasına adımlamıştım.

Arabanın yanına gelince komutan min benim için kapılarını açmış ve içine bindikten sonra benim de binmem için elini bana uzatmıştı. Komutan minin elini yavaşça tutmuş ve arabanın içine bindikten sonra komutan minin oturduğu koltuğun karşısına oturmuştum. Ve tabiki binerken teşekkür etmeyide unutmamıştım.

Benim oturmam ile kucağımda tuttuğum ufaklık hafif hareketlenmiş ve kucağımda olabilirmiş gibi biraz daha bana yaklaşmış hatta göğsüme tırmanmaya çalışmıştı. az önce gördüğü insanlardan dolayı biraz ürktüğünü düşünerekten onu rahatlatmak amacı ile elimle yumuşak kıllarını okşamaya başlamıştım.

Aslında komutan minin benimle gelmesine biraz sevinmedim desem yalan olurdu çünkü tek başıma gitmektense bana eşlik eden biri vardı. Lakin tek sorun komutan min normal olarak bana çok resmiydi bu yüzden içimde adlandıramadığım bir gerginlik vardı.

Bir süre daha at arabası yola devam ettikten sonra sonunda, Aşırı rahatsız edici olan sessiz yolcuğun sonuna gelmiştik. Komutan minden rahatsız olmuyordum tabiki ama bana karşı olan resmi konuşmaları, ortamdaki sessizlik hem beni hemde kurdumu çok rahatsız ediyordu.

At arabası tamamen durduğunda komutan min benden önce davranmış ve kapıları açarak indikten sonra inmem için yine bana elini uzatmıştı. Tek elimde kucağımda küçücük kalan kediyi tutarken tek elimi de komutan mine uzatarak arabadan inmiş ve derin bir nefes almıştım.

"Efendim, gitmek istediğiniz bir yer var mı?"

"Biraz ileride bir dükkan olduğunu duydum, çok güzel mücevherler satıyorlarmış. Oraya gidebilir miyiz?"

Konuşmamı bitirmem ile komutan min hızlıca kafasını sallamış ve yürümeye başlaması ile bende onunla birlikte yürümeye koyulmuştum. Aslında normal olanı ve hep gördüğüm kadarı ile askerin önde kralın veya prensin bir tık arkadan yürümesi gerekiyordu ama ben bu olayı gereksiz bulduğum için bende komutan min ile aynı hizada yürüyordum.

"Efendim, eğer yorulduysanız kucağınızdaki kediyi ben taşıyabilirim."

Komutan minin sesi ile dükkanlarda gezdirdiğim gözlerimi kucağımdaki kediye çekmiş sonra kafamı kaldırarak tekrar komutan mine bakmıştım.

"Sorun yok ben iyiyim böyle. Ama sizden bir isteğim var."

Komutan min sadece kafasını sallamakla yetinmiş ve devam etmemi beklemişti.

"Bu aramızdaki resmiyeti kaldırabilir miyiz? Beni birazcıkta olsa tanıyorsam bundan hiç hoşlanmadığımı bilirsin. Bana efendim demene gerek yok, Taehyung diyebilirsin."

Komutan min böyle bir şey beklemediği için afallamış ve duraksamıştı. Onun durması ile bende olduğum yerde durmuş ve vereceği cevabı beklemiştim.

"Böyle bir şey söz konusu dahi olamaz efendim. Siz bir prenssiniz, babanız bir kral ben ise sarayınızdaki bir komutanım."

"Yanlış düşünüyorsunuz 'komutan min' insanları, prens, kral diye ayıramayız. Tamam, saygından dolayı babama resmi olabilirsin ama bana olmana gerek yok"

Komutan min, bir şey söylememiş ve kararsızlıkla yüzüme bakmaya devam etmişti. Emin olamadığını görünce içini rahatlatmak için şakayla kaşlarımı çatmış ve tekrar konuşmaya başlamıştım.

"Hem madem senin dediğine göre ben bir prensim o zaman benim istediklerimi yapıcaksın değil mi? Ve bende bana resmi olmamanı istiyorum."

Şakayla azarlıyormuş gibi konuşmam ile komutan min sonunda gülmeye başlamıştı ve onun gülmesi ile bende gülmüştüm.

"Kral Kimin kulağına giderse benim için iyi olmaz."

"Sadece ikimiz varken rahat davran o zaman hem en fazla ne olabilir ki?"

Gülümsememe o da karşılık vermiş ve onaylarcasına kafasını sallamıştı. Onaylaması ve Günün başlangıcına nazaran daha rahat olması ile sevinmiştim. Komutan min dışarıdan çok ciddi bir alfa gibi duruyordu, yürüyüşü bile insanın içini titretecek türkendi fakat yakın çevresine çok sıcakkanlı bir adamdı.

"İstediğiniz mağazaya gidelim o zaman."

Onu onaylayan bir mırıltı çıkarmış ve birlikte yürümeye başlamıştık. Yoldaki bazı insanlar bana bakıyor, bazıları da gülümsüyordu. Bende saygısızlık etmemek için ufak bir tebessüm ediyor ve tekrar önüme dönüyordum.

Mağazanın önüne geldiğimizde elimin üstünde yatan kedi de hareketlenmişti. Sıkılmıştı ve inmek istiyordu ama onu indiremezdim ki çok ufaktı ve bir sürü insan vardı, başına bir şey gelebilirdi. Mağazaya girerken kucağımdaki ufaklığıda omzuma çıkarmış ve omzumun üstüne yatırmıştım.

Mağazanın içi gerçekten güzeldi ve beğendiğim parçalarda vardı. Komutan mine bakış atmış ve yüzüklerin oraya adımlamıştım. Yüzükleri çok severdim ve burada satılan yüzüklerin hepsi gerçek taşlardan yapılıyordu.

Yüzüklerin arasında ilk dikkatimi çeken yüzüğü elime alıp incelemeye başlamıştım. Aşırı gösterişli değildi, sade ve küçüktü. Altın kaplama ile işlemeler yapılıp ortasına zümrüt taşı konulmuştu. Çok zarif duruyordu. Yüzüğü avucuma koyup, gözüme kestirdiğim diğer bir yüzüğü de elime almıştım. Bu sefer mavi tonlarında hafif karışık desenli, adını tam olarak bilmediğim bir taştan yapılmıştı. Yüzüğün yanlarında küçük yuvarlaklar ile süslemeler vardı ve çok güzel görünüyordu.

İki yüzüğüde elime almış ve arkamda duran komutan mine dönmüştüm. Avucumu açarak elimdekileri göstermiştim.

"Eminim size çok yakışacaktır."

Gülümsemiş ve tekrar avucumu kapatarak kasanın o tarafa doğru yürümüştüm.

"Bu arada siz dediğini gözümden kaçırmadım."

Kasanın oraya geldiğimiz için komutan min söylediklerime cevapsız kalmış ve aldıklarımı ödemişti. Normalde kimseye bir şey ödetmezdim ama bu altınlar sarayın hazinesinden alınmıştı bu yüzden sorun etmemiştim.

Komutan min, kasadaki adamla bir şey hakkında konuşmaya başladığında bir şey dememiş ve sözünün bitmesini beklemiştim. O sırada  yanımda hissettiğim beden ile refleksen kafamı sağa doğru çevirmiştim. yanımdaki adamın da bana bakması ile afallamış ve ne yapıcağımı bilemeyerek bakmaya devam etmiştim.

Bu Jungkooktu.

"Selam."

Jungkook'un konuşması ile biraz şaşırmıştım. Şahsen başka bir yerde görüşsek bile yüzüme bakmayacağını falan düşünüyordum.

"Selam, şey nasılsın."

Gülümsemiş ve dirseğini önündeki tezgaha yaslayarak bedenini hafifçe bana döndürerek konuşmuştu.

"İyiyim, artık evime izinsiz giren yabancılar yok en azından. Sen nasılsın?"

Benimle dalga geçmesi ile gözlerimi devirmiş ve yumruğumu sıkmıştım. Cidden hala bu konuyu mu konuşuyorduk? Bu adamla her görüştüğüm de bunun dalgasını mı yapacaktı!

"Bende çok iyiyim en azından boğazıma bıçak dayayan insanlar yok."

Sinirle sesimin hafif yüksek çıkmasına engel olamamıştım ve benim o an hesaba katmadığım şey ise arkamda duran komutan mindi.

Ağzımdan çıkanlardan hemen sonra komutan min kolumu tutmuş ve beni hemen yanına çekerek bana bakmıştı. Çatık kaşları ile bir bana bir de Jungkooka baktığında gerilmiştim.

"Ne demek oluyor bu?"

"Ah! Taehyung çok yanlış bir şey söyledin, kellemi alacaklar şimdi."

Jungkookun olayı hala dalgaya vurması ve sahteden paniklemiş gibi yapıp gülmesi ile şoka uğramıştım. Tanrım! Bu adam niye hiç bir şeyi ciddiye almıyordu!

Komutan min, Jungkooka doğru bir adım attığında kötü bir şey olacağından korkarak paniklemiş ve hemen komutan minin kolundan tutarak onu durdurmuştum.

"Gerçekten önemli bir şey değil. Ciddi bir şey de değil. Lütfen biz gidelim buradan."

Komutan min kafasını çevirerek bana bakmış ve bir şey söylemek için ağzını açtığında ona fırsat vermeyerek kolundan çekiştirerek dükkanın çıkışına yönlendirmiştim. Bana izin vermese komutan mini sürüklemem imkansız gibi bir şeydi ve sinirlenince gerçekten çok korkunç oluyordu. Bana bir şey yapmayacağını bilsem bile kurdumun korkmasına engel olamıyordum.

Dükkandan çıktığımızda bu sefer o beni durdurmuştu.

"Taehyung, bu adam kim ve ne bıçağından bahsediyor. Böyle bir durum varsa söyle."

Bana Taehyung demesine bile sevinememiştim çünkü hala sinirli duruyordu. Ortamı biraz daha yumuşatmak için gülümseyerek konuşmuştum.

"Yoongi, geçen hafta saraya gelmediğimde Jungkook'un evinde kalmıştım. Ama evine izinsiz girmiştim o da bir anlık tepkiyle bıçak çekmişti ama kesinlikle bana zarar vermedi. Gece evinde kalmama izin verdi, bana kahvaltı hazırladı, saraya bırakmayı teklif etti."

Söylediklerime ikna olmuş gibiydi ama yinede içinin rahat olmadığını yüz ifadelerinden anlayabiliyordum. Yine de bir şey dememiş ve beni onaylamıştı.

Ona ismi ile hitap ettiğimi bile sonradan idrak edebilmiştim. Ama bu beni sevindiriyordu çünkü o da bana ismim ile hitap etmişti ve bu aramızdaki samimiyeti arttırıyordu.

"Bunu kral Kime iletmem gerekiyor ama, eğer bir şey saklarsam iyi olmaz."

"Şey şu bıçak kısmını atlayarak anlatsan olmaz mı? Babamı biliyorsun Jungkooka kötü şeyler yapabilir ve ben bunu istemiyorum."

Bir şey dememiş ve beni yine onaylamıştı. Sevinçle gülümsemiş ve ona teşekkür etmiştim.

"Jungkook denilen adamı hiç sevmediğimi bil. Çok laubali konuşuyor. Neyse boşver şu adamı da artık saraya dönelim mi?"

Jungkook gerçekten çok umursamaz ve laubali bir adamdı bu yüzden karşı çıkmamış ve gülerek onu onaylamıştım. O da bana gülümsemiş ve at arabasının olduğu yere doğru adımlamaya başlamıştık.

Bir kaç adım attıktan sonra yan tarafımızda halktan olan bir kaç kişinin konuşması arasında ismimi duymam ile hafif duraksamış ve kaşlarımı çatarak ne dediklerini duymaya çalışmıştım.

"Gördün mü prens Kim ile şu Jungkook denilen adam yakın bir şekilde konuşuyorlardı. Prens Kimin böyle bir adamla ne işi olduğunu anlayamadım."

Duyduklarım ile şaşırmış ve benden biraz uzaklamış olan yoonginin yanına hızlı adımlarla varmıştım. Ama duyduklarım aklımı kurcalayıp duruyordu.

Böyle bir adamla mı?

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Merhabaa

Allahım bu sefer cidden bok gibi yazdım çünkü bölük pörçük yazdım. Bir yarısını bir gün diğer yarısını bir gün yazdım

Sizi bölüm için biraz beklettikten sonra böyle bir bölümle geldiğim için kusura bakmayın

Kontrol ettim bölümü ama yanlışlarım çıkarsa affola

Mini bir hatırlatma: oy vermeyi unuttuysanız hala geç değil 🙆🏼‍♀️

Sadece hatırlatmak istedim yaniii

Diğer bölümde görüşürüz 🤍🧚🏻‍♀️

Continue Reading

You'll Also Like

8.3M 107K 63
"Bad guys can be good too... when they're in bed." #1 in FANFICTION✓ © sujinniie 2018-2019 ✓ © sujinniie revised 2022
1.1M 35.9K 62
𝐒𝐓𝐀𝐑𝐆𝐈𝐑𝐋 ──── ❝i just wanna see you shine, 'cause i know you are a stargirl!❞ 𝐈𝐍 𝐖𝐇𝐈𝐂𝐇 jude bellingham finally manages to shoot...
1M 63.2K 119
Kira Kokoa was a completely normal girl... At least that's what she wants you to believe. A brilliant mind-reader that's been masquerading as quirkle...
14.8K 3.8K 16
🚫 මේකා මහ දඩබ්බර ඇල්ෆා කෙනෙක්. හැමදේම අතෑරලා මිනිස්සු අතරේ හැංගිලා ඉන්න ඇල්ෆට එයා හොයන ජීවිතේ සැනසීම ලැබෙයිද ? මේක අහඹුවක්ද ? අමතක නොවෙන සුවඳ පස්සේ...