Revolution

By vexleur

82.2K 8.3K 4.5K

Benim için doğdun, benim için ağladın ve benim için öldürdün; senin için doğdum, senin için öldürdüm ve senin... More

|1| Acınası Bir Komiklik
|2| Kırılmış, Kanayan Melek
|3| Güneş Huzmesi, Kurtar Beni
|4| Kirliliğin Sancıları
|5| Güven Dolu Temaslar
|7| Kaybolunan Derinlerde Kısık Kahkahalar
|8| Alıngan Soluklar
|9| Bir Devrimin Başlangıcıdır Öpüşler
|10| Bir Tanıdığın Kanlı Zihni
|11| Sesli Bir Ürperti
|12| Ağrılı Kalp Yorgunlukları
|13| Yıkımlı Titrek Hareler
|14| Yıldızların Vahşi Ürpertileri
|15| Bol Özlemli Günlerin Kırıntıları
|16| Geri Dönüşler Ve Ufak Pişmanlıklar
|17| Art Arda Zehirli Devrimler
|18| Mahkum Ve Masum Çocuklar
|19| Büyük Ve Çalkantılı Yenilgiler
|20| Kişisel Diklikler
|21| Sen benim dişimi de, kanımı da kışkırtıyorsun.
|22| Sokak Köşelerinde Ağlayan Öpücükler
|23| Fenrir
|24| Öz Sanrılar
|25| Yabancılar Her Daim Yorar
|26| Cam Parçalarıyla Dolu Gözyaşları
|27| Serbest Düşüş
|28| Geriye Kalan İntikam
|29| İki Kişi, Tek Kader
|30| Ölümlü Rahatsızlık
|31| Bazen İntikam Huzurlu Bir Sondur
|32| Acılı Bir Yolun Sonu
|33| Sessiz Sedasız Kıskançlıklar
|34| İntikam Koridorunda Islak Duvar

|6| Ortaya Serilen Uyuşturucular

2.7K 375 77
By vexleur


Merhabalarrrr

RL'ın 10-15 bölümü arasında 1K olmuştuk. Revolution 5. Bölümde 1K oldu... ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.

Bu bölümlerdeki Jeongguk'u iyice tanıyın. Çünkü kendisi ileriki bölümlerde fazlasıyla değişecek. İleriki bölümlerde bulunan ana karakterle bu bölümlerde bulunan ana karakter arasında dağlar kadar fark oluşacak.

Eveett, sormak istediğiniz herhangi bir şey varsa sorabilirsiniz.

İyi okumalar <3

•••

•••

Ve oğlanın fısıltısı karartıyı bölebiliyorsa,
Öpücüğüyle neler yapabileceğini düşünün.

•••

Şimdiye kadar, o iğrenç evde yaşarken sabah beni uyandıran tek şey hiç değişmeyen alarm sesiydi. Sabahın yedisinde çalar, benim uyanmamı zorlaştırırdı. Oysaki alarm olmadığı zamanlarda tamamen kendi isteğimle yedide uyanabileceğimi biliyordum. Fakat, hayatıma takıntılı bir adam vardı ve o, her şeyimin düzenli olması gerektiğini söyler, buna çelişkili olarak hayatımı da mahvetmeyi başarırdı.

Her şeyim elindeydi. Her şeyimi o yönetiyordu ve ben, hayatımda sadece bir oyuncuydum. O yönetiyor, ben oynuyordum.

Peki şu an da öyle miydi? Yine her şey onun elinde miydi? Ondan alınmıştım. Ortağı, beni ondan kurtarmıştı ve o şu an deli gibi her yerde beni arıyordu. Ve ben hiç şüphelenmediği ortağının evinde, bana verdiği yatakta uyuyordum. O iğrenç alarm sesi yoktu. Dilediğimce uyuyabilirdim. Fakat ayak ucumda oturan V, sanırım uyanmamı istiyordu.

Tanrı bu halimizi sinirle izliyor olmalıydı. Kwang'a beni bulması için yardım edecek miydi? Her defasında olduğu gibi, o adam beni her şeyimle mahvederken hep sessiz kalıp ona izin verdiği gibi, beni hep onun eline düşürdüğü gibi, şimdi de ona istediğini verecek miydi?

Bana V'yi gönderen tanrı mıydı? Eğer birisine, ben yirmi yıl boyunca öz babamdan işkence gördüm ve bir anda bir adam ortaya çıkıp beni ondan kurtardı, desem o kişinin bana dediği tek şey, tanrı sana yardım etmiş, onu sana tanrı göndermiş, olurdu. Bu cevap bana kalırsa, çok tuhaf bir şekilde beni güldürebilirdi. Gerçekten, bu beni güldürebilirdi. Bunu birisi karşımda söylese ben gerçekten gülebilirdim.

Bunların hiçbiri tanrıya olan düşmanlığımdan değil.

Sadece tanrı eğer gerçekten oradaysa, V'nin bana gelmesini sağlayan bence o değildir, diye düşünüyordum. V gelmese, ben ölecektim ve babam büyük ihtimalle öldüğünde cehennemde cezasını çekecekti.

Ben de, sanki burada yeterince cehennem yaşamamışım gibi birde eşcinsel olduğum için orada da yanacaktım büyük ihtimalle. Ne komik bir durum.

Yani sonuç olarak Tanrı eğer oradaysa, bence V'yi bana gönderen o değildi. Kendisi beni bulmuştu.

Ayak ucumdaki V'nin varlığını farkeder farketmez yattığım yerden doğruldum. Saçlarım gözlerime girerken gözlerimi daha uykunun esirinde olduğum için açamadım. Kurumuş boğazım yüzümü buruşturmama sebep olurken yine kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattım.

Gözlerimi zar zor araladım. Karşılaştığım görüntü daha da afallamama sebep oldu. V, ayak ucumda oturmuş, bana bakarak tebessüm ediyordu. Tebessümünü ilk görüşümdü. Sabahın bilmem kaçında, hâlâ doğru düzgün uyanamamışken onun yüzünde ilk defa gördüğüm o tebessüm, bütün düşüncelerimin yok olmasına sebep oldu. Sadece tebessümüne odaklandım; hiçbir şey söylemeden, hiçbir şey düşünmeden ve hiçbir şey sorgulamadan.

Daha sonra o, elini saçlarıma atıp gözlerime dökülen saçlarımı kulağımın arkasına iterken tebessümünü söndürdü. Sanki tek derdim buymuş gibi saatlerce bunun hakkında isyan etmek istedim. Tebessüm etmesi için ona yalvarmak, her tebessümünü söndürdüğünde küçük bir çocuk gibi saatlerce yakınmak istedim.

"Aslında uyandırmayacaktım ama saat geç oluyor." Dedi, sesi boğuktu. Kulağımın arkasına ittiği saçım yerinde durmaya devam ederken elini saçlarımdan çekti. Dokunuşunun yerini boşluk aldığında inanılmaz bir isyan isteği beni ele geçirdi.

"Saat kaç?" Diye sorduğumda sol kolunu kaldırıp saatine baktı, "on ikiye geliyor." Dediğinde derin bir nefes alıp saçlarımı karıştırdım. Kulağımın arkasındaki saç tutamı tekrar önüme düştüğünde bakışları direkt gözlerimi buldu.

"Normalde," parmakları yine saçımı kulağımın arkasına itti, "bu kadar geç kalkmazdım." Dediğimde hmmladı kendi kendine. Bu sefer parmakları saçlarımı okşamaya başladı, kafamı avucuna yasladım istemsizce ve o, bunu tuhafsamadan saçlarımı okşamaya devam etti.

"Dün gece geç uyudun, ondandır." Dediğinde kafamı sallayarak onayladım. Saçlarımı birkaç saniye daha okşadı ve sonra geri çekilip ayağa kalktı.

"Kahvaltı yapalım. Ondan sonra alışverişe çıkacağız." Dediğinde içimde tuhaf bir heyecan duygusu yeşerdi. Onun ardından ben de ayağa kalktım ve o, sandalyenin üzerine bırakılmış kıyafetleri işaret parmağıyla gösterdi.

"Bunları giy ve aşağı gel." Dedikten sonra odadan çıktı.

Ardından kapıyı kapattığında sandalyedeki kıyafetleri alıp inceledim. Düz, siyah bir pantolon ve beyaz bir tişört vardı. Bir de ceket. Klasik kıyafetlerdi, bu yüzden sevmiştim.

Üstümdeki ona ait kıyafetleri çıkarıp yine ona ait olan kıyafetleri geçirirken, nedensizce ona ait olan bu kumaş parçaları iyi hissettiriyordu. V ile ile ilgili her şey, şimdiye kadar hep iyi hissettirmişti. İyi hissettiriyordu ve ben bu hisse bağımlı oluyordum.

Aşağı inerken aşağıdan gelen Hyemin teyzenin V ile olan konuşması kulaklarıma ulaşıyordu. V'nin sesi her zamanki gibi düz olsada, Hyemin teyze ile konuşurken oldukça kibar çıkarmaya çalışıyordu. Benimle konuşurken sesi yumuşaktı fakat kibar değildi.

Sesine neden bu kadar takıldığım hakkında da bir fikrim yoktu.

"Günaydın oğlum." Hyemin noona, masaya bir tabak daha eklerken kocaman gülümsediğinde V'nin karşısındaki sandalyeye kuruldum.

"Günaydın, noona." Diye mırıldandım ve masadaki yemeklerde göz gezdirdim. O sırada içeriye Jimin ve Hoseok girdi. Bakışları direkt beni bulduğunda bakışlarımı kaçırdım. Yapışık ikizler gibi hep yan yana geziyorlardı sanırım.

"Günaydın tavşan çocuk." Dedi Jimin, yanıma kuruldu. Ona cevap vermedim çünkü, bana tavşan çocuk diye seslenmesine karşı ne cevap vereceğimi bilemedim.

"Bugün alışverişe gidiyormuşuz?" Dedi Hoseok, V'nin yanına otururken. İki gün öncekinin aksine V'nin yanında oldukça rahat görünüyorlardı.

"Jimin gelmiyor." Dedi V, masadaki kimbaplardan birisini ağzına atarken.

"Neden ya?" Diye yakındı Jimin, küçük bir çocuk gibi. V, ona bakmadan masanın ortasındaki üstünde dumanlar süzülen rameni tabağına koydu.

"Haruto ve Hoseok bizimle gelecek. Sen Hyunjun ile burada kalacaksın." Dediğinde Jimin, sadece ofladı ve yemek yemeye başladı.

Tabağıma patates kızartmalarından alırken V'nin bakışlarını üzerimde hissediyordum ve bu bana aşırı bir gerginlik veriyordu. Bunun farkında mıydı bilmiyordum fakat bakışlarını hâlâ üzerimde tuttuğuna göre farkında olsa bile umrunda olmadığını anlayabiliyordum.

"Jeongguk'un dışarı çıkması tehlikeli değil mi?" Diye sordu Hoseok. Bakışları bana döndüğünde olduğum yerde rahatsızca kıpırdandım.

"Tehlikeli. Olduğunca göze batmamamız gerekiyor." Dedi V.

"Saçları bile onu ele veriyor, V." Dedi Jimin benim saçlarımı gösterirken. V'nin bakışları sertçe ona döndü.

"Ee, ne yapalım yani? Alışverişe çıkmalıyız."

"Bence saçlarını kestirip boyayalım. Kırmızı ona çok yakışır ve kimsenin gözüne bat-"

"Hayır."

V, Jimin'in sözünü katı ses tonuyla kestiğinde, Jimin şaşkınlıkla Hoseok'a baktı. Hoseok omzunu silkip öksürdü ve yemeğini yemeye devam etti. Jimin'de ses çıkarmadan kafasını eğdi.

Tuhafsamadım. Neden birden sinirle kesin bir şekilde konuştuğunu anlamadım ama, pekte tuhafsamadım. Sadece yemek yemeye devam ettim.

Yemeği kısa sürede bitirmemin sebebi midemin daha fazlasını almamasıydı. Yemek yemeyi seviyordum fakat midem çok fazla yemek yemeye alışık değildi. Babamın yanındayken odamdan çıkmak benim için bir işkenceydi. Doğup büyüdüğüm evin bütün odaları, bütün köşeleri, duvarları bana yabancıydı. Odam bile bana yabancıydı. Mutfağa inip yemek yemek bile işkenceydi bana. Ki zaten babam bana doğru düzgün yemek yeme şansı vermezdi. Bu yüzden midem fazla yemeğe alışık değildi.

"Jeongguk, beğenmedin mi?" Dedi V yarısı bitmiş tabağıma bakarken.

"Hayır, beğendim. Ama midem daha fazla almıyor. Doydum, ellerine sağlık noona." Dedim ve V, bana bakmaya devam ederken tabağımı kaldırıp tezgaha bıraktım.

"Çıkalım o zaman." Dedi V ayağa kalkarken. Onu onaylayıp arkasından giderken Hoseok önümüze geçip kapıdan dışarı çıktı. V, askılıktan aldığı koyu kahverengi deri ceketi üzerine geçirdiğinde onun deri ceketleri çok sevdiğini düşündüm. Daha önce babamın yanındayken de sürekli deri ceketli görüyordum onu.

Askılıktan aldığı siyah şapkayı kendi kafasına geçirdi. Parmakları yine saçlarımın arasına daldı ve saçlarımı geriye doğru taradıktan sonra direkt şapkayı kafama geçirdi. Böylelikle saçlarım şapkanın içinde kaldı, yani görünmüyordu bir kısmı. Siyah maskeyi bana uzattığında maskeyi alıp taktım. Bana doğru birkaç adım atıp yüzümdeki maskeyi neredeyse gözlerime kadar çektikten sonra, elini yüzümden ayırırken çenemi işaret parmağıyla okşadı.

Kalbimin vuruşları kulaklarımda yankılanırken o, kendi maskesini taktı ve eğilip önüme siyah botları bıraktı. Ben botları titreyen parmaklarımla zar zor giyip bağcıklarını bağlarken V, kendi botlarını giydi ve açık kapıdan dışarı çıktık.

"Maskeni hiç indirmemeye dikkat et." Dedi önümde yürürken. Geniş sırtına bakarken kafamı aşağı yukarı salladım. Görmesede onu onayladığımı anlamıştır, diye düşündüm. O da beni yanıltmayarak bir cevap almış gibi sakinlikle arabaya yürümeye devam etti.

Siyah, zenginliğini ve V'nin arabası olduğunu belli etmek istermişçesine fazla asil duran arabasına bindiğimizde şoför koltuğuna o geçmişti. Ben arkaya oturmuştum ve yanımda Hoseok oturuyordu. Önde ise Haruto vardı. Gri saçlı olan kişinin Haruto olduğunu öğrenmiştim. Siyah saçlı olan Hyunjun'du.

"Göze batmamak için bizim yanımızda dolanmayacaksınız. Ayrı ayrı dolaşın, gözünüz bizde olsun." Dediğinde, Haruto ve Hoseok onu onayladı.

O an V ne kadar güçlü olursa olsun tehlikede olabileceğimiz, babamın beni almak için gerçekten her şeyi yapabileceği vurdu yüzüme. Ne olursa olsun tehlikedeydik. Ve buna rağmen V oldukça rahattı.

Her şeyi çoktan aklında planlamıştı, her şeye hazırlıklıydı ve bu yüzden oldukça rahattı.

Kısa sürede Avm'ye vardığımızda V, arabayı otoparka park etti. Arabadan indiğimizde önümde durup şapkamı ve maskemi düzeltti. O sırada Haruto ve Hoseok, bizden önce asansöre bindiler ve V, bizi diğer asansöre sürükledi. Asansöre bindiğimizde ikinci katın tuşuna bastı, elini sırtıma yerleştirdi ve eli sırtımda dinlenirken dimdik bir şekilde asansörün kapısına bakmaya devam etti.

Neden hep tensel temas kuruyordu bilmiyordum. Fakat bu hoşuma gidiyordu. Sürekli bana temas kursa sesimi gerçekten çıkarmazdım.

Beni sırtımdan itekleyerek asansörden çıkmamızı sağladığında ilk olarak büyük bir mağazaya doğru ilerledik. Boştaki eliyle maskesini düzeltirken bakışlarını bana çevirdi.

"Sana telefon ve laptop almamız lazım. Ama ilk önce kıyafet bakalım, uzun sürecek." Dediğinde onu onayladım.

Büyük mağazaya girdiğimizde yerinde durup merdivenlere bakmaya başladı. Aşağı kat kadın kıyafetlerinin olduğu kattı, üst kat ise erkeklerin olduğu kattı. Şu an bulunduğumuz kat çocuklar içindi.

"Kadın kıyafetleri mi ilgini çekiyor, yoksa erkek kıyafetleri mi? Veya ikisi de mi?" Diye sordu kollarını göğüsünde bağlarken.

Pekala, bunu sorduğuna gerçekten şaşırmıştım. Çünkü bizi direkt erkek kıyafetlerinin bulunduğu kata çıkaracağını düşünüyordum. Bu kadar ince düşüneceğini tahmin etmezdim. V gözümde düz bir adamdı. Ve o, bunun yanlış olduğunu kanıtlamak ister gibi fazla düşünceli davranıyordu bana karşı.

"Erkek kıyafetleri." Diye yanıtladığımda, beni kafasıyla onayladı ve merdivenlerden çıkmaya başladık.

Gerçekten kadın kıyafetleri ilgimi çekmiyordu. Ki kıyafetleri cinsiyete ayırmak bana tuhaf geliyordu. Ama yine de, bunu ben reddetsem bile kıyafetler maalesef günümüzde cinsiyetlere ayrılıyordu ve kadınların olarak adlandırılan kıyafetler ilgimi çekmiyordu. Ayrıca, sadece açık kıyafetlerin kadın kıyafeti olarak adlandırılması da saçmalıktan ibaretti. Kadınlar pantolon falan giyebiliyorken erkeklerin etek giymesi neden tuhafsanıyordu? Veya neden erkekler şort giydiğinde laf edilmiyordu da, kadınlar giydiğinde laf ediliyordu?

Bunlar iğrenç tabulardı.

"İstediğini alabilirsin, parasına bakma." Dedi ve elime kıyafetleri koymam için büyük bir çanta tutuşturduktan sonra beni rafların arasında gezdirmeye başladı.

Hoşuna giden, beğendiği her şeyi çantanın içine atıyordu. Gerçekten doyumsuzun teki olduğunu farketmiştim o an. Eline ne geçse çantanın içine atıyordu. Ve aldığı şeylerden bir sürü alıyordu. Dört-beş tane siyah tişört almıştık mesela, yine aynı şekilde dört-beş tane pantolon...

"Şunları bir deneyelim mi? Ona göre bedenine bakarak alırız."

Sepetten çıkardığı gömleği ve pantolonu elime tutuşturduğunda sepeti soyunma kabininin yanına bırakıp içeri girdim. Zaten her şeyi bedenine doğru düzgün bakmadan aldınız, demek istemiştim ama bunu dersem bana kızar gibi de hissetmiştim. Bu yüzden sadece istediğini yaptım.

Üstümdeki tişörtü çıkarıp siyah gömleği giyerken neden gömlek aldığımızı düşünüyordum. Dışarı çıkacak değildim, uzun bir süre hayatımı evde geçirecektim. Ki zaten hep öyle geçirmiştim. Okul dışında gittiğim hiçbir yer yoktu. Eve hapsedilerek büyümüştüm. Alışverişimi bile kendim yapamazdım. Şu an V'nin beni alışverişe çıkarması benim için bir ilkti. Bu yüzden heyecanlı, heyecandan çok gergin hissediyordum.

Üstümdeki gömleğin altına pantolonu geçirip fermuarını çektim ve düğmesini kapattım. Belime büyük gelen pantolonla kabinden çıktığımda, karşımdaki duvara yaslanmış olan V olduğu yerden ayrılıp önümde durdu. Aramızdaki birkaç adımlık mesafe bile beni saçma bir şekilde heyecanlandırırken o, hiç çekinmeden iki parmağını pantolonun ağ kısmından geçirip ne kadar bol geldiğine baktı. Karnıma temas eden teni olduğum terde kaskatı kesilmeme sebep oldu ve o, bunu farketti fakat umursamadı. Parmaklarını çektiği gibi yanımıza bir çalışan çağırdı.

"Fazla büyük geldi. İki beden küçüğünü getirebilir misiniz?" Diye sorduğunda kızın bakışları bana döndü.

"İki beden küçüğü bile bol gelebilir. Belinizi bir ölçebilir miyim?" Diye sorduğunda, "Gerek yok." Dedim. V, kızın elinden metreyi alıp tişörtün altından belime sardı. Tenime sürtünen parmakları karnımı içe gömmeme sebep olduğunda gözleri bana uyarır gibi baktı. Ben sakin olmaya çalışırken o, metreyi tekrar kıza verdi ve kız yanımızdan ayrıldı.

O sırada V'nin telefonu çaldı. Ben onu izlemeye devam ederken aramayı yanıtladı ve yanımdan ayrılıp mağazanın içinde dolanırken telefonla konuşmaya başladı. Özel bir konuşma olduğu için bakışlarımı ondan çektim ve yanıma elinde başka bir pantolonla gelen kızdan pantolonu alıp tekrardan kabine girdim.

Birkaç dakika sonra belime tam oturan pantolonla kabinden çıktığımda, hâlâ telefonla konuşan V bu tarafa doğru adımladı. Yanıma gelirken telefonu kapattı ve pantolonu inceledi.

"Bu tam oldu. Çıkart, alalım." Dediğinde onu onaylayıp yeniden kabine girdim. Ben üstümü değiştirirken kabinin önünden onun konuşma sesi geldi.

"İşim çıktı. En iyi telefonu ve laptopu almanız için beş dakikanız var. Hat işini sonra ben halledeceğim." Dedi ve ses kesildi.

İşi çıkmıştı. Özel bir konuşma yaptığına göre işi de ciddiydi ve önemliydi. Buraya geleli daha yarım saat olmuştu. Ben daha çok duracağımızı düşünüyordum oysaki. Fakat V'nin işleri bitmiyordu, bitmeyecekti de. Sonuçta o yer altının başındaydı ve kim bilir hangi işlerde eli vardı.

O hep gidecekti. Onunla yaşadığım süre boyunca güvensiz hissedeceğim günler bitmeyecekti belki de. En çok onu arayacak, onu isteyecektim. Bana saf güveni veren oydu; ben her zaman her yerde onu arayacaktım, hep onu isteyecektim yanımda. Reddedilemez koca bir gerçekti bu. Elini sırtıma koymasını, saçlarımda nefes alışlarını, saç tutamlarıma dokunuşlarını isteyecektim; biliyordum, doyumsuzdum ben. Açtım bunlara. En ufak bir temasa açtım ben. Susuzdum, susuyordum onun temaslarına.

Kabinden çıktığımda özür diler gibi baktı bana. Elimdeki pantolonu sepetin içine attım, sepeti kendisi aldı ve kolunu sardı belime. Parmakları belimin sağ boşluğuna sımsıkı tutunduğunda nefesim kesildi. Nasıl bir muhtaçlıktı bu; nasıl bir istekti? Kaldıramıyordum. V'nin beni böyle sarmasına katlanamıyordum. Sadece yanımda yürüyordu oysaki, sadece kolu sarıyordu belimi parmakları baskı yapıyordu boşluğuma. Neden bağımlı ediyordu beni? Neden bile isteye uyuşturucuları döküyordu önüme?

Çıtımız çıkmadı. O, aldığımız kıyafetlerin parasını öderken ben sadece belime sarılı kolunun varlığıyla dinlendim. Ellerimiz poşetlerle dolu mağazadan ayrılıp asansöre binerken ikimiz de bakmadık gözlerimize. Nereye gideceğini merak ediyordum deli gibi.

Dün geceki gibi geç mi gelecekti? Yoksa daha erken mi gelecekti? Yine babamın yanına mı gidiyordu?

Bilmiyordum, tek bildiğim onsuzluğu zor geçirecek olmamdı. Onsuzluk babamın eviydi. Güvensiz hissediyordum. Bedenim yine zarar alacak, yine kanayacak gibi hissediyordum. Korkuyordum. En az onsuzluktan olduğu gibi, kanamaktan korkuyordum. O yokken beni kurtaracak tek bir kişi dahi yoktu.

Arabaya bindik, Hoseok ve Haruto arkamızdaki yerlerini aldıklarında V arabayı hızla sürmeye başladı. Kısa sürede evin önüne vardık. Ben inecekken, V parmaklarını bileğime sardı. Hoseok ve Haruto'ya bakışlarını çevirdiğinde, ikili hemen emri alıp arabadan indiler ve arka bahçeye yol aldılar.

"Geç mi geleceksin?" Diye sordum bileğimdeki sıcak parmaklarının verdiği rahatlama hissiyatıyla. Hiçbir mimik barındırmayan yüzüne bakarken, bakışları gözlerime tutundu.

"Belli değil. Erkenden uyu sen." Dediğinde kafamla onayladım onu.

Bileğimdeki parmaklarını çektiğinde bileğim üşüdü. Şiddetli bir rüzgar esti sanki bileğimin üzerine. Üzerime eğilip alnıma bastırdı dudaklarını. Nefesimi, kendini aldı benden. Sımsıcak dudakları alnımla hızla buluşurken kendini aldı göğüsümden. Benden çaldığı ölümümü hediye etti bana.

"Uyuyamazsan yatağımda uyu." Dedi, onayladım yine onu başımla. Ona sarılacak gücü kendimde bulamadım. Arabadan indiğim gibi eve attım kendimi. Salona geçerken bütün güvenin bedenimin duvarlarından atlayıp kaçtığını hissettim.

Onsuzken ben bir hiçtim. Bu, onda olduğum sürece yüzüme defalarca kez çarpacak olan büyük bir gerçekti.

Continue Reading

You'll Also Like

2.2M 136K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
751K 51.4K 33
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
5.9M 193K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
634K 19.5K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!