sometimes all I think about i...

By goandcrylittlegirl

53.8K 4.1K 4.8K

+18 Okulun popüler çocuğu Dylan, okula yeni gelen Thomas'a her geçen gün kendini daha da kaptırırken ne yapac... More

Sometimes All I Think About Is You •dylmas
STAY -1-
STAY -2-
STAY -3-
STAY -4-
STAY -5-
STAY -6-
STAY -7-
STAY -8-
STAY -9-
STAY -10-
STAY -11-
STAY -12-
STAY -13-
STAY -14-
STAY -15-
STAY -16-
STAY -17-
STAY -18-
STAY -19-
STAY -20-
STAY -21-
STAY -22-
STAY -23-
STAY -24-
STAY -25-
STAY -26-
STAY -27-
STAY -28-
STAY -29-
STAY -30-
STAY -31-
STAY -32-
STAY -33-
STAY -34-
STAY -35-
STAY -36-
STAY -38-
STAY -39-
STAY -40-
STAY -41-
STAY -42-
STAY -43-
STAY -44-
STAY -45-
STAY -46-
STAY -47-
STAY -48-
STAY -49-
STAY -50-
STAY -51-
STAY -52-
STAY -53-
STAY -54-
STAY -55-
STAY -56-
STAY -57-
STAY -58-
STAY -59-
STAY -60-
STAY -60-
STAY -61-
STAY -62-
STAY -63-
STAY -64-
STAY -FİNAL-

STAY -37-

682 52 77
By goandcrylittlegirl

Biz geldik.

Yorum ve vote atmayı unutmayın. İyi okumalar!


















"Dylan beni gebertecek." dediğinde elimdeki sarmadan bir nefes daha çektim içime. "Neden buna izin veriyorum, bilmiyorum." Gözlerimi kapatıp başımı sandalyeye yasladım. Kafamı dağıtmama ihtiyacım vardı ve ot cidden işe yarıyordu.

"Grace ne zaman çıkacak?" diye sordum. Babam Grace ile sevgili olduğumu zannediyordu, Grace annesinin ilk evliliğinden ablasıydı Elliot'un. Ona olayı anlatırken bizim yanımızdaydı, telefonuna baktığı için ilgilenmediğini zannetmiştim ama bana yardımcı olacağını söylediğinde çok mutlu olmuştum. Bugün cumartesiydi ve onu babama götürecektim.

Tam dudaklarını aralamıştı ki kapı tıklatıldı. "Thomas, ben aşağıdayım!"

"Geliyorum!" Bitmek üzere olan sarmayı küllüğe bastırdım ve ayağa kalktım. Yüzümü sıvazladım ardından, garip olmuştum.

"Cidden babanın karşısına böyle kafan iyi mi çıkacaksın?" Omzumu silktim. "Anlarsa?"

"Sarhoşum derim." Geçen yıldan alışıktı. Gözlerimi ovalayarak odasından çıktım ve merdivenleri inmeye başladım.

"Hadi, gidelim." dedi sarı saçlarını düzeltirken. Başımı salladım ve evden çıktık.

Eve geldiğimizde annem açtı kapıyı. Bana baktı birkaç saniye ifadesizce. "Nereye gidecek bu işin sonu?" dediğinde Grace ikimize baktı.

"Annen biliyor mu?" diye sorduğunda homurdanarak yüzümü sıvazladım. Bok gibi bir gündü gerçekten. Resmen eve babamı tanıştırmak için sahte sevgilimi getiriyordum. Üstelik gerçeği bu kadar iyi tanırken.

"Bilmiyorum anne." Eve girdik, babam gözüktü salondan. Gülümseyerek bize bakarken Grace'e yaklaştı.

"Hoş geldin." Sarılmalarını izledim. "Sen..."

"Grace." dedi hızla. Salona yemeğin hazır olduğu masaya geçmeden önce ceketini, çantasını aldım ve portmantoya astım. İçeri girdik.

Masaya oturduğumuzda Grace yanıma oturdu. "Nereden tanıştınız?" diye babam kıza bakarak sorduğunda gülümsedi. Yemeğimle oynamaya başladım. Cidden güzel kızdı ama artık Dylan dışında kızları bırak kimseye yükselemiyordum.

"Basketbol takımıyla bir kafeye gelmişlerdi, orda tanıştık." Babam önüne yemek koyduğunda gülümsedi. "Teşekkür ederim."

"Aynı yaşta mısınız?" Dudaklarıma götürdüğüm su bardağını tuttum. Babama baktım kaşlarım kalkık.

"Ne yapacaksın? Benden on altı yaş büyük değil, merak etme." dediğimde sessizlik oldu masada. Gülerek bardağımı bıraktım, bana bakıyordu ciddi bir ifadeyle. "Şaka yapıyorum, çok gerginsin. Rahatla biraz."

"Bir yaş büyüğüm ondan." dediğinde babam başını salladı benden gözlerini çekip. Gülerek yemeğimden bir çatal aldım. Konuşmaya devam ettiler ama babam bende bir sorun olduğunu anlamıştı. Ara sıra bana olan bakışlarını yakalıyordum.

Tek umudum bu lanet akşam yemeğinin hızlı bitmesiydi. Sonra biraz dağıtmak istiyordum. Kafamı dağıtarak toplamam ne kadar mantıklıydı bilmiyorum ama buna ihtiyacım vardı. Birkaç biraya ve belki de biraz shot atmaya.

Sadece bir geceliğine olsa da Dylan ile olan imkansız aşkımızın derdini yaşamak istemiyordum. Her zaman onun arkasında olup, onu olduğu gibi kabul eden bir babası vardı. Benimkinin aksine.

***

"Bir kez daha, bir kez daha!" diye Canon bağırdığında güldüm. Parkta çimenlerin üstünde oturuyorduk ve ikimiz de oldukça sarhoş gibiydik, tabi ben de bunu ayırt edebilecek seviyede miyim bilmiyordum. Yine de dağılan kafamı hissedebiliyordum.

Bardağı tekrar doldurduğunda shot atmamla gülerek ellerini çırptı. İlk başta boğazımı yakan sıvı artık yakımıyordu ve cidden mutlu hissediyordum. Dertsiz ve tasasız, bir gece olsa da.

Gülerek çimlere kendimi bırakıp uzandım ve yıldızlı gökyüzüne bakmaya başladım. "Dostum, kusacağım galiba." Doğrulup ona baktığımda yan tarafa birden eğilip kusmasıyla dudaklarımdan kahkahalar dökülmeye başladı. Mal gibi duruyordu.

Kollarımı havaya kaldırıp, "Kustu, yaşasın!" diye bağırdım ve çimlere uzandım tekrar. Gülerek bana bakarken kolunun tersi ile ağzını sildi ve bir bana bir da ona bardak doldurdu tekrar. Bana uzattığında dirseklerimi çimlere yaslayıp hafif doğruldum ve bardağımı elinden alıp içmeye devam ettim.

Telefonum çalmaya başladığında irkilmemle Canon kahkahalara boğuldu. Ben de gülerken açtım bir süre sonra, telefonu kulağıma götürdüm. "Efendim?" diye ağzımda sözcükler kaya kaya konuştuğumda karşı taraftan ses gelmedi bir süre.

"Thomas." Babamın sesiyle gülerken bir yudum daha aldım. "Sarhoş musun sen?"

"Hayır, hayır..." Yüzümü buruşturup bir yudum daha aldım. Çok saçma ve yersiz bir düşünceydi. "Ben içmem, içmem ben. Niye içeyim ki? İçmek kötü." dediğimde Canon güldü. Ona baktım sırıtarak. "Hey Canon, Amerika dışında bir yerlere mi gitsek? İçmemek için?"

"Nereye gidelim, nereye gidelim..." dedi gülerek. Düşünürcesine elini çenesinin altına koyarken gökyüzüne bakmaya başladı.

"Paris'e!" diye bağırdım içime dolan neşe ile. Orası güzel olmalıydı. "Eyfel kulesinin altına gidelim. Ama ama..." Gözlerimi kıstım. "Kaliteli bir şeyler getirmen lazım. Bira olmaz! Bunu getir!" dedim viski şişesini ona kaldırırken. Kaliteliydi ama üstündeki yazıyı okuyamıyordum.

"Thomas?" diye sesi geldi tekrar babamın. Oraya odaklanmam gerektiğini fark ettim.

"Baba?" dedim ben de. İçime birden derin ve yoğum duygular dolmaya başladı. "Seni çok ama çok seviyorum..." Yüzümdeki gülümseme genişledi. "Anladın mı baba?"

"Biliyorum, neredesin söyle hadi."

"Sen beni sevmiyor musun yoksa?" Dudaklarım titremeye başladı. Ben ona o kadar güzel şeyler söylüyordum, o hâlâ nerede olduğumu soruyordu. Ne yapacaktı ki nerede olduğumu? Canon'a baktım yaşlı gözlerimle. "Babam beni sevmiyormuş!" diye bağırıp ağlamaya başladığımda gülerek kendini yere bıraktı. "Sevmiyor işte..." dedim titreyen sesimle. Yaşlar akan gözlerimi yere eğdim.

"Thomas seni çok seviyorum, ağlama hadi." Omzumu silktim. "Ben de seni çok seviyorum bebeğim, nerede olduğunu söyle hadi. Abini göndereceğim." Dudaklarım kıvrıldı tekrar. Kolumun tersi ile anında kesilen göz yaşlarımı kuruladım.

"Neredeyim, neredeyim ben..." Etrafıma bakmaya başladım anlamak için ama o sırada beyaz bir kedi yaklaşmaya başladı bana. "Kedi!" diye bağırıp telefonu başımın kenarına bırakırken yattığım yerden kollarımı uzattım ve tutup göğsüme çektim. "Kedileri çok seviyorum baba..." Göğsüme oturdu ve aşağıdaki yüzüme bakmaya başladı miyavlayarak. "Bana kedi al." Güldüm.

"Bebeğim yanında ayık biri yok mu?" Genişçe sırıttım kedinin bana uzattığı başına burnumu sürterken.

"Ayı mı nerede? Bana yavru ayı mı alacaksın?" Duraksadım, seçenekleri değerlendirdim. "O da güzel..." Parkın sonundan bize doğru gelen kişiyi gördüğümde kaşlarım çatıldı. Beynim anında uyarı çanları çalmaya başlamıştı. "Baba tünele giriyorum. Tünel..." Hat kesiliyormuş gibi sesler çıkarttım ağzımdan.

"Thomas bana yalan söyleme, tünele falan girmi..." Çağrıyı sonlandırdığımda sesi kesildi. Genişçe sırıttım ve güldüm tekrar. Onu iyi kandırmıştım, dediklerime kanmama olasılığı yoktu resmen. Sıfırdı.

"Oh be!" diye bağırdım bize yaklaşan Dylan'ı gördüğümde. Kediyi kucağımdan indirip zar zor ayağa kalktığımda düşmemem için koltuk altlarımdan tuttu. "Aşkım gelmiş." diyip gülümseyerek yüzüne baktığımda derin bir nefes aldı.

"Hadi seni eve götüre..." Onu birden aşağı çektiğimde yere oturdu, ben de kucağına düştüm. Canon arkada gülmeye devam etti.

"Sevgilin sana çok tatlı bakıyor." diye konuştuğunda içimde yükselenlerle kendimi ona bastırdım. Gözlerim kapandı dudaklarım aralanırken.

"Thomas dur..." dedi ama göğsüne bastırarak çimlere uzanmasını sağladım. Ellerimi göğsüne yaslayıp tekrar ona kendimi bastırdığımda dişlerini sıktı. "Eve gidelim hadi, ne yapıyorsun?" diye sordu. Şaşkınlıkla bakıyordu bana.

"Sevişelim." dedim ellerim eşorfmanına giderken. Gözleri şokla açılırken bana baktı. Ellerimden tutup beni altına aldığında gülerek ona baktım. Kollarımı boynuna dolayıp sıkıca sarıldım ardından. "Seni çok seviyorum..." Boynundan öptüm. "Çok..."

"Biliyorum, eve götüreyim seni hadi." Kollarım hâlâ boynuna sarılı ayağa kaldırdı bizi. Ardından Canon'a baktığında gülerek o da bize baktı.

"Arkadaşım geliyor, biraz da onunla takılacağım." Dylan başını sallarken eli belimde yürütmeye başladı beni. Boynundan öptüm tekrar.

"Rahat dur." dedi dudaklarımı boynundan uzaklaştırmamı sağlarken.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Arabasına bindirdi beni, kemerimi takıp sürücü koltuğuna geçti.

"Bana gidiyoruz." Gaza bastığında yerime yapıştım. Ellerimi havaya kaldırdım üstü açık arabada.

"Vuhu!" diye bağırdım gözlerimi kapatırken. "Hava çok güzel..." Mayışmıştım. Rüzgar yüzüme ve saçlarıma vururken güzel hissediyordum.

Araba durduğunda gözlerimi açtım, belime kolunu sarıp kalkmama yardım ettiğinde etrafımıza baktım. Burası şehirden biraz uzakta bir yer gibi duruyordu çünkü fazla gürültü yoktu.

Eve girdik, ardından beni yatağa bıraktığında kollarımı boynuna doladım ve bırakmadım. "Thomas." dedi gözlerime bakarken.

"Efendim?" Dudaklarından öptüm tekrar. Dudaklarını tadını seviyordum. Sadece bana ait olduğunu bilmek hoşuma gidiyordu. Dudaklarını ıslattığımda yavaşça ayırdı bizi ne kadar karşılık verse de.

"Üstünü çıkartalım ve uyu sevgilim. Hadi." Kollarını benden çekti ve kıyafetlerimi çıkartmaya başladı birer birer. Tavana bakarken gözlerim kapanmaya başlamıştı.

Tüm kıyafetlerimi çıkartıp ışığı kapattı ve yanıma yattı. Kollarımdan tutup beni kendine çektiğinde gülerek ona sarıldım. "Sarhoş sarhoş kapıma gelirsen bir daha döverim seni." dedim. Burnumu boynuna sürttüm.

"Sarhoş olan sensin gerizekalı." Omzumu silktim.

"Bu kimseyi alakadar etmez." Çenemden tutup başımı omzundan çektiğinde kaşlarım çatıldı. Küçük bir öpücük kondurduğunda gülümsedim.
"Sevişelim." Tekrar üstüne çıkmaya çalıştığımda göğsümden beni yatağa bastırmasıyla inledim. Dudaklarım titremeye başladı.

"Ne oluyor ya?" dedi şokla bana bakarken. Ağlamaya başladım sesli bir şekilde.

"Beni artık sevmiyorsun!" Gülüşleri kulağıma geldikçe daha da kötü ağlamaya başladım. "Beni istemiyorsun bile, sevmiyorsun beni artık!" Kollarımdan tutup beni doğrulttuğunda başımı omzuna yaslayıp sarılmamı sağladı. Bacaklarımı beline doğru uzatıp sıkıca sardım burnumu çekerek.

"Bebeğim benim, nasıl sarhoş oldun böyle?" O kadar fazla içmemiştim ki. Gülmeye devam etti. Saçlarımı okşamaya başladı ardından. "Sen ayık değilken yapmak istemiyorum. Yoksa seni sevmemek aklımın ucundan bile geçemez." Burnumu omzuna yasladım.

"Cidden mi?" Saçlarımdan öptü.

"Cidden." Gözlerim kapanmaya başlamıştı. Ağlamam da durmuştu galiba ama emin değildim. Nefes alış verişlerim yavaşlamaya başladı gözlerim tamamen kapanıp başım omzuna düşerken.

Beni yatağa yatırdığını hissettim tekrar. Derin bir uykuya dalarken kollarını vücuduma sardığını hissedebiliyordum.

















Ne olursa olsun sonuna kadar dylmascıyım. Change my mind

Yorum ve vote atmayı unutmayın. Sonra görüşürüz!

Continue Reading

You'll Also Like

4.7K 233 11
16. yüzyılda Micha'nın öldürülmesine tanık olan Hannibal, Grutas Çetesi'nin peşine düşer. Grubun en genç üyesini ve kız kardeşinin ölümünden sorumlu...
10.4K 1.1K 35
Trajik bir geçmişten kurtulan Will Graham'ın işi, onu hızla kötüleştiriyordu. O yardıma, konuşabileceği birine ihtiyac duyar-ama bu "birinin" aklında...
102K 10.9K 34
doğaç, hayatındaki tek dağınıklık cemrehan olsun istiyordu.
586 184 21
*Çeviridir. *** Castiel bacaklarını yatağın kenarından sarkıttı ve öne doğru eğilerek altındaki giysiyi düzeltti. Bir an için Dean'in dizini (Şimdi...