YIRTICI GÖZLER

By iskayten

17.5K 1.6K 536

Nadir kedi türlerinden biri olan pars, bir insan bedeni ile bütünleşmişti. Pars Bera Sarkan.. Yarı insan yar... More

Tanıtım
Giriş: "Yaralı Hayvan"
2.Bölüm: "Ormandaki Ev"
3.Bölüm: "Güven Problemi"
4.Bölüm: "Baskınlık"
5.Bölüm: "Koku"
Alıntı
6.Bölüm: "Takip"

1.Bölüm: "Karşılık"

2.3K 217 70
By iskayten

"Onunla karşılaştığımız ilk andan beri tuhaf olduğunu hissetmiştim."

***

Gece boyu korkudan uyuyamamıştım. Bir ara gitmek istemiştim, fakat bizi alacak otobüs bir gün sonra gelecekti. Bu yüzden zor da olsa çadırda yatmıştım.

Arkadaşım Belgin'e olayları anlattığımda o da benim kadar korkmuştu. Zaten bir daha da yürüyüşe çıkmamıştık.

Bugün ise uyandığım gibi yine gitmek istemiş ve babamı aramıştım. İtiraz etmeyip beni almaya gelmişti. Sadece ben de değil, Belgin'de benimle birlikte gelmişti.

Sonunda akşam olurken rahat yatağımda yatarak derin bir nefes içime çekmiştim. Muhtemelen bir daha kamp yapmaya gitmezdim. Hatta ormana girer miydim, bilmiyordum.

Bir insanın başına nadiren vahşi bir hayvanla burun buruna olmak gelirdi. Ve o şanslı kişilerden biri ben olmuştum. Eve geldiğim gibi internetten vahşi türleri araştırdığımda Pars türü olabileceğini görmüştüm.

Aslan ve leoparın melezi olduğu biliniyordu. Tanrı'm umarım bir daha böyle bir olay yapamazdım.

Beni öldürmediğine şükretmem gerekiyordu. Bir pençe darbesi atsa kanlar içinde kalabilirdim.

"Alçin annecim, hadi lambanı kapat ve uyu."

Annemin seslenmesiyle gözlerimi devirmeden edemedim. Yaz tatilinde evde olmak hiç iyi değildi! Bir an önce yaz tatilinin geçmesini dilemekten başka da çarem yoktu.

3 ay sonra..

Aradan geçen uzun zamandan sonra nihayet yaz tatili bitmiş ve okuduğum şehre, kaldığım yurduma dönmüştüm. Evde otururken çok canım sıkıldığı için bir an önce üniversitenin başlamasını istemiştim.

Öyleki istediğim olmuş ve bu sabah okula başlamıştım. Siyah kısa dar etek ve giydiğim beyaz crop ile adeta hazırdım. Ayağıma beyaz spor ayakkabı giymiş, kahverengi saçlarımı ise dalgalandırmıştım.

Makyajımı da güzel bir şekilde yaparak takılarımı takmış ve parfümümü sıkmıştım. Tam anlamıyla hazırken aynadan kendimi beğeni ile süzdüm. 1.65 boylarında, boyuma yakışacak kilolarda olan güzel bir kızdım. Orman yeşili gözlerimle de çoğu zaman dikkat çekiyordum.

Narsist değildim, ama kısacası kendimi beğenirdim.

Aynada son kez kendime bakarak yurt odamdan dışarı çıktım. Tek kişilik özel bir yurtta kalıyordum. Bu benim için daha iyiydi, çünkü biriyle kalamıyordum. Titiz ve çoğu zaman da takıntılı olduğum konular oluyordu, bu yüzden de insanlarla bir arada yaşamak pek bana göre değildi.

Ben düşüncelere dalarken çoktan yurttan çıkmış, yürümeye başlamıştım. Okul ve yurt arası yakındı. Yürüyerek gidip geliyordum.
Doğa içinde olması da ekstra bir güzellik sağlıyordu.

Yürürken telefonumun çalmasıyla duraksadım. Belgin arıyordu.

"Alo Alçin, geldin mi okula?"

"Beş dakikaya güvenlikten geçerek kampüse gireceğim."

"Güzel. Ben de yeni geldim. Banklarda seni bekliyorum o zaman."

"Tamam, bekle yanına gelirim."

Telefonu kapattığım gibi adımlarımı hızlandırarak yürümeye başladım. Bugün muhtemelen ders işlemezdik. Zaten okulun ilk günleri gelme amacımız kampüste veya kafelerde arkadaşlarla takılmak oluyordu.

"Ay sen ne tatlı bir şeysin!"

Ayağıma dolanan yavru kedi ile durmak zorunda kalmış ve eğilerek onu kucağıma almıştım. Simsiyah minik bir kediydi.

"Annen nerede bakayım senin?" diyerek kucağımdaki kediyle konuşurken bir gözünün mikrop kaptığını gördüm. Genelde yavru kedilerin gözleri hassas oluyordu.

"Eğer beni burada beklersen çıkışta seni alıp veterinere götürebilirim." dediğim esnada yavru kedi ileriden bize doğru gelen köpeği görüp bir de havlamasıyla birlikte hırlayarak kucağımdan atladı. Atlarken de çok fena elimi tırnaklarıyla kanatacak derecede çizmişti.

"Ama şimdi bu olmadı ki!" diyerek hüzünlü gözlerle elime baktığımda dudaklarım bükülmüştü. Kampüste ve etrafında birçok köpek vardı. Yine şansıma böyle bir olay yaşamıştım.

İşin kötüsü yanıma peçete de almamıştım. Mecbur okula doğru böyle yürürken arkamdan bir ses yükseldi.

"Kedi familyasına ilgin var sanırsam?"

Sesin geldiği yöne döndüğümde yakışıklı bir surat görmüştüm. Kahverengi saçlara ve koyu gri gözlere sahip genç bu erkek elleri ceplerinde bir şekilde doğrudan bana bakıyordu.

Boyu rahatsız etmeyecek derecede uzundu. Kalıplı vücudu olsada çok iri bir bedene sahip değildi. Kirli sakalları ise yeni çıkmaya başlamıştı. Hatta yüzünde pek fazla sakalı yoktu, pürüzsüzdü. Giyimi de koyu renkler tercih ederek sportifti.

"Efendim?"

Konuşmamla bakışları yavru kedinin çizdiği elime kayıp ardından yüzüme çıkmıştı. "Yardım ettin, fakat kedi seni yaraladı." birkaç adım atarak önümde durdu ve bileğine bağladığı siyah bandanayı çıkartarak avuç içime yani yaranın üstünü gözlerimin içine bakıp bağladı.

Gözleri gözlerimi bulduğunda "Güvenme." dedi derin sesiyle. Tek elime ettikten sonra da yanımdan geçerek okula doğru yürümeye başladı. Bizim okulda öğrenci miydi ki? Şu an bizim okula doğru yürüyordu.

Hem az önce ne olmuştu? Adını bilmediğim ve tahminimce bizim yaşlarda olan bu kişi neden böyle garip cümleler kullanmak istemişti?

Aklımdaki sorularla birlikte tekrardan yürümeye başladığımda nihayet okulun girişine gelebilmiştim. Güvenlikten geçerken aklım hala o genç çocuktaydı. Sabah sabah böyle bir şey yaşamak garip gelmişti.

Boşvermeye çalışarak kampüsün içinde gözlerimle Belgin'i aradım. Normalde ikimizden biri erken geldiğinde bize ait olan fakültenin önündeki banklarda otururduk. Öyle de olmuştu.

Belgin'i gözlerimle bulduğumda bizim fakültenin önündeki banklardan birinde oturuyordu. Yanına giderek sohbet eşliğinde özlem gidermeye başladım.

Sohbete o kadar çok dalmıştık ki okulda geçirdiğimiz zamanı bile fark etmemiştik. Derslere sadece imza için girmiş, vaktimizin çoğunu kampüsteki banklarda arkadaşlarla kahve eşliğinde geçirmiştik.

"Hadi okulun yakınındaki kafeye giderek yemek yiyelim!"

Dört kişilik grup içinden yemek fikri ortaya atılınca hep bir ağızdan onay mırıltıları çıkmıştı. Gruba uyarak ben de kabul ettim. Böylelikle hep birlikte okulun yanında olan öğrencilerin sıkça yemek yemek için kullandığı kafeye gelmiş olmuştuk.

Hepimiz yuvarlak masa etrafında toplanırken garsonun bize getirdiği menüyü inceledim. Canım soya soslu tavuk yemek istemişti. Yanında da kola içmek.

"Buranın yemeklerine bayılıyorum!"

Belgin memnuniyetle konuşurken masadaki herkes ona katıldı. Ben de katılıyordum, zira yemekleri güzel oluyordu.

"Sonunda okul açıldı gençler! Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?"

Can'ın konuşmasıyla gülümsedim. "Mükemmel! Okul ortamını özlemişim." dedim içtenlikle.

"Gerçekten ya, benim evdekilerle hele ki pederin bulunduğu ortam hiç çekilmiyordu. Beni yanında her gün sanayiye götürmeye çalıştı."

Masadan bir kıkırtı yükselirken bulunduğumuz kafenin kapısının sert bir şekilde açılmasıyla tüm bakışlar kapıya döndü.

Bizim yaşlarda bir çocuk öfkeyle içeri girerken kafe bir anda sessizleşmişti. Zaten çok büyük olmayan kafede kapı çarpma sesi adeta yankılanmıştı.

"Hani saldırmayacaktınız!" diyerek kafenin içinde yankılan gür sesle herkes ona baktı.

Hırsla arkalarımızda kalan bir masaya doğru ilerliyordu. Merakla arka tarafıma doğru döndüğümde sabahki benimle konuşan kişiyi gördüm

Arkadaşları ile birlikte rahat bir tavırla masada oturarak üzerine doğru yürüyen çocuğa bakıyordu.

Öfkeli çocuk ise masalarının önüne gelerek ellerini hızla masaya vurdu. "Güç taslamaktan vazgeçin!"

Adını henüz bilmediğim kişi, hiç istifini bozmadan tepesinde dikilen öfkeli çocuğa baktı. Tavrı rahat gibi dursa da gözleri çok keskin bakıyordu.

Konuşmadığı için de yanındaki oturan arkadaşı konuştu. "Sakin ol. Bizden biri bir şey yapmadı."

Öfkeli çocuk inanmayarak alaylı bir şekilde çenesini sıktı. "Dua edin bir şey olmamış! Hem size inanmıyorum!" diyerek sinirle konuşmaya devam ettiğinde adını bilmediğim kişi ayağa kalktı ve umursamaz bir tavırla sandalyeden ceketini aldı.

Arkadaşlarına ve öfkeli çocuğa bir bakış atarak kapının dışına doğru yürümeye başladı. Bildiğin ona karşı bağırılmasını takmamıştı.

"Piç herif!"

Her ne olduysa işte tam bu an olmuştu. O umursamaz kişi bu iki kelimeyi duyduğu anda yürümeyi keserek arkasını döndü ve öfkeli çocuğun yakasından tuttuğu gibi sırtını masaya çaptırarak yatırdı.

Etraftan çığlık sesleri yükselirken soğuk ifadesiyle çocuğun yüzüne doğru eğilerek kulağına bir şeyler fısıldadı. Ardından ise sertçe yakasını bırakarak üstünkörü kafenin içine baktı.

Bakışları şans eseri benimle kesiştiğinde sert ifadesi değişmemişti.
Oturduğum yerde hareketsiz bir şekilde ona bakarken bakışlarını benden çekti. Beklemeden de dış kapıya yönelmişti.

İçimdeki dürtüyle birlikte arkadaşlarıma kısa bir açıklama yaparak çantamı aldığım gibi peşinde dışarı gittim. Siyah bandanasını vermek istiyordum.

Kafeden çıktığım anda ise onun motosikletine binmek üzere olduğunu görmüştüm.

"Hey! Bakar mısın?"

Aceleyle yanına gittiğimde başını bana döndürdü. Elinde kafasına takmak için olan kasktan vardı.

Bakışları sorgularcasına bana bakarken konuşmaya devam ettim. "Bandanan ben de kalmıştı." çantamdan çıkararak ona uzattım. "Açıkçası yıkamaya vaktim olmadı, kusura bakma."

Elimdeki bandanaya kısa bir bakış attı. Cevap vermemişti. Üstelik cevap vermemeyle birlikte motoruna binerek kaskı kucağına koydu.

Ağzım şaşkınlıkla açılırken "Bandananı almayacak mısın?" diyerek sormadan edemedim.

Koyu gri gözleri kısa bir an tenimi ürpertirken sessiz sokakta motor sesi ile kendi derin sesi duyuldu. "Hayır."

"Ama-"

"Laflarımın ikiletilmesinden hoşlanmam. At veya sakla umrumda değil. Şimdi ezilmek istemiyorsan önümden çekil.." gözlerimin içine baktı. "Orman gözlü."

Derin bir nefes alarak sakin olmaya çalıştım. Sinirlenmiştim. Ama ona karşı çıkmamı engelleyen bir duygu vardı içimde. Sanki güçlü bir aurası vardı. Bu da ben de geri çekilme isteği uyandırıyordu.

Güçlü bir aura, keskin bakışlar..

Ayrıca orman gözlü demesi şaşırmama sebep olmuştu. Orman yeşili gözlere sahip oluşum yine olduğu gibi dikkat çekmişti.

"Kabasın." lafımı esirgememiştim. Birinin bana böyle davranmasına katlanamıyordum.

Tek kaşını kaldırdı. "Fazla cesaret?"

Cevap vereceğim esnada kafenin kapısı açıldı ve içeriden öfkeli çocuk çıktı. Bakışları direkt birbirlerini bulmuştu. Fakat bandanası ben de olan erkeğin gözleri bakışmayı kısa tutmuştu.

"İşe yaramaz.." kaskını takarak motoru çalıştırdı. Gözleri bana bakıyordu. "Yanındaki kurtta da yaramadığı gibi."

Sözlerini bitirdiği gibi yüksek hızla yanımızdan motoruyla geçip gitmişti.

Ne söylediklerini ne de hareketlerini anlamıştım. Çok tuhaf biriydi.

Onunla karşılaştığımız ilk andan beri tuhaf olduğunu hissetmiştim.

Önceden dediğim gibi farklı bir aurası ve yapısı vardı. İlgimi çektiği kadar da kendisinden haz almamıştım. Zira kaba insanlardan hiç hoşlanmazdım.

Umuyorum ki bir daha karşılaşmazdık. Her onu gördüğümde kaba sözlerini hatırlamak istemezdim. Bandanasını da çöpe atmak yerine çantama geri koymuştum. Yıkayıp bir yere kaldırabilirdim ya da kıyafetler için olan geri dönüşüm yerlerine atabilirdim.

İçimdeki bir ses çöpe atmak istememişti. Ona uyumuştum.

Nerden bilebilirdim ki zamanında yaraya bastırmak için kullandığım fuların, bir bandana ile karşılığını aldığımı.

Bölüm Sonu.

Dırım dırım..

Giriş bölümünden sonra ilk bölümle karşınızdayım.. Nasıl buldunuz hikayeyi bakalım?

Açıkçası bir anda aklıma gelen bir kurguydu ve hemen yazıya dökmek istedim. Yazarken ben çok zevk alıyorum, umarım siz de okurken keyif alıyorsunuzdur.

Ayrıca yorumlarınızı ve hikayeyle ilgili tahminlerinizi bekliyorum.

O zaman diğer bölümde görüşmek üzere, hoşça kalın. 🖤👋

Continue Reading

You'll Also Like

97.7K 4K 32
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
73.5K 5.3K 37
Altı elementin bulunduğu bir okul. Bu okula her şeyden habersiz, bir gece yarısı zorla kaçırılıp getirilen bir baş rol. Annesiyle aynı gece kaçırılıp...
48.4K 1.9K 13
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
7.5M 348K 66
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...