𝚅𝙴𝚁𝙸̇𝚃𝙰𝚂

By matenoya

3K 543 402

Ölü ruhum şuan bir çöplüğe yaslıydı ve terkedilmişti. Ev sıcaktı. Bakışlarım bir anda salonun her köşesinde d... More

Giriş.
IVV1:
IVV2
IVV3
IVV4
IVV5
IVV6
IVV7
IVV8
IVV9
IVV10
IVV11
IVV12
IVV14
IVV15
IVV16
IVV17
IVV18
IVV19
IVV20
IVV21
IVV22
IVV23
IVV24
IVV25
IVV26
IVV27
IVV28
IVV29
IVV30
IVV31
IVV32
IVV33
IVV34
IVV35

IVV13

49 16 21
By matenoya


Vefa'dan

    Kendi içine giden yollarda bir noktada bırakıp olduğun yere oturduğunda tam da o anda ayakların sızlıyor, hiç durmadan ilerlesen farkına dahi varamayacağın ağrıların durduğun zaman hücum ediyor mabedine aniden. Tüm bunlara kıyasla en ağır hasar; durduğun yerden dönüp arkana bakmandır.  Boğazımın öyle genişlemiş ki, her anladığımı zorlanmadan yutkunup geçiyorum. Baktığım yerden bunu görüyorum; kabullenmiş kendimi ve boyun eğeceğim o adamı.  Elime bir başka buz torbası sıkıştırıldığında diğer erimiş torbayı geri verdim. Tepemden hiç gitmeyen babam ve kız kardeşimin yanına arada sırada Hafi'yle Çağdaş ilişiyor her dakika iyi olup olmadığım kontrol ediliyorlardı ama bu sancılı anlarımda bilmeleri gereken bir şey varsa o da artık beni sıkmamaları gerektiğiydi. Gerçekten hemen şu yattığım yerden kalkıp bilmediğim yere topuğum kalçama vura vura koşup, kaçıp gitmek istiyordum, aldığım nefes dahi boğuyordu endişeli yüzlerine baktığımda ama farkında değildiler. Küçük bir an beni kendimle bıraksalar burnumda ki o ağrı bile son bulurdu belki.

"Oğlum bir ihtiyacın var mı?" Babam artık rutinleştirdiği baş okşama faslına bir tur daha başlarken derince solup, gözlerimi sabit tutarak- şişlikten yarı buçuk açık kalan gözümü- babama baktım.

"Baba bir şey olsa söylerim, bana sürekli sormasan artık şu soruyu." Dedim olabildiğince nazik bir tonda şakırken. Onların sık boğazlı davranmalarına karşın sakinliğimi korurken de ayrı bir sıkıntıya sokuyordum kendimi. Diliyorum ki bir an önce burnumda ki kırık kaynar ve bu durumdan olabildiğince hızlı kurtulurdum.

"Resul amca Vefa haklı çok soru sormayalım çocuğa, ağrısı vardır belki." Hafi görüş alanıma girdiğinde olaya müdahale ettiği için umutla ona kafamı hafiften çevirip baktığımda "Ağrın var mı kardeşim he?" Dediğinde tamamen pes etmiştim çünkü bana doğrultulan her soru bir başka sorunun kapısını açıyordu. 

"Var kardeşim ama inan bu sorular kadar canımı sıkmıyor. Allah için herkes işine gücüne dönsün ben bir şey olursa size seslenirim." Sayamadığım kadar çok yaptığım açıklamam yine ilk sefermiş gibi ağzımdan sükunetle çıktığında hepsi hızla kafasını sallayıp beni onayladı lâkin kimse olduğu yerden ayrılmadan yüzüme bakmaya devam etti.

"Haklı haklı. Hafi sen dön mağazanıza, Resul amca sende gidip biraz uyu dinlen çok yoruldun." Çağdaş anında olaya el attığında şükürlerimi tavana diktiğim gözlerimle yaratıcıya gönderip buzlu torbanın diğer tarafını çevirip alçılı burnuma hafiften bıraktım.

"Sende ufaklık gidip dinlen zaten biz gittiğimizde siz ilgileneceksiniz böyle yorgun olmanızın faydası yok." Çağdaş, sessizliğiyle varlığını kamufle den yatağımın kenarına uzanmış, kafasını göğsüme yaslamış kız kardeşimin omuzuna dokunduğunda, Eslem hızla ellerini koluma yaslayıp daha çok yanıma sindi. Çağdaş sıkıntıyla ofladığında buz tutan elimin işaret parmağını kaldırıp sorun olmadığını işaret ettim.

"Tamam o zaman gideyim ben ama bakın habersiz bırakmayın beni." Dedi Hafi ve son kez bana o düşürdüğü hüzünlü bakışları arkasından bakıp diğerleriyle de vedalaşmasını yapıp gitmişti. Oda da ki gözler babama döndüğünde o da son anda pes edip odamdan ayrılmıştı.

"Eslem sende mi dinlenmeye gitsen hm? Bak abin rahat edemiyor sen böyle yaptığında hatta daha çok üzülüyor." Çağdaş bir kez daha şansını denediğinde kız kardeşimin iç çektiğini hissettim. Yüzünü göremesem de ağladığına emindim.

"Çağdaş sen bi hava al kardeşim bana bırak bu kısmı gelirsin birazdan." Dedim ve asla böyle aksaklıklara tahammülü olmayan arkadaşımın anında kabul edip dışarı çıkmasını bekledim. Odamda kız kardeşimle tek kaldığımda buz torbasını masanın kenarına bıraktım ve soğuk ellerimi onu rahatsız etmeden saçlarının arasına daldırıp okşamaya başladım. Elleri o kadar sıkı tutuyordu ki kolumu, geri çekildiğinde orada izi kalacağına adım gibi emindim ama bunu hiç sorun etmedim çünkü kardeşimin neden böyle davrandığını çok iyi biliyordum. Kaybetme korkusu onun küçük yaşında kalbine işlenmişti.

"Güzelim yok mu bana iki üç teselli cümlen?" Dedim işi şakaya vurarak daha doğrusu onun üzerinden korkuyu da gerginliği de almaya çalışıyordum. Parmaklarıma dolanmış uzun sarı saçları dikkatle düzeltip oynamaya devam ederken bir şeyler söylemesini bekledim.

"Acılarını almayacağını sende biliyorsun." Sonunda kafasını göğsümden çekip kaldırdığında kızarmış mavi gözlerine tüm kırıkları dökmüştü. O kırık parçalarsa tek tek yüreğime hançer misali girmişti. Burnum sızlıyordu ve ağlamamak için kendimi sıkarken ağrılarım başa çıkılmaz hale geliyordu, benim en hassas noktam kız kardeşimdi bu yüzden ondan büyük olmam da erkek olmam da bir tarafa dursun ağlamaktan çekinmez pınarlarımı derya deniz ederdim.

"İyiyim işte abim, burnumda iki haftaya kaynar geçer yani. İki hafta dediğin nedir ki?" Yüzüne düşen saçlarını geriye atıp gözlerimin içine baktığında bir hıçkırık daha boğazından firar etmişti. Onunla hastanede karşılaştığımdan beri kendine sakladığı bir şeyler olduğunu anlamıştım, her seferinde söylemek için atılıyor ama bir türlü izah edemiyordu. Şimdiyse bu anın fırsatıyla tuttuğu cümlelerini bana bahşedecekti biliyordum çünkü bir ağlama senkronizesi daha meydana geldi.

"Ne zamandan beri ailemiz hatta kendinden bile öte tuttuğun biri var? Ne zamandan beri bizden başka birini korur oldun abi?" Ellerimi iki yanına koyup aldığım destekle yatağın içine oturdum ve olabildiğince kafamı yukarda tutup ardından kardeşimin elini avucumun içine çekip aldım. Bana inanması için olabildiğince samimi davranmaya niyetliydim.

"Kimseyi korumuyorum. Sizden, ailemden ötesinde de kimse yok. Nasıl böyle düşünürsün?" Boşta kalan elini diğer elimin üzerine sardığında titrediğini fark ettim. Benim için gerçekten endişelenmişti. Haberi nasıl ya da kimden aldı bilmiyorum ama hastanede beni görene kadar kim bilir neler kurmuştu aklında, nasıl korkmuştu kardeşim.

"Sana bunu kimin yaptığını biliyorum. Diğerleri belki de yalanına inandı ama ben inanmıyorum. Abi sen tanındığın bir sokakta gaspa uğramadın çünkü sen dışarıda değildin." Titreme sırası bendeydi, tüm bedenim kontrol edilemez halde titriyor ve kardeşimin dolu gözleri altında nereye kadar yalan söyleyebilirim diye düşünüyordum. "O adamın evine gittin. Evden çıkarken bahsettiğin o adam. Ve sen o adamı koruyup şikayetçi olmadın üzerine de yalan söylüyorsun."

 Burnunu çektiğinde uzanıp göz yaşını silmek istedim ama izin vermedi, kaçırdığı yüzünün ıslak yanaklarını kendisi hırslı bir şekilde sildi. Hâlâ bağırmak yerine benim duyacağım ama azarlar şekilde konuştuğu için minnettardım çünkü diğerlerinin duymasını istemiyordum. Masadan aldığım selpakla akan burnumun altına hafif tempo yaparken biraz daha kaçıyordum ama nafileydi bilhassa onun gözleri geçtikçe kızarırken cidden bir açıklama bekliyordu.

"Bak güzelim.. öncelikle bana inan iyileştikten sonra gidip bizzat kendim hesabını soracağım ama şimdi olmaz." Kolundan tutup daha çok yakınıma çektim ve bu defa ondan hızlı davranıp pınarlarından hiç durmadan akan göz yaşlarını sildim. "Abine güven. Öncesinde yapmam gereken şeyler var bu.. bu bizim için önemli sadece biraz sabır et tamam mı? Halledeceğim yeter ki sen bunu diğerlerini söyleme." O parlak mavilerine perdeler indi ve lacivertin en koyu tonu hayal kırıklığına bulandı. Söylediklerim de tavırlarım da onu hayal kırıklığının acı gerçekliğiyle yüz yüze getirmişti.

"Biliyor musun abi hayatımda gördüğüm en doğru cümleleri kuran adam sensin ama bugün o doğruluktan çok uzaksın. Kesinlikle dediklerini onaylamıyorum." Yüzünden düşen elim omuzunu sıvazlarken kardeşimi ikna etmenin yolunu düşünüyordum.

"Eslem iyi olana kadar kimseye bir şey söylemeni istemiyorum." Bir kez daha şansımı denediğimde dediklerime inanamıyormuş gibi bakıp silik bir gülümsemeyi kızarmış dudaklarından geçirdi.

"Kaybetmenin nasıl bir duygu olduğunu bilmesen anlardım da söyle bana abi tanımadığın bir numaradan aranıp beni hastaneye kaldırdıklarını ve hakkımda hiç bir bilgi vermediklerini söyleseler ne hissederdin." Bir kez daha koyulaşmış irisleri en acı tonuna döndüğünde onu tamamen kendime çekip kafasını göğsüme yaslamasını sağladım. Korktuğum şey yalnızca kardeşimin diğerlerine işin aslını söyleyebilme ihtimaliydi.

"Üzgünüm can parçam. Sana böyle bir şey yaşattığım için üzgünüm. Söz veriyorum senin bu üzülmenin de hesabını soracağım. Senin için bir çok şey yapacağım." Kolları etrafıma sarılırken çenemi yavaşça kafasının üzerine yaslayıp elimi sırtına kadar çıkardım ve samimi bir şekilde sıvazladım. 

"Çağdaş'ta inanmadı haberin olsun. Bakalım onu nasıl ikna edeceksin abi." Hafiften kulağını çeker gibi yaptığımda biraz daha yatağın içine kayıp uzanmıştım. Burnumun ağrısı yavaş yavaş geri geliyordu ve ben altı saati aşırmadan evvel ağrı kesici kullanamıyordum.

"Sen önce Çağdaş'a öyle ismiyle seslenmeye son ver de ben ikna ederim merak etme." Kesinlikle bu durum yüzünden liseli -ergenliğini zirvede yaşayan- kardeşimin üzerine gitmiyordum. Bilirsiniz işte, onlar kendilerinden büyük kişilere hep ilgili olurdu, eh bana da hiç bir bilgim yokmuş gibi davranıp kardeşime çaktırmadan bu hayranlık(?) vasılının geçmesini beklemek düşüyordu. Ona kızamazdım işte.. çünkü insanın başa çıkamadığı yegane şey duygularıdır.

"Hm, evet Çağdaş abi." Dediğine gülmeye çalıştığımda burnuma merkezi noktadan sızı girdiğinde yüzümü ekşitmiş ardından bir de bu yüzden ağrım artmıştı. Eslem başını kaldırıp acı çektiğimi görünce masanın üzerine bıraktığım buzu alıp tekrar burnumun alçılı kalıbına temas ettirdi. Faydasızdı çünkü her seferinde soğuktan uyuşmuş ellerimle kalıyordum. Kapım tıklatılınca kardeşimle konuşmam tamamen son bulmuştu. 

"Vefa müsait misin, biri gelmiş seninle konuşmak istiyor." Çağdaş odama girip kapımın ardını işaret ettiğinde, uzandığım yerden kalkıp dizlerime sarılı örtüyü bir çırpıda kenara bıraktım.

"Kim? Kim konuşmak istiyor?" Yatağımdan destek almaya çalışırken Çağdaş koşup kolumu kavramıştı. Tüm o ağrıları sızıları unutmuş O'nun gelme ihtimalini düşünerek yerimden kalkmıştım. Aklımı dondurmuştu resmen. Gelir miydi? Evimi bilmiyordu ama yine de buraya gelir miydi? Hayır ihtimali bile yoktu, bencil bilakis tehlikeli bir adamın vicdanına yenik düşüp özür babında kapıma gelmesi kesinlikle imkansızdı. Zaten gelse de yüzüne hiç düşünmeden kapımı çarpıp kovardım.

"Tamam dur niye ayağı kalkıyorsun? Otur ben çağırayım gelsin." Dedi Çağdaş kalçamı daha yataktan ayıramadan tekrar oturtmuş ve kolumu sıkıca kavramış elini çözüp odamın pervazından diğer tarafa doğru bir şeyler söyledi ardından kendisiyle birlikte tanıdık beden odama girdi. Avuçlarımın içine çarşafımı toplamış titreyen irislerimi sert bakışlarımın duvarlarında saklamıştım. Şaka mıydı bu? Benimle alay ediyorlardı kesinlikle ciddiye dahi alınmıyordum. 

"Merhaba Vefa.. geçmiş olsun." Kafamı geriye atıp ağzımı araladım ve olabildiğince derin nefes alıp verdim. Karşımda Özdemir'i gördüğüm için mi sinirliydim yoksa O gelmediği için mi? Aptal olan bendim değil mi, çünkü nasıl bir beklentiye girdiğimi tam da boktan halimle fark etmem ironikti. Bakışlarım tekrar Özdemir'in gergin yüzüne indi. Ne işi vardı bu adamın burada? Onu tanımıyordum yalnızca bir kere Milhan'ın evinde karşılaşmış on dakikayı aşmadan iletişimimizi sonlandırmıştık. 

"Neden geldin? Elçilik mi yapıyorsun artık?" Kafamın içinde milyon küfür dönerken yine de efendiliğimden ödün vermeden daha nazikçe taşlamamı yapıyordum. Eslem'in koluna dokunup odadan çıkmasını işaret ettiğimde ortamın gerginliğini anlayıp beni ikiletmeden odamdan ayrıldı ve kapıyı kapatıp daha rahat sayıp sövmemize imkan verdi.

"Ne oluyor lan? Vefa bu mu seni," Çağdaş ateş püsküren gözlerini benden hızla çekip Özdemir'e baktığında durumu çözmeye çalışıyor ama ikimiz arasında varlığını sürdüren soğuk savaştan bir anlam çıkaramıyordu. ''Sana zarar verenlerden biri mi bu?'' Avuçlarıma çektiğim çarşafı bırakıp ellerimi yatağımın kenarlarına bastırıp bedenimi daha dik duruşla tutmaya çalıştım.

"Ona zarar vermedim ben. Böyle bir olasılık olsa aptal mıyım adamın evine geleyim?" Özdemir saniyeler önce takındığı mahcup ifadesini kapımın önüne soyunup zoraki gelişini destekleyen isteksizlikle Çağdaş'la benim aramdan sağlam çıkmayı planlıyordu. Pişkin duruşuna şiş gözlerimi devirmek istemiş ama başarısızlığımı yüzümde ki tüm kasların gerilip felaket ağrısını dokundurmasıyla vazgeçmiştim.

"O zaman niye adamı zıvanadan çıkarıyorsun kardeşim hayırdır? Kimsin sen?" Çağdaş büyük iki üç adımını Özdemir'in dibinde sonlandırdığında mecburen ayağı kalkmış ve elimi ikisinin ortasına koyup ayırmıştım. Oradan bakıldığında bünyemin bir başka tartışmaya dayanabileceğini mi görüyordu bunlar? Eğer öyleyse pes ediyorum çünkü bedenimin yanında kırık bir ruh sağlığıyla ayakta yaşam mücadelemi veriyordum.

"Çağdaş sakin ol. Dediği doğru o zarar vermedi bana," Aniden ayağı kalktığım için başım dönmüştü ve geriye sendelendiğim de hızlı refleksle ikisi kolumu tutup beni yavaşça yatağa tekrar oturttular. Elimi şakağıma yasladığımda bağrışmalar son bulmuş gerisinde uğultuları bırakmıştı.

"Onun nasıl olduğuna bakmak için geldim. Ben.. Milhan'ın arkadaşıyım." Parmaklarım ardından ona baktığımda çoktan bakışlarını benden kaçırmış tüm açıklamalarını Çağdaş'a yapıyordu.

"Abi yine mi bu adam ya? Bu Milhan'ın her taşın altından çıkması da asabımı bozuyor artık." Çağdaş pes edip odamın köşesinde kalan koltuğa oturmuş yüzünde o bütün sorulara cevabın bir an önce gelmesini ister gibi ifadesini yerleştirmiş, salladığı bacağıyla sabırsızlığının üst safhada olduğu açıkça belli ediyordu.

"Ne demek istiyorsun? Kardeşimin ismi niye sıkmış canını?" Özdemir savunmaya geçeceği sırada buna son verip burun deliklerini genişletene kadar derince havayı içine çekip sakinleştiğine kanaat getirdiği sırada geri soludu. Ellerini iki yana açmış kontrolü sağlarken mantıklı cümlelerinin arayışı içerisindeydi. Özdemir sabrının sınırlarında gezinirken yiyebileceği her lafı karşılayıp benden yana da sıkıntının olmadığını anladıktan sonra gidecekti, aklında kurduğu plan kesinlikle bu yöndeydi bilhassa yeni tanımış olsam da Özdemir'in hiç bir yerde Milhan'a laf söyletmeyeceğini biliyordum.

"Bakın kavga etmek için gelmedim. Burada ki durumun gerçekten farkındayım ama ne yazık ki geride bıraktığım evde de enkaz altında kalan bir adam var. Bende çaresizim görüyorsunuz işte." Özdemir dağılmış saçlarına ellerini geçirip ikimizin yüzüne baktı ve ince dudaklarını stresle ısırırken parmakları ensesine kadar kaydı sonra gerçekten çaresizliğini o yorgun elalarıyla birlikte gözlerime çevirdi.

"Hiç bir halt anlamıyorum. Benim sizin bu olaylarınıza aklım ermiyor." Çağdaş oturduğu yerden sitem ederken ben yalnızca Özdemir'in gözlerinde ki o çaresizliği paylaşıyordum. Bazen sadece yakın olduğun kişilerden mesul olduğun için tüm sorumluluk bir çuval içinde omuzlarınıza yüklenirdi. Durup düşündüğünde insan; hemen şu anda bir sahil kenarında oturup sessizliği izleyebilirdi ya da bir orman yürüyüşünde olabilirdi, insanın zihni en battığı noktada sessiz sakinliğin diyarına kaçarken gerçeğe döndüğünde aslında hiç gidemediğini anlıyordu.

  Sinirlerim alt üsttü. Dik tuttuğum omuzlarım çökük ve bozuk asabımla dolan gözlerimi umursamadan hatta genellemeye vurulmuş erkeklik kuramlarını da def edip ağlamaya başladım. Özdemir'i anlıyor olmanın verdiği huzursuzlukla ağladım, Milhan'ın bana neden böyle asılsız bir durum yaşattığını anlayamamamdan ötürü de ağlıyordum. Her şey üstüme yığıldı, ağırlaştım ve ben bir de buna yanarak ağladım.

"Vefa.. ağlama be kardeşim niye üzüyorsun kendini?" Çağdaş yanımda biterken çoktan kollarını etrafıma sarmış o koruyucu iç güdüsüyle önüme kalkanını çekmişti. Görüşüm bazen bozulsa da Çağdaş'ın kolları arasından Özdemir'e baktım. Dudakları defalarca kez özrünü fısıldıyor ama bunu bana duyuramadığı için dudaklarını birbirine bastırıp vazgeçiyordu. Milhan'ın eseriydik hepimiz, göründüğü gibi bitik ve yorgun.

"Sorun yok sadece sinirim bozuldu." Dedim ve geri çekildim. Akan burnumu elimin tersiyle silmeye çalışırken hiç gitmek bilmeyen ağrılarım başıma vuruyordu. Gerçekten canım yanıyordu. "Çağdaş bize biraz izin verir misin? Çok sürmeyecek, gidecek zaten." Dediğimde Özdemir duvara sırtını yaslamış benim kızarmış gözlerimle Çağdaş'ın sinirden kararan mavileri arasında mekik dokuyordu. Şükür ki daha fazla üstelemeden elini ensemden çekip daha sonrasında her şeyin tek tek hesabını sormak üzere odamdan çıkmıştı.

Özdemir'le tek başıma kaldığımda artık onunda rahatladığını fark etmiştim. Alnına dolan terleri silerken içten içe birine ya da bir şeylere hayıflanıyordu açıkçası buraya nasıl geldiğini bilmiyorum ama gelmesinin ardında kesinlikle kendi isteği yoktu. Hatta ona kalsa fırsattan istifade arkadaşıyla olan- artık olmayan bağı tamamen koparıp hayatının geri kalanını benim olmadığım şekilde yaşamayı seçerdi ama görüyorum ki bir şeyleri netleştirmek adına çıkıp kapıma gelmişti. Onunla uzunca konuşmaya niyetim yoktu o yüzden istediğini ona verip bir an önce evimden gitmesini sağlamalıydım.

"Şikayetçi olmayacağım, bunun için geldiysen boşa yormuşsun kendini." Dedim tıkalı genzimden ötürü boğuk çıkan sesimle. Hiç beklemediğim bir atakta bulundu, olduğu yerde dikilmeyi kesip yanıma kadar geldi ve dizlerimin dibine çöktü. Şaşkınlıkla neden böylesine bir eylemden bulunduğunu çözmeye çalışırken dostane bir şekilde elimi avucunun arasına çekti. Hâlâ dona kalmış durumu idrak etmeye çalışıyordum. Buna gerek var mıydı gerçekten?

"Milhan iyi değil." Ağladığım için sızlayan gözlerimi devirdiğimde hızla cümlesini toparlamaya başladı. "Bak biliyorum, sen bu haldeyken onun mahvoluşundan bahsetmem çok bencilce ama bilmen gerekiyor. Sana bunu aslında Milhan yapmadı yani evet fiilen o yapmış olabilir ama kendinde değildi. O kafasının içinde abisiyle yaşayan bir adam. Zihni kirlenmiş yemin ederim ki psikolojisi darmadağın."

"Özdemir ne anlatıyorsun sen? Gerçekten dediklerini anlamıyorum." Kafam hepten karışmıştı, öylesine hızlı ve konudan konuya atlayarak konuşuyordu ki söylediklerini takip etmek güçtü. Elimi usulca elinden çektiğimde, gözlerinde ki umudun amaçsızlığına bir kez daha yakınıp göz devirmek istiyordum. Beni soktuğu şu zor durumun farkında olmasını istiyordum ama onun odaklandığı tek şey olaya açıklık getirip bir şeyleri düzene getirmekti. 

"Kısacası Milhan öncesinde de psikolojik tedavi görmüş biri. Şimdi tekrar başladı ve o," Özdemir neredeyse tükürüğünde boğulurken defalarca kez yutkunup sakinleştikten sonra devam etti. "O çok pişman. Pişmanlığından kendini harap ediyor. Sana yalan söylemiyorum Vefa. Keşke onun ne halde olduğunu sana gösterebilsem ama yapamıyorum. Lütfen onunla konuş bir şey söyle, kız bağır ama konuş onunla." Kafamı pencereme doğru çevirip eksik nefes alışlarımdan şişen göğsüme elimi yaslayıp küçük bir an sakinleşmek için çabaladım. Özdemir konuştukça fiziki ağrılarım ruhuma geçiyor ardından orada huysuz sarsıntılara neden oluyordu. Milhan hayatı boyunca yalnız kalmış bir adamdı biliyorum ama bilmediğim kısım aklında yaşattıklarıydı. O farklı ideolojiye sahip bir adamdı yine de onu anlamak istemiyordum.

 Onun hakkında hiç bir fikrim yok Özdemir'in dediği gibi psikolojisi bozuk olabilirdi ama bu bana zarar verdiği gerçeğini değiştirmiyordu ya da haklı bir sebebin altına süpürmüyordu. Milhan'a hiç bir kötülüğüm dokunmadı aksine onu belki de yalnızlığından kurtarabilirdim lâkin karşılığı bende bıraktığı hasar olmamalıydı. Tüm bu olanları hak ettiğimi düşünmüyordum.

"Peki ya benim halim Özdemir? Bunu hak edecek ne yaptım? Şu yüzümden bir gün olsun gülümsememi düşürmeden hayat dolu baktım herkese ve karşılığında hak bulduğum bu mu? Benim halimi kime göstereceksin, kime üzüntümü anlatacaksın?" Defalarca kez başını sallamış ve sonuna kadar bana inanıp haklı oluşumu onaylamıştı. Onu da anlıyordum çünkü arkadaşını korumaya yönelikti yaptıkları. Kimse değer verdiği insanın üzülmesini istemezdi ve onlar üzülmesin diye elinden geleni ardına bırakmazdı. Ama ya ben? Milhan'a ne yaptım? Onu kolayca affetmem belki iyileşmesine yarardı peki ya ben nasıl unutacaktım? Bu çok ağır bir durumdu.

"Senin içinde yapabileceğim bir şey olursa düşünmem yaparım çünkü arkadaşımın günbegün gözümün önünde eriyip gitmesini izlemeye inan gücüm yok. Onun hatırı için seni dahi korurum." Elimi omuzuna koyup hafiften sıktığımda elimin altında ufalıyordu resmen. Dizi üzerine çöküp tüm gerçekliğini bana göstererek arkadaşı için en zirveyi oynuyordu zaten, bu kadarı kâfiydi.

"Seni de anlıyorum Özdemir ama birinin korumasına ya da benim için bir şey yapmasına gerek yok. Ne bu ağrıları unutabilirim ne de yaşadığım hayal kırıklığını, sizin için yapabileceğim tek şey; ikinizin de yüzünü görmemek üzere yolumu ayırmak olur. Bir daha denk dahi gelmeyelim olur mu? Şimdi burada vakit harcama git ve onun yanında ol." Ayağı zorlukla kalkıp kapıya kadar olabildiğince ağır adımlarla ilerledim ve kapıyı yarıya kadar açtım. Burnumda ki ağrım şiddetlenmesin diye bir milim dahil aşağıya indiremediğim için kafamı dikkatlice ona çevirip kapımı işaret ettim.

"Bunu nasıl anlamak istersin bilmiyorum Vefa Kaner," Özdemir yerden kalkıp acele ettirmediği adımlarıyla karşımda durduğunda tam gözlerimin içine bakıyordu. "Bugün Milhan için ayaklarına kapanan adamdım ama unutma bugün bunu yapan adam olurken eğer ona ciddi bir şey olursa yarınlarda canını sıkacak kadar uğraşırım seninle. Anlıyorsun değil mi? Yüzüme iyi bakmanı istiyorum çünkü ben dizlerimin üzerine çökmekten gocunmadığım gibi en ters halimle karşına da dikilirim." Hırçın nefesi yüzüne çarparken sessizce kirpiklerimi kırpıştırıp cümlesinin daha doğrusu tehdidinin sonlanmasını bekledim. Ela gözleri geldiğinden beri ilk defa bu kadar dolu halde bakıyordu.

"Size hayatınızda başarılar diliyorum." Dediğimde çekip yanımdan gitmişti. Şimdi fark ediyorum da ikisi de şiddetle kafayı bozmuştu ama benim bu olaylara düşecek artık aptal kafam ya da acınası duygularım yoktu.

 Çok sürmeden, ben henüz yatağıma dahi ulaşamadan kapım hışımla açılmıştı. Arkamı dönüp kim olduğuna bakmama gerek yoktu çünkü burnundan sinirle solan Çağdaş'tan başka birisi olamazdı. Ağır ağır kafamı eğip pikemin ucundan tutup açtım ve yatağa yine aynı kontrollü hareketle uzandım. Bakın her şeyi unutun, burun kırıklığı lanet bir şeydi ve ben daha ne kadar katlanırdım bilmiyorum.

"N'oldu şimdi? Bana hiç laf dolandırmadan ne var ne yok döküyorsun aslan parçası, hemen şimdi." Tekli koltuğu hiç zorlanmadan tutup yatağımın dibine kadar çekti ve asabi tavrını gizleme gereği duymadan oturup merakla gözlerimin içine baktı.

"Bildiğin gibi ziyaretime gelmiş bir arkadaş." Kaşlarını kaldırıp sonra indirdiğinde az kalsın sinirden kahkaha atacaktı ama vazgeçti hatta yüzü daha çok gerildi, elini bana doğru salladığında dirayetimi düşürmeden aynı istikrarla bir süre daha farksız olmayan cümlelerimi tekrarlayacağımı bilerek bekledim.

"Bildiğim gibi? Hangi bilirlik kısım? Bak kardeşim geç bu faslı sen saadete gel. Ne ayak bu Milhan ve bu zımpık herif?" Aynı sinir bozukluğuyla dediğine güldüm. Ağzımdan tek bir kelime bile alamazdı. Suya dönmüş buz torbasını alıp kucağına attım ve çenemle odamın dışını işaret edip "Git bana buz getir ağrılarım var." Dedim belki aklı şu sorulardan uzaklaşır da beni sıkboğaz etmekten vazgeçerdi.

"Getiririz merak etme ama önce şu sorularıma adam akıllı cevap ver." İşaret ve orta parmaklarımı şakaklarımın iki yanına bastırıp kendimde tek noktadan ağrısını sürdüren yeri dağıtarak sakinleştirmeye çalışıyordum.

"Ben dayak yerken Özdemir oradan arabasıyla geçiyordu beni görmüştü ama tanıyamamıştı o yüzden gelip özür diledi. Müdahale edemediği için." Pikenin örgülü püskülleriyle oynarken göz ucuyla rahatsız edici bir şekilde sessizliğini koruyan arkadaşıma baktım.

''Aslında ne yapacağım biliyor musun? Senin kendine hep dert saklama alışkanlığını bildiğim için boş vereceğim, sen iyileşmene bak. Ben bugün dönen muhabbeti sonraya bırakıyorum.''  Aklında neler kuruyor ya da çözüyordu bilmiyorum ama bir süre bana anlayamadığım şekilde bakıp sonra buz torbasıyla birlikte odamdan çıkmıştı. Çağdaş'ı tanıyorsam o er ya da geç öğrenirdi ve pek iç açıcı olmazdı öğrendiği zaman. O ciddi anlamda kindar bir karaktere sahipti adım gibi eminim ki benim hesabımı pahalıya patlatırdı. Başka bir günde açıldığında dilimi yakacak konuyu bugün gönül rahatlığıyla kapatıyordum.

________

Continue Reading

You'll Also Like

+18 Hikayeler By Ahu

Mystery / Thriller

44.8K 301 4
Bölümler birbirinden bağımsızdır. Her bölümde cinsel içerikli sahneler fazlasıyla mevcuttur.
3.6M 85.7K 62
🔞+18 içerik vardır, 18 yaşından küçük ve rahatsız olanların okumaması tavsiye edilir.🔞 Elini bacak aramdaki sıcaklığa soktu.Kadınlığıma dokunduğund...
15.2M 613K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
ELIYS (+18) By Duru

Mystery / Thriller

167K 10.1K 55
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...