Karışan Hayatım

By sumeyra_zorlu

1.3M 83.5K 14.6K

Aile sevgisinden uzak ve yalnız bir şekilde büyüyerek, soğuk ve umursamaz birine dönüşen bir genç kız. On se... More

Giriş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Final

Bölüm 18

30.2K 2.2K 332
By sumeyra_zorlu

Keyifli okumalar <3

Hep birlikte içeri girecekken, Selim, Fatih'i durdurdu. Semih bey ve Elif hanımda durmuşlardı. Bende arkalarında kaldım.

"Bizim karışmamızın sorumlusu onlar." dedi Selim sıkıntıyla. Durmuş durmuş şuanı mı beklemişti söylemek için.

"Kim?" dedi Fatih.

"Biyolojik ailem. Ben hastayım diye değiştirmişler." dedi hızla.

"Ne." dedi Eda. İçeri girecekken bizi duymuş olmalıydı.

"Emin misin?" dedi Fatih. Selim kafasını salladı.

Eda'nın ailesine, doğru olup olmadığını sorduğunu duydum. Mahkeme salonuna girdiğimizde, her şey biranda daha da karışmaya başladı. Eda'yı onaylayan Ahmet beyle, eski ailem sinirlendi.

"Ben sizin avukatınızı falan olamam." dedi eski annem sinirle. "Hatta sizi dava edeceğim." Ayağa kalkıp içeri yeni giren hakimle hararetli bir şekilde konuşmaya başladı.

Ortalık fazlasıyla karışmıştı. Ahmet beye bağıran Eda. Eda'yı sakinleştirmeye çalışan Taha.
Selim'den olayın detaylarını öğrenmeye çalışan Semih bey ve Elif hanım.

Recep bey yanıma geldi. "Selim hâlâ bizimle ha." dedi.

"Öyle gözüküyor." dedim. Zaten on gün kalmıştı on sekizine. Eski ailem sırf Eda'nın gözünü boyamak için formaliteden bu davayı açmıştı. Emindim bundan. Şuan buna bile gerek kalmamıştı.

Zuhal hanımın hakimle konuşması bittikten sonra herkesin sessiz olmasını ve yerine geçmesini söylediler. Hakim davanın düştüğünü söyledi.

Boş yere buraya kadar gelmiştim bir de. Diğerlerinin ardından dışarı çıktım bende. Herkes önden gürültüyle giderken yavaş adımlarla arkada kaldım.

Fatih'te yavaşlayıp yanına gitmemi bekledi. Yanına geldiğimde gülümsedi. Benimle birlikte yürümeye başlamıştı o da. "Ayda yılda bir avukatlık yapacaktım. Baya hevesliydim bir de." Üzerindekini çıkarmaya başladı. "Sen nasılsın?"

"İyiyim." dedim.

"Öylesine sormadığım soruya, öylesine cevap verme."

"Benlik bir şey yoktu." dedim bu sefer. "Neden iyi olmayım?"

"Ablam bir kaç bir şey anlattı. Bir de senden dinlemek isterim."

"Aile olmaya hevesli olmadığımı es geçmiş olmalı." dedim alayla.

"İşime gelenleri anlamak gibi bir huyum var."

Dışarı büyük kalabalığın oraya gittik. Tüm herkes buradaydı.

"Bunu cidden nasıl yaptınız?" dedi Elif hanım.

Selim utanmış bir şekilde kenarda duruyordu. Semih beyin yanına gidip kulağına bir şey dediğini Selim'in kısık sesle güldüğünü gördüm. Bu görüntü gülümsememi sağladı.

Selim'in biyolojik annesi ağlıyordu. "Aklımıza o an başka bir şey gelmedi. Çok özür dileriz." dedi.

Eda kaşlarını çatmış onlara bakıyordu. "Hayatım boyunca bir yalanı yaşadım. En kötüsü de ailem tarafından."

Babam yanına gidip onu teselli etmeye başladı. Neden her durum onların işine gelmek zorundaydı? Neden birazcık da olsa onlar üzülmüyordu. Eda şimdi onlarla yaşamaya bir aile olmaya sıcak bakacaktı. Mutlu olacaklardı. Bense acı çektiğimle kalacaktım. Herkese karşı, onların yüzünden, soğuk davrandığım için hayatım boyunca yalnız olacaktım. Ama bana bunu yaşatanlar mutlu olacaktı.

İçim büyük bir sinirle doldu. Koluma dokundu biri. Yanıma kafamı çevirdiğimde Recep beyi gördüm. "İyi misin?"

Kafamı iki yana salladım. "İnsanların yaptıkları kötü şeyler yüzünden cezalandırılması gerekmez mi?" dedim. "Neden hâlâ daha mutlu oluyorlar?" Gözümle baktığım yere baktı. Eda'ya sarılan Zuhal hanımdaydı gözlerim.

"Hayat bazen adil olmayabiliyor." dedi. Bakışlarımı karşıdan onun yüzüne çevirdim. O da bana bakıyordu. "Kendi mutluluğunu buna bağlama. Mutlu ol. Geç de olsa insanların yaptıkları için ceza çekeceğine inanan biriyim." Göz kırptı. "Olmadı kendi adaletimizi kendimiz yaparız." Demek istediğini anlamasamda kavga edenlere bakmaya devam ettim.

"İnsanların çocuklarını değiştirecek kadar kötü olduğunuza inanmıyorum." dedi Eda.

"Sarıldığın insanların da pek bir farkı yok onlardan." dedim homurdanarak. Hatta benim gözümde daha kötüydüler.

Bakışlarını bana çevirdi. "Sen her zaman onlara kötülük yapmışsın. Senin yüzünden Taha abim az kalsın ölüyormuş. Enes psikolojik tedavi alıyormuş. Bir de böyle üstemi çıkıyorsun." Sinirle söylendi.

Hayretle baktım ona. "Ben neymişim be?" dedim.

"Kızıma iftira mi attınız bir de?" dedi Semih bey sinirle. Sorgulamadan bana inanmıştı. Aksi aklına bile gelmemişti. Gülümsedim. Gözlerim de dolmuştu. Her bana iyi davrandıklarında ağlayacaksam işim vardı.

"Kızının nasıl biri olduğunu gör." dedi eski babam. Akmaya hazır bekleyen yaş gözümden aşağı düştü.

Semih bey üzerine doğru gidecekken önüne geçtim. Dolu gözlerimle gözlerinin içine baktım. "Ne yaptım?" dedim. "Baba ben sana ne yaptım?" diye bağırdım. Gözümden yaşlar boşalmaya başladı. "Daha küçük bir çocuktum ne yapmış olabilirim?" Hırsla akan yaşları sildim.

Gözünde bir an kısacık bir an bocalayan bir ifade gördüysem de uzun sürmedi. "İrem abartma." Her zaman böyle olmuştu. Ben konuşmuş önümdeki duvarları aşamamıştım. Abartırdım ben. Sonuçta bana her türlü imkanı sunuyorlardı. Nankördüm.

Hayal kırıklığıyla baktım yüzüne. "Bu sondu." dedim acıyla. Bu sana son isyanım baba.

Arkamı döndüğümde biyolojik ailemin bana hüzünle baktığını gördüm. Yüzümde kuruyan yaşları sildim. "Sorun yok."

Elif hanım yanıma doğru adımlayacakken elimle dur işareti yaptım. "Lütfen."

Yanlarından gidip arabaların olduğu yere gittim. Rahatlamıştım. Sorularıma cevap alamasamda yüzüne karşı bağırmak iyi gelmişti.

Bir süre sonra diğerleride yanıma gelmişti. Bakışları üzerimde fazlaca oyalansada umursamazca bakıyordum onlara. En son istediğim şey bana acımasıydı. Dün ve bugün kendimi bu kadar açtıktan sonra karşılarında çıplak gibi hissediyordum. Yinede bu beni o kadar da rahatsız etmedi.

Recep bey, Fatih'e ve bana kısa bir an bakıp hemen arabaya bindi.

"Mükemmel dayı, amca olarak gençlere yemek ısmarlıyorum." dedi Fatih. Ortamın gerginliğini götürmeye çalıştığı belliydi.

"Adam be." dedi Melih ona uyarak. Fatih'te övgüleri kabul ediyor gibi selam vermeye başladı.

Recep beyin bindiği arabanın camı açıldı. "Herkes arabaya binsin. Gidiyoruz."

Melih sıkılgan bir nefes verdi. Fatih'e yaklaşıp fısıldadı. "Yemek sözünü unutma." Arabaya bindi.

Sanırım bu Recep beyi sinir etmek için elime geçen bir fırsattı ve değerlendirmekte sakınca görmedim. "Bildiğim güzel bir yere var oraya gidelim." dedim.

"Olur." dedi neşeyle.

Hâlâ açık camdan söylediklerimi duyan Recep beyin sert bakışları beni bulduğunda sırıttım.

Fatih'in eli ellerimi tuttu. "O zaman biz kaçar." dedi diğerlerine doğru.

Gökhan'ın sert bakışları da bizi buldu. "Aile olmayı istemediğini sanıyordum." dedi.

"Babam beni evlatlıktan reddettiği için rahat ol kız." dedi Fatih.

Gökhan'a, 'duydun' bakışlarımla baktım. Sinirle homurdanarak arabaya bindi.

Fatih hiç bu kadar cazip gelmemişti.

"Dikkatli gidin." dedi Semih bey. Yanıma gelip önümde durdu. Kısa bir an Fatih'e bakıp kollarını bana sardı. "Seni yanımdan ayırmayı hiç istemiyorum." dedi huysuzca. Buruk bir şekilde gülümsedim. Benden ayrılıp arabaya bindi.

Arkamızı dönüp onlardan uzaklaştık. Hemen sonra elimi ellerinden çektim.

"Kendimi kullanılmış hissediyorum." dedi Fatih. "Hatta şuan yemekte yemeyeceğiz, dedem öyle dediği için kabul ettim diyeceksin gibi bir his."

Endişeli yüzüne çevirdim bakışlarımı. "Şey aslında..." dedim.

Acıyla buruşturdu yüzünü. "Sus." dedi. "Daha fazla duymak istemiyorum."

"Yok yemeğe hayır demeyeceğim. Açım çünkü." dedim.

Eli kalbine gitti. "Rahatladım." dedi. "Dediğin restoran nerede?"

Öylesine söylemiştim onu aslında. Yinede fazlaca gittiğim bir yerin ismini semtiyle birlikte söyledim.

"Eee araban nerede?" dedim etrafıma bakarken.

"Arabam yok." dedi.

"Niye ki?" dedim.

"Sen herkesin arabası var mı sanıyorsun?" dedi hayretle. "Zengin olmak birazda cahil olmak demek ki."

Öyle sanmıyordum. Ama yinede onun olduğunu düşünmüştüm. Omuz silktim. "Taksi mi çağırıyoruz?"

"Hayır. Halk otobüsüne biniyoruz." dedi. "Bak ilerde duraklar var." Bir sürü insanın beklediği yeri gösterdi.

Kafamı salladım. "Artık böyle şeylere alışmalıyım."

"Görüyor musun be İrem nereden nereye? Özel arabalarla gidip geldiğin yolları otobüslerle gidip geleceksin." dedi. Sonra telaşla ekledi. "Hadi koş bizim bineceğimiz otobüs gelmiş." Arkasından hızlı adımlarla gittim otobüsün yanına. Tabi ki de koşmadım.

Önümüzdeki bir kaç kişinin binmesini bekliyorduk. Yanımdaki yüzüne aşağıdan bakarak fısıldadım. "Benim kartım yok."

O da kulağıma doğru fısıldadı. "Biliyorum. Bende var."

Rahatlayıp kafamı salladım. Heyecanla ona dönerek ekledim. "Ben basabilir miyim?"

Kafasını salladı. "Evettt." dedi çocukla konuşur gibi.

Cüzdanından çıkardığı kartı verdi. Önümdekinin geçmesiyle, basamakları çıkıp içeri girdim. Elimdeki kartı uzatıp herkesin bastığı yere bastım. Çıkan sesle heyecanla Fatih'e baktım. "Bir kez daha bas." dedi gülümseyerek. Dediğini yapıp bir kez daha bastım.

Fazlasıyla kalabalık olan otobüste ilerlemeye başladık. Koltukların yanındaki boşluğa geçip ayakta beklemeye başladık. Önümdeki koltuğun sırtından tutundum. Fatih'te yanımda yukardaki tutacaklardan tutunmuştu. "Başka bir otobüse mi binseydik. Bu çok kalabalık." Hâlâ giren kişilere baktım.

"Diğeride dolu olacaktı muhtemelen." dedi.

"Her seferinde ayakta mı gitmek zorunda kalınıyor?" dedim.

"Çoğu zaman." Gülerek ekledi. "Bir de soğuk olduğunu söylemişlerdi. Oysa çok tatlısın."

Yerimde rahatsızca haraketlenip yere bakmaya başladım. Bu sırada araba hareketlendiği için öne doğru savruldum. Kolumdan tuttu. "Bir elinlede kolumdan tut." Dediğine uyup bir elimle koluna asıldım. Dengede durmak çok zordu.

Arkamda bir çok kişinin varlığını hissediyordum. "Bu çok rahatsız edici." dedim sessizce.

"Alışıyorsun bir süre sonra." dedi.

İçim sıkıntıyla dolmuştu. Sebepsiz yere. Birden bire. "Daha çok var mı?" dedim.

"Az kaldı." dedi.

Arkamdaki kişinin vücudunu resmen dibimde hissediyordum.

"Çok havasız sanki." dedim sıkıntıyla.

Arkamdaki resmen üzerime üzerime geliyordu. Sinirle bende onun üzerine doğru arkaya adımladım.

"Ne yapıyorsun be yavaş." dedi cırtlak bir kadın sesi.

Arkamı yavaşça dönüp yüzüne baktım. Sarışın kısa boylu bir kadındı. Tersce bana bakıyordu. Cevap vermeyip tekrar cama doğru döndüm.

Fatih'e çevirdim kafamı. "İnelim mi? Burasıydı." Gördüğüm kadarıyla, tamda benim eskiden fazlaca takıldığım bir yerdeydik. Burada bir yerde yiyebilirdik.

"Durak gelmeden inemeyiz." Kafamı salladım.

Koluna fazlaca abanmıştım. Ayakta durmak o kadar zordu ki. Ayağımdaki topuklularla yürümek hiçbir zaman zor gelmemişti bana ama ilk kez düz taban bir ayakkabı giymiş olmayı diledim.

"Geldik." diyen Fatih elimi tutarak kapıya doğru çekiştirdi. Peşinden yavaşça yürüdüm.

Otobüs durduğunda hızla açılan kapıdan çıktım. "Rahatladım." dedim.

"Sana da kart çıkartalım mı?" dedi Fatih eğlenen bir tavırla.

"Başka zaman." dedim.

"İrem?" diyen sesle arkamı döndüm. Eski arkadaş grubum.

"Selam." dedim.

"Otobüse mi biniyorsun?" dedi Beril. Hâlâ birilerinin indiği otobüse, iğrenerek bakarken.

"Evet." dedim umursamazca. "Bir sorun mu var?"

"Senin için çok kötü olmuş olsa gerek." dedi İnci sahte bir üzüntüyle. "Giray'la geldik. Senide bırakalım mı?"

"Gerek yok." dedim tersce. Onların lafları zerre umrumda değildi.

"Başına gelenleri duydum." dedi İnci. "Çok üzüldüm. Birden bire bizim zengin kendini beğenmiş İrem'in bu hallere düşmesi." Güldü. Kendince eğleniyor olsa gerekti.

"Değil mi?" dedi Beril. Yanıma gelip kolumu tuttu. "Bir sorun olursa lütfen ara çekinme." Acıyarak baktı bana.

"Kızlar." dedi Fatih sertçe.

Boş gözlerle baktım karşımdaki Beril'e. Kazağından parmak ucumla tutup kolumdaki elini çektim. Gülümsedim. "Ben hayatımdan fazlaca memnunum." dedim.

"Tanıştırmayacak mısın?" dedi İnci. Fatih'e merakla bakıyordu.

"Hayır." dedim olağan bir sesle. Fatih'e çevirdim kafamı. "Hayatımda bir daha olmayacak kişilerle tanışıp, hafızana yeni gereksiz isimlerle doldurmaya gerek yok." Tek solukta konuştum.

Arkamı dönüp uzaklaşmaya başladım. Hiçbir zaman gerçek bir arkadaş olmamıştık. Onlara kendimi hiçbir zaman açmamış, güvenmemiştim bile. Şimdi sadece rahatlamış hissediyordum.

Yanıma gelen Fatih kolunu omzuma attı. "Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun. Ben bile sinirden deliye dönüyorum burada."

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Alıştım. Hissizleştim belki de."

"Seni sevdim." dedi.

Kafamı yanımdaki yüzüne çevirdim. "Neden?" dedim merakla.

Yüzüme baktı. "Birinci olarak çok tatlısın." Yüzümü buruşturdum. "İkinci olarak da bir sebebe ihtiyacım yok."

Kolunun altından çıkıp yürümeye devam ettim. "Şurada yiyelim." Parmağımla yandaki restoranı işaret ettim.

"Uzaktan bile ben pahalıyım diye bağırıyor." dedi. "Başka bir yere gidelim."

Dediğine uyup onu takip ettim. Ara sokakta kalan bir dönerciye girdik. Normalde olsa asla girmezdim böyle bir yere. Gerçi karşımdaki kişide pek buranın insanı gibi durmuyordu. Üzerinde takım elbise vardı.

Gelen siparişlerle elimdeki dönerden büyük bir ısırık aldım. "Tadı güzelmiş."

Üzerindeki ceketi çıkardı ve beyaz gömleğin kollarını kıvırdı. Eline aldığı dönerden ısırdı. "Tabi güzel." dedi.

"Babanla neden kavgalısınız?" diye sordum.

"Onun istediği gibi bir evlat olmadığım için olabilir." dedi gülerek. "Her zaman babamla çatışırdık. Kafa yapımız pek uyuşmuyor. Bir de ben sonradan olmuşum. Abim ve ablamlar baya büyüktü ben olduğumda." dedi.

Kafamı salladım. Anlatmaya devam etti. "Avukat olmamı istedi diye avukatlık okudum. Ama hayalimdeki meslek değildi bu. Sonra bıraktım. Sinirlendi falan tabi. En sonda Almanya'dan bir kızla tanıştım. Evleneceğim yurt dışında yaşayacağım dedim. Evlenmeye hazır olmadığımı, daha kendime bakamadığımı söyledi. İnatlaştım tabi bende. Eğer gidersen bir daha bu eve gelme dedi. Bende gittim." dedi.

"Evli misin?" dedim şaşkınlıkla.

"Değilim. Anlaşamadık sonradan."

"Kaç yaşındasın?" diye sordum bu sefer.

"Yirmi sekiz." dedi. "Evlenmeye karar verdiğimde yirmi dört yaşındaydım. Babam haklıydı belkide. Maymun iştahlı ve birazda tez canlıyım." Acı bir gülümseme gönderdi bana. "Ailemi böyle kaybettim işte."

Kafamı salladım. "Kötü olmuş."

"Şimdi ben sorabilir miyim?" Gülümseyerek bana baktı.

"Evet." dedim.

"Dürüst olacak mısın?" dedi.

"Sorduğun sorulara bağlı."

"Büyüdüğün ailede ne oldu?" dedi.

"Bu sorunun spesifik bir cevabı olduğunu sanmıyorum." Elimdeki ayrandan son bir yudum içtim. O zaten bitirmiş benim yememi bekliyordu.

"O zaman çocukluğun nasıl geçti diye soru değiştiriyorum?"

"Yedi yaşımdan sonra pek iyi değildi." dedim normal bir sesle.

"Neden?" dedi.

"Sıkıldım." dedim. "Hadi gidelim." Ayağa kalkıp dışarı çıktım.

O da hesabı ödeyerek yanıma gelmişti.

"Bu sefer taksiyle gitmek istiyorum." dedim.

"Ev buraya uzak. Fazla tutar." dedi.

"Olsun." dedim. "Bugün bir şeylere alışma kotamı doldurdum."

Telefonla taksi çağırıp beklemeye başladık. "Ben kendim giderim. Farklı bir yere gideceksen git sen." dedim.

"Centilmen bir adam, yanındaki hanımefendiyi evine kadar bırakır." dedi çapkınca.

"Etkilemen gereken bir kız değilim neyse ki." dedim göz devirerek.

"İyi ki değilsin kolay lokma gözükmedin." dedi şakayla.

"Ne sandınız Fatih bey." dedim.

"Çok tatlısın." dedi. "En sevdiğim yeğenim oldun bugünden sonra."

"Senin en sevdiğin dayında benim tabi." dedi.

"Yoo Ömer dayım." dedim. "Çok sevdim kendisini."

"Allah bilir bir kez bile konuşmadınız." dedi alayla.

"Sana bir sır vereceğim." dedim. "Bu yüzden favorim o." dedim sessizce.

"Çok mu konuşuyorum?" Kafamı salladım.

"Küstüm gidiyorum." dedi. Arkasına bir kaç adım atıp tekrar döndü. "Küsemem ki ben."

Bu sırada taksi gelmişti. "Ben gideyim."

"Git bakalım." dedi.

"Sende gelsene." dedim ani bir şekilde.

"Babamı biliyorsun."

"Gurur yapıyordur. Sen adım atarsan geri çekilmez." Neye güvenerek konuşuyordum?

Gülümsedi. Elini uzatıp kafamı okşadı. "Bu da başka zamana kalsın. Bugün sınırlarını yeterince zorladık."

"Gidiyorum o zaman ben." dedim. Açık olan kapıya uzandım.

"Dur numaramı vereyim."

Çantamdan telefonumu çıkarıp verdiği numarayı yazdım.

"Fatih mi?" dedi.

Kafamı salladım.

"Dayı yazsana kız."

"Dayı olmaya çok mu meraklısın?"

"Beş yaşından beri dayıyım ben zaten." dedi gülerek.

"Peki dayı." dedim imayla. Yaşlılara dayı denilmesi imasını yapıyordum ama o büyük bir gülümsemeyle baktı bana.

"Hah şöyle." dedi.

"Abla hadi. On saat seni mi bekleyeceğiz." dedi taksici.

Fatih taksiciye baktı. "Hiç gözüm tutmadı bu adamı. Bende gelebilir miyim?" dedi. "Bırakmak için."

"Sen bilirsin." diyerek açık kapıdan girdim. O da gelip yanıma oturmuştu. Adresi söyledik.

Yol boyunca sessizce gittik.

"Herkes onlar gibi değil." Birden.

"Hı?" dedim.

"Bizimkileri diyorum, gürültücü falan olabilirler ama aile sıcaklığını çok iyi şekilde de hissettirirler. Onlara şans ver. Elinin kenarıyla atma." dedi.

"Sana hissettirdikleri gibi mi?" dedim alayla.

"Evet." dedi. "Ben kendim resti çektim babama. Annem ve ablamgilde her an aradılar. Evleneceğimi düşündüğüm kadının ihanetiyle sarsıldığımda bile onların varlığı iyi olmamı sağladı. Babamla kavga etmiş bile olsak, annem karşıdaki evi kimseye vermediğini, haftada bir temizlediğini söylediğinde de aile sıcaklığını hissettim. Yanlarında olmasamda hissettim."

Yan dönüp gözlerimin içine baktı. "Her ailede sorunlar olur. Ama iyi anların içinde bıraktığı sıcaklığın yeri her zaman ayrıdır. Kendini bu duygudan mahrum bırakma."

"Ben bilmiyorum." dedim kafamı yere eğdim. "Ne yapacağımı?"

"Sadece onlara ters davranma." dedi eliyle kafamı kaldırıp, gözlerime baktı. "Onları tanımaya çalış." Araba durmuş gelmiştik.

Yanıma yaklaşıp sarıldı. "Ve benim her zaman bir telefon uzaklığında olduğumu bil. Her hangi bir sorun yaşarsan ara. Taşınmak istersen de evim her zaman sana açık."

Bu sefer benim kollarımda onun belini buldu. Söyledikleri içimi sıcacık yapmıştı. "Teşekkür ederim."

Kollarını çektiğinde arabadan inip önümdeki binaya baktım.

Totem yapıyordum, gün içinde bu aileden her hangi biri bana aile olmayı, yakın olmayı teklif ederse kabul edecektim. Ve Fatih'in dediği gibi elimden geldiği kadar yakın davranacaktım. Ya da en azından yakın tavırlarına ters yapmazdım.

Saat zaten altı olmuştu. Direkt kendi kaldığım eve gidersem yüzlerini bile görmeyecektim. Bu daha iyiydi belki de. Hayatımın fazlaca önemli bir kararını böyle basit bir kumara dönüştürmek ne kadar doğru bilmiyordum ama umursamadım.

Dışarı demir kapıyı açıp içeri girdim.

"Bizde seni bekliyorduk." Binanın önündeki çimenlere halı sermiş oturanlara baktım. Hava yeni yeni kararmaya başladığı için yüzleri tam net belli değildi.

"Neden?" dedim.

"Çekirdek kolayla dedikodu için." dedi Melih.

"Üzerimi değiştirip geleyim." dedim.

"Gelirken üst kattan Kerem'i de çağır. Aradık açmadı." Selim'i kafamla onaylayıp içeri girdim.

Eve girip üzerime siyah bir tayt ve crop beyaz bir tişört giydim. Akşam olduğu için hava soğuk olabilir diye gri örgü hırkamı da yanıma aldım.

Kaldığım evden çıktığımda yukarı doğru adımladım. En üst kata gelip Melih'lerin evinin karşısındaki dairenin kapısını çaldım.

Kapıyı açan kadın Kerem'in ablasıydı. İsmini söylemişti ama unutmuştum. "Melih'ler aşağıda da Kerem'i çağırıyorlar."

Gülümsedi. "Banyodaydı. Çıkınca ben söylerim." Kafamı salladım.

Arkadan paytak adımlarla Eylül gelmişti. Bana baktığını farkederek el salladım. "Selam."

Kadına çevirdim bakışlarımı. "Ben gideyim o zaman. Görüşürüz."

"Yemek yiyorduk bizde tam. Sende gelsene." dedi. Eğilip Eylül'ü kucağına aldı.

"Aç değilim. Teşekkür ederim."

"Abla kim o?" Koridordan bu tarafa doğru gelen Kerem bana şaşkınca bakıyordu.

"Aşağıdan seni çağırıyorlar." dedim.

"Geleyim o zaman." Yanıma doğru gelip ayakkabılıktan ayakkabı alıp giydi.

Karşı dairenin kapısı açıldı. Yenge kişisiydi. Onunda ismini unutmuştum.

"Aaa İrem."

"Merhaba." dedim.

"Bizimkiler aşağıda oturuyor sanırım." Kafamı salladım. "Beklede kek yapmıştım onu getireyim."

Kerem'le birlikte beklemeye başladık. İkimizde sessizdik.

Biraz sonra elindeki kekle kapıda gözüktü. Kerem'in anneside yanımızdaki kapıyı açmıştı tam bu sırada.

"Ayy Gülizar abla." dedi yenge olan. "Bizde aşağı inelim. Çok güzel bir yaz akşamı, otururuz."

"Olur." dedi Gülizar hanım.

Yenge bize bakıp konuştu. "Siz inin ben kendim getiririm."

Kerem önde ben arkada aşağı inmeye başladık. "Bugün olanları duydum." dedi. Yavaşlayıp yanımdan yürümeye başladı.

"Bunlarında ağızlarında bakla ıslanmıyor." dedim.

"Duymamış gibi davranırım. Senin bana anlatmanı beklerim."

Bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Sen benim yerimde olsan ne yapardın?" dedim.

"Neyi?"

"Burada kalmayı falan işte. Yakın olmayı pek beceremiyorum. Soğuk davranıp duruyorum. Kalsam bile belki bir gün benden sıkılacaklar." Sıkıntıyla konuştum.

"İrem." dedi yumuşak bir sesle. "Sana böyle düşünmeni sağlayacak ne yaşattılarsa hepsinin ben a.." Bakışlarımla susmak zorunda kaldı. Güldüm. Utandı. Sinirlenince tatlı duruyordu.

Aşağı inmeye devam ettim. "Sıkılmazlar." dedi kendinden emin bir sesle.

Bahçeye diğerlerinin yanına çıktığımızda, hepsi halıda otururken ben kenardaki banka oturdum.

"Yanımıza gelsene." dedi Fırat.

"Böyle iyi." dedim. Elini uzattı. Uzanıp elindeki çekirdekleri aldım. Kayarak önüme geçti ve sırtını banka verdi.

"Selim'den yine kurtulamadık ha." dedi gülerek Fırat.

Selim ona alayla baktı. "O biraz zor abi."

"Okulun açılmasına iki hafta kaldı ağlayacağım." dedi Melih.

"Oğlum sen okula gitmiyorsun ki." dedi Fırat.

"Bunun ne kadar acı olduğunu biliyor musun?" dedi Melih. "Herkes okuldan story atacak. Üniversite fotileriyle dolduracak her yeri."

Bu sırada kapı açıldı ve büyükler gelmeye başladı. Tüm hepsi buradaydı, Recep bey ve eşi hariç. Kerem'in annesi olsada ablası ve küçük Eylül'de yoktu.

"Buraya toplanıyorsunuz ve bizi çağır mıyor musunuz?" dedi İnci hanım.

"Hala sen yaşlısın." dedi gülerek Melih.

Melih'in annesi gelip gözünü sonuna kadar açarak baktı ona.
"Ruhun genç be halam seninde." dedi Melih düzelterek.

Hepsi gelip yerdeki halıya oturdular. Hava gerçekten güzeldi. Ve içinde bulunduğum grup fazla gürültücüydü. Ama rahatsız olmuyordum. Hatta yüzümde bir gülümseme oluşmuştu.

"Anne, baba ben diyorum ki." dedi Melih. "Beni sanayiye verin."

"Olur." dedi Ömer bey umursamazca.

"Hayır." dedi annesi. "Önce okul."

"Senin bölümün ne?" diye sordu Gökhan. Bana en uzak köşede oturuyordu.

"Tıp." dedim.

Hepsi şaşkınlıkla bakıyordu bana.

"Cidden mi?" dedi Melih. Kafamı salladım.

"Bende." dedi Kerem hızla. Sonra utanmış gibi içine sindi.

Hepsi fazla şaşkın durunca, konuşmadan edemedim. "Fazla mı aptal görünüyordum?"

Hepsinden itiraz eden mırıltılar geldiğinde gülümsedim.

Çekirdek çitlemeye ve konuşmaya devam ettiler. Sohbetlerine fazla katılmıyordum. Yinede yanlarında durmakta bu grubun parçasıymışım gibi hissettiriyordu.

Aile olmak ne demek bilmiyordum. Aile olmak hakkında öğrendiğim şeylerden biri belkide ait hissetmekti. Hiçbir yere ait hissedememiş benim için fazla önemliydi bu.

Saat geç olduğunda hep birlikte ayaklanıp binaya girdik. Bu kadar kalabalıktan sonra kaldığım ev fazla soğuk ve yalnız gelecekti. Herkes evlere dağılırken Elif hanım benimle birlikte kapının önünde kaldı. "Uykun geldi mi?" diye sordu.

"Pek değil." dedim.

"Size geçelim de ana kız karşılıklı birer kahve içelim." dedi gülümseyerek.

Şaşkınca baktım ona. Önüme dönüp kapıyı açtım. "Kahve var mı bilmiyorum." dedim. Ben almadığıma göre yoktu sanırım.

"Bekle." dedi. Karşı daireye gidip kapısını çaldı. Kapıyı açan Gökhan'a, "Kahve getir bize." Bana baktı. "Cezve var mı?" Kafamı iki yana salladım. "Ve cezve."

Gökhan kafasını sallayıp içeri gitti. Geldiğinde elindekileri uzatıp, "Bende gelsem?" dedi gülümseyerek. Elif hanım uzanıp kapıyı yüzüne doğru çekti. "Yoo ne münasebet." dedi.

Sırıtarak elindekikerle yanıma geldi. Mutfağa kendi evindeymiş gibi rahatça hareket ederek girdi. "Kahve yapmayı biliyor musun?" diye sordu.

Mutfak sandalyesine oturdum. "Hayır." dedim.

"Çok basit aslında. Gelsene." Ayağa kalkıp yanına gittim.

Farkettik ki evde fincanda yoktu. Kulplu küçük su bardaklarıyla yapmak zorunda kalmıştık. Bana tek tek nasıl yapıldığını gösterdi. En son kahvelerimizle masaya karşılıklı oturduk.

"Çikolata var mı?" diye sordu. "Fazla oldun artık sus diyeceksin artık." dedi gülerek.

Ayağa kalkıp çekmeceden aldığım çikolatayı uzattım.

Elimdeki kahveden bir yudum aldım. "Nasıl olmuş?" diye sordu.

"Kahve gibi." dedim. Öyle abartılacak bir şeyi yoktu. Normaldi.

"Ben işte böyle kahve gibi kahveler yaparım." dedi gülerek. Elindeki çikolatayı açıp ısırdı. "Alışırsam her akşam gelirim ben böyle haberin olsun." Kalbim heyecanla attı. Gelmesi beni rahatsız etmezdi.

"İşini de bulduğuna göre burada kalmaya devam edeceksin değil mi?" Sesinde duyacağı şeye karşı bir korku farkettim.

"Bilmiyorum ki."

Eskisi gibi kesin bir şekilde gideceğim dememem onu rahatlattı. "Ayy sende bilmeyecek ne var." dedi. "Hazır ev işte kal."

Cevap vermeyip önümdeki kahveden bir yudum daha aldım.

"Biz seni çoktan kabullendik. Sen bizim kızımızsın. Sende en azından bize bir şans versen?"

Duyduğum şeyle elim telefona gitti ve saate baktım. 23.47
Totemim tuttu diyebilir miydim? İçime büyük bir sevinç doldu.

Elif hanımın bana umutla bakan gözlerine bakarak kafamı salladım. Yüzü mutlulukla aydınlandı.

Aile olmayı öğrenmek zor olsada, denemeye karar vermek bile böyle mutlu ediyorsa, kim bilir gerçek bir aile olmak nasıl mutlu ederdi.

Bölümü nasıl buldunuz?

Continue Reading

You'll Also Like

7.5K 991 37
"Son aldığım görev bir iş kadınını işini bitirmekti. Bana o kadının silah kaçakçılığı yaparak bir çok insana zarar verdiği ve yanında zorla insan tut...
1.3M 55K 36
Aynada ki yansımama bakarak beni neden, Nasıl bu hale getirdiklerini düşünüyordum yine. Kapım yumruklanırken sadece bir kilit uzağımdaki insandan ken...
3.2M 164K 55
17 yıl önce verilen yanlış bir karar bir ailenin hayatını nasıl etkileyebilir? Ya da yapılan hatalar hangi aşamadayken kurtarılabilir? Defne, kötü ve...
1.3K 83 13
Ben yari görmezsem halim yaman olur... "Ay Parçam vatan sana sen bana emanetsin."