BENİMLE YAN (2.kitabı geliyor)

By beyzazaydin

152M 3.9M 2.6M

EPSİLON YAYINLARI ARACILIĞIYLA KİTAP OLDU. KİTAPLIĞINIZDA BULUNMASI DİLEĞİYLE <3 "Bizim bir hikayemiz yok"... More

BENİMLE YAN
BY-1-
BY-2-
BY-3-
BY-4-
BY-5-
BY-6-
BY-7-
BY-8-
BY-9-
BY-10-
BY-11-
BY-12-
BY-13-
BY-14-
BY-15-
BY-16-
BY-17-
BY-18-
BY-19-
BY-20-
BY-21-
BY-22-
BY-23-
BY -24-
BY-25-
BY-26-
BY-27-
BY-28-
BY-29-
BY-30-
BY-31-
Yarışma Soruları(Havamız olsun:DF)
BY-32-
BY-33-
BY-34-
BY-35-
BY-36-
BY-37-
BY-38-
BY-39-
BY-40-
BY-41-
BY-42-
BY-43-
BY-44-
BY -45-
BY-46-
BY-47-
BY -48-
-48'in tamamı-
BY-49-
BY-50-
BY-51-
BY-52-
BY-53- 10M olmanın şerefine!!!
BY- 54-
BY-55-
BY -56-
BY -57-
BY -58-
BY-59-
BY -60-
BY-61-
BY-62-
BY -63-
BY -64-
BY -65-
BY -66-
BY -67-
BY -68-
BY -69-
BY-FİNAL-
BENİMLE YAN -Özel-
Benimle Yan Özel geldi!
BENİMLE YAN KİTAP OLUYOR

BY-70-

1.3M 40.8K 23.2K
By beyzazaydin

Geçen bölümün sonunda bahsettiğim şey diğer bölüme ertelendi. Daha fazla yazmaya zaman bulamadığım için bu bölüme yetişmedi.


Bölüm şarkısı; Manga - Cevapsız Sorular (Kesinlikle dinleyin.)

Güntaç Özdemir -Benimle Yan

Manga - Alışırım Gözlerimi Kapatmaya


Anıldan;

"Gelmedin."

Bakışlarımı taşlı yola yasladığım ayaklarımdan alıp Alev'e çevirdiğimde kaşlarım çatıldı. Her zaman ki gibi kalçasının altında biten mini elbisesiyle duruyordu ama bu sefer farklı olarak elinde topuğu kırılmış ayakkabısı ve yaşlı gözleriyle karşımdaydı.

"Neden ağlıyorsun? İyi misin? Göz kaleminde bozulmuş ne oluyor dayın hapishanede tecavüze mi uğramış da senin gibi bakımlı bir kız gözlerini düzeltmemiş ayrıca ağlıyor..."

Onu ağlarken görmenin verdiği telaşla saçmalarken sözümü kesip "Ne arıyorsun burada?" diye sorduğunda yaslandığım hastane bahçesini çevreleyen duvarın dış cephesinden sırtımı çekip ona doğru yaklaştım.

"Asıl sen ne arıyorsun burada?"

Gülmeye başladığında kaşlarım daha da çatıldı. Anlayamadığım bir çok şey vardı. Gözleri ağlıyordu ama dudakları gülüyordu. Bu çelişki yetmiyormuş gibi birde sesi titriyordu. "Bu kadardı değil mi? Seni çağırdım, gelirsen bir şans vereceğim dedim ama gelmedin çünkü seni çağırarak o şansı çoktan vermiş oldum. Elde edene kadardı her şey değil mi? Diğer bütün erkekler gibi ben durana kadar peşimden koştun. Ben de aptal gibi beni sevdiğini sandım. Birisinin ilk defa beni sevdiğini sandım ve yine ilk defa bir şans verdim."

Alt dudağımı ısırırken bıkkınlıkla gözlerimi ondan aldım. Çağırdığı yere gitmediğim için kızgındı çünkü benim tek işim o olabilirdi değil mi? Benim bir işim çıkamazdı, benim değer verdiğim birine zarar gelemezdi gibi konuşuyordu. İçinde Masal'ın üç gündür yoğun bakımda olduğu bir hastanenin hemen dışında duruyordum ve Alev benim zevkimden onun çağırdığı yere gitmediğimi sanıyordu.

"Hiç aklına gelmiyor değil mi önemli bir işim olabileceği?"

Elinde tuttuğu topuğu kırık ayakkabısını duvara sertçe attıktan sonra "Ne işin var ya?" diye bağırdığında bakışlarımı tekrar ona çevirdim. "Hastane çevresindeyiz, bağırma."

"Sen bana ne yapacağımı söyleyemezsin!"

Üst dudağımı yalarken alayla güldükten sonra başımı eğip saçlarımı karıştırmaya başladım. Kızarık gözlerim yerdeki taşlardayken derin bir nefes aldım. Doğru ya, nasıl unutmuştum Bayan Mükemmel'e laf edemeyeceğimi?

Elimi saçlarımdan çektikten sonra tekrar sevdiğim mavi gözlere çevirdim bakışlarımı. "Benim yanımda duramazsın Anıl, benimle konuşamazsın Anıl, bana bakamazsın Anıl, benimle olamazsın Anıl!" diye bağırdıktan sonra irkilen vücuduyla ses tonumu azaltıp konuşmaya devam ettim. "Beni sevemezsin Anıl..."

Dişlerini sıkarak bana bakmaya devam ederken alaylı bir şekilde sırıttım. Masal'ın hala yoğun bakımda olmasıydı bu sefer gözlerimi dolduran, kendinden başkasını düşünmeyen Alev'in gözlerinin dolması değil. "Kusura bakma ama Masal hastanedeyken bana 'belki' bir şans verebileceğin düşüncesiyle çağırdığın yere gelemezdim. Beni hiçbir zaman sevmeyeceğini anladım artık. Sorun korkmadan karşına çıkmak değil, sorun baktığın yere çıkmak. Ve ben hiç bir zaman baktığın yerde olamadım. Bakabileceğini düşündüğüm her yere koştum ama hiçbir zaman baktığın taraf olamadım. Tanıdığım herkese seni anlattım, anlattıkça sevdim. Bir sana anlatamadım seni. 'Sana seni anlatsam beni bende bırakır mısın?' demeyeceğim. Benden vazgeçeli çok oldu. Sana beni anlatsam, beni sende bırakır mısın?"

Bakışlarını yere indirdiğinde dakikalardır tutmaya çalıştığı gözyaşları yavaşça dökülmeye başladı. Beyaz yanaklarını kızartan soğuk saçlarını da geriye savurduğunda gözlerimi ondan aldım. Tabii ki de...

"Bırakmıyorsun." dedim acı bir gülümsemeyle. "Kusura bakma o gece sana koşamadım, sen istemene rağmen. Diğer geceler istemeyeceksin belki zaten yine koşamayacağım. Önümüzdeki birkaç ay inşallah o yoğun bakımdan çıkacak olan kardeşimle ilgileneceğim. Varlığım bir şey fark ettirmiyor senin için zaten."

Tekrar hastane bahçesine girmek için yöneldiğim kapıya doğru ilerlerken ağlayarak çıktığım için montumu alamadığımdan çıplak olan bileğimi küçük bir el kavradığında beni kendine çevirmesine izin verdim.

"Masal'ın hastanede olduğunu bilmiyordum. Yoksa ona kızacak kadar kötü biri değilim."

"Masal hastanede olmasaydı ve o gece çağırdığın yere gelseydim bana bir şans verecek miydin?" diye sorduğumda sadece birkaç nefes uzaklığımda olan mavi gözlerini koyu yeşil gömleğime indirdi. İnce kaşları hafifçe çatıldıktan sonra "Bu yılbaşına da yalnız girmek istememiştim ve sanırım en yakın olduğum kişiyi geçtim, yakın olduğum tek kişi sensin."

Benden dört beş parmak kısa olduğu için bakışlarını bana çevirdiğinde başını da hafifçe kaldırmıştı. Maşa yaptığı saçlarından birkaç tutamı bu hareketiyle omuzlarından önüne salındığında bakışlarım önce saçlarına sonrada dudaklarına kaydı.

Belki beni sevmiyordu veya üç lafından biri 'Defol git Anıl'dı ama atladığım bir şey vardı, o hiç kimseyle yakın değildi. Konuştuğu kişiler genellikle yattığı kişiler oluyordu ve o da yatana kadar sürüyordu. Küçük yaşta ailesini kaybetmişti, dayısına kalmıştı. O büyüdükçe yengesiyle olan anlaşmazlıkları arttığı için dayısı onu ayrı bir eve çıkarmıştı Alev on altı yaşındayken. İki, üç senedir yalnız yaşayan Alev daha birkaç hafta öncesinde birini öldürebilecek kadar kötü olan dayısıyla da fazla anısı yoktu. Sevdiği tek şey belki de gitarıydı. Birde belki hiçbir zaman boşalmayan buzdolabı.

Yalnızdı ve yalnızlığına karışmak isteyen tek kişi bendim.

"Yalnızlığa alıştığım için hayatıma girme çabaların beni afallattı..." Konuşmasıyla bakışlarımı tekrar mavi gözlerine çevirdim. Ağladığı gerçeğiyle kaşlarım çatılırken sessizce yutkundum.

"... çünkü yalnızlıkla aramı düzeltmek için bütün çocukluğumu verdim. Yeterince oynayamadım, yeterince tarayamadım bebeklerimin saçlarını, yeterince giyemedim annemin bana büyük gelen topuklu ayakkabılarını, yeterince çıkamadım babamın omuzlarına. Bugüne kadar bir şekilde idare ettim, dengemi düzenleyen çocukluğumdan kalma tahterevallinin hiçbir ucuna kimse dokunmadı ama sen dokunmakla kalmadın geldin benim oturduğum ucunu havaya kaldırdın. Seni hayatıma almak istemediğimden değil de, yalnızlığı bırakmak istemediğimden uzak durdum senden. Ama sorun benim uzak durmam değil, senin uzak kalmandı. Utanırsın da gidersin diye gözlerinin içine baka baka 'Siktir git' dedim ama sen 'Yemeği ne zaman yiyoruz?' diye sorarak gitmeyi bırak birde bana buzdolabı açtırttın. Sen benim çevremden eksilmezken bende yalnızlıkla mutlu mesut yaşamayacağımı anladığımda sana bir şans vermek istedim o gece. Gelmediğinde sanırım kırıldım, pek bilmiyorum. Beni kıracak birine bile sahip değildim ki daha önce. Yılbaşı günü gelmediğinde, sonraki gün ve dün de olduğu gibi bugünde her zaman ki gibi bara gittim, bu hastanenin birkaç sokak aşşağısında. Arabayı bir türlü sarhoş kafamla park ettiğim yerden çıkaramadığım için yürümeye başladım. Topuklu ayakkabımın kırılmasa belki ağlayacak kadar kafama takmayacaktım seni ama birde ayakkabımdan olunca ağlamaya başladım. Sonra seni gördüm zaten. Sana çattım ama Masal'ı bilmiyordum, gerçekten."

Konuşmayı kestiğinde nefes nefese kalmıştı. Sanırım onu tanıdığımdan beri konuştuğu şeyleri toplarsak anca bu kadar ederdi. Karşıma geçip bu kadar fazla konuşması bile beni şaşırtabilecek bir şeyken birde konuştuğu şeyler beni hayatına almak istediği hakkındaydı. Pekala yüzsüzdüm, 'banyoya gidiyorum' dediğinde bile benimle duş yapmayı teklif ettiğini sanacak kadar hemde ama bu sefer gerçekten anladığım şeyi söylemişti.

Allah'ım... Beni hayatına almak istiyordu.

Soğuğun teğet geçtiği ama Alev'in sözlerinin tam vuruş yaptığı için titreyen ellerim Alev'in yaşlı yanağına gittiğinde bakışlarını önce elime sonra tekrar bana çevirdi. Beni ittirmediğinde yada vuracakmış gibi gözükmediğinde cesaret alıp ona biraz daha yaklaştım. Hala hastaneye girecekken beni çevirmek için tuttuğu bileğimde olan elini yavaşça koluma çıkardığında alt dudağımı ısırıp alnımı alnına yasladım.

Tereddütle "Beni hala çok seviyor musun?" diye sorduğunda gülümser gibi oldum. Yanağına yaslı olan elim göz yaşlarıyla ıslanmıştı ve onun ağlamasını durdurmak için ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum.

"Seni hala çok seviyorum."

Gülümsediğine emin olamadığımda alnımı alnından çekip başımı hafifçe geri çektikten sonra bakışlarımı dudaklarına kaydırdım. Genel olarak alışık olmadığımdan gülümseyişiyle afalladığımda fark edip konuşmaya başladı.

"Gömlekle mi çıktın dışarıya? Masal'ın yanına sana da yatak açsınlar mı istiyorsun, amacın ne yani?"

"Belki başımda beklersin iyileşene kadar." dediğimde gözlerini devirsede dudaklarının kıvrıldığına yemin edebilirdim. "Çok soğuk olmuşsun." dediğinde kurduğu saçma cümleye karşı gülümsedim. Hareketlendiğinde ne yaptığını anlayamamam uzun sürmemişti. Ayakkabılarının topukları kırıldığı için birisini sanırım yolda bırakmış ve diğerini de kavga ederken duvara atmış olduğundan parmak uçlarında yükseldikten sonra kollarını boynuma sardı. Ona Mustafa Topaloğlu görmüş gibi baktığımdan kaşlarını hafifçe kaldırıp "Üşümüşsün, bırak ısıtayım." diye bahane sundu.

Mini elbisesinin üzerine giydiği kısa kaşe montu değil de sarılması beni ısıtırken kollarımı ince beline dolayıp onu kendime yasladım. Gözlerimi kapatıp yanağımı yanağına yasladığımda saçlarımla oynamaya başladı.

"Yani artık size geldiğimde beni kapı dışarı etmek yerine hiç değilse kapının içine alıp 'Odaya girme' mi diyeceksin?" dedim hala gözlerim kapalıyken.

"Hayır aslında ben direk..."

Beni alabileceği başka neresi var diye düşünürken fesat yanlarım devreye girdiğinde şükürler olsun ki Alev hala sarılır pozisyondayken başını hafifçe geri çekip gözlerime baktıktan sonra konuşmaya devam etmişti. "Benim evimde kalırsın diye düşünmüştüm."

"Sen insanları hayatına aldıktan sonra birde hediye olarak evine de mi alıyorsun?"

Gülecek gibi olduktan sonra toparlayıp konuşmaya devam etti. "Demek istediğim şey; anahtar sende de olur arada bizde kalırsın. Ama annenin dantellerini getirip televizyonun, masanın, dolapların üstüne sermemen şartıyla."

"Ama o zaman kendi evimde gibi hissetmem." diye burun kıvırdığımda başını hafifçe yana eğip gözlerini kıstı. Şansımı zorladığımı fark ettikten sonra "Ama sorun değil zaten genellikle annem sinirlenip beni kovduğundan Ayaz'larda kalıyorum. Dantel pek sıkıntı olmuyor yani. Belki arada yokluğu kabus görmeme sebep olabilir ama sorun yok."

Alt dudağını ısırırken yaramaz bir şekilde sırıttıktan sonra "Bekliyorum." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. "Neyi?"

"Beni öpmeden önce daha ne kadar saçmalayacağını."

Evet onu bende merak ediyordum. Alt dudağımı ısırırken bakışlarımı dudaklarına indirdim. Onu ilk defa öpmeyecektim sonuçta, neden aynı nefessizliği yaşıyordum ki?

Başımı yana yatırıp başımı ona yaklaştırmaya başladığımda ellerini ensemde kenetleyip gözlerini kapattı.

Benim için bekliyordu.

Belindeki ellerim kaşe montunu sıkarken dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda ensemdeki elini saçlarıma kaydırdı. Dudaklarını araladığında verdiği izinle yapbozunda benim için bıraktığı yeri tamamlayıp onu öpmeye başladım.

Hala kendime Alacakaranlık film serisinde bir yer bulmaya azimliydim. Şu karizma konusunda Edward'ı çok çok çok aştığım için Edward olamamıştım. Bella'nın saç rengi benim ten rengime uymazdı, Bella'da olamazdım. Jacob Allah'ın lütfuydu, benim gibi bir bela ona uymazdı. Sanırım ben şu sadece savaşlarda işe yarayan, Cullen ailesinin kaslı, güçlü, yakışıklı üyesi Emmett Cullen olabilirdim. Alev aşkımda Emmett'in seksi sevgilisi Rosalie olurdu. Ya Emmett olurdum yada şu düşünceleri elleşerek okuyabilen Aro ve ben Emmett'i seçiyordum. Onun gibi yakışıklı sayılmazdım ama ellerim Alev'in belindeyken ve onu öpüyorken kendimi güçlü hissettiğim doğruydu.

Beni sevmiyordu ama hayatına almıştı. Kimseyi almadığı hayatına beni almıştı. Bana güvenmişti. 'Beni sevdiğini sanmıştım' derken ki ses tonu kulaklarımdaydı. Bana güveniyordu ve onu sevdiğimi artık kabulleniyordu. Ayrıca beni de kabullenip hayatına birde yumurtanın içinden çıkmış gibi artı olarak evine alıyordu.

Telefonumun horoz zil sesi kulağımı doldurduğunda öpüşmemize ateş kattığı için yüzümü buruşturarak geri çekildim ve bakışlarım dudağını yalayan Alev'deyken telefonumu cebimden çıkardım. Dudak çevresi hafifçe kızarmıştı ve bakışları mahcuptu.

Bu halini de sevmiştim.

Arayanın Atalay olduğunu gördüğümde 'Lütfen.' Diye mırıldanıp bakışlarımı Alev'e çevirdim. "Ben..." dedim kekeleyerek. "Benim gitmem lazım."

Ne olduğunu anlayamadığı için kaşları çatılan Alev'i arkamda bırakarak hastanenin kapısına doğru koşmaya başladım. Boşta olan elimi pürüzlü duvara sürterek köşeden döndükten sonra bahçeye girip hastane binasına yöneldim. Titreyen ellerimle telefonu zar zor açıp kulağıma yasladım sırf ne olduysa birkaç dakika önceden öğrenebileyim diye.

Telefonu açtığımda ağlamaklı ses tonumla konuşmaya başladım.

"Ne olur bana ölmediğini söyle."

Ayazdan;

Resmen koltuk altımla taşıdığım gitarı bıraktıktan sonra kutuya daha sıkı sarılıp odanın ortasına ilerlemeye başladım.

"Hastaneye bomba sokuyorum sandılar, kadın görevli kutuyu almak için bana halleniyordu resmen. Dedim 'Orada duracaksın doksan takan şaheser, benim manitam var.' Sonra tabii vazgeçti kutuya da bakmadı. Hastanenin sahibinin oğlu olduğumdan da olabilir ama bence 'manitam var' dediğime bozuldu. Bir akşam yemeğiyle gönlünü alabilirim ama almayacağım. Gitsin ağlasın."

Elimde kocaman kutuyla Masal'ın yatağının yanına kadar konuşa konuşa geldikten sonra komidinin üzerindeki cihazlara baktım. Önemli miydi ya onlar? Şu kutuyu koyacak yere ihtiyacım vardı.

Sanırım biri Masal'ın serumuna bağlıydı diğeri ise kalp atışlarını gösteren cihaza. Önemli miydi canım kalp atışları?

Homurdanarak kutuyu kucağımda tutmaya devam ettim. Komidini boşaltamayacağımı fark ettiğim için kutuya başka yer ararken yanaklarımı şişirdim. Bulamadığım takdirde ne olacağını umursamadan üç gündür göt yayan kediciğin karnına koyacaktım kutuyu. Üç gündür doktorlara 'Geç kaldınız' diyecek kadar erkenden kalktığım için ve açıkçası Ay'ın 'Gidiyorum ben, istediğin bir şey var mı?' diyeceği kadar geç yattığım için halsizdim. Kucağımda kutuyla ayakta kaldığım her dakikada gittikçe gözlerim kararıyordu ve 'Az soluklanayım' dedikten sonra Masal'ı yataktan atıp yatağa uzanmama az kalmıştı.

Yoğun bakım ünitesi dışında bir eşya bulamadığımdan boş yer bulamayıp kutunun yarısını Masal'ın yatakta açık bıraktığı yere koyup, yere düşmemesi için bacaklarımla kutunun geri kalanına destek oldum.

"Kusura bakmayacaksın biraz alanını kısıtladım." Dedikten sonra dudağımı büzüp gözlerimi kıstım. "Zaten hareket etmiyorsun."

Cevap verecekmiş gibi baktım yüzüne uzun süre. Sanki düne göre daha renkliydi yüzü. Olamaz mıydı? İki ucu boklu değnek sallıyordu hayat bize. Ya uyanamayacaktı, yada uyandığında ilaç tedavisi ve iyileşme hızı için bebek alınacaktı. Bende hayatın o değneğini bir yerlere sokmak için uygun zaman arıyordum.

Yorgun gözlerimi yavaşça kalp atışlarını gösteren cihaza çevirdikten sonra derin bir nefes aldım. Belki böyle alacağı nefesi kısıtlıyordum ama oda içerisinde soluk verdiği havadan soluk almak bana moral veriyordu.

"Neyse..." dedim gözlerimin kızardığı fark ettiğimde. "Konuya geçelim." Dedim sırıtmaya çalışıp. Yaklaşık üç gündür titremesinin durduğu görmediğim ellerimle kutuyu açmaya çalışırken üst dudağımı ısırmaya başladım. Kutunun kapağını sonunda çıkarıp da kenara atabildiğimde gerçekten sırıtabilmiştim.

"Biliyorum hastane ziyaretine muzla gelinir ama sende biliyorsun ki altın olan tuvalet klozetimden imza almak isteyenler olacak kadar zenginim. O yüzden..." dedikten sonra sırıtarak kutunun içerisine baktım. Hatıralar beni sollarken yüzümü buruşturdum.

"Tamam, pekâlâ ibneliğin lüzumu yok bunu senin doğum gününde hazırladım, bugün değil."

O gün dükkân, dükkân dolaşmış kediciğe doğum günü hediyesi aramıştım. Bulduklarımı da bir kutu içerisine toplamıştım. Bunları yaparken birinin arabasını ezmiş, beş teyze tarafından tacize uğramış, bir kız neredeyse beni yatağa çağıracak hale gelmişti.

Ayrıca günün sonunda oldukça boktan bir olay yaşamıştık ve uzun süre Masal'ın peşinden koşacak kadar pişman olmuştum yaptığımdan. Affetmese koşmaya devam ederdim, orası ayrı.

"Müessesemiz zengin. Bir adet pedimiz..." derken aldığım ped paketini ucundan tutarak çıkardım. Geçen sene okulun son haftaları Selin'in yediği bok yüzünden Masal'ın uyuşturucu bağımlısı konusu olduğu için İzmit'e onu Selin'den uzak tutmaya gittiğimizde Hande'yle olan telefon konuşmasını çok yanlış anlayıp pezevenk Atalay'ı sevdiğini sanmıştım ve kızı -yine- kırmıştım. Sonra söylediklerimden pişman olup Atalay'la gidecekleri markete Atalay'ı sollayıp ben gitmiştim Masal'la. Orada ben aldıklarımızı ödeyip arabaya koyduktan sonra Masal'ın yanına geldiğimde bunu raflara yapışmış, iki büklüm görünce yine mallığına yormuştum ama meğersem regl olmuştu ve arkasına geçmişti. Ben kan fışkırıyor falan sanarken o beni aydınlatmaya çalışmaktan çok bana hakaret etmekle meşguldü. Dalga geçmeme rağmen ondan beter hale düşmüştüm çünkü beni ped almaya yollamıştı.

Pedi tekrar kutunun içine bırakıp devam ettim. "...sonra bir adet sütyenimiz..." deyip Pepee baskılı sütyeni kutu içerisinden çıkardım. Bir anlığına 'Olacak mı acaba?' diye denemeyi düşünsem de -pekala kutuyu yukarı taşırken de düşünüyordum- sonra vazgeçip sütyeni tekrar kutuya koydum. "Turuncu değil diye bozulma sakın. Pepee lavuğunu da çok seviyorsun diye aldım."

Bilinci açık olsa önce kaşları çatılır, sonra kollarını göğsünde kavuşturur ve 'Onun hakkında düzgün konuş' derdi. Caillou ve Pepee anlayamadığım bir şekilde kıza benden daha yakındı.

Bir 'zulu, zulu' diye evli barklı zürafanın peşinden zıplayıp hoplayan pepee olamamıştım be.

Sütyeni gönlüm el vermemesine rağmen kutunun içine geri koydum. "Şu çirkin şeylerden de var..." dedikten sonra kutunun içinden matruşkayı çıkardım. Bunu neden aldığımı bile hatırlamıyordum, ama aldıysam böylece koymayacağıma emindim. Kaşlarımı hafifçe çatıp hiçbirini kırmamaya çalışırken matruşkaları çıkarmaya başladım. Çıkardıklarımı kutunun içinde koyduktan sonra en son kalan matruşkanın içindeki yazıyı görüp sırıttım.

"İyi yapmışım ha." Diye böbürlendikten sonra sesimi temizleyip konuşmaya başladım, sanki Masal için bir şey fark edecekmiş gibi.

"Mal gibi bilincin kapalı olmasa bu matruşkaları kendin açardın sonundaki 'abaza' yazısını görüp 'Ayaz inanmıyorum, hemen seninle evlenmeliyim' derdin." Dedikten sonra gözüne sokmak istercesine matruşkaları gösterdim.

"Ulan ben bunlara değerli zamanımı harcadım, sen karşımda uyu. Zaten annem demişti o kızdan hayır gelmez diye."

Yalandan kızdıktan sonra birde içimden yalandan affettim. Gözlerinin hala kapalı olduğu gerçeğiyle omuzlarım çökerken dudaklarımı büzerek matruşkaları kutuya rastgele atıp ellerimi kutunun iki yanına yasladım ve bakışlarımı elimde olmadan tekrar Masal'a çevirdim.

Galoş altında kalan saçlarını özlemiştim. Göz kapaklarının gizlediği mavi renk gözlerini görmek için diğer bütün renklerden vazgeçebilirdim. Gülümsemesi için bütün gülüşlerimi, sesi için bütün sözlerimi hiç düşünmeden bırakırdım. Sadece benim canıma okusa 'Hakkettiğim için yapıyor' derdim ama ailesi de buradaydı. Eğer duyuyorsa, uyanamıyor olsa bile duyabiliyor, hissediyorsa günlerdir annesinin ağlayışlarını da duyardı. İstediği gibi babasıyla annesi barışmıştı, Umut Selin'i kabüllenmiş onun kollarında moral alıyordu, ben yanındaydım ama bunların olmasını sağlayan onun durumunun kötü olmasıydı. Bu istekleri için ölür müydü ki?

Tamam ben Masal vurulmasa bile belki birkaç hafta, belki birkaç ay sonra tekrar Masal'a dönecektim, dönmek zorundaydım. Onsuz yapamayacağımı üç gündür halimi gören herkes anlamıştı, ailesi, arkadaşları, ailem. Ama Masal vurulmasaydı ailesinin tekrar bu kadar kısa zamanda toplanacağını zannetmiyordum.

Elimin tersiyle yaşlanan gözümü sildikten sonra burnumu çekip tekrar kutuya odaklandım. "Gittim pelüş kedi, aslan ve spiderman aldım. Hadi kalk dalga geç." Dedikten sonra spidermanı bilerek kutuda bırakıp aslanı ve kediciği iki elime aldım. Bana 'spiderman' diyenlerin arkasına korna basasım geliyordu ama ne yazıktı ki bunu demeye cesaret eden üç kişiden biri sesimi yükseltsem bile bakışlarıyla beni yola getirecek annem, yine sesimi yükseltsem kafamda sandalye kırabilecek potansiyele sahip sevgilim ve mal olan Anıl'dı.

Oyuncak aslanı ve kediyi sanki görebilecekmiş gibi Masal'a çevirdikten sonra sırıttım. "Kediyi ucuzcudan aldım haberin olsun." Diye yalan söyledikten sonra soluna aslanı, sağına kediyi yatırdım. Doğrulup nasıl gözüktüklerine baktığımda gözlerim tekrar Masal'da kalmıştı.

Ulan söz vermiştim Masal'a ağlamayacağım için. Bilmiyordu onun kapalı gözlerine baktığımda ağlamamanın mümkün olmadığını.

"Birde..." diye mırıldandıktan sonra yorgun gözlerimi tekrar kutuya çevirdim. İçinden çıkardığım deftere alt dudağımı ısırarak baktım. Defterin kenarına sıkıştırdığım anahtarı alıp defter gibi gözüken ama aslında kutu olan defterin kilit yerini açıp anahtarı kutunun içine attım. Titreyen ellerim beni oldukça zorlarken dizimi kırıp yatağa yaslayarak destek aldım. Bir şeyler yemediğim yada en fazla iki saat uyumaktan vazgeçmediğim sürece bu göz kararmalarına katlanacaktım.

Dışarıdan defter gibi gözüken kutuyu açtıktan sonra kapak kısmının içine yerleştirilen aynaya bakıp sırıttım. 'Dünyanın en çirkin kızı' yazıyordu. Yani şuan ben -erkek, Erkek, ERKEK- bakıyor olmasaydım oldukça güzel bir hediye olacakmış. Aynadaki rujla yazdığım yazıları baş parmağımla sildikten sonra derin bir nefes aldım. Masal'ın sağında kalan oyuncak kediyi aslanına atarak kavuşturduktan sonra kalan küçük boşluğa sığmaya çalıştım.

Sonunda hiç değilse havada kalmayacağım kadar yer edinebildiğimde kutuyu aynanın ikimizide göstereceği kadar kaldırdım.

"Ulan yakışıklıymışım hiç haberim yok." Dedikten sonra bir elimi kutudan çekip saçlarımı düzelttim. Ben Atalay'ın her zaman ki hali gibi pörtlek gözlerle, soluk tenle geziyorum sanarken...

Sanırım öyle geziyordum ama bana daha çok yakışıyordu.

Elimi tekrar kutuya götürdükten sonra bakışlarımı Masal'ın yansımasına çevirdim.

"Dünyanın en güzel kızı..." dedikten saniyeler sonra söylediğim şeyin ne kadar doğru olduğunu fark ettim. Başkalarına göre dünyanın en güzel kızı farklı olabilirdi ama benim dünyamın en güzel kızı Masal'dı. 'Çirkinsin' demeye devam ederek gıcıklığın lüzumu yoktu. Bakışlarım güzelliğine yoğunlaşırken gülümser gibi oldum. Benim saçmalamalarımdan haberi yok, rüyasında Damon'u görüyormuş gibi dış hayattan bir kopuk gibi bir uyku içerisindeydi. Uyanacağı zaman...

Kendi düşüncemle yutkunduktan sonra bakışlarımı aynadaki yansımasından alıp kendisine çevirdim. Eğer ölürse birçok yansımasına tutunacaktım zaten. Fotoğrafına, videosuna, giydiği giysiye, iz bıraktığı eşyasına, hayaline... Zaten büyük bir ihtimalle yansımalarıyla yetinemeyecektim. Geride bıraktıklarımı umursamadan bende peşinden gidecektim. Ama eğer uyanırsa sadece eşyaya değil her şeye iz bırakacaktık.

Kollarım daha fazla hafif olmasına rağmen kutuyu tutamadığında yavaşça kucağıma indirdim. Alt dudağımı yalarken yavaşça yataktan kalkıp kutuyu, büyük kutunun içine koyup derin bir nefes aldım. Belki tozludur, diye düşünüp oyuncak aslanla kediyi de kutunun içine attıktan sonra kutuyu kucakladım.

Bakışlarımı Masal'a çevirmemeye çalışırken odaya girdiğimde bıraktığım gitara yöneldim. Masal'ın sağlığı için tehlikeli bir durum olmadığından odaya rahatça girip çıkabiliyordum. Ayrıca odaya girmeden önce neredeyse gusül alacak kadar temizleniyordum. Şuanda konu Masal'ın vücudunun kaybettiği kan için verilen kanı kabul edip etmeyeceğiydi. Etse bile bebeğin sorumluluğunu da aldığı için kalbi dayanamayabilirdi.

Elimin içerisinde kaybolan yumuşak ellerinin yumruğu büyüklüğünde olan kalbi bunları kaldırmazsa ona kızamazdım.

Kutuyu gitarın yanına koyduktan sonra titrek bir nefes alıp gitarın sapını kavrayıp tekrar Masal'ın yanına yöneldim. "Sana serenat yapacağım ama kusura bakma hiç yatağını yoğun bakımın penceresine yaklaştırıp beş kat inip aşağıdan serenat yapmayacağım." Dedikten sonra boşta kalan kısma oturdum. "İdare et."

Titreyen ellerim notalarda yer edinirken şarkıyı çalmaya başladığımda bakışlarımda Masal'da yer edindi.

Ona yeteri kadar şarkı söylememiştim mesela.

Nakaratla başlayan şarkının yavaşlama kısmına geldiğimde sesimi temizleyip şarkıya girdim.

"Geri gelecek misin

Günahın neyse onu bilelim "

Yeterince değmemişti rüzgarda savrulan saçları yüzüme.


"Sevebilecek misin nefret gibi beni

Yoksa orda kal bebeğim

Belki de sana göre değilim "

Onunla yeteri kadar aynı yıldıza bakmamıştık.

"Sen girdin hayatıma

Çarparken oralarda burada ki kalbimdi kanayan

Vazgeçtim aklımdan, eşimden, dostumdan

Alay eder oldum sancımla. "

Yeterince kaybolmamıştı kollarım arasında.

Tekrar nakarata geldiğimde kızarık gözlerim de kendine bir ton buldu şarkıda. Ona sadece bir kez söylediğim bu şarkının gerçek halini telefonuna kaydetmişti ve en çok çalınanlarda baş sırada olduğuna bakılırsa neredeyse her gün dinlemişti. Sadece ben aradığımda bu şarkı geliyordu kulağına. Aramızda geçen 'Yangın' muhabbeti unutulacak gibi değildi.

"Hüzünlerini de al yanına, ne olacak yanacaksan

Benimle yan, benimle yan. "


Yeterince sevdiğimi söyleyememiştim ona.

"Çok mu şaşırırsın cehenneme kar yağdırsam

Benimle yan, benimle yan.

Hüzünlerini de al yanına, ne olacak yanacaksan

Benimle yan, benimle yan

Ölüm gibi acıtır seni, yeniden doğduğun an."

Ona 'Benimle Yan' demiştim. O benim için yanmıştı üç gün önce. Karnında bebeğimizin olduğunu bile bile sırf ben vurulmayayım diye kurşunun önüne atlamıştı.

En kötüsü de, bu sefer yetememiştim onu korumaya.

"Benimle yan..." diye fısıldadım bakışlarım güzel yüzündeyken.

Ölecekse benimle ölecekti.

Yaşayacaksa benimle yaşayacaktı.

Yanacaksa benimle yanacaktı.

Kalp atışlarını gösteren zırvıntı ötmeye başladığında tellerde olan ellerim hızla gitarı bırakırken kalkmaya çalıştım. Biraz önce ona şarkımızın notalarını duyuran gitar gürültüyle yere çarparken ne yapacağımı bilemez bir şekilde elimi saçlarıma daldırıp birkaç adım geriledim.

Yoğun bakımın kapısı açılırken koşuşturan birkaç doktor önümden geçip de benim yapamadığımı yapıp Masal'a ulaştıklarında yaklaşmaya çalıştım.

"Ne oluyor?"

"İki yüze bağla."

"Ne oluyor, dedim. Neden o siktiğimin aleti ötüyor?"

"Beyefendi dışarı lütfen."

"Ne oluyor?" diye bağırdığımda kollarımdan tutulup geriye çekilmeye başladım. Telaşlı bakışlarım etrafı gereksiz kalabalıkla dolu olan Masal'a döndüğünde tekrar sordum kimse cevap vermeye tenezzül etmemesine rağmen.

"Ne oluyor ya?"

Yoğun bakımdan çıkarıldığımda kollarımı hızla çekip ellerimi yoğun bakımı gösteren cama yasladım. Yanındaki ufak tefek kadına bir şey söyledikten sonra aletleri birbirine sürtüp Masal'ın göğsüne yaslayan adamın oynattığı dudaklarına kaydı bakışlarım.

"Lütfen." Diyordu. Masal'ı tanıyan ve ölürse ölecek olan kişi ben olmama rağmen o 'lütfen' diyordu. Masal'ın aletlerle birlikte yükselen bedeni aynı hızla çökerken adam bakışlarını kalp atışlarını gösteren cihaza çevirdi. Yüzünü buruşturup aynı kadına tekrar bir şeyler söyleyip aletleri birbirine sürtmeye başladı.

İlk anda anlayan ama kabullenmeye reddeden beynim artık anlamamak için bir bahane bulamadığında sıktığım yumruğumu cama yasladım.

"Hiç bir şey yok mu? Çok şey var Ayaz. Ve bunu senin de fark etmeni istiyorum. Kaçmak yerine durup hislerini sorgulamanı istiyorum. Çünkü benim yangınım sensin!"

"Masal taşşak mı geçiyorsun?" dedim tekrar yükselen göğsüyle. Adam istediğini alamadığı için tekrar aynı kadına bir şeyler söyledi.

"Şuydu değil mi?"

"Nereden baktığına bağlı."

"Belki aynı yıldızı düşünüyoruzdur."

"Belki. Neyse bırak yıldızları da gel yanıma."

"Yanındayım ya işte."

"Yeterince değil."

"Masal beni bırakamazsın!" diye bağırdım adamla aynı anda kalp atışlarına bakarken.

"Bırakacağımı söylemedim."

Geçmiş anılardaki kedicik beni cevapladı ama bugünü de kapsıyor muydu o geçmişteki anı da söylediği şey, bilmiyordum.

Arkadaki gürültüyü umursamadan sanki aradaki cama rağmen kalp atışlarını duyabilecekmiş gibi içeriye odaklanmaya çalıştım.

Adam tekrar aletleri Masal'ın göğsüne yasladığında ellerimi saçlarıma daldırıp birkaç adım geriledim. "Masal ne olursun." Diye fısıldadım.

Adam tekrar kadına dönüp bir şeyler dedikten sonra aletleri sürttüğünde dayanamayıp yoğun bakıma girmeye çalıştım. Birkaç kol beni kavrarken "Bırak!" diye kükredim. Atalay'ın ağlamaklı sesi geldi kulağıma.

"Abicim ne olur yapma."

"Bilmiyorum bu sesli mesajları açıyor musun ama her gün sana olanları anlattığımda gitmemişsin gibi hissediyorum. Seni öyle iyi tanıyorum ki sesli mesaj olmasına rağmen aramada konuşuyormuşuz gibi hayal edebiliyorum. Mesela Anıl'ın çocuklara saldırdığını söylediğimde araya girip 'İyi dövmüşler mi pezevengi?' diye sorardın. Atalay'la Hande'nin öpüştüğünü düşündüğümü söylediğimde 'Canım çekti, gel' derdin. Gelirdim ya..."

"Yokluğunu kaldıramam. Benim olduğun sürece hayatın tehlikeden çıkmayacaksa tamam başkası için var ol ama yine de var ol. Senin için gidecek kadar seviyorum seni, benim için kalacak kadar sevmiyor musun? Bilmiyor musun boktan bir herifin arada sırada adama çeviren sensin."

Bakışlarım kalp atışlarındayken Atalay'la Anıl'ın kolları rahat bırakmadığı için yoğun bakıma girmek adına olan çabalarımı bırakıp diz çöktüm. Şimdi görebildiğim tek şey tavana yakın olan kalp atışlarını gösteren cihazdı.

"Masal gidersen, kalamam." Dedim ağlarken. "Yemin ediyorum istediğin her şeyi yaparım. Dön de dönerim, kalk de kalkarım, git de giderim her istediğini yaparım."

Yoğun bakıma birkaç doktor daha girdiğinde kalkmaya çalıştım ama annem hareket etmemi bile engelleyecek kadar sıkı sarılmaya başladığında kalkma çabalarım yere düşüşlerimle sonlanıyordu. Anıl eliyle yüzünü kapatıp sırtını duvara yaslarken Atalay dudağını ısırarak yoğun bakıma bakmaya başladı.

Yüz ifadeleri ve annemin sevgi dolu sarılışları bana durumu özetlerken annemin sarıldığı bedenim sarsılırken ellerimi saçlarıma daldırıp ağlamaya devam ettim.

"Ben seni Egemen'le aynı noktaya koymuyorum. Sen ilk öpücüğümü alan adamsın. İlk kez heyecanlandıran, ilk kez bu kadar içten gülümseten, hıçkırarak ağlatan. İlk kez tek sözüyle ruh halimi değiştiren, sarılmasıyla rahatlatan, bakışıyla büyüleyen adam. Sen bana ne yaparsan yap yine benim için her şey olacaksın. Elimde değil çünkü. Ben sana bunca zamandır git diyorum ama gitmeni hiç istemiyorum."

"Ulan bırakmayacağım dedin, bırakmam dedin. Bırakamam, dedin. İnandım yaşadım Masal. İnandım senin için yaşadım."

Annemin kolları arasından zar zor çıktıktan sonra bana tekrar sarılmasına izin vermeyip sarsık adımlarla yoğun bakımın camına yaklaştım. Gözlerim ilk soluk yüzünü buldu. Aralık dudakları arasından geçen havayı hissetmek istedim. Kalp atışlarını dinlemek, nabzını duymak istedim. Yatağından sarkan elini koşup tutmak, sevdiği saçlarımı göğsüne yaslamak istedim. Duracak üzere olan kalbinin üzerine yaslayıp başımı, saatlerce ağlamak istedim.

"Gidersen biterim Ayaz. Birkaç haftadır fark ettim ki sensiz hayatım diye bir şey yokmuş. Bir sen güldürüyormuşsun böyle, bir sen yaşadığımı hissettiriyormuşsun. Sana kızgınım, kırgınım ama yine de aşığım."

Ellerinin kaybolacağı kadar büyük, onu koruyamayacak kadar küçük, ama ona kimsenin dokunamayacağı gibi bir tereddütle dokunan ellerimi yoğun bakım camına yasladım. Nefesim camda boğum oluştururken bakışlarımı yavaşça ona yaşam vermeye çalışan doktora çevirdim. Benim boktan hayatımdakilerin almaya çalıştığı yaşamı elin doktoru vermeye çalışıyordu.

Doktorun yorgun bakışları, benzer görüntülerdeydi. Yakını için ilk ağlayan değildim herhalde. Daha bir çok hasta yakını görmüş olmalıydı böyle. Alnını yoğun bakım camına yaslayıp bakışlarını alamayan bir tek ben değildim değil mi? Sesimi duyurmak isteyen hasta yakını bir ben olamazdım?

Bu gece böyle susmamalıydı. Güneş ağarmak üzereyken Masal'ın kalbi durmamalıydı.

"Bana 'Benimle Yan' demiştin ya. Bir şey demeden sarılmıştım. Ayaz ben başından beri yanıyorum. Seninle olmasa bile senin için. Ve artık bu yangını hissetmediğim zaman rahatlayacağıma aksine canım acıyor. Benim başta canımı acıtan şeyin yokluğunda şimdi canım acıyor."

'Lütfen." Dedim doktorun gözleri gözlerimdeyken tıpkı onun dakikalar önceki uğraşlarının başında söylediği gibi. Benimki daha acı dolu ve belki de daha ölüm kokuluydu. Masal ölürse doktor gözlerini kapatacak derin bir nefes aldıktan sonra o yoğun bakımdan çıkacaktı ama ben derin bir nefes verecektim onun ölüşüyle. Bir daha alamayacağımı bile bile verecektim o nefesi.

"Lütfen onsuz yapamam." Diye tekrarladığımda adamın kızarık gözleri Masal'a döndü. İlk defa Masal'a olan bakışları kıskanmaktan başka şeyler düşündüm.

Korkak bakışlarımı kalp atışlarını gösteren cihaza çeviremiyordum. Doktor Masal'la yüzlerce hatırası olan o küçük aslancık olmadığından mı yoksa bu görüntüleri çok gördüğünden mi bilmem cesurca baktı o cihaza. Onun gözlerinden görmüş gibi gözlerimi kırpıştırdım. Benim yerimdeymiş gibi yapıştı elleri tekrar o cihaza. O kadına son kez bir şeyler söyledi. O kadın son kez duydu, ben son kez duyamadım söylediği şeyi. Masal'ın göğsüne son kez yaslandı o aletler. Son kez kalktı üç gece boyunca yanında uyuduğum zamanlarda başımı yasladığım göğsü. Son kez baktı adam umutla o cihaza. Son kez nefes almıştık belki de Masal'la şuanda. Birazdan ölebilirdi. Birazdan ölebilirdim.

"Çok öküzsün!"

"Çok güzelsin."

"Çok sinirsin."

"Gülüşün harika!"

"Çok yaktın."

"Çok yandım."

Son kez mi bilmem ama bir kez daha söyledim aylardır yakıp kavuran gerçeği.

"Seni seviyorum." Diye fısıldadım bakışlarım yüzündeyken. Duymayacaktı belki ama onun benim sözlerimi duymamasından daha kötüydü benim onun kalp atışlarını duyamamam. Doktorun bakışları tekrar bana çevrilince üst dudağımı ısırdım.

Anlamla baktı. 'Evlat...'la başlayan bir konuşmaya girecekmiş gibiydi bakışları. Gözleri artık dolu değildi ama gülümsüyor da sayılmazdı.

Adamın yüz ifadesinden ne olduğunu anlayamadığımda bakışlarımı yavaşça kalp atışlarını gösteren cihaza çevirdim. Son kez miydi bu bakışlarım da?

"Tamam gülme artık."

"Kıskanç aslancık."

"Hayır, aşık."

"Aşık aslancık?"

Aşık aslancık.


----------


Bakışlarım kaşlarını hafifçe çatmış, kollarını yastığa sarmış uyuyan Masal'dayken gülümsedim. Yastığa öyle bir aşkla sarılıyordu ki kavga çıkartmama az kalmıştı. Ve öyle güzel uyuyordu ki uyandırıp 'Çok tatlısın' deyip öptükten sonra 'Şimdi tekrar uyu.' diyesim geliyordu.


Tek süsünün tepesinden yansıyan güneş olan yumuşak yüzünde gezdirdim parmaklarımı. Dün gece benim olmuştu bu kusursuz beden. Kendi isteğiyle benim olmuştu. Henüz uyanmadığı için pişman olup olmayacağını bilmiyordum ama ben oldukça mutluydum. Öyle ki saatler öncesinde uyanmama rağmen hala gülümsemeyi de Masal'ı izlemeyi de kesmiyordum.


Bir elimi yanağıma yaslarken diğer elimi yanağında gezdirmeye devam ettim. Bir yanım gülümsemesini hayal edip bir an önce uyansın derken diğer yanım uyuyuşunu gördüğüm için dokunmaya bile tereddüt ediyordu uyanacak diye.


Sanırım yatağın üzerinde dağılmış açık kumral saçlara sahip olan, dün geceden izimin olduğu ince çıkık dudaklı, göz altına gölge bırakan uzun kirpikli, yumuşak tenli bu kızı seviyordum. Hiç beklemediğim, açıkçası umudumun da olmadığı bir zaman da karşıma garip bir şekilde çıkmış, karşıma çıktığı gibi de hayatımdan çıkmamıştı. Bazen o gitmemişti, bazen ben kalmıştım bir şekilde birbirimizi sevecek kadar tanımıştık.


O gözlerini kırpıştırarak açarken tekrar gülümsedim. Fazla sesli sevmiştim sanırım onu. Yada fazla gürültülü bakmıştım güzelliğine.


"Ayaz?" diye mırıldandığında onu öpmek istedim ama uykusunun açılmasını bekledim.


"Günaydın..." dedikten sonra gülümsemesiyle gülümseyişim yüzümü kapladı. "...kedicik."

---


Diğer bölüm çok büyük bir ihtimalle final. Ondan sonra özel bölümler gelecek belki özel bölümler için ayrı bir kitap yaparım. Alev'le Anıl'ı da orada anlatabilirim. Diğer bölüme kadar Masal'la Ayaz için video yada fotoğraf ne yaparsanız bana atabilir misiniz faceden falan? Özellikle her mesaja bakmaya çalışacağım çünkü. Bu bölümün altına atılan yorumlara da bakacağım. Cevaplayabildiklerimi de cevaplayacağım.


İyi geceeeler :)

Continue Reading

You'll Also Like

781K 29K 44
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
617K 35.5K 33
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
1.6K 898 12
"Bir semte ilk geldiğin gün seni yağmur karşılıyorsa o gözyaşlarındır. Son kez gerçek acı ile akarlar." "Buz kesmiş" bir yandan kediyi okşarken bana...
Yeni Yol By demetmrtt

General Fiction

1.4K 657 18
Bir yol bulmalıydım. Bunca acıya ezilmişliğe karşı savunmam gerekiyordu benliğimi. Ben korkak olmamalıydım. Kırmalıydım bütün zincirleri. Ama nasıl...