Karışan Hayatım

By sumeyra_zorlu

1.3M 83.7K 14.6K

Aile sevgisinden uzak ve yalnız bir şekilde büyüyerek, soğuk ve umursamaz birine dönüşen bir genç kız. On se... More

Giriş
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Final

Bölüm 12

31.8K 2K 199
By sumeyra_zorlu

Yoğun istek üzerine bölüm Gökhan'dan. Şimdiki zamanı yazmaktan ziyade İrem'le nasıl tanıştığını ve aralarında geçenleri görmeniz açısından geçmişi yazdım. Gökhan'ı böylelikle daha iyi anlarsınız.

Ayrıca aile ortamını da biraz daha iyi görmüş olacağız.

Yorum ve oylarınızı bekliyorum. Sınır koymuyorum ama ne kadar çok yorum ve oy olursa o kadar motive olur ve erken bölüm yazarımmm :)))

Keyifli okumalar!

Gökhan'ın Ağzından, Sekiz ay öncesi

"Ellerine sağlık. Her şey çok güzel olmuş." dedim ayağa kalkarken.

"Afiyet olsunda çok az yedin. Biraz daha ye." dedi annem.

"İlk günden işe gecikmek istemiyorum." dedim. Kpss'den, atanamayanlar kervanına geçince, özelde bir işe girmiştim.

"İkide değil mi? Saat daha on bir." dedi babam.

"Bir kaç işim var." dedim. "Hadi size afiyet olsun."

Esila ayağa kalkıp yanıma geldi. Eğilerek küçük boyuna yetiştim ve sarıldım. "Hayırlı işler abi." dedi sevimlice.

"Teşekkür ederim güzelim." Çekilip anlına minik bir buse kondurdum. Çok seviyordum.

Fırat, Esila'nın kolundan tutup kendine çekti. "Hani en sevdiğin abin bendim. Hani Gökhan abine sarılmayacaktın." dedi.

"Sarılırım." dedi karşı çıkarak. Bu haline gülümsedim.

"Fırat." dedi annem. "Kaç kez Esila'yı böyle taraf tutmak zorunda bırakmayın dedim size."

En küçük ve tek kız olunca sürekli en çok beni seviyor kavgasına çok tutuşuyorduk. Hepimizi sevsede her zaman favorisi belliydi. Fırat'ın önünden çekilmiş, Batuhan'ın yanında şakalaşarak yemek yemelerine baktım. Batuhan hiç bir zaman bunun için uğraşmazdı bile. Biz üçümüz birbirimizle yarış halinde olsakta.

İki yaşlarındayken kucak açıp birimizi seçmesini beklerdik. Üçümüzden hangimizin vaatleri hoşuna giderse ona sarılırdı. Ama devreye Batuhan girdiğinde sadece gel demesi yeterdi.

"Tarafı belli zaten." dedi Selim. Kötü kötü onlara bakıyordu. "Çocuk uğraşmıyor bile." Haklıydı. Batuhan'a gıcık olmuyor değildim bende bazen.

Batuhan kafasını kaldırıp bize baktı. "Benim kadar tatlı ve sevilesi olmamakta sizin suçunuz ne yapalım." dedi gıcıkca.

Selim önündeki zeytinden alıp yüzüne doğru attı. "Sevimliymiş. Yok daha neler."

"Selim." dedi annem uyarırcasına. "Nimetle oyun olmaz."

"Hadi ben kaçar." Hızla salondan çıktım.

Ayakkabılığın üzerine koyduğum kemanımı ve çantamı aldım. Aynadan son kez aksime baktım. Üzerime lacivert bir kazak, altınada beyaz gömlek giymiştim yakası hoş durmuştu. Altımda da kahverengi bir pantolan vardı. Bunu dün iki saat annemle babama akıl danışarak seçmiştim. Takım elbise çok resmi, sweatshirt de çok rahat olur demişlerdi. Umarım haklılardı, ilk öğrencilerim için ilk imajım iyi olsun istiyordum. Elimle son kez saçımı sağ doğru elimle taradım. Göz kırptım. "İyisin iyi." dedim ağzımın içinden.

Kapıyı açıp dışarı çıktım. Melih tam zile basmak üzereyken durdu. "Ohh şükür daha gitmemişsin." Elindeki büyük gül demedini uzattı.

"Bu ne?" dedim.

"İlk iş günü şeysi. Resmini çekip hikaye at diye." dedi. Kaşlarımı kaldırdım.

Çiçeği elinden aldım. Üzerindeki yazıda; yıl dönümümüz kutlu olsun aşkım yazıyordu.

Yazıyı okuduğumu görerek hızla konuştu. "Çiçekler ne kadar pahalı haberin var mı? Alınmış çiçeği bir kez daha değerlendirmekten daha mantıklı bir şey yok. Annemden çaldım." dedi.

Göz devirip karnına doğru uzattım. "Vermiş kadar oldun sağol."

"Gidiyor musun Gökhan?" diye yukardan yengemin sesi geldi. Melih yukarıya göz gezdirip karşı dairenin önüne doğru koştu. Yengem eğilsede onu göremezdi artık.

"Evet yenge." diye bağırdım. Yukarı baktığımda merdiven tutacaklarına asılmış aşağı baktığını gördüm.

"Hadi ilk iş günün hayırlı olsun." diye bağırdı. "Ömer sende gel bir şey de." Dayım rahatına düşkün biri olarak tabiki gelmedi. "Dayında hayırlı olsun." diyor dedi.

Hafta sonu olduğu için bugün hepsi evdeydi.

"Teşekkür ederim."

Merdiven pervazından çekilip dayıma söylene söylene evine girdi. Yengemle dayım her zaman kavga edecek bir şey bulurdu. Dayım pek umursamazdı doğrusu. Kendisi sessiz, gerekmedikçe konuşmayan biriydi. Yengemin aksine. Birbirlerini tamamlıyorlar diyebilirdik sanırım.

Melih rahat bir nefes vermişti. "Farketmeden yerine koyayım ben bunu." Hızla yukarı çıkmaya başladı.

Karşı dairenin kapısı açıldı bu sefer. Teyzem ve eniştem çıktılar.

"Bak sana daha gitmemiştir dedim."
Teyzem yanıma yaklaştı ve sarıldı. Kendi çocukları -ne kadar deneselerde, olmadığı için her zaman bize çok düşkün olmuştu. Annem ve babam çalıştığı için çocukluğumuz teyzem ve çoğu zaman anneannemin yanında geçmişti.

"Gökhan'ım büyümüşte ilk işine gidiyor." dedi duygulu bir sesle.

"Teyze." dedim. "Ağlamıyorsun değil mi?"

"Ağlarım." Kollarını boynumdan çekti. Gözleri dolmuştu.

"Kıyamam ama ağlama." dedim. Yaklaşıp yüzündeki yaşları sildim.

"İlk doğdu günü hatırlıyorum." dedi enişteme. "Ailenin ilk bebeği, herkes nasıl heyecanlıydı."

Eniştem yanıma yaklaştı. "Sana bir kaç tavsiye vereceğim." Eniştem ve her konuda bir şey bilmesi.

"Sanki öğretmenlik yaptın." dedi teyzem.

"Hayatın gerçekleri bana bir çok şeyi öğretti hayatım. O öyle okullarda öğrenebileceğiniz şeyler değil." dedi bilmişlikle.

"Üç yüz liraya aldığın o gereksiz şeyi neden aldığını da öğretti mi? Adını bile bilemiyorum bak." dedi teyzem. "O kadar gereksiz."

Eniştem ve gereksiz olan her şeye para vermesi. Teyzemle bu konuda atışsalarda çoğu zaman güzel sözlerle teyzemi alacağı şeyi almaya ikna ederdi. Birbirlerine fazla düşkünlerdi.

Zihnimde yer edinmiş bir anı aklıma geldi. Ailecek gittiğimiz bir tatilde, kadın erkek olarak ayrı yatmıştık ve eniştem uyuyamamıştı. Daha sekiz dokuz yaşlarında uykumdan uyanıp yanına gitmiştim. Teyzen olmadan uyuyamıyorum demişti. O gece uzun uzun teyzemden bahsetmişti. Fazla etkilenmiştim. Sabah aynı şekilde uykusuz duran teyzemi görmüştüm. Çocukluğumun bu anısı her zaman teyzem ve eniştemin aşkının çok özel olduğunu anımsatır bana.

"Ben gidiyorum." dedim.

Eniştemin kolunun altına girmişti teyzem. "Güle güle git." dedi gülümseyerek.

Aşağı doğru indim. İkinci katın önüne gelince duraksadım. Boş daireye bakıp iç çektim. Dedem çalışmaya başlayınca bana verecekti. Ve bugün o gündü. Aşırı heyecanlı hissetmeden edemiyordum. Eve parmağımla işaret ettim. "Benim olmaya hazır ol." dedim sessizce.

Hızla alt kata indiğimde bu seferde dedem ve anneannemin radarına yakalandım. Oysa dün akşam yemekte toplanmıştık ve hepsi iyi dileklerini söylemişti.

Anneannem yanıma yaklaşarak ağzının içinden dua okumaya başladı. Ve en son yüzüme doğru üfledi. "İlk torunumuz da artık çalışmaya başladı." dedi içli bir sesle.

Parası çok iyi olmayan, sadece hafta sonu iki gün çalıştığım bir iş olacaktı. Ama ailemin bir yıl boyunca Kpss çalışıp atanamam sonucunda girdiğim, işe yaramıyorum psikolojisine iyi geldiği için bu işi böyle büyüttüklerini biliyordum ve minnettardım onlara.

"Torunun koca oğlan oldu artık. Kız bakmaya başlasan iyi olur." dedi dedem.

Ellerini uzatıp yüzümü iki elinin arasına aldı anneannem. Kısa boyu yüzünden eğilmek zorunda kalmıştım. "Ben oğluma kimseyi yakıştıramam ki." Güldüm.

"Evlenecek değilim daha." dedim. Yaklaşıp yanaklarından öptüm.

Yukarı kattan paldır küldür Gülizar teyze indi. Anneannemden ayrıldım. "Kaçıracağım diye korktum."

"Yavaş Gülizar teyze." dedim.

Elindeki poşeti uzattı. "Kurabiye yaptım. İşe gidince öğrencilerine verirsin." dedi. "Seni daha çok severler."

Gülümsedim. "Hiç gerek yoktu." dedim. Elindekine uzanıp aldım. "Çok teşekkür ederim zahmet edip yapmışsın."

"Ne zahmeti oğlum." dedi. "Hayırlı işler."

"Teşekkürler." dedim. "Hadi ben gidiyorum."

"Güle güle git." dedi anneannem.

Arkamı dönüp binadan çıktım. Elimdeki poşete baktım. İlk günden bunu vermek ne kadar mantıklıydı? Kadına da hayır diyemezdim ya. Etrafa bakıp kimsenin görmediğinden emin olunca yan binadaki arkadaşım Osman'ın kapısını çaldım. Uzun bir süre açmasada en sonunda açtı. İlk kattaki dairenin önüne gelince uyku sersemi arkadaşımı gördüm.

Elimdeki poşeti uzattım. "Al. Aç karnını doyur." dedim.

Uyku sersemi poşete baktı ve gözleri aydınlandı. "Yemek." dedi sevinçle.

"Bir açı doyurdum görüyorsun Allah'ım. İlk iş günüm güzel geçsin." dedim seslice.

"Allah razı olsun. Allah tuttuğunu altın etsin. Allah ne muradın varsa versin" dedi Osman, bir dilenci edasıyla. Elime uzanıp öpmeye çalıştığında elimi mahcupca uzattım.

"El öpenlerin çok olsun." dedim oyuncu bir tavırla.

Üzerimi inceledi. Rahat görsün diye etrafımda döndüm. Elindeki poşete uzanıp kurabiyeden yemeye başladı. "Vay yakıyorsun kanki. Beni de öğrenci olarak alsana." Ağzındakinden dolayı boğuk çıkmıştı sesi.

"İgrençsin. Gidiyorum ben." Arkamı dönüp yürümeye başladım.

"Gökhan örtmenim hayırlı kazançlar." diye bağırdı arkamdan. Gülümsedim. Osman çocukluk arkadaşımdı. Ailesi iki yıl önce köylerine yerleşmişti. Osman'sa okuldan dolayı kalmıştı. Alttan derslerden dolayı okulu iki senedir uzuyordu.

Arkamı dönüp binadan çıktım. Ne kadar erken gitmeye çalışsamda gecikiyordum. Tekrar bizim binanın kapısının önüne yürüdüm. Babam arabasının anahtarını vermişti. Bugünlük. Arabası konusunda çok hassastı. Eskiden bize araba sürmeyi öğretirken eniştemden arabasını isterdi.

Arabaya yerleştim. Elimdeki çanta ve kemanı koltuğa yavaşça koyduğumda gitmeye hazırdım. Çok uzun süre evde kalmamış olsamda mezun olduğum sene kpss yoktu, bende çalışmam için bir fırsat diyerek o bir yıl boyunca çalışmıştım. Yeterli olmamıştı ama. Derin bir nefes aldım. Bu sene hem tekrar sınava çalışacak, hem de kendi ayaklarım üstünde duracaktım.

Arabayı ezbere bildiğim yol boyunca sürdüm. Genelde otobüsle gittiğim için uzak düşse de arabayla yarım saat kadar sürmüştü. İşe tam vaktinde yerleşmek istiyorsam bugünlük kısa kesmeliydim.

Mezarlığın kenarına çektiğim araçtan inip, her zamanki istikametime yürüdüm. İşte buradaydım. Mezar taşına gülümseyerek bakmaya çalışsamda her seferinde zor geliyordu.

"Ben geldim." dedim. Mezar taşını okudum. Öykü Aktuğ.

Yanına yaklaşıp kenara oturdum. "Yine annenler gelmiş olmalı." Çiçekler vardı.

"Bugün ilk iş günüm." Kelimeler boğazıma dizildi. Konuşmak her zaman zor olsada bugün daha zordu sanki. Gözlerim dolu doluyken güzel anıları düşünmeye çalıştım. Lisede aşık olup sevgili olmuştuk. Müzik dersleri bizim için özeldi. O tam bir keman ustasıydı. Benim aksime. Ben gitarcı çocuktum. Müzik grubu kurmak isteyen, kızları etkilemeye çalışan basit bir liseli. Oysa adeta bir melekti. Hayatıma sihirli dokunuşunu yapmış ve gitmişti.

Birlikte konservatuar okumaya başladığımız ilk yıl, daha on sekiz yaşındayken trafik kazasında hayatını kaybetmişti.

Öğretmen olmak hiçbir zaman hayalim olmamıştı. Onun hayaliydi. Benim hayalimse sadece oydu. Yaptığım doğru olmayabilirdi, ama öldüğü sene ayağa kalkmamı, bir şeyler için çabalamamı sağlayan şeylerden biri bu olmuştu. Onun hayallerini gerçekleştirmek. Diğeriyse ailem. Her zaman yanımda olup en büyük destekçim olmuşlardı.

"İlk iş günüm. Seni gururlandıracağım." dedim sessizce. Gözlerimdeki doluluk ve boğazımdaki yanma gitsin diye derin nefesler çektim içime. "Bugün ağlamak yok." dedim acı dolu bir sesle.

Bir süre boş gözlerle mezar taşına baktım. Beynimden binbir çeşit düşünce geçsede içim bomboştu.

Ayağa kalktım. "Seni seviyorum." diye fısıldadım.

Hızlanarak arabanın önüne geldim. Elimi arabanın üstüne koyup, ağzımdan derin bir nefes verdim dışarı doğru. Arabanın üzerine vurup, "Bu işi becereceğim." dedim.

Arabaya binip sürmeye başladım. İçimdeki sıkıntı geçmiyordu. Sabahki neşem onun yokluğuyla tekrar yüzleşerek tökezlemişti adeta.

Kenarda gördüğüm bir kafenin yanına çektim arabayı. Zaten yaklaşmıştım. Ve bir buçuk saatim vardı daha. Bir kahve iyi gelebilirdi.

Arabadan inip dükkandan içeri girdim. Beni güzel bir kahve kokusu karşılamıştı. Kasaya yaklaştım. "Bir tane türk kahvesi alabilir miyim?" Elimi tezgahın üzerine koyup parmaklarımla ritim tutmaya başladım.

"Kahveniz." Kafamı kaldırdığımda Kerem'le göz göze geldim. Şaşkınlıkla aralandı gözlerim. Onun gözlerinde de korku vardı.

"Gökhan abi." dedi.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla. Çalıştığı belliydi tabi.

"Çalışıyorum." dedi kafasını eğerek. Gülizar teyzenin haberi yoktu sanırım. Olsa bende bilirdim.

"Gel şu masaya oturalım biraz." dedim.

Yanındaki adama baktı. "Abi ben beş dakikaya geliyorum."

Önümdeki kahveyi de alarak, cam kenarındaki dört kişilik masaya oturdum. Gelip karşımdaki yere oturdu.

"Neden çalıştığını söylemedin?" dedim.

"Abi sende söyleme olur mu?" dedi hızla. "Annem." dedi mahcupca. "Babamın yokluğunu hissetirmemek için çok çalışıyor. Bir de ben yük olmak istemedim. Burs alıyorum diyerek kazandığım parayı veriyordum."

İçim acıdı, ifadesine bakınca. Dedemin köyden arkadaşının torunlarıydı. Babaları on beş yıl önce öldüğünde, borçları yüzünden evlerine haciz gelmiş, dedem de kendi evini vermişti. Komşudan çok bir aileydik onlarla. Birlikte büyümüştük.

"Çalışmakta utanılacak ya da gizleyecek bir şey yok." dedim. "Kafanı kaldır." Kafasını kaldırıp bana baktı. "Üniversite sınavına gireceksin bu sene. Ders çalışman lazım. Para sıkıntın varsa biliyorsun biz bir aileyiz."
Bu konuda dedemde babam da elinden geleni yaparlardı.

"Ben dersde çalışıyorum gerçekten. Annemi bende hayal kırıklığına uğratamam. Gideceğim okula." dedi hızla.

Ablası Serpil üniversiteye gitmek yerine evlenmek istemişti. Annesinin ısrarlarına rağmen evlilik konusunda diretmişti. Evlendiği adamda pek tekin biri sayılmazdı. Bizimkiler de bu konuda laf etselerde kaçarım yine evlenirim deyince mecburen düğün yapılmıştı. Keşke biz haksız çıksaydık da kocası iyi biri olsaydı ama evlendikten üç ay sonra hamile olarak tekrar dönmüştü. Sonrada boşanmışlardı zaten.

"Çalışmak istiyorsan annene söylemelisin." dedim.

"Kendini yetersiz hissedebilir." dedi içine kaçan sesiyle.

Masaya kollarımı dayayıp yüzüne doğru eğildim. "Hissetmez." dedim. "Uygun bir dille anlatırsın. Böyle gizli saklı çalışmak senide huzursuz ediyordur." Kafasını salladı. "Söylemeyeceksen de sırrını saklarım." diye devam ettim.

"Bilmiyorum. Sınav senem olduğu için çalışma diyebilir." dedi.

"İlla çalışmak istiyorsan.." Hızla kafasını salladı. "Gülizar teyze izin vermezse bende konuşurum." Minnetle baktı bana. "Ama derslerinle birlikte yürütebilecek misin?"

"Yürütürüm gerçekten." dedi.

"Para konusunda biz hep yanındayız biliyorsun?"

"Biliyorum abi ama aileme kendi katkım olsun istiyorum. Bu his mutlu ediyor beni." dedi. Kendince haklıydı. Gurur duydum onunla. Her zaman olgun biri olmuştu ama yinede çocuktu tabi. Şuan farkettim, artık çocuk olmadığını. Mahalleyi alt üst eden o çocuk değildi. Çalışmak zorunda hisseden bir yetişkindi. Bu yaşta büyümek zorunda kalması üzsede, bu kadar düşünceli biri olması mutlu etti.

"Artık kahveyi ısmarlarsın bana." dedim gülerek. Elime aldığım kahveden bir yudum aldım.

"Tabi abi." dedi gülümseyerek.

Telefondan saate baktığımda geciktiğimi farkettim. Hızla ayağa kalktım. "Gidiyorum ben. Geciktim." Duraksayıp yüzüne baktım. "Gurur duydum seninle."
Gözlerindeki ışıltıyı görmek bunu duymaya ne kadar ihtiyacı olduğunu gösterdi. Gülümsedim.

Kafeden çıkıp arabaya atladım ve ders vereceğim yere elimden geldiğince hızlı sürerek geldim. Arabadan inip dört katlı binaya iç çekerek baktım. Daha önce iş görüşmesi için zaten gelmiştim. Ama bugün ayrı bir özeldi.

Arabaya eğilip çantam ve kemanı da elime aldım. Öykü'nün kemanı. Bende dursada sadece evde yalnızken çalardım. Bugün uğur getirsin diye getirmek istemiştim.

Acele ederek binaya girdim. Hızla bu tarafa doğru gelen bir kızın ayağının takılmasıyla üzerime doğru geldi ve elimdeki kemanı tutup çekti. Kız son anda dengesini kursada keman yere düşmüş ve parçalanmıştı. Yere eğildim. "Dikkat etsenize." dedim. Kendime engel olmak istesemde sesimde bariz bir sinir vardı.

"Yanlışlıkla oldu abartmayın." dedi rahatça. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Kahverengi gözleriyle soğukça bana bakıyordu. "İsterseniz parasını öderim." Üzerinden zengin olduğu belliydi.

Yerdeki kırılmış dört parçayı aldım. "Her şeyi parayla alamazsınız."

Alaylı bir gülüş çıktı ağzından. "Sanıyorum bu her şeyin içinde keman yok. Çünkü gayette parayla alınır."

Elimdekilerle birlikte ayağa kalkıp yüzüne baktım. Elimdeki parçalarda gezdirdi gözünü. "Zaten eski modelmiş. Daha iyisini alabileceğimden emin olabilirsiniz." Sinirle elimdeki parçayı sıkmaya başladım.

Yüzümü inceledi. "Belliki basit bir kemana fazla anlam yüklemişsiniz."

Basit. Öykü'nün ailesinin durumu iyi değildi. Bu kemanı ona almak için ne kadar zorluk çektiklerini bilen Öykü gözü gibi bakardı. Zengin insanların bu egosu kadar sinir bozucu bir şey var mıydı?

Derin bir nefes aldım. Sakin olmalıydım. "Paranızı istemiyorum iyi günler."

Etrafıma bakarak bulduğum lavaboya girdim. Elimi kaldırıp parçalara acıyla baktım. "Üzgünüm Öykü." dedim sessizce.

Elim kemanın kırık parçasını sıkmaktan kanamıştı. Farkında bile değildim. Yeni yeni sızısını hissettiğim yarayı suyun önüne tuttum. Keman kırılmış derse gecikmiş, moralimse ağzımı bile açamayacak kadar bozulmuştu.

Gün daha ne kadar kötü olabilirdi. Ağzını hayra aç Gökhan. Daha kötü olabilirdi.

Elimi suyun altından çekip peçeteye sardım. Avucumun içinde derin bir çizik oluşmuştu.

Aynaya baktım son kez. "Bu sefer olacak."

Kırılan parçaları çantama düzgünce yerleştirip lavabodan çıktım. Sakince ders vereceğim sınıfın kapısının önüne geldim. İçerden baya bir gürültü geliyordu. Ne diyecektim? Günaydın arkadaşlar. Olurdu sanırım.

Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Hepsinin bakışları bana kaydı. Lan çok kalabalık bunlar.
"Günaydın arkadaşlar. Kusura bakmayın bir kaç talihsiz olaydan dolayı geciktim." Günaydın mı dedim? Saat üç olmuştu neredeyse.

Her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Masaya yaklaşıp çantamı masanın üzerine bırakıp sınıfa göz gezdirdim. Koridorda çarpıştığım kızda buradaydı. Elini kaldırıp sakince selam verdi. Kafamı eğdim bende. Ne olursa olsun öğrencimdi ve kin güdmenin manası yoktu. Gözümü ondan çekip sınıfa baktım.

"Ben yeni öğretmeniniz Gökhan Tunç."

****

Beş ay sonrası

Koridordan ders vereceğim sınıfa doğru yürürken gelen gürültülerle hızlandım.

"Hoca geliyor."

Kalabalık bir grup toplanmış ortaya doğru bakıyorlardı. "Çekilin. Neler oluyor orada?" dedim. Kalabalık yavaş yavaş dağılırken, ortada üstü başı dağılmış Timur'u gördüm. Başında da İrem vardı. Gözlerindeki soğukluk ürpermemi sağladı. Yaklaşıp ayağına bastı. "Bir daha ayağını denk alırsın." Yerde acıyla inlemişti Timur.

"Ne yapıyorsun?" diye bağırdım. Oğlanın yanına çöküp yüzüne baktım. Saçı başı dağılmış yüzünde tırnak izleri oluşmuştu.

"İyi misin?" diye sordum.

"İyiyim." dedi zar zor.
Burada zengin bir iş adamının verdiği bursla piyano dersleri alıyordu. Sakin ve kendi halinde bir çocuktu.

"Ne oldu?" diye sordum.

"Bilmiyorum hocam." Yukarı doğru baktı. İrem'se yukardan el sallamıştı. "Sebepsiz yere gelip dövmeye başladı."

Öğrencilerden birine baktım. "Ayşe hocayı çağırır mısın?" Kafasını sallayıp uzaklaştı.

Ayağa kalkıp umursamazca yanındaki kızla konuşan İrem'in yanına gittim. "Neden yaptın?" dedim sinirle.

İlk günkü olaydan sonra yıldızımız hiç barışmamıştı. Ne kadar onla da diğer öğrenciler gibi samimi olmak istesemde, soğukluğu ve umursamazlıgı yüzünden mümkün olmamıştı. Bende sadece işimi yapmaya bakmıştım.

Yanındaki kıza baktı bir süre ve sonra konuştu. "Sebepsiz yere." dedi soğukça. "Canım istedi."
Sinirle homurdandım.

Böyle şımarık zengin veletlerden nefret ediyordum.

"Kendine yakışanı yapmışsın." dedim.

Gülümsedi. "Teşekkür ederim."

*****

Bölüm nasıldı?

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

839K 41K 50
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
1.3M 55.2K 36
Aynada ki yansımama bakarak beni neden, Nasıl bu hale getirdiklerini düşünüyordum yine. Kapım yumruklanırken sadece bir kilit uzağımdaki insandan ken...
903K 63.2K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
2.7M 86.9K 60
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı?