aşk ve diğer hazin şeyler' ta...

By adorekimh

468K 68.2K 19.9K

ülkeden sürgün edilmiş bir yazar kim taehyung ve onun için tez araştırması yaparken peşine takılmış bir ünive... More

counter all your quick remarks passing notes in secrecy
bir çiçeğin esintiyle eğilmesi gibi benimle eğil, hafifçe salla*
bana seslenebileceğin bir ismim bile yok*
bu yüzden yaşa sanki ikinci defa yaşamayacakmış gibi*
zamanın elleri senin yanında değil hiçbir zaman*
kullanabileceğim bir hatıra ver bana*
nazik günahımızdan daha tatlı bir masum yoktur*
larchmont köyü vadinin zambakları gibi kokuyor*
içinden geçtiğin duyguları idare etmek için yollar arıyorum*
senin gibi biri için çok bekledim ama aramızda bu okyanus var*
o günden beri her gün ve her şey bu doğruyu hissetti*
etrafındaki her şey senin aşkınla biraz daha aydınlık*
biliyorum, benim trenim seni eve götürebilir
geriye yığılmış hayallerden oluşan tüm dolapların kaldı*
plağı koyuyor ve şarkımızı duyana kadar bekliyorum*
huzur bulduğunda kıskanırmış işte hayat*
kayan yıldızlara dilek tutmaya devam etmemin tek nedeni*
haydi kalk gidelim bu şehirden, gün doğarken ya da güneş batarken*
dans et benimle güzelliğinin şerefine, ateşli bir keman eşliğinde*
camdan ve demirden yapılma duvarların içinde göremiyor musun öylece gidemedğimi*
ve son zamanlarda, her şey de anlamlı geliyor*
kafamda barındırdığım düşünceleri anlatmak benim için kolay değil*
orada bir yerdesin biliyorum, uzaklarda bir yerde*
ve kimse inanmıyor ama aşk bir pislikten kral yapabilir*
ben sadece kalbimi tutan bir elle ölmek istiyorum*
ve o geçiyor, gökyüzünde bir kuyruklu yıldızın parıltısı kadar nadir*
her şeye sahip olduğumuzu bilmiyorduk ama düşmeden önce kimse seni uyarmaz*
bunun nasıl biteceği önemli çünkü ya bir daha asla sevemezsem?*
birinin içimi görmesine izin verecek kişi olmamıştım hiç*
bu bana sanki bunca zamandır hep körmüşüm gibi hissettiriyor*
Veda etmektense ölmeyi tercih ederim biliyorsun*
ve seve seve kırarım onu, seve seve kırarım kalbimi senin için*
seni sevmek için çok küçük olduğumu söylüyorlar*
Sonunda seninle tanıştım bu yüzden nedenini merak etmiyorum*
Bunların hepsi benim kafamın içinde miydi diye sana sormak istiyorum*
bana yakın olmanın fiziksel bir şey olmadığını söylüyorsun, bence de öyle*
ve sen, iyi şeylerin gitmesine izin vermek konusunda oldukça iyisin*
bu sis kalktığında ıslak ayaklarla sana doğru koşacağım*
sana güzel bir iple bağlanmış nergisler getirdim*
sanırım seni en çok baştan aşağı siyah giyindiğinde seviyorum*
son nefesimi verene kadar ellerini başımın üstünde tut*
okuman için rüzgârla sana bir not gönderdim*
bebeğim tüm dünyayı aldım ve ellerine verdim
sıcacık sesini duyduğumda aklımın bulanıklaştığını hissediyorum.
sana, gözlerine aşık olmamın milyon küçük sebebini söyleyeceğim*
seninim dağlar denizlerin üzerine yıkılana kadar*
kapılarını aç çünkü ışığı görmek için can atıyorum*
seni, sahip olduğum her şey ile seveceğim.
senin geçmişin ve geleceğinin arasında kaldım
sen her zaman söyleyemediğim tutkumdun*
tüm hayaller ve ışıklar, sensiz hiçbir anlam ifade etmiyor*
seninle, daha önce hissettiğimden çok daha derin, bebeğim*
bana dokunduğunda ve usulca öptüğünde, okadar güzel bir şey ki*
benim olan her şey, senin olabilir*
bu yüzden sevgilim, son dansını bana sakla*
senin de aynı şeyi hissettiğini anladığım an, sana aşık olduğum andır.
soğuğu dışarıda tutan tek şey, senin ışığın*

Bebeğim, senin gibi melekler benimle cehennemden aşağı uçamazlar*

8K 1.2K 493
By adorekimh

30*

Uyku onu terk etmiş gibiydi dün gece. Sevdiği adamın kolları arasında kalp atışları hiç yavaşlamamış, gözleri sabit bir noktaya takılı kalmıştı. Jeongguk içindeki hisleri tarif edecek kelimelere sahip değildi. Dünya geride kalmıştı, sevdiği adamdan başka kimseyi düşünemiyordu. Hayatı onu tanıdığı an başlamıştı. Geçmiş bir tülün arkasında, belli belirsiz gösteriyordu kendini. Aşk, hücrelerine kadar karışmıştı. Ruhu bir tek onu hissediyordu, kalbi onu istiyordu. Ona sarılan bedenin nefes alışverişlerinin yavaşladığını fark etti, hafif hırıltılı bir ses çıkararak uyuyordu. Onu uyandırmamaya dikkat ederek kolları arasında dönmüş, Kim Taehyung'un uyurken huzurlu görünen yüz hatlarını incelemişti doya doya.

Detaylara indiğinde onu daha güzel bulmaktan başka bir şey gelmiyordu elinden. Kim Taehyung yaşına göre dinç görünüyordu, otuzlarına yeni yaklaşmış bir adamın sükuneti vardı yüz hatlarında. Ona dokunmak istiyordu. Parmakuçlarî esmer teni sevmek için yanıp tutuşuyordu ama yapamazdı, ona dokunmaya kıyamazdı. Ona karışamazdı. Alnına dökülmüş saçları yumuşacık duruyordu, tatlı bir şampuan kokusu yayılıyordu burnuna. Kim Taehyung kıpırdandı, bedenini biraz daha yaklaştırdı ona. Hırıltısı bile tatlı geliyordu Jeongguk'a, sabaha kadar dinleyebilirdi. Gün kalın perdelerin ardında aydınlandı, Jeongguk hâlâ sevdiği adamı inceliyordu. Ne kadar huzurlu bir uykuya sahip olsa da onun çok fazla yüz ifadesini görmüştü o anlarda. Bir ara başını tamamen Jeongguk'un boynuna yaklaştırmıştı, onun sarılarak uyumayı sevdiğini keşfetmişti. O olmadan naıl uyuyabildiğini düşünmeye çabaladı bir an, onu başkalarına sarılırken düşünmeyi yüreği kaldıramadı.

Kim Taehyung'un telefonu komodinin üzerinde çalmaya başladığında uyanacağı korkusuyla yüzleşti, hafif doğruldu ve onun üzerinden komodine uzandı. Alarm çalıyordu, saat sabahın yedisini gösteriyordu. Alarmı kapattığı an hareket edemedi, Kim Taehyung'un telefonunun ekranında Kim Namjoon ile birlikte çekildikları fotoğraf vardı. Jeongguk ikisinin ortasındaydı, üçü de kalın montları içinde kameraya gülümsüyordu. O günü düşündü, o fotoğrafın sonrasında tapınağa gitmişler, uzun bir konuşma gerçekleştirmişlerdi, Jeongguk'un umutlarının ilk tohumları o zaman atılmıştı toprağa. Fotoğrafı onun telefonunun ekranında görmeyi beklemiyordu, geri yerine dönerken Kim Taehyung'un gözlerini araladığını gördü. "Günaydın." diye mırıldandı Jeongguk, bir şey demeden uzandı ve Kim Taehyung bir şey demek yerine onun beline sarılarak gözlerini kapattı. "Uyanmak istemiyorum." Jeongguk onun sözlerine gülümsedi, cesaretini toplayarak parmaklarını onun siyah saçlarına götürdü ve karışmış tutamları düzeltmeye çabaladı.

"Yirmi iki yaşında genç bir insansın, Jeongguk. Merak ediyorum da, benim gibi yaşlı bir adama böyle güzel bakmak yormuyor mu seni?"

Bir şey demedi Jeongguk, yerinde yatarken bakışlarıni tavana çevirdi. Onu yoran çok fazla durum vardı. Geleceği bir anda belirsizliğin içine sürüklenmişti, Kim Taehyung'u Kore'ye getiremeyeceğinden endişe duyuyordu, ailesinin tepkisini merak ediyordu, neler yapacağını bilemiyordu. Jeongguk bir anda hayatının odak noktasını değiştirmiş, Kim Taehyung haline getirmişti ve bu yeni hayat ile ne yapacağını bilemiyordu. Tüm karmaşa ayak uyduramamaktan kaynaklanıyordu. Ona uzak olan bir insanı düşleyerek yaşamak yoruyordu onu. Hayallerinin gerçeğe dönmemesi yoruyordu. Sevdiği adam tarafından aynı sevgiyle kucaklanamayacak olmak yoruyordu. Yorgunluğunun o kadar çok sebebi vardı ki, Kim Taehyung'un yaşı bunların çok gerisindeydi. "Hayır, yormuyor. Sana bakmak, senin yanında olmak, derinliğini anlayamasam da bana olan hislerini görüyor olmak mutlu ediyor beni. Hayatımdaki ağır yüklerin bıraktığı yorgunluğu hafifletiyor az da olsa, nefes alabiliyorum senin yanında." Jeongguk ona döndü, Kim Taehyung gözlerini onun yüzüne dikmiş, dikkatli bir şekilde inceliyordu onu.

Ortamın sessizliği içinde kalp atışlarını duyuyordu Jeongguk, zorluyordu onu. Kim Taehyung onun saçlarını öptü, "Kahvaltı yapalım ama dışarıda." dedi, kollarını onun bedeninden çekerek çıktı yataktan. Onun gidişi bedeninin titremesine sebep oldu. Üşümüştü bir an onun yokluğuyla. Yatağa geri dönsün, ona sıkı bir şekilde sarılsın istiyordu. Gözleri ani yalnız kalış ile dolmuştu, Jeongguk onu tanıyna kadar bu kadar ağlak bir insan olduğunun farkında bile değildi. Her an gözleri doluyordu. Yatakta doğrulmadan önce örtüyü üzerinden attı, yatağın kenarındaki terlikleri ayağına geçirdi. Kalın perdeleri kenara çekti, gün ışığı odanın içine doğdu. Hava daha aydınlıktı, rüzgâr bu kez dalları usul bir şekilde sallıyordu. Bir gecede havaya sakinlik çökmüştü. Odadan ayrıldı, Kim Taehyung banyodan çıkmış mutfağa ilerliyordu. "Namjoon hyung kahvaltıdan önce mutlaka kahve içtiğini söyledi, sen banyoya gir. Ben de kahveni hazırlayayım." dedi, Jeongguk ona gülümseyerek onayladı ve banyoya ilerledi.

Kim Taehyung'u anlıyordu, sevdiği bir insana nasıl yaklaşması konusunda tereddüt yaşıyordu. Jeongguk'a sorabileceği basit detayları bile ona sormaktan çekiniyor, Kim Namjoon'a soruyordu. Onun hakkında öğrenmek istedikleri hoşuna gidiyordu, detayları hatırlıyor ve ona göre davranıyordu. Soğuk su ile yüzünü yıkadı, uykusuzluk kendini belli ediyordu aynaya baktığında. Esnemeden duramadı, kollarını havaya kaldırarak gerindi. Yatağa dönmek, onun kolları arasında uyumak istiyordu. Onun nasıl uyuduğunu, çıkardığı tatlı sesleri, yüz ifadelerini, minik homurtuları aklının bir köşesine kazınmıştı artık. Banyodan çıkarak salona girdi, onun okuma koltuğuna oturdu. Perdeleri uzanarak yapabildiği kadar kenara çekti, Murakami'nin kitabını alarak hangisi olduğunu anlamaya çabaladı ama tek kelime Japonca bilmiyordu. Yine de sayfaları çevirdi, kitapta kütüphaneden alındığını belli eden bir koku vardı, tüm kitapların kokusu sinmişti üzerine.

"Kahveniz hazır, küçük bey."

Kim Taehyung elindeki mavi fincan ile salona girdiğinde gülmeden edemedi, koltuktan kalkmaya yeltense de durdurdu onu. Fincanı sehpanın üzerine koydu, kendisi sandalyeye yakın koltuğa oturdu. "Hangi kitap?" diye sordu Jeongguk, pek kalın değildi, yaprakları hafif sararmaya başlamıştı. "Sputnik Sevgilim." dedi Kim Taehyung, okumadığı bir kitap olduğunu fark ettiği için sehpanın üzerine bıraktı. "Doğum günümde gittiğimiz o yere mi gideceğiz?" diye sordu Jeongguk, kahve fincanını eline alarak bir yudum aldı. "Hayır, kasabada kalırız diye düşündüm. Kütüphanede birkaç saat işim var, gezinirsin ya da benimle gelirsin." Jeongguk onu onayladı, kasabada gezmesine sebep olacak çok fazla yer yoktu, onunla kütüphanede olmak, işini yaparken izlemek ya da kitaplar karıştırmak hoşuna giderdi. "Jeongguk." Kim Taehyung'un keskin ses tonu bakışlarını pencereden ona çevirmesine sebep oldu, bir şey sormak istiyor ama aynı zamanda düşünüyor gibiydi. "Bir şey mi oldu?" diye sordu tüm ilgisini ona vererek, parmakları fincanı sakin bir şekilde kavramıştı.

"Iwao kim?"

Beklenmedikti, ona yurt odasındaki arkadaşı hakkında tek kelime ettiğini hatırlamıyordu ama Kim Namjoon bahsetmiş olmalıydı. "Sen hasta olduğun zaman aradığımda o açmıştı telefonu, Namjoon hyung evi taşımaya yardım ederken de adını geçirdi telefonda." Iwao onun aradığı konusunda tek kelime etmemişti ona, aramalarda Japonya'ya ait bir numara gördüğünü de pek hatırlamıyordu. "Bir arkadaşım, yurt odasını beraber paylaşıyorduk. İlk Japonya'ya geleceğim zaman da çok yardımcı oldu bana." dedi sakin bir şekilde, Iwao konusunun neden açıldığını bile anlamamıştı, sakinliğini korumaya çabalıyordu. Kim Namjoon'a hak vermek istemiyordu, Kore'ye döndüğünde telefon konuşması işini onunla konuşmadan kesin bir yargıda bulunmak istemiyordu. "Sadece arkadaş." diye mırıldandı Kim Taehyung, arkasına yaslanmış, gözlerini belli belirsiz bir noktaya sabitlemişti. "Hyung, bana aklından geçenleri söyle, ben de açıklık getireyim. İmalara ya da laf dolandırmalarına gerek olmayacak kadar yetişkin insanlarız." Jeongguk'un sözleri Kim Taehyung'un gülümsemesine sebep oldu, koltukta bağdaş kurmuş, Jeongguk'a bakıyordu bu kez.

Konuşulacak konuları az çok tahmin ediyordu Jeongguk, arkadaşının hisleri konusundaki şüphelerini Kim Taehyung'a söylemiş olmalıydı. "Namjoon hyung, Iwao'nun senden hoşlandığını düşünüyor. Bana bahsettiği kısım sadece bu. Ben de arkadaş olarak ilişkinizi merak ettim." Kim Taehyung dürüst bir şekilde ona düşüncelerini dile getirdiğinde aynı davranması gerektiğini biliyordu. "Iwao bana hislerini açtı, düşünceleri doğru. Benim için iyi bir arkadaş, birçok zamanımda yanımda oldu. Desteğini her zaman gösterdi. Kalbimde birinin olduğunun da farkında. Bana nasıl adım atarsa, ben de ona göre adımlarımı ayarlayabilirim." Jeongguk bu konuda neden endişeler içinde olduklarına anlam veremiyordu, kimsenin kendisine zarar vermesine izin vermeyecek kadar bilinçliydi. "Jeongguk, beni yanlış anlamanı istemiyorum. Senin olgunluğuna, olaylara bakış açına ve vereceğin müdahaleler konusunda eminim. Benim aklıma takılan, seni seven ve senin birini sevdiğini bilen birinin bu yakınlıkta kalmaya devam etmesi. Eminim kötü biri değildir ve kötü bir niyeti yoktur. Ben fazla sorguluyorumdur belki de." Jeongguk sessiz kaldı bir süre, "Seni anlıyorum hyung, söylediğin gibi uzak kalmaması gereken o. Ben onu uzaklaştıran kişi olmak istemiyorum. Benden uzak dur demek ya da kendimi beni sevdiği için geri çekmek istemiyorum. Haksızlık geliyor bu bana." diye içindekileri dile getirdi, büyüğüne bakmak bile zor geliyordu şu an.

Kim Taehyung ayağa kalktı, onun aklından geçen düşünceleri bilememek bazen çok zor geliyordu Jeongguk'a. Kahvesinin son yudumlarını içti, odaya ilerledi. "Gelebilir miyim?" diye sordu kapıyı tıklatarak, kısa sesli bir onayın sonrasında açtı. Kim Taehyung üzerine giydiği koyu yeşil kazağın eteklerini düzeltiyordu. "Üzerini değiştir, kahvaltıya gidelim." Yanından geçerek odadan çıkmak üzereyken Jeongguk onu durdurdu. "Ben kötü bir şey yapmıyorum, değil mi? Onu kendimden uzak tutmayarak yani? Bilmiyorum, kafam çok karışık." dedi, onun hakkında kötü düşünsün istemiyordu. "Jeongguk." dedi kollarının onun beline dolayarak, "Sen kötü hiçbir şey yapmazsın. Dünyaya gelmek zorunda kalmış bir meleksin. Gerçek olamayacak kadar güzel, insanın içini ısıtan. Endişelenme, sen doğru olanı yapıyorsun. Eminim bir gün pes edecek, ben o zaman gelene kadar seni üzmesinden korkuyorum." Jeongguk'un yanağına değdirdi dudaklarını, "Acıktım, çabuk ol." dedi odadan çıkmadan önce, Jeongguk bir kez daha onun sarılması, yanağını öpmesiyle öleceğini hissetti.

Kim Taehyung, onu bir melek olarak görüyordu ama kendisinin bu dünyadan olamayacak bir güzelliğe sahip olduğunun farkında değildi.

Kasaba serin havaya ve erken saate rağmen kalabalıktı, Jeongguk ve Kim Taehyung yan yana yürüyorlardı. İkisi de ellerini montlarının ceplerine koymuş, soğuk havadan korkunmaya çabalıyorlardı. Hava açıktı, mavi gökyüzü beyaz bulutların arasında görünüyordu. "Senin gelişin havayı bile güzelleştirdin, dün kara bulutlarla kaplıydı gökyüzü." Jeongguk onun söylediğine gülmesini durduramazken mutlu hissediyordu, ona iltifat ediyor olması bile içinde yangınlara sebep oluyordu. "Evet, hava güzel." diye mırıldanmakla yetindi, ondan iltifat almak utanmasına sebep olmuştu. Fırına girdikleri anda insanların bakışları ona çevrilmişti ve kendini gergin hissediyordu. "İnsanlar bana bakıyor." Üzerindeki montu çıkararak sandalyesinin arkasına astı, "Ben ilk geldiğim zamanlarda da benzer bakışlar vardı. Bu çocuk nereden çıktı gibi duruyordu." dedi Kim Tarhyung, kendi üzerindeki montu çıkararak Jeongguk'un karşısındaki sandalyeye oturdu. Siparişi ona bırakmak en doğru olandı, Japon yemeklerinin çok farklı olmadığını biliyordu ama emin olamıyordu.

Geneneksel bir kahvaltı getirdiler önüne, pirinç, miso çorbası, bunu Iwao'dan biliyordu, tofu ve kızarmış balık eti. Yeşilçay çok sevmiyordu ama Japonların bayıldığını biliyordu. Önüne gelen yemeklerin çok farklı olmaması rahatlamasını sağladı. Kendi damak tadından ya da alışık olmadığı bir tada uzak yemekler denemei her zaman onu tedirgin ederdi. Bilmediği bir alerjisi ortaya çıkacak ve kötü bir sonla karşılaşacak düşüncesini aklından atamazdı çoğu zaman. Aç oldukları sessiz bir şekilde yemeğe odaklanmalarından anlaşılıyordu, Jeongguk içindeki hislerin açlığına o kadar odaklanmıştı ki midesinin halinden haberi olmamıştı. "Kütüphaneye mi geleceksin yoksa kasabada mı gezineceksin?" diye sordu Kim Taehyung, miso çorbasını bitirmiş, arkasına yaslanmıştı. Onun çok aç olduğunu söylemesine rağmen az yemiş olması dikkatinden kaçmadı. "Hava soğuk, kütüphaneye gelirim." dedi, Kim Taehyung'un yüzündeki gülümseme bu bahaneye inanmadığını gösteriyordu ama bir şey demedi. Jeongguk'un kızarmış balığını da yemesini bekledi, ikisi için sıcak çikolata aldı karton bardaklarda ve kütüphaneye gitmek için ayrıldılar.

Kütüphane sakindi, bir önceki gelişinde de burayı kalabalık görmemişti. Kim Taehyung burada tüm gününü kitaplarla geçirirken sıkılıyor mu diye merak etmeden alıkoyamadı kendini. İçi sıcaktı, birkaç liseli öğrenci önlerine açtıkları kitaplarla ilgileniyorlardı oturdukları yerde. Jeongguk yüksek bir tabureye oturdu, uzun ve geniş bir masanın üzerindeki kapalı kutuları açmakta olan Kim Taehyung'u izledi. Kazağının kollarını dirseğine kadar çekmiş, saçları dağınık bir şekilde alnına dökülüyor, kutudan çıkardığı kitapları masanın üzerine diziyordu üst üste. Jeongguk onu izlerken bir düşün içinde hissediyordu kendini. Güzelliği baş döndürücüydü. Hareketleri sakin ve tek düzeydi. Başka hiçbir şey ilgisini çekiyor gibi durmuyordu. Onu izliyor olan Jeongguk'un ya farkında değildi ki Jeongguk buna ihtimal vermiyordu, ya da umursamıyordu üzerinde olan bakışları. Raflardan birine uzanarak İngilizce bir kitabı aldı, Japon bir yazara aitti. Adını daha önce duymamıştı. Sayfalarını çevirdi, yeni gibi duruyordu. Kimsenin ilgisini çekmemişti.

"Onu yine görebilirim belki diye düşünecektim hep. İnsanlar bu 'belki'ye ümit derler. Benim 'belki'm ölmüştü."

Jeongguk önüne gelen birkaç cümleyi çevirmeye çabaladı, ne kadar doğruydu bu tercüme emin değildi ama aşağı yukarı böyle olmalıydı. Jeongguk bazen ümitlerinin tükendiğini hissediyordu. Bir şeyler içinden alıp götürüyordu o ümitleri. Onu yalnız, savunmasız, geleceğe dair umutsuz bırakıyordu. Ümitlerini ondan alıp götüren kim ya da neydi, bilmiyordu. Gizlice sızıyordu içeri. Alt üst ediyordu onu. Yazarın adı, Yoko Tawada'ydı. Belki o da benzer bir hırsızlığın kurbanı oluyordu. Kitabın kapağını kapattı, siyah bir ayı silueti vardı. Kim Taehyung bir kutuyu bitirmiş, masanın altına koymuştu. İkinci kutudaki kitapları çıkarıyordu. "Benim yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye sordu, Kim Taehyung bakışları onun üzerinde gezdirdi. "Hayır, orada beni izlemen bile yetiyor." dedi, Jeongguk'un etrafında olmasının güzelliği konusunda kurduğu cümleleri anlıyordu. Jeongguk onun etrafındayken hisleri birden onu boğacak oluyor, benliğinden taşıyordu. "Sıkıldın mı?" diye sorarken kutudan uzaklaşmış, Jeongguk'a geliyordu.

"Sıkılmak değil ama burada oturup, seni izlemek tuhaf geliyor. Bir şeyler yapsam daha iyi hissederim."

Kim Taehyung kenara ayırdığı kitapları gösterdi ona, yazarların soyisimlerine göre alfabetik sıraya dizmesini istedi ondan. Tabureden indi, onun yanında dikilerek istediğini gerçekleştirmeye başladı. Japon olmayan yazarların isimleri Latin harfleriyle yazıyordu ve bu da kolaylık sağlıyordu ona. Japonca olanları kenara ayırıyor, diğerlerini diziyordu. "Sana mektupla gönderdiğim taslağı okumadın, değil mi?" diye sordu Kim Taehyung, yan yana oldukları için sesini kısık tutmasına gerek yoktu. "Hayır, kitabı bitirdikten sonra okumamı istemiştin." Jeongguk'u onayladı, taslağı neden okumasını istediğini merak ediyordu ama isteğini yerine getirecek, kitabı bitirmeden başlamayacaktı. "Hem belki sen bana okursun." dedi mektuba gönderme yaparak, orada Jeongguk'a kendisinin okumak istediğini yazmıştı. Kitapları ayırmaya devam ederken ona baktı, yüzünde bir gülümseme olsa da bir şey dememişti Kim Taehyung, ne kabul etmişti, ne de reddetmişti. Gülümsemesini sessiz bir onay olarak bile alabilirdi.

İkinci kutuyu da ortadan kaldırdı, Jeongguk kitapları kenara çekerek diğer kutudan çıkanları ayırmaya koyuldu. "Kitap mutlu mu bitiyor, yoksa mutsuz mu?" diye sordu bu kez, "Aşk, mutsuzdur Jeongguk. Her zaman içinde o mutsuzluğu taşır. Sen benimle olabilirsin, bu Iwao'yu mutsuz eder. Gördüğün gibi her zaman bir mutsuz olan olur." Jeongguk bir şey söylemedi, işine devam etti. "Komutan, hiç Prens'i sevdi mi?" diye sordu bu kez, Kim Taehyung reddetti. "Hayır, o sadece gördü ve kabul etti sevgisini. Senin Iwao'nun sevgisini kabul ettiğin gibi..." Jeongguk arkadaşının adı yeniden geçtiğinde iç geçirmeden edemedi, çok tatlı bir insandı Kim Taehyung. "Kim Hyosang'ı bir anda görüp aşık oldu yani?" Kim Taehyung durup ona baktı, "Hayır, o kızı önceden tanıyordu. Kitabı bitirsen anlayacaksın. Yazardan ipucu koparmaya çabalamak hoş değil. Kitabın daha yarısına gelmemişsin ama ihtimaller dahilinde konuşuyorsun. Baksana, kitabı oku." Jeongguk onun söylenmelerine gülmeden edemedi, uzandı ve dudaklarını onun yanağına değdirdi. Kim Taehyung ani dokunuş ile sustu. "Çok konuşuyordun, insanlar bize bakıyordu." dedi Jeongguk, "Susturmak için yanlış yeri öptün ama..." Kim Taehyung'un söylediği bu kez gerçek bir utanca sebep oldu, arkasını dönerek kızarmış yanaklarla uzaklaştı ondan.

Soğuk hava yüzüne vurdu Jeongguk'un ve titremesine sebep oldu, Kim Taehyung'un yaptığı ima bile kalp atışlarını deli bir hale getirmişti. Jeongguk ilk kez birini seviyordu, ilk kez birine sarılıyor, ona dokunuyordu. Bazen sözler bile kaldıramayacağı hale getiriyordu ona. Temiz havayı içine çekti. Gözlerini kısa bir süreliğine kapatıp açtı. Meydan kalabalıktı, insanlar neşeliydi. Onların arasına karışmak istiyordu ama önce kalp atışlarının düzene girmesi gerekiyordu. Bir an omuzlarına bırakılan mont ile irkildi, Kim Taehyung ellerini çekmemiş, arkadan sarılmıştı ona. Elleri karnının üzerinde duruyordu. "Özür dilerim, seni utandırmak ya da gergin olmana sebep olmak istememiştim." diye mırıldandı kulağına, sıcak nefesini teninde hissetti. Bedenini ona sarılan kollara bıraktı.

Zaman geçiyordu, Jeongguk onu her zaman yanında tutmak elinden geleni yapacaktı. Her saniye biraz daha ümitleniyor, kendine güveniyordu. Kim Taehyung kendini anlatıyordu ona. Dokunarak, minik espriler yaparak, kollarına alarak. Mektubunda bahsettiği gibi uzak durmuyordu ondan, fikrini değiştiren ne olmuştu bilmiyordu Jeongguk ama sevildiğini hissediyordu, Kim Taehyung onu seviyordu. Çok yeniydi hisleri, belki daha tomurcuktu ama o çiçeğin açacağını bilmek bile güzel hisler bırakıyordu yüreğinde.

Kim Taehyung, onun için bir çiçekti. Dalından koparmaya kıyamadı, her saniye koklamaktan kendini alıkoyamadığı, saksının başında bekleyerek büyümesini izledi bir çiçek.

-

yazdığım en uzun bölüm olabilir.

Continue Reading

You'll Also Like

865K 81.9K 33
what happens in vegas stays in vegas
338K 39.7K 29
onlar senin bir tanrı gibi yürüdüğünü biliyorlar, seni güçsüz kıldığıma inanamıyorlar
143K 13K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
172K 17.7K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.