aşk ve diğer hazin şeyler' ta...

By adorekimh

468K 68.2K 19.9K

ülkeden sürgün edilmiş bir yazar kim taehyung ve onun için tez araştırması yaparken peşine takılmış bir ünive... More

counter all your quick remarks passing notes in secrecy
bir çiçeğin esintiyle eğilmesi gibi benimle eğil, hafifçe salla*
bana seslenebileceğin bir ismim bile yok*
bu yüzden yaşa sanki ikinci defa yaşamayacakmış gibi*
zamanın elleri senin yanında değil hiçbir zaman*
kullanabileceğim bir hatıra ver bana*
nazik günahımızdan daha tatlı bir masum yoktur*
larchmont köyü vadinin zambakları gibi kokuyor*
içinden geçtiğin duyguları idare etmek için yollar arıyorum*
senin gibi biri için çok bekledim ama aramızda bu okyanus var*
o günden beri her gün ve her şey bu doğruyu hissetti*
etrafındaki her şey senin aşkınla biraz daha aydınlık*
biliyorum, benim trenim seni eve götürebilir
geriye yığılmış hayallerden oluşan tüm dolapların kaldı*
plağı koyuyor ve şarkımızı duyana kadar bekliyorum*
huzur bulduğunda kıskanırmış işte hayat*
kayan yıldızlara dilek tutmaya devam etmemin tek nedeni*
haydi kalk gidelim bu şehirden, gün doğarken ya da güneş batarken*
dans et benimle güzelliğinin şerefine, ateşli bir keman eşliğinde*
camdan ve demirden yapılma duvarların içinde göremiyor musun öylece gidemedğimi*
ve son zamanlarda, her şey de anlamlı geliyor*
kafamda barındırdığım düşünceleri anlatmak benim için kolay değil*
orada bir yerdesin biliyorum, uzaklarda bir yerde*
ve kimse inanmıyor ama aşk bir pislikten kral yapabilir*
ben sadece kalbimi tutan bir elle ölmek istiyorum*
ve o geçiyor, gökyüzünde bir kuyruklu yıldızın parıltısı kadar nadir*
her şeye sahip olduğumuzu bilmiyorduk ama düşmeden önce kimse seni uyarmaz*
bunun nasıl biteceği önemli çünkü ya bir daha asla sevemezsem?*
birinin içimi görmesine izin verecek kişi olmamıştım hiç*
bu bana sanki bunca zamandır hep körmüşüm gibi hissettiriyor*
Bebeğim, senin gibi melekler benimle cehennemden aşağı uçamazlar*
ve seve seve kırarım onu, seve seve kırarım kalbimi senin için*
seni sevmek için çok küçük olduğumu söylüyorlar*
Sonunda seninle tanıştım bu yüzden nedenini merak etmiyorum*
Bunların hepsi benim kafamın içinde miydi diye sana sormak istiyorum*
bana yakın olmanın fiziksel bir şey olmadığını söylüyorsun, bence de öyle*
ve sen, iyi şeylerin gitmesine izin vermek konusunda oldukça iyisin*
bu sis kalktığında ıslak ayaklarla sana doğru koşacağım*
sana güzel bir iple bağlanmış nergisler getirdim*
sanırım seni en çok baştan aşağı siyah giyindiğinde seviyorum*
son nefesimi verene kadar ellerini başımın üstünde tut*
okuman için rüzgârla sana bir not gönderdim*
bebeğim tüm dünyayı aldım ve ellerine verdim
sıcacık sesini duyduğumda aklımın bulanıklaştığını hissediyorum.
sana, gözlerine aşık olmamın milyon küçük sebebini söyleyeceğim*
seninim dağlar denizlerin üzerine yıkılana kadar*
kapılarını aç çünkü ışığı görmek için can atıyorum*
seni, sahip olduğum her şey ile seveceğim.
senin geçmişin ve geleceğinin arasında kaldım
sen her zaman söyleyemediğim tutkumdun*
tüm hayaller ve ışıklar, sensiz hiçbir anlam ifade etmiyor*
seninle, daha önce hissettiğimden çok daha derin, bebeğim*
bana dokunduğunda ve usulca öptüğünde, okadar güzel bir şey ki*
benim olan her şey, senin olabilir*
bu yüzden sevgilim, son dansını bana sakla*
senin de aynı şeyi hissettiğini anladığım an, sana aşık olduğum andır.
soğuğu dışarıda tutan tek şey, senin ışığın*

Veda etmektense ölmeyi tercih ederim biliyorsun*

6.9K 1.2K 554
By adorekimh

29*

Kasaba dağ yamacının eteklerinde, açık alana kurulu olduğu için soğuktu. Ayaz insanın elini ayağını kesiyordu. Kafe ve restoranın dışına konulmuş masa ve sandalyeler içeri alınmıştı. Kasabayı soğuk bulmadan edemedi, havadan kaynaklı değildi bu sorun. İnsanlar içeri kaçmış, kasaba tüm sıcaklığını kaybetmişti. Yorucu bir hayattı, Jeongguk eldivenlerini düzeltti, akşam karanlığı kasabanın tepesinde geziniyordu. Kütüphanenin açık olduğuna dair hiçbir iz görünmüyordu, evin yolunu hatırlamaya çabaladı. Ayakları onu bir yola soktu, iç güdüsüne güvenmek istedi. Yol tanıdık geliyordu, adımlarını hızlandırdı. Hava soğuktu. Jeongguk ellerinde eldiven olmasına rağmen soğuktan donuyor haldeydi. Seoul soğuktu ama buranın soğukluğu daha keskindi.

Evi yolun sonunda gördüğünde rahatladı, yan evlerden birinden orta yaşlarda bir adam çıktı ve yanından geçerek meydana doğru ilerledi. Bahçe kapısını açtı, evin salonundan loş bir ışık yayılıyordu. Kapıyı tıklatmak için beklerken heyecandan bayılacak haldeydi, onu göreceği ilk günden bile daha farklıydı. Kim Taehyung ona derin bir aşkla bağlı değildi ama hisleri vardı, kalbinde Jeongguk için özel bir yer ayrılmıştı. Bunu biliyor olmak kalbini kanatlandırıyordu. Kapıya vurdu, bekledi. Evin içinden bir ses duymaya çabaladı. Rüzgâr bahçedeki ağacın dallarının savrulmasına sebep oluyordu. Kapının gerisinde Japonca kelimeler duyduğunda gülümsedi, kalbi göğüs kafesini zorluyordu. Kanatlanmak, uçmak istiyordu aşktan. Ses çıkarmadı, bir kez daha tıklattı kapıyı. Sürgünün çekildiğini duydu.

Kim Taehyung karşısındaydı.

Altında koyu kahverengi bir eşofman altı, krem rengi kalın bir sweati üzerine geçirmişti. Şaşkındı, gözleri kemik çerçeveli gözlüklerinin arkasında büyümüştü. Güldü Jeongguk, onun şaşkın halinden yararlanarak kollarını boynuna doladı ve sıkı bir şekilde sarıldı. Ona sarılıyordu, sevdiği adam kollarındaydı ve ilk geldiği andaki gibi veda sarılması, bilinmez bir sarılma değildi. Kim Taehyung kollarını onun beline dolarken hissediyordu bunu. Son olmayacaktı. Geri çekildiğinde onun da gülümsüyor olduğunu gördü. Belindeki ellerinden biri Jeongguk'un burnuna giderek sıktı, "Buz gibi olmuşsun, gir içeri." dedi, kapıyı kapattı ve küçük portmantodan bir çift terlik çıkardı onun için. "Burası çok soğuk." diye söylendi, evin içi sıcaktı. Çantasını portmantonun üzerine koydu, kalın montunu çıkararak ayaklı askılığa astı. Eldivenlerini de çıkararak çantasının ön kısmına koydu. "Sen salona geç, orası sıcak. Ben de içecek sıcak bir şey yapayım." dedi Kim Taehyung, salona geçerek koltuklardan birine oturdu elektrikli sobaya yakın.

Sallanan sandalyenin üzerinde bir hırka vardı, yanındaki yuvarlak sehpanın üzerinde Murakami'nin bir kitabı duruyordu ama Japonca olduğu için anlaması zordu. Cam kenarındaki çiçekler canlı görünüyordu. Üzerindeki sarı kazağın kollarını parmakuçlarına kadar çekti, ısınmıştı. Kemiklerinde hafif sızlamalar vardı kendini çok sıktığı için ama mutluydu, onun evindeydi ve sevdiği adam mutfakta onun için içecek sıcak bir şeyler hazırlıyordu. Japonya'ya gelmesi kesinleştiği andan beri rahat günler geçirmişti, onu görecek olmak bile Jeongguk'u hiç olmadığı kadar mutlu ediyordu. Yugyeom ile buluşmuş, onunla uzun sohbetler etmişlerdi. Özlemişti insanlarla iletişimde olmayı, konuşmayı, düşüncelerini paylaşmayı. Çok hoş geliyordu ona bu durum.

Kim Taehyung iki cam fincanın içindeki sıcak meyve çaylarıyla geldi yanına, Jeongguk bir sehpa çekti önlerine. Yanına oturdu, fincanları sehpanın üzerine koydu. Elini Jeongguk'un yanağına koydu kısa bir süre, "Isınmışsın, çayını iç. İyi gelir." dedi, Jeongguk elini çekmesini istemese de itiraz etmedi, fincanı parmaklarının arasına alarak dudaklarına götürdü. "Tadı güzelmiş." diye mırıldandı, onunla yan yana oturuyor olmak çok hoşuna gidiyordu. Kim Taehyung tüm bedenini ona çevirmiş, Jeongguk'un sakin bir şekilde çayını içmesini izliyordu. "Bana öyle bakmayı keser misin?" diye sordu Jeongguk, bakışları çok yumuşaktı, Jeongguk kahverengi gözlerden yayılan şefkarle ne yapacağını bilemiyordu. Taehyung bedenini koltuğun ucuna yaslamıştı. "Neden?" diye sordu Kim Taehyung, ona baktığında yüzünde tatlı bir gülümseme vardı.

"Beni heyecanlandırıyorsun, çok fazla."

Jeongguk elleri arasındaki fincanı sıkı bir şekilde tutuyordu, ona içindekileri özgür bir şekilde, kelimeleri seçmeden söyleyebilmek çok güzeldi. "Çok mu heyecanlandırıyorum?" diye sordu Kim Taehyung, yüzünü ona yaklaştırdığı anda nefesi kesildi Jeongguk'un. Onun yüzünü bu kadar yakından görmek kalp atışlarını delip geçiyordu. "Hyung..." dedi, sesi güçsüz çıkmıştı, nefesleri yavaştı. Onun yüzüne bakmayı bile beceremiyordu.   "Tamam, sakin ol. Yaklaşmıyorum sana." Kim Taehyung bedenini geri çekti, Jeongguk fincanı sıkı bir şekilde sıkmaktan parmak boğumlarınım beyazladığını gördü. "Bana işkence etmek hoşuna gidiyor, değil mi?" Kim Taehyung'un yüzünde tatlı, keyifli bir gülümseme vardı. "Hoşuma gidiyor galiba..." diye yanıtladı, bitmiş fincanını sehpanın üzerine koydu. Jeongguk sona gelmiş çayını bitirdi, fincanını sehpanın üzerine bıraktı. "Aç mısın? Yemek yapabilirim ya da alıp gelebilirim." Jeongguk aç hissetmiyordu, onu reddetti. Ne yapacağını bilmiyordu, ellerini dizlerinin üzerine koymuştu. Ona bakamıyordu.

Onun yerinden kalktığını, fincanları alarak mutfağa ilerlediğini gördü. Rahat hissetmeye çabalıyordu ama zordu. Kim Taehyung'un bakışları içini eritiyordu. Güzeldi, mutlu hissettiriyordu. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. Kim Taehyung salona girerek koltukta yerine oturdu tekrar. "Konuştuğumuzda geleceğinden bahsetmedin. Seni gördüğüme mutlu oldum tabii ama şaşırdım da." Jeongguk ona çevirdi bakışlarını, sweatinin kollarını dirseklerine kadar çekmişti. Bağdaş kurmuş, başını koltuğun yüksek kısmına yaslamıştı. Jeongguk onu sabaha kadar izleyebileceğini fark etti, belki hayatının sonuna kadar. Bıkmazdı, onun güzelliği karşısında dili tutulur halde kalırdı. "Varoluş sancıları çekiyordum, Namjoon hyung da sana gelmenin iyi olacağını söyledi. Haber verecektim ama sürpriz olsun istedim." dedi Jeongguk, bir şey demek için hazırlanmıştı Kim Taehyung ama kapı çaldı, başını geriye atarak söylenmesini izledi. "Ben bakardım ama Japonca bilmiyorum." dedi, Taehyung yeniden yerinden kalktı ve kapıya ilerledi. Kimin geldiğini merak etmeden duramadı, ayağa kalktı ve cama yaklaştı. Perdeyi araladı, rüzgâr hızlanmıştı. Kapının kapanma sesini duydu.

Genç bir kadındı, onu yolda durduğu ve Japonca bir şeyler konuştuğu geldi aklına. O kızdı, bahçe kapısını kapatırken mutlu görünüyordu. Parmakları içe doğru kapanarak yumruk yaptı ellerini. O kız her zaman geliyordu buraya, onu istediği zaman görüyordu. Jeongguk sinirlenmeden edemiyordu, Kim Taehyung'u görmek için yaşamak zorunda oldukları aklına geldiğinde delirecek gibi hissediyordu. Gözleri doldu, yutkunamadı bir an. Nefesleri yetmedi. "Jeongguk." dedi Taehyung, arkasını dönme konusunda tereddüt içindeydi. "Bir şey mi oldu?" diye sordu bu kez, arkasını döndü ve ona baktı. Elinde bir tabak tutuyordu, içinde Japon mantısı vardı. "Komşumuz getirmiş, acıkmışsındır." Tabağı sehpanın üzerine koydu, ona yaklaştı.

"Ben yemek istemiyorum. Sen yiyebilirsin, hyung. Sana getirmiştir zaten."

Kim Taehyung kollarını onun beline dolayarak kendisine çekti, "Kıskanmışsın." dedi ona sarılmaya devam ederken. Jeongguk içindeki kendi kırgınlığını geride bıraktı, kollarını ona doladı ve sarıldı. Başını Kim Taehyung'un göğsüne yasladı, ona sarılıyor olmak çok hoştu. Tatlı bir kokusu vardı sevdiği adamın. Özlemek istemiyordu bu kokuyu. Hep onunla kalmak istiyordu, o kokuyu içine çekmek istiyordu. Kim Taehyung'un dudaklarını saçlarında hissettiğinde gülümsedi. "Sana sarılıyor olmak çok güzel." dedi Jeongguk, ayrılmak istemiyordu, orada kalmak istiyordu sonsuza kadar. "Açım ama sana gelmiş olan bir şeyi yemem." dedi, Kim Taehyung onun burnunu öptü. "Ben sana bir şeyler hazırlayayım, mantıyı ben yerim. Eli lezzetlidir." Jeongguk geri çekilerek onun karnına hafif bir yumruk attı, "Yiyemezsin." dedi kendine güvenerek, onun bakışlarından, sarılmasından, dudaklarını burnunu değdirmesinden bile güç alıyordu Jeongguk. Ona yeniden sıkı bir şekilde sarıldı, Kim Taehyung, gülerek saçını öptü yeniden. Ondan ayrıldı, bir şeyler hazırlamak için mutfağa gitti, Jeongguk koltuğa oturdu.

Birkaç dakika önce yaşadıkları aklından çıkmıyordu asla, Kim Taehyung ona sarılmış, burnunu ve saçlarını öpmüştü, tatlı tatlı konuşmuştu onunla. Kendisi için mutfakta yemek yapıyordu. Dayanamadı Jeongguk, onun bu halini izlemek istiyordu. Mutfağa gitti, Kim Taehyung tavukları tahtanın üzerinde kesiyordu. Bedenini tezgaha yaslayarak onu izlerken kollarını göğsünde kavuşturdu. "Beni izlemeye mi, yardım etmeye mi geldin?" diye sordu Kim Taehyung, dudaklarını büzerek izlemeye geldiğini söyledi. Kim Taehyung tamamen yemeğe odaklanmıştı, Jeongguk'un bakışlarına aldırmıyor gibi duruyordu. Kestiği tavukları tavaya koydu, baharatlarını ve yağını koydu. Elleri çabuktu, hızlı davranıyordu. "Burada ilk yemek hazırladığım kişi sensin. Genel olarak konuştuğumda, ilkleriminin çoğu sana ait." dedi Kim Taehyung, gülümsüyordu ona bakarken, Jeongguk derin bir nefes aldı. İlk aşkın değilim, dedi içinden.

Onu kaçırdım sanırım.

Kim Taehyung'un yemek hazırlama durumu uzun sürmedi, tabaklara koymak yerine sandviç ekmeklerini çıkardı. Tost makinesinde onları ısıttı, içine tavuk yemeğini koydu ve üzerine sos döktü. "İçecek bir şeyim yok, idare eder misin?" diye sordu, Jeongguk sandviçlerinden birini aldı ve onun peşine takılarak salona ilerlediler. "Sorun değil, ben idare ederim." dedi koltuğa otururken, yan yana olmaları çok hoşuna gidiyordu. Sessiz bir şekilde sandviçlerini yiyorlardı, Kim Taehyung bir ayağını Jeongguk'un üzerine uzattı. Yerine yayıldı biraz daha. "Mantıyı çöpe mi atayım?" diye sordu Kim Taehyung, onu sinir etmekten hoşlanıyordu. O kızın hisler duymasına dayanamadığını biliyordu. "Ben atacağım çöpe o mantıyı." dedi Jeongguk dayanamayarak, Kim Taehyung kahkaha attı. "Çok tatlı oluyorsun, yanakların bile kızardı." Jeongguk tabağı kucağına bırakarak ellerini yanağına koydu, sıcacıktı. Gerçekten yanakları kızarmış olmalıydı. Sandviçini yemeye koyuldu, Kim Taehyung'un bir bacağı, bacaklarının üzerindeydi ve bu yakınlık kalbini hızlandırıyordu.

"Namjoon hyungun aileme söylediklerini biliyor musun?"

Kim Taehyung'un sorusu gerilmesine sebep oldu, onunla rahat hissediyor olsa da değildi, ona karşı gergin hissediyordu. Nasıl davranacağını bilemiyordu çoğu zaman, ani araklarına karşı nasıl tepki vereceğini bilemiyordu. "Evet." diye mırıldandı, onun nasıl bir tepki vereceğini bilemiyordu. "Annem sürekli seni soruyor. Nasıl biri, kaç yaşında, nasıl taşındık? Sürekli aynı soruları alıyorum." Kim Taehyung gülerek anlatıyordu bunları. "Yaşım." diye mırıldandı Jeongguk, elindeki sandviçi tabağına koydu. "Jeongguk." dedi Kim Taehyung elindeki tabağı sehpanın üzerine bıraktı. Uzandı, Jeongguk'un ellerini tuttu. "Yaşın, kim olduğun, hislerin benim umurumda değil. Olsaydı, sana karşı tek bir adım atmazdım, inan bana." Jeongguk derin bir nefes alıp verdi, "Mektupta yakınlaşmayacağını söylemiştin." dedi Jeongguk, tabağını, onun tabağının üzerine bıraktı. Gözlerinin dolmasına engel olamıyordu. "Bilmiyorum, sana yakın olmanın bana iyi geldiğini fark ettim. Seninle konuşmak, seni düşünmek, seninle iyi hissetmek." Elleri hâlâ birbirine kenetli haldeydi, onun dokunuşları güzeldi. "Hyung." dedi Jeongguk, ellerini tutan ellere sığındı.

"Bu gece seninle uyuyabilir miyim?"

Jeongguk heyecandan bayılacak gibi hissediyordu, Kim Taehyung'un odasındaydı. İki kişilik geniş bir yatak, giysi dolabı ve bir yazı masası bulunuyordu. Bilgisayar yoktu, elektronik bir daktilo masanın kenarında duruyordu. Bir sürü kâğıt müsveddesi masanın üzerinde dağınık halde duruyordu. Kim Taehyung'un hayatına dalış yapmıştı. "Pijamalarını giy, ben de sana sıcak süt hazırlayayım." Kim Taehyung onu odada bıraktı, yatağın üzerine bir adet pijama takımı bırakmıştı. Jeongguk sevdiği adama ait pijama takımını üzerine geçirdi, yatağın ucuna oturdu, heyecandan ne yapacağını bilemiyordu. Eşyalarını katlamış, sandalyenin üzerine bırakmıştı. Kim Taehyung elinde bir bardak sıcak süt ile girdi odaya, yanına oturdu, bardağı Jeongguk'un ellerine verdi. "Minik bebek sütünü içsin, sonra uyuyalım." dedi Taehyung, ona minik bebek demesi sinirini bozsa da elindeki süt dolu bardağı dudaklarına götürdü.

Tek seferde bardaktaki sıcak sütü bitirmiş olması Kim Taaehyung'un gülmesine sebep oldu, bardağı alarak masanın üzerine koydu. Yatağın üzerindeki örtüyü geriye doğru çekti. "Gel bakalım." dedi, Jeongguk bir an başının döndüğünü hissetti, kalbi artık dayanamıyordu bu heyecana. Onunla yan yana yatacak olmak hayal gibiydi, kurmaktan bile korktuğu bir düştü. Yatağa oturdu, Kim Taehyung uzanmasını söyledi ona. Sesi sakindi, Jeongguk onun da heyecanlı olduğunu görebiliyordu. Yutkunmayı denedi, yatağa uzandı, arkasını ona döndü ve başını pencereye çevirdi. Yağmur camlara vuruyordu hızla, evin içine rüzgârın sesi giriyordu. O uyuduğunda arkasını dönecek, onu izleyecekti. Tüm planı bundan ibaretti ama beklemediği bir şey oldu. Kim Taehyung bir kolunu onun beline attı, kendini onun bedenine yakaştırdı. Göğsü Jeongguk'un sırtı ile birleşmiş, kalp atışları kendi bedeninde hissediyordu Jeongguk. Onun kolları arasındaydı, sıcak bir odadaydılar. Rüzgâr uğultu doluydu. Mutluydu, gözlerinden yaşlar süzülüyor olsa da mutluydu. Bedenini serbest bıraktı, onun yaklaşmasına izin verdi. Kim Taehyung'un dudaklarını bir kez daha saçlarında hissetti.

"İyi geceler gözlerinde galaksiler barındıran çocuk."

-

bu bölümü yazmak çok zordu ama bitti,
umarım sevmişsinizdir.

Continue Reading

You'll Also Like

173K 17.7K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
211K 19.8K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
144K 13K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
2.1K 230 5
Sanırım hemşirelerin sabah söyledikleri şeylerde haklılık payları olabilirdi. O gerçekten de farklı mıydı? 𖤐 Minific 𖤐24.03.22 <3