Kötü Çocuk I & II

By BusraKck

61.7M 730K 47.8K

Siyahın İçindeki Beyaz Noktanın Hikayesi On yedinci yaşında farklı bir şehre taşınıp, babasıyla yaşamaya başl... More

KÖTÜ ÇOCUK
Playlist
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
KÖTÜ ÇOCUK 2
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
2.10
2.11
2.12
2.13
2.14
2.15
10. Yıl Özel Baskı

27

757K 14.9K 613
By BusraKck

Biraz önce dokunsan kırılacak gibi duran hassas, zarif bir kadının önünde bağırıp çağırıp oğluna hakaret etmiştim. Ondan önceye hemen saracak olursak bir davetten hırsız damgası yiyerek omuzda çıkartılmış, boğulmak üzereyken, neyse ki, o omuzdan indirilmiş ve ağzımdakileri bir peçeteye çıkarmıştım.

Şimdi de yanımdaki çocuk elini belime koymuş ailesine kız arkadaşı olarak tanıtmıştı. İçimdeki ses "KIZ ARKADAŞI" diye haykırırken pancara dönmüş yüzümü hareket ettirip gülümsemeye çalıştım.

Annesi bir noktada şaşırmayı bırakmış ve meraklı gözlerle beni incelemeye başlamıştı. Artık benim gibi gülümsemeye çalışıyordu. Yanındaki adamsa hayal ettiklerime yaraşır şekilde kaşlarını çatmış beni süzüyordu. Belki hayallerimdeki kadar sefil halde ve pislik içinde değildi ama benzer bir öfkeyi taşıyordu yüzünde.

Annesi ve babası. Meriç'in ailesi. Burslu Meriç.

"Merhaba!"

Boğazımı temizledim. "Şey, özür dilerim. Olay çıkarmak istememiştim ama hırsız denilince... Çok özür dilerim gerçekten ve..."derken Meriç daha fazla açıklama yapmamam için araya girdi. "Annemler sadece endişelendiler. Biraz daha su içmek ister misin?"

Meriç aslına bu muydu? Kibarca bana soru soran Meriç. Normalde sakarlığıma laf edip hadi iç şunu falan demesi beklenirdi.

Bana gözleriyle suyu işaret ettiğinde tanıdık bir şeyler görüp tuhaf bir şekilde rahatladım. Sudan bir yudum aldıktan sonra "Teşekkür ederim."diye mırıldandım.

"İyi olmana çok sevindik Kayla. Ben Meriç'in annesi Nermin."

Nermin Tuna, lanetlenmiş bir evde yaşarken yavaşça ruhu emilmiş ve bunu fark ettiğinde iş işten geçmiş gibiydi. Hasta gözüküyordu ve çok kırılgan. Havadaki eline baktığımda dokunmaktan çekindiğimi fark ettim. Meriç belimdeki elini hareket ettirip beni kibarca iterken kendimi toplayıp elini sıktım. En azından parçalarına ayrılmamıştı.

"Memnun oldum! Ben, tekrar özür dilerim. Daveti böyle bölmez istemezdim. Çok özür dilerim."

Nermin Tuna nazikçe gülümsemekle yetindi. Burada değildi sanki. Ruhani bir alemde kalmış da bedeni buraya hapsolmuş gibi.

Meriç sıkılarak "Önemli değil Kayla."dedikten sonra eliyle kibarca babasını işaret etti. "Babam, Aytaç."

Elimi yüzü gergin ama gülümseyen -hayır, tebessüm eden- adama uzatıp "Memnun oldum."dedim.

"İyi olmanıza sevindik."dese de bu yaygara için hiç de mutlu olmadığından emindim ve eminim ki bunun hesabı sorulacaktı.

"Kusura bakmayın haberimiz olsaydı asla böyle bir muamele görmezdiniz."

Ben kafamı sallarken Meriç "Ben Kayla'yı bırakayım."dedi. Ona dönüp baktığımda itiraz istemeyen bakışlarıyla karşılaştım.

"Kayla biraz daha kalmayacak mı? Oğlumun kız arkadaşını biraz daha tanımak isterim."

Haliniz var mıydı buna Nermin Hanım diye sormamak için kendimi zor tuttum.

"Sonra, anne."

"Tamam."diye mırıldandığında onlara ve Ömer'e bakıp "İyi geceler."dedim. Bana kibarca karşılık verdikten sonra içeri yöneldiler.

Meriç'e döndüğümde "Sen!"dedim ama Ömer'in kahkahasıyla lafım bölünmüştü. Bu sefer sinirle ona döndüm. "Ve sen!"diye tısladığımda ellerini suçlu gibi havaya kaldırdı.

"İçerden beklerler."deyip kaçtı. Tekrar Meriç'e döndüğümde sıkılarak "Evet. Ben."deyip kolumu tuttu. "Haydi yürü gidelim buradan."

"Nereye? Hangi yalan dünyana?"diye çıkıştım.

"Kayla!"

Biraz geç kaldın sanki Semih!

"Onun burada ne işi var?"dedi Meriç kolumu bırakıp. Semih "Bir sorun mu var?"derken merdivenleri hızla çıkıp yanıma gelmişti.

"Kayla'yla gidiyoruz. Sen de evine."dedi Meriç kendinden emin bir şekilde.

"Buna sen karışamazsın."dediğinde hayretle onlara baktım. Meriç'in bu halini hiç yadırgamamıştı. Çok normalmiş gibi davranıyordu. Karşısında smokinli bir Meriç vardı!

"Sen de mi biliyordun?"dedim hayretle.

"Size inanamıyorum ya! Bütün okul biliyor mu?"

Semih ona düşmanca bakmayı kesip bana baktı.

"Sorsaydın söylerdim."

"Söyleseydin neler olurdu değil mi Semih?"diye Meriç çıkıştığında Semih elini saçlarının arasından geçirdi. Meriç'ten korkmuşa benzemiyordu. Daha çok Semih'ti işte. Semih Taşer. Atahan Koleji'nin istediği zaman aşırı uyuz olabilen basketbol takım kaptanı.

"Söylemekten daha iyi bir şey yaptım. Zaten sizin peşinizdeydi ve ben onu caydırmak yerine Tuna Ailesi'nin kimsesiz çocuklar için düzenlediği yardım gecesine getirdim. Herkes sizin bir aile daveti verdiğinizi sanıyor ama babam gerçeği söyledi. İyi de bir yardım yaptı ama katılamayacaktık. Ta ki Kayla biraz oyun oynamaktan bahsedinceye kadar. Senin ortalıkta olacağını sanmıyordum. Yoksa insan içine çıkmaya karar mı verdin Meriç Tuna?"

Cevabı merak etsem de ikisinin konuşmak yerine kavga ederek devam edeceğini anladığımda ailesi bir kez daha dahil olmadan ağzımı açtım. "Ben gidiyorum."

Merdivenleri inmeye başladığımda Semih peşime takıldı. "Ben bırakırım seni."

"İstemez!"

Yaptığı açıklama onun da benden bir şeyler sakladığı gerçeğini değiştirmiyordu. Herkes Meriç'i yanlış biri olarak tanımama müsade etmişti. Meriç kolumu tutup "Çünkü benimle geliyor."dediğinde ona dönüp durdum.

"Seninle gelmiyorum."dedim sabırla.

"Evet geliyorsun. Uzatma."

Semih diğer kolumu tutup "Bırak kızı!" dediğinde Meriç beni kendine çekip "Gelip alsana."dedi. Oyuncak bebek gibi çekiştireceklerini sanıyordu herhalde.

Bu hikayenin sonu iyi bitmezdi. Omzumun çıkmasını istemiyordum. Meriç'e dair öğrenmek istediğim şeyler vardı. Bunu şimdi yapmak istediğimden emin miydim? Hayır ama ikisi de peşimi bırakmayacaksa bunu şimdi yapmaya mecbur gibi bir şeydim.

"Semih, ben hallederim. Sen git lütfen. Teşekkür ederim."

Semih gözlerini bana çevirdiğinde onu ikna etmek için kafamı salladım. Kaşları çatıktı. "Beni ara."dedikten sonra arkasını dönüp yürümeye başladı. Sesi öfkeliydi. Meriç beni merdivenlerden indirdiğinde "Bırak şu kolumu!"dedim.

Bıraktı.  "Bin." dediğinde motorsikleti fark ettim.

"Bin!"diye kükrediğinde "Ne oldu su içer misin diyen Meriç nereye gitti?"dedim onun sesini taklit ederek. Kaskı uzatıp "Bin."diye tekrarladı.

"Bu motorun fiyatını falan düşünmemiştim ama pahalıdır herhalde."

"Kayla, hadi!"

Sinirim fena bozulmuştu. Aptal yerine koyulmuştum. Bu hikayede masum çıkarabileceğim tek kişi Cansu'ydu. Diğerleri susmuştu.

Kaskı taktım.

"Burs paralarını mı biriktirip aldın bu motoru?"

Ters bakışlarını üzerimden çekip motora bindikten sonra "Okul bursu okul masraflarına gider. Başka yerden burs alan bir profil sergilemiyordum."dedi. Ne alaka deyip sonuna küfüre bağlamadan düşüncelerime sansür uygulayıp sessizliğe odaklandım ve arkasına oturdum.

"Burada ne işin olduğunu ne zaman açıklarsın?"

"Zeytinyağı gibi üste mi çıkacaksın!"deyip güldüm.

"Anlatacaksın."

"Açıklama yapması gereken sensin!"

Gaza basıp beni susturdu.

Bir otelin önünde durduğumda varış noktamızı dikkatle inceledim. MENA. Otelin ismindeki küçük oyun sinirlerimi bozduğunda gülmeye başladım. Meriç Tuna. İlk ve son iki harf. Onların oteli olmalıydı. Neden buraya geldiğimizi anlamasam da bundan önce düşünmem gereken çok şey vardı. Sorularımı kafadam toparlamaya çalışırken onun tek bir laf etmeden resepsiyondan aldığı kartı izledim. Konuşmasına bile gerek yoktu. Meriç Tuna'yı elbette tanıyorlardı.

Asansöre bindiğimizde "Neden buradayız ve nereye gidiyoruz?"diye sormayı denedim. Burada mı kalıyordu? Kemik'teki odası ve burası arasında evren kadar fark vardı.

Aklımda o kadar çok soru varken bir tanesine bile cevap vermeyip beni deli ediyordu. Kapı açıldığında beni asansörden çıkarıp altın renginin hakim olduğunu koridorda peşinden çekeledi. Dekorasyonu çok sevdiğim söylenemezdi doğrusu ama tertemiz ve şık görünüyordu.

"Bana insan gibi davranman için anne ve babanın burada mı olması gerek!"diye sinsice fısıldadığımda bir kapının önündeydi.

"Hayır."

İçeri girdiğimde ardımdan gelip kapıyı ayağıyla kapattı ve karşıma dikildi. "Süpermiş ya! Kemik'ten daha temiz. Daha konforlu. Suzan burayı görse seni gruptan kovabilir yalnız. Sırrına dikkat et. Okulun uyduruk öğrenci sitesinin yöneticisi bile biliyor."

Sırtımı duvara yasladığımda ellerini iki yanımda duvara yasladı. "Eğer bundan birine bahsedecek olursan..."

"Ne yaparsın?"diye meydan okudum.

"Baban iflas eder."

Bu bu kadar kolay mıydı? O kadar rahat söylemişti ki sanki hemen şimdi bunu yapabilirmiş gibi.

"Dünyayı yönetiyormuş gibi konuşma."

"Çok ciddiyim."

Ellerimi kaldırıp göğsünden ittirdikten sonra bağırdım. "İstemediğini söylemen yeter, aptal!"

Bileğimden tutup beni odanın içine sürükledi. Altın ve bordo renginin hakim olduğu odada her şey eskitmeydi ve bir prensin odası gibiydi. Eski dönemleri anlatan filmlerin içinde gibiydim.

Kolumu çekip ondan kurtardıktan sonra "Biraz sakin olsana."dedim. "Söylemeyeceğim ve asıl benim sinirli olmam gerek. Ne için bu oyunu oynuyorsun?"

"Seni ilgilendirmez."

Sakin olmaya özen gösterip "Meriç."dediğimde yüzünü bana döndü.

"Sen yalancının tekisin!"

"Yalancının tekinin seni öpmesinden hoşlanıyorsun ama!"

Bu muydu karşılığı! Kollarımı göğsümde kavuşturup tek kaşımı kaldırdım.

"Vay be! Böyle mi özel hissediyorsun kendini? Öpüşmek, Meriç. Tanıştırayım. Dil dile deyince hormonlar falan devreye giriyor. Ama oyun bitti. Kendini oynayacak başka zavallılar bul."

Bir adım geri gittiğimde arkamı döndüm. Yürümek için adım attığımda kolumu tutup beni kendine yasladı. Yüzüm ona dönük değildi. Dudaklarını saçlarımın arasında hissettiğimde içim ürperdi.

"Bil diye söylüyorum. Benim kız arkadaşım beni terk edemez." Sesi bir kuyudan geliyormuş gibi boğuktu. Biraz da yorgun. Histerik bir kahkaha dudaklarımdan çıkarken "O saçma kurallarından biri mi?"diye sordum. Kollarını etrafıma dolamış sıkıca tutuyordu ama davetten beri takındığı o öfkeli halini hissetmiyordum.

"Şu an koydum ve uyman gereken o saçma sana özel kuralların ilki."

"Ha?"

Dudaklarımdan çıkan o saçma iki harf onu güldürmüştü. Elleri karnımın üstünde gezinirken "Bilmemen gerekiyordu."diye itiraf etti. Sinirli değildi artık. Bunu öğrenmem onu korkutmuştu belki de. "Kimsenin bilmemesi gerekiyordu. O yüzden kimseyle uzun süreli görüşmüyordum. Haklıymışım da."

Öylesine saymıyordu görüşmelerini yani. Benimle ikiden fazla görüşmüştü ve evet, buradaydık. Onun büyük sırrının ortasında.

"Neden peki?"

Çenesi saçlarımın üstünde hareket ederken "Konuşmayacaksak gidiyorum."dedim. Eninde sonunda gidecektim zaten bu tehdit pek göz korkutucu gelmemişti kulağıma ama Meriç gitmem için kollarını çözmüyordu da.

"Seni az önce aileme kız arkadaşım olarak tanıttım."dediğinde bunun konumuzla alakasını düşündüm. Annen hasta mı diye sormam kabalık olabilirdi ama sağlıklı gözükmediğine de emindim.

"Pek iyi bir tanışma olmadı."

"Ne işin vardı orada?"

"Seni merak ediyordum Meriç. Okula gelmedin ve mesajlarıma da hiç cevap vermedin. Pis işlere karıştığını falan bile düşündüm." Böyle mi konuşacaktık? Yüzüne bakarak sormak istediğim sorular vardı ama o bu romantikleşen sarılma anında kalmakta ısrarcı gibiydi.

"Ailemle ilgili şeyler vardı ve izinliydim. Merak etmen gerekmiyordu. Mesaja gelirsek ve seni götürmek isteyen Semih'e? Düşünüyorum ama babalarınız ortak olması umurumda değil, Kayla. Onunla görüşmek zorunda olduğun bir şey değil bu."

"Semih'i mi konuşacağız?"

"Her şey onunla da alakalı."

"Evet, senin sırrını bilip bana söylemediği için onu da kara listeme ekledim ama ben senin neden bunları yaptığını merak ediyorum."

Kollarını nihayet çözdüğünde yüzünü görebileceğim için mutlu ama bu sarılmadan vazgeçtiği için kırgındım. Balkona çıktığında peşinden gittim.

"Bazı şeylerden bir anlam çıkarabilirsen artık hayatımdaki yerini bulabilirsin ama bu sana yine de her şeyi anlatmak istediğim anlamına gelmiyor."

Hayatında bir yerim vardı ve bunu kabul ediyordu. Gözlerimi kapayıp nefesimi sessizce verdim. Bana bunu nasıl yapabiliyordu? Biraz önce ona kızgındım ve terk ediyordum. Gidiyordum. Oyunu bitirmiştim. Şu ansa ona sarılmak istiyordum.

"Üzgünüm ama açık konuşmadan seni anlayamıyorum."

Yanlış yorumlamaktan çekiniyordum. Buna halim yoktu.

"Başımın belasısın."dedikten sonra anlamlı bir şekilde gülümsedi. "Bu kadar." Kesinlikle bu kadar değildi.

"Seni neden öyle tanıttım bilmiyorum."

"Dene."dediğimde gülümseyerek başını manzaraya çevirdi.

"Dene."

"Evet."diye onayladım onu.

"Sanırım onlara bir şey ispatlamaya çalışıyordum."

"Bu iyi bir şey mi?"

"Senin çırpınışlarını hatırlayınca epey iyi bir şey diyebilirim."deyip gülmeye başladığında büyülü an sona erdi.

"Sağ ol!"

Papyonunu ve ardından bir iki düğmeyi çözdü.

"Tam bir geveze olduğunu kanıtladın. Hem de saniyeler içinde."

Sırtımı duvara verip ellerimi belimde birleştirdim. Ailesine rezil olmuştum. Ömer'i ya da Meriç'i umursamıyordum ama ailesi... Keşke bunlara şahit olmasaydı.

"Bence gördüğüm muamele çok yanlıştı."

"Kovulmasını ister misin?"

"Hayır!"dedim bir çırpıda. "Uyarı yeterli olur bence."

"Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim."diye benim taklidimi yaparken oldukça eğleniyordu. Taklidimi bitirdikten sonra mideme ağrı sokacak kadar tatlı bir şekilde güldü. Hayranlıkla onu izlerken "Şapşalın tekisin."dedi.

Ona dil çıkardıktan sonra alıcı gözüyle bir kez daha baktım. Tanıdığım Meriç'ten çok farklı gözüküyordu. Çok daha temiz. Babam onunla bu haldeyken tanışsa eminim yumruğuna başvurmazdı. Aslında kıyafetlerinde içindeki insan aynıydı, biraz saçları farklıydı ama o kadar. O yine aynı Meriç'ti. Semih'in babası onları tanıyordu. Belki... "Babam da seni tanıyor."

Kelimeler dudağımdan dökülürken Meriç'in gülümsemesi yavaşça soldu. Kaşları çatılırken düşündüğünü anladım, bir süre sonra omuz silkti. Olabileceğine ihtimal vermişti herhalde.

Babamın onu tehdit görürken bir anda evde görüşebileceğimizi teklif etmesi boşuna değildi. Şimdi anlıyordum. Başta Meriç tehlikeyken sonra kim olduğunu öğrenmiş ve tehlike Kemik olarak kalmıştı. Tunaların oğlu Meriç ile güvenli bir yerde görüşmem o kadar da kötü gelmemişti gözüne herhalde.

Bunca insanın arasında ben onun kim olduğunu haftalarca öğrenmemiştim.

"Bir hafta boyunca neredeydin?"dediğimde dumanı dışarı bırakıp sigarayı söndürdü. "İşlerim vardı."

Bu demek oluyordu ki bana söylemeyecekti.

"Sırların hala devam ediyor."

"Bir şeyler öğrenmeye çalıştığında canımı sıkıyorsun. Zamanını bekle. Bugünkü gibi olmasın."

Ciddiydi. Bir anda değişebiliyordu ruh hali. Kesinlikle özel hayatına burnunu sokmamı istemiyordu. Ailesi kırmızı çizginin öteki tarafındaki mayınlı arazideydi. Uzak Dur! tabelası gayet büyüktü.

"Sonuçta kötü bir şey olmadı."

"Sadece kendini rezil edip ölüyordun. Kötü sayılmaz."

İmalarına takılmayıp sessiz kaldım. Ailesi, babamın düşüncelerini değiştirecek kadar iyi olmalıydı. Annesinin sağlığı konusunda endişelensem de iyi bir ailenin çocuğu olan Meriç Tuna ile çocuğunun görüşmesinde bir sorun görmemişti. Belki tercihleri arasında değildi ama benimle de arayı iyi tutmak istediğinden bir çözüm bulmuştu. Ama o konuda hala bir sıkıntı vardı.

Evinde huzur olmayan, ilgisiz ebeveynleri olan Meriç'i Kemik'te hayal etmek kolaydı. Oraya kolayca uyum sağlıyordu ama bu şekilde tuhaftı. Kemik'tekiler de onun zengin olduğunu biliyor ya da tahmin ediyordu. Onun Kemik'ten kurtulma ihtimali var diye ona öfkeli olduklarını sanıyordum ama belki de bu öfke çok daha büyüktü. Meriç oraya zaten ait olmadığı halde oyun oynar gibi aralarına dahil olmuştu. Bunu bir şekilde hissediyor olmalıydılar.

Neden böyle şeylere bulaşmıştı ki?

Rahatlığın battığına inanmıyordum.

"Burada kalır mısın?"

"Ne?"

"Benimle burada kalabilirsin."

Sorusunu gayet iyi anlamıştım. Konu duyup duymamam değildi.

"Mola vermemiş miydik?"

"Birlikte olalım mı demedim, Kayla. Geceleri insanlar uyur. Hatırladın mı?"

Haha! Bilmiyordum çünkü bunu.

"Mola verdiğin biriyle uyumak mı istiyorsun?"

"Buna inanmak çok mu zor?"

"Daha önce görüştüklerinle sadece uyumuyordun herhalde? Böyle düşündürten sensin."

"Bu konu nasıl buraya geldi hiç anlamadım."dedikten sonra yanımdan geçip içeri girdi. Bir şey arıyordu. İçeri girip kapıyı kapattıktan sonra kollarımı göğsümde kavuşturdum.

"Senin için çekici değil miyim?"

Aramayı bırakıp bana döndü. "Neden soruyorsun bunları? Benimle birlikte olmak mı istiyorsun?"

"Seni anlamaya çalışıyorum."

"Seni çekici bulmasam niye seninle görüşeyim? Sadece bunun için doğru zaman olmadığını görebiliyorum."dedikten sonra alınmam için kelimelerin üstüne bastırarak devam etti. "Senin aksine!"

Harika! Bir de ilişkiye girmek için can atıp reddedilen partner olmuştum.

"Sadece anlamaya çalıştığımı neden anlamıyorsun?"

Sesim biraz şiddetli çıkmıştı ama umursamayıp aradığı her neyse onu aramaya geri döndü.

"Sır sevmiyorum ben! Her şeyi benden saklayarak kendini gizemli hale getiriyorsun ama sonra pat! Anne baba, kız arkadaşım Kayla! Benim bundan haberim olmalıydı değil mi?"

"Yok muydu?"diye bağırdı o da. Hayret ettiğini görebiliyordum ama şu an önem listemde onun ne hissettiğinin üstünde kendiminkiler vardı.

"VAR MIYDI?"

Nefesini gürültülü bir şekilde dışarı bıraktıktan sonra arkasını döndü ve yarım bıraktığı araştırmaya geri döndü.

"Mola verdik! Öncesinde de pek bir şey olduğu söylenemez. İlişkiden ne anlıyorsun bilmiyorum ama doğru düzgün sohbet etmeden, birbirimizi tanımadan birini ailene kız arkadaşım diye tanıtamazsın."

Ellerini birbirine çarpıp damarları patlayacakmış gibi şişen yüzüyle bana döndü. Sesi görüntüsünün aksine daha sakin ama iğneleyiciydi.

"Anlaşıldı! Bir yanlış anlaşılma olduğunu söylerim."

"ONU MU DEDİM BEN?"

Eline geçirdiği bir yastığı öfkeyle yere fırlattıktan sonra "NE İSTİYORSUN?"diye bağırdı. Onu ilk defa bir anlamsızlığın içine bırakmışım gibi kafası karışmış bakıyordu. Bir çözüm istiyordu en azından. Gülmeye başladığımda kaşları çatıldı. Anlayamadığı çok açıktı.

"Affedersin!"derken gülmemi bastırmaya çalışıyordum. Boğazımı temizlemeye çalışırken parmaklarımı dudağımın üstüne örttüm. "Affedersin!"

"Dalga mı geçiyorsun Kayla?"

Ellimi dudağımın üstüne kapatıp kafamı iki yana salladım. Çok öfkeliydi. Gülmemeliydim. Gülmemeliyim. Gülmeyeceğim. Tamam. Elimi indirirken nefesimi tazeledim.

"Affedersin."dedim yeniden.

"Seni evine bırakayım ben."

"Motorunla mı?"deyip yeniden gülmeye başladığımda gözlerini devirip kapıya doğru yürüdü.

"Meriç, tamam konuşalım."

"Konuşacak bir şey yok. Aşağıda bekliyorum."deyip çıktı odadan. Kahkahamın artçıları o gittikten bir süre sonra daha devam etti. Ne yapayım? Haline neredeyse acıyacağım, babasını korkunç eli maşalı bir figür gibi hayal ettiğim çocuk zengin bir ailenin pamuklara sarılmış prensiydi. Ailesi babamın bizi terk etme uğruna elde ettiği varlıktan çok daha fazlasına sahipti muhtemelen. Onun hakkında bildiğimi sandığım her şey yalanken biraz gülmem çok da yanlış değildi herhalde.

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 30.2K 34
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
9.8K 397 21
kırgın çiçekler eylül ve ali bin tehlikeli aski...
1.8M 110K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
79.6K 3.6K 5
"Merih..." diye fısıldadım. "Canım yanıyor... Seni sevmek, kollarında güvende hissetmek canımı yakıyor." Lara'nın kendi ve Merih'in ailesi hakkında ö...