Kirletme Hayallerimi

By cerily

103K 8.1K 4.9K

Geçmişinden kaçarken, yine geçmiş kurtarabilir mi bir kalbi? Peki bir insan kendisinden kaçabilir mi? Hayal... More

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm -Final-
-Özel Bölüm-
-Özel Bölüm 2-

27. Bölüm

1.8K 165 62
By cerily

-Şans-

*Çin*

"Bana direnç göstermezsen ne anlamı kalıyor ki?!"

"Seni zorlamak isteme-"

"Dün canıma okuyan adam mı söylüyor bunu? Güldürme beni! O kadar çalıştık bir anlamı olsun."

Kaşlarını çatıp bir süre yüzüme baktı. Sözde bana birilerini nasıl etkisiz hale getireceğimi gösteriyordu ama kesinlikle karşımda bir heykel gibi duruyordu ve ben onu düşürmek için hamle yaptığımda hiç zorlanmıyordum çünkü Jungkook kendini yere atıyordu.

"Tamam, şimdi dene."

Ayağa kalkıp tekrar karşıma geçtiğinde derin bir nefes aldım.

"Yine aynı şeyi yaparsan-"

"Yapmayacağım." İki elini de kaldırıp söylediğinde sırıtıyordu. Tekrar omzundan yakalayıp ayağına çelme vurduğumda kesinlikle bana boyun vermemişti.

"Nasıl gidiyor?"

"Sence yapamaz mıyım yani?"

"Yapabilecek gibi görünmüyorsun."

Biraz daha güç kullanıp onu bu kez gerçekten yere serdiğimde şaşkınca gözlerini açmış yüzüme bakıyordu.

"Vay canına..."

"Ne demiştin?"

Küçük bir kahkaha atıp saçlarımı karıştırdı.

"Bir şey dediğimi hatırlamıyorum."

"Efendim."

Daehyun'un sesini duyduğumda geriye çekilmiştim. Jungkook doğrulup oturduğunda adamı eğilip bir selam verdi.

"Özür dilerim ama acil bir telefon var."

Jungkook ayağa kalkıp bana "Birazdan geliyorum." dedi ve salondan çıktı. Daehyun'da onun arkasından bana küçük bir selam verip çıkmıştı.

Kendimi minderin üzerine atıp biraz soluklandım. Bugün düne nazaran yorulmamıştım. Sabah kahvaltı yapmıştık ve sonra Daehyun gelmişti. İkisi yaklaşık bir saat ortadan kaybolduğunda bende televizyon izlemiştim ve sonra Jungkook "Hadi başlıyoruz." deyip beni aşağı indirmişti.

Akşam söyledikleri geliyordu sürekli aklıma. Fazla hissediyordum sonra. Bu kadarı fazlaydı. Korkumu alevlendiriyordu çünkü. Onu ne kadar fazla seversem o kadar fazla korkuyordum. Ne kadar büyük bir şeyin varsa sakladığın, işler kötüleştiğinde kaybın da o kadar büyük olurdu. Bunu düşünmek istemiyordum. Kötü şeyleri aklıma getirmemeye çalışıyordum ama her zaman iyi şeyler olmazdı. Benim çok parlak günlerim yoktu, şimdi bu kadar mutlu olmak beni korkutuyordu.

Elimde hiçbir şey yoktu benim Jungkook'a gelirken. Bir enkazdan farksızdım. O önce beni yıkıntılarımdan kurtarmıştı. Şimdi benim için yeni şeylerin her birine yer vardı. Mutluluğa, kızgınlığa, kıskançlığa, sevilmeye... Yeni bir şehir kurmak gibiydi aslında. Savaştan geriye kalanları silmek kolay değildi. Savaşta verdiğin kayıplar geri gelmezdi. Hiçbir şeyi eski yerine koyamazdın. Jungkook bana her kaybım için yeni bir mutluluk verdi, bütün boşluklarımı "Ben yanındayım." diyerek doldurdu. Şimdi o şehrin savaştan sağ çıkan sakinleri korkuyordu. Tekrar mağlup olmaktan, tekrar yalnız kalmaktan...

"Uyuyor musun?"

Dudaklarıma bir öpücük bıraktığında gözlerimi açmıştım.

"Yine yakalandım." dedi de kıkırdayıp o da yanıma uzandı.

"Önemli bir şey miydi?"

Derin bir nefes alıp gürültüyle bıraktı. Sessiz kaldığında dönüp yüzüne baktım. Öylece bana bakıyordu.

"Şirketle ilgili..."

"Eğer gitmen gerekiyorsa-"

"Burada kalmam gerekiyor."

Beni kendine çekmesine izin verdim ve bende ona sıkıca sarıldım. Nefeslerimi onun nefeslerine uydurdum. Yavaşça saçlarımı karıştıran eliyle gözlerim kapanmıştı bile.

"Her zaman yanında kalmam gerekiyor."

Kısık sesle söylediğinde kaşlarım çatılmıştı.

"Jungkook bir şey mi var?"

"Hayır sevgilim."

Geriye çekilip yüzüne baktım. Gülümseyip burnuma bir öpücük bıraktı.

"Beni az önce yere serdiğine göre bugün bu kadar çalışmak yeter bence."

Tekrar sıkıca sarıldım ona. "O zaman böyle kalalım." diye mırıldandım.

Dakikalarca o şekilde yattık. Tek kelime konuşmadan, sadece nefeslerimizin sesini dinleyerek... Bir sorun olduğunu hissedebiliyordum. Bir şey yok demişti ama gözlerindeki sıkıntıyı görebilirdim. Benden saklayamazdı. Benimde ondan saklayamadığım gibi... Elimden bir şey gelmezdi. İşle ilgili bir şey olduğu için yapabileceğim bir şey yoktu. Ona ancak böyle bir sarılma verebilirdim.

"Seni boğuyor muyum?"

"Kesinlikle şikayetim yok. Ne kadar güçlüymüşsünüz siz böyle?"

Gülümsüyordu. Göremiyor olsam bile bunu sesinden duyabilirdim. Onun yüzünde endişe ya da üzüntü görmekten nefret ediyordum. Şimdi gülümsediğini bilmek bana küçük bir rahatlama vermişti.

"O kadar ağırlık kaldırdım. Normal değil mi?"

Beni iyice kendine çekip sırt üstü döndüğünde başım göğsünün üzerindeydi. Sessizdi ve bu giderek daha fazla can sıkıcı oluyordu.

Doğrulup yüzüne baktım.

"Büyük bir anlaşma filan mı kaybettin? İnşaatınız mı çöktü? İhale yüzünden tehdit mesajları mı alıyorsun?"

"Vay canına, bizim iş hakkında oldukça bilgilisin." Küçük bir kahkaha attı. "Önemli bir şey değil bebeğim." dedi sonra.

Tekrar başımı göğsüne bıraktım. "Neşen kaçtı." diye homurdandım.

"Şirketle ilgili her şey benim keyfimi kaçırır."

Derin bir nefes alıp hafifçe karnına vurdum. Hoşnutsuz bir şekilde homurdanmıştı.

"Gücünü benim üzerimde denemekte ısrarcısın yani?"

"Hocam beni kandırıyor gibi hissediyorum çünkü."

Hızlı bir hareketle beni sırt üstü çevirdiğinde şaşırmıştım. Bir süre öylece yüzüme baktı. Bacağının birini bacaklarımın üzerine atmıştı ve dirseğiyle yerden destek almış başını avucuna yaslamıştı. Yavaşça yüzüme dokundu sonra, dudaklarımın üzerinde küçük bir tura çıkmıştı baş parmağı.

"Bana güveniyorsun değil mi?"

"Güveniyorum." dedim tereddüt etmeden.

"Ne olursa olsun bana güveniyor musun?"

Öyle ciddi bakıyordu ki cevap vermek istemiyordum. Arkasından gelecek olan şeyden korkuyordum.

"Güveniyorum sevgilim." Kısık sesle söylediğimde gülümsemişti.

Bu ilk olduğu içindi belki de... Ona 'sevgilim' demiştim.

"O zaman nasıl seni kandırdığımı düşünürsün?" Dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı. "Hocan büyüleyici değil mi?" diye sordu.

Şimdi yüzüne yayılan gülümseme birçok şeye bedeldi. Uzanıp o gülümsemeye dokundum.

"Gözlerimi alamıyorum ama..." rahatsızca kıpırdandığımda kaşlarını çatmıştı.

"Ama?"

"Tek bir bacağın nasıl bu kadar ağır olabilir Jungkook? Giderek ağırlaşıyor." Huysuzca söylendiğimde keyifli bir kahkaha attı ve kolunu belime sarıp beni biraz daha kendine çekti.

"Eğer beni öpersen hafifler."

"İnandırıcı değilsin."

"Denemeden bilemezsin."

Gözlerini kapatmış bekliyordu. O benimdi. O her şeyimdi ve şimdi o kadar güzel bir şekilde bekliyordu ki sanırım büyüleyici hocama karşı koymam imkansızdı. Uzanıp yavaşça dudaklarımızı birleştirdim. Öpücük yavaşça derinleşirken kalbim yine hızını şaşırıyordu.

"İnandın mı şimdi?"

"Pek bir değişiklik olmadı aslında." Gülerek söylediğimde kaşlarını çatmıştı

"Hadi ama o kadar da ağır olamaz. Uyumuyorum bile uyuduğum zaman nasıl taşıyorsun?"

"Neden sabahları bacak ağrısı çektiğim anlaşıldı."

Uzanıp tekrar öptüm küçük bir gülümsemeyle kıvrılmış dudaklarını. Birkaç saniye belki, belki birkaç dakika...

"Seni seviyorum." Başını omzuma bırakıp söylediğinde ben tişörtünün koluyla oynuyordum.

"Ne kadar?"

"Mmm... Kendi silahımla vuruldum desene." Kıkırdadığında hafifçe koluna vurdum.

"Ne kadar dedim." dedim ısrarla.

"Bacağımın ağırlığı kadar."

Kendimi tutamayıp güldüğümde o da keyifli bir kahkaha atmıştı.

"Kendi silahımla vuruldum desene." deyip onu taklit ettim.

"Seni seviyorum Jimin."

Kızgınlıklarımızı, geçmişe olan kırgınlığımızı, bütün kötü hatıraları süpürüyorduk bu iki kelimeyle. Sürekli söylüyorduk. Unutmaktan korkar gibi, söylemezsek tekrar o ağır yüklerin altında kalacakmışız gibi sürekli söylüyorduk. Telafiydi belki, ayrı kaldığımızı her günün, her anın kefaretiydi belki... Ne kadar söylersek söyleyelim ödeyemeyeceğimiz bir borçtu bu ve birazı düşüyordu her itirafımızda. Ödeme sırası bendeydi o zaman...

"Seni seviyorum Jeon Jungkook."

*******

*Kore*

"Başından beri planın buydu değil mi?"

Gözlerimi güçlükle açabilmiştim. Saçlarımı kavrayıp beni kendine bakmaya zorladığında başımı hafifçe iki yana salladım.

"Değildi." dedim zayıf bir sesle.

Ona şu saatten sonra tekrar oyun oynayacak değildim. Bana güvenmemesi gerektiğini biliyordu, yine de bana inanmıştı ve sonuçta kaybeden o olmuştu.

"Seni uyarmıştım. O herifle işbirliği yaparsan seni bitiririm demiştim."

Dişlerinin arasından konuşuyordu. Öfkeli Namjoon... Bu adamın sakin kalabildiğini pek nadir görmüştüm. Biraz eğlence için gittiğim bahis yerinde gördüğümde de kesinlikle sakin değildi. Jimin geliyordu aklıma bu öfkeyi her gördüğümde. Ona karşı da böyleydi muhtemelen. Kendini kontrol etmekle ilgili ciddi problemleri var gibi görünüyordu. Şimdi beni tamamen savunmasız bırakıp öfkesini kusarken zaten kendisini sakinleştirmeye gerek görmediğini görebiliyordum.

"İşbirliği filan yok Namjoon. Amacım onun ikisini bir araya getirmek değildi."

Garip bir gülümseme yayılmıştı yüzüne. "Neydi o zaman? Oyunun bitti, şimdi anlat bakalım." diye tısladı.

Saçlarımı çekiştiren parmakları çözüldüğünde rahat bir nefes alabilmiştim. Fazlaca hırpalamıştı zaten ve bileklerimi acıtan ipler yüzünden artık ellerim de tamamen uyuşmuştu.

"Onu geri alacaktım. İlk planım buydu."

"Neden ilk plandan vazgeçtin?"

İlgisini çekmiş gibi görünmüyordu ama sormuştu. Küçük bir kahkaha attım.

"Ona benim öldüğümü söylemişsin. Buna rağmen karşısına çıktığımda bile beni seçmedi Namjoon."

"Jungkook'u da seçmeyebilirdi. Bir ihtimal üzerine mi kurdun bütün planını?"

"Bazen risk gereklidir."

Geriye çekilip histerik bir kahkaha attı. Bugün eğer Yoongi'ye birileri yokluğumu haber vermezse sanırım göreceğim son şey Namjoon'un öfkeli suratı olacaktı ve bu fikirden hoşlanmamıştım. Daha güzel bir ölümü hak ettiğimi söylemiyordum. Sadece onun göreceğim son yüzün sahibi olmasını istemiyordum.

"Hala kumar oynuyor musun Seokjin?"

"Bazen." dedim umursamazca.

Umutsuzca parmaklarımı hareket ettirdim. Kesinlikle sağ kurtulsam bile sanırım ellerimden olacaktım.

"İpleri biraz gevşetemez misin?" diye sordum sonra.

Bunu yapacağını düşünmemiştim. Sadece söylemiştim ama o küçük adımlarla sandalyenin arkasına geçmişti. Bileklerimi kesen ipler biraz gevşediklerinde parmaklarımı kapatıp açtım. Uyuşukluk garip bir karıncılanmaya dönmeye başlamıştı. Ölmeden önce istenmiş şeyleri geri çevirmiyordu anlaşılan.

"Bir oyuna ne dersin?"

Soruyla yüzümü buruşturdum. Gözlerimi yıkık dökük yerde gezdirdim. Yangın çıkarılan fabrikadaydık. Hasarın böylesine büyük olabileceğini düşünmemiştim. Namjoon malların ne kadarını kurtarabilmişti acaba?

"Senin kötü bir ünün var. Genelde donuna kadar kaybettiğini duydum." Sesim alaycı değildi. Gerçekten böyle şeyler söyleniyordu. Namjoon kumarda pek iyi bir ünle anılmazdı.

"Her duyduğuna inanır mısın?" diye mırıldandı.

Yine tam karşıma geçmişti. Taehyung nerdeydi bir fikrim yoktu. Beni yakaladığında yanındaydı ama şimdi ortalarda görünmüyordu. O herifin bu eğlenceyi kaçıracağını düşünmemiştim doğrusu.

"Kim Taehyung nerede?"

"Ah... O mu? İşi varmış. Kardeşlerin ve sen onu fazla seviyorsunuz ha?"

"Yoongi pek sevgi dolu bir insan değildir. Hoseok'u kastediyorsan sanırım yapacak bir şey yok."

Küçük bir kahkaha attı. Geriye çekildiğinde vücudu da gerilmişti. Geliyordu. Suratıma inen yumrukla çene kemiğim korkunç şekilde sızlamıştı. Beklemediğim zamanlarda vurup acıya katlanma şansımı düşürüyordu ama artık ne zaman vuracağını tahmin etmekte zorlanmıyordum.

"Duygusal bir adamsın Namjoon." Çenemi kapatıp açtım. Başımı hafifçe iki yana salladığımda o kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Taehyung'u sahadan çekersin sanıyordum. Sonuçta bizim işimizde zayıflıklara yer yoktur."

"Korkmuyorsun ve bu canımı sıkıyor."

İkinci bir defa kafamdan aşağıya soğuk suyu döktüğünde soğukla baş etmeye başladığımı düşünüyordum ama bedenim tekrar kontrol edemediğim bir titremeyle sarsılmıştı.

"Sakinliğin her zaman sinirlerimi bozuyor."

"En azından dürüst bir adamsın." dedim güçlükle.

Çenem kasılmıştı ve sesim titriyordu. Onun keyifle sırıtması kabul etmeliyim ki canımı sıkıyordu. Benimle konuşmadan işimi bitirseydi benim için daha kolay bir bekleyiş olurdu. Bu yüzden vakit öldürmeye devam ediyordu, 'kolay' olmaması için.

"Su bilincini tazelemek içindi yanlış anlama, seni üşütmek için değildi."

"Çok düşüncelisin."

Alnıma yapışan saçlarımı geriye çekip kısa bir an öylece yüzüme baktı.

"Basit bir yol deneyeceğiz."

Geriye çekildiğinde belinden silahını çıkarıp bana gösterdi. Bir altıpatlardı ve benim oyunun ne olduğunu tahmin etmem o kadar da zor değildi. Hazneden çıkardığı altı kurşunun beşini yere atıp bir tanesini yerleştirdi ve topu çevirdi.

"Hep denemek istemişimdir." dedi sonra.

Silahı bana doğrultup tetiğe asıldığında doğrudan ona bakmaya devam ediyordum. 'Klik' sesiyle hayal kırıklığına uğramış gibi tabancasına baktı.

"Şanslı adam seni!"

Topu tekrar çevirmesini beklemiyordum ama tekrar çevirmişti.

"Şansımı artıran sensin. Eğer hazneyi tekrar çevirmeseydin şansım giderek azalacaktı ve bum!"

Dudaklarını büzüp omuzlarını hafifçe yukarıya kaldırdı.

"Hemen ölürsen işin tadı kaçar ama."

Az önceki gibi namluyu yüzüme kaldırdığında o metal ağızdan çıkacak bir kurşunu bekliyordum. Parmağı tetiğin üzerindeki baskıyı artırıyordu.

'Klik'

"Kumarda gerçekten iyisin değil mi?"

Eğilip az önce yere attığı kurşunlardan birini aldı ve topa yerleştirdi. Tekrar çevirdiğinde küçük bir kahkaha attım.

"Hile yapıyorsun Namjoon."

Düşünmeden tetiğe bir kere daha basmıştı. Şansım sonsuza kadar yanımda olmayacaktı ve en sonunda silah patlayacaktı. Artık korkumu gözardı edemiyordum. En azından titrediğim için benimle uğraşamıyordu yeterince soğuğa maruz kalmıştım çünkü.

"Kumarı bazen şansa bırakmamak gerekir."

"Tipik bir kaybedensin değil mi? Şansım yoksa hilem var diyenlerdensin."

Tabancanın kabzasıyla hafifçe başıma vurdu. "Bu kadar iğneleyici konuşman da sinirlerime dokunuyor Seokjin." dedi.

Ona bakmıyordum. Bir süre sakinleşmeye odaklandım. Kendimi bu düşünceye fazlasıyla hazırlamıştım ama düşünce aşaması her zaman daha kolaydı. Pratikte insan zorlanıyordu. Birisi size bir silah doğrulttuğunda öyle filmlerde olduğu gibi zaman yavaşlamıyordu. Tetiğe asılması için yavaşlayan bir zaman yoktu. Gördüğüm tek şey namlunun ucundaki kocaman boşluk iken onun sinirlerini bozan sakinliğim yerini kurtulma güdüsüne bırakıyordu. Deli gibi 'Nasıl kurtulurum?' diyordum ve bu daha fazla panik olmama neden oluyordu.

"Kafandan ne geçiyor merak ediyorum Kim Seokjin."

"Plan yapıyorum."

Küçük bir kahkaha attı. Tekrar ona baktığımda o tabancanın topunu çevirmeye devam ediyordu.

"Ne planıymış bu?"

"Geleceğe yönelik yapıcı planlar."

"Hadi Seokjin ayrıntı ver."

Namlu tekrar bana döndüğünde bu kez kendimi kesinlikle şanslı hissetmiyordum.

"Eğer kurtulursam Jeju'ya yerleşip bir dalış kulübü açacağım."

"Güzel bir yatırım planıymış gerçekten."

'Klik'

'Klik'

Tekrar silaha şaşkın bir şekilde baktığında yüzünde yine yapmacık bir hayal kırıklığı vardı.

"Beni korkutma güzelim. Patla artık."

'Klik'

Üç kere ard arda tetiğe basmıştı ve atışlar arasında topu çevirmemişti. Yani şansım sınırına dayanmıştı artık. İki mermi vardı ve üç atış... Bu kez tetiğe bastığında patlamazsa bir sonrakinde kesinlikle patlayacaktı.

"Hesap yapıyorsun. Hesap yaparsan işin heyecanı kaçar bana odaklan."

"Keyif alıyorsun."

"Çünkü açık bir şekilde görüyorum ki sakinliğin uçup gitti." yavaşça yüzüme eğildi. "Korkuyorsun Seokjin."

Gülümsedim. Kendime güvenim gittiğinde sıkça saklandığım bir ifadeydi gülümsemek. Daha soğuk kanlı görünmek için yapmıyordum. Daha sinir bozucu görünebilmek için...

"Her insanın hayatta kalmak için sahip olduğu bir içgüdü vardır. Korku bunlardan biri. Adrenalinle doluyum Namjoon ve eğer beni çözersen kaçmanın bir yolunu bulacağıma eminim."

Doğrulup başını öne arkaya salladı.

"Sanırım korkunca dürüst de oluyorsun."

Önümde birkaç kere volta attı sonra. Sinir bozucu adım sesleriyle geçen her saniye korkumun büyüdüğünü biliyordu. Belki de bilmiyordu ve ben sadece öyle algılamak istiyordum. Kasten yaptığını düşünmek daha kolaydı çünkü.

"Şansını artırmamı ister misin?"

Durup topu işaret ettiğinde boğazımın kuruduğunu hissettim. Kumarda iyiydim evet ama daha önce param dışında bir şey için oynamamıştım. Sanırım şimdi masada hayatım dururken bahsi artır demek o kadar da kolay olmayacaktı. Yine de ne kadar uzarsa o kadar çaresiz kalacaktım. En azından ölmeden önce yine onun canını sıkabilirdim. Sonuçta kaybeden ben değil miydim? Ha bir atış önce ha bir atış sonra...

"Boşversene. Senin vereceğin şansa ihtiyacım olmadığına eminim."

"Boşvereyim o zaman."

Tekrar silah bana döndüğünde bu kez gözlerimi kapatmıştım. Diğerlerinde bu kadar uzun sürmemişti. Bu adam işini gerçekten biliyordu. Gerginliği iki katına çıkarmak diye buna deniyordu herhalde. Hani şu televizyondaki yarışmalarda doğru cevabı beklerken çalan gergin müzik var ya, geri planda bir tek o eksikti. Birazdan ya milyoner olacaktım ya da yarışmadan elenecektim.

'Klik'

Namjoon yüksek sesle bir kahkaha attığında ben de tuttuğum nefesimi bırakmıştım. Kalbim ağzımda atıyordu ve bir sonrakinde artık işimin bittiğini biliyordum.

"Korkutucusun Seokjin!" dedi keyifle. "İtiraf etmeliyim ki bu kadar şanslı olacağını beklemiyordum." Silahını işaret etti. "Sanırım senin tarafını tutuyor."

"Sınıra dayandığını biliyorsun. Devam et."

İfadesi sertleşirken gözlerine düşen ifadeyi tanıyordum. Daha önce birkaç kere Namjoon'un bu yüzünü görmüştüm. Ne zamandı? Ji Young'u öldürürken miydi?

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Son defa olduğunu bilmek tuhaftı. Yavaşça bıraktım ve bekledim. Bu kez şakası yoktu. Şansım yoktu ve o tetiğe bağlıydı hayatım. İpin inceldiğini biliyordum. Sonra son defa duydum. Bir silahın patlayışını...

***

"Neredesin?"

"Şirketteyim abi ne oldu?"

Telefonun öbür ucunda bir süre sessizlik oldu.

"Yoongi abi?"

"Bütün gece şirkette miydin?"

Hoseok önündeki dosyayı kapatıp geriye yaslandı ve ağrıyan sırtını dinlendirdi. "Evet, hesaplardaki dengesizliklerle uğraşıyorum. Yardıma mı geleceksin abi?" diye takıldı.

"Seokjin nerede biliyor musun?"

"Otelde biraz oyun oynayacağını söylemişti." Hoseok saatini kontrol etti sonra. "Çıkmıştır ama oradan. Bu saate kalmaz. Dövüşmeye gitmiştir belki?"

"Bahisin döndüğü yerdeyim, iki adamla birlikte çıktığını söylediler."

"İki adam mı?"

"Taehyung'la hiç konuştun mu Hoseok?"

"Abi yoksa-"

"Konuştun mu Hoseok?!"

"Konuşmadık."

Hoseok derin bir nefes aldı. "Belki evdedir ya da bir yerde sızıp kalmıştır." dedi sakin kalmaya çalışarak.

"Bu kadar iyimser olma. Çocuklara söyle onu bulsunlar. O lanet herifin bütün mekanlarını didik didik etsinler anladın mı?"

"Anladım."

Hoseok telefonu kapattıktan hemen sonra diğerlerine haber verdi. Şirketten çıktığında saat gece yarısını yeni geçiyordu. Birkaç kere Taehyung'u arasada diğeri aramalarına cevap vermemişti. Gözlerini kapatıp hırsla direksiyona vurdu. Abisinin ses tonunu hiç sevmemişti ve çoktan içine aynı korku çöreklenmişti. Hızla Taehyung'un adamları paketleyip götürdüğü depoya sürdü.

"Bunu yapmış olma. Taehyung yalvarırım bunu yapmış olma."

Continue Reading

You'll Also Like

5.4M 290K 30
!Acemi bir dille yazılmıştır! Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar t...
3.4K 462 19
Kapısının önündeki çiçekleri eline alırken gözü üstündeki nota çarpmıştı "Gardenya çiçeğinin bir diğer adı da beni unutma çiçeğidir sevgilim" The st...
132K 11K 11
"Ben Park Jimin. Bilim için buradayım. Bilime güveniyorum." "Ben Jeon Jungkook. Bilim için buradayım. Bilime güveniyorum."
699 85 6
Tüm gece boyunca benimle dans etti. Sanki olmak istediği yer benim yanımmış gibi. ©2023 | amoregrei