Askeri hastanenin çatısında bekleyenlerin sayısı fazlaydı. Kate Ashford en önde bekliyordu. Tony, Steve, Nick Fury, Maria Hill, Natasha, Quinn ve Stephen de ordaydı. Onların dışında birçok sağlık görevlisi de orda bekliyordu. Pepper orada olmak istemişti. Ama ona engel olmuşlardı. Nick, Pepper'ın Vicktoria'yı görmemesinin daha iyi olacağını biliyordu.
Jetten hastane yatağında indirilen Vicktoria herkesin görüş açısına girmişti. Nick Fury'nin gözünden akan bir damla yaş yerle buluşmadan rüzgarla savruldu. Vicktoria'ya doğru koşan doktorlarla birlikte o da o tarafa koşmuştu. Üstünde hala duran yırtık ve kanlı kıyafetlerini daha net görmeye başlamıştı.
Kate komutanını o halde görünce bir adım geriledi. Buna inanamıyordu. Hemen arkasından inen James Rhodey'i de kanla kaplı görmek daha da kötü hissetmesini sağlamıştı. Komutanı yaralanmıştı, işkence görmüştü belli ki... Kate tüm bu süreç boyunca nerdeydi? Ne yapıyordu? Canı yanmıştı. Komutanını o halde görmek canını yakmıştı.
Jetten herkes inerken Vicktoria çoktan aşağıya indirmişti. Rhodey, Nick ve Alex onun peşinden gidiyordu. Diğerleri de onların peşinden koşmaya başlamıştı. Vicktoria'nın ameliyathaneye alınacağını biliyorlardı. Bu yüzden onların yoluna çıkmadan ameliyathaneye gidiyorlardı.
Rhodey doktorların hemen arkasından koşuyordu. Ameliyathaneye vardığında Pepper'a değdi gözleri bir saniyeliğine. Onun Vicktoria'ya baktığını fark etmek zor olmamıştı. Koyu mavi gözlerinin etrafı kıpkırmızı olmuştu. Rhodey'n gözleri gibiydi gözleri. Rhodey, ameliyathaneye girmek istede de doktorlar onu dışarı itmişti. Yeniden ilerlemek istemiş olsa da bu defa onu Alex kollarından tutup durdurmuştu.
Pepper: O-orda yatan ablam mıydı?
Hıçkırıkları arasında konuştu. Rhodey ona odaklanamayacak kadar kendi hüznünde boğuşuyordu. Pepper'ın anıan giden Nick Fury olmuştu.
Nick: Madie, sakin ol.
Karşısındaki kadının yüzünü avuçları içine aldı. Pepper'ın ağlamaktan kıpkırmızı olan yüzünü nazikçe okşadı.
Nick: Milli iyi olacak. Bunu sen de biliyorsun. Sadece sakinleşmen lazım.
Pepper: Ama k-kanlar...
Hıçkırarak ağlamaya başladı Pepper Potts. Ailesindeki askerlere, tehlikeli işlerde olan insanlara rağmen buna alışmaıyordu. Sevdiği birini kanlar içinde görmeye alışmak istemiyordu Pepper. Sevdiği insanların her gün acı içinde ölebileceği korkusuna alışmak istemiyordu!
Tony: Pepper, böyle yapamazsın.
Nick Fury hiç istemese de bir adım geriye gidip Tony'ye yer açtı. Pepper'ı sakinleştiremezdi. O da en az ablası kadar inatçıydı. Bu işi Tony'ye bırakak en iyisiydi. Bu yüzden birkaç adımla uzaklaştı. Tony ise Pepper'ın yanına gidip ellerini onun omuzlarına yerleştirdi. Bu kadını üzgün görmeye katlanamıyordu Tony Stark. Her ne olursa olsun Pepper Potts onun için çok değerliydi. İki çocuğunun annesiydi, onca yıllık eşiydi. Tony her daim Pepper'a değer verecekti.
Pepper: O ölüyor Tony... Ablam ölüyor! Ne yapamam!?
Sert ses tonu ile kollarını Tony'nin tutuşundan kurtardı. Ama bu defa Tony ona sarılmıştı. Bu dostça sarılma Pepper'ın nefeslerinin biraz olsun düzene girmesini sağladı. Yine de gözyaşları akmaya devam ediyordu.
Tony: Vicktoria iyi olacak. Bunu ikimiz de biliyoruz.
Pepper itiraz etmek istercesine ağzını açtığında Tony elini onun çenesine yerleştirerek konuşmasını engelledi.
Tony: Onun inadını biliyorsun. Asla pes etmez.
Pepper olumlu anlamada başını salladı. Tony'nin kullandığı ses tonu bile onun sakinleşmesini sağlıyordu.
Steve'in gözleri Tony'nin üstündeydi. İçindeki ufak kıkançlığa mani olamıyordu. Tony'yi başka birisi ile böyle görmek istemiyordu. Yine de bir tepki veremye niyeti yoktu. İçten içe kıskansa da bildiği gerçekler vardı. Pepper Potts, Tony için önemli birisiydi ve her daim de öyle kalacaktı. Steve bunun farkındaydı. Aralarındaki ilişkinin de bittiğini biliyordu. Tony'nin başka birisine bu kadar şefkatli davranmasını kıskanmıştı sadece...
Betty ameliyathaneye hızlı bir şekilde girmişti. Peşinden giren bir de Bruce ve Helen Cho vardı. Vicktoria'nın iyi olması için en iyi doktorların gelmesi amaçlanmıştı. Herkes elinden gelenin en iyisini yapıyordu. Tek istenilen ise Vicktoria'nın durumunun stabil hale gelmesiydi.
Uzun bir zaman sonra ameliyathaneden doktorlar çıkmıştı. Üç doktorun yüzünde de farklı ifadeler vardı. Onların yanına gelenler ise bu ifadeleri analmaya çalışıyordu.
Betty: Durumunu stabil hale getirmek bizi çok zorladı. General Potts ağır yaralanmış.
Sessizlik oluştu. Betty'nin ağzından dökülenler herkesin içine bir rahatlama serperken endişelenmelerine de engel olmamıştı. Betty ise tedirgindi. Özellikle Yelena'dan çekiniyordu. Sarışın kadın ona hiç iyi bir şekilde bakmıyordu.
Stephen: Betty, bir doktor daha gelse senin için sorun olur mu?
Betty onu mırıldanarak onaylamıştı. Quinn ise çatık kaşlarla nişanlısına bakıyordu. Kimden bahsettiğini anlamak zor değildi.
Nick: Kimi getireceksin?
Stephen: Christine Palmer*.
Onu kimden bahsettiğini bilmeyenle anlamaya çalışırken bilenlerden farklı tepkiler gelmişti. Tony dudaklarını birbirine bastırmıştı. Quinn ise dilini ısırıyordu. Rhodey, Pepper, Alex ve Nick bir tepki veremeyecek kadar perişan halde oldukları için onlardan bir tepki gelmemişti.
Stephen eline aldığı telefonu ile uzaklaşırken Quinn ayağını sertçe yere vurmuştu. Stephen'ın kendisini sevdiğini biliyordu yine de kıskanmaktan alı koyamıyordu kendisini. Stephen'ın kalabalıktan uzaklaşmasından sonra diğer üç doktor da uzaklaşmıştı.
Yelena: Barney'e bakmalıyım...
Mırıldanarak konuşurken bakışlarını Kate'de tutsa da aslında başka birisine söylemişti. Onun mırıldanmasını duyan Clint Barton olmuştu. Yelena'nın mırıldanması istediği kişiye ulaşmıştı. Yelena ve Kate'in ilerlediği yöne gitmeye başlamıştı Clint. Tabii Clint'in peşindeki Natasha'da buna dahildi.
Barney Barton'un odasına geldiklerinde kızıl adamın hala uyuduğunu gördüler. İki sarışın kadın odaya girmişti. Clint odanın kapısında duruyordu. İçeri girmek istiyordu. Peki onu durduran neydi? Neden içeri bir adım atamıyordu? Clint'in yanına Natasha da gelmişti. Kızıl kadın elini dostunun omzuna yerleştirdi. Ona destek olmak istiyordu.
Yelena elini yavaşça Barney'in yüzünde gezdirdi. Zayıf noktalarından birisiydi bu adam. Sadece Yelena'nın değil Kate Ashford'un da zayıf noktasıydı Barney Barton.
Yelena: Ne zaman uyanacaksın seni sersem...
Mırıldanmıştı. Sesi Kate'e bile gitmemişti aslında. Yelena elini çektikten sonra Kate elini Barney'in hafif uzamış olan kızıl saçlarında gezdirdi. Yelena'nın aksine konuşmayı tercih etmemişti. İki sarışın kadın için Barney önemliydi, farklı şekillerde önemliydi ama. Yelena için Barney dostuydu. Kate için ise Barney bir dosttan çok daha fazlasıydı.
İki sarışın kadın sakince beklerken onların panik olmasını sağlayan Barney'in öksürüğü olmuştu. Kızıl adam birkaç defa öksürüp gözlerini açtığında ilk gördüğü kişi Kate olmuştu. Kate'in gözlerinden mutluluk yaşları akarken Barney'in görüş alanına hem şaşkın hem de mutlu olan Yelena girmişti.
Barney'in gözlerini açtığını gören Clint ise içeri bir adım atmaya yeltendi yine. Ve yine yapamadı. Neden her defasında son anda geri döndüğünü bilmiyordu. Sadece bir saniyeliğine içine cesaret dolarken ikinci saniye o cesareti balon olup uçuyordu.
Natasha, Clint'e sarıldı. Dostunun bu sarılmaya ihtiyacı olduğunu biliyordu. Clint ise bu sarılmaya karşılık olarak kollarını Natasha'nın bedenine doladı ve dostuna daha sıkı sarıldı. Clint mutluydu. Abisi uyandığı için mutluydu.
*Doctor Strange filminde gördüğümüz diğer doktor kendisi. Stephen onula tuhaf bir ilişki/flört/arkadaşlık/iş arkadaşlığı/tam olarak ne olduğunu bilmediğimiz bir şey içindeydi. Zaten resmini koyuncam aşağıya.
Christine Palmer
Evett, şimdi hepinize bir sorum var. Hikaye günleri Salı-Cuma ve haftada 2 bölüm geliyor bildiğiniz üzere. Bunun önümüzdeki hafta itibariyle Salı-Perşembe-Cumartesi olmasını isteyenler var mı?
Eğer Salı-Perşembe-Cumartesi olursa haftada 3 bölüm gelecek ama ilerde elimde bölüm olmazsa ve bir sebepten bölüm yazamazsam 1-2 haftalık ara verme ihtimalim de artacak bu şekilde.
Ama karar sizin:
Salı-Cuma mı?
Salı-Perşembe-Cumartesi mi?