HERAN

By rhemelicious

1.2M 43.9K 33.9K

"Sessizliğin bu kadar gürültülü olacağını senden önce bilmezdim." (Kitap yetişkin içeriklidir.) 02.12.21 More

GİRİŞ
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 16
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
Ⅰ.
BÖLÜM 29
Ⅱ.
BÖLÜM 30
Ⅲ.
BÖLÜM 31
Ⅳ.
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
X

BÖLÜM 17

19.2K 711 240
By rhemelicious

Yeni bölüm huzurlarınızda!

Bölümü okumadan önce oy vermeyi lütfen unutma. 

Okuduktan sonra yorum yaparsan çok sevinirim, şimdiden keyifli okumalar. Öptüm!

☾ ☾ ☾


Emir, ellerini hızla silkeleyerek odaya girdi. Çok telaşlı görünüyordu. Kesin kötü bir şey yaptı. Ne zaman gergin olsa ellerini aynen böyle sallardı. "Ne bok yedin?" Konuştuğumda sesimden benim de tedirgin olduğum anlaşılıyordu. "Hayvanat bahçesine gitmiştim ya ben," dedi elini ensesine götürüp ovuşturmaya başladığında. "Eee?" 

Emir, yüzünü asıp kapıyı sonuna kadar açtığında gördüğüm manzara karşısında koltuğun tepesine doğru çıktım. "Ne bu be?! İnek mi getirdin hayvanat bahçesinden?!" Emir, kahverengi ineğin boynunu tutup içeriye biraz daha girmesini sağladı. "Çaldım, nasıl geri vereceğiz bunu?" dedi, ineğe bakarak. "Lan, sen kafayı mı yedin?! Ağzına sıçayım senin! Çıkar evden, salona sıçacak şimdi!" 

"Sıçmaz, çok akıllı bir kız bu, değil mi Ceylan'ım?" dedi gülümseye başlayıp. Of, isim bile koymuş. "Ha birde... Bir tane daha var," Emir, kapının önünden çekilip dışarı çıktığında inekle bakışmaya başladım. Sıkıntıyla ofladıktan sonra inek tüm gücüyle bağırmaya başladı. "Emir, bak mö diyor bu." dedim ağlamak isterken. Emir tekrar içeri girerken bu sefer elinde bir ip tutuyordu. 

"Birde bunu getirdim. Nasıl ama?" Elindeki ipi çekiştirdiğinde duvardaki tabloyu düşürerek içeri giren geyiği görmüştüm. Geyik! 

Çığlık atmamak için hızlıca elime bir yastık alıp ağzımı kapattım. "Yemin ederim seni geberteceğim Emir!" dedim, salondaki hayvanları korkutmamak için alçak sesle konuşuyordum. "Of, eve götüremem bunları. Babam ağzıma sıçar ya," Beren. Rüya bu. Rüya. Rüyadasın. Hayvanat bahçesinden nasıl hayvan çalıp getirebilir?  

Rüyada olduğumu anladığımda kalp atışlarım düzene girmeye başlamış, gözlerim yavaşça açıldığında da rahatlamıştım. Aptal Emir, rüyamda bile aptallık ediyordu. 

Kendime gelmeye başladıkça alnımın neredeyse tamamını kaplayan ağrıyı daha şiddetli hissetmeye başlıyordum. "Siktir," Ellerimi başıma götürüp bastırdım. Dün çok içmiştim. Kendime gelmek biraz vakit alacağa benziyordu. Bana en güçlü ağrı kesici, suda eriyen vitamin, bol su lazımdı. Neyse ki midem bulanmıyor, dün kustum mu yoksa? Kussaydım hatırlardım herhalde.

Yattığım yerden doğrulmak istesem de kendimde o gücü bulamıyordum. Hem de sırtım ağrıyordu. Kesin bu koltuk yüzünden tutuldu. Ya da dünden beri sırtı açık kazağımı giydiğim içinde soğuk yemiş olabilirim. 

Su sesi kulağıma dolduğunda tekrar küfrettim. Birisi duş alıyordu. Birisi... Evet, Baran Kamranoğlu, dün gece kahramanım olmuştu. Siktir... Arabada uyudum, o zamandan beri uyuyor muyum?  Yoksa uyanıp buraya geldiğimde saçmaladım mı? Sakin. Baran'ı görünce hareketlerinden anlarsın zaten. Doğru. Anlayabilirim. En kötü sorarsam söyler. Ya da Baran'ı boş ver. Evden çık. 

Kaçmak yine mantıklı geldiği için zorla toparlanıp koltukta doğrulduğumda başıma sanki başka yerden de oklar saplanmaya başlamıştı. Yüzümü acıyla buruşturup ayağa kalktıktan sonra telefonumu aramaya başladım. Çantam var mıydı? Gözlerimi salonda gezdirirken telefonumu zaten yattığım yerde, yastığın yanında görmüştüm. Of, boşuna ayağa kalktım. 

Telefonumu elime aldığımda ekrandaki bildirimleri ve saati eş zamanlı gördüm. "Siktir, saate bak! Akşam uyansaydın Beren!" dedim ağlamaklı çıkan sesimle, boş salona. Saat on iki yirmi sekizdi. Bildirimleri korkuyla okumaya başlamaya hazırlanırken, babamın fotoğrafı ekranımda belirdi. Ellerim titremeye başladığında telefonumu sanki lanetliymiş gibi koltuğa atıp derin nefeslerle cama doğru ilerledim. Manzaranın harikalığına sonra değinirim, şuan manzaraya bakmama rağmen zihnimde bir sürü şey canlanıyordu. 

Duyularımdan biri çalışmayı durdurmuştu. Su sesi. Su sesi kesildiğinde arkamı döndüm. Kapının açıldığını duyduğumda hızlıca o tarafa doğru ilerleyip salondan çıktım. "Baran, babam arıyor." dedim telaşla, onu banyonun kapısında gördüğümde. Kaçma planımı hemen aklımdan silmiştim. Baran ise karşımda bir eliyle belindeki havluyu tutmuş, diğer eliyle de saç havlusunu saçlarında gezdiriyordu. 

Onu çaktırmadan inceleyip, bir şey olmamış gibi cevabını beklemeye devam ettim. Onu çıplak görmek normalmiş gibi davran, her gün çıplak bir adam görüyormuşsun gibi gözük. "Giyinip geleceğim." Bana ufak bir bakış attıktan sonra arkasını dönmüştü. İlerleyerek bilmediğim bir odaya yürürken sırtından akan su damlalarını istemsizce seyrediyordum. Odaya girip tam kapısını kapatmak için bana döneceği sırada odağımı hızlıca değiştirip salona yürüdüm. 

Koşar adımlarımla tekrar telefonuma doğru ilerleyip elime aldım. Zihnim o kadar karışıktı ki, o karışıklığın arasında hiçbir şeye tutunamaz olmuştum. Çok fena akşamdan kalmasın, başın çatlıyor, baban olayları öğrendi mi, Of Baran'da giyinmeseydi üstünü... Anlatacağını anlattıktan sonra giyinse ya, Neboş'a bir şey demiş miydin, Baran'ın vücudu neydi öyle, sırtın için masaja mı gitsen, Baran'ın ten rengi de güzelmiş, Emir, abinlere sor, mesajlarına bak, baban olayı tüm gerçekleriyle mi öğrendi yoksa bir şey bilmiyor mu...-

Gözlerim telefona bakarken birden Emir'in mesajlarını okumuştum. 

Telefonu açmıyorsunuz amk

Beni ara

Olaylar bende

Götünü ben kurtardım 

Bir şey isterim karşılığında

Arayın 

Uyuyor musun amk hala

Aççççç

Kaşlarım Emir'in mesajlarını okurken istemsizce çatılmıştı. Hızlıca rehbere girip Emir'i aradım. "Günaydın ya, çatladım uyandırayım diye." dediğinde ses tonunu anlamaya çalıştım. Rahat olduğunu anladığımda bende biraz olsa rahatlamıştım. "Ne? Ne oldu? Anlat!" Benim sesim, onun aksine heyecanlıydı. "Haydi, ben hazırım. Çıkıyorum şimdi. Görüşürüz orada." 

"Emir geri zekalı mısın? Anlatsana!" dedim sesimi yükselterek. "Baran abiye söyledim ya, ona sor. Haydi kaçtım." Telefonu yüzüme kapattıktan sonra sinirle alt dudağımı dişleyip diğer bildirimlerime baktım. Neboş'tan, babamdan, Emir'den birkaç arama olduğunu gördüğümde telefonun ekranını kilitleyip cebime sıkıştırdım. Emir'in sesi sakin çıkıyor, bir şey olsaydı böyle rahat olmazdı. Gerçi Emir bu... Belli olmaz.

Arkamı dönüp az önce Baran'ın girdiği odanın kapısına doğru ilerledim. Hemen aç kapıyı. Tabi ki de kapıyı açmayacaktım. Baran'ı gece boyunca yeteri kadar sinir ettiğimi düşünüyordum. Umarım hatırlamadığım bir yer yoktur. Neyse, onu da öğreneceğim. Zaten Baran'ın benden çok hoşnut olmadığını hesaba katıp düşündüğümde, her şeyi yüzüme vuracaktır. Önce anahtarı çalmamı anlatmaya başlardı kesin. 

Beren'e laf söylemek garip bir şekilde herkesin hoşuna gidiyor sonuçta, bilirsiniz.

Kapısına nazikçe yumruk yaptığım elimle vurduktan sonra seslendim. "Baran? Emir ne anlattı? Ne olmuş?" diye sordum en nazikmişim gibi duran ses tonumla. Hiçbir şey bilmemek beni delirtiyordu. Birde şimdiki durumum göz önündeyken, sinir krizime az kalmış olabilirdi. Banyonun kapısını açık gördüğümde ondan cevap beklerken hızlıca banyoya girip gördüğüm diş macununu parmağıma sürüp dişlerimin üzerinde gezdirdim. Macunu biraz da dişimin üzerinden yalayıp çeşmeyi açıp ağzıma su doldurduktan sonra suyu çalkalayıp tükürdüm. 

Ağzımdaki iğrenç tattan kurtulmak biraz iyi gelmişti ama başım ağrımaya devam ediyordu. Hatta hala biraz sarhoş hissediyordum. Dudaklarımı havluya sildikten sonra sesini duydum. Sonunda cevap verebilmişti.  

"İşim bitince anlatırım," Yanaklarımın içini havayla doldurup şişirttiğimde kendimi tutmak için tırnaklarımı avuç içime bastırdım. Kapının önüne tekrar yürüdükten sonra derin bir nefes aldım. "Giyinirken anlatır mısın?" Kesinlikle, kibarlığımın son dakikalarını yaşıyordum. Evet, kısa sürdü. 

Baran'ın sesli bir şekilde nefes verdiğini duyduğumda kapı kolu hareketlenmiş ve kapısını açmıştı. Altına pantolonunu çoktan giyinmiş, üzerindeki gömleğinin hiçbir düğmesi daha kapanmamıştı. Hassiktir- Derin bir nefes alıp durumun uygunsuzluğunu göz ardı etmeye çalıştım. "Ne olmuş? Babam duymuş mu?" dedim, korktuğumu ona belli etmeden. "Duyarsa ne olur?" Odanın içine tekrar girmiş, aynanın önüne geçerek kol düğmelerini ilikliyordu. 

Korkmuyordum da aslında, dün yaptığımın hala arkasındaydım. Bana iyi gelmişti. Sonunu tatlı bağlamamış olsam da pişmanlığım yoktu. Eski Beren'i geri getirmekte kararlıydım. Çok bile dayanmıştım. Hala herkesin gözünde iyiye gidiyor gözükmüyorsam, hiçbir zaman görmeyeceklerdi. O zaman sürekli kendimi aşağı çekmenin de bir anlamı yoktu. Sadece her şeyi bilmem gerektiği için sormak ve öğrenmek zorundaydım. Ayrıca iyiye gitmemem kimi ilgilendiriyordu ki?

"Umurumda olsaydı bu kadar şey yapmazdım," dedim gözlerimi ondan çekip odayı incelerken. Daha önce normal biri olduğum için  onun odasını hayal etmemiştim. Ama bu odayı da ona çok uyduramamıştım. Rahat bir şekilde odada ilerleyerek yatağın ucuna oturdum. Oda çok sade ve aydınlıktı. Yatağın üzerinde sadece bir tane yastık vardı. Hatta yorgan ya da battaniye bile yoktu. "Neden soruyorsun o zaman?" diye sordu, aynadan bana bakarken. 

Bana cevap verdiğinde bakışlarım yine onunla buluşturdum. "Emir sana sormamı istedi. Bir şey söyleyecekmişsin." Baran'a hala nazik davranmakta kararlıydım. Önce babamı daha sonra dün gecenin nasıl bittiğini öğrenmem lazımdı. Sonra eski halime dönerdim. "Şansın yaver gitti. Evinizin kameraları bozulmuş. Annenle baban erken çıkmışlar. Nebahat Hanım, sana ulaşamayınca Emir'i aramış." O konuşurken gülümsememek için kendimi tutuyordum. Canım Neboş'um! İlk maddemizi unutmamış! Ne olursa olsun, ilk Emir'i ara! 

"Emir aklına gelen planı ona söylemiş. Baban daha sonra Nebahat Hanım'ı arayıp seni sorduğunda da Emir'in planını, yani benim seni almaya geldiğimi ve kahvaltıya gittiğimizi söylemiş. Emir'de bize sonradan katılacakmış, kendini eklemeyi unutmamış Emir." dedi sıkıntıyla nefes verip. Bana döndükten sonra gömleğinin düğmelerini yavaşça en alttaki düğmeden başlayarak iliklemeye başladı. "Daha sonra Emir beni aradı, bunları anlattı. Ondan birkaç saat sonra da baban aradı." Babamın Baran'ı aradığını duyduğumda kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı. Baran, tüm planı bozmuş bile olabilirdi. 

"Bende ona kahvaltıda olduğumuzu söyledim." Sonunda konuştuğunda ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi yavaşça verdim. "Teşekkürler," dedim, gözlerimi gözlerinden ayırmamaya çalışıyordum. 

Bana kaşlarını çatarak bakmasına rağmen bir şey yokmuş gibi ayağa kalktım. Ona doğru ilerleyip ellerini düğmelerin üzerinden çektikten sonra kalan düğmelerini ben iliklemeye başladım. "Sadece bunun için de değil, dün bana yardım ettiğin için de." Düğmelerine iliklememe herhangi bir şey söylememesine şaşırsam da umursamadan işime devam ettim. Hatta bunu yapıyor olmama bile şaşırıyordum. Sanırım ona nazik olmam konusunu biraz abartmıştım. Tabi bunu yapmak nazik olmak sayılırsa... 

Sanırım bilinçaltım onun bana sempati duyması için beni yönlendiriyordu. Bana her şeyi detaylı anlatması için böyle davranıyor olabilirdim. Vücudunu beğendim ama kapatıyorum, yine tersten iş yapıyorum. Zihnim yine bana hoş olmayan düşünceleri söylettirdiğinde Baran'ın konuşması için bekliyordum. "Hatırlıyorsun demek?" 

"Biraz, evet." Umursamaz gibi görünerek bir yandan da onu sinir etmeye çalışıyordum. Herhangi bir yerden patlarsa her şeyi öğrenirdim. Birkaç şey öğrenebilmek için bir yanım huyuna gidiyor, bir yanım da tersine gidiyordu. Hangisi etkili olursa o yolda kalmayı sürdürecektim. 

"Gözden kaçırdığım yer varsa, detayları anlatabilirsin," dedim, hala düğmelerle uğraşırken. Neden ağırdan aldığımı bilmiyordum ama içimden bir ses böyle yapmamı söylüyordu. Bir yandan da vücuduna dokunmamak için çabalıyordum. 

"Arabada uyuyakaldın zaten," dedikten sonra rahatladığımı fark etmiştim. "Bunlar kalsın mı? Kapatayım mı?" dedim, son üç düğme kaldığında. Bir şey söylemeden benden ayrılıp aynaya döndükten sonra gömleğinin eteklerini pantolonuna sıkıştırırken bakışlarımı ondan çektim. "Askerlerini iyi yetiştirmişsin gerçekten," dediğinde, yine gülmemek için kendimi tuttum. Bununla etkilendiyse, eskilere ne yorum yapardı kim bilir...

"Kolay olmadı." Arkamı dönüp odadan çıkmaya hazırlanırken tekrar ona döndüm. "Burası senin odan mı?" dedim kaşlarımı çatarak. Merakıma yenik düşmüştüm. "Hayır," Ben demiştim, ona yakışmayan bir odaydı. Çok... beyazdı? Baran'ın odası nasıl olabilir acaba? Taht gibi bir koltuğu olabilirdi belki. Belki mi? Kesin! Oraya oturup, ben çok fena adamım, çok sert bir adamım, en iyisi benim, kimsenin böyle vücudu olamaz, diyerek kendini şımartıyor olabilir. 

"Burası senin evin mi?" Merakıma yenik düştüm demek doğru olmaz, merak duygumla hiçbir zaman yarışa girmem zaten, az önceki dediğimi düzelteyim. "Evet," dedi, kısa cevaplar vermeye devam ederek. "Buradaki odan nerede? Burası kimin odası? Ya da boşta mı?" Sorumu duyduğunda bana bakıp dilini usulca dudaklarında gezdirip gözleriyle soru sormamamı söyler gibi sert bir bakış atmıştı. "Misafir odası mı?" Cevap vermeden bakışlarını benden çekti. Gözlerimi devirip salona gidecekken birden durdum. 

Tabi ya! Baran ne zaman bana bir şey anlattı ki?! Dün geceyi mi anlatacak? Babamla alakalı olana inanabilirdim. Arada Emir'de vardı. Zaten onu uzun uzun anlatmıştı. Geceyi anlatmamıştı, evini de anlatmıyordu. Sinirle arkamı dönüp ona yürüdüm. Siktir edin nezaketi. 

"Dün gece ne olduğunu anlat hemen!" dedim sesimi yükselterek. Kendimi duyduğumda başımın ağrısı ikiye katlanmıştı. Yüzümü buruştursam da sinirli halimi bozmadım. "Anlattım ya, sende hatırlıyormuşsun zaten," Benim aksime gayet rahat konuştuğunda rahatsız olmuştum. "Sakladığın bir şey var." 

"Bir şey saklamıyorum." dedi, kafasını hafifçe eğip bana baktığında. "Sarhoş halimle beni evine getirdin, eğer bir şey olduysa bilmem gerekir." Söylediklerime utanmış olsam da bu hissim birkaç salise sürmüştü. Sınırları çoktan aştığımın farkındayım, özellikle babamdan dolayı olan tanışma söz konusuyken bunu çok dillendirmemek benim için iyi olacaktı. "Yaşandı ya da yaşanmadı. Senin için önemi var mı? Öpmüştüm zaten seni, hatırlatırım." dedi keyiflenir gibi gözüktüğünde. Beklediğim cevabı vermişti bile. Yanımdan geçip odadan çıkarken hiç düşünmeden bende arkamı dönüp onu takip ettim. 

"Bende bunu diyorum işte, beni öpmeye meraklı olan sensin, sarhoşken kim bilir ne oldu?" Kendimi savunmaya yine devam ederken, aptal şakamı bu kadar büyütmüş olmasına artık şaşıramıyordum. Yine de şakamı kullanıp onu delirtip belki konuşturabilirdim. Salonun önünden geçip koridorda yürümeye devam ederken birden arkasını dönüp sinirle bana bakmıştı. Bana döndüğünde durduğu için bende istemsiz olarak durmuştum. 

Söylediğim şey onu hayli sinirlendirmiş gözüküyordu çünkü bu surat ifadesini daha önce görmemiştim. "Neyi söylemeye çalışıyorsan bir daha ağzından duymayayım. Bunu yapacak biri değilim. Şakasını bile yapma." Baran'ın erkek damarına bastığımı anladığımda bir şey demeden yüzüne bakmayı sürdürmüştüm. Sesli bir şekilde nefesini verip koridorda ilerlemeye devam etti.

"Nereden bileyim? Hiçbir şey söylemiyorsun. Ev hakkındaki sorumu bile cevaplamadın. İnsanın da aklına her şeyi getiri-" Onu takip ederken ne olduğunu anlamadan bana dönerek, bileğimi tutup yürümeye başladı. "Burası mutfak," dedi sakin olmaya çalışır gibi, mutfağın kapısının önünde durarak. Uzun dikdörtgen mutfağa bakarken tekrar beni çekiştirip salonun önüne tekrar getirdi. 

"Burası salon, burada gelir gelmez uyudun." Zaten gördüğüm salonunu tekrar izledikten sonra salonun geniş kapısından döndü. Bileğimi tutmaya devam ettiği için o nereye giderse bende gidiyordum. Bir odanın kapısını açtığında hızlıca odada göz gezdirdim. Koyu lacivert yatak örtüsü olan büyük bir yatak, yatağın ucunu kaplayan uzun bir puf koltuk vardı. Yatağının başının olduğu duvarda mimari detaylar, burayı diğer odaya göre nispeten daha özel gösteriyordu. Kocaman bir dolap, boy aynası, baş ucundaki lambalar, süslü bir halı... Onun odası burası olmalıydı. Merakımı giderdiği için rahatlasam da bozuntuya vermedim. 

"Burası da benim kaldığım oda. Arada bir uğradığım bir ev sadece. Çamaşır odası, kiler, spor odasını görmek istersen, kendin gezebilirsin." dedi, elini benden çekip. "İyi. Zor değilmiş, değil mi?" Gözlerini kapatıp açtıktan sonra kendi odasına girip dolabını açtığında kapının önünde onu izledim. "Evi bile tanıtmadığını düşünürsek, gece ne olduğunu sormakta en doğal hakkım." Açtığı çekmeceden kemerini alırken kaşlarını çatarak bana döndü. "Bir şey olmadı. Geceye dair biri bir şey soracaksa, o da benim. Mekanımdan bana ait olan bir şeyi çaldın." 

Sevmediğim konuya girdiğinde arkamı dönüp salona ilerledim. "O sana ait değildi." dedim söylenerek. "Neyin kime ait olduğunu çok iyi biliyorsun." Dediğini duymazdan gelip salona girip, camın önüne geçerek manzarayı inceledim.

Evinin manzarası bana sadece Kanada'daki Hande ile bulduğumuz evi hatırlatmıştı. Telefonumu çıkarıp birkaç fotoğraf çektikten sonra paylaşmak üzereyken hızlı bir şekilde kararımdan vazgeçtim. Sonuçta kimse burada olduğumu bilmiyordu. Bilmeyecekti de. En azından Baran anlatmazsa...- Sahi, anlatır mıydı?

"Olanları ne zaman anlatacaksın?" diye bağırdım sesimi duyması için. Manzarayı izlemeye devam ediyordum. "Hiçbir zaman." Ses yakından geldiği için irkilerek arkamı döndüm. Koltuğun yanında dikilmiş, kemerini bağlıyordu. "Sana da inanacaktım zaten," Bana kısa bir bakış atıp omzunu silkti. "İnan ya da inanma." 

"Gerçekten söylemeyeceksin yani?" Güvenmeli miydim bilmiyorum. Zaten güvensem ya da güvenmesem ne olacaktı ki? Yine seçim onundu. Sorumu cevapsız bırakıp salondan çıktığında yalnız kalmıştım. Neden yaptığımı merak ediyor muydu? Ya da dün neden bir nevi duygusal çöküntü yaşadığımı sorar mıydı? Ona anlatmak istiyorsun sanki de... Doğru, anlatmak isteyeceğim son kişiydi zaten. 

Saç kurutma makinesinin sesini duyduğumda ayaklarım beni istemsiz olarak banyoya götürmüştü. Kapının önünde dikilip onu izlerken, makinenin sesi baş ağrıma iyi gelmese bile dikilmeye devam ettim. "Makyajına yardım edebilirim," dedim, yine patavatsızlığımı konuşturarak. Beni duyması için bağırdığımda yüzümü acıyla buruşturdum. Gerçekten ilaç almam gerekiyordu. 

Beni yine umursamadan saçlarının üzerinde makineyi rastgele kafasının üzerinde dolaştırmaya devam ederken bakışlarım birden kapıya çevrildi. Zil çalıyordu! "Baran, kapı!" dedim, telaşla. "Aç, anahtarı aynanın altına koydum." Şaşkınlıkla ona baktım. "Saçmalama. Burada olduğumu kimse bilmiyor." Sıkıntıyla nefes verip makineyi kapatıp yanımdan geçtikten sonra kapıya doğru yürüdü. Banyoya girip kafamı kapıdan uzatıp onu izlemeye başladım. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. 

Baran kapının kilitlerini açarken kapı deliğinden bile bakmaması beni sinirlendiriyordu. Kapıyı birden açtığında kendimi biraz daha gizlemiştim. "Kusura bakmayın Baran Bey, trafik varmış." Kadın sesi duyduğumda, Baran kapıyı biraz daha açtığı için gelenin kim olduğunu görebilmiştim. "Önemli değil, az sonra çıkarız. Anahtarları teslim edersin," Orta yaşlarda bir kadın içeri girerken ne olduğunu anlamam kısa sürmüştü. Evi temizlemesi için çağırmış olmalıydı.

Baran tekrar banyoya doğru ilerlerken kafamı içeri sokmuştum. Aynadaki görüntümle karşılaştığımda kaşlarım hemen çatılmıştı. Berbat görünüyordum. "Gözlerime bak, ne olmuş bana." dedim, o içeri girerken. Saçlarımı hızlıca lastik olmadan ensemde topladım. "İçeri geç, çıkarız birazdan. Sana yeni oyun geldi, birazda onunla uğraş." Dediğine güldüğümde bana baktı. Beni anlamaya başlaması hoşuma gitmişti. "Şüphen olmasın," dedim, kaşlarımı kaldırarak. Herhalde, gelen kadının yanına gidecektim. Deli gibi merak ediyordum! 

Onun arkasından geçerek banyodan çıktım. Kadının mutfağa girdiğini gördüğüm için hiç düşünmeden mutfağa doğru ilerledim. Kadın, tezgahın üzerine birkaç temizlik malzemesi koymuş, dolabın içinden bir şeyler çıkarmaya devam ediyordu. 

 "Merhaba, Beren ben." dedim, elimi ona uzatırken. Elindeki bezi kenara koyup elime baktıktan sonra sonunda elimi sıkmıştı. "Merhaba kızım." dedi yavaşça gülümseyerek. İsmini duymak için beklerken onu da sonunda söylemişti. "Şey, Sedef ben." Gülümseyerek elimi ondan çekip sırtımı tezgaha yasladım. "Baran'ın ev işlerine yardım mı ediyorsunuz?" Kafasını sallayarak beni onayladığında sorularıma devam ettim. "Bu ev mi sadece?" Dolaptan bir şeyler aramaya devam ederken dudaklarını yavaşça birbirine bastırdı. Yüzündeki ifadeyi okumaya çalışırken bir soru daha sordum. "Ağrı kesici var mı evde?" 

Beni yine konuşmadan kafasıyla onaylayıp farklı bir dolabı açtıktan sonra bir ilaç kutusunu alıp tezgahın üzerine koydu. Hızlıca arkasına dönüp eline aldığı bardağa sürahiden su doldurup bana uzattı. Bardağı elinden alırken onu incelemeye devam ettim. Benimle göz teması kurmadan ilaç kutusunu açıp içinden çıkardığı hapı da bana uzatmıştı. "Teşekkürler," dedim hapı ağzıma atıp suyla yuttuktan sonra. "Tüm evleriyle sen mi ilgileniyorsun?" Bardağı tezgaha koyduktan sonra yine ona döndüm. 

"Beren Hanım, işimi biraz hızlı yapmam lazım, kusuruma bakmayın." dedi, mahcup gibi gülümseyerek. "Birincisi Beren, ikincisi anladım. Baran seni uyarmış olmalı." Ne diyeceğini bilemeden bana bakarken devam ettim. "Ya da evde geceden kalma kız görmeye alışıksın, ben öyle değilim." 

Söylediğime şaşkın ifadesiyle tepki verdiğinde, böyle bir şey söyleyeceğimi düşünmediğini anladım. Sedef'in bakışları benden başka bir yere çevrildiğinde bende kafamı çevirdim. Baran, ceketini giyerken beni izliyordu. "Gidiyoruz, bu kadar yeterli." Baran, sesinden belli olmasa da bakışlarıyla kızmış olduğu anlaşılıyordu. Duymuşta olabilirdi.

Sedef'e geri dönüp elimi tekrar uzattım. "Çok memnun oldum, görüşürüz." dedim, gülümseyerek. Baran'a kaçamak bir bakış atıp elimi istemeden de olsa sıktığında arkamı dönüp mutfaktan çıktım. Baran da benim arkamdan mutfağa girmiş, konuşmaya başlamıştı. Onları duyamadığım için hızlı davranmaya çalıştım.  Salona girip ceketimi ve çantamı aldıktan sonra kapıya doğru ilerleyip kenardaki ayakkabılarımı giyinirken onları dinlemeye çalışsam da bir şey anlamıyordum. 

Sedef ile kapıdan göz göze geldiğimde Baran da anlamış gibi arkasını dönmüştü. "Bağcıklarımı bağlar mısın? Bilmiyorum bağlamayı," dedim hızlıca, onları dinlediğimi ya da en azından çalıştığımı anlamamalarını umarak. Baran bana doğru ilerlerken yüz kaslarının gerildiğini fark ettim. "Gerçekten bilmiyorum." Sinirlendiğini anladığım için açıklama ihtiyacı hissetmiştim. Ayrıca, doğruyu söylüyordum. 

Baran önümde eğilip ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken yapmak için can attığım şakamı zorlukla içimde tutmaya çalışıyordum. Sedef de sonunda bana bakmayı bırakıp işine koyulmuştu. "Her şeyini aldın mı?" Diğer ayakkabıma geçtiğinde kafamı eğip ona baktım. Keşke hep önümde eğilerek konuşsaydı. Ona bakarken boynumu ne kadar yorduğumu fark etmiştim. "Aldım." Ayağa kalktıktan sonra kapıyı açıp dışarı çıkmamı bekledi. 

Mutfak kapısına doğru bakıp Sedef'e seslendim. "Tanıştığıma tekrar memnun oldum Sedef. Sana kolay gelsin," dedim gülümseyerek. Gideceğim için rahatlamış olacaktı ki o da hemen gülümsemişti. "Teşekkürler." Cevabımı aldığımda kapıdan dışarı çıkıp asansöre doğru ilerleyerek tüm tuşlara bastım. Baran da kapıyı kapatıp yanıma gelirken bir asansörün kapısı açılmıştı. 

Asansöre birlikte bindikten sonra inmemiz gereken kata bastı. Aynaya dönüp kendime bakarken telefonumu cebimden çıkarıp kameramı açtım. Kameramı açtığımı görünce kapıya doğru dönmüştü. "Of, merak etme... Seni çekmeyecektim zaten." Dediğime sessiz kaldığında onu umursamadan aynadan kendimi çektim. 

Asansör kapısı açıldığında asansörden çıkarken onu takip ettim. Otoparkta arabasına ilerlerken zihnimi çalıştırmak için çaba gösteriyordum. Eve nasıl girdiğimi hatırlamaya çalışırken bir yandan da etrafa bakıp geceyi anımsatacak bir işaret arasam da bulamamıştım. "Nereye?" Duyduğum sesle irkilip sesin geldiği yöne döndüğümde Baran'ı çoktan geçmiş olduğumu fark edip ona doğru yürümeye başladım. Arabanın kapısında benim gelmemi beklerken, sağ koltuğun olduğu tarafa gitmek yerine onun yanına ilerlemeye devam ettim. 

Bana anlamsız bakışlarını atarken aramızda birkaç adımlık mesafe kaldığında durup kafamı kaldırdıktan sonra bakışlarımı ona doğru doğrulttum. Derin bir nefes alıp diyeceğim şeye hazırlandım. Özür dileme perilerim, her akşamdan kalma sonrası olduğu gibi yine etrafımdaydı.

"Dün seni aramamam gerektiğini biliyordum. Başka çarem yoktu. Emir arada olmasaydı seni aramazdım. O söylediği için yaptım. Her neyse, gece için özür dilerim. Seni yordum. Özür dilerim." dedim, nedensiz bir şekilde cevabını çok merak ediyordum. 

Bu arada en sevdiğim şeylerden biri özür dilemek ve kendimi birileriyle tanıştırmak. Nedenini birkaç psikoloğa sorsam da cevap alamadığım bir konu. Belki de hala öğrenci olan psikologlara sormaktan vazgeçmeliyim, bilmiyorum. Sabaha kadar herkesten özür dileyebilirim! Hatta özür dilemekte zorlanan insanları hiçbir zaman anlamıyorum. Özür dilerim, bu kadar kolay. Söyle, geç! Belki de sürekli azar işittiğimden artık arsızlaştığım bir söylem benim için... 

"Önemli değil," dedi kaşlarını çatarak. Bence özür dilememi beklemiyordu. "Tamam. O zaman sarılalım mı? Konu kapandığı için?" Dün gece bana kızıp kızmadığını ya da birilerine söylemeyeceği için bir şeyleri anlamam gerekiyordu.

Önceden de dediğim gibi, Baran'ı okuyamıyorum. Edward'ın Bella'nın zihnini okuyamaması gibi benim durumumda aynı böyleydi. Baran'ın da ya bana ya da herkese karşı koruma kalkanı falan vardı sanırım. Aman, ne diyorsun be. Sarılmak belki iyi olabilirdi. Enerjisini hissedebilirim diye düşünmüştüm. Hem belki onun soğuk tavırlarını bozabilirdim. Öpme konusundaki şakanda da bunu düşünmüştün ama başarılı olamadın.

"Bin arabaya, geç kalıyoruz." Beni yine dikkate almadığında parmak uçlarımın karıncalandığını hissettim. "Sana bir şey sormuştum?" dedim, kaşlarımı kaldırarak. "Sorunun cevabı, hayır."  

Abim temastan hiç hoşlanmaz. ...Abime sarılıyorsun falan... Dilan sağ olsun, yine abisiyle beni iki dakika yalnız bırakmamış, söylediği şey zihnimde zil sesi gibi yankılanmıştı. Kimse kusura bakmasın, benim iletişim şeklim böyle. "Birisi seninle sarılmak istediğinde hayır mı diyorsun Baran, çok ayıp. Hem özür diledim." Konuşurken ona doğru yaklaşıp en sonunda kollarımı boynuna doğru uzatarak sarıldığımda donuk bir şekilde beklemeye devam etti. 

Parmak uçlarımda iyice yükselerek boylarımız eşitmiş gibi sarılmak istesem de o eğilmediği için kollarımı boynundan çekip bu sefer gövdesini işgal ettim. Ellerimi sırtında kavuşturup başımı da göğsüne yasladım. "Çok nazlısın, senin yerinde olsam bu güzelliğe sarılırdım!" dedim, onun donukluğunu umursamadan sarılmaya devam ederken. Beren Sanberk istediği her şeyi alır. Evet, en küçük bir sarılmayı bile. Kesinlikle, konu Baran ise bu sarılma bir başarı sayılabilir. Gerçi o bana sarılmadı ama olsun.

Başımı göğsünden çekip geriye doğru iterek yüzüne baktım. Beni gözlerini hafifçe kısarak izliyordu. "Dünkü kahramanım sen oldun, teşekkür ederim. Tekrar," dedim gülümseyerek, bende ona bakıyordum. 

Ne kadar istemese de sarılmak bana iyi gelmiş ve onun konuyu kapatacağından emin olmuştum. Ondan aldığım enerji bu yöndeydi. Parmak uçlarımdaki sinirsel karıncalanma bile geçmişti! Sonunda ondan ayrılıp arabanın diğer tarafına doğru ilerlerken o da kendi koltuğuna oturmuştu. 

Bende sağ koltuğa yerleştikten sonra arabayı çalıştırmış, otoparkın çıkış yolunu takip etmeye başlamıştı. "Sanırım gerçekten herkes seni tanıyor. Benim yerimde sen olsan söylemezdin ama ben söyleyeceğim. Bayağı havalısın." Söylediğime yüz ifadesi bile değişmeden bana dönüp kısa bir bakış attıktan sonra tekrar önüne baktı. Otoparktan çıkıp yola girdiğimizde konuşmaya başladı. "Hatırlattığın iyi oldu. Emir'e de söyledim. Bu durumu saçma işleriniz için kullanmasanız iyi olur." dedi kalın ses tonuyla. 

Onu aramamakta direnen bendim, yine de Emir yüzünden aramıştım. Ayrıca başka seçeneğim yoktu. Teknik olarak kendim için aramamıştım. Sadece polisten ceza alarak kurtulabilirdim. Arabanın çalıntı olduğunu nereden bilebilirim? "Saçma değilse arayayım mı yani?" dedim, söylediğini umursamadan. 

Söylediğini umursamamaya çalışmam kısa sürmüştü. Onun konuşmasına izin vermeden tekrar ağzımı açtım. "Seni arayan Emir'di. Araba çalıntı çıkmasıyla işler büyümeseydi kendim hallederdim." 

"Birde o var. Mekanımdan nasıl sormadan böyle bir şey yaparsın? Yaptığın hırsızlık bile sayılır." Sert bir tonla konuşuyordu ama sakin kalmaya çalışır gibi bir hali vardı. "Emir'in. Sana soracak değildim." Tamam, yaptığım hırsızlık sayılabilirdi. Ama o zamanki ruh halimle bunu yapmak zorunda hissetmiştim. Tekrar söylüyorum, pişman değilim. 

"Bu konuyu kapatalım. Bir daha benimle alakalı bir işe kalkışma." dedi, sigarasına uzanırken. O konuşurken sigarasına ondan önce davranıp uzanmıştım. Paketi açıp kendi dudaklarıma yerleştirdiğim sigarayı yanındaki çakmakla yaktıktan sonra bir nefes alıp Baran'a uzattım. Bana yorulmuş gibi baktıktan sonra uzattığım sigarayı almıştı.  

"Kalkışırsam ne olur?" Dediklerini haklı bulmaya başlasam da bir şey söylemedim. Üstüne daha da sinir ettiğimin farkındayım. "Emir ile bir yerde buluşacağız. Sonra baban çağırdı, oraya gideceğiz." Benim dediğimi cevapsız bırakmasına takılmamış hatta onun söylediği daha da dikkatimi çekmişti. "Babam mı? Neden çağırdı? Doğru söyle, anlattın mı?" Evet, babama anlatmış olması bir şeyi değiştirmiyordu, yine yüz sekseninci kez söylüyorum, pişman değilim. Sadece, eğer babama söylediyse hazırlıklı olmam gerekiyordu. Söyleyecek bir şeyler bulmalıydım. Doğaçlama yapmakta da iyiyim ama hazırlıklı olmak daha az yorucuydu. 

"Kahvaltıdan sonra yanıma gelin dedi. Anlatmadım. Neden korkmana rağmen böyle işler yapıyorsun ki?" dedi, kaşlarını çatarak. Merak etmiş gibi bir hali vardı. Söylediğine hafifçe gülmüştüm. Hiçbir şey bilmiyordu. Eğer bilse sormazdı zaten. "Çok yanlış zamanda tanıştık. Korkmuyorum. Yakında anlarsın." Cevap vermeden sigarasından bir nefes almıştı. 

Eski Beren'i geri getireceğime dair kendime söz vermiştim. Geldiğimden beri tüm kurallara uymama rağmen hala hakkımda aynı şeyler konuşuluyordu. Zaten babam asıl cezamın ne olduğunu hala söylemedi ama evlilik meselesi gündeme gelince olayların çirkinleşeceğine emindim. En azından önden başlayıp alışmak iyi olurdu. Tamam, en korktuğum olayım o herkesin dilinden düşürmediği o büyük ihale olmuştu. O kadar ileri gitmeyi düşünmüyorum, yine de belli olmaz. Bazen bela da beni bulabiliyor çünkü. 

Baran'ın gözünde şu an şımarık, arsız, saygısız, baş belası biri gözüküyor olabilirim. Öyleyim de gerçi. Korkusuz, deli, uslanmaz, fırtına estiren, her taşın altından çıkan Beren'i yakında görecekti. Hatta diğerleri de hatırlayacaktı. Bazı olaylarda korkuyorsun. Yalan söyleme. En azından duygularımı dışarı yansıtmıyorum ama. Gördük, dışarı yansıtmayıp içinde biriktirdiğin duyguları... dün geceki sinir krizini mesela. Sonuçta robot değilim, bende ağlıyorum.. Dün gecenin yaşanması gerekiyordu. Bazı planları hazırlamıştım bile. Her neyse, sürprizini kaçırmak istemiyorum. Çalıntı olayının sadece bir talihsizlik olduğunu biliyordum. Sahalara geri dönüyorum, ısınma turlarından sonra biraz kas ağrısı olur değil mi? Çoğu olayın talihsizliklerle bitiyor gerçi.     

"Şu an her nereye gitmeyi düşünüyorsan iptal o halde." dedim, telefonumu çıkarırken. "Eve gitmem lazım." Telefonumu çıkarıp Neboş'a hızla mesaj yazmaya başladım. "Hayır. Yeterince zaman harcadık, babana gideceğiz." Neboş'a eve geleceğimi, evde kimler olduğunu sorduktan sonra telefonumun ekranını kapattım. "Üstümde hala sizin evden çıkarken giydiklerim var Baran," dedim, sakinlikle. Lafımdan sonra beni gözleriyle süzmüştü.

"Ne olmuş yani?" Gözlerimi devirdikten sonra oflayarak cevap verdim. "Bir şey olduğunu anlar. Aynı kıyafeti ikinci gün giyip evden çıkmam." Sigarasını camdan dışarı atıp camını kapattı. "Sadece on beş dakikan var." 

☾ ☾ ☾ 

"İçeri girmeyeceğim." dedi, arabayı durdurduktan sonra. Dediğimi yapmış, arabasını evin arka tarafına park etmişti. "Gelmek zorundasın, babam eve gelebilir." dedim, yalan söyleyerek. Neboş'tan tüm bilgileri çoktan almıştım. Evde sadece kameraları düzeltmek için gelen birkaç adam ve kameraların yazılımını yapmak için gelen güvenlik şirketinden de birkaç kişinin geldiğini öğrenmiştim. Annemin de dernek toplantısında olduğunu biliyordum. 

Baran'ı ise yanımda götürmem gerekiyordu çünkü yalnız kaldığında ne yapacağını bilemezdim. Çünkü işim on beş dakika sürmeyecekti. Hava almak için dışarı çıkabilirdi, birini görüp konuşabilirdi. Konuşmasa bile görünmesi bile tehditti. Dün yaşananlardan sonra sanırım Baran'ı herkes tanıyordu. Ayrıca babam düşük bir ihtimal bile olsa gelebilirdi. Evde karşılaşırsam bahanelerimi çoktan hazırlamıştım. 

Sıkıntıyla nefes verip kapısını açtığında memnun olmuş ifademle bende kapımı açıp kendimi dışarı atmıştım. Arabasını kilitledikten sonra önden ilerleyerek arka bahçenin kapısına yürüdüm. Neboş'a geldiğimi daha arabadayken söylemiştim. Arka bahçenin kapı kilidini benim için açmıştı. Eve gelen kişilerin ön kapıdaki kameralarla ilgileniyor olduğunu bildiğimden rahatça arka kapıyı kullanmıştım. Diğerleri de mutfakta bilgisayarda oyalanıyorlarmış, Neboş öyle söyledi.

Yüzme havuzunun yanından hızlıca ilerlerken Baran'da beni takip ediyordu. Bahçe kapısına açılan ve evin çok kullanılmayan bahçe kapısına geldiğimde yavaşça açtım. Söylememe gerek yok, Neboş kullanacağım tüm kapıların kilitlerini açmıştı. İçeriyi girdiğimde Baran'ı da içeri alıp kapıyı sessizce kapattım. Ona da sessiz olması için işaret parmağımı dudağıma götürdüm. Gözlerini birkaç saniye kapatıp açtıktan sonra onu umursamadan etrafa baktım. Evin giriş katının koridorunun sonundaydık. Şimdi merdivenlere doğru hızla ilerleyip odama çıkmam gerekiyordu. 

Tekrar öne geçerek elimi arkaya doğru uzatıp Baran'ın elini tuttuktan sonra hızlıca koridorda ilerleyip merdivenlere doğru ilerlemeye başladım. Mutfaktaki sesleri duyarken vücudumdaki adrenalinin yükseldiğini hissettim. Bu arada eve gelen kişilerin tümü babamın şirketinden geliyordu. Bu detayı atladım mı? Evet, her an babama kuşlar uçabilir. Bu arada güvenlikten gelenler beni hiç sevmez. Kameralarla aram çok iyidir aslında, güvenlik için olanlar haricinde. Yurtdışına gitmeden önce her hafta bozduğum için eve daha sık gelirlerdi.  

Baran'ın elini bırakmayıp merdivenleri çıkarken onu da arkamdan sürüklemeye devam ediyordum. Kanımdaki adrenalin beni şimdiden iyi hissettirmeye başlamıştı bile. Sonunda odama ulaştığımda hemen kapıyı açıp içeri girdikten sonra kapıyı kapattım. Baran'ın elini bıraktığımda penceremin yanındaki koltuğa ilerlemişti. "On beş dakika," dedi, koltuğa otururken. 

Giyinme odamın kapısını açtıktan sonra ona döndüm. "Önce duş alacağım." Banyoya gireceğim sırada kapı kolunun sesini duyduğumda hızlıca kapıma doğru ilerledim. Kapı açıldığında Neboş'u gördüğümde rahatlayarak tuttuğum nefesi verdim. "Yiyecek bir şeyler getirdim kuzum, aklımı oynattırdın bana yine. Şunları bile yukarı nasıl getireceğimi şaşırdım, evde de kimse yok benden başka!" dedi, elindeki tepsiyle içeri girerken. "Baran Bey oğlum, sizde hoş geldiniz." Neboş hazırladığı tepsiyi Baran'ın yanındaki sehpanın üzerine bırakırken mahcup gibi gözüküyordu. Meraklanmayın, Baran'a yakalandığı için. Normalde böyle yapmaz. 

"Hoş buldum, gerek yoktu. Dışarı çıkacağız zaten," Neboş'un yanına gidip ona sarıldıktan sonra yanağını öptüm. "Sen balsın bal! Utanmana gerek yok Baran'dan. Rahat ol," dedim, kolunu sıvazlarken. Benim söylediğime yanakları daha da kızarırken Baran bana sert bir bakış atıp Neboş'a dönmüştü. "Yaptığınıza yorum yapmak bana düşmez." dedi Baran, Neboş'u rahatlatmak ister gibi. Neboş, bakışlarını yere çevirdiğinde kendini açıklamaya başladı. 

"Çetin Bey'im çok düşkün ve korumacıdır Beren'e, biraz da sinirlidir ama Beren'e yansıtamaz. Uslansın diye ceza verir kızamadığından. Beren'im de elimizde büyüdü. Bizde ona kıyamayız. Azıcık yaramazlığı vardır. Bize de düşmez ama koruyoruz onu işte. Evladım gibi hepsi." Neboş, her zaman ki kibar açıklamasını yaparken Baran oturduğu koltukta öne doğru kendini öne doğru eğmiş dinliyordu. Sıkılıp gözlerimi devirdikten sonra Neboş'a döndüm. Yine sıkıldığım muhabbetler başlamıştı. "Hadi Neboş, akşam görüşürüz. Anlatırım sana o zaman," 

Neboş bir şey demeden beni öptükten sonra odadan çıktı. Baran'ın karşısındaki koltuğa oturup yanındaki tepsiden Neboş'un hazırladığı küçük atıştırmalıklardan ağzıma attım. "Sende yesene," dedim, ağzım doluyken konuşmaya çalışırken. Baran beni izlerken atıştırmalıklara dönüp o da yemeye başlamıştı. "Ben bunları çok seviyorum, ekmeğin üzerine domatesle peyniri koyup fırına atıyor Neboş." dedim, Neboş'a söylediği cümleyi umursamadan. Bir tane daha alıp, ağzıma attığımda kendime geldiğimi hissettim. "Onları da işinden edeceksin bir gün." dedi, ağzındaki lokmayı bitirdikten sonra. Ona suratsız bir bakış attıktan sonra bende ekmeğimi yuttum. 

Baran'ın yine bilmeden yaptığı yoruma bu sefer cevap veresim gelmemişti. Kameralarla Neboş mu ilgilendi? Kameraların bozulmasının benimle ilgisinin olmadığı zihnime birden düştüğünde duraksadım. Bunu düşünmek aklıma gelmemişti çünkü planın orijinal halinde eve geri dönecektim. Planım bozulduğunda aklıma gelmemişti bile. Şans olamayacak kadar da fazla iyiydi. Neboş'un ilgilenmesi imkansızdı. Mesaj yazmakta bile hala sorunları vardı. Iraz. Tabi ya! Iraz yapmış olabilirdi. "Ne oldu?" Baran'ı duyduğumda aniden ona dönüp zihnimi toparladım. "Bir şey yok, duşa gireceğim." Her neyse, sonra öğrenirim. Öğrenmesem bile olur, sonuçta zararıma bir şey olmamıştı. Her şey harika devam ediyordu. 

Ayağa kalkıp duşa girmek için banyoya doğru ilerledim. "İkinci gelişim değil mi odana?" Zihnim beni fazlasıyla meşgul ederken, sorusunu duyduğumda ona dönerek banyonun kapısını açtım. Alt dudağımı bükerek omuzlarımı silktim. "Bilmem, makyaj masamda tuttuğum çeteleye bakarız." Dalga geçer gibi güldükten sonra banyoya girip kapıyı kapattım. 

Banyo tezgahımdaki mumu yaktıktan sonra çakmağı yerine koyup kafamı kaldırarak aynaya baktım. Yorgun ifademle karşılaştığımda oflayarak üzerimdekileri çıkarmaya başladım. Yorgun gözükmeme rağmen öyle hissetmiyordum. Hatta uzun zamandır bu kadar iyi hissetmemiştim. Canlandığımı hissediyordum. Üzerimdekileri kirli sepetine attıktan sonra duş kapısını açtım.

Suyun sıcaklığını ayarlayıp kendimi içeriye attım. Suyun sıcaklığı kemiklerime bile iyi gelmişti. Hala sarhoşluğum biraz üzerimdeydi. Başım hafiften dönerken elime şampuanımı alıp saçlarımı köpürtmeye başladım. Neyse ki bu hissi biliyordum. Akşamdan kalma sabahları böyle oluyordu işte. Bildiğim hisleri tekrar yaşamak bana her zaman güven veriyordu. Ne olacağını, neden olduğunu bildiğim şeyler kendimi garantiliyormuşum gibi hissettirirdi. Baran salak mı ya, ne yapacak odama kaç kere geldiğini? Kendi düşünceme göz devirip saçlarımı köpükten arındırmaya devam ettim. Soğuk duruşundan dolayı belki insanlar onunla konuşmaya çekiniyor olabilir. Sahi arkadaşı var mıydı? Eğer yoksa, çok normal ve sık görülen bir durum... Bir kere telefonlarımız karıştı, o zaman gelmişti. Odayı gezdiriyordum. Doğru. Bu ikinci. 

Sosyal ilişkileri zayıf olabilir. Genelde onlar böyle saçma detaylara takılıp, kimsenin işine yaramayacak şeyleri akıllarında tutarlar. Bunlar resmi bilgiler değil, benim gözlemlerim tabi. Aaa, olmadı bak. Rüyanda da gelmişti! Ay, sahi rüyam. Hem Hande'nin hem de benim sürekli öpme şakam yüzünden bilinçaltım karışmıştı. Onu sayarsak, bu üç. Of, ne güzel unutmuştum o rüyayı. Yine aklıma düştü. Fena bir rüyaydı. İçeriği için demiyorum... İlk defa bu kadar hissederek bir rüya görmüştüm sanırım. Aman, rüyalarımı ne diye yorumluyorum ki? Bu sabahta Emir, eve inekle geyik getirdi. Bunu da tartışayım. Bilinçaltım o kadar karışıktı işte. Bir gün Baran ile öpüşürüm diğer gün Emir koskoca hayvanları evime sokar. Bazen kendi kafamın içini açıp incelemek istiyorum.

En sevdiğim duş jelimi lifin üzerine bolca dökerken kokusu burnuma geldiğinde resmen serotonin hormonumun arttığını anlıyordum. Baran'ın kokusu bile burnuma gelmişti rüyamda. Hayır ya, o gerçekte olmuştu. O rüyadan uyandığımda, sabah aklımda kalan tek şey dokunuşlardı. Gömleğinin dokusunun hissi ve kasıklarımın arasındaki sızıyı uyandığımda bile hissetmiştim. Aslında Baran'a 'hayır üçüncü gelişin' diye sataşsam mı?  

Her zaman olduğu gibi vücudumu sertçe liflemeye başladığımda kendi kendime gülümsediğimi fark edip yüz ifademi hızlıca değiştirdim. Baran da çetele tutacak herhalde, baksana sorduğuna göre. Dediğim gibi, işime yarayacak bir şey çıkmıyordu ki ağzından. Çıkacağa da benzemiyordu. Neyse, en azından sır tutabildiğini anlamış oldum. Gerçi yine güvenmiyorum, belki söylemiş bile olabilir. 

En azından dün gece eve gelir gelmez uyumuşum. Sadece arabadaki konuşmalarımı biraz da olsa hatırlıyorum. Eğer evde konuşmaya devam etseydim, kim bilir ne anlatırdım... Gerçekten her şey harika devam ediyordu. Evet, küçük ve risksiz planım biraz götümde patlamıştı tabi. Sonuçta halledildi. İzlerini bugün göremiyorum, o halde harika planım demeye devam edeceğim. Beren, her şey fazla mı iyi gidiyor? Evet. Çünkü bunu hak etmiştim. Evren, benim iyiliğim için çalışıyor, baksana! Karmalarım ne olacak? Kesin bir şeyler dönüyor. Çıkar yakında kokusu. Hayır. İptal, iptal, iptal. Her şey çok güzel devam ediyor ve öyle olacak!


Baran odama kaçıncı kez geldiğini sordu, rüyamı anlatmış olabilir miyim? Zihnim yine yolunu değiştirdiğinde az önce gümbür gümbür salgılanan serotonin hormonum dibe vurmuştu bile. Kalbim ağzımdan çıkacak gibi atmaya başladığı anda derin nefesler alarak kendimi hızla köpüklerden arındırmaya başladım. Tabi, her şey fazlasıyla iyiydi ve benden bahsediyoruz... Kesin rüyamı anlatmışımdır. Of, Beren! Hatırlamaya çalış, hatırla. Hatırlamaya çalıştıkça zihnim daha da karanlıklaşıyordu.

En son yol kenarında saate baktığımda saat üç falan olmalıydı. Eve en fazla saat beşte gelmiş olsak, ki Baran üç dakikada her şeyi halletmişti ve oradan dönmüştük... Sabah on ikilerde uyanmıştım, yani kaç saat oluyor? İki anlamda da kaynar su başımdan aşağı dökülürken parmaklarımla on ikiden geriye saymaya başladım. İşte. SİKTİR. Nereden baksan sekiz saat uyumuşum. Eve ulaşmamız kaç saat sürmüş olabilir ki? Salaksın Beren, anca fark ettin. Alkol aldığımda sadece maksimum beş saat uyurum. Ve bu seferki bilgiler, resmi bilgilerdir. Ağlamaklı surat ifademle duştan çıkıp duvarda asılı olan bornozumu hızlıca giyindim ve kemerimi sanki kendimi cezalandırır gibi iyice sıktım. 

Banyonun kapısını hızlıca açtığımda Baran ile göz göze gelmiştim ama kısa sürmüştü. Beni görür görmez kafasını pencereye çevirdi. "Neden giyinip çıkmadın?" dedi, bana bakmamaya çalışırken. Of, aklıma mı geldi? Nasıl çıktığımı bilemedim zaten. Olan oldu diye düşünerek odamın kapısını kilitledikten sonra anahtarı cebime atıp karşısındaki koltuğa kendimi attım. Çıplak değilim ya sonuçta. 

"Her şeyi anlatacaksın. Buradan öyle çıkabiliriz." dedim sinirle. Bana bakmamaya devam ederken sıkıntıyla nefes verdi. "Anlattım zaten, oyun oynayacak vaktim yok. Giyin gidelim." Bana hala yalan söylediği için sinir katsayım artmıştı. Biriken sinirimle koltukta doğrulup elimle çenesini tutarak yüzünü kendime çevirip sırtımı tekrar koltuğa yasladım. "Anlatmadın. Şimdi. Hemen. Anlat." Bağırmamak için büyük bir çaba sarf ediyordum. Beni duysalar buraya kadar harika giden planım başarısız olarak sonuçlanabilirdi.

 "Eve gelir gelmez uyudun," Sesi benim aksime sakin çıkıyordu. "Eve kaçta geldik?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. "Saate bakmadım." Arkasına yaslanıp koltuğun kenarına dirseğini dayadıktan sonra elini dudaklarına götürdü. "Hesaplarıma göre sekiz saat uyumuşum. Alkol aldıktan sonra sekiz saat uyumam." dedim, hırçınlaşmaya devam ederken o arkasına yaslandığı için istemsiz olarak öne doğru eğilmiştim. "İçtiğin alkolü gördün mü? Senin bünyene fazla bir alkol miktarı. Polisin dediklerini de hatırla istersen." 

"Bir damla içmiş olsam bile daha fazlasını uyumam." Yerimde durmak bana daha da rahatsızlık verdiği için birden ayağa kalktım. "Neden söylemiyorsun?" dedim, ona doğru eğilip sinirle omzundan tutup yavaşça salladım. Sinirimle eş değer sallasaydım ne olur bilemiyorum. "Geldikten sonra koltuğa yatıp uyuyakaldın. Eğer seni uyuyor gördüğüm zaman uyumamışsan bunu bilemem." Onu az önce sarsmam bile sinirini bozmamış hala aynı sakinlikle konuşuyordu. Olduğu yerde daha da rahat bir pozisyon alıp ellerini dizine götürerek parmaklarını bacağına tempolu bir şekilde birkaç kez vurduktan sonra bana döndü. 

Dedikleri mantıklı gelir gibi olduğunda zihnimi hemen toparlamıştım. El hareketlerinden yalan söylediğini anlamamak için aptal olmam lazımdı. İnsanların bakışlarından bile ne olduğunu anlayabilirdim. Baran'ı çoğu zaman okuyamıyordum ama bu sefer net bir şekilde anlamıştım. Zaten yatarak öylece beklemiş olma ihtimalim? Yine söylüyorum, benden bahsediyoruz. Susmuş olmamım imkanı yok. "İyi, sen konuşana kadar bekleriz." dedim kollarımı göğsümde birleştirerek. Islak saçlarım sırtımda kurumaya başladığı için sırtımın ağrısı da geri gelmişti. 

Baran sesli bir şekilde nefes verip ayağa kalktığında karşıma dikilip kafasını eğerek gözlerimin içine sertçe bakmaya başladı. "Birden havalandığına göre, aklına bir şey takılmış olmalı. Söyle, bende cevabını söyleyeyim." Gözlerini bir an olsun benden ayırmadan cevabımı bekliyordu. Tabi ki aklımdaki şeyi anlatmayacaktım. Sonuçta anlatmama ihtimalim de vardı. Kendimi ateşe atamazdım. Olasılıklarla dolu bir ikilemin içine girmiştim. 

"Sen. Sen anlatacaksın." dedim, işaret parmağımla göğsüne sertçe bastırarak. "Bildiğim şeyleri söyledim. Daha fazlasını bekleyen sensin." Parmağım göğsünün üzerinde kalmış, ne söylemem gerektiğini düşünürken ikimizde sert bakışlarımızı birbirimizden çekmemeye yemin etmiş gibiydik. 

Baran en sonunda dudaklarını birbirine sıkıca bastırarak göğsündeki parmağımı tutup diğer elimin hizasına götürdü. Boynunu iyice eğip, kafasını bana biraz daha yaklaştırdığında parmağı bırakmamıştı. Ne söyleyeceğini merakla beklerken sinirle solumasından kızmaya başladığını anlamıştım. Aynı zamanda onun sabrının sonunu bulup bulamadığımı da kafamda tartışıyordum.

"Ayrıca," diye söze girdiğinde, parmağımı serbest bırakmış elini kaldırarak az önce benim ona yaptığım gibi çenemi tutmuştu. Benim yaptığımın çok fazla aksine, nazikti. "İyi kumar oynarım," Söylediklerine anlam veremediğimde kaşlarım daha da çatılmıştı. 

"Benim ne yüzümden ne de yaptığım el hareketinden yalan söyleyip söylemediğimi anlayamazsın."  Elini yavaşça çenemden çektiğinde söylediklerine bozulmuş sinirlerimle gülmeye başladım. 

Onu anlamadığıma rağmen benim zihnimi böyle okuması beni şaşırtsa da ona yansıtmamıştım. Konuşmasındaki ukala tavrı beni kızdırdığı için gülmeye devam ediyordum ama hızlı bir karar vermem gerekiyordu. 

Göğsümde birleştirdiğim kollarımı salarak ondan biraz uzaklaştım. "Biliyor musun," dedim gülmemi durdurup ciddileştiğimde. "Evet, aklıma bir şey geldi. Onun sorusunu arıyorum." Kaşlarını kaldırmış beni dinlerken hala söylemekte kararsızdım. Söyle gitsin, sen bunun ikileminde yaşayamazsın. Evet ama belki o söyleyecekti? Baran'dan bahsediyorsun. İki kelime daha fazla kullanırım diye korkuyor. 

Hala bir şeyler söylemem için beklerken içimden bir küfür savurarak anlatmaya başladım. "Saçma bir şey anlatmış olabilirim." Beynim her şeyi anlatmam için beni zorlasa da kendimi frenlemeye çalışıyordum. "Çok şey anlatıyorsun, hangisinden bahsediyorsun?" Konuştuğunda gözlerimi ona çevirip beni süzdüğünü fark etmiştim. Hah, az önce camdan kafasını çeviriyordu. Erkekler... 

Hala bornozla karşısında dikildiğimi umursamadan konuşmaya devam ettim. "Bilmem, en saçması hangisiydi?" dedim, alt dudaklarımı dişlerken. Bekleyin, sanırım kazanabilirim. "Bu olayı, neredeyse hapse bile girebilecekken sadece radar cezası aldığından bahsederek anlatmandı." Hiç düşünmeden, ezberlemiş gibi cevap verdiğinde donuk ifademle ona bakmaya devam ettim. "Başka?" Bu bilinen bir huyumdu, çoğu düşüncemi bu yöntemle kendimden uzaklaştırırdım. Çoğu zaman iş gören bir yöntem. 

"Açılışa gelmeyeceğini söyledin." dedi, biraz daha düşündükten sonra. Söylediğini duyduğum an gözlerimin büyüdüğünü hissettim. "Açılışa mı davetliydim?" Mırıldanarak söylendiğimde dudaklarımı birbirine bastırdım. Of, bunu bile o söylediğinde hatırlamıştım. Arabadaydınız. Evet, hatta sonra gelmemi istemişti. Ben neyi hatırlıyorum o zaman? Açılış davetiyesinde elbise kodu vardı. Ona bir şeyler için kızdım. Sıkıcı biri olduğunu söyledim. Mekanını sıkıcı insanlarla doldururum diye tehdit ettim... 

"Seni istemediğimi ve sevmediğimi söylemiştin," dedi, kaşlarını kaldırarak. Az önceki ifademden hatırlamadığımı anlamasına rağmen yorum yapmamıştı. Diğer söylemimi hatırladığım için şaşırmamıştım ama söylemeseydim daha iyiydi. 

Dün gece yaptığım konuşmalar beynime olanları hatırlatmaya başladığında yine tek boşta kalan kısım eve geldiğimiz zamandı. Son söylediğini duymazlıktan gelerek konuyu değiştirdim. Söylediklerim gerçekti, sadece istemsiz olarak söylediğim bir şeyi tekrar gündeme getirmek istemiyordum. "Eve geldikten sonra Baran, bunları zaten biliyorum." Boynunu geriye doğru götürdükten sonra tavana bakıp sesli bir şekilde nefes aldı ve gözlerini tekrar benimle buluşturdu. "Bu kadar. Kendin söylemek istediğin bir şey varsa söyle. Yoksa artık hazırlan. Daha fazla beklemeyeceğim." 

Gözlerimi ondan çekip pencereden dışarı bakıp düşünmeye başladım. Belirsizliğin içine daha da sıkışmış durumdaydım. Büyük ihtimalle arabada konuştuklarımızın da tamamını hatırlamıyordum. Baran'ın konuşmayacağı belliydi. Kesin rüyamı anlattım. 

"Var." dedim, ciddiyetle. "Sana bir şey daha anlatmış olmalıyım." Dudaklarını büzdükten sonra kollarını göğsünde birleştirdi. "Ne mesela?" Ona arkamı dönerek odamda gezinmeye başladım. Bornozun kemerinin ucuyla oynarken derin bir nefes alıp tekrar ona döndüm. 

"Anlattığım şeyi biliyorsun," Beni, kafasını iki yana sallayarak sessizce reddettiğinde sinirlenmeye tekrar başlamıştım. "Biliyorsun Baran," dedim ona doğru yaklaşırken. Anlatmamış olsam bile anlatacağım... Bu düşüncenin benim peşimi bırakmayacağını biliyordum. Anksiyete günlüğümde birde bu anı kalsın istemiyordum. "Bir rüya görmüştüm. Onu anlattım bence," Yanına iyice yaklaştığımda kollarını göğsünden çekmişti. "Bilmem, anlatsana biraz. Belki hatırlarım," dedi, gözlerini kısarak. 

"Anlatayım. Hatta istersen göstererek anlatayım." dedim, çenemi kaldırıp yüzüne daha fazla yaklaştırdım. "O zaman hem hatırlarsın hem de aklında kalır." 


☾ ☾ ☾


Hello! Bölümü nasıl buldun? 

Bölümlerin oy ve yorum sayısı beni birazcık üzüyor. Lütfen desteklerini esirgeme. Görüşlerin benim için çok önemli. 


Beren'in karakterini nasıl yorumlarsın? 

Baran neden olanları anlatmadı?



Continue Reading

You'll Also Like

29.7K 4.9K 97
Geçmiş peşinizi bırakmazken, gelecekten ne bekleyebilirdiniz ki? Hiç bir şey! Geçmişinizle, geleceğiz arasında kalırdınız. En kötüsü de bazen peşiniz...
554 98 15
Bir cennet parçasıydı. O gökyüzünün cennetiydi ama onun yerini almak isteyen vardı. Cennet değişmezdi ya cehennem olurdu ya da hiç. Cennetin sahibi d...
862K 52.6K 46
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
208K 11.3K 80
~ Devam kitabı olan Soğuk Cesetler'e profilimden ulaşabilirsiniz. ~ Yüzü , saçları ve elleri kırmızıya boyanmış bir kız. Yeşil gözlerinde ölüm taşıy...