HERAN

By rhemelicious

1.2M 44K 33.9K

"Sessizliğin bu kadar gürültülü olacağını senden önce bilmezdim." (Kitap yetişkin içeriklidir.) 02.12.21 More

GİRİŞ
BÖLÜM 1
BÖLÜM 2
BÖLÜM 3
BÖLÜM 4
BÖLÜM 5
BÖLÜM 6
BÖLÜM 7
BÖLÜM 8
BÖLÜM 9
BÖLÜM 10
BÖLÜM 11
BÖLÜM 12
BÖLÜM 13
BÖLÜM 14
BÖLÜM 15
BÖLÜM 17
BÖLÜM 18
BÖLÜM 19
BÖLÜM 20
BÖLÜM 21
BÖLÜM 22
BÖLÜM 23
BÖLÜM 24
BÖLÜM 25
BÖLÜM 26
BÖLÜM 27
BÖLÜM 28
Ⅰ.
BÖLÜM 29
Ⅱ.
BÖLÜM 30
Ⅲ.
BÖLÜM 31
Ⅳ.
BÖLÜM 32
BÖLÜM 33
BÖLÜM 34
BÖLÜM 35
BÖLÜM 36
BÖLÜM 37
BÖLÜM 38
BÖLÜM 39
BÖLÜM 40
BÖLÜM 41
BÖLÜM 42
BÖLÜM 43
BÖLÜM 44
BÖLÜM 45
BÖLÜM 46
BÖLÜM 47
BÖLÜM 48
BÖLÜM 49
BÖLÜM 50
BÖLÜM 51
BÖLÜM 52
BÖLÜM 53
BÖLÜM 54
BÖLÜM 55
BÖLÜM 56
BÖLÜM 57
BÖLÜM 58
BÖLÜM 59
X

BÖLÜM 16

18.9K 771 327
By rhemelicious

Yeni bölüm bazı aksaklıklardan dolayı gelmesi uzun sürdü. Umarım beğenirsin. 

HERAN kitabının TikTok hesabına göz atmayı unutma! heran.wattpad kullanıcı adıyla bulabilirsiniz.

Bölüme oy verip, yorum yaparsan çok sevinirim. Desteklerin benim için önemli. 


☾ ☾ ☾ 


"Aradığın şey bu sanırım." dedi yine keyifle. İnanamıyorum, benim sinir krizimde bu kadar keyifli gözüküyorsa, kayışları kopardığımda gülerken görebilecektim demek ki. "Davetiye mi bu? Açılış için?"

"Kamran gece kulübünün açılışında seni yanımda görmek istiyorum."

Az önceki sinirli halim Baran'ın cümlesiyle tamamen ortadan kaybolmuştu. Diyecek bir şey bulamadığım için sessizce davetiyeyi açtım. Sinirli halimin böyle bir anda gitmesi hoşuma gitmemişti. 

Mekanın estetik duran bir fotoğrafının üzerine, adıma özel olarak, güzel bir el yazısıyla yazılmış davetiyeyi okurken altındaki notu gördüm.

Dress code: Black & Formal

"Elbise kodu mu? Bu nereden çıktı?" Keyiflendiğimi her halimden anlayabilirdi. Zaten bunu saklamak için enerjim yoktu. İplerimi çoktan bir yerlere bırakmıştım. "Davetiyeleri tanıtımcılar yaptı. Bilmiyorum. Gelirken davetiyeni unutma." dedi bakışlarını benden yola tekrar çevirdiğinde. "Okudum. Buraya da yazmışlar." Kağıdı zarfın içine sıkıştırırken başımın döndüğü ve ellerimin gücü kalmadığı için zorlansam da biraz uğraşla başarmıştım.

"Şimdi mutlu oldun mu?" dedi, davetiyeyi verdiğini kastederek. Elimdeki davetiyeyi incelerken bir süre sessiz kalmıştım. "Ben gelmiyorum." Bunu söylemeyi kendimden bekliyordum aslında. "Neden?" Ne şaşırmış, ne üzülmüş ne de sinirlenmişti. Sanki bunu söyleyeceğimi o da bekliyor gibiydi. "Ben söylediğim için yaptın. Üzgün olduğumu düşündün. Beni oyalarmış gibi bunu verdin." dedim, zarfı camın önüne atarken. Söylediklerimden pişman olmuştum. Çok fazla şey konuştuğumun farkına ancak varabiliyordum. Sık yaşadığım ve hiç hoşlanmadığım bir duyguydu. 

Bıkkın bir şekilde nefes aldıktan sonra, öne doğru uzatıp davetiyeyi tekrar bana uzattı. "Şu konuda anlaşalım. Ne biri söylediği için sana mekanı gezdirdim ne de sen söyledin diye davetiye veriyorum. Bu davetiyeler günler öncesinden hazırlandı. Sana vermeyi unutmuşum sadece." dedi, bıkmış gibi. Uzattığı zarfı hala almamaya devam ediyordum. "Aziz ağzından kaçırdığında da söyleyebilirdin. Niye şimdiyi bekledin?"

"Babana da sormam gerek diye düşündüm. Emir'e de babasına sorduktan sonra davetiye gitti." dedi, sesli bir şekilde nefes verdikten sonra. Gözlerimi kısarak ona döndüğümde aklıma gelen şeyi hemen söyleyiverdim. "Bunlar sabah birileri tarafından dağıtılmış. Benim davetiyem niye sende?" Sorumu duyduğunda sinirlenmiş gibi o da bana dönmüştü. "Çok soru soruyorsun."

"Merak ediyorum." dedim kollarımı göğsümde birleştirip. Dik durmaya çalışsam da vücudum kendini sürekli salıyordu. "Peki. Gelmek istemiyorsan, yapacak bir şey yok." dedi, önüne dönerek. Uzattığı zarfı da ikimizin ortasındaki bölmeye bıraktı. "Sorumu cevapla." Dilimi zorla döndürerek konuşabiliyordum. "Hayır." diyerek inatlaştığında ofladım. "Sorumu cevapla yoksa arabadan atlarım." Onu ikna edeyim derken saçmalamaya başlıyordum. Yine de sarhoş olduğum için arabadan atlama ihtimalimi düşündüğümde ürpermiştim.

"Kapıyı açamazsın. Kilitli." Beni umursamamıştı. Sıkıntıyla önüme dönüp kafamı da cama yasladım. "Beni çağırmayacaktın işte, o yüzden davetiyemi görüp verilmemesi için saklıyordun." dedim mırıldanarak. Sus artık, sus! Camdan yolu izlerken midemin bulanmaması için yerdeki beyaz şeritleri gözlerimle takip ediyordum. Cevap vermediğinde yine mırıldanmaya devam ettim. "Bana acıdığın için verdin resmen," dedim yüzümü buruşturup. Gözlerim yine dolmaya başladığında bakışlarımı yoldan çekip, arabanın tavanına yönelttim. Her söylediğime gözlerimin yaşlanmasına canım sıkılmıştı. Regl mi olacaktım? Hem... acınacak halde miyim? Bilmiyorum... Ağzımdan öyle çıktı. Aptal bir davetiye yüzünden böyle konuşmam, büyük ihtimalle alkolün etkisiydi. 

"Sen davet etmediğin için üzülmedim. Sadece beni neden istemediğini anlamıyorum. Üzüldüğüm şey... herkes oradayken, ben yalnız olacağım diye üzüldüm." dedim, kendi kendime konuşmaya devam ederken. Cevap vereceği bir şey söylemediğime rağmen o sustuğu için vücudum birden karıncalanmaya, kalbim de daha hızlı atmaya başlıyordu. Sinirleniyordum ama neye sinirlendiğimin farkında değildim.

"Yani kendini bir şey sanma Baran!" diye çıkıştım birden, ona dönerek. Karşımda ne zaman biri böyle susar ve tepkisiz kalsa kriz geçirecek gibi olurdum. "Ben oraya istesem davetiyem olmadan bile girerim. Levin'i, Beren meşhur etti diye boşuna demiyorlar. İstersem oraya senin gibi kasıntı, sıkıcı adamlarla doldururum. Hatta kimseyi açılışta bile göremezsin!" Sesimi yükselttiğim için boğazım gıcıklansa da öksürmemek için kendimi tuttum. Ayrıca konuyu nereden buraya getirdim hiçbir fikrim yoktu ama dediklerimi yapabileceğimi biliyordum.

Baran'ın anlamadığım bir şekilde keyiflendiğini fark ettiğimde nefesim hızlanmıştı. "Sarhoşluktan konuşamıyorsun bile... Ben kasıntı ve sıkıcı bir adam mıyım yani?" dedi yavaşça. Söylediklerim hoşuna gidiyor gibiydi. Üstelik verdiği cevapla da beni umursamadığını belli ediyordu. Dediklerim doğru olsa da konumuzla alakalı olmadığı için söylediklerimde yine saçmaladığımı düşünerek sıkıntıyla nefes verip tekrar önüme döndüm. Yine yaptın işte Beren... Hani artık çok konuşmayacaktın... Sonra hep pişman oluyorsun böyle. Kendimi sürekli olarak bu huyum yüzünden uyarsam da, her zamanki gibi çiğnemiştim. 

Normalinden daha hızlı yaşadığım duygu değişimlerim de beni yormuştu. "Bilmiyorum ki," diye konuştum dilimi döndürebildiğim kadar. Artık bir şey söylemekte istemediğimden sorusuna kısa bir cevap verdim. Bence de salak gibi gözüktün. Kafam ağırlaştığı için cama doğru yasladım. Belki kendim yapıyordum belki de yol bozuktu bilemiyordum ama kafam sürekli cama çarpıp duruyordu. 

Rahat edemediğimi anlayıp kafamı bu sefer Baran'ın koluna yasladım. Koltuğun arasındaki bölme biraz aşağıda olduğu için gövdemin ağırlığını rahat bir şekilde onun tarafına verebiliyordum.  "Abim temastan hiç hoşlanmaz. ...Abime sarılıyorsun falan..." Dilan'ın sesi zihnimde yankılandığında hemen kafamı yukarı doğru kaldırıp Baran'ın sağ tarafına doğru baktım. 

"Benden rahatsız olursan söyle... Genel anlamda söylemedim, onu zaten söylemiyorsun. Şu an koluna kafamı koyduğum için rahatsız olursan..." dedim kısık sesle. Uyumayı planlıyordum. Baran kafasını sağa doğru eğip bana baktıktan sonra önüne döndü. "Olmam," Benden bıktığı için böyle söylediğini düşünüyordum. Zaten hayır dese bile böyle durmaya devam edecektim.

Gözlerimi kapattığımda nefes alıp konuşmaya başladı. "Anlaşma yapalım. Aklındaki her şeyi sil. Davetiyeyi al, açılışa gel. Eğer beğenmezsen, dediğini yap. İş anlaşması olarak düşün." dediğinde kafamı kaldırmadan direksiyondaki ellerini izliyordum. "Beğenirsem?" diye sordum. Beğenirsem onun yararına bir şey olması gerekiyordu. Anlaşmaları ciddiye alır ve severim, bilirsiniz. "Beğenirsen... Beğendiğini söylediğinde düşünürüm." dedi hazırlıksız olduğunu belli ederek. "Anlaşma oluşturuldu." 

"Anlaşma oluşturuldu." dedi, beni tekrar ederek. "Hadi sorumun cevabını söyle ne olur," Yine küçük konuşmasını fırsat bilerek sızlanır gibi konuştum. Cevap vermediğinde elimi direksiyona uzatıp kornaya bastım. "Hadi, lütfen," dedim aynı sesle. Baran sıkıntılı bir şekilde nefes verdikten sonra konuşmaya başlayacağını anlamıştım. Hatta heyecanlanmıştım.

"Seni eve götürüyorum." dedi tepkisiz bir şekilde. Sorumun cevabını alamadığım için hayal kırıklığıyla ofladığımda dediği şeyi sonradan algılayabilmiştim. Göz kapaklarım istemsizce açılmıştı. "Ne? Eve gidemeyiz." dedim telaşlanarak. "Normalde ne yapmayı planlıyordun?" diye sorduğunda duraksadım. "Planlamıyordum. Annemle babam evden çıkınca girecektim." Olduğum yerde huzursuzlanmaya başladım. 

"Eve götürmekten başka seçeneğim yok." dediğinde mantıklı bir çözüm arıyordum. "Tamam, bizim sokağın başında bırak beni." dedim, bir süre düşündükten sonra. "Neden?" Cevabını bildiğine emindim ama yine de benden duymak istiyordu. "Annemler gidene kadar bekleyeceğim. Aslında eve girebilirim. Ama çok riskli." Babamın arada erken uyandığını biliyordum. Şimdi bile uyumuyor olabilirdi. Baran sıkıntılı bir şekilde nefes verdiğinde kaşlarımı çatıp, kafamı ona doğru kaldırdım. "Ne?!" Sinirle söylendiğimde cevap vermesini beklemeden devam ettim. "Eve bırakmana gerek yok, dışarıda beklerim. Bir şey olmaz." dedim, kafamı yine eğerken.

Ne dediğini anlamadığım bir şekilde homurdandığında aniden başımı yasladığım kolunu havaya kaldırdığında kafam göğsüne doğru kaymıştı. Ani bir hızla yukarı kaldırdığı kolunu tekrar aşağı indirip karnımın üzerine koyduktan sonra sıkıca tuttu. Araba birden sola döndüğünde Baran beni tuttuğu için savrulmamıştım.

Yolda tekrar düz gitmeye başladığında kafamı kaldırıp yola baktım. Anayolda tüm kuralları çiğneyerek birden diğer şeride geçmişti. Kolunu hemen üzerimden çekerken bende kafamı ona çevirdim. "Ne oldu?" diye sordum heyecanla. "Benim evime gidiyoruz."

"Hangi evine?" Bugün sorduğumu hatırladığım için kıkırdamıştım. "Gidince görürsün,"

Dediğine cevap vermeden kafamı yine eskisi gibi koluna yaslamıştım. "Müzik açalım mı?" diye sordum, direksiyondaki ellerini izlerken. "Hayır." Hızlı cevabı hoşuma gitmediği için sıkıntıyla ofladım. Önceki sorularımı tekrar sormaya karar verdiğimde göz kapaklarımın ağırlaşmaya başladığını fark etmiştim. Belki de biraz gözlerimi dinlendirsem daha iyi olacaktım. Alkol beni etkisine almak için savaşıyordu. En azından beynimi bir süreliğine kapatıp açarsam, alkolün etkisi kaybolabilirdi. Sorularıma sonra devam edebilirim sonuçta.

☾   ☾   ☾

Beren, sonunda uykuyla olan savaşına pes edebilmişti. Birkaç dakika süren sessizliğin ardından Baran, kafasını eğip Beren'i kontrol etmeye çalıştı. Yüzünü göremediği için kolunu kaldırıp Beren'i tutarak, kafasını bacağına koymuştu. Beren'den ses çıkmadığında uyuduğunu anlamıştı. 'Zaten susması mucize olurdu.' diye geçirdi içinden.

Beren bu sefer rahat bir pozisyon almış olacaktı ki hareketlenip sadece poposunun olduğu koltukta biraz daha yayılmış, bir elini de kafasının yanına, Baran'ın bacağına koymuştu. Baran tepkisiz bir şekilde araba kullanmaya devam ederken tek düşündüğü bir an önce eve varmaktı. Yorulmamıştı ama uzun bir gün olmuştu.

☾   ☾   ☾

Kırk beş dakikalık sessiz yolculuğun ardından sonunda eve varmışlardı. Uzun gökdelen binanın otoparkında, Baran arabasını park etmiş ve arabayı durdurmasına rağmen Beren uyanmamıştı. Baran sıkıntıyla oflayıp kafasını eğip kucağında yatan Beren'e baktı. İstese onu kucaklayıp eve çıkarabilirdi. Beren'in sonra hatırlayıp hatırlamayacağından emin değildi ama onu taşıdığını bilse yine uğraşabilirdi.

En sonunda Beren'in kafasını dikkatlice tutup, koltuğa yasladı. Beren orada uyumaya devam ederken, Baran kapısını açıp arabadan indikten sonra gürültülü bir şekilde kapıyı kapattı. Beren'e dönüp bakmadan onun kapısının yanına ilerledi. Kapısını açtığında onun çoktan uyanmış olduğunu gördüğünde içinden şükürler etti. Belli etmese de uyandırmak için uğraşmayacağını bilmek onu rahatlatmıştı. "Yuh!" diye söylendi Beren, kafasını tutarak. "Beni korkuttun."

"Geldik." dedi Baran, onu izlerken. Beren, gözlerini kısmış etrafa bakınırken doğrulduğu koltukta tekrar sırtını yasladı. "Tamam, sen git." dedi, gözlerini kapatıp. Uykunun en tatlı yerindeydi. "Bir iki saat evde bekle. Sonra evine götüreceğim." dedi Baran, onun kolunu tutmak için eğildiğinde. Beren, oflayarak bacaklarını kapıya çevirip dışarı sarkıttı. "Sen? Ben nereden bileceğim senin hangi evini?" Beren, uykulu sesiyle Baran'a sorarken, Baran ise sadece onu izliyordu. Alkol tamamen kanına girmişti, cümlelerini bile düzgün kuramıyordu artık. Baran onun daha da sarhoş olduğunu hemen fark etmişti. İşinin zorlaşacağını anladığında sıkıntıyla ofladı. 

"Bende geleceğim,"

Baran, onun ineceğini düşünürken kafasını tekrar koltuğa yaslayıp gözlerini kapattığında, onunla ilgilenmeyi bırakıp arka kapıyı açıp eşyalarını almaya başladı. Eşyaları alıp, kapıyı yine gürültülü bir şekilde kapatınca Beren bu sefer irkilerek doğrulmuştu. "Hadi," dedi Baran, gözlerini açık gördüğünde. İşini kolaylaştırmak için elini ona uzattığında Beren, direnmeden Baran'ın bileğini tutup kendini ayağa kaldırmıştı. "Beni bırakırsan kesin düşerim," dedi Beren, yerin ayaklarının altından kaydığını düşünüyordu. Baran, bugün başına bela olan çanta ve ceketi diğer eline alıp olduğu yerde öne ve arkaya sallanan Beren'i tuttu. Onun kapısını kapatırken gözleri, Beren'in içtiği kocaman alkol şişesine takılmıştı. Sinirle nefes verip kapıyı kapattıktan sonra otoparkın içindeki asansöre doğru yürümeye başladılar. Beren, Baran'ın kolundan güç alarak yürümeye devam ederken kıkırdamaya başlamıştı.

"Beni eve de attın," dedi Beren kıkırdayarak, yine tüm arsızlığıyla. Baran gözlerini kapatıp açtıktan sonra sıkıntıyla nefes verdi. Cevap vermeyecekti. Asansörün önüne geldiklerinde Beren, Baran'ın kolundan ayrılıp asansör düğmesine basmıştı. "Düşeceksin," dedi Baran tepkisizce, onun yalpalayarak yürüdüğünü gördüğünde. "Daha ne kadar düşeceğim," dedi kısık gözlerini Baran'a çevirirken. Baran, gözlerini ondan çekip Beren'in kolundan nazikçe tutarak açılan asansöre doğru ilerledi.

Beren, Baran'ın elinden göz açıp kapanana kadar kurtulup kendini asansörün aynasına yapıştırdı. Baran, onu takmayarak gideceği katın tuşuna bastıktan sonra asansör kapısının kapanmasını izledi. "Of, üstümdekiler pis." dedi Beren, dilini tam döndüremese de Baran onu anlıyordu. Gerçi Beren, sürekli düzgün konuştuğunu düşünse de sarhoş olduğu konuşmasından belliydi. "Üstünde bir şey yok, temizsin." dedi Baran, onu rahatlatmayı umarak.

"Hayır," diye sızlandı Beren, kafasını geriye atarak. "Üstümdekileri üç haftadır giyiyor gibiyim, telefonum nerede?!" Neredeyse yirmi dört saattir aynı kıyafetlerle olduğundan rahatsız olmuştu. "Cebinde," dedi, Baran derin bir nefes alarak. Beren'in birden gözleri heyecanla parlamış, heyecanla konuşmaya başlamıştı."Neboş! Neboş'a mesaj atalım. Plan... Bir şey bulmam lazım." dedi mırıldanarak. 

Beklemeden elini cebine götürüp telefonunu aldı. Tuş kilidini açmak için sayılara bakarken görüşünü netleştirmek için gözlerini kıstı. "Eyvah, kör olmuşum." dedi Beren, titreyen bir sesle. Baran, yavaşça Beren'in elinden telefonunu alıp kendi cebine koyarken asansör kapısı da açılmıştı. "Bakarsın sonra, kör olmadın. Hadi," diyerek Beren'in asansörden inmesini bekledi.

Beren inmek yerine asansörün aynasına tüm ağırlığını verip dayandığında, Baran da asansörün tuşuna tekrar basıp kapıların kapanmamasını sağladı. Beren'in kolunu tekrar tutup asansörden çıkarttı. "Ben duş almak istiyorum." dedi Beren, Baran onu kapıya doğru yürütürken. Beren'in dediğini duyduğunu gerginliği biraz daha artmıştı. Nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Sarhoş kadın elbette görmüştü ama hiçbirini kendi sorumluluğunda hissetmemişti. Zaten kadınlar, Baran'ın yanında genelde sarhoş taklidi yaparlardı. Ya da onu sarhoş etmeye çalışırlardı.


Baran, ona cevap vermeden kapıyı açtıktan sonra elindeki eşyaları kapının önüne bırakıp Beren ile içeri girdi. Kapıya hafifçe tekme atarak kapattıktan sonra salona ilerlediler. "Biraz uyu. Birkaç saat sonra çıkalım." dedi, Baran. Beren'i koltuğa oturttuktan sonra arkasını dönüp kapıya geri giderek kilitledi. İçeri geri döndüğünde Beren, ayağa kalkmış Baran'ın alkol köşesinden kendine içki dolduruyordu. "Bırak onu." 

Baran, hafif sinirle ona doğru yürürken Beren hızlıca doldurduğu içkiyi hızlıca midesine götürüp bardağı yerine koydu. Boğazının yandığını bile hissetmemiş, yüzünü bile ekşitmemişti. Onu takmayarak arkasına dönüp cama doğru ilerledi. "Kaçıncı kattayız biz?! Çok yukarısındayız!" dedi Beren, ellerini cama yapıştırırken. Cümleleri saçma sağan kurmasına rağmen düzgün konuştuğunu düşünüyordu. Deniz manzarasıyla büyülenmiş gibiydi. En büyük hayali de böyle bir eve tek başına çıkmaktı. Gerçi şimdi evden bile zor çıktığı için bu hayalini rafa kaldırmıştı.

Baran, onun yanına ilerlerken düşünüyordu. Neredeyse saatlerdir uyumadığını ve ona rağmen nasıl ayakta kalabildiğini tartıştı kafasında. Üstelik sarhoştu da. "Kanada'da tuttuğumuz evde böyleydi. Kuleyi görüyordu. Her yeri camdı, manzarayı evin her yerinden izlerdim. Çok özledim." dedi Beren, mırıldanarak. "Yirmi sekizinci kattayız," dedi Baran ona sonunda cevap verdiğinde. Duyduğundan emin değildi. Beren'in arkasında dikilmeye devam ediyordu. Aralarında neredeyse yedi adımlık bir mesafe vardı. "Kanada'yı özlemedim aslında. Orası çok uzaktı. Kendimi özledim," Beren kendi kendine konuşur gibi gözükürken Baran onun neyi kastettiğini anlamaya çalışıyordu. "Neden oradasın? İzlemiyor musun sen burayı hiç?" dedi Beren birden, Baran'a dönerek. Beren'i duyduğunda ilerleyerek aradaki mesafeyi biraz kapatmıştı. Beren'in dediği gibi manzarayı seyretmeye başladı.

Çok uğradığı bir ev değildi. Sürekli işiyle ilgilendiği için vakit bulamazdı. En azından Baran'ın bahanesi böyleydi. "Arabalar sanki oyuncak gibi değil mi? Buradan bakmak hep eğlenceli oluyor. İnsanlar karınca mesela," 

Baran cevap vermeyip manzarayı izlemeye devam ederken Beren yine arkasına döndü. "Hadi, fotoğrafımı çek." Beren onun gözlerine bakarak konuştuğunda Baran da ona ifadesizce bakmayı sürdürdü. Onu durdurmazsa, sabaha kadar ayakta kalabileceğine emin olmuştu. "Sarhoşsun, uyusan iyi olur." dedi sertçe, Beren'in kendini dinlemesini umarak. Beren'in omuzları aşağı düştüğünde dengesini kaybeder gibi olmuştu. Hemen kendini toparlayıp sırtını dikleştirdi. "Telefonum nerede?" diye sordu tekrar. "Kaybettin bence, ondan böyle diyorsun,"

Beren'in konudan konuya atlama huyu sarhoş olduğunda daha da kendini gösterirdi. Baran gözlerini bir süreliğine kapatıp açtıktan sonra derin bir nefes aldı. Normalde sabırlı biriydi ama Beren bugün ona fazla gelmişti. Alışkın olduğu bir yakınlık değildi, alışmak zorunda olduğunun farkındaydı.

"Kaybetmedim. İçeride." dedi Baran. Telefonu cebinde olmasına rağmen vermek istemedi. Bir olay çıkarmasını engellemek için kontrolü elinde tutmaya çalışıyordu. "Kaybetseydin kızardım. Senin bana kızdığın gibi." Beren, sarhoş olduğu için fotoğraf çekilme isteğini unutup tekrar Baran'a sırtını dönmüştü. Baran, onun söylediğini duyduğunda kaşları çatılmıştı. 

"Ne kızmasından bahsediyorsun?" Konudan konuya geçerken, artık saçmalamaya başladığını düşündü. "Hani telefonlarımızı karıştırdın, sonra bizim evimize geldin. Telefonu sordun. Bende kaybetmiştim ya hani, kızmıştın." dedi Beren anlatmaya devam ederek. İstemsizce durduğu yerde sallanırken, yorulduğunu fark edip bir adım geriye gitmişti. Sırtı Baran'ın göğsüne çarptığında umursamadan sırtını Baran'a yasladı. Ağırlığının bir kısmını ona yüklediğinde rahatladığını hissetti.

"Böyle bir şey yaşanmadı." Beren'in sırtını kendisine yaslaması onun tekrar gerilmesine sebep olmuştu. Yakınlık onu hala endişelendiriyordu. Sarhoş haliyle bile onunla dalga geçiyor olduğunu düşünmek, onu rahatsız ediyordu. Yakınlıktan rahatsız olmasına rağmen Beren'in kokusu burnuna geldiğinde kokuyu içine çekmeye devam etmişti. Bu kokudan hoşlanmıştı. Onu gördüğünden beri bunu düşünüyordu. Birde çok fazla konuştuğunu.

"Of, yaşandı. Hatırlasana. Size geldiğim günün sabahıydı. Evde kimse yoktu. Telefonu kaybettim dedim, sen kızdın. Sonra da yanıma gelip öpmüştün ya..." Son cümle dudakları arasından çıkarken tutamamıştı. Söyledikten sonra hata yaptığını fark etmişti. Rüyasını gerçekle karıştırmıştı. 'Yarın sıçtım ya,' diye içinden geçirdi Beren. Ama yarın, hatırlamayacağını bilmiyordu. Vücudunda iki litreden fazla alkol varken, hatırlamak zor olacaktı. Şu an bile rüyasıyla gerçekliği karıştırıyordu. Baran, sinirden ateşlenen yüzünü, Beren görmediği için sevinmişti. Düşüncesinde haklıydı. Beren, yine kendisiyle uğraşıyordu.

"Pardon, bu yaşanmadı. Şakasına dedim." diye lafı döndürmeye çalıştı Beren. "Şaka değildi! Rüyamda gördüm," dedi sonra telaşla, kurtarma çalışmasını mahvederek. Heyecanlandığından daha fazla konuşursa kurtaramayacağını düşündü. Normalde durumu toparlayabilirdi fakat şu an belli bir süreliğine beynini çalıştırabiliyordu.

"Rüya mı?" Baran, keyiflenir gibi olmuştu. Belki de hoşuna gitmişti. "Evet. Sen değildin ama. Beni öpmedin," dedi Beren, istemsizce kafasını sallarken. Baran, yalan söylendiğini anlasa da bozmamıştı. Bir şey demedi. Sabah arabasına bindiğinde "Telefon yüzünden başıma bela olmuştun," lafını şimdi anlamıştı. Hiçbir detayı unutmazdı Baran.

"Bugün senden araba anahtarını çaldım. İkinci katta, kapının arkasında asılıydı." dedi Beren, gerçekten Baran'ın onu kurtardığını bir an olsun unutarak. Az önceki konuşmanın üstünü kapatmaya da çalışmıyordu. Gerçekten sohbeti de unutmuştu. "Öyle mi? Niye böyle bir şey yaptın?" dedi Baran onu bozmayarak. Artık Baran'da konuyu takip etmiyordu, sadece ona söylenene odaklanmaya çalışıyordu. Uyumayacağını anladığı için az sonra Beren'e kahve vermeyi planlamıştı. En azından açılır, diye geçirdi içinden. Biraz konuşturmak istiyor gibi bir hali de vardı.

"Araba Emir'in. Bana bir şey demez... O bana hiçbir şey demez. Hem de çok sıkılmıştım... Uzaklaşmak istiyordum. Kaçacaktım biliyor musun?" dedi Beren, en sonunda kafasını sağa çevirip gözlerini yukarı kaldırarak Baran'a baktığında, Baran da kafasını eğerek ona dönmüştü. "Nereye kaçacaktın?" Şaşırsa da belli etmiyordu. Bunu düşündüğü aklının ucundan geçmemişti. Onu hala anlayamadığını düşündüğünde canı sıkılmıştı. "Bilmem, neresi olursa. Ama herkes beni çok rahat bulur, kızdın mı anahtarı çaldığım için?" dedi Beren tekrar önüne dönerken. "Evet." 

"Beni kaçırabilir misin?" diyerek sırtını Baran'dan ayırıp, ona döndü hızlıca. Baran'ın dediği umurunda olmamıştı. Ani hareket başını döndürdüğünde dengesini bulmak için hafifçe sendeledi. Baran, onun kollarından sertçe tuttuğunda dengesini hemen bulup ayakta dikilmeye devam etmişti. "Hm? Kaçırabilir misin beni?" Beren gözlerini Baran'a dikerek konuştuğunda az önce neredeyse düşecek olmasını umursamadı. 

"Neden kaçacaksın?" diye sordu Baran, merak ediyordu. "Kimse beni dinlemiyor. Eskiden herkes beni dinlerdi, arkamda olurlardı, başlarına bela olurum diye korkarlardı. Şimdi... Polisler bile dalga geçti, inanmadı kimse bana. Kimse beni duymuyor, dinlemiyor..." Bunları Baran'a söylemek istemiyordu aslında. Kendinde olmadığı için konuşuyordu. Bilinçaltı, Baran'ı hala sorgularken, kendiyle alakalı bu kadar bilgiyi asla vermezdi.

"Sarhoş olduğun için inanmamışlar. Benim avukat olmadığımı biliyorlar." dedi Baran, Beren'in cümlesine şaşırmamıştı. Onun yanına geldiğinde polislere çıkıştığı aklına gelmişti. "Ondan büyük problemim var aslında. Büyük bir ceza aldım. Kaçmam lazım. Beni kaçırabilir misin?" 

Baran, onun kendini dinlemediğini biliyordu. "Beni kaçırsana. Herkes seni tanıyormuş. İnsan kaçıran insanlarda tanıyordur. Beni kaçırsana." dedi Beren, tekrar. Ellerini Baran'ın dirseklerine götürüp tuttuktan sonra ellerini aşağıya kaydırıp bileklerini tuttu. "Ne olur, kaçır." dedi mırıldanarak. "Nereye kaçmak istersin?"

"Türkiye olmaz. Ama düşüneceğim. Yarın kaçırsan olur mu?" dedi Beren, gözlerini açık tutmaya çalışırken. "Olur. Büyük cezan neymiş?" diye sordu şansını deneyerek. Normalde meraklı biri değildi. Sadece Beren'in konuşması ilgisini çekiyordu. Bazen. "Söyleyemem. Rüyam bile ağzımdan kaçtı zaten," Beren, hayal kırıklığı içinde konuşurken Baran, keyiflenmiş üstelik neden keyiflendiğine de anlam veremiyordu..

Baran, karşısında Beren'in binlerce yüzünden biriyle daha tanışıyordu. Kesinlikle sarhoş hali diğer gördüklerine göre daha iyiydi onun için. En azından aklından geçenlerle alakalı biraz da olsa fikir sahibi olmuştu. Aslında Beren, inişli çıkışlı ruh hali, dolup taşan enerjisi, aynı anda bir sürü şey düşünmesi yüzünden tahmin edilemeyecek biriydi. Konuştuğunda bile bu huyları bazen anlaşılıyordu. Konudan konuya atlaması, çok meraklı oluşu, aklındaki şeyi hemen söylemesi, unutkanlığı... Baran, her defasında onu çözdüğünü düşünürken, bir söylemiyle tüm parçaları bozuyordu. Durum, Beren için daha zordu. Çünkü Beren, kendisini tutamayıp patlayabiliyordu. Karşı taraf böyle zamanlarda onu anlayabilirdi. Ama Baran, sadece okunamıyor, anlaşılamıyordu. Beren'i çıldırtan da buydu. İnsanları çözmek, onun mesleği gibiydi. Etrafındaki herkesin ne istediğini, ne düşündüğünü her zaman anlaması gerekirdi. Böylece onlarla uğraşabilir, yerine göre güvenebilir, aklındaki fikirleri hayata geçirebilirdi. Bazıları için yorucu olsa da Beren, insanlarla iç içe olmayı, iletişimi, ilgi çekmeyi seviyordu. Eğlenceli geliyordu ona. Kendi eğlenirken, etrafını da eğlendirdiği için herkes Beren'i severdi. Onu tanımayanlar bile aurasından etkilenerek yanına gelirlerdi. Bunun da her zaman farkındaydı. Etrafındaki herkesi mıknatıs gibi çekebilirdi.

Bugün düşündüklerinin altında aslında cezası değil, yalnız hissedişi vardı. Etrafındakileri birden yanında göremeyince bazen yaşardı bunu. Aslında çoğu zaman odağını hızla değiştirip, kendine bazı şeyleri unutturma konusunda başarılı olsa da bu sefer, babasının söyledikleri onu daha da üzmüş, üzerine evlenmesi gerektiğini tekrar kendine hatırlattığı için yine bir patlama yaşamıştı. Kendini değersiz hissetmişti. Kafası hiç olmadığı kadar karışıktı. Bilmediği duyguları yaşıyordu. Her şeyi belirsizdi. Belirsizlikten nefret ederdi. İçinde bulunduğu durumda onu delirtiyordu. Psikolojisini çok iyi anlayıp yönetebilme yeteneğine rağmen yaşayacağı çöküşün sallantıları yeni başlıyordu. Bunun şimdilik farkında değil gibi hareket etmesine rağmen içten içe bunu düşünüyordu. Sadece kabul etmek istemediğinden, bu düşüncelerini savurmayı başarıyordu. Şimdiye kadar sakin bile kalmıştı. Bugün yaptıkları onun gözünde az bile sayılırdı ama böyle küçük patlamaların ona iyi geleceğini düşünmüştü . 

"Şu rüyanı dinlemek istiyorum," dedi Baran. Kendi de dediğine şaşırmıştı. Beren, ellerini Baran'ın bileklerinden çekip gözlerine doğru götürdükten sonra gözlerine eliyle baskı uyguladı. Gözleri uykusuz olduğu için yanıyordu ve bu onu rahatsız etmişti. "Hayır, çok utanırım." diye konuştu Beren, mırıldanır gibi. Gözlerini elleriyle kapatmaya devam ediyordu. Zor ısınan ellerinin soğukluğunu gözlerinde hissettiğinde hoşuna gitmişti. Beren'in utanacağını duyduğunda Baran'ın kaşları dalga geçer gibi havaya kalktı.

"Sende bana inanmadın ki polisler gibi... Mekandaki çalışanları yolladın ben geleceğim diye. Aslında bu iyi, benden korkmuşsun." dedi Beren, keyiflenerek. Kendiyle konuşuyordu yine. Tüm gece yaptığı gibi alakasız bir konuya geçtiği için Baran'ı şaşırtmayı başarmıştı. "Ama ne oldu? Haberin bile olmadan anahtarı aldım. Yani çalışanlarına ihtiyacım yok." diye devam etti Beren, ellerini gözlerinden sonunda çektiğinde. Kızarmış kirpik dipleri, geceden beri ağladığı için şişen göz kapakları, burnunu sürekli çektiği için kızarmış burun ucu... Yüzünden bile nasıl bir gece geçirdiği belli oluyordu ama Beren hala meydan okuma peşindeydi.

Öte yandan Baran, Kerim'in tavsiyesi üzerine çalışanları yollamıştı. "...Abi, sen yine çalışanları yolla ama, yolladığına da güvenme. Beren her yerden çıkar." demişti Kerim, Baran onlara mekanını gezdirirken. Kerim beraber büyüdüğü arkadaşının huyunu tabi ki biliyordu. Her zaman tahmin edemese de bunu Beren'in iyiliği için söylemişti. Başına bir şey getirmesinden korkuyordu. Baran zaten hiç sorgulamamıştı. Aziz'i ise orada bırakmasının sebebi vardı.

"Evet, ihtiyacın yok." dedi Baran, Beren'i kafasıyla onaylayarak. Beren, diyecek bir şey bulamadığında onun yaptığı gibi kafasını sallamakla yetinmişti. Zaman geçtikçe sadece alkolün etkisi artıyordu. Aslında gözlerini kapatıp uyumak istiyordu. Bir yanı da konuşmak... 

"Yoruldum," dedi Beren, başını Baran'ın göğsüne istemsizce yasladığında. Koltuğa oturmayı düşünemeyecek kadar sarhoştu işte. Yorulduğu için bir yere dayanma ihtiyacı hissetmişti. "Keşke Aziz, şoförüm olsaydı," diye konuştu Beren tekrar. Arabayla gezerken de bunu düşünmüştü. Bir an Iraz'ı düşünüp, babasının her şeyden haberi olup olmadığını sorguladı. Sorgulaması kısa sürmüştü. Söylese bile umurunda olmayacağına karar verdi.

Ellerini bu sefer Baran'ın sırtında birleştirmiş, bir nevi ona sarılıyordu. Ertesi gün bunları hatırlasa, büyük ihtimalle hem utanır hem de pişman olurdu. Yaptıklarına değil, sadece konuştuklarına ve Baran'a sarılmasına...

"Aziz'i sevdin demek," dedi Baran, tepkisiz bir şekilde. Beren'in hareketine karşılık vermemiş, öylece dikilmeye devam ediyordu. Yakınlık onu tedirgin ediyor olsa bile onu konuşturmak istediği için bozmamıştı. "Evet, Iraz'dan iyi olduğu kesin." Beren'in söylenerek Iraz'ı şikayet etmesi nedense hoşuna gitmişti. Çok fazla hoşuna giden şey olduğunda duraksadı Baran. 

"Benden rahatsız olursan söyle," dedi Beren, Dilan'ın kendisine dediklerini yine hatırlamıştı. Baran, bugün kendisine ikinci kez aynı şeyi söylemesini umursamadı. Nedenini tahmin edebiliyordu. "Olmam," dedi sertçe. Doğru söylüyordu, olmuyordu. Beren'in tenini beğeniyordu. Sadece yakınlık onu bazen tedirgin ediyordu.

"Neden?" diye sordu Beren, kafasını hala kaldırmadan. "Olduğumda seni uyarıyorum," dedi Baran, doğruyu söyleyerek. Beren, kıkırdayarak kafasını iki yana sallarken Baran'ın gömleğinin dokusu hoşuna gitmişti. "Bence olmuyorsun," Konuşurken yine aklına gördüğü rüya gelmişti. O zamanda gömleğinin dokusunun hoşuna gittiğini hatırladığında başını arkaya atıp Baran'a baktı. "Nereden çıkarıyorsun?" dedi Baran, onunla oyun oynamaya devam ederek.

"Rüyamda anlamıştım işte. Hiçte oluyor gibi değildin." dedi Beren, arsızca omuzlarını silkerek. Gerçekten arsızdı. Yine bir belanın eşiğinden kurtulmuş olmasına rağmen, hiçbir şey yokmuş gibi bilmiş bilmiş konuşmaya devam ediyordu. Baran'ın düşüncesi de böyleydi. 

"Hadi ya, ne yapıyordum?" diye sordu Baran. Keyiflenir gibi gözleri kısılmış, dudak kenarları belli belirsiz yukarı kıvrılmıştı. "Her zamanki büyük adam konuşmalarını yapıyordun, ama yine ne oldu bil," Beren, yorumlarıyla onun keyfini bozmuştu. "Ne?"

"Seni öptüğümde şöyle konuşamazsın Beren, öyle gülemezsin dedin ya," Bakışlarını Baran'ın omzuna yöneltip daha sonra tekrar gözlerinin içine baktı. Baran söylediklerini hatırladığında Beren'e bakmayı sürdürdü. "İkisine de yaptım!" dedi Beren, yine rest çeken tavrıyla. Baran, dudaklarını aşağı büküp şaşırmış gibi gözükmesi Beren'in hoşuna gitmişti. "Ne mutlu sana. Ama rüyaların tersi çıkar derler. O yüzden..."

"Zaten tersi çıkardı gerçek olsaydı," Beren, hoşnut olmamış bir ifadeyle konuştuğunda meraklanmıştı. "Nasıl?" diye sordu Baran, kaşlarını çatarak. "Öyle." diyerek Baran'ı başından savurmayı umdu, ilk defa. Baran'da bunu anlamıştı. Konuyu değiştirmesine fırsat veremeden hızlıca lafa girmişti. "Söyle." 

Beren parmaklarını haberi bile olmadan Baran'ın sırtında yavaşça gezdirmeye başladığında Baran bir şey söylemeden Beren'e bakmaya devam etti. Gömleğine dokunmak onu rahatlatıyor gibi hissediyordu. Beren ise ona bakmıyordu. Gözleri yine Baran'ın omzuna çevrilmiş, düşünüyor gibi bir hali vardı. "Sen daha önce öpüştün mü?" dedi Beren gözlerini aynı yerden ayırmayarak. "Öptüm," dedi Baran, Beren'e bakmaya devam ederek.

"Bunun gerçek olması için önce eşit şartlarda olmamız gerek." Baran, onu anlamaya çalışırken Beren mırıldanarak konuşmasına devam etmişti. Sesli düşünüyordu sadece. Baran'a bunları söylememesi gerektiğini biliyordu. Sadece ona değil, kimseye söylemezdi. Bazen utandığını düşünürdü ama utanacağı bir şey olmadığını da kendine hatırlatırdı. "Önce öpüşmeyi öğrenmem lazım." dedi Beren en sonunda. Baran'ın dudak kenarları bu sefer iyice yukarı kıvrılmış, neredeyse gülecek gibi olmuştu. "Hayret, bilmiyor musun?" diye sordu keyifle. Bilmediği bir şey yokmuş gibi gözüküyordu.

"Önce öğreneceğim işte, ondan sonra konuşup konuşamadığımı ya da gülüp gülemeyeceğimi öğreniriz. Daha adil olur." Baran, bir anlığına kendisiyle kafa bulduğunu düşündü. "Nasıl öğreneceksin?" dedi, yine bozmayarak. "Sence nasıl öğrenebilirim?" Gözlerini hemen Baran'a doğrultmuş, heyecanlanmıştı. Cevabını biliyordu da. Sadece beyni alkolle doluydu. Baran derin bir nefes verip dudaklarını büktü. "Bilemem," dedi, umurunda değil gibi. "Herkes öğreniyor, bende öğrenirim."

Beren'in her şeyden tecrübesi olup, bu konudan geri kalması inanılır gibi değildi Baran için. Bir tarafı tam güvenmemişti zaten, dalga geçiyor olabilirdi. Gerçek ise, Beren'in söylediğiydi. Herkes bilmezdi. Beren, her şeyde olduğu gibi ilişkilerde de oyun severdi. Ateşli, baştan çıkaran, karşı konulamayacak bir enerjisi vardı. Dışarıdan da belli oluyordu. En basit hareketini bile seksi hale getirebilirdi. Karşı cinsi tam kıvamına getirip öylece bırakmak en sevdiği şeydi. Hande, karşı cinse üzüldüğünden sürekli bu konuda onu uyarsa da Beren'in umurunda olmazdı. Erkekleri baştan çıkarmayı severdi, onları istemezdi.

 Sürekli kaçardı ve kovalanmak isterdi. Genelde kovalanırdı da. Heyecanını kaybettiğinde konuşmayı keserdi. Çabuk unuturdu zaten. Bazıları da onun mizacını hiç anlayamadığından sadece geride durur, uzaktan beğenmekle yetinirdi. Bir kısım da Beren'den korktuğu için yaklaşamazdı. Yurtdışında yaşadığı zamanda durum geçerliydi. Sadece orada kimse onu tanımadığı için yaklaşımlar daha rahatsız edici oluyordu.

Aslında Beren'in bu hareketinin altında kendince oluşturduğu bir olgu vardı. 'Heyecanımı kaybediyorsam, aşık değilimdir. Karşımdaki benim oyunlarımdan sıkılıyorsa, aşık değildir. Ben kaçtıkça kovalamıyorsa, aşık değildir. İki saat sonra unuttuysam, aşık değilimdir. Karşımdaki kişinin beni hak etmesi gerekir. O yüzden benimle uğraşmak zorunda. Oyun oynamadan, testlerimden geçirmeden bunu anlayamam' derdi hep, kendini Emir, Kerim ve Hande'ye savunurken. 

Aslında herkese hemen aşık olabilirdi. Bir günde tanıştığı kişiye hayatının aşkıymış gibi konuşur ve öyle davranırdı. Öyle olmadığını bilse bile aşık gibi davranmak onun hoşuna giderdi. Konuştuğu herkesi etrafına anlatmazdı, zaten ciddiye alınmazdı da. Oyunundan sıkıldığında bir çırpıda silerdi her şeyi. Hala birilerini unutamamış kız arkadaşları Beren'in bu huyunu kıskanırlardı. Beren yöntemlerini hepsine anlatsa da uygulayamazlardı. Ayrıca herkesin kendine aşık olduğunu ya da olabileceğini düşünerek dolaştığı için, bu da onun enerjisini her zaman iyi anlamda etkilerdi.

"Öğrenirsin," dedi Baran, hala şaka yapıp yapmadığını anlamaya çalışıyordu. Yine de neden keyiflendiğini çözemedi. "Belki öğretmenim sen olursun?" Beren, kaşlarını kaldırmış, kapanmaya zorlanan göz kapaklarını açık tutmaya çalışırken bakışlarını Baran'a döndürdü. Ondan cevap beklerken bu sefer çenesini Baran'ın göğsüne doğru götürmüştü. Baran, duyduklarına bir yandan keyiflense de konuşmalarının uygunsuz olduğunu düşündü. "Bence artık uyuman lazım," dedikten sonra Beren'i kolundan tutup kendinden ayırdı. Kendi de yavaşça geri çekildi.

"Ben gitmek istiyorum," diye sızlandı Beren aniden, omuzları aşağı düşmüştü. "Bir iki saat uyu. Ondan sonra gideceksin," dedi Baran, yine başa döndükleri için sıkılmıştı. Yanında durup koltuklara doğru yürütmeyi düşünüyordu. Tüm seçenekleri düşünmüştü. Odasına götürse, Beren'in diline düşerdi. Sadece oda değil, yatağa bile yatırmayı düşünmüyordu. O yüzden diğer iki odasını da elemişti. "Beni bırak. Kendi başımın çaresine bakarım." Baran yavaşça ofladıktan sonra, elini Beren'in açıkta kalan sırtına götürüp hafifçe itelemeye başladı. "Gördük," dedi Baran, ağzının içinden konuşarak.

Sarhoş olmasaydı büyük ihtimalle kaçmayı becerebilirdi. Söylemlerinin aksine kolunu bile kaldıramayacak kadar yorgundu. "Burada yatacağım. Daha uzağa gidemem." dedi Beren, eliyle koltuğu işaret ederek. Baran kararını vermiş olmasına rağmen onunda aynı şeyi söylemesi içini rahatlatmıştı. "Tamam,"

Beren yalpalayan adımlarıyla ilerlemeye devam ederken Baran ise onu arkasından takip ediyordu. Birden içine kurt düşmüştü Baran'ın. Kaçmak için numara yapıyor olabileceğini düşünmeye başlamıştı. Beren'i koltuğa oturttuktan sonra geri çekilip koltuğun köşesine yastık koymuştu. Beren yastığa baktıktan sonra kafasını yastığa koydu ama bacakları koltuktan aşağıya sarkıyordu. "Üşürüm. Üzerime bir şeyler getir, lütfen..." dedi Beren, uykulu çıkan sesiyle. Gözlerini hemen kapatmıştı. Baran, onun karşısında dikilip birkaç saniye bekleyerek onu izledi. Uyuyor gibi gözüktüğünde salondan çıkmak için arkasını dönüp kapıya ilerledi. "Baran,"

Baran kendine seslenildiği duyunca sadece kafasını çevirip ona baktı. "Ben gitmek istiyorum," Onun kendi kendine konuştuğunu anladığında, umursamadan kapıya yürümeye devam etti. Kapının tüm kilitlerini kontrol edip anahtarı cebine attı. Koridorda yürüyüp odalardan birine girdi. Yatağın üzerindeki yorganı tek hamlede toparladıktan sonra tekrar salonun yolunu tuttu. Onun yattığı koltuğun yanına geldiğinde Beren'in bacaklarını tutarak, koltuğa yerleştirip üzerini örttü.

Salondan tekrar çıkıp, banyoya girdiğinde ellerini lavabonun mermerine dayayıp nefesini verdi. Kafasını kaldırıp aynadaki görüntüsüyle karşılaştıktan sonra çeşmeyi açıp yüzünü yıkadı. Rahatlamaya ihtiyacı olduğunu hissediyordu. Beren yine kafasını karıştırmıştı.

Ellerini kurulayıp, gömleğinin kollarını sıyırmaya başladı. Daha sonra gömleğinin bir düğmesini daha açtıktan sonra nemli ellerini saçlarından geçirdi. Yatmak için odasına yöneldiğinde son kez Beren'e bakması gerektiğini düşünüp arkaya döndü.

Salona girdiğinde Beren'i yine bıraktığı şekilde görmüştü. Bacağını salladığını farkettiğinde biraz daha yürüyüp karşısına geçti. Gözleri kısılmış, camdan dışarıyı izliyordu. Gözleri o kadar kısıktı ki, uyuyup uyumadığını anlamamıştı. "Uyuyor musun?" diye sordu sert ama sessiz çıkan bir sesle. "No,"

"Neden?" dedi Baran, sıkılmış gibi. "Uyumamam lazım gibi hissediyorum," Beren, gözlerini kapattığında başı dönmeye başlıyordu. Alkol aldığında bunu yaşardı ama bu sefer düşünceleriyle birlikte dönmek onu korkutmuştu. Bu yüzden gözünü açık tutmaya çalışırken uyumamak için de bacağını sallıyordu. "Uyursan daha iyi olacaksın, direnme." Beren kendini zorlayarak gözlerini biraz daha aralamayı başardı.

"Ben uyuyana kadar saçımla oynar mısın? O zaman uyurum." Baran'ın hemen kaşları çatılmış, gelen isteğe şaşırmıştı. Yüzüne ve saçlarına dokunmanız yasaktı Beren'in. Ama bazı durumlarda saçlarına izin verirdi. Saçlarıyla oynanması onun hep hoşuna giderdi. Baran'ın şaşırması bunun için değildi elbette, Beren'i o kadar tanımıyordu. "Neyse, boş ver. Sen uyu," dedi Beren, göz kapaklarını tekrar indirirken. Baran'ın bunu yapmayacağını düşündü. Bacağını sallamaya devam ederken, Baran saçlarla nasıl oynanır diye düşünüyordu. Kimsenin daha önce böyle bir isteği olmamıştı.

Beren burnunu çektiğinde, Baran hala aynı yerde dikiliyordu. Onun aklından geçenleri çok merak ediyordu. Üzgün olduğunu anladığı için dayanamayıp başucuna oturdu. Beren onun koltuğun tepesine oturduğunu fark ettiğinde sevinip kendini yavaşça koltukta aşağı doğru kaydırıp Baran'ın oturması için koltukta yer açtı.

Hareketlendiği için başı fena halde döndüğünde koltuktan düşecek gibi oldu. Baran koltuğun tepesinden aşağı gelip onu tuttuktan sonra yastığı bacağının kenarına dayayıp Beren'in başını yastığa koydu. "Ses çıkarmayacaksın, gözlerini kapatacaksın anlaştık mı?" dedi Baran, elini onun saçlarına koymadan önce. Tek dileği, Beren'in yarın hiçbirini hatırlamamasıydı. "Aslında biraz daha alkol alsam hemen uyurum."

Beren'in uyumaya hiç niyeti yoktu aslında. Sarhoş haliyle aklınca plan yapmaya çalışıyordu. Ama planını bile hemen söyleyebilirdi. "Alkol falan yok." Beren gözlerini tekrar açmaya çalışırken saçlarında gezinen eli hissetmişti. "Oraya değil," diyerek Baran'ın eline doğru uzandı. Kendini tartamadığı için elini çok fazla yukarı kaldırıp Baran'ın çenesine dokunmuştu. "Saçlarımın diplerine doğru işte," dedi, göstermekten vazgeçip konuştuğunda. Parmakları hala Baran'ın çenesine belli belirsiz dokunduğunda kıkırdamaya başladı. "Ne oldu yine?" dedi Baran, merak ederek.

"Hiç, rüyamda da böyle olmuştu." Baran kaşlarını çatıp kafasını eğdiğinde Beren'in parmakları bu sefer yanağına doğru kaymıştı. "Rüyanda da saçını mı oynuyordum?" Beren, kafasını yavaşça iki yana sallarken Baran da istemsiz bir şekilde saçlarını okşamaya devam ediyordu. Saçlarının yumuşaklığı ilgisini çekmişti. "Sana dokunup bir şeyler söylemiştim," Beren, parmaklarını Baran'ın boynunun diğer tarafına doğru götürüp, parmaklarını boynunda gezdirdi. "Boynuna dokunmuştum, hatırlıyor musun?" diye sordu Beren. "Senin rüyandı."

Beren zorlansa da gözlerini Baran'a çevirmişti. Baran zaten ona bakıyor olduğu için hemen gözleri buluşmuştu. "Öğretmenim olarak ilk dersi işleyelim hadi!" dedi mızmızlanır gibi. Baran, kendisine söyleneni duyduğunda gözlerini ondan çekerek, boynundaki parmakları yavaşça tutup aşağı indirdi. "Artık uyumaya çalış,"

Baran temkinli olmalıydı. Beren'in hareketleri işleri zorlaştırsa da dayanmak zorundaydı. Belki bunlar iyi günleriydi. Hatta belki kelimesi bile gereksizdi. İleride olacakları kendi için tahmin edebilse bile Beren için konuşmak zordu. Sadece biraz daha zamana ihtiyacı vardı.

Baran, onunla tanışmadan önce hakkındaki bazı bilgileri öğrenmişti. Ama bu bilgiler dışarıdan insanlarında bilip, duyup öğrenebileceği şeylerdi. Başından beri, bu bilgilerin istemli olarak sınırlı verildiğini anlamıştı zaten. Zordu. Beren zor biriydi. Beren için de durum aynıydı. Baran da zor biriydi. Ama Beren'in, zorlanacağından henüz haberi yoktu.

Beren yerinde huzursuzca kıpırdandıktan sonra yattığı yerde doğrulmaya çalıştı. Baran, sırtından onu destekleyerek doğrulmasına yardımcı olduktan sonra bacaklarını tekrar koltuktan aşağı sarkıttı. "Tuvalete gideceğim," Beren, gözlerinden uyku akmasına rağmen ayaklarını zeminle buluşturup oturduğu yerden kalkmayı başarmıştı. Adım atarken başı dönse de olabildiğince yavaş hareket ediyordu. "Nerede?" diye sorduğunda, onun ilerlemesini izleyen Baran da sıkıntıyla yerinden kalkıp Beren'in kolunu tuttu.

İkisi birlikte banyoya doğru ilerlemeye başladıklarında Beren, kolunu Baran'dan kurtarmaya çalışıyordu. "Ben yürüyorum işte kendim, bıraksana." dedi huysuzlanarak. Baran, onu banyonun kapısına getirdiğinde, kolunu serbest bırakmıştı. "Burası." Beren bir şey söylemeden ellerini kapıya dayayarak güç aldıktan sonra kapıyı içerip girdi. "Kapıda bekleme!" diye bağırdı içeriden. Baran derin bir nefes alıp salona tekrar girmişti. Kendini koltuğa attıktan sonra telefonunu çıkarıp gelen bildirimleri okumaya başladığında gözü saate takılmıştı. Birkaç saate hava aydınlanacaktı. Beren'in hala uyumaya niyeti yoktu.

Baran'ın gözleri, eve girdiklerinde Beren'in dikildiği alkol köşesine, tesadüfen takılmıştı. Beren'in o zaman bardağı bıraktığı yerdeki bardak yoktu. Gözleriyle bardağı aradığında televizyonun yanındaki sehpanın üzerinde gördü. Bardağın yanındaki alkol şişesini gördüğünde dudaklarını sinirle birbirine bastırdı. Kendisi salondan ayrıldığında içmiş olmalıydı. Sıkıntıyla nefes verdikten sonra koltukta biraz daha aşağı kayıp yayılarak oturmaya devam etti. Bakışlarını tavana çevirip kendini rahatlatmaya çalıştı.

Birkaç dakika gözlerini kapatıp öyle bekledikten sonra kucağında hissettiği baskıyla istemsizce belini biraz doğrultmuş ama bakışlarını tavandan çekmemişti. Ne olduğunu beyni hemen çözmüştü. "Kucağımdan. İn." dedi Baran, boğuk sesle. Düşüncelerinin arasında nasıl kaybolduysa, Beren'in ne zaman yanına geldiğini anlamamıştı. Gözlerini kapattığında istemsizce uykuya daldığını fark etti. "Hadi... Ders zamanı!" dedi Beren, son heceyi uzatıp.

Beren banyoda öylece dikilmişti. Neden gitmek istediğini bile unutmuş, aynada kendine bakıp poz verdikten sonra yüzünü soğuk suyla yıkamıştı. Yüzünü ve ellerini kuruladıktan sonra aynaya eğilerek makyajını bile kontrol etmişti. Göz kapaklarına hangi far paletini kullandığını hatırlamaya çalıştı. Çünkü hala az önce sürmüş gibi gözüküyordu. Fondöteni biraz dağılmıştı. Yine de yanında makyaj malzemeleri olmadığından umursamadı. Makyajını tazelemeyi bu halde düşünmesi bile komikti.

 Duvarlara tutunarak banyodan çıkarken koltukta oturan Baran'ı gördüğünde hiç düşünmeden onun yanına dengesiz adımlarla ilerlemişti. Aklına geleni hemen uygulamak istediğinden dizlerini Baran'ın bacaklarının yanına yerleştirdikten sonra hızlıca kucağına oturuvermişti.

Oturma şeklinden dolayı rahatsız olup yerinde kıpırdanarak poposunu Baran'ın kasıklarına yaklaştırmıştı. Beren aslında tam şu anda hiç olmadığı kadar tehlikeliydi Baran için. Çünkü sarhoşluğunun en sevdiği bölümündeydi Beren, azgın ve vahşi!

Baran onu umursamadan hala tavana çevrili gözlerini kapadı. "İn, artık uyu. Beni rahatsız etmeye başladın." dedi, Beren'in sabahtan beri önem verir gibi sorduğu sorunun cevabını bu sefer farklı söyleyerek. Beren, yüzünü Baran'a yaklaştırmaya çalışsa da başarılı olamıyordu.

Üzerinden kalkmayı düşünmüyordu. Yalan söylediğini biliyordu. Sonuçta o, Beren'di. 'Her erkek benim kucağına oturmamı ister ki', diye düşündü.

"Hayır, rahatsız olmuyorum demiştin," Beren, mızmızlanarak konuştuğunda Baran sesli bir şekilde nefes verip boynunu doğrultup sonunda ona baktı. Göz göze geldiklerinde, Beren baygın bakışlarıyla gülümsemişti. "Hadi, ders bir, başlıyoruz. Her şeyi öğret ama!" dedi gülerek.

Baran artık emindi, Beren bu halde bile kendisiyle uğraşıyordu. "Hala yorulmadın mı?" diye sordu Baran, dayanamayarak. Cevabını bilse de yine ondan da duymak istedi. Normal bir gün geçirmemiş, üstüne bir de dünyaları içmiş olmasına rağmen hala formunu koruması onu şaşırtıyordu. Beren kafasını iki yana sallarken vücudu da sarhoşluğun etkisinden sallanıyordu. "Az sonra hava aydınlanacak. Sen hala sarhoşsun. Uyanınca kendine geleceksin. Evine gideceksin unutma," dedi, onu uyararak. Beren eve gideceğini hatırladığında boynunu geriye atıp omuzlarını kaldırdıktan sonra ofladı. "Eve gitmek istemiyorum ki." 

Baran, onu izlemeye devam ederken, Beren yere sırt üstü düşecek gibi olduğunda ellerini hızlıca beline götürüp tutmuştu. "Başlıyoruz demek ki," dedi, arsızca kıkırdayarak. Baran, çıplak belindeki ellerinin gücünü artırıp Beren'i kendine çektikten sonra Beren direnmeden başını onun göğsüne yaslamıştı. "Eve gitmeyip ne yapacaksın?"

"Bilmiyorum," dedi, kısık çıkan sesiyle. "Kucağına oturduğum için etkilendin mi?" diye sordu, sohbetin akışını yine bozarak. Merak ettiği için hemen cevap almak istedi. "Hayır," Beren, o görmese bile gözlerini devirmişti. "Yalan söyleme," Baran bir an ellerini onun belinden çekmesi gerektiğini düşünse de bunu yapmamıştı. 

"Söylemiyorum," diye cevap verdi. Yalan söylüyordu, evet kendini kontrol edebilirdi ama onun yerine belki başkası olsa, şu an konuşuyor olmayacağını biliyordu. "Aptal deri pantolonum olmasaydı sana bugün direk dansı yapardım," dedi Beren, zor döndürdüğü diliyle. "O zaman etkilenirdin işte. Ben çok güzel dans ederim hatta." Birden sabah olanlar aklına geldiğinde kendini tutamamıştı.

Baran, onun söylediklerini anlayıp şuan ki haline rağmen keyiflenmişti. Bir tarafı Beren'in içindeki vahşiliği görmek için sabırsızlanıyordu. Ama kendine bile bunu itiraf edebilmiş değildi. Keyif olmasının nedenini bile çözemiyordu. "Etkilenirdin değil mi?" diye sordu Beren. Baran konuşmak yerine 'Hı hı' diye öylesine mırıldanarak cevap vermişti. "Biliyordum," dedi Beren, üzgün bir ses tonuyla. Baran'ın karın kası kasılmış, güler gibi olmuştu.

"Kucak dansı da yapabiliyorum," dedi Beren, kafasını sonunda onun göğsünden kaldırarak. Baran'ın kucağında biraz daha ona yaklaşmış bu sefer tam kasıklarının üzerine oturmuştu. Baran'ın yüz kasları bile gerilmeye başlamıştı. Bacaklarının arasındaki kan dolaşımını daha iyi hissediyordu. Yüzünü göremediğinden bilmiyordu ama yüzü bile alev atmaya başlamıştı. Beren'in ise tüm vücudu şuan da alevler içerisinde olmasına rağmen farkına varamamıştı. Zaten kendinde bile değildi.

Beren onu zaten göremediği için ne olduğunu bilmeden ellerini arkaya doğru götürdü. Baran'ın onun sırtının aşağısındaki ellerini tutup tam hareketlenmeye başlayacakken Baran dayanamayıp ellerini ondan kurtardı. "Ellerine ihtiyacım yoktu zaten," dedi Beren, gözlerini kısarak. Ellerini tutma sebebi sadece tenlerini biraz daha birleştirmek istemesinden kaynaklanıyordu.

Baran, ellerini bu sefer Beren'in belinin iki kenarına götürüp hareket etmesini önlemek için sıkıca tutmuştu. "Yalan söylüyorsun işte," dedi Beren, onu engellediğini anladığı için sinirlenip kaşlarını çatmıştı. "Yalan söyleseydim, seni durdurmazdım." Ne yapacağını görmek istiyordu aslında. Ama yanlış olduğunu bildiği için onu durdurmak zorundaydı.

"Söylüyorsun," dedi Beren, ona doğru eğilerek. Ellerini Baran'ın bileklerine götürüp yavaşça omuzlarına kadar götürdü. Baran ses çıkarmadan onu izlerken, omuzlarındaki ellerini gömleğinin yakasına doğru götürüp Baran'ı sertçe kendine çektiğinde gövdeleri yine birleşmek üzereydi. Beren, onu kendisine yaklaştırabildiği için sevinirken, gülümseyerek ellerini onun boynuna götürüp oradan da göğsünde gezindirmeye başladı.

Baran onu durdurmak istese de sanki bedeni ona izin vermiyordu. Ya da gerçekten Beren, kendisini etkisi altına almış olabileceğini düşündü.

Beren, Baran'ın göğsünde ve omzunda gezinen ellerini izlerken yüzünü biraz daha ona yaklaştırdı. "Ben her şeyi biliyorum. Her şeyi." diye mırıldandı. "Neyi biliyorsun?" diye sordu Baran, sesi boğuk çıktığı için kendine kızıp hafifçe boğazını temizleyip yutkundu. Etkisi altına almış olabileceği düşüncesini inkar etti içinden. Beren, sadece konuşuyordu, bir şey bildiği bile yoktu. 

Beren bir eliyle Baran'ın gömleğinin bir yakasını tuttuktan sonra diğer eliyle de onun çenesini kavradı. Baran'ın gözleri bir anlığına Beren'in dolgun dudaklarına kaydığında hemen kendini toparlayıp bakışlarını yeniden onun gözlerine çevirdi. Beren keyiflendiğinde, Baran yüz ifadesinden çaktırmasa da içinden küfür savurdu. "Bak, biliyordum." dedi, tek kaşını kaldırıp. Konuyu sürekli erotik bir hale getirmesi elinde değildi Beren'in. Göremeyenler için uyarı, onun içindeki seks tanrıçasını sarhoşlukla doğru orantılı bir şekilde daha iyi görebilirdiniz. Öpüşmeyi bile bilmeyen birine göre vücut dilini çok iyi kullanırdı.   

Beren, baş parmağını Baran'ın çenesine götürüp tırnağının ucunu hafifçe dudağına bastırırken geri kalan dört parmağını da yanağına yerleştirmişti. "Sen, dans etmem için yalvarıyorsun aslında," dedi, gözlerini onun dudaklarına çevirirken. "Öpmek için bile kıvranıyorsun." dedi, dudaklarını onun dudaklarına yavaşça yaklaştırmaya başlarken.    

"İtiraf et!" dedi Beren, birden sinirlenip. Baran'ın gözlerinden bir şey anlamadığında rahatsız olmuştu. "Benden etkileniyorsun. İtiraf et," Bunu ayık olduğu zaman düşünmemesine rağmen niye şimdi böyle konuştuğunu kendi bile bilmiyordu. Şu an bunu düşünecek kadar da zihnini çalıştıramazdı. Beren, onun üzerinde de gücünü görmek istiyordu. Zaten herkeste gücünü görmeyi seviyordu ama bu yöntemi çok az kişide uygulamıştı. Baran için neden bu yolu seçtiği tartışma konusu olabilirdi.

Baran kesik bir nefes alıp hala onun belinde olan ellerini çekmeyi hatırladıktan sonra Beren'in ellerini de kendinden uzaklaştırdı. Beren sıkılmış gibi oflayıp hayal kırıklığıyla Baran'a baktı. "Of, Baran ya." dedi, sitem eder gibi. "Bu kadar oyun yeterli. Uyuman gerek. Artık söylemeyeceğim. Eve gideceksin. Bir saatin kaldı." dedi Baran, sertçe.

Beren, omuzlarını düşürüp başını tekrar Baran'ın göğsüne götürdü. Baran, yine onu bozmadan kendi sırtını koltuğa yasladı. Onun uyumasını bekleyip ondan sonra kucağından indirecekti. Planı buydu. Nedenini kendi de sorgulamamıştı çünkü şimdi de indirebilirdi. "Uyumamam lazımdı," diye mırıldandır Beren. Onun sözü Baran'a bir şeyi hatırlatmıştı. Saçlarıyla oynanmasını istemişti.

Baran elini Beren'in ensesine doğru götürüp saçlarına dokunmaya başladığında Beren, bir şeyler mırıldanmaya başlamıştı ama hiçbiri anlaşılmıyordu. Anlamamak iyiye işaret, diye düşündü. Demek ki uyku bastırmaya başlıyordu. Baran parmaklarını onun saçlarında gezindirmeye devam ederken kafasını geriye yaslayıp dışarıyı izlemeye başladı. "Eve gitmek istemiyorum ki," Baran sonunda onu anladığında hafifçe kafasını eğip ona bakmaya çalıştı. "Eve gitmek istemiyor musun?" dedi sorgular gibi.

"İstemiyorum," dedi Beren, biraz bekledikten sonra. "Eve gitmeyip, benimle yaşar mıydın peki?" diye sordu Baran hızlıca. Cevabını merak ediyordu. Sormayı düşünmemesine rağmen bir an kendini tutamamıştı.

Beren, kafasını birazcık kaldırıp Baran'ı görebildiğinde sordu. "Seninle mi?" dedi, kaşlarını kaldırarak. Baran daha fazla konuşmak istemediğini düşünüp sadece başını aşağı yukarı sallayarak onu onayladığında Beren hemen yüzünü buruşturdu. "Hayır," dedikten sonra tekrar başını onun göğsüne yasladı. Göz kapaklarına artık direnemediğinden bu sefer gözlerini hemen kapanmıştı. Beren'in cevabı Baran'ı keyiflendirmiş gibi gülümsettiğinde başını tekrar geriye atıp dışarıyı seyretmeye devam etti.

Beren eğer yarın tüm yaşananları hatırlayacak olsaydı işler çok farklı yürüyebilirdi. Ama kaçırmıştı. Baran'ı gülerken bile görebilirdi! Belki de unutacak olması iyiydi. Sonuçta çoğu kirlilerini meydana sermişti. Üstelik ona böylesine bir yakınlıkla yaklaşması belki de ayıkken pişman olabileceği bir durumdu. Her zamanki sarhoşluk hatasını yapmıştı. Sadece bu sefer onu durduran biri olmamıştı. Uyandığında bunları ona anlatacak biri yoktu etrafında. Baran anlatır mıydı? 

Baran ise aldığı cevaptan keyiflenmişti çünkü kendini yine doğrulamıştı. Beren zordu. Zor olacaktı. Düşündüğü gibiydi. Belki kelimesi bile gereksizdi. Gerçekten bunlar iyi günleriydi. Yine de öyle olmamasını umuyordu. En kötüsü de Beren hakkında kendini artık anlamamasıydı.


Beren'in nefes alışverişlerinin yavaşlayıp derinleştiğini anladığında ona bakmaya çalıştı. Uyuduğunu düşünüyordu ama yine de görmek istedi. "Beren," diye seslendi fısıldar gibi. Ses gelmediğinde uyuduğundan emin olmuştu.

Beren'in kaçırdığı bir şey daha olmuştu. Baran ona ismiyle seslenmişti ilk defa. Gerçi kendi de bunun ilk defa duyacağı bir şey olacağını bilmiyordu. Baran'ın ona daha önce ismiyle seslenmediğine dikkat etmemişti.

Baran'da kendi dudaklarının arasından dökülen ismi daha önce söylemediğini şimdi fark edebilmişti. Onun ismini söyledikten sonra içinde bir şeylerin yer değiştirir gibi olduğunu hissetmişti. İşte, en kötüsü de kendini anlamamasıydı.


☾ ☾ ☾ 


Bölümü nasıl buldun?

Beren ne yaptı öyle? 

Sence yaşanan bu durum Baran ve Beren'in ilişkisini nasıl etkileyecek?

Baran neye katlanmak zorunda? Neden işlerin zor olacağını düşünüyor? 

Diğer bölümde görüşmek üzere, oy verip yorum yapmayı lütfen unutma! 

Öptüm!

Continue Reading

You'll Also Like

14.5K 2K 46
Gözlerindeki alışık olduğum soğukluğa inat konuşmaya çalıştım.. Sesin hiç titremedi bile, bakışlarına hüzün çökmedi. Aylardır aşkım dediğin kadındı...
5.8M 263K 84
Arızanın ta kendisi olan adam DOĞU ÜZEYİROĞLU! Ne çok iyi ne çok kötü. Onu acımasızlaştıransa kardeşinin bir başka kıza ondan habersiz nakil edilen...
3.2M 108K 33
Kod Adı Aşk'tı. O Vural Karalı idi. Oyunlar adının bir parçası olmuştu. Bu sefer Cüneyt karakteriyle, genç bir kızın kalbini çalacaktı. Sahtekarlıkl...
30.3K 4.9K 97
Geçmiş peşinizi bırakmazken, gelecekten ne bekleyebilirdiniz ki? Hiç bir şey! Geçmişinizle, geleceğiz arasında kalırdınız. En kötüsü de bazen peşiniz...