ÖLÜ TANRININ ŞARKISI

Door ozcelikdilaraa

2.2M 186K 163K

•Yetişkin okurlar içindir• Kandan kıyafetlerimizi kuşanıp da, İçtiğimizde suyundan kehanetin, Biliriz hepimi... Meer

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI
Bölüm 1, Apollon'un Gelinleri
Bölüm 2, Kanım Aktığında
Bölüm 3, İçtiğimde Senden Kehaneti
Bölüm 4, Dokun Bana Ölümlü Kadın
Bölüm 5, Söyle Gördüklerini Ölümlü Gözlerinin
Bölüm 6, Ölseydin Eğer Öldürmem Gerekirdi
Bölüm 7, Ona Aşık Değilsin
Bölüm 8, Cadının Kalbi Ateşten
Bölüm 9, Seninle Savaşacağımı Söylemiştim
Bölüm 10, Aşık Ya Da Düşman, Daima Biri
Bölüm 11, Kardeş Kanı Döküldüğünde
Bölüm 12, Sen Benim Kadınımsın
Bölüm 13, Bana Teslim Ol
Bölüm 14, Tanrıların Ozanı
Bölüm 15, Senin İbadethanende
Bölüm 16, Ölmen Ölümüm Olur
Bölüm 18, Bu Gece Sana Tapacağım
Bölüm 19, Senin İçin Yaratıldım
Bölüm 20, Tanrının Kalbindeki Kadın
Bölüm 21, Günah Çıkartırken Dizlerinin Üzerine Çök
Bölüm 22, Gerçek Troyalılar
Bölüm 23, Bana Her Zaman Dönersin
Bölüm 24, Troya'nın Talihsiz Aşıkları
Bölüm 25, En Çok Güneşin Günahları Yakarmış
Bölüm 26, Sonsuzluk Kadar Seviyorum
Bölüm 27, Tanrının Ağıdı
Bölüm 28, Gecenin ve Karanlığın Tanrısı
Bölüm 29, Tarih Yalnızca Korkakları Hatırlar
Bölüm 30, Seni Kendi Kanında Boğacağım
Bölüm 31, Dilerim Ki Bir Ölümlü Gibi Korkar Bir Ölümlü Gibi Ölürsün
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 1)
Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 2)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 1)
Bölüm 33, Ölümle Yürüyen Kadın (Part 2)
Bölüm 34, Okumun Laneti Tüm Kehanetlerin Üzerine
Bölüm 35, Şehirlerini Kanlarıyla Koruyan Askerler
Bölüm 36, Troyalı Mara İçin
Bölüm 37, Senin İçin Bir Şehri Yakarım
Bölüm 38, İçimde Alevler Yakıyorsun
Bölüm 39, Anneleri Olmayan Çocuklar
Bölüm 40, Birbirine Dolanan Bedenler
Bölüm 41, Tanrıların Avı
Bölüm 42, Ellerimdeki Kan
Bölüm 43, Kimsesiz Günahların Ağırlığı
Bölüm 44, Tenime İsmin Kazılı
Bölüm 45, Unutulan ve Hatırlanan
Bölüm 46, Şimşekten Gelen Fırtınaya Dönen
Bölüm 47, Minator'un Boynuzlarındaki Düğümler
Bölüm 48, Sadece Sen ve Ben
Bölüm 49, Yıldızlara Yazılı Kaderler
Bölüm 50, Güneşin Batıdan Doğuşu
Bölüm 51, Gezgin Yabancı
Bölüm 52, Zeytin Ağacı
Bölüm 53, Katlanır Öfke Zamanın Çemberinde
Bölüm 54, Bir Şehrin Düşüşü
Bölüm 55, Makedonya'nın Aslanı
Bölüm 56, Her Tanrı Tek Tanrı Olmak İster
Bölüm 57, Kusurları Yapar Kahramanları Ölümsüz
Bölüm 58, Bir Ruhun İki Damlası
Ölü Tanrının Şarkısı 1. Kitap Final
Ölü Kadının Şarkısı Bölüm 1
Bölüm 2, Çıkar Tüm Yollar Sana
Bölüm 3, Gelinlerin Dansı
Bölüm 4, Tanrının Kalbine Gömdüğü Kadın
Bölüm 5, Aldanma Gecenin Aydınlık Yüzüne
Bölüm 6, Spartalı'nın Sesi
Bölüm 7, Açılır Sonunda Pandora'nın Kutusu
Bölüm 8, Rahip Restos
Bölüm 9, İsmi Önemsiz Bir Kral
Bölüm 10, Altın Elma
Bölüm 11, Batıdan Doğuya Aşağıdan Yukarıya
Bölüm 12, Bir Pazarlık Bin Bedel
Bölüm 13, Açılmaz Yelkenler Yeraltının Mezarlığında
Bölüm 14, Cesurların Dansıdır Aşk
Bölüm 15, Ölünce Kahramanlaşanlar ve Yalnızca Ölenler
Bölüm 16, Zaman Mühürler Tahtın Asıl Sahibini
Bölüm 17, Eksilme ve Tamamlanma

Bölüm 17, Seninim Benimsin ve Biriz

45.3K 3.5K 2.4K
Door ozcelikdilaraa

 

Bölüm 17, Seninim Benimsin ve Biriz

Odamın parçalanmış zemininden aşağı düşerken zaman yavaşladı, Rae'nin karanlık dumanıyla benim gümüşi dumanım iç içe geçerek düşüşün darbesini yumuşattı.

Yere düştüğümüzde Rae bedenimi kendi gövdesiyle kaplayarak yağmurdan daha hızlı üzerimize yağan kırılmış eşyalardan beni korudu. Karanlık gölgesi genişledi, ikimizi de kapsayacak şekilde bir kalkan oluşturdu. Tüm bunlar yaşanırken gözlerini bir an bile benim gözlerimden ayırmamış, bakışlarımın tek bir saniyesini bile kaçırmamıştı.

Eşyalardan oluşan yağmur sona erdiğinden birkaç hizmetli koşarak saraydan çıktı. Sarayın odamın olduğu kısmının yıkıldığı gördüklerinde ise şaşkınlıkla oldukları yerde dondular. İçlerinden birisi kendini toparlayıp bize doğru yürümeye başladığında Rae onlara dönerek, "Orada kalın," diye emretti. Bu emir sadece onlara değil bana da söylenmişti. Hizmetliler korkuyla geri çekilirken Rae elimi tuttu ve beni ayağa kaldırdı. "Mara." Sesi söylenmemiş, söylenemeyecek pek çok sözle yüklüydü. Suratıma haykırmak istediğini, ne olduğumu dudaklarımdan dökmek için beni sarsmak istediğini çok iyi biliyordum. Ama elinden ismimi söylemekten daha fazlası gelmiyor olmalıydı ki sustu.

Normale dönmeyi beklesem de olmadı. Tenim hala parlıyor, gümüş rengi dumanım bir nefes gibi bedenimin etrafında süzülüyordu. "Bunu durdurmanın bir yolu olmalı," derken aklımı kaçıracak gibi hissediyordum. Bu normal değildi, bu ben değildim.

Rae kendini toparladı. "Bu sensin," derken sırtını dikleştirmişti. "Bu gerçekte olduğun kişi işte." Parmaklarıyla hala parlayan parmaklarıma dokunduğunda tüm bedenim karıncalandı. Rae'nin karanlığıyla benim gümüş dumanım parmaklarımızın ucuna doldu ve onlar da aynı parmaklarımızın yaptığı gibi birbirine dokundular. "Korkma, bırak birbirlerini tanısınlar." Demesi kolaydı tabi ama yapması, imkansızdı. Enerjilerimiz birbirine her temas ettiğinde yerimden sıçrıyor, kaçıp gitmek istiyordum. Bu his şimdiye kadar hissettiğim her şeyden çok daha yoğundu.

En sonunda alıştım ve şaşırarak Rae'nin bana dokunuşu gibi yumuşak olduğunu fark ettim. Enerjilerimiz birbirleriyle oynarken ve birbirine dolanırken Rae'nin kollarının arasındaymışım gibi ısınmıştım. "Bu bana seninle olmak gibi hissettiriyor."

Rae boştaki eliyle suratımı sevdiğinde dumanı da benim dumanımı sevdi. "Çünkü bu benim." İkisinin birleştiği ve bir bütün oluşturduğu noktaya baktı. "Söylediğin gibi; seninim, benimsin ve biriz." Elini suratımdan indirip omzumda akıp duran ve kayan yıldızları sevdiğinde ürperdim. "Bu gerçekten ilginç Mara."

Gözlerimi omzumdaki Rae'nin küçük bir kopyası olan evrenden uzak tutmaya çalışarak, "Bu içimde bir parçanı taşıyor olmamdan mı kaynaklanıyor?" diye sordum.

Rae'nin parmakları tenimden uzaklaştı. "Belki evet belki hayır." Suratı yaşadığı tüm kararsızlığı yansıtırcasına buruştu. "Benden aldığını bir noktada kendine göre değiştirmiş olmalısın."

Hava yavaş yavaş aydınlanırken tenimdeki parıltı da giderek kendini belli etmeye, güneşin altında kırılarak gözümü almaya başladı. "Kendim olmak istiyorum," diye mırıldandım bu yeni görüntümde sonsuza kadar hapsolduğumu düşünerek.

Rae başını anlayışla salladı ve o yeniden insansı formuna dönerken benim de yeniden ben olduğumu hissettim. Karanlığı ortadan kaybolduğunda tamamen alıştığım o Mara olmuştum. Rae, "Seni tetikliyorum," dedi daha çok kendi kendine konuşur gibi fısıldayarak. "Güçlerimiz birbiri için itici bir güç oluşturuyor."

Güçlerimiz dediğinde soğuktan mı yoksa korkudan mı titrediğimi bilmiyorum ama Rae titrememi fark etti. Elini havaya kaldırdığında hizmetlilerden biri koşarak yanımıza geldi, elindeki kalın battaniyeyi omuzlarıma doladı.

Tek istediğim ocağın yanına kıvrılmak ve sıcak şarap içmekti.

☼☼☼

"Bir kişi daha fazla olmak göz çıkarmaz," dedi Tara bilmiş bakışlarını üzerimde gezdirirken. "Eğer Mara bir tanrıçaysa savaşta işimize yarayabilir."

Rae saraya döner dönmez diğerlerine haber vermişti. Şimdi sarayın arka tarafına bakan odalardan birinde toplanmış, son yarın saattir benim ne olduğumu tartışıyorduk.

Gerçekten bunu izlemesi komikti çünkü her kafadan başka bir ses çıkıyordu. Tara benim bir tanrıça olmama dünden razıymış gibi görünse de diğerleri öyle düşünmüyordu. Özellikle de Karr tanrıça olmadığım konusunda kendinden emin gibiydi. "Mara öldü," dedi gözlerini benden kaçırarak. Bu konuda hala kendini suçladığına emindim. "Üstelik bir ikizi de yoktu. Yeniden dirildi ve önceki hayatında sahip olmadığı bir yeteneğe sahip."

Tüm bu sohbeti sessizce önündeki kurumuş etleri didikleyerek geçirmeyi tercih eden Sabra en sonunda konuştu. "Bir tanrıça olsaydı Zeus onun tek başına olmasına izin vermezdi. Bizi yalnızca güçlenelim diye değil aynı zamanda güçsüzleşelim diye ikiz olarak yarattı." Sonunda dakikalardır evirip çevirdiği eti ağzına attı. "Kimsenin tek başına o kadar güce sahip olup kendisini devirmesine izin vermez."

Tara Sabra'nın fikrine burun kıvırdı. "Poseidon'la Hades ve Persophone'nin de ikizi yok."

Karr başını iki yana sallayarak, "Anlaşmaları böyle," dedi. "Üstelik Hades'in Persophone'den bir tane daha yaratmasına izin vermeyeceğini Zeus da çok iyi biliyordu."

Karr'ın yorumunun ardından küçük toplantımızda derin bir sessizlik oluştu. Rae odanın kuytu bir köşesine çekilmiş, müttefiki olan tanrıların tartışmalarını hiçbir yorum yapmadan izliyordu. Onun benim zihnime sızdığı gibi onun zihnine sızmak istedim.

Elimdeki incir parçasına odaklanmaya çalışırken başıma keskin bir acı saplandı, görüşüm ansızın bulanıklaştı.

Mara?

Rae'nin sesini duyduğumda ona baktım, kaşlarını çatarak beni izliyordu.

Yeniden Mara, diye seslendiğinde bana zihnimin içinde seslendiğini fark ettim.

Onu duyabiliyordum, Rae'nin bana seslendiğini duyabiliyordum.

Rae dayandığı sütundan uzaklaşıp bana yaklaştığında diğerleri de tartışmalarına son vermek zorunda kaldı. Her bir adımında ismimi seslenmeye devam ederken olduğum yere saplanıp kaldım.

"Beni duyuyorsun," dedi bu sefer yüksek sesle ve tam karşımda durdu.

Şaşkınlıkla yalnızca, "Evet," diyebildim.

Diğerleri ne olduğunu anlayamazken Rae'nin gözleri uzayın derin boşluklarıyla parlamaya başladı. O anda benim gözlerimin de parladığını bilmem için bir aynaya bakmama gerek yoktu çünkü suratındaki ifade aradığı şeyi bulduğunu gösteriyordu.

Sabra'nın kaşları havaya kalktı. "Siz gerçekten de gördüğüm en ürkütücü çiftsiniz," dedi.

Rae Sabra'nın yorumunu duymazdan gelerek uzanıp elimi tuttu. "Bir planım var," dedi hepimize hitaben. "Bizi takip edin."

Ben daha ne olduğunu bile anlayamadan Rae'nin karanlığının içine çekildim ve kendimi Troya sahilinde buldum. Rüzgar saçlarımı suratıma yapıştıracak kadar sert eserken diğerleri de çok geçmeden sahile vardılar.

Sabra turuncu saçlarını düzeltmeye çalışarak, "Burada ne işimiz var?" diye sordu. Buraya ilk geldiği günün aksine rüzgar sinirini bozmuş olacak ki burnundan soluyordu.

Rae Tara'ya döndü. "Bir ok atmanı istiyorum kız kardeşim," derken avcunu açtı ve elinde altın bir elma belirdi.

Tara kararsız kalarak Karr'a baktı ama Karr da Rae'nin ne yapmaya çalıştığını anlamadığını belli ederek omuz silkti.

Tara yine de kollarını hayali bir oku ve yayı tutarmış gibi yaptığında anında somutlaştılar. Şimdi elinde o özel yayını ve kırmızı tüylü okunu tutuyordu.

Rae altın elmayı havaya attığında elma büyük bir hızla gökyüzüne fırladı, Tara bir an bile kaybetmeden okunu yayından fırlattı. Ok havada tıslamaya benzer bir ses çıkartarak ilerledi ve elmanın tam ortasına saplandı. Elma denize düşerken ok hiç çıkmamış gibi yeniden gergin yayda belirdi.

Rae başını salladı, gördüğü şeyden memnun kalmış olacak ki, "Karr," derken sesi neşeliydi. Elinde yeni bir altın elma daha belirmişti. "Benim için bu elmaya meşhur mızraklarından birini saplar mısın?"

Karr Rae'nin isteğini Tara'dan daha çabuk yerine getirdi. Ellerinde ahşap kulplu bir mızrağın belirmesiyle havaya fırlatılan elmanın gövdesinden geçmesi bir oldu. Elma parçaları havaya karışırken Karr çıkarttığı işten tatmin olarak gülümsedi.

Rae en sonunda Sabra'ya döndü ve altın elmayı havaya fırlatmak yerine bu sefer kibarca ona uzattı. "Bir elmaya daha ihtiyacım var Sabra," derken sesi kibar ama emrediciydi.

Sabra Rae'nin elindeki elmayı sakince aldı ve iki eliyle elmanın altın yüzeyini kapattı. Ellerini elmanın üzerinden çektiğinde şimdi altın elmanın yanında küçük bir elma daha duruyordu.

Rae elmaları Sabra'dan geri aldığında küçük elma ortadan kayboldu. Kendinden emin adımlarla bana yaklaştı. "Şimdi arsız ölümlü, gördüklerini tekrar edeceksin." Rae ona itiraz etmeme fırsat tanımadan arkama geçti ve kollarımı tutarak hayali bir yayı germemi sağladı.

Başımı iki yana salladım. "Benden ne istediğinin farkında mısın?"

Çenesini omzuma dayadı, ılık nefesini kulağıma verdi. "Farkındayım ve sana güveniyorum." Altın elmayı havaya attığında omzuma bir öpücük kondurdu. "Şimdi Mara bunu yapmayı iste."

Ne yapmam gerektiğini tam olarak anlayamamış olsam da yine de yaptım. Bana söylediği gibi istedim ve ellerimle kavradığım hayali yayı bıraktığımda parmaklarımda ahşap yüzeyini hissettim. Kırmızı tüylü bir ok yaydan fırlatıp elmaya saplandığında bunun ellerimde tuttuğum yaydan çıktığını anladım.

Rae toparlanmama bile fırsat tanımadan kollarımı tuttu, yay ortadan kaybolurken yerini bir mızrağa bıraktı. "Şimdi mızrak," dedi ve bu sefer elmaya saplanması için mızrağı serbest bıraktım.

Son olarak altın elmadan bir tane daha avuçlarımda belirdiğinde elmalar tamamen ortadan kayboldu.

Karr, "Hassiktir!" diye haykırırken Tara'yla Sabra şaşkınlıkla birbirine baktı.

Kendini ilk toparlayan Sabra oldu. "Bu ne demek oluyor Rae?"

Rae benden gurur duyduğunu belli edercesine titreyen bedenime sarıldı. "Mara gördüğü her tanrısal gücü taklit edebiliyor." Dudaklarından dökülen kelimeler korkumu midemden boğazıma yürüttü. Yaptığım şey buysa eğer, ben neydim böyle?

Tara bana yaklaştı, beni nadide bir mücevheri inceler gibi inceledi. "Sadece görmesi yeterli mi diyorsun?"

Rae gülümsedi. "Sadece istemesi yeterli."

Karr kahkaha atarak omzuma dokundu. "Bizim arsız ölümlüye bak sen. Seni gördüğüm ilk anda bu kadın hepimizin ağzına sıçar demiştim, ben de mi kehanet işine girişsem ne yapsam?"

Sabra diğerleri kadar memnun olmayan bir ses tonuyla, "Yeteneklerimi taklit etmesi hoşuma gitmedi," dedi. Dudaklarını birbirine bastırdı, suratında karamsar bir ifade belirdi. "Hera ve diğer tanrıçalar bundan hoşlanmayacak."

Karr'ın eli hala güven verircesine omzumdaydı. "Mara'da hepsine siktiri çekecek güç var."

"Sabra doğruyu söylüyor Karr," derken Tara'nın sesinden ilk defa dehşete düştüğünü hatta biraz da olsa korktuğunu anlayabiliyordum. "Tanrıçalar tanrıların altında ezilmeye alışkınlar ama tanrıça bile olmayan bir kadını yok ederler."

Rae elini havaya kaldırdı ve kız kardeşini susturdu. "Hiçbir tanrının ya da tanrıçanın şimdilik bundan haberi olmayacak."

Sabra tısladı. "Bundan haberi olacaklarını ve hepimizi sorumlu tutacaklarını çok iyi biliyorsun."

"Şu anda benden konuştuğunuzun farkında mısınız?" diye sordum öfkeyle. Rae'nin sarılışından da Karr'ın omzumdaki elinden de kurtularak bir adım öne çıktım. "Bu şeyleri nasıl yapabildiğimi bile anlayamazken bu kadar rahat bir şekilde planlar yapmanızı aklım almıyor."

Rae beni sakinleştirmeye çalışarak, "Elbette senin fikrin önemli Mara," dedi. "Savaşı kazanmak istediğini biliyorum, bize savaşı kazandırabilirsin."

"İyi de nasıl?" diye sordum bana neler olduğunu anlayamayarak. "Ben daha neyi nasıl yapabildiğimin bile farkında değilim ki."

Rae onu itmeme fırsat tanımayarak bana bir kez daha sarıldı, alnını alnıma dayadı. "Sen kehanetlerimi benden çalmadan önce bile seni öngöremiyordum," dedi doğrudan gözlerimin içine bakarak. "Sıvı gibi değişkensin ve arsız bir ölümlüsün. Beni kendine bağladığında yaptığın büyüyü sadece yapmak istediğini biliyorum. Böyle bir büyü daha önce kimse tarafından yapılmadı Mara, Kirke tarafından bile."

Dudaklarını alnıma dayadığında sıcaklığı beni sardı, biraz olsun rahatladığımı hissetsem de aklımdaki sorularım beni içten içe kemirmeye devam ediyordu. "Gücünün benim gücümü tetiklediğini söylemiştin, bu sürekli birlikte olmamız gerektiği anlamına mı geliyor?"

Rae alt dudağını ısırdı. "Bunu her ne kadar çok istesem de Mara, benim dışımda seni tetikleyecek bir şeyler bulmamız lazım. En azından tam olarak ne olduğunu çözene kadar."

Tara, "Kulağa saçma gelecek ama benim bir fikrim var," dedi. "Akhilleus'un hocası Phoniks bir süredir benim bölgemde konaklıyor. Bize yardımcı olabilir."

Karr başını sallayarak Tara'yı onayladı. "Efsanevi Centour ve Mara, Mara'nın onu çileden çıkartacağına tüm Sparta üzerine iddiaya girebilirim."

Tara Karr'ı tamamen duymazdan gelerek sözlerine devam etti. "En azından Mara'yı eğiteceğine güvenebiliriz, işi şansa bırakmaktansa bir deneyelim diyorum."

Rae cevabımı beklediğini belli eden bakışlarını bana çevirdiğinde omuz silktim. "Peki, ne kadar kötü olabilir ki?"

☼☼☼

Şu düşüncesizce konuşan dilimi söküp atsam sanırım sonunda herkes rahat edecek.

Phoniks beni gördüğü anda yarı at yarı insan olan gövdesiyle etrafımda bir çember çizdi. Toynakları sarayın taşlı avlusuna sürterken güneş boynuzlarından yansıyıp gözlerimi alıyordu. Yakışıklı ama korkunç bir yaratıktı. Beni gördüğünde dudaklarından çıkan ilk kelime ise berbat olmuştu. Tam olarak neyimi berbat bulduğunu sormaya yeltendiğimde ise Rae bacağımı sıkmış ve sessizce susmamı emretmişti.

Yarısı at yarısı insan bu tuhaf adam beni incelerken suratını buruşturdu. "Umutsuz vaka," dedi ve beni bir tur daha incelemeye başladı.

Yaklaşık çeyrek saattir etrafımda dönüyor ve en ince ayrıntıma kadar beni inceliyordu. Daha fazla dayanamayarak, "Beni eğitecek misin?" diye sordum.

Phoniks durdu, iri kahverengi gözlerini gözlerime dikti. "Eğitimime layık olduğunu düşünüyor musun?"

Rae benim yerime cevap vererek, "O kadar da uzun boylu değil," dedi. "Onunla konuşurken benimle konuştuğun kadar saygılı olmak zorundasın."

Phoniks sahte bir saygı gösterisi sunarak kollarını iki yana açtı ve önümde eğildi. "Siz nasıl isterseniz Kehanet tanrısı ve onun kadını." Boynuzlarını kasıtlı olarak suratıma yaklaştırarak kafasını kaldırdı. "Seni eğiteceğim ama benim derslerim dışında hiçbir şeyle ilgilenmemeni istiyorum." Rae'ye döndü. "Bir süreliğine tapınağa gelmese senin için uygun mudur?"

Rae başını hafifçe sallayarak onu onayladı. "Geceleri tapınaktaki eğitimini benimle yürütebilir." Zihnimin içinden bana seslendi, belki de derslerimizin tek konusu kehanetler olmaz.

Arsız düşüncesinin zihnimde uyandırdığı görüntüleri izleyerek keyifli bir şekilde sırttı.

Phoniks kaslı omzunu silkti. "Benimle eğitim gördüğü zamanların dışındaki bir şeyle ilgilenmiyorum." Kaba sayılabilecek bir hareketle uzanıp kolumu tuttu. "Fazla güçsüzsün, hemen şimdi derse başlamak istiyorum."

Rae bu anı bekliyormuş gibi ortalardan kaybolurken Phoniks'e baktım. "Sen Akhilles'un hocasısın, Akhalı bir askeri Troya'ya karşı savaşsın diye eğittin. Neden şimdi bana yardım ediyorsun?"

Phoniks bana doğru yürüdüğünde rüzgar örgülü uzun saçlarını dalgalandırdı. "Ben taraf tutmam, savaşçı yetiştiririm." Şaha kalktı ve ön ayaklarıyla karnıma serçe vurdu.

Darbe o kadar beklemediğim bir anda gelmişti ki düşerken sırtımı sertçe avlunun taş zeminine vurdum. Ayağa kalkmaya çalıştığımdaysa karnıma giren ağrı bana engel oldu, nefesim ciğerlerimde çaresizce tıkandı.

Phoniks tepemde dikildi. "Bana karşı çık," derken sesi durgun bir deniz gibi sakindi. "İçindeki gücü uyandır." İri elleriyle beni kavrayıp havaya kaldırdı ve iki ayağımın üzerinde durmamı sağladı. "Bana karşı çık dedim sana."

Mükemmel bir ilk ders dersem dilimi vahşi hayvanlar yesin. Bütün gün Phoniks gücümü açığa çıkartmak için beni hırpalayıp durmuş ama elimize hiçbir şey geçmemişti. Rae benden uzakta olduğu sürece şimdilik hiçbir işe yaramaz gibi duruyordum.

En sonunda Phoniks sıkılmış olmalı ki gidip temizlenmemi emretti. Bunu söylediğinde o kadar bitkin bir durumdaydım ki iki hizmetli kızın hamama kadar bana eşlik etmesi gerekmişti. Kıyafetlerimi bile onlar çıkartmış, beni kendi elleriyle yıkamışlardı.

Hamamdan çıktığımda artık bir odam olmadığını hatırladım ama zaten onlar da beni Rae'nin odasının olduğu koridora yönlendirdiler. Koridorun girişinde yanımdan ayrıldıklarında ise yolun geri kalanını tek başıma yürümek zorunda olduğumu anladım.

Attığım her adım bana eziyet gibi gelirken Rae arkamdan yaklaştı, beni kucaklarken ona karşı çıkmasam da, "Dayak yemem için bana öğretmen tuttuğuna inanamıyorum," demeden de duramadım.

Odasına girdiğimizde suratını buruşturdu. Beni yatağına yatırmadan hemen önce, "Bu benim de hoşuma gitmiyor," dedi. "Ama Akhilles gibi birini yetiştirdiğine göre bir şeyleri biliyor olmalı."

Yatakta yan dönmeye çalışsam da her kasım lime lime edilmiş gibi ağrıdığı için sırt üstü yatmaya karar verdim. "İçimdeki gücü bulduğumda işe ilk önce senden bu ağrıların intikamını alarak başlayacağım."

"Yine arsızlık ediyorsun," derken gülse de anında ciddileşti. Parmaklarını bedenimde gezdirirken ağrı yerini sızlamaya bıraktı. "Sabaha daha iyi hissedeceksin, sana söz veriyorum."

Rae yanıma uzandığında yan dönebildiğime memnun olarak gövdesine sarıldım. "Bana yeni bir oda hazırlatmadın mı?"

"Buna gerek var mı?" Kolunu belime doladı. "Benimle kalmayı tercih edersin diye düşünmüştüm."

Doğru düşünmüştü. Onunla biraz daha konuşmak, gelecekle ilgili kaygılarımı hafifletmek istesem de uyku ve yorgunluk baskın geldi, gözlerimi kapattım.

Uykuya daldığımda ilk duyduğum şey bir çığlık sesi oldu. O kadar gür ve o kadar yakından geliyordu ki elimi uzatsam çığlığın sahibini bulabileceğimi düşündüm.

Nerede olduğumu algılamaya çalışarak etrafıma baktığımda her yerin alevler içinde olduğunu fark ettim. Bir kehanetin içindeydim, bunu hissedebiliyordum.

Yeniden bir çığlık sesi duydum. Bu sefer tiz çığlığa koşuşturma sesleri de eşlik ediyordu.

Alevlerin içinde yönümü bulmaya çalışarak ilerlediğimde ayağım takıldı ve yere düştüm. İşte o zaman yıllarca önünde eğildiğim sunağı tanıdım. Apollon tapınağı, kendi şehrimdeydim.

"Mara!" İsmimi seslenen kişinin alevlere hapsolmuş tapınağın dışında olduğunu anladım. Kendimi bildim bileli yangınlardan korksam da bu sefer korkusuzca alevlerin içine daldım ve neredeyse yıkılmak üzere olan tapınaktan dışarı çıktım.

Helene bana doğru koştuğunda bana seslenen kişinin o olduğunu anladım. Onu es geçerek hemen arkasında bekleyen Naia'ya ilerledim ve elini sıkıca tuttum. Helene de beni takip ederek Naia'nın diğer elini tuttuğunda, "Buradaki işimiz bitti," dedim.

Üçümüz birlikte tapınaktan uzaklaşırken tapınağın tamamen çöktüğünü duysam da arkamı dönüp bakmadım.

Uykumdan kan ter içinde uyandım. Bir an için nerede olduğumu fark edemeyerek etrafıma bakınsam da Rae'nin yanımda uyuyan bedenini gördüğümde rahatladım.

Yeniden yatağa, Rae'nin yanına yattım, yüzümü gövdesine döndüm ve uzun zaman sonra ilk defa ağladım.

Bir gün o şehre geri dönmek zorunda kalacaktım.

Selam, kaos geldi hanımmmmmm. Herkese merhabalar efendim. Yeminle şu bölümü yazarken çene çıkıyordu o yüzden bana az küfredin nolur. Daha uzun planlamıştım ama cidden hala hastayım kusuruma bakmayın :(

Mara'nın ne olduğunu anlayamadığımız ama güçlerine ucundan yaklaştığımız bir bölümdü hoşunuza gitti mi???

Herkesin aklında aynı soru MALUM BÖLÜM ne zaman skdnspd. Sır gibi saklıyordum ancak haydi söyleyeyim 20. bölüm halvet var edlfjodifdf

Bilinmeyen Tanrıların Sesi isimli el kitabına bakmayı unutmayın çünkü oraya minnacık spoilerler gizlemiş olabilirim sndojşsd.

Hala dişlerim ağrıyor Zeus beni çarptı mı naptı şerefsiz ya.... Sizleri seviyorum yorumlarda görüşürüz.

-Kaos.

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

15.6K 197 17
Şahsıma kurulan şeytani bir kumpas sebebiyle ayak kölesi oldum. Bu durumdan nasıl kurtulacağım (Şantaj Kölesi hikayesinin 2.sezonudur. 35 bölümden de...
12.6K 1.8K 66
Düşünün ki; anneniz gözlerinizin önünde ölmüş, Dünya'da yapayalnız kaldım derken, bir anda babanızın yaşadığı söyleniyor size. Ama babanız, Kaf Dağı'...
70.3K 5.1K 36
Altı elementin bulunduğu bir okul. Bu okula her şeyden habersiz, bir gece yarısı zorla kaçırılıp getirilen bir baş rol. Annesiyle aynı gece kaçırılıp...
264K 23.2K 43
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...