Abelia (Finalsiz bırakıldı)

By ela_ozgu

252 28 10

More

-Ön Okuma-
-2-
-3-

-1-

39 6 0
By ela_ozgu

Sessizliğe daha fazla tepkisiz kalamadım ve ayaklarımı umursamazca sallamaya başladım. Birden bunu ağaç dalında yanında oturduğum kişinin, yani Gerad'ın da yapmasını beklediğimi fark ettim. Nedensiz ve saçma bir beklentiydi, ama Gerad hiçbir şey söylemememe rağmen beni kendime karşı yalancı çıkarmayıp ayaklarını sallamaya başladı.

Belki de onu kendimden daha iyi tanıyorum, diye düşündüm. Bazen öyle olaylar yaşıyordum ki birkaç saniye sonra ne yapacağımı ben bile bilemiyordum. Öte yandan, Gerad benim için büyük bir kısmı çözülmüş bir yün yumağından ibaretti. Farklı durumlar karşısındaki tepkilerini, mimiklerinin her birinin anlamını, okuduğu kitapları, en sevdiği şeker türlerini, favori atını, sırlarını biliyordum ve bu gibi olaylarda gerçeğe yakın tahminlerde bulunabiliyordum.

"Gitmeliyiz Gerad, Cheryl yine ağaca çıktığımızı öğrenince küplere binecek." dedim kamburumu düzeltip gerinirken.

"Annem seni gerçekten korkutuyor mu, yoksa onun için endişeleniyor musun anlayamadım."

Bir tutam saçımı aldı ve oynamaya başladı. Bunu sevdiğini biliyordum. Eskiden güzel ve sarı buklelerim vardı. Ama artık saçlarım hala sarı olmasına karşın dümdüzdü. Buraya gelmeden önce tanınmamak için saçlarımı kesmiştim, daha sonra ise uzayan saçlar dümdüz bir hâl almıştı, hepsi bu.

Son söylediklerine cevap alamayınca devam etti.

"Seni anlayamıyorum Azrael. Artık 17 yaşındayız. Annem zaten sana karışamaz, ben ise kendimi anneme karşı nihayet savunabiliyorum."

"En azından laf atışmasında." dediğimde birlikte güldük.

Toparlandıktan sonra devam etti. "Azarlarından korkmuyorum."

Yüzüme çok bilmiş bir tavır takındım ve şakayla karışık merakla sordum. "Annen bana neden karışamazmış, peki?"

"Biliyorsun, kendini savunmada kimse seni geçemez. Annem senin bazen ne kadar sinir bozucu olduğunu tecrübe etti, inan bana."

"Cheryl da en az benim kadar sinir bozucu şu sıralar, anlarsın ya, bebek yüzünden strese girdiğini düşünüyorum."

Hafif bir tebessümle başıyla onayladı.

"Geleceğimizi düşünüyor. Ne kadar fazla çocuk mirasın o kadar çok bölünmesi demek ve bir kız evlat istemekte kararlı."

"Eh," Kıkırdadım. "peş peşe dört erkek çocuk, kız istemek onun da hakkı."

"Azrael Luca," koluma hafifçe vurdu. "Bunun sorumlusu sensin. O sadece saçını fırçalayabileceği ve istediği kıyafeti giydirebileceği bir kız evlat istiyor, ama sen ona bu konuda pek yardımcı olmuyorsun."

Buna gülmemi bekliyordu ama onu şaşırtarak omzuna başımı yasladım ve derin bir iç çektim.

Neden böyle bir davranış sergilediğimi sorgulamadı ve bir şey demeden daha rahat edeyim diye kendini bana çevirdi. Buna karşılık omzundaki başımı göğsüne kaydırdım.

Ona sıkı sıkı sarıldım.

Çünkü sanki yeterince çaba gösterebilseydim, kaburgalarının arasında saklanabilecektim.

"Bana ilk kez Luca soyadıyla seslenmiyorsun, biliyorum, ama bu pek iyi hissettirmedi sadece." Onun sormamasına karşın açıklama gereği duymuştum.

"Bunu rol icabı bizim ailedenmişsin gibi yaptığın için söylemedim."

Kafamı kaldırıp yüzüne baktım ve açıklama yapmasını bekledim.

"Bir gün eşim olacağın için söyledim. Seni seviyorum, Azrael Luca."

Gözlerine son günlerde attığım en anlamlı bakışlardan birini attım. İnanıyordum. Bir yolunu bulacaktık.

Burnunu saçlarıma gömdü ve derin bir nefes aldı.

Tabi ki bunu yapmayı sevdiğini de biliyordum.

"Keşke," Ufak bir sessizliğin ardından devam ettim. "Her şey farklı olsaydı. Keşke ailemden hiç ayrılmak zorunda kalmasaydım. İşte o zaman şansımız olabilirdi Gerad."

"Bunları defalarca konuşmamıza rağmen daha sonra tekrar konuşuruz. Şimdi anı bozmanı istemiyorum."

"Bunlar gerçekler Gerad. Annen beni bu eve getirdiğinde sizin kardeşiniz oldum. İnsanlar bizi kardeş sanıyor. Devlet dairelerindeki tüm evraklarda kardeş olarak geçiyoruz. Kimliklerimizde aynı soyadı taşıyoruz."

"Lütfen-"

"Hayır, susamam. Zaman geçiyor. Ve yakında..."

Birden susmam gerektiğini fark ettim. Bu konuları Cheryl ile konuşmaktan bile çekinirken, Gerad pek de iyi bir seçim değildi.

Görünüşe göre susmakta biraz geç kalmıştım.

"Yakında, ne?" diye sordu merakla.

Cevap vermedim. Nasıl söyleyebilirdim ki? Annen beni biriyle evlendirecek Gerad, aynı şekilde seni de öyle.

"Yakında ne, Rae?"

Ses tonu birden değişmişti. Bu konuyu açmamış olmalıydım.

"Hadi ama, bunu düşünemiyor olamazsın. Farkında olduğunu biliyorum. On yedi yaşındayız. Senin babanın işini devam ettirmen gerekiyor ve Cheryl bana birkaç aptal kişinin kapıya geldiğini söyleyip duruyor."

"Kim onlar?"

Kafamı iki yana salladım. "Bilmiyorum, ya da şöyle söylemeliyim, önemi var mı?"

Yaklaşık on beş saniye süren bir sessizlik oldu. Kafasında bir şeyler kuruyordu. Bir çıkış yolu bulmaya çalışıyordu.

"Anneme söyleyelim."

Sözcükleri algıladığımda ağzımdan istemsiz bir şekilde "Ne?" çığlığı çıktı.

"Anneme söyleyelim. Biliyorsun, babamla aşk evliliği yapmışlar ve bize yardımcı olabilir."

"Ona bunu yapamam. Onu daha fazla zor durumda bırakamam. Beni aynı zamanda hem öksüz hem de yetim kaldığımda yanına aldı, bana bir meslek öğretti, sizden asla ayırmadı, yakalanıp idam edilmemem için kendi soyadını verdi. Gidip de 'Oğlunuzla evleniyoruz.' dersem olacakları tahmin edebiliyor musun? Bu nankörlük olur."

"Bizi anlar."

Ağzımı cevap vermek için açtım ama vazgeçip geri kapadım. Onun yerine, kalkmasını söylemek için hafifçe dürttüm. Nihayet kalktığında, ben de yeni elbisemi yırtmamak için dikatlice kalktım ve düztaban ayakkabı giydiğime şükrederek dallara teker teker basıp yavaşça aşağı indim.

Eve giden patikaya girdik ve ağaçların arasından geçmeye başladık.

Sessizlik, büyüktü. Belki ikimizin de söyleyeceği şeyler tükenmişti. Belki de gerçekler benim gibi onun da düşüncelerini bastırıp umutsuzluğa sürüklüyordu.

Yolu yarıladığımızda koluna girdim. Neşeli bir şeyler söyleyip şaka yapmak istiyordum ama ruh hali buna pek uygun görünmüyordu. Yine de denemeye karar verdim.

"Gerad, kardeşin doğunca adının ne olmasını istersin?"

Hafifçe tebessüm etti ve omuz silkti.

"Kız olursa adına şeytan koymalıyız. Tüm kızların içinde  şeytanlık barınıyor, bunu bir insan isminin arkasına gizlemeye ne gerek var?"

"Hey!" deyip koluna vurdum. Şaka yaptığını biliyordum.

"Erkek olursa sanırım Bearn."

"Mmm, bence erkek olursa Delmon iyi bir isim."

"Peki ya kız olursa?"

Biraz düşündüm. "Bence buna Cheryl karar vermeli."

Birden ayaklarımın altında çıtırdayan otların seslerini kesmek için durdum ve Gerad'ı da durdurdum. Çığlık sesleri duyduğuma emindim ama kesilmişti.

"Ne oldu Rae?"

Ve sonra bir çığlık sesi daha.

"Cheryl!" diye çığlık atıp var gücümle koşmaya başladım. Ne olmuştu? Merdivenlerden mi düşmüştü? Bebeğe bir şey mi olmuştu? Daha kötüsü, doğum mu başlamıştı? Bu şu an için kötü bir seçenekti çünkü daha bir aydan fazla zaman vardı.

Gerad biraz önümde, çaprazımda koşuyordu. Ona yetişmek için biraz daha hızlandım. Bu ayaklarıma dikenlerin ve otların girmesi anlamına gelse bile.

Sonunda eve vardığımızda çığlıklar iyice artmıştı.

Kanımın donduğunu hissedebiliyordum. Boğazımda tuhaf bir his vardı.

Hızlıca sesin geldiği yöne ilerledim ve merdivenleri çıktım. Gerad tabi ki benden önce gelmişti, ama yatak odasının kapısında kalakalmıştı.

En kötü ihtimalin gerçek olduğunu, bir ebenin Gerad'a dışarıda kalmasını söylediğinde anladım.

Hızlıca yanına gittim.

"Henüz erken Azrael." dedi ellerini saçından geçirirken. Annesi için endişeleniyordu.

"Ona bir şey olmayacak. Yanında olacağım. Söz veriyorum."

Gözlerime baktı ve ben de ona rahatlaması için sakin bir bakış gönderdikten sonra içeri girdim ve kapıyı kapattım.

Cheryl artık bağırmıyordu. Onun yerine kafası yana kaymıştı, alnındaki boncuk boncuk terler yastığa düşerken hızlı ve kesik nefesler alıyordu.

Yanına gittim ve beni görünce hafifçe gülümsedi. Başını okşadım.

"İyisin." dedim. Bunu onu mu, yoksa kendimi inandırmak için mi söylediğimi bilmiyordum.

∽∽∽

Kaşıktaki çorbaya hafifçe üfledim ve ağzına götürdüm. Üç gün geçmesine rağmen kendini yeni yeni toparlamaya başlamıştı.

"Bugün çok daha iyisin." Neşeyle söylemiştim. Şu an hepimizin biraz morale ihtiyacı vardı, en çok da onun.

"İyi hissediyorum." deyip gülümsedi. Cheryl hep böyle yapardı. Gülümsemeyi başarırdı. Ama yine de berbat bir yalancıydı.

"Biliyor musun, eğer hala aramızda olsaydı ona annenin ismini koyacaktım. Anna. Onun gibi zeki, hırslı ve güçlü olmasını dilerdim."

"Şanslısın." dediğimde bana baktı. "Arkanda senin için endişelenen dört oğlun, bir eşin var. Bir kıza ihtiyacın yok."

"Hayır Azrael, bir kıza ihtiyacım var ve o şu an karşımda oturmuş bana zorla çorba içiriyor."

Gülümsedim. Öz kızı olmasam da, onu öz annem gibi görüyordum ve bu dedikleri hoşuma gitmişti. Üç gündür evin hanımı gibiydim. Onun aşağı inmeye hali olmadığı zamanlar misafirler evin en büyük ve tek kızına, yani bana geliyorlardı. Hepsinin ağzından çıkan kelimeler aşağı yukarı aynıydı, birkaç gün önce henüz doğduktan birkaç dakika sonra ölen minik kızı için başsağlığı diliyorlardı. Ben de nazikçe teşekkür edip, geldiklerini Cheryl'a ileteceğimi söylüyordum.

Çorbanın son kaşıklarını da sessizce içirip biraz dinlenmesi için onu yanlız bırakmaya karar verdim. Üstünü örttüm ve dışarı çıktım. Bazı ilaçlara ve bitkilere ihtiyacı vardı. Bir an önce.

Koridorda dolaşan Mary'ye aşağı götürmesi için tepsiyi verdim. Mary, evin hizmetçisiydi. Ama onu sanki ablam gibi görüyordum. Aramız iyiydi. Ona nazik davrandığımdan hep en çok beni sevdiğini söyler dururdu. Ben de ona bütün sırlarımı anlatırdım, birbirimizin saçlarını yapar, kağıt oynar, dertleşirdik.

Tabi ki her şeyi söyleyemezdim.

Üçüncü kata çıktım ve koridorda ilerledim. Şehre inmek hep Gerad'ın sorumluluğundaydı, bu yüzden annesinin ilaçlarını alması için ona sipariş vermem gerekiyordu.

Kapısını hafifçe beş defa vurdum. Bu onunla iletişim şeklimizdi. Normalde herkes kapıya iki defa vururdu, ama ben onun odasına gittiğimde ya da o benim odama geldiğinde beş defa vururduk ki, birbirimiz olduğunu anlayabilelim.

"Gelebilirsin, Rae." cümlesini duyduktan sonra içeri girdim. Eski püskü, çerçevesi aşınmış televizyonundan bir şeyler izliyordu.

Gidip yanına oturdum.

"Ne izliyorsun?" diye sorarken ayakkabılarımı çıkardım ve ayaklarımı kendime çektim.

"Bir tarih belgeseli. 2150'lerde dünya barışının nasıl sağlandığını ve ülkelerin sınırlarının kalkıp nasıl tek ülke olabildiğini anlatıyor."

"Tam sana göre." dedim usulca. Gerad ile birlikte eskiden beri tarihi kurcalamayı severdik. Elimdeki çeşitli bitki isimleri yazan kağıdı yavaşça eline bıraktım. Ne yapacağını biliyor olmalıydı ki, soru sormadı.

"Dünya birçok ülkeden oluşsaydı nasıl olurdu merak ediyorum hep. İnsanlar ister istemez bölünmez miydi? En azından ayrıldıkları kesin bir nokta hep olurdu."

Dediklerini anlamam ve düşünmem için birkaç saniye geçti. Haklıydı. Sınırlar, hep ayırırdı.

"Şimdi de pek farklı değil. İnsanlar var olduğu sürece ayrılıklar hep olacak." diye karşılık verdim.

"Annem ve babam bu konulardan konuşunca kızıyorlar." Söylendiğini ses tonundan anlayabilmiştim. "Fakat bunlar sadece gerçekler."

"Seni tehlikeye atabilecek gerçekler. Ev dışında bir yerde bu şekilde konuşursan saniyeler içinde isyankâr damgası yersin ve kafası kesilmiş bir Gerad ile evlenmemiz biraz zor."

"Evlenmek mi?" Şaşkınca gözlerini bana dikti. "Bir gün evlenebileceğimize inanıyor musun?"

Her zaman inandım, ama söyleyemedim, demek istedim. İkimizin iyiliği için inanmıyormuş gibi yapmam gerekiyordu. Ve benim inancımın zayıflığı, onun inancını da zedeliyordu. Dünyayı pembe haliyle gören aptal gençler olmak bana ve Gerad'a uygun değildi.

"Şaka yaptığımı anlarsın sanmıştım, üzgünüm." diye inkâr ettim. Buna inandığımı ondan saklamak acı verici ve yalnız hissettiriyordu ama yine de zaman gerekiyordu. Zaman, bunları düzeltebilirdi.

Gözlerindeki heyecanın kısa sürede sönüşünü seyrettim.

"Ayrıca, konuya dönelim. Eğer dışarıda bir yerlerde bu konulardan bahsedersen-"

"Bahsetmem." Sözümü kesti. "Aptal olduğumu mu düşünüyorsun?"

Ah, bununla ne alakası vardı şimdi?

"Aptal olduğunu düşünseydim anında söyleyecek kadar cesur biri olmadığımı mı düşünüyorsun?"

Derin bir nefes aldı. Sanki odadaki tüm zerrecikleri içine çekmişti.

"Hayır ama yine de dışarıda bu konulardan bahsetmeyeceğime emin olman gerek."

Elini tuttum ve bileğini yukarı çevirdim.

"Diyelim ki biraz içki içtin," Masmavi belirgin olan bileğindeki damarın koluna uzandığı yol üzerinde parmağımı gezdirdim. "Ve damarlarındaki alkol seni sarhoş etti."

Boşta kalan elimle yanağını kavradım. "İşte o zaman bilinçsizce ağzından kaçan en ufak bir kelime dahi seni ailemin yanına götürür. Ve beni ölene dek kalbimden eksilmeyecek o acıya mahkum edersin. O ağırlığı taşımak zorunda kalırım Gerad, anlayabiliyor musun? Tıpkı şu an onların acısını taşıdığım gibi."

Ona doğru yavaşça yaklaştım. Aramızda santimler vardı. "Ve seni kaybetmek beni öldürür."

Daha fazla şey söylemek isterdim ama dudaklarıma kapanan dudakları buna engel oldu. Öpücüğü minnet doluydu. Bu sözleri duyduğu için minnet duyuyor gibiydi. Ve buna minnet duyduğu için ben de ona minnet duyuyordum.

Sonunda geri çekildik ve ona olabildiğince sıkı sarıldım.

"Bak Gerad, ne olursa olsun, ister seninle, ister bir başkasıyla evleneyim, bu hiç önemli değil. Kalbimin hepsi daima senin. Daima."

"Şşş. Bu asla olmayacak." diyerek beni susturdu.

Belki de şu an sadece susmaya ihtiyacımız vardı.

Continue Reading

You'll Also Like

353K 27.7K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
95.6K 1.7K 42
En yakın arkadaşımın abisi mi? Beni gerçekten seviyor muydu? Peki ben ona karşı birşeyler hissediyor muydum? Uyarı: küfürlü ve +18 sahneler vardır.
1M 57.3K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
2.1M 88K 41
05*: Abinin ziyaretine çok güzel giyinip gelmişsin. 05*: Benim ziyaretime de bu şekilde gelsene. | Kitabımın kurgusu tamamen bana aittir. Herhangi bi...