Le Café De Capella

By RedmoonsS

541 75 1.1K

Taekook More

1
2
3
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16

4

32 5 100
By RedmoonsS

Erkenden atayım da şu bölümü. Malum günlük rutinim.

İyi okumalar...

* * *

Taehyung bir şey demese de Yoongi onun çarpık gülüşünden anlamıştı.

"Bugünkü kalabalığı gördün. İşe yaradı."

Yoongi telefonunu arka cebine sıkıştırırken hıhlar gibi güldü.

"Yeterince kalabalığız zaten. Bugün pestilimiz çıktı çalışmaktan."

"Ben gün sonunda cebime girene bakarım hyung. Sakın oturduğun yerden kazanıyorsun muhabbetini yapma bana, bugün el atmadığım iş kalmadı."

"Öyle bir şey demeyecektim."

Taehyung, dirsekleri masaya dayalıyken, kafasını elleri arasına aldı ve ensesindeki saçları sıktı.

"Hyung, babam eğer istediği rakama ulaşamazsam kafeyi elimden alacağını söyledi."

Yoongi, Taehyung'un yanına gidip omzunu sıktı. 

"Dediği rakama ulaşmam için her günün bugün gibi geçmesi gerekiyor. Hyung..."

Taehyung başını kaldırıp Yoongi'ye baktı.

"Ben ne yaparsam yapayım, kâr edemiyorum. Belki de babamın dediği doğrudur. Ben beceriksizin tekiyimdir hı?"

"Saçmalama. Baban bok kafalı herifin teki. Seni kendisine benzetmeye çalışmasına izin verme. Aklı sıra sen bu işi beceremiyorsun deyip kendi işinin başına oturtacak seni."

Taehyung, iç çekti.

"Belki de başından beri yapmam gereken budur."

Yoongi, Taehyung'u kendi karanlığında bıraktığı için kederleniyordu. Babası ile olan durumu uzun zamandır bilse de ilişkilerinin sebebini anlayamıyordu. Günler birbirini kovalarken, CAPELLA'da işler daha da yoluna giriyor gibi görünüyordu. Öte yandan Jungkook, hayatını en kötü gecesini geçireceğinden habersiz şekilde çalışıyordu. İşten çıkıp kaldığı pansiyona gittiğinde, girişte kendine ait valiz görmüştü. Resepsiyona gidip sinirle burnundan solurken konuştu.

"Bu ne demek oluyor Bayan Shin?"

Bayan Shin, soyup bıçağına taktığı elmasını yiyordu. Jungkook'un sesi ile ona döndü ve koltuktaki ayağı indirip ona baktı. 

"Para yoksa oda da yok. Seni uyarmıştım çocuk!"

"Bir hafta daha bekle demiştim. Maaşımı alıp verecektim."

"Ya sonra? depozitoların da bitti. Ya odada bir hasar olursa? Onu da mı geçiştireceksin?" 

Bayan Shin, terliklerini giyip ayağa kalktı.

"Üzgünüm Jungkook. Odanı çoktan başkasına kiraladım."

Jungkook, ağlamak üzereydi. 

"Odaya çıkıp eşyalarımı kontrol edebilir miyim?"

Orta yaşlı kadın, başıyla çık der gibi çenesini kaldırdı. Odayı ateşe verme ihtimaline karşı peşinden gitti koşturarak. Jungkook, çalışma masasına yapıştırdığı notlarını ve fotoğrafları özenle çıkardı yerinden. Tavşanlı gece lambasını da prizden çıkartıp, masasının üstündeki not yığınının üzerine bıraktı. Yataktaki nevresimi çıkardı.

"Hey hey hey!"

"Bunu ben kendim aldım koca karı. Fare kemirmiş nevresimlerini mi kullanacaktım?"

Bayan Shin, sinirle gülerken, Jungkook gider ayak onu edebildiği kadar sinir etmek istiyordu.  

Jungkook banyodan ördekli diş fırça tutucusunu duvardan çıkarmaya çalıştığında çift taraflı yapışkanı duvarda kalmıştı. işte Bayan Shin'in sinir seviyesini yükseltmek için bir sebep daha.

Duvardaki tablosunu ve gardırobundaki askılarını aldıktan sonra pek bir şeyi kalmamıştı. 

"Ah.. Az daha unutuyordum."

Kapının yanındaki küçük ayakkabı dolabının açtığında, botlarını  orda olmadığını fakat deterjan ve yumuşatıcısının hala orada olduğunu fark etmişti. 

"Yumuşatıcıma da mı el koyacaktın uyuz kadın."

Bayan Shin, Jungkook'un her şeyden kıssa da yumuşatıcı ve deterjan alırken paraya acımadığını iyi biliyordu. Yumuşatıcısını tabi ki de kendisine saklamak istemişti. 

"Topla pılını pırtını defol hadi."

Jungkook, sıcak su borusu ve duvar arasına sıkıştırdığı poşetlerden birini aldı ve eşyalarını doldurdu. Bir başka poşete de poşetlerini doldurdu.

"Günahım bile kalsın istemiyorum burada."

Jungkook, aşağı inip eşyalarını topladıktan sonra dışarı çıkıp bir süre yürüdü. Eşyaları gittikçe ağırlaşıyordu sanki. Dayanamayacak duruma geldiğinde, dizlerinin bağı çözüldü ve yere çökerek ağlamaya başladı. gecenin bir yarısı olduğu için etrafta kimse yoktu. Arayabileceği ne bir ailesi ne de bir akrabası vardı. Tek arkadaşı da hafta sonu dolayısıyla ailesinin yanına gitmişti ve bir hafta yoktu. Olsa da yurtta kaldığı için ona yardım edemezdi ya neyse. 

"Tanrım neden her şey benim başıma geliyor?"

Ellerini yere koyup, gözyaşlarını yere düşmesine izin verdi. belki gözyaşları kuru toprak yolda yok oluyordu ama Jungkook içine akıttığı her damlayla oluşan o birikintinin içinde boğulan umutlarının yasını tutuyordu. 

Cebinden telefonu çıkartmak için ceplerini yoklarken, anahtar şıkırtısını duydu. Yarın cumartesi olduğu için kafeyi o açacaktı. Bu yüzden anahtarlar ondaydı. Göz yaşlarını silip anahtara baktı bir süre. Yapacağı şey etik olmasa da yapacaktı işte. Başka çaresinin olmadığını adımı ile yolunu kestiği için ayakkabısının etrafından dolaşan karınca bile söylerdi. Ayağa kalkıp, eşyalarını en kolay taşıyabileceği hale soktuktan sonra son parasını taksiye verip, kafeye gitti. 

Ön kapıdan girmek dikkat çekeceği için arka kapıdan dolaştı. Sessizce kapıyı açıp, eşyalarını kenara bıraktı. Önce içeri girip etrafı kolaçan etmeliydi ve öyle yaptı. Kimse yoktu. Eşyalarını malzeme odasının dikkat çekmeyen bölümüne saklayıp, müşterilere verdikleri şallardan aldı bir kaç tane. Personel odasındaki iki berjeri birleştirip birine oturup diğerine ayaklarını uzattı ve üzerini örttükten sonra alarmını kurdu ve yorgunluğun getirdiği uykusuna yenik düşerek anında uyudu.

Sabah kimse gelmeden toplanıp kapıları açtı ve temizliğe başladı. 

"Günaydın Jungkookssi. Erkencisin."

"Sana da günaydın Yoongi Hyung."

Jungkook, paspasını yerde sabitleyip, sapının üzerine iki elini birden koyup Yoongi'nin yerine yerleşmesini izledi. 

"Bugün yoğun geçecek. Doğum günü ve okul etkinliği için iki grup gelecek."

Jungkook başını salladı.

"Haberim var. Dün söylemişlerdi."

Yoongi göz ucuyla ona baktı. 

"Biliyorum. Sadece sabahı bu saatinde kendini bu kadar yorma diye dedim."

Jungkook gülümsedi. Yoongi'yi seviyordu. Ona iyi davranıyordu. Bir çok konuda yardımcı da olmuştu. Pansiyondan atıldığını söylemeli miydi onu düşünüyordu. Yoongi belki de bir çözüm bulabilirdi. Fakat Jungkook'un gururu, ağzını açıp tek kelime ettirmiyordu. 

"Teşekkürler Hyung."

Çalışanlar bir bir gelirken, Jungkook da artık kıyafetlerini giymek için personel odasına yönlendi. Taehyung ve Yoongi, Yoonginin masasındaki bilgisayara eğilmiş ciddi bir şey konuşuyorlardı. tam oradan geçecekken Hyunmin adındaki garson Jungkook'un omzuna vurarak konuştu.

"Dün  de bunlar vardı üstünde. Yoksa erken geleceksin diye buralardan bir kızı mı kafesledin hı?"

"Ne!"

Hyunmin, parmağıyla Jungkook'un kaburgasını dürttü.

"Hadi hadii.. Yemezler koçum. Hatun nasıldı? Bahse varım sen iri göğüslülerden hoşlanıyorsundur."

Hyunmin hala gülerken, Jungkook gözlerini olabildiğince açmış oldukça rahatsız olmuş bir şekilde etrafına bakarken, Taehyung'un sinirli bir şekilde ona baktığını gördü. Gözlerinin buluştuğu bir kaç saniyede Jungkook elektrik çarpmışa dönmüştü. Patronunun yanında böyle şeyler konuşmak hiç hoş değildi. Üstelik yapmamışken...

"Hyunmin! Bırak çocuğu!"

Yoongi, Taehyung dediği şeye cevap vermeyince fark etmişti onları. Hyunmin anında elini Jungkook'un omzundan çektiğinde, Jungkook utangaç bir şekilde personel odasına gidip üzerini değiştirdi. Sabahki enerjisi kalmamıştı. Garsonlardan biri kulağına bir şeyler fısıldayken irkildi.

"Müşteri miydi?"

Jungkook gerileyip ona baktı. kendisine göz kırpıp duruyordu. 

"Dün gece kimsenin evine gitmedim. Benimle uğraşmayın."

"Ben senin büyüğünüm. Saygılı konuş velet."

Jungkook, masa silmek için kullandıkları beri alıp havayı kırbaçladı. 

"Saygı hak edene gösterilir. Göstermiyorsam önce bi kendini sorgula."

"Seni küçük..."

"NOLUYOR BURDA?"

Taehyung, çatık kaşlarıyla yanlarına geldi. 

"Herkes işinin başına! Sen.."

Jungkook'u işaret etti ve gelmesini söyledi. Yukarı çıkar çıkmaz konuşmaya başladı.  

"Eğer duyduklarım doğruysa devam edemeyiz."

"Hayır değil. Nerden uyduruyorlar bilmiyorum."

Taehyung ona şüpheyle baktı. Jungkook çalışmaya başladığından beri onu gözlemliyordu. Pantolonu aynı kalsa bile üstündekini mutlaka değiştirirdi o. İlk defa önceki günkü giysisi ile görüyordu onu. Bu, Taehyung'da da şüphe uyandırmıştı. 

"Beni özel hayatın ilgilendirmez Jungkookssi. Eğer ki müşterilerimle yatıp kalkıyorsan... "

Duraklayıp ona tehditkar bakışlar attı.

"İşte o zaman beni ilgilendirir."

Jungkook derdini anlatmaya çalışıyordu fakat Taehyung'u hiçbir şekilde ikna edebilmiş değildi.

"Hyunmin seni dün bir kızla gördüğünü söylüyor."

YALAN! diye bağırmak istedi Jungkook.

"Hyunmin neden uyduruyor bilmiyorum ama benim çıkışta bir kızla vakit geçirecek zamanım yok. Son metro seferine anca yetişiyorum."

"O da zaten kızın evinde kaldığını söylüyor."

Jungkook köşeye sıkışmış gibi hissetti. Hayatında önemli iki sırrı, bu suçlamayla ilgiliydi. Jungkook hangisini itiraf etmeliydi? Pansiyondan atıldığını ve gece gizlice girip orada kaldığını mı? Yoksa...

"Böyle bir şey olmadı."

"Sana inanmak istiyorum Jungkook ama, müşterilerimle olan münasebetin..."

Jungkook onun lafını böldü.

"Ben kızlardan hoşlanmıyorum."

* * *

* Eğer pansiyon işletseydim, bedava oda verirdim ben sana Jungkook.

* Taehyung'un yorumu yapıp çekildikten sonraki bakışı.

* Jimin ailesiyle birlikte patates ekiyor.

* Yoongi: Ayağınızı denk alın koçlar.

* Taehyung'un babası Kim Taeho









Continue Reading

You'll Also Like

173K 8.5K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
445K 16.6K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
148K 9.1K 24
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
1.9M 69.8K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...