yıldızları yakalamak' taekook

By adorekimh

86.3K 11.6K 1.7K

•Omegaverse• Jeon Jungkook hayatında ilk defa bir Alfa'nın feromonlarının tadına baktığında kendini kontrol e... More

bir aşk ihtimali gerçek yapmış hayalini
2- gri gözlerin anlatamadıkları
3' alfa feromonları
4' Yarım kalan hisler
5' Yakalanma korkusu
6' Çiçek kokusu saklı anılar
7' Göze alınan hileler
8' Aşılması zor zamanlar
9' İlk hisleri fark ediş acısı
10' Kaçış
11' Sağanak yağmur
12' İnanç sisteminin içten darbe alması
13' Kim Taehyung, Jeon Jungkook'a aitti.
14' Sadakat
15' Unutulmaya yüz tutmuş gardenyaların kokusu
16' İlk sesleniş anı
17' Yürekte paydah olmuş yaralar
18' Zamanın silinen izlerinde saklı kalanlar ordusu
19' Yaşamın gizli saklı getirileri
20' Dün, bugün, yarın
21' Gecenin nazını çekenlerin arasında kayboluş
22' Sıcaklığın yok oluşu arasındaki benlik
23' Değişen dünyanın habercisi
24' Her şey zamansız hissettiriyor
25' Sonsuzluğun izinde
26' Bir şeyler tersine dönüyor
27' Kayıp izlerin peşinde dolanan gökkuşağı
28' Mutluluğun izleri siliniyor
29' İzler, nesneler, sen
30' Yaklaşan karmaşaya hazırlık

1- onu gördüm, kanlar içinde ama güzel

10.3K 805 141
By adorekimh

🌒

Dolunay gökyüzündeki yerini son dördün evresine bırakalı birkaç gün olmuş, yıldızlar ayın çevresindeki yerini almıştı. Gece karanlığı tüm ormanın üzerine çökerek kendini sadece ayın ışığına bırakırken açıklık alana kurulmuş kamp çadırlarının ortasında soluk bir ateş yükseliyordu. Birkaç genç kamp ateşinim etrafına toplanmış, kalın kabanlarının içinde birbirlerine bakarak hikayeler anlatıyorlardı. Siyah şişme montunun içindeki Omega, onları dinlerken başını gökyüzüne kaldırmış, ayırt edebildiği tüm takımyıldızlarını sayıyordu. Dalgındı, yorgun hissediyordu. Tüm gün boyunca ormanın içinde yürüyüş yapmışlar, dağların içindeki mağaraları keşfe çıkmışlardı.

Yorgunluk saatler ilerledikçe üzerine daha çok çökerken nefesleri sakindi, birileri konuşmaya devam ediyordu ama dinlemek bile istemiyordu. Arkadaşlarının ısrarı ile geldiği bu kampta ne yapacağından emin değildi, tek istediği bu gecenin son ermesi ve kasabaya geri dönmekten ibaretti. "Merak ediyorum." dedi Jimin birden, sarı saçlı Omega başını hemen onun omzuna yaslamış, yerinde biraz yayılarak büyük montunun içinde kaybolmuştu. "Nasıl birini seveceğim?" Jimin'in sorusu birkaç kişinin aynı anda fikirlerini belirtmesine sebep olurken gözlerini kapattı, başını Jimin'in başına yasladı. "Bilmiyorum ama ben kimseyi sevmeyeceğime eminim." dedi, Jimin kıkırdayarak bedenini biraz daha ona yasladı.

"Jungkook, bir gün seveceksin. Kalbin sonsuza kadar buz dolu bir havuzun içinde kalamaz. Bir ateş ısıtmalı onu."

Sesi tanımamak imkansızdı onun için, Yeosang'ın hemen karşısında oturuyor olduğunu hatırladı ama teyit etmek için gözlerini aralama zahmetine girmedi. Arkadaş gruplarındaki en küçük kişiydi, dönüşeli sadece birkaç ay olmuştu ve fazla heyecanlıydı. İçinde bulunduğu dünyayı anlamak için sürekli sorular soruyor, konular açıyor, hikâyeler istiyordu. Hevesinin bir zaman sonra söneceğinin farkındaydı Jungkook ama bir şey demiyor, onun sorularına ve verilen cevaplara sessiz kalıyordu her daim. "Yeosang-ah, Jungkook için birinin olduğunu sanıyor musun?" diye sordu biri, Jungkook onun sesini tanıyamadığında gözlerini araladı ve arkadaşları üzerinde gezdirdi bakışlarını. Kızıl saçları alnına dökülen beden bir kütüğün üzerine oturmuş, gözlerini Jungkook'a dikmiş hâlde bakıyordu. "Bir Beta'nın burada ne işi var?" diye sorarken bedenini dikleştirdi, birkaç saatlik kendilerine ayırdıkları bu vaktin çalınıyor olmasından hoşlanmamıştı.

Jungkook, dünyaya Betaların hâkim olduğu bir zamanda doğmuş ve büyüyordu. Omegalar artık Alfa doğurabilecek kadar güçlü değillerdi, doğan bebekler iki tür arasında sıkışıp kalmıştı. Alfa doğuran Omegalar yok değildi lakin Betalar hakim oldukları bu gücü devam ettirmek istedikleri için bir şekilde onlardan kurtulmanın yolunu buluyor, Omega'yı da bir sürgüne yolluyorlardı. Eski zaman hikâyelerinde yaşıyormuş, bir distopyada hapis izlenimi veriyordu bu hayat. "Jungkook-ah, biraz fazla katı değil misin?" diye sordu Beta, değildi. Onların dünya benim etrafımda dönüyor havaları Jungkook'un midesini bulandırıyordu sadece. Ayaklandı, Jimin sendeledi, ellerini kucağına çekerek bakışlarını Jungkook'a çevirdi. Arkadaşının Betalara olan bu tavrını bazen anlamlandıramıyor, bazen de haklı buluyordu.

Karanlık ormanın içine daldığında biraz düşünmek, onlardan uzak olmak istiyordu. Adımları ilerledikçe arkadaşlarının sesi bir perdenin arkasına saklanarak buğulanıyordu. Karanlık geceye öyle çökmüştü ki etrafı görmekte zorlanıyordu, ellerini iki yana açmış ağaçlara dokunuyor, çalıların adımları ile çıkardıkları sese kulak veriyordu. Ay ağaçların uzun dallarının arasına saklanmış, ona ışığını vermemek için direniyor, oyun oynuyordu. Ayağı kalın bir dala takılarak tökezlediğinde "Siktir ya." diye mırıldandı, yere çökerek parmaklarını bileğinin çevresine dolayarak ovaladı. Canı yanıyordu, sinirleri iyice gerilmişti. Yoluna devam etmek için ayağa kalktı, bakışları etrafta gezinerek hangi yönden geldiğini anlamaya çabaladı ama zordu.

Sarsak adımlarla bilmediği bir yönde ilerlerken kurt formuna dönüp dönmemek konusunda kararsızdı, duyuları ne kadar hassas olursa olsun dönüştüğü anda hisleri de kendini kaybediyordu. Sesler duymaya, ateşe ya da arkadaşlarına dair bir iz göremiyordu. Jungkook kolay korkan bir insan değildi, fiziksel gücüne de güveniyordu. Başı soğuğun etkisi ile sızlamaya başladığında gözlerini kısa bir süreliğine kapattı, yoluna devam etmesi gerekiyordu ama ne yöne gideceğine emin olamıyordu. Gözlerini araladı, bakışları yeniden bulunduğu çevreyi taradı. Kamp alanına çok uzak olmadığını biliyordu, hisleri yeterince yerindeydi.

Bir kalp atışı.

Jungkook yakınlarında birinin varlığını hissettiğinde tetikte olmak için hafif çömeldi, bakışları bu kez bir öncekine göre daha dikkatli şekilde tarıyordu çevreyi. Kalp atışı hemen sağında, iki yüz metre kadar ileride kalıyordu. Yakınlaşmıyor, uzaklaşmıyor, sabit bir ritim ile atmaya devam ediyordu. Yutkundu, nefeslerini düzenleyerek adımlarını sağına doğru yöneltti. Çalıların ses çıkarmamasına dikkat ediyor, bir kurt mu insan mı olduğunu ayırt etmeye çabalıyordu. Koku baskındı, mistik bir şekilde ormanın kendi kokusuna karışıyordu. Kurt olduğu birkaç metre sonra ayırt edilebilir oldu.

Yere uzanmış, bir eli karnında olan uzun bedeni ayırt etmek çok zordu, Jungkook neredeyse ona takılacak haldeyken son anda fark etmişti. Kokusu hiç duyumsamadığı, aklına takılan bir koku değildi. Ayın dalları arasından yansıyan ışıkta tek görebildiği gözlerinin kapalı olduğuydu. Jungkook onun bir Omega olmadığının farkındaydı lakin bir Beta'ya da benzemiyordu. Kalbi ağzında atarken yerde yatmakta olan kurdun olabilecek türü zihninde dolanıyordu. Parmakları bedenin boynuna giderek sıcak tene dokunurken irkildi, beden gözlerini aralayarak bakışlarını ona çevirdi.

Gri gözler.

Bir Alfa.

Jungkook geri çekilerek ayağa kalkmak isterken bedeni arkaya doğru sendeledi ve yere düştü, gri gözler yorgun bakışlar ile kendisini süzüyordu. Bir Alfa ile karşılaşmak ihtimaller dahilinde bile değildi fakat oradaydı, canı yanıyor gibi görünürken ona bakmaya devam ediyordu. "Acı." diye mırıldandı Alfa, tok ve boğuk sesi vardı. Uzaklardan geliyor gibiydi. Jungkook dizleri üzerinde durarak ona emekler gibi yaklaştı, bir elini onun elinin üzerine koyarken kanlar içinde olduğunu gördü. Eline yapışan sıvıya aldırmadan sıcak eli kaldırdı ve karnının üzerinde, tişörtü yırtarak deriye saplanan pençelerin izini gördü. Bir Alfa'nın Beta ya da Omegaların saldırıları ile çabuk yaralanmayacağını bilecek kadar bilgi sahibiydi onlar hakkında, belki de beklenmedik bir anda saldırıya uğramıştı.

Üzerindeki kabanı çıkararak Alfa'nın üzerine örterken onun gri gözleri bir an bile kapanmadan kendisine bakmaya devam ediyordu. "Hey." dedi Jungkook, ne diyeceğini bile bilemiyordu. Hayatında ilk defa bir Alfa görüyordu ve yaralıydı, gri gözleri acı içinde olmasına rağmen berraktı. Üzerindeki kazağın eteklerini tutarak yırtarken ilk kez Alfa'nın gözlerinde bir hareket belirdi, elini kaldırarak ona uzatmaya, onu durdurmaya çabalarken gözlerindeki belirsizlik kaybolmuştu. Jungkook acı içindeki Alfa'nın onu durdurmaya çabalamalarını umursamadı, kazaktan kestiği parçayı düzelterek montun altından geçirdi ve Alfa'nın karnındaki pençe izlerinin üzerine bastırdı. Alfa dudaklarını birbirine bastırarak sessizliğe gömülürken gözleri kapanmış, ellerini Jungkook'un ellerinin üzerine koyarak çekmek istemişti.

Aklı tamamen yaşadığı olayın gerçekdışılığı ile doluyken yaralı birine nasıl yardım etmesi konusunda emin değildi, arkadaşlarından birine haber vermesinin hiçbir anlamı yoktu. Onu kaderine terk etmek isteyecekler ya da Betaların eline verecek ve onların öldürmesini bekleyeceklerdi. Jungkook yutkunmaya çabaladı, elleri kan akışını durdurmak için sıkıca karnına bastırılmış hâldeydi Alfa'nın. Gözlerini kısa bir anlığına kapatarak derin bir nefes aldı, kan ve Alfa'nın kokusu ciğerlerine dolarken etrafındaki hiçbir kurdun bu kadar baskın ve güzel bir kokuya sahip olmadığını fark etti. Ellerini bastırmayı kesti, parçayı hafif kaldırdı ve kan akışını kontrol etti. Kurumuş kan izleri parmaklarına takıldı, yeni bir kan izi görünmüyordu. Yere oturdu, bağdaş kurdu. Alfa ona bakmaya devam ederken gözlerindeki canlılık her saniye biraz daha azalıyordu. Onun nasıl ve ne kadar darbe aldığından emin değildi, gözlerini gökyüzüne çevirdi ve solgun aya baktı.

Onunla ne yapacağını bilemez oturmaya devam ederken burada bırakırsa gün doğmadan birilerinin dikkatini çekecek, en olmadı güneşin tepede yerini alması ile birileri onu fark edecekti. Ormana yürüyüşe çıkmış birinin bile onun kokusunu alması muhtemeldi, hayatları boyunca Alfa görmemiş insanlar onu rahat bir şekilde ayırt edebilecek kadar baskın kokuya sahipti. Kamp alanına dönemezdi onunla, Jimin diğerleri kadar itiraz etmese de sorun çıkacağı belliydi. Eve gidemezlerdi, evin yolunu bilmiyordu. Orada oturmaları ve sabahı beklemelerinin bir anlamı da yoktu. Bekçilerin ormanın herhangi bir yerinde olduğuna emindi, Alfaları avlamak için sürü halinde dolanıyorlardı. Belki bu Alfa bir bekçi ile karşılaşmış, ondan kaçmayı başarmıştı ve tüm ormanda aranıyordu. Jungkook vakit kaybetmenin bir yararı olmadığını fark ettiğinde ayaklandı, kendi toparlayarak Alfa'ya tepeden baktı.

"Gitme zamanı."

Mırıltısı Alfa tarafından duyulmamıştı, küçük bir çocuğun kaybetmemek için annesini izlemesi gibi onu gözlerini kırpmadan izliyordu. Hafif çömeldi, onu kucağına alması gerektiğini biliyordu. Bir dizini yere koyarak sabitledi, kollarından birini Alfa'nın dizlerinin altından diğerini de boynunun hemen altından geçirerek sağlamlaştırdı. Alfa ona gözleri kocaman açılmış bakarak "Hayır." dese de aldırmadı, tek seferde Alfa'yı kucakladı ve ayağa kalktı. Beklediğinden daha hafif olan bedeni sıkı bir şekilde tutarak ormanın içinde ilerlerken Alfa başını onun göğsüne yaslamış, gözleri kapanmıştı. Jungkook ona kısa bir bakış attıktan sonra nereye gittiğini bilmez durumda ormanın içinde ilerliyordu. Etrafı duymaya, kokuları algılamaya çabalıyordu. Onları arayan bir Beta sürüsüne rastlamak istemiyordu.

Dağların içindeki mağaralardan birine saklamak istese de dağ eteklerinde gezinmek bu gece için güvenli bir yol değildi. Ormanın içinde bilinmezliğe ilerlerken büyükbabasının eski kulübesi düştü aklına, oldukları yere uzak olmadığını biliyordu ama neredeydi? Jungkook küçük yaşlarında oraya gider, büyükbabasından hikayeler dinlerken ateşin yanında otururlardı. Büyükbabası Betaların kendi zalimlikleri içinde kaybolmadığı bir zamana aitti, o da Beta'ydı lakin hayatında tanıdığı en iyi insandı Jungkook'un. O öldüğünden beri kulübeye ayak basmamış, anıların acıları altında ezilmekten kaçınmıştı. Kulübe dağ yamacından oldukça uzakta, bir başka kasabanın sınırına yakın bir konumdaydı. Büyük orman ağaçlarının içinde kayboluyor, bir söğüt dallarını onun çatısına eğiyordu. Kaç kez söğüt ağacına tırmanmış, oradan düşmüş, vücudundaki yaralar ile kulübenin arkasında odun kesen büyükbabasına giderek ağlamıştı. Yaşlı adam onun saçlarını sever, gülümser, yaralarını sardıktan sonra sıcak çikolata verirdi. Jungkook için söğüt ağacından düşmek bile ödüllendirilmek demekti.

Kulübeyi kapatan söğüt ağacını uzaktan gördüğünde rahat bir nefes aldı, alacakaranlık çökmüş ve gece artık yerini gün ışığına bırakmanın hazırlıklarını yapıyordu. Kulübenin çevresi temiz, sessizdi. Yakınlarda kimseye ait iz görmemiş olmak Jungkook'un içini rahatlatıyordu. Kulübeye attığı her adım onu çocukluğunun anıları ile dolduruyor, ağaçların arasında koşarken attığı kahkahalar kulaklarına doluyordu. Alfa'nın uyuduğunu belirten hafif nefes sesleri eşliğinde kulübeye yaklaştı, kapısını açması gerekiyordu ve bunu nasıl yapacağından emin değildi. Büyükbabasına ait anahtar odasında, yatağının hemen yanındaki komodinin çekmesindeki mendilin içindeydi. O mendili Jungkook ilkokuldayken büyükbabası için yapmıştı, yaşlı adam bir an olsun mendili yanından ayırmaz ve kullanmaya kıyamazdı. Jungkook uyumakta olan bedeni yere bırakmak istemiyordu, kapıyı açması gerekiyordu ama bunu Alfa'yı taşıyarak yapamayacağının da farkındaydı.

"Alfa."

Kucağındaki adını bilmediği adama seslenirken durumun garipliğine gülmek istedi, onun nasıl olup da bu yaşa kadar saklanabildiğine hayret etmeden duramıyordu. Bir Alfa'nın yirmili yaşları bile görmesi zorken Jungkook kucağındaki adamın kendinden büyük olduğuna emindi. "Uyanman gerek." diye fısıldadı, uykusuna devam etmekte olan Alfa her geçen dakika daha ağırlaşıyormuş gibi geliyordu ona. Taşımak giderek zorlaşırken bir kez daha seslendi ve sonunda etkisini görerek Alfa gözlerini araladı, şaşkın bir şekilde aşağıdan kendisine bakmakta olan Alfa'ya güldü. "Seni indirmem gerek, kapıyı açmalıyım." dedi, Alfa başını sallayarak onay verdi, Jungkook onu dikkatli bir şekilde yere bıraktı. Kapıyı nasıl açacağını henüz bilmiyordu, bakışları ahşap lakin sıkı kilitlerle donatılmış kapıya kaydı. Bir şeyler düşünmeye, büyükbabasının sözlerinde gizli çözümler olabileceğine inandırdı kendini. Kapıyı kırmak istemiyordu, sakin bir şekilde senelerdir orada duran evin kapısının kırık olması oldukça dikkat çekerdi.

Zaman ilerliyor, gün kendini göstermeye başlıyordu. Alacakaranlık yerini maviliğe bırakıyordu şimdi. Eğildi, tüm kilitleri tek tek inceledi ve onların basit bir anahtar ile açılabilecek kilitlerden olmadığını fark etti. Sayılar birbirini takip ediyordu, Jungkook rahatladı. Büyükbabası ona her zaman saçlarını okşarken, "Dünya üzerinde en mutlu olduğum an, senin dünyaya geldiğin gündu Jungoo. Hayatım boyunca böyle bir mutluluk tatmadım." derdi, küçüktü ve kelimelerin altındaki anlamları aramaktan çok uzaktı. Bu sözler her aklına geldiğinde gözlerinin dolmasına sebep oluyordu. Anılarının üzerini hiç kalkmayacak bir toz tabakası ile örtmüştü, birinin gelip onları temizlemesini bekliyordu. Yerde yatmakta olan Alfa da bunu yapmış, karşısına çıkarak Jungkook'u senelerdir kaçtığı anıların içine sürüklemişti.

010997.

Büyükbabasının onu bu kadar seviyor olması, birine duyduğu saf sevginin daha büyük bir sevgi ile karşılık bulmasından hoşnut ve mutluydu. Kapı geriye doğru sessiz geceyi bölen rahatsız edici bir gıcırtı ile açıldığında rahatladı, Alfa'yı yeniden kolları arasına almak için arkasını döndüğünde onun doğrulduğunu ve yerde oturduğunu gördü. Acı çekiyor olduğu her halinden belliydi, dudakları hâlâ sıkıca birbirine bastırılmış, gözleri kapalıydı. "Seni kucağıma alabilirdim." diye mırıldandı resmiyetten uzak bir şekilde, Alfa'nın gözleri açılarak griliklerini ona dikti. "Gerek yok, kalkmama yardım et yeter." Alfa'nın soğuk sesi kaşlarını çatmasına sebep olurken ona yardım etmek yerine ellerini beline koyarak baktı. "Sana yardım ediyorum, biraz daha kibar olursan harika bir teşekkür olur." Alfa güldü, kısık bir kıkırdamaydı. Jungkook bunun gerçek olup olmadığını anlamak için beklemesi gerekti çünkü Alfa'nın yüzü acı içindeki haline çabuk dönmüştü.

"Beni öldürecek birine neden kibar olmalıyım, Omega?"

Jungkook gözlerini devirmemek için zor dururken belindeki ellerinden birini burnuna götürerek kemerini sıktı, "Tanrı'm, neden seni öldürecek olsam buraya getirmek için zahmete gireyim? Alfaların daha zeki olduklarını sanırdım ama yanılmışım." Alt dudağı aşağı doğru sarkarken Alfa'ya bakmaya devam ediyordu. "Bana neden yardım ediyorsun?" Jungkook ona yöneltilen sorular ile delireceğini hissediyordu, neden çenesini kapatıp ona yardım etmesine izin vermiyordu ki? Onu anlıyordu, belki de tüm hayatı kaçarak devam etmek zorunda kalmıştı ama yine de, biri yardım eli uzattığında tutması gerektiğini de bilmeliydi. "İyi bir insanım? Betalardan nefret ediyorum?" Jungkook bedeninin ağırlığını bir bacağının üzerine koyarak devam etti. "Sana onlarca sebep verebilirim ama bunu sonra konuşuruz. Yaralısın ve yardıma ihtiyacın var. Yaran tekrar kanayabilir. Onunla ilgilenmeli ve seni temizlemeliyim." Alfa gözlerini Jungkook'un gözlerinden yere indirdi, durgundu ve bekliyordu.

"Teşekkür ederim, Omega. Bu iyiliğinin benim için ne büyük anlam ifade ettiğini bilemezsin."

-

selam,
nasıl sizce?

Continue Reading

You'll Also Like

218K 21.7K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
47.5K 6.5K 23
texting. kim taehyung, erkek arkadaşı jeon jungkook'u aile grubuna almak zorunda kaldığında her şey birbirine girecekti.
12.3K 1.7K 17
"aklın varsa konuş çocuk." tutuşu sert, tıpkı sesi gibi. "deliliğimi sorgulamak gibi bir hataya düşme sakın, ipini parmaklarım eder bu küçük odada ik...
67K 5.1K 37
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...