SİYAHIN YANSIMASI

By evrem_65

7.8M 248K 40.4K

Manevi ailesini kaybeden ve bundan dolayı manevi kardeşiyle arası açılan Berra Derin duyduğu hakaretlere, gö... More

Tanıtım
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
Kaan●Berra
Baş belası Ali
KAAN'LA KAVGAM..
Öfkesini konrtol edemeyen manyak.!
BAR..
Okuldaki KAVGAM
Ceza
O'nla Kalmaya Mecburum..
O'nla Bir Gün Daha..
Zayıf noktam...
Duyuru ÖNEMLİ
Kısaca iyi gün
Misafir..
Kötü Gün..
"Korkma o kimse,sana bir şey yapamaz."
"Bu kadar masum olmak zorunda değilsin!."
"O zaman sende bana aitsin."
Kaan'dan
Hayat sevgilimle güzel
Hırçın Kız
Seni seviyorum
~Beni bırakma~
Huzur ve Mutluluk
"Siktir git!"
~Kalp acısı~
ÜZGÜNÜM :(
ÜZGÜNÜM 2
KISA BİR DUYURU
"En azından gıcık oluyorsun.Nefret etmiyorsun."
"O gün için çok pişmanım."
~Bir Söz Bir Bakış~
~İş Yemeği~
~KESİT~
~Yorgun Bir Beden~
~Acı Hayat Tatlı Hayat~
~Pekte Güzel Bir Gün~
~Küçük Melek~
TATLI SERSERİM
"Ama kalbimi kırıyorsun,Berra."
"Özletme kendini,"
"Bende sigarayı keyfimden içmiyorum."
KESİT
"Demek bu sürtüğü tercih ediyorsun."
DUYURU+KESİT
"Özür dilerim,Berra."
Duyuru
~Zor Seçenek~
Ne kaldım ne öldüm Araftayım
Kısaca 5 ay
♧YENİ TS'DEN BİR KESİT♧
♤YENİ TS'DEN KESİT 2♤
GEL ANAM GEL SENDE GEL
Duyuru
▪BAKMADAN GEÇME▪
DUYURU
KESİT
TÜYAP
YENİ KURGU İLK BÖLÜMLERDE!
Duyuru
TATLI SERSERİM
TS 2 YAYINDA!
İMZA GÜNÜ DUYURU!
11 KASIM TÜYAP İMZA GÜNÜ!
CEY
KARAKTERLERE RÖPORTAJ 🔔

7.Bölüm

215K 5.8K 556
By evrem_65

*Kaan Erdinç

Merhaba wattynin güllerii🌹
Özleendi buralar ciddeen ❤❤

Bölümler düzenlenip eklenecek, sadece yeni bölüm güncellenme bildirimlerini takip etmeyi unutmayın :)

Ben yazarken çok eğlendim, umarım sizde okurken beğenirsiniz.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar ❤

Hayatımın merkezine yerleşen o günden sonra bir hafta geçmişti. Fiziken iyileşiyordum fakat ruhen toparlanamıyordum. Sürekli diken üstünde yaşıyor gibiydim. Her gece uykularım bölünüyordu. Gözümü her kapattığımda karşıma Behzat'ın beni yiyecekmiş gibi bakan gözleri geliyordu. Her an odamın kapısını açıp içeri girecek diye korkuyordum. Bu süreçte yanımda olan Ayda, Gözde ve Fatma teyzeydi.

Kaan, dediğini yapmıştı. Hiç uğramamıştı eve. İşleri mi yoğundu yoksa o gün dediklerimden dolayı mı beni ziyarete gelmiyordu, henüz çözmüş değildim ama tek başıma kalmam, kafamı az buçuk toplamama neden olmuştu. Şimdi kendime bu engellerle yol çizmeliydim.

Valizin içine eşyalarımı koyup fermuarını çektim. Odayı son kez gözlerimle taradım. Her şey tamam sayıldığında valizi elime alıp odadan çıktım. Merdivenleri yavaş adımlarla bitirince karşıma Fatma teyze çıktı. Orta yaşlarda sıcak kanlı bir kadındı. Pamuk gibi yanakları, boncuk gibi gözleri vardı.

Mavi renkli gözleri hüzünle bana baktı. "Berra kızım, hayırdır inşallah?"

"Artık gitmem lazım Fatma teyzecim."

"Ben sana çok alıştım ama. Gitmesen olmaz mı?" Gözlerinin dolduğunu fark edince kollarımı sardım.

"Bende sana çok alıştım. Biz yine görüşürüz. Bana gelirsin olmaz mı?"

Sarılmayı kesip gözlerine baktım. "Olur tabii canım kızım. Keşke biraz daha kalsan."

"Gitmem gerekiyor. Benimde bir düzenim var."

"Kaan oğlumun haberi var mı gideceğinden?"

"Sürpriz olur herhalde. "

"Oğlumu bekleseydin, o ne yapacağını iyi bilir. "

Gülmeyle karışık "Sende oğluna hiç laf kondurmuyorsun Fatma teyzem alınıyorum bak. " Dedim dudaklarımı büzerek.

"Oğlumun bende yeri ayrıdır." Dedi gülerek.

"Belli belli. " Gülümseme ile karşılık verdim. "Ben artık gideyim." Kapıya doğru ilerledik.

Son kez sıkıca sarıldım. "Kendine çok dikkat et. İnşallah yine görüşürüz. "

"İnşallah yavrum."

Kapı kulpunu indirip evden çıktım. Kapının önünde duran adam beni elimde valizle görünce affaladı. "Berra hanım?" Dedi şaşkınlıkla.

"Evime gideceğim."

"Kaan bey bize böyle bir haber vermedi."

Hiç bozuntuya vermedim. "Nasıl ya, az önce onunla konuştum. Haberinizin olduğunu söyledi."

Ceketin cebinden telefonunu çıkardı. "Bir dakika bunu sormalıyım. "

"Aa! Doğru ya! Toplantıya girecekti, o yüzden acele konuştuk. Haber vermeyi unuttu galiba."

Bana inanmak istermişcesine gözlerime baktı. Kaan'dan habersiz sinek uçmuyordur burada kesin! Hayatımda böyle patronuna sadık çalışanlar görmedim. 1 haftada bu cümleyi kurabilecek çok şey görmüştüm.

Bakmaya devam edince bıkınlıkla nefesimi verdim. "Toplantıdan sonra Kaan'la buluşacağız. Acelem var. Hadi."

Başını olumlu anlamda sallayınca valizi eline aldı. Arabaya doğru ilerledik. Biraz daha devam etsem oyunculuktan ödül verecektim kendime. Tamam biraz yalancılığıda kaçıyor ama beyaz bir yalandı. Tamamen mecburiyettendi. İşimi riske atamazdım. Ve Kaan'ı bekleyecek daha fazla takkatim kalmamıştı. Evime dönmeyi her şeyden çok istiyordum. Siyah arabaya bindiğimde şoför direksiyon başına geçip kontağı çalıştırdı...

Arabadan inip apartmana doğru yürüdüm. Çantamdan anahtarı çıkardım. Kapının aralanmasıyla içeriye adım attım. Gözümün önünde bir kaç anı canlanınca düşüncelerimi değiştirdim.
Valizi kenara bırakıp kanepeye oturdum.
Evi baştan aşağı süzdüm. Bıraktığım gibi değildi. Dağınıktı. Enerjimi toplayıp sonra eve baştan aşağı çekidüzen verecektim.

Telefonumun çalmasıyla irkildim. Cebimden çıkarıp ekrana baktığımda bende kayıtlı olmayan 11 haneli numara gördüm. Bir yanım açmamı söylerken diğer yanım bırak çalsın, diyordu. Çünkü içime süphe girmişti. Kaan'ın da dediği gibi diken üstündeydik. Merakıma yenik düşerek telefonu kulağıma götürdüm.

"Alo."

"Berra?" Dedi kulağımı dolduran ses.

Ses bana tanıdık gelince, "Kaan sen misin?" Dedim.

"Evet." Ses tonu dümdüzdü ama kalın ve otoriter bir şekilde çıkıyordu. Sonunda aklına gelebilmiştim. Hayret! Şaşırtı beni. "Bana söylemeden neden evden çıkıyorsun?" Bir hafta sonra sadece bunu mu sormuştu gerçekten? Önce bir nasıl olduğumu sorar insan. "Kafana göre takılmayacağının farkındasın değil mi? "

"Kendimi toparladım sayılır. Ve evime geldim. Senden izin mi alacaktım anlamadım?" Hiç bir şey olmamış gibi konuşması beni sinirlendiriyordu. Duymak istediğim cümleler bunlar değildi. Tatmin olmuyordum.

"Ne konuştuğumuzu hatırlıyor musun?"

"Evet! Hatırlıyorum!" Birden yükselince ben bile kendime şaşırdım.

"Hayırdır bir sorun mu var, sen fazla gerginsin?" Ses tonu ciddileşip yükseldi.

Ne diyeceğimi bilemedim. Bir kaç saniye sesim kesildi. Sahi ne diyecektim. O kadar laf ettikten sonra beni ne arayıp ne de sordun. Beni eve kapatıp gittin. Birden ortadan kayboldun mu, diyecektim?

Ama her istediğini yapıyordu. Ne dediyse o oluyordu. Paşama bak ya! Beni hapset sonra hiçbir şey olmamış gibi devam et! Düşündükçe sinirim tepeme atıyordu. Sanırım bu duruma fazla içerlenmişimki kendi kendime tartışıyordum.

Boşta kalan elimle saçımı düzelttim. Yumuşak bir şekilde "Hayır bir şey yok." Diye mırıldandım.

"Emin misin bir an sessizleştin?"

"Eminim, sadece sıkıldım ve bunaldım dört duvar arasında." Aslında bahane değildi, doğruydu. Ruhum sıkışıyordu artık. Ferahlamaya ihtiyacım vardı.

"Anladım." Dedi kısaca.

Hayır! Ben kinci bir insan değilim! Hayır! İçerlenme Berra! Sakin ol!
Gözlerimi kapattıp öylece bekledim. İç sesimle büyük savaş çıkacaktı aramızda. Sanki yaşadığım şeylerin sebebi o değilmiş gibi birde vurdumduymaz davranıyordu. Yüzüne vurmuyorum diye bu kadarda olunmaz ama değil mi?

Dudaklarımı aralayacağım vakit benden hızlı davrandı. "Akşam 18:30 da hazır ol seni alırım."

Affalayarak "Ne için?" Dedim.

"Akşam yemeği için."

"Akşam yemeği mi?" Diye tekrarladım şaşırmış bir sesle. Bu teklif hiç beklemediğim anda gelmişti.

"Belki farklılık olur, iyi gelir diye düşündüm."

Hemen lafın ortasına atladım. "Hayır, gerek yok. Teklifin için teşekkür ederim. " Dedim göğsümü kabartarak.

Galiba bu yanıtı verdiğim için işkillenerek "Sen iyi misin?" Diye sordu bir kez daha.

"Evet, iyiyim."

"Öyle olsun bakalım. Bir sorun olursa bu numaradan beni ararsın."

"Gerek yokta neyse tamam, görüşürüz." Deyip yüzüne kapattım.

Eminim, şuan telefon ekranına hayretle bakıyordur Kaan. Bu yaptığın neydi ki?
İç sesim karşı tarafı tuttuğunda düşünmeyi kestim. Aşırı içerlenmiştim ne yapsaydım! Madem tehlikeli bir yola girdik. Neden bütün önlemleri ben anlıyordum? Neden kısıtlanan bendim ki?

Berracım sanırım günün yaklaştı yoksa başka açıklaması olamaz. Ne yapmasını bekliyordun?
İyi yaptım. Hatta şeytan diyor git yüzüne söyle. Hıncımı alamamıştım böyle. Bir hışımla ayağa kalktım. Kafamı dağıtmam gerekiyordu...

Elimde su dolu bardakla kanepeye oturdum. Eve çekidüzen verip ardından duşa girmiştim. Şimdi rahat rahat oturabilirdim. Suyu tekte içtiğimde bardağı sehpanın üzerine bıraktım. Gözüm duvar saatine kaydı. 16:15 gösteriyordu. Elimi TV kumandasına uzattım. Kanallara göz atmaya başladım. Hiçbiri beni sarmıyordu. Oflayarak ayaklarımı uzattım.

Acaba Kaan'ın teklifini değerlendirsemiydik? Saat henüz geç değil.
İç sesim devreye girince benim kafa karışıyordu.
Dışarıda ilk yemeğin olacak ve biraz atmosferin değişecekti. Fena mı olacak ha?
Telefonda olmadı ama yüzüne söylemek için iyi bir fırsattı aslında. Ben ikna oldum galiba. Evet evet evet! İkna oldum. Kararlılık seviyemi sorgulamayı bırakalı uzun zaman oldu ayrıca. Neyse, gidelim yemeğimizi yiyelim(!)

Ayağa kalkıp odamın yolunu tuttum. İçeriye girer girmez dolabın kapaklarını açtım. Havalar soğumaya başlıyordu. Hatta sonbahara girmiştik bile. Siyah dizime kadar uzanan, yırtmaçı olan triko elbiseyi elime aldım. Üzerime geçirip aynadan kendime baktım. Fiziğimi ortaya çıkarmıştı. Makyaj masasına geçip göz rengimi ortaya çıkaracak buğulu göz makyajı yaptım. Geri kalan işlemleri halledip saçlarıma geçtim.

Kaldığım bir hafta içerisinde Kaan eve kuaför getirmişti. Saçlarımla ilgilenmişti. Eskisine göre daha iyiydi artık. Saçlarımı açık bırakıp ayağa kalktım. 5 cm topuklu ayakkabımı giyip çantamı koluma taktım. Parfüm sıkmayı unutuyordum kahretsin! Parfümüde sıktığıma göre hazırdım.

Kaan'a haber vermeyi unuttuk! Diyen iç sesime karşılık ağzımdan "Aa! " diye ses çıktı. Telefonumu aramaya başlayınca aklıma gelen fikir beni cezbetti. Bence sürpriz olsun. Telefonu elime alır almaz taksi çağırdım. O sırada odamdaki dağınıklığı toplayıp evden çıktım. Apartmanın önünde taksiyi bekledim.

Taksiden inip holdingin girişine ilerledim. Geçenki güvenlik ile gözgöze gelince gülümsedim. Ece'nin olayından sonra aynı samimiyette kalmayacağını düşünürken gülümsedi. Şaşırarak yanından geçtim. Asansöre girdiğimde numarayı tuşlayıp bekledim. Asansör kapıları açılınca heyecanlanmaya başladım. Ne tepki vereceğini merak ettim. 'Kaan Erdinç' yazan odaya adımlarımı attım. Kapıya tıklattığımda içeriden güçlü bir ses geldi. "Bekle!" Tabii buna uymayacağımı bildiğim için kapı kulpunu indirdim.

"Sana bekle demedim-" Dosyalardan başını kaldırıp göz göze gelince cümlesi yarıda kesildi. Gözleri baştan aşağı beni süzdükten sonra ayağa kalktı. Kapıyı arkamda kapatarak içeriye bir kaç adım attım. Üzerime doğru yürüdü. Bugün yine çok resmiydi. Klasik takımını giymişti: siyah kumaş, beyaz gömlek. Yalnız bir insana takım anca bu kadar yakışırdı. Geniş omuzları kol kasları ben buradayım diye bağırıyordu. Gömleğin ilk üç düğmesi açık, kollarının kenarını kıvırmıştı.

"Bir sorun mu var?" Dedi kaşlarını çatarak.

"Teklifin hala geçerli mi?" Dedim çantamı tekli koltuğa bırakarak.

"Arasaydın aldırırdım seni, buraya-" Hemen araya girdim. "Fikrimi değiştirince soluğu burada aldım. Evde de beklemek istemedim."

Başını olumlu anlamda salladı. "Biraz işlerim var."

"Beklerim sorun yok."

Kaan gri renkli ofis masasına doğru ilerlerken kapı tıklanıp açıldı. İçeriye elinde dosya ile genç yaşlarda kumral bir kız girdi. "Kaan bey, ben çıkıyorum. Çıkmadan bir uğrayayım dedim."

Ceket kombinini süzerken gözleriyle göz göze geldim. Gülümsediğinde aynı şekilde karşılık verdim.

"Çıkabilirsin Duygu."

"İyi akşamlar. " Diyerek odadan çıktı. Odanın içinde tur atmaya başladım. Camlara doğru yaklaştım. Manzara buradan harika görünüyordu. Sanki şehir ayağımızın altındaydı. Gözlerimi buradan çekmek zor olmuştu.

Kaan pür dikkatle önündeki dosyaya bakıyordu. Masasına doğru adım attınca kirpiklerinin altından bakışlarını ayağıma çevirdi. Sanırım topuk sesim onu rahatsız etmişti. Ama bu kimin umrundaydı? Masanın üzerinde duran dikkatimi çeken nesneyi elime alıp incelemeye başladım. Metal küçük ama lüks duran kum saatiydi. Kum saatini bırakıp renksiz metal dünya objesini elime aldım. Objelere o kadar dalmıştım ki Kaan'ın yanına kadar yaklaştığımı fark edemedim.

"Berra." Dikkatimi dağıtan sesle başımı çevirdim. "Ayağımın altında mı dolaşacaksın böyle? "

Hiç düşünmeden "Evet." Dedim. Bir kaç saniye affaladı. Sabır çekerek başını çevirdi.

"Ayrıca seni engelleyecek bir şey yapmıyorum Kaan."

"Dikkatimi dağıtıyorsun."

"Bu senin problemin. " Diyerek omuz silktim. Verdiğim cevaplarla üst üste şok yaşayan Kaan'a içimden güldüm. Bugün benden çekeceği vardı. Çünkü canım öyle istiyordu! Çünkü ona tilt olmuştum!

"Bir derdin var senin sanırım. " Kaan sırtını koltuğa yaslayarak bana döndü. Zaten karşısında duruyordum. Dimdik bir şekilde!

"Hayır bunu nereden çıkardın?" Kolarımı göğsümün altında birleştirdim. Gözleriyle cevabımı almıştım. İnanmıyordu. Ama bir sorun olduğunun farkındaydı.

"Geç otur Berra."

"Birde oturmak için emir mi alacağım? Yok artık!" Diye söylendiğimde Kaan gözlerini kıstı.

"Otur dedim sadece?" Diye tekrarladı Kaan gözlerimin içine bakarak.

"Hala emir veriyorsun şaka mısın sen?"

Kaan sabır çekerek "Güzelim böyle ayakta duracağına git otur diyorum. " Dedi.
Güzelim mi? Güzelin miyim gerçekten? Neyse sakin oluyoruz. Bir şey yok... Eminim bunu kaç kıza söylemiştir. Klasik bir kelime. Bana özel olmadığı için kaldığım yerden devam edebilirim.
Anlık şoktan çıkıp "Onada ben karar vereyim değil mi Kaan? " Dedim. Kaan elleriyle yüzünü sıvazladı. "Delirtiyorsun beni Berra!" Sinirlenmesi epeyde kolaydı.

Dudaklarımı araladığım vakit odanın kapısı açıldı birden. "Kaan Aşkım!" Cırtlak sesiyle yüzümü ekşitmesine sebep olan Ece'yi görmemle olduğum yerde kaldım. Tabii o da beni görünce kalakaldı.

"Senin ne işin var burada?" Bütün ciddiyetiyle kapıyı sertçe kapattı. Üzerime doğru yürüdü.

Gözlerini, kahverengi gözlere çevirdi. "Bu varoş ne hakla buraya geldi yine?"

"Kelimelerine dikkat et."

Masanın karşısına geçti. Bir açıklama bekliyordu. Fakat hangi sıfatla bekliyordu? Kaan sağ elini çenesinde gezdirdi. Bıkkınlıkla önüne bakıyordu. Bir an patlayacak diye ödüm kopuyordu. Çünkü sabrı zorlanıyordu.

"Ama ben biliyorum niye geldiğini. Kaan'ı etkilemeye çalışıyorsun. Ezik!" Dediği imayla yüzüm kızarmıştı. Masanın öbür tarafından çıkıp Ece'nin karşısına geçtim.

"Sen ne dediğinin farkında mısın? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?"

"Evet. Ne dediğimin farkındayım. Seni uyardığımı hatırlıyorum hatta!"

"Bu sefer ne yapacaksın? İşimden ettin sıra evime mi geldi?" Sanki pot kırmışım gibi yüz ifadesi değişti. Hızla başını çevirip Kaan'a döndü.

"Görüyor musun yalan söylüyor birde, böyle bir kızla nasıl muhattap olabilirsin sen?"

Ağzım 'o' şeklini aldı. "Yalan mı?"

"Yalancısın kızım sen! Kaan'ı elde etmek için her şeyi yaparsın sen. Senin gibi ucuz kızları çok gördüm."

Kaan, "Ece!" Dedi uyarıcı tonda.

"Ne var Kaan? Yalan mı söylüyorum ben! Önce ilgini çekecek sonra altına yatacak. Ve süpriz hamile-" Söyledikleri beynime kan sıçratmıştı. Sağ elimi bütün öfkeyle yüzüne geçirdim. Bunu yapmakta geç bile kalmıştım.

"İğrenç bir insansın sen!" Koltuğun üstünden çantamı alıp kapıya doğru ilerledim.Bu odada bu kızla kalmaya devam edersem iyi şeyler olmayacaktı. Kapıyı sertçe kapatıp asansöre ilerledim. Yanaklarıma kadar yanıyordum. Sıcacık olmuştum. O bunları söylerken değil, ben dinlerken sanki yerin dibine girmiştim. Orada kalmaya devam etseydim kendime olan saygımı yitirecektim.

Asansör kapıları kapanırken tuşa bastım. Üzerimdeki agresifliği yok etmek için olumlu düşünmeye başladım.
Gereken cevabını verdin şimdi sakin oluyoruz. Çokta önemli biri olmadığı için takılmaya gerek yok.
İç sesimi dinleyip hak verdim. Etkisi üzerimde yavaş yavaş gidiyordu. Asansörden çıkıp çıkışa ilerledim. Holdingi arkamda bırakarak merdivenleri indim. Rüzgar yüzüme çarparken caddenin müsait bir köşesine geçtim. Telefonumu çantamdan çıkarırken korna sesiyle dikkatim dağıldı. Karşımda siyah lüks bir araba duruyordu. Sağ cam açılınca kahverengi gözleriyle karşılaştım.

"Sen ne ara ya?" Dedim şaşkınlığıma mani olamadan. Ne ara indi de arabayı aldı bana yetişti hesap etmeye çalıştım.

Kolunda ki saate baktı. "Yemeğe gitmiyor muyuz?" Bir an akşam yemeğini unutmuştum. Hiçbir şey olmamış gibi kapıyı açtım. Zaten Kaan'dan yukarıda olan şey için bir şey beklemiyordum. Benim kişisel meselemdi. Kız tamamen kaçık ve kafayı bana takmıştı.

Koltuğa yerleştiğimde holdingin önünden uzaklaşmaya başladık. Söylemeden edemeyeceğim arabaya biner binmez kokusu beni hipnoz etmişti. Nasıl desem... Çekici ve hoş bir kokusu vardı... İnsanın tekrar koklamak isteyeceği bir kokuydu. Acaba hangi parfümü kullanıyordu? Utanmassam sorardım da neyse.

"Nereye gidiyoruz?" Dedim oluşan sessizliği bozarak.

"Gidince göreceksin. " Dedi gözünü yoldan ayırmadan.

"Yani seni bilmesem bana sürpriz yapıyor derdim."

"Kim bilir." Dedi duvar gibi bakışlarıyla. Buna karşılık sessizliğimi kullandım.

Kaan'ı anlamakta güçlük çekiyordum. Bazen çok sıcak olabiliyorken bazen buz gibiydi. Bazen bütün ilgiyi hissetirebiliyorken bazen hiç görmüyordu. Kafa karıştıran hareketleri vardı. Bu hareketlerini anlamak zaman alıyordu.

Bir süre gözlerimi yüzünde gezdirdim. Keskin yüz hatları vardı. Yüzünün kemikli olmasından dolayı olabilirdi. Cildi çok temiz ve pürüsüzdü. Acaba yüzüne bir şey sürüyor muydu?
Şaka mısın sen Berra? Sorduğun soruya bakar mısın? Kaan Erdinç ve yüzüne maske yapmak. Hiç güleceğim yoktu!
Ama öyleydi! Kirli sakalı ve kaşları yüzünde özenle çizilmiş gibi duruyordu.

Gözlerini gözlerimle buluşturunca irkildim. Daldığımın farkında bile değildim. "İzlenmekten hiç hoşlanmam."

"Onu nereden çıkardın?" Dedim üstüme alınmayarak.

"İzlendiğim için olabilir mi?"

"Ben yolu izliyorum ayrıca. Seni izlemiyorum. "

Dudağının kenarı hareket etti. Pişkince sırıttı. "Yalan söylemeyi hiç beceremiyorsun. Tıpkı o fotoğraf gibi."

Yapmacık bir şekilde gülümsedim. "Ben yalan söylemem."

"Beceremiyorsam korumaları nasıl atlattım?" Deyip gülmeye başladım.

"Ne dedin sen?" Dedi göz teması kurarak.

Hayır! Dışımdan söylemedim değil mi? Tiz çıkan sesimle "Ne dedim?" Dedim.

Trafik olduğu için yavaş süratle ilerliyorduk. Tek kaşını kaldırdı. "Bende sana soruyorum. Ne dedin?"

"Bir şey demedim Kaan. " Diye geveleyip elimi düğmeye götürdüm. Beni sıcak bastı! Camı araladığımda derin nefes aldım.

"Evine gittiğine göre evet, ilk defa yalan söylemeyi becerebilmişsin."

"Öyle bir şey demedim ben! Sadece mecbur bırakıldım söylemeye."

"Gözüme bakarak birde inkar ediyorsun." Deyip hayretle güldü. "Ayrıca neymiş seni yalana mecbur bırakan?"

"Sensin!" Diye yükseldiğimde gözü bir bana birde yolda gidip geldi.

"Birde kafama silah dayadın, de tam olsun. "

Pişkince üste çıkmaya çalıştım.
"Evet onuda yaparsın sen!"

Kaan gülünce gözlerimi kıstım. "Gerçekten şaka gibisin. İlginç... " Diyerek başını iki yana salladı. Ardından cebinden sigara paketini çıkardı. Tek eliyle sigara dalını dudağına götürüp çakmakla yaktı. Kendi camını aralayarak dumanını dışarıya üfledi. Başımı cama çevirip yolu izledim...

Bir süre sonra araba lüks bir restoranın önünde durdu. Arabadan inince Kaan valeye anahtarı verdi. Kocaman, gösterişli ve renkli ışıklarıyla göz kamaştıran restoranın girişine ilerledik. Merdivenleri bitirince kapıdan geçtik. Bizi takım elbiseli bir adam karşıladı.

"Kaan bey hoşgeldiniz."

Gözlerimi içeride gezdirdim. Çok kalabalıktı. Kırmızı halıların üstünde altın renkli masalarda çocuklu aileler bile vardı.

"Buyurun sizin masanız burada." Eliyle gideceğimiz yeri gösterdi. Cam kenarında dörtlü bir masaydı. Cam dışarıya bakıyordu. Restoranın konumu işlek bir cadde üzerindeydi.
Yavaş adımlarla masaya geçtik. Kaan'ın karşısına oturdum. Takım elbiseli adam yanımıza garson yönlendirdi. Menüyü masaya bıraktığında incelemeye başladım.

Bu fiyatlar ne böyle! Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Mimiklerimi toparlayıp menü kapağını kapattım. Çıkardığım ses ile Kaan'ın gözleri bana döndü.

"Karar verdin mi?"

Başımı iki yana salladım. "Hayır. Çok kararsız kaldım. Sen karar verdin mi?"

"Hayır." Dedi düz bir şekilde.

"O zaman karar ver. Çünkü sen ne yiyeceksen bende onu yiyeceğim."

Kaan, garsona işaret yaptı. Elinde kalem ve küçük sipariş defteriyle karşımızda durdu.

"Masayı donatın." Dediğinde dudaklarım aralandı.

"Kaan." Dedim şaşkın bakışlarımla. Garsonunda benden farkı yoktu.

"Fazla olmaz mı öyle?" Dedim tebessüm ederek. Hepsini yiyemeyeceğimiz kesindi. Sırf kararsız olduğumuz için bunu söylemişti anlayabiliyordum.

"Hayır." Deyip başını garsona çevirdi. "Sen donat kardeşim masayı."

"Hemen efendim." Garson yanımızdan uzaklaşırken Kaan'ı izledim. Üzerindeki ceketi çıkarıp yanında ki boş sandalyenin üzerine attı. Ardından sırtını oturduğu sandalyeye yasladı. Gözlerini gözlerimle buluşturdu.

"Neden evden ayrıldın?" Duyduğum soruyla başımı sağa çevirdim. Önce bir sabır diledim...

"Önce bir nasıl olduğumu sorsan?" Dedim fevri davranarak. Daha fazla içimde tutamamıştım. Böyle umursamaz bencilce davranışı beni sinirlendiriyordu! Bir haftanın içinde bir kere bile ziyarete gelmemişti. Arayıp sormamıştı bile.

Yükselmeme karşılık pişkince güldü. Evet, güldü! Kaşlarımı çattım. "Komik birşey söylemedim."

Kaan gülmeye devam ederken araya garson girdi. Masaya iki kişilik servis açtı. Garson gidince dudaklarımı araladım. "Şaka mısın sen? Birde utanmadan gülmeye devam ediyorsun!"

Gülmesi yarıda kesildi. "Sakinleş önce." Dedi düz bir sesle.

"Sen benimle dalga geçiyor olmalısın. İnanamıyorum sana." Yaptığı tavır kendimi kötü hissetmeme neden olmuştu. Sinirlerimi bozuyordu. Ukala!

Bir hışımla ayağa kalktım. Çantamı elime aldığım vakit Kaan'da ayağa kalktı. "Berra!" Bileğimden yakaladı.

"Dokunma!" Bileğimi kurtarmaya çalıştım.

Sessiz bir tonda ama bir o kadar da sert bir şekilde "Sesini yükseltme. Otur şimdi şuraya. " Dedi. Gözlerimi etrafımda gezdirince bakışların buraya çevrildiğini gördüm. Kaan dibime girerek görüş alanımı kapattı.

"Oturmayacağım. Senin gibi bencil, ukala bir insanla da yemek yemeyeceğim. Hiçbir şey olmamış gibi rahat davranman beni sinirlendiriyor. Bu yüzden bir daha karşıma çıkma." Hareketleneceğim an bileğimdeki baskıyı artırdı.

"Ben-"

"Bana açıklama yapma. Dinlemekte istemiyorum seni! Şimdi çek elini!"

"Berra-"

Sözünü tekrar kesip araya girdim.
"Ayrıca bana sürekli temas etme! Dokunma artık, anlıyor musun?"

Kaan dişlerini sıkıyordu. Sinirlenmişti. Ateş püskürten gözlerini, gözlerime sabitledi. "Merak etmediğimi mi sanıyorsun, bilmediğimi mi sanıyorsun Berra?" Gözlerimi kaçırdım. "Kaan-" Cümleme devam edemeden dudaklarını araladı. "Kızım ben senin dün gece uyanıp içtiğin ağrı kesiciyi bile bilirim. Sağ bacağındaki yaranın iyileştiğinide, sırtındaki izi de..."

Yüzümde oluşan öfkenin yerini şaşkınlık almıştı. Dudaklarımı araladım tepki vermek için ama kaskatı kesilmiştim.

"Senin attığın her adımdan haberim var yani haberin olsun. Şunu da duy, bildiğim şeyleri sormayı pek sevmem. Şimdi otur şuraya yemeğini ye." Elini çektiğinde garson elinde tepsi ile masaya yaklaştı. Kaan yerine geçtiğinde garson masayı doldurmaya başladı. Ben ise hala duyduklarımın etkisindeydim.

Affalamış gibi ruh halim vardı şuan. Sandalyeye oturdum yavaş hareketlerle. Kahverengi gözlerini üzerimden çekmiyordu. Dediklerini sindirmek için çabaladım.

"Eve hiç uğramadın ama?" Kafamın içinde dönüp dolaşan soruyu özgür bırakmıştım artık.

"Bana olan öfkenin dinmesini bekledim." Ona defalarca 'Seni istemediğimi.' söylemiştim. Bu konuda haklıydı. Bende gurur yapardım. Ama neden? Neden tam tersi olmuştu? Daha çok öfkelenmiştim ona karşı. Sanki... Sanki benimle ilgilendiğini görmek istemiştim. Beni arayıp merak etmesini istemiştim... Kendimle çelişiyordum. Söyledikleri beni sakinleştirmişti. Ne oluyordu bana? Duygularım neden bu kadar değişken olmuştu?

Çatal bıçak sesiyle bakışlarımı çevirdim. Kaan yemeğe başlamıştı.

&

Çatalı masaya bırakıp arkama yaslandım. Uzun zamandır doğru düzgün yemek yemediğimi hissettim. Sağımda bir hareketlilik fark ettiğimde başımı çevirdim. Tahminen iki üç yaşlarında kız bebeği görmemle yumuş yumuş oldum. Pembe kilotlu çorap ve uzun kolu pembe elbise giymişti. Açık kumral saçları vardı.

"Ne arıyorsun sen burada?" Bebeğe doğru eğildim. Utangaç bir şekilde elini ağzına götürdü.

"Kim var orada?" Kaan sanırım bebeği görmediği için olmalı ki ciddiyetle sormuştu.

"Şunun göbeğe bak. Annen baban nerede senin?" Başımı kaldırdığımda yan masadaki kadınla göz göze geldim. Tebessüm ederek bakıyordu.

"Sevebilir miyim?" Diye seslendim.

"Tabii ki. "

Cevabı alır almaz ayağa kalktım. Bebeği kucağıma aldım. "Bu ne kadar tatlı bir bebek böyle ya." Diyerek Kaan'a doğru yaklaştım. Sanki hiç görmemiş gibi bebeği gösterdim.

"Dayanamayacağım ısıracağım yanağını."

Kaan pişkince gülerek mırıldandı. "Galiba bebek korktu."

"Abartma Kaan ya." Bebeğin yanağını öptüğümde utandı. Bebek huzursuzlandığında dudaklarımı büzdüm. "Ne oldu ya?"

Kaan, "Sana korktuğunu söylemiştim."

"Bence senin somurtkan yüzünü gördü diye korktu." Kaan'ın gülümsemesi yarıda kesildi. Ardından alaycı bir şekilde güldü. "Eminim ondandır." Ayağa kalktığında karşıma geçti. Aradaki mesafeyi kapatarak bebeğe doğru iki elini uzattı. Bebek sanki bu anı bekliyormuş gibi Kaan'ın kocaman ellerine atladı. Hayretle izledim olanları. "Yok artık."

Hiç bozuntuya vermeden yapmacık bir şekilde güldüm. Bir anda bebeğin eski neşesi yerine gelmişti. Başını Kaan'ın omzuna yasladı.

"Kimden korktuğu belli olmuştur şimdi."

"Hayır ne alakası var ki?" Diyerek omzumu silktim. Bu duruma bozulmuştum bu arada.

"Neyse ailesine verelim artık." Bebeği yere indirdiğinde paytak adımlarla yan masaya gitti.

Sandalyeme adım atarken yabancı bir ses işittim. "Kaan bey." Arkamı dönmemle orta yaşlarda bir çift gördüm.
Takım elbiseli bir adam yanında ise kalem elbiseli kumral bir kadın vardı.

Adam Kaan'a sağ elini uzattı. "Sizi görünce bir selam verelim dedik."

Eline karşılık verdi. "İyi yaptın Harun." Ardından kadın elini uzattı.

Harun denilen adam elini bana doğru uzattı. "Merhaba, ben Harun. Kaan beyin eski bir iş arkadaşıyım."

Kaan, "Berra, arkadaşım." Dedi araya girerek. Harun'un elini sıktım. "Memnun oldum."

Ardından yanındaki kadını gösterdi. "Nişanlım Derya." Dedi. Kadının elini sıktım. "Memnun oldum Derya." Başını olumlu anlamda salladı.

"Bende memnun oldum."

Harun, "Burada sizi görmeyi hiç beklemiyorduk. "

Kaan masayı gösterdi. "Şöyle geçelim isterseniz."

Derya, "Çok acelemiz var başka bir zaman." Dedi üzülerek.

Harun, "Düğün için ziyarete gelecektik sizi ne tesadüf burada gördük." Ceketinin cebinden beyaz mektup şekilde düğün davetiyesi çıkardı. Davetiyeyi uzattı.

"Sizi bu özel günümüzde görmeyi çok isteriz. Değer verdiğimiz birisiniz."

Kaan davetiyeyi eline aldı, diğer eliyle de elini sıktı. "Tebrik ederim. Bir aksaklık çıkmazsa geleceğim."

Derya, "Berra'cım haftasonu seni de görmeyi çok isterim."

"Tabii ki neden olmasın." Dedim tebessüm ederek.

Harun, "Haftasonu ikinizide bekliyoruz o zaman. Ayakta kalmayın siz, pazar günü görüşürüz o zaman. "

"Görüşürüz Harun. " Dedi Kaan elini Harun'un sırtına götürürek. Dostça sırtını sıvazladı.

"Görüşürüz Derya."

Derya,"Hoşçakalın." Diyerek yanımızdan ayrıldılar.

Masada yerimizi aldığımızda garson tabakları toplamaya başladı. Dışarıdan çığlık sesi gelince başımı sola çevirdim. Ne olduğunu anlamadan silah seslerini işittim. Korku dolu bakışlarımı Kaan'a çevirdim.

"Ne oluyor?" Dedim panikle,duygularım tetikleniyordu. Yaşadıklarım gözümün önüne gelince ayağa kalktım.

"Sakin ol." Dedi Kaan, benimle beraber ayağa kalkmıştı.

Şiddetli cam patlama sesi gelince çığlık attım. "Eğil Berra!" Diyerek Kaan kolunu belime sardı. Yeri boylamamızla camlar toz duman olmuştu. Kaan masayı siper etmişti önümüze. Yüzüstü yerde dizlerimizin üzerindeydik. Restoranın içinde büyük bir panik vardı. Çığlık sesleri kulağımı doldurdu. Ardından silah sesleri. İçeriye ateş ettiklerini karşımdaki adamın göğsüne yediği kurşundan anladım. Ağzım açıkta kalmıştı. Donakalmıştım. Yere yığılan adamdan gözlerimi alamamıştım. Kitlenmiştim.

Kaan, eliyle çenemi kavradı. Çenemi kendine doğru çevirdi."Bana bak." Dedi sakin ses tonuyla.

"Kaan." Dedim tiz çıkan sesimle.

"Sakin ol, şimdi beni dinle."

Restoranın içindeki insanları umursamadan silahla tarıyorlardı. Bunu yapanın kim olduğunu merak ediyordum. Bir insanın kalbi bu kadar kötü, acımasız ve vahşi olamazdı.

"Üçe kadar sayacağım. Üç dediğimde şu gördüğün kolona doğru koşuyorsun. Tamam mı?"

"Anne!"

"Oğlum nerede!"

Kulağımı dış dünyaya kapatmak istiyordum ama başaramıyordum. Sesler beynimin içindeydi. Küçük büyük demeden insanların çığlıkları feryatları beni sarsmıştı.

Kaan, "Tamam mı Berra?" Diye bağırdı.

"Ambulans çağırın, polisi arayın!"

Kaahverengi gözlere odaklandım. "Tamam." Dedim.

"Bebeğim nerede!"

"Kızım nerede!"

Kadının çığlıklarını duymamla gözlerimi bir süre kapattım.Gözlerim doluyor, görüş alanım bulanıklaşıyordu. Elim ayağımı hissetmiyordum bile.

"1..."

Kalbim göğüs kafesimi kırıp bedenimi terk edecekti. Kalp atışlarım sanki ağzımda atıyordu.

"Kendimi hiç iyi hissetmiyorum." Her yerimi sıcak basmıştı. Alnımda ıslaklık hissediyordum. Midem çok kötüydü.

"2." Dedi Kaan otoriter bir şekilde. Başımı çaprazda duran kolona çevirdim. Kaan üç dediğinde koşacaktım. Hazır olduğumdan bile emin değildim.

"3!" Sesini duymamla kolona koşmam bir oldu. Sırtımı yuvarlak geniş kolona yapıştırdığımda derin nefes aldım. Nefesimi verirken Kaan karşımda belirdi.

Solumda ağlayan bebek sesi duyunca başımı çevirdim. Yemekte sevdiğimiz bebekti! Elini ağzına götürmüş ağlıyordu.
Yüz ifadesi o kadar korktuğunu belli ediyordu ki, üzüntüden kahrolacaktım. Kaan'ı göğsünden iterek bebeği kucağıma aldım.

"Berra!" Kaan elini koluma sarıp kendine çekti. Kolonla arasına bizi aldığında tek elimle bebeğin saçlarını düzeltim. Allah korumuştu. Bebeğe hiçbir şey olmamıştı.

"Nasıl korkmuş kıyamam sana."

Ben bebeği sakinleştirirken Kaan telefonundan numara tuşlayıp kulağına götürdü.

"Sana atacağım adrese hemen adam yolla."

Silah sesleri kesildiğinde derin nefes verdim. Olanların şokundaydım. Bir yandan gördüklerimi hazmederken diğer yandan ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuş bebeği sakinleştiriyordum. Kaan telefonu cebine koydu. "Gidiyoruz." Dedi.

O sırada yanıma yan masadaki kadın yaklaştığında ağlayarak konuşmaya başladı. "Bebeğim! Yaşıyor! Şükürler olsun!" Kucağımdan bir hışımla aldığında kollarının arasına alıp sarıldı. Minnetle gözlerimin içine baktı.

"Çok teşekkür ederim!"

"Rıca ederim." Dememle Kaan elimden kavradığı gibi çekiştirmeye başladı.

"Buradan çıkmamız lazım."

"Çantam!" Diye bağırdım. Benden hızlı davranıp çantamı ve ceketimi elime tutuşturdu. Yerde paramparça olan tabak çanakların üzerine basmamaya dikkat ederek kapıya ulaştık. İçerideki boğuşma ve feryatların sesi bir anda kesildi. Kaan beklemediğim anda durunca tökezledim. Hızlı süratle giden bir arabanın birden frene basması gibiydi. Kolunu karnımın üzerine uzatarak dengemi korumamı sağladı.

"Siktir!" Diye mırıldandı.

Gözlerini diktiği yere bakınca başımı çevirdim. Gördüğüm manzarayla çığlık attım. Harun ve Derya kanlar içinde yerde yatıyordu. Bedenlerinde birden fazla yara izi vardı. Ve yaralarından kan akmaya devam ediyordu. Derya sırt üstü gözleri açık bir şekilde yerde yatıyordu. Harun ise yüzüstü, sanki kendini Derya için siper etmişti.
Kalbimde oluşan hüzünle dudaklarım titredi. Görüş alanım bulanıklaşmıştı. Hayır hayır hayır, ağlamayacağım! Haftasonu düğünleri vardı, çok heyecanlılardı. Bu manzara yüreğimi dağladı.

Kaan elimden çekiştirmeye devam etti. Valenin yerde cansız bedenini görünce küfürler mırıldandı. Restorandan uzaklaşmaya başlarken polis ve ambulansın siren sesi gelmeye başladı. Cadde üzerine çıkınca Kaan eliyle taksi durdurdu. Binmem için arka kapıyı açtı. Benimle beraber arka koltuğa bindi.

Kaan şoföre adresi söylerken iki elimle yüzümü sıvazladım. Az önce olanları idrak edip sindirmeye çalışıyordum ama yapamıyordum. Bedenim bir kuş misali titriyordu. Bugün olanların bir tesadüf olmadığını anlamayacak kadar aptal değildim.
Ama nasıl olabilir? İstanbul'un göbeğinde böylesine işlek bir caddede bu saldırıyı yapmak nasıl bir yürekti? Elbet bunun yaptırımları olacaktı. Yanına kar kalmayacaktı o şahısın. Aslında kim olduğunu biliyordum da kabullenemiyordum. Sırf bir kişi için birden fazla insana zarar vermek hak mıydı?

Sanırım Kaan'ın mevzusunda bende dahildim. Bu düşünceyi kafamdan atmaya çalışsam da gerçek sürekli yüzüme çarpıyordu. Kendimi berbat derecede kötü ve suçlu hissediyordum çünkü benim yüzümden o kadar insan zarar görmüştü.

"O'ydu di mi?" Dedim korkak bir sesle.

Sorduğum soruyu işitmesiyle başını telefondan kaldırıp bana çevirdi. Birkaç saniye gözlerime baktı. Sessizliğini kullanarak kulağına telefonu götürdü.

"Beni beklemeden hiçbir şey yapmıyorsunuz sakın."

"..."

"Ben arayacağım sizi."

Telefonu kulağından uzaklaştırdığında araba müstakil bir evin önünde durmuştu. Yolculuk çok kısa sürmüştü. Demir kapıyı geçip bahçeye girdik. Kaan'ın kolunu tuttum.

"O adamdı di mi?"

Buz gibi sesiyle "Ne fark eder." Dedi.

"Ne demek ne fark eder? Ondan başka kimsenin böyle canice davranacağını sanmıyorum."

"Öyle sanmaya devam et o zaman. "

"Bu ne şimdi?" Dedim ses tonuma hakim olamadan.

Anlamamış gözlerle beni izledi. "Hala neyi saklıyorsun benden onca yaşananlara rağmen?"

"Bir şey sakladığım yok. Fazla durma dışarıda, hadi yürü."

"O yüzden sorularıma cevap alamıyorum değil mi?"

Sabır çekerek mırıldandı. "O piçti bunları yapan oldu mu?"

"Oldu!" Dedim sertçe. Etrafıma baktım. "Şimdi nereye geldik biz?"

"Ben seni alana kadar burada kalacaksın tamam mı? Yakın bir dostumun evi."

"Beni buraya bırakmak için mi geldik? Evime gideceğim. Burada durmaya hiç niyetim yok."

Kaan, elini koluma değdirdi. "Burada kalacaksın dedim konu kapandı tamam mı?" Büyük bir sabırla benimle konuşuyordu.

"Burada kalmak istemiyorum. Sürekli beni bir yere bırakıp gitmenden sıkıldım. "

"Senin güvenliğini düşünüyorum."

"Benim güvenliğimi düşünme! Düşündüğünde ne olduğunu gördük!"
Kolumda duran elini ittim.

Dudaklarını birbirine bastırdı.
"Beni zorluyorsun yapma şunu Berra!' dedi dişlerinin arasından. "Adamların nasıl peşimizde olduğunu gördün, neyi zorluyorsun anlamıyorum! Evininde şimdi sırası değil. Seni gelip alacağım diyorum anlıyor musun!"

"Biraz sakin olur musunuz?" Yabancı kadın sesiyle başımı çevirdim. Esmer 1.70 boylarında genç bir kadındı. "Sesinizi salondan duydum, gerisini siz düşünün. "

"Efsun, ben gelene kadar Berra'nın senin yanında kalmasını istiyorum."

Gözlerimi, kahverengi gözlerine sabitledim. "Ben niye kalıyorum ki?" Diye mırıldandım sadece Kaan'ın duyabileceği şekilde.

"Tabii ki, dışarıda kalmayalım içeri geçelim."

"Benim biraz işim var. İşim bitikten sonra hemen geleceğim."

Efsun bana baktı. "Berra'cığım gel biz içeri geçelim istersen."

Gitmemekte son derece kararlıydım ama yaşananlar ortada. Yapacak hiçbir şeyim yoktu. Kaan'ı dinlemek zorundaydım. Behzat, gün geçtikte dahada kötü olmaya başlıyordu.

Kararsız olduğumu fark etti ki gözlerimin içine baktı. "Böylesi hepimiz için sağlıklı. İçeri girmeni bekliyorum, hadi."

Başımı aşağı yukarı hareket ettirdim. Efsun denilen kadının yanına ilerledim. İçeri girmem için yol verdi. Kapı eşiğinden geçerken konuşmaya başladılar.

Efsun, "Anlaşılan bir sorun var. "

Kaan, "Sakın Efsun, dışarı çıkmasına izin verme. Kafası esiyor arada, müsaade etme."

"Tamam Kaan dikkat edeceğim. Sorunun ne olduğunu söyleyecek misin?"

"Behzat." Dedi ardından bir kaç saniye duraksadı.

"Ne olmuş Behzat'a?"

"Behzat içeriden çıktı."

Efsun büyük bir tepkiyle, "Ne! " Dedi.
"Ama! Ama nasıl olur? Nasıl çıktı o içeriden imkansız!"

"Çıkartılar diyelim." Araya telefon melodisi girdi. "Buraya adam gönderiyorum, görürsen panikleme."

"Kaan." Dedi Efsun arkasından meraklı bir sesle. Ayak seslerinden Kaan'ın gittiğini anladım. Beyaz koridordan geçip salona doğru ilerledim. Tv ünitesinin karşısında duran bej rengi koltuğa oturdum. Evi baştan aşağı gözlerimle tarıyordum. Tv ünitesinin üstünde Kaan, Behzat ve Efsun'un yan yana oldukları fotoğrafını gördüm. Görmemle şoka uğradım. Liseye ait bir andı. Ki fotoğrafın eski yıllara ait olduğu aşikardı. Aklım almıyordu olanları! Neydi bu şimdi?

Ayak sesleriyle dikkatim dağıldı. Efsun hala şok içerisendeydi. "Bu kadar tepki verdiğine göre Behzat denilen adamı tanıyorsun galiba." Efsun affalamış şekilde kanepeye oturdu.

"Nasıl çıkabilir, kim yardım etmiş olabilir?" Diye mırıldandı uzaklara bakarak.

"Yardım eden çok büyük birisi olmalı o zaman. Gerçi ben olsam o vahşi insana yardım etmem de neyse." Dedim ellerimi göğsümün altında birleştirerek.

Efsun, bir an odağını değiştirdi. "Sen Kaan'ın neyi oluyorsun?"

Bu soruyu beklemediğim için bir kaç saniye durdum. "Arkadaşıyım."

"Sen neyi oluyorsun?"

"Yıllara dayanmış bir dostluğumuz var."

"Behzat'ı da tanıyorsun?" Kafamın içindeki yapbozu tamamlamak istiyordum artık.

"Evet, Behzat'ı tanıyorum." Diye mırıldandı. "Çok iyi birisiydi ama eskiden."

"Bugün yaptıklarından sonra eskiden iyi olduğuna inanmıyorum."

Gözleri fal taşı gibi açıldı."Bugün ne oldu?"

"Büyük küçük demeden restoranı silahla tarattırdı. O korkunç manzarayı unutamıyorum, hala gözümün önünde.Ruh hastası!"

"Yok artık!"

"Psikolojimi bozdu pislik herif. Akıl sağlığımın yerinde olduğuna şükrediyorum şuan!"

"Bu tanıdığım Behzat olamaz." Efsun hala şaşkınlık geçiriyordu.

Dayanamayıp o soruyu sordum."Behzat ve Kaan'ın olayı ne?" Artık bilmek istiyordum. Her detayına kadar...

Efsun,"Kaan sana bahsetmedi mi?"

"Hiç fırsatımız olmadı. Artık bilmek istiyorum, benimde hakkım."

Efsun bir süre duraksadı. Gözlerime bakıyordu emin olmak için. İkna etmek için dudaklarımı araladım. "Behzat yüzünden canım çok yandı. Lütfen anlat. Kim bu pislik herif?"

Başını olumlu anlamda salladı. "İlk defa birine bunu anlatacağım."

"Dinliyorum." Bütün dikkatimi Efsun'a topladım. Can kulağıyla dinlemeye başladım.

"Behzat ve Kaan'ın hikayesi çocukluktan başlıyor..."

Baştan sona kadar her detayını öğrenmek için şuan herşeyimi feda edebilirdim.

"Evet." Dedim devam etmesini ister gibi.

Bölümm sonuuu❤
Bölüm hakkında yorumlarınızı bekliyorum :)

Oylamayı unutmayın canlarımm😘

Güncelleme bildirimlerini takip etmeyi unutmayın :)

Yb'de görüşmek dileğiyleee

Continue Reading

You'll Also Like

6M 22 2
Sinemis ve Ali'nin büyük aşkının heyecanıyla, şarkı tadında hayatlarıyla...
İÇİMDE KALAN By verda

General Fiction

6.7K 571 19
Ve bu gece... O ay ışığının altında haberim olmadan sesimle tanışmıştım. Hâlâ insanlığını kaybetmemiş olan sesimle. "Suskunluğun, susturanlara armağa...
MASKE By Elif

Teen Fiction

266K 12.4K 62
Yüzüne taktığı maske teninden bir parçaydı sanki. Kılı kırk yarsan da maskeyle teni arasındaki sınırı bulamayacakmışsın gibi. Maske çıksa hayatı dökü...
730K 22.9K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!