KAYBEDENLERİN İZLERİ (Tamamla...

By sevdedikici_

5.4K 811 7

Kayıpların izleri, kaybedenlerin ruhunda filizlendi. Kaybeden ise izini bir başka kaybedenin ruhunda buldu. *... More

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm: Final!

20. Bölüm

130 17 0
By sevdedikici_

   Hayat öyle gariptir ki zamanın ne getireceğini öngöremeyiz. Kâh asla alışamam dediğimiz şeyler olmadan yapamaz hale geliriz, kâh vazgeçemem dediklerimizi tek kalemde silip atarız. Dün olmaz dediklerimiz bugün gerçekleşirken, yarının nelere gebe olduğunu tahmin etmeye çabalarız. Sürekli düşünürüz. Hep yoruluruz. Ama ne olursa olsun hayat devam ediyordur, dünyanın dönüşünü bizim tek gözyaşımız durduramaz. Gerçekleşeceğini söyleseler kahkahalarla güleceğim olaylar hayatımda bir bir yaşanırken ben bu tempoya ayak uyduramadığım için sürekli tökezliyordum. Tıpkı şu an olduğu gibi...

   Emir Bey karşımdaki koltukta oturmuş bana bakarken ben hâlâ şu an gerçek mi diye sorgulamakla meşguldüm. Neden gelmişti, ne konuşacaktı bilmiyordum. Şaşkınlığımı üstümden atamamışken içeri gelmesini söylediğimi hatırlıyordum, bu kadar. Yaklaşık on dakikadır sessizce beni izliyordu. Arada bir kaçırdığım gözlerimle bakışlarına karşılık veriyordum. Ne güzel iletişim ama!

   En sonunda dayanamayıp konuşan ben oldum: "Gelme sebebinizi açıklayacak mısınız, yoksa ben sizin yüz hatlarınızı ezberlemeye devam mı edeyim?" Üslubuma dikkat etmek için kendimi zorlamamıştım. Dağ evinde yaşanan tatsız olaydan sonra Emir Korkmaz'ı gözümde bitirmiştim. Ne saygı vardı içimde, ne de iyi niyet. Bunun sorumlusu da Emir Bey'in ta kendisiydi. Emir Bey...

   Gözlerini sıkıca kapatıp birkaç saniye öylece kaldı. Söylemek istediği birçok sözü yuttuğunu görebiliyordum. Gözlerini açtığında yeşil harelerinin derininde bir pişmanlık görür gibi olmuştum. İncelemek istemediğim için bakışlarımı kaçırdım. "Ben..." Derin bir nefes aldı. Kelimeleri toparlayamıyordu. "Geçen gün hakkında konuşmaya geldim."

   "Konuşacak bir şey yok," dedim kayıtsız bir sesle. "Siz o gün söylenecek her şeyi söyleyerek tüm kapıları kapattınız. Boşuna nefesinizi tüketmenize gerek yok."

   "Duru." İsmimi ikinci kez duymuştum onun ağzından. Dağ evinde tartışırken söylediğinde öfkeli zikretmişti ismimi, şimdi ise acı doluydu. Sahi, neden acı dolu çıkmıştı sesi? Pişman mıydı o gün yaşananlardan? "Ben o gün söylediklerimi düşündüm ve sana haksızlık ettiğimi anladım."

   Dudaklarımdan öfkeli bir gülüş döküldü. "Yapmayın Emir Bey. O günden bu yana düşündünüz ve bana haksızlık yaptığınızı anlayıp buraya geldiniz. Neden, günah çıkartmak için mi? Sahiden neden buradasınız?"

   "Sabah uyanıp da seni yanımda gördüğümde afalladım. Zaten önceki günden kalma bir sersemlik vardı üzerimde. Tüm bunların üstüne Asel'in sana anne demesine dayanamadım. Ne yaptığımı, neler söylediğimi fark ettiğimde iş işten geçmişti." Gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmadan konuşmuş, açıklama yapmıştı. Yalan söyler gibi bir hâli yoktu, samimi olduğu anlaşılıyordu. Lâkin ben bu samimiyete kanmayacaktım.

   "Siz o anki gerginlikle bana kızdınız, bağırdınız, yetmezmiş gibi bir de beni kovdunuz. Şu anda sizi evime almama bile şükretmeli. Yüzünüze bakmazdım ancak -sizin nasibinizi almadığınız- insanlıktan dolayı şu anda evimdesiniz. Beni saygımı bozmaya zorlamayın lütfen."

   Nefesini bıraktı. "Sana söyledim. Ne yaptığımın farkında değildim."

   "Bu bir bahane değil," dedim sertçe. "Söyleyeceğiniz hiçbir söz bana o gün yaşattığınızın bahanesi olamaz."

   "Asıl sebebi başkaydı!" Sesi yüksek çıkmıştı. Sessiz kalarak devam etmesini bekledim. "Sana bunu söylemeyecektim ancak o sabah hissettiklerim bildiğinden çok daha fazlasıydı."

   "Neydi o hâlde?" diye bağırdım aynı onun gibi. "Söyle hadi, neydi o günün sebebi?" Hırsla ayağa kalktı. Bunu görünce ben de ayağa kalkıp karşısına dikildim. "Sebebi neydi?" diye tekrarladım.

   "Sendin!" Duyduğum kelimeden sonra gözlerimi kırpıştırdım. Dudaklarım aralanmıştı. Ne demek istediğini düşünürken o devam etti: "Sana bağlanmaktan korktum. Yıldız'dan sonra yabancı bir kadınla bırak aynı yatakta uyanmayı, selamlaşmıyordum bile. Ta ki sana kadar... Elimde olmadan sana çekiliyorum, sanki bir güç beni itiyor ve ben buna engel olamıyorum. Tam diyorum ki, senden uzak duracağım; bir bakıyorum kucağımdasın. Korktum Duru. Sana kapılmaktan, bağlanmaktan, en kötüsü de sana zarar vermekten korktum. Benim yanımda olursan tehlikede olacaksın ve ben bunu istemedim. O sabah bağırıp çağırmamın sebebi de buydu. Belki seni kovarsam her şey düzene biner sanmıştım, seni kırdığımı göz ardı ederek." Pes etmişçesine omuzlarını düşürdü. "Fakat olmadı. Lanet olsun, bu da olmadı. O günden beri seni aklımdan bir saniye bile çıkaramıyorum. Dağ evinden çıkarken bana attığın o kırgın bakışı unutamıyorum. O kadar masum gelmiştin ki gözüme... Dayanamadım ve soluğu burada aldım işte." Konuşması bitince bana doğru bir adım attı. "Özür dilerim," diyerek bitirdi konuşmasını. Bu iki kelime beni başka bir âlemden çekip almış gibi canlandım.

   Şaşkınlıktan büyüyen gözlerimi birkaç kere kırparak kendime gelmeye çalıştım. Böyle bir cevap beklemiyordum. Hem de asla.

   Aradan geçen zamanda toparlanmıştım. Duyduklarımı sindirebilmek için yutkundum. "Buraya geldiysen... ne değişti? Korkularını yendin mi?"

   Elini saçlarına atarak dağınık saçlarını daha da çok dağıttı. Bunu yaparken dikkatimi çekmişti. Gözaltındaki morlukları yeni fark ediyordum. Bu morlukların oluşması için günlerdir uykusuz kalıyor olması gerekti. Dediği gibi gerçekten zor zamanlar geçirmiş olmalıydı. "Hayır," dedi. "Korkularım taze duruyor."

   "O zaman?" dedim devam etmesine teşvik ederek. "Neden buradasın?"

   "Korkularımdan kaçamadığımı anladım. Bahsettiğim güç beni sana itiyorsa ona direnmek yerine bir de ayak uydurmayı denemeye karar verdim. Senden kaçmayacağım. Ve eğer beni affedersen seni bir daha kırmayacağım. Bir de böyle deneyeyim, eğer sen de istersen tabii."

   O an gözüme çok cana yakın gelmişti. Kısa bir an düşündüm. Söyledikleri beni derinden sarsmıştı. Ne yalan söyleyeyim, daha çok etkilenmiştim şu anki açıklamasından. Pişman olduğu aşikârdı. Bana karşı dürüst olması da ona artı puan kazandırmıştı. Sonuç olarak...

   Muzipçe gülümsedim. "Bir kahveye ne dersin?"

*

   "...sonra mağazada bulduğu polislerin yanına gitmişti ve benim ismimi anons ettirmişti. Ben de gidip Azra'yı bulmuştum. Ama onu kaybettiğimde hissettiğim paniği tarif edemem," dedim son cümlemi derin bir iç çekişle bitirerek. Emir ile bir saattir salonda oturmuş sohbet ediyorduk. O bana, ben ona anılarımızı anlatıyorduk. Benim tüm güzel anılarımın içinde Azra vardı. Bu yüzden anlatırken hep bir tarafım buruktu. Emir ise genellikle Asel'den bahsediyordu. Ara sıra sözü geçen eski karısından bahsederken bakışları yaşlanıyordu. Karısını çok özlediği her halinden anlaşılıyordu. Tıpkı benim Azra'dan bahsetmem gibi o da Yıldız'ın lafı açılınca ıstıraba boğuluyordu. Belki de bu yüzden çekiliyorduk birbirimize. İkimizin de kayıpları vardı. Bir tarafımız eksikti. Belki bu parçaları birbirimizde tamamlıyorduk. Kim bilebilirdi...

   Birdenbire durdum. Yüzümdeki buruk tebessüm usulca silinirken göz pınarlarıma dolan yaşları hissediyordum. "Çok akıllıydı. Kaybolduğunu anlayınca hemen kendini kurtarmak için çözüm bulmuştu." Akan gözyaşımı hissedince hıçkırdım. "O gün... Bana öyle bir sarılmıştı ki, beni asla bırakmayacak sanmıştım. Sımsıkı dolamıştı kollarını. Gitmeyecek gibiydi. Ama gitti..." Tek damla gözyaşım yerini şiddetli bir ağlamaya bırakınca bakışlarımı yere indirdim. Dayanamıyordum. Azra'dan bahsederken kendimi tutamıyordum. Eskileri hatırlamak bana iyi gelmiyordu.

   Emir koltukta bana doğru yanaşarak kolunu omzuma attı. Beni kendine çekip sol eliyle kolumu sıvazlamaya başladı. Göğsüne başımı yaslayıp iyice yerleştim. Kokusu burnuma dolarken huzur hissettiğimi inkâr edemezdim. Emir çenesini başıma dayadı. "Azra gitmedi," dedi ağır ağır. "Sadece yanında değil. Lâkin yanında olmaması kalbinde olmadığı anlamına gelmez. Onu kalbinde yaşatıyorsun, bunu sen de biliyorsun."

   "Çok özledim," dedim hıçkırıklarım arasından. "Dayanamayacak kadar çok özledim onu. Geri gelsin lütfen, kalbimde yaşatmaya gücüm kalmadı artık."

   "Elimde olsa canımı Azra'ya verirdim. Sırf burada olsun diye. Keşke bunu yapabilsem, keşke."

   Duyduklarım hıçkırıklarımın ağlamasına neden oldu. "Çok güzel bir kalbin var," diye mırıldandım. "Dışarı çizdiğin görüntünün aksine kalbin kocaman."

   Hafifçe güldüğünü hissettim inip kalkan göğsünden. Bir süre pozisyonumuzu hiç bozmadan öylece kaldık. Ne Emir şikâyet etti, ne ben. Ağlamalarım sessiz iç çekişlere kalana kadar konuşmadık. En sonunda Emir, "İyi misin?" diye sordu.

   Yavaş yavaş geri çekildim. "İyiyim." Yanağımdaki yaşları silmek için elimi kaldırmıştım ki Emir benden önce davranarak başparmağıyla gözyaşlarımı sildi. "Sana Azra'yı göstermemi ister misin?"

   Belli belirsiz başımı salladım. Ne olursa olsun onun yapacağı her şeyi istiyordum. Bana iyi geliyordu. Ayağa kalktı. Elini uzatarak benim de kalkmamı sağladı. Tereddüt bile etmeden elimi eline bıraktım ve onu takip ettim. Balkona çıktığımızda Emir arkama geçti. Eliyle gökyüzünü işaret edip, "Bak o bulutlara," dedi. Dediğini yaparak bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Hava yağmurlu olsa da bulutlar görünüyordu. "Azra orada. O kara bulutların arkasında. Gökyüzünde."

   Burnumu çektim. "Üşümez mi orada? Soğuk değil mi?"

   "Hayır," dedi. "O çok sıcak bir yerde. Hem de istemediği kadar sıcak. Göğe bak Duru. Sürekli bak. Kızını özledikçe, eski günleri anımsadıkça kaldır kafanı gökyüzüne bak. Azra orada, sana bakıyor. Ağladığını görmesin. Çok üzülür."

   Gökyüzünde parlayan ay ve yıldızlara baktım. "Bak güneş batıyor işte, bir gün daha yakınız," dedim Zakkum'un Gökyüzünde şarkısına alıntı yaparak. Tam bu esnada yağmur şiddetlenmişti.

   "Bu yağmur sensin işte. Oradasın, gökyüzünde..." diye ekleme yaptı Emir söylediğim şarkı sözlerine. Elini uzatıp yağmur damlalarının ıslatmasına izin verdi. "Bak, bu yağmur Azra. Sana gökyüzünden selam yolluyor. Ağlama diye, orada olduğunu haber veriyor."

   Ağlamam şiddetlenirken bir adım ileri çıktım ve Emir'in yaptığı gibi yağmura uzandım. "Azra'm..." diye zikrettim kalbimi sıkan ismini. "Biliyorum oradasın. İyi ol, ben iyiyim. Seni çok özledim ama dayanacağım. Biraz daha dayanacağım. Senin için, o güzel kalbin için dayanacağım. İyi ol bir tanem... Hep iyi ol." Gökyüzünde şimşek çaktığında omuzlarımı düşürdüm. Bu da bana bir cevaptı, öyle değil mi? Umarım öyledir.

   Havanın iyice soğuduğunu hisseden Emir, "İçeri girelim artık," dedi. "Hadi."

   Başımı salladım. Balkonda olmamıza rağmen epey ıslanmıştık. Salona girdiğimizde Emir arkasından kapıyı kapattı ve bana baktı. "İyi misin?" diye sordu.

   Bir şey söylemek yerine yaklaştım ve kollarımı boynuna dolayarak ona sımsıkı sarıldım. "Teşekkür ederim," dedim minnet dolu sesimle. "Çok çok teşekkür ederim."

Continue Reading

You'll Also Like

895K 28.2K 51
Bir aşiret hikayesi... Umay, ablasının yaptığı şey yüzünden zaten kaçmayı düşündüğü şehrinden daha erken kaçar ve kendini hiç hazır olmadığı bir mace...
278K 18.2K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
Kunter By uykucukebelek

General Fiction

476K 22.7K 35
**İleriki bölümden kesittir** Kunter Arslanoğlu Odadan yavaşça çıkıp mutfağa ilerlerken Gül'ün sesini duydum. Mutfaktaydı sanırım. Biraz daha ilerley...
27.4K 518 31
Gözlerine baktım derin Derin Belki Orda bir yerde kendimi görürüm diye Ama onun aklında da kalbinde de Tek bir kişi Vardı ölmüş Sevgilisi Ne yapar...